Tumgik
#Evet mi Hayır mı
Text
Nasıl Yani? (3) (Kerim 31 Y., İzmir)
Ertesi gün güzel bir portföy de Funda için ayarladım. Sonra da Elif'e, büroda olduğumu, gelebilirse gelmesini yazdım. Ama bir hinlik geldi aklıma. Yarım saat sonra geldi. "Aşkım özledin mi beni?" diye sarıldı. "Evet özledim, ama kötü haberlerim var!" dedim. "Ne oldu?" dedi. "1.500 Dolar zarardasın, çok kötü düşüşte piyasalar!" dedim. Önce yüzü asıldı, sonra gülümsedi ve "Geçen hafta Salı günü, yani 8 gün önce buraya geldiğimde 3.750 Dolar param vardı, o duruyor, sayende 14.000 Dolara yakın param daha var işleyen, gerisi kardan zarar. Üstüne üstlük de, sikişmek için can attığım ve beni sikmesini çok sevdiğim bir sevgilim var şimdi!" dedi gülerek.
Beklediğim cevap bu değildi, ama etkilendim. Onu alıp çekyata götürdüm. Bir gün önce İzmir'deki bir Seks Shoptan aldığım ve sabah kurye ile gelen oyuncakları ortaya çıkarmadan önce, dişleye dişleye amcığını emdim. Sonra oyuncakları çıkarıp, kalçalarına vurmaya başladım, küçük, kısa ama net vuruşlar yapıyordum. "Ohhhh, aşkım bana oyuncaklar almış, kısrak mı oldum ben şimdi? Bin kısrağına aşkım!" diye seviniyordu. Amına soktum vibratörü, çalıştırdım. Vibratör titremeye başladığında Elif vibratörden daha fazla titriyordu. Yarağımın kafasını götüne dayadığımda, "Aşkım ikisi aynı anda mı sikecek beni, ohhh!" diye inledi. Sadece yarağımın kafasını soktuğumda, o eliyle viratörü tutmuş amına itiyordu. Kafası girmişti yarağımın, ama daha fazla girmiyordu. "Bastır aşkım, hepsini sok!" diye yalvarıyordu adeta. "Çok acıyor, ohhhhh, çok ama çok acıyor!" diye inliyordu. Korkmaya başlamıştım ben bu kadından...
Öğlen Elif giyinip giderken kamerada arkasından baktım. Resmen apış apış yürüyordu. Kapıyı açıp dışarı çıkarken bir el kapıyı tuttu. Funda'yı gördüm bir an kapıda. Eyvah sıçtık dedim içimden. Zili çaldı. Kapıyı açtım. Birşey yokmuş gibi, "Hoş geldin!" dedim, ama içerisi resmen seks kokuyordu. Elif de ben de çok terlemiştik. Her ne kadar içerdeki odada sevişsek de, havada o ağırlık vardı ve ben camları açıp havalandıracak zaman bulamamıştım.
Funda oturup, "Ya enişte, bu kapıda karşılaştığım kadın sizin eski evdeki üst katta oturmuyor muydu?" dedi. "Kim? Hangi kadın?" dedim. "Bilmem, ablama sorarım adını!" dedi. O an aklımdan onlarca seçenek geçti. Mantıklı gelen tek fikir, "O da senin gibi parasını çalıştırmamı istedi. Ama hayır dedim. Dün sana anlattığım gibi ona da riskleri anlattım!" dedim. Funda, "Eee, ne dedi?" diye sordu. "Gözü korktu, Üç kuruş biriktirdik o da gitmesin dedi!" dedim. Funda, "Kadın bir tuhaf yürüyordu?" dedi. "Farkettim, sanırım rahatsız!" dedim. Sinsi bir şekilde gülümseyip, "Enişte yoksa sen bu kadınla bir haltlar mı yiyorsun?" dedi. "Evet, az önce düzüp yolladım!" dedim gülerek. Funda, "Yaparsın, senden beklerim, ama düzmemiş, resmen yamultmuşsun kadını!" dedi kahkahalarla.
Funda ile ilk kez böyle konuşuyorduk. "Neyse, hayırdır?" dedim. "Demiştim ya, 250 Dolar daha getirdim!" dedi. Kocasını sevmediğimi biliyordu. "Senin öküzden mi bu paralar?" dedim. "Yok enişte..." dedi yere bakıp, "O öküzden kurtulmak için!" diye ekledi. Kahkahalarla gülmeye başladım. "Neden güldün?" dedi. "Senin parayı 10 günde trilyon yaparım o zaman :)" dedim. "Yap, ödülün hazır :)" dedi hınzırca. Baldızla birbirimize mi yürüyorduk, anlamadım. "Eee anlat bakalım!" dedim. "Bıktım, bencilliğinden, patavatsızlığından, dangalaklığından, avukatlık diploması almış ama insanlıktan sınıfta kalmış. O yüzden kendimi sağlama alıp hayatımdan tümden silmek istiyorum! Ama kimsenin haberi yok, ablam mutsuz olduğumu biliyor ancak o kadar!" dedi.
"O zaman işin kolay, paran çok güzel çalışacak! Ama..." dedim. "Ama?" dedi. "Ablan bunu da bilmiyor, kapıdan çıkanı yani!" dedim. "Tamam be enişte, aramızda kalır! Madem kartlar açıksa enişte, 1.5 yıldır ben de biriyle görüşüyorum. Benim boynuzlunun bir iş arkadaşı!" dedi. Yarım saat detayları konuştuk. O ara gözüm ekrandaydı, Funda'nın para 2.100 Dolar oldu. "Amacına çabuk ulaşacaksın, üç katı oldu paran :)" dedim. "Biricik eniştem!" dedi, boynuma sarıldı, yanağımdan öpüp, "Öküz arar birazdan, ben eve gideyim!" deyip gitti. Karar verdim baldızın portföy kaybetse bile ben takviye edecektim.
Az sonra Elif'ten mesaj geldi. "Aşkım ne yürüyebiliyorum, ne de oturabiliyorum, ama müthiş mutluyum, birisi anlayacak diye de ödüm kopuyor, ama şu an bile orda olup sikişmek istiyorum :)" yazmış. "Gel o zaman!" yazdım. "Ciddi misin?" dedi. "Evet!" diye yazdım. 14:00'de geldi. Kapıdan girince, "Aşkım, öyle siktin ki beni, zor yürüyorum, ama acı o kadar zevk veriyor ki, daha çok canım yansın istiyorum!" dedi. Oyuncaklarımın tamamını görmemişti daha, aldığım göğüs klipslerini göğüs uçlarına taktım. Zinciri çekince, "Ohhhhh, bu ne?" diye inlemeye başladı. Buna benzerini de klitorisi için almıştım, onu da taktım. Zincirleri çektim, "Ahhhhhh, aşkımmmm, kopart!" diye inlemeye başladı.
Bu bana zevk vermese de onun bu inleme ve bağırışları yetiyordu. Sırtını döndürüp domalttım, aldığım en iri vibratörü götüne soktum. Zincirlerini çekerek klitoris ve göğüs klipslerini hareket ettire ettire vibratörü götünde titreterek kökleye kökleye siktim. Çığlıkları sokaktan duyuldu mu acaba diye korkuya kapılırken, ağzını bağlamak aklıma geldi. Acıdan mı, zevkten mi, artık hangisinden bayıldı bilmiyorum, bayılana dek siktim. Bayıldığında bir an korktum, kolonya alıp eline yüzüne sürdüm. 2 dakika sonra kendine geldi. Yardımımla çekyatta oturdu. Gözlerini kırparak, "Nasıl bir kadın oldum ben böyle? Ne diyorlar bunun adına?" dedi. "Mazoşist!" dedim. "Acı hissetmek bu kadar zevk verir mi insana?" dedi. "Sanırım veriyormuş!" dedim.
Bir saatte ancak toparlandı. Kafası tam yerine gelmese de kalkıp giyinip gitti. Yarım saat sonra da mesaj attı, "Kendi halimden soramadım, sen boşalabildin mi?" diye. Tam o sırada özel bilgisayarımdan, düğününde, kayınpederin yazlıkta, bizim havuzda çekilmiş Funda fotoğraflarına bakıp 31 çekiyordum...
Akşam herzamanki rutinden sonra telefona mesajlar geldi. İlki Elif'ten, "Ben yarın gelemem sanırım, halen titriyorum!" yazıyordu. "Dinlen güzelim, çok yoğun haftaydı!" yazdım. Diğer mesaj Funda'dan idi, "Biri ile paylaşmak çok iyi geldi!" yazmış. Ben de, "Herşeyi paylaşabileceğin biri olmak dileğimle!" yazdım. "Öylesin zaten, bilmiyor muydun?" yazdı. "Nerde öküz?" dedim. "Müvekkili ile yemeğe çıktı güya, bu saate yemek mi kalır, kimbilir nerde! Amaan, benden uzak olsun da!" yazmış. "Sevgilin nerede?" yazdım. Üzgün suratla, "Karısı doğuruyormuş!" yazdı. "Ohaaa!" yazdım. "Ha ha ha!" yazdı, sonra da, "Yarın işin var mı, benim öküz iki günlüğüne bir dava için İstanbul'a uçacak, moralim çok bozuk!" yazmış. "Sabah gel, çıkarız!" yazdım. "Gelmeyeyim, beni bir yerden al!" yazdı. Anlaştık.
Sabah 10:15'de evinin iki sokak ilerisinden aldım. Üstünde krem rengi bir tişört, altında yırtık pırtık bir kot vardı. Karıma, (İzmir'e gidip SPK kayıtlarımı yenileyeceğim, akşam ancak dönerim!) demiştim. Funda'ya, "Bugün senin, nereye gitmek istersin?" dedim. "Açım, kahvaltı yapmadım!" dedi. Önce Balçova'daki Outlettte kahvaltı mekanına götürdüm. Güzel bir kahvaltı sonrası, "Hadi atla!" dedim. "Nereye?" dedi. "Çeşme'ye!" dedim. "Çok uzak!" dedi. "Boşver!" dedim. "Ne yapacağız orda, ne havlu aldık, ne bikinilerim yanımda!" dedi. "Alırız!" dedim. Birden ağlamaya başladı. "Neden ağlıyorsun şimdi?" dedim. "Benim öküzler senin 10 da birin olsaydı..." dedi. İşte ilk o zaman elini tutup omzuma doğru çektim. "Boşver şu şerefsizleri bugünlük!" dedim. Otobana çıkıp Çeşme'ye sürdüm.
Ona en çok beğendiği bikiniyi aldık, bana da şort, bir iki malzeme daha. Beachlardan ilkine sürdüm arabayı. Altımızda pahalı araba olunca kapıda karşılayıp özel loca ayarladılar. Funda gün boyu kah ağladı, kah kahkahalarla gülüp, absolut enerjiyi içti. Akşam üzeri, "Otelde kalalım mı?" dedim. Usulca, "Ablama ne diyeceksin?" dedi. "O bende!" dedim. Karımı arayıp, buradaki şubenin ayarlayamadığını, İstanbul'a borsaya geçeceğimi, işim biter bitmez döneceğimi söyledim. Funda da öküzü arayıp, "Annemlerin yazlığa geldik hazır sen yoksun diye, ne zaman döneceksen haber ver!" diye yazdı. Karşıdan gelen cevap, "İyi tamam!" oldu...
Funda hafif çakır keyfti plajdan çıkarken. İnternetten bulup yer ayırttığım otele vardık. Resepsiyonda tek oda ayırttığımı görünce, kulağıma eğilip, "Enişte beni mi sikeceksin?" dedi. Kulağına dudaklarımı dayayıp, "Vereceksen neden olmasın?" dedim. Gülüştük :) Odamıza çıkıp, nedense ayrı ayrı duş aldıktan sonra, acıktık deyip yemeğe indik. Oradan da kalkıp birkaç mekan gezdik...
Sabah uyandığımda ikimiz de birbirimize sarılmıştık, ama kıyafetlerimiz üzerimizdeydi. "Funda!" diye dürttüm, gözlerini zor açtı. Birşey söylemeden kahvaltıya indik. Ordan havuza geçtik. Ben tişörtle giriyordum havuza, karıma neden bronzlaştığımı açıklayamazdım. Ama Funda yeni aldığımız ve öküzü olmadan giydiği en rahat bikini ile yüzüyordu. Kenardan izleyenlere göre ben tam magandaydım.
Bir ara lavaboya gidip döndüm. Şezlonguma otururken Funda gülüyordu. "Ne oldu?" dedim. "Çaktırmadan bak, şu barda somurtup oturan kel herif var ya, sırtı dönük..." dedi. "Evet?" dedim. "Az önce sen kalkar kalkmaz yanıma gelip, (Sizinle 3 günlük bir tatili nasıl ayarlarım?) diye sordu. Ne diyorsunuz beyefendi? diye sorduğumda da, senin gittiğin tarafı işaret edip, (O adamdan sonra, sizinle 3 gün tatil için kimle görüşeceğim?) dedi. Saçmalamayın beyefendi, o benim kocam! dediğimde, (Pardon, pardon!) deyip bir kaçışı vardı ki, görmeliydin!" dedi. Kahkahalarımız adama ulaştığında, adam bardan kalkıp nasıl kaçtı görülmeye değerdi :)
Akşam üstü Funda, öküzünü aradı. O da, "İşim uzadı, yarın dönerim belki!" diye cevap verdi. Ben de karımı arayıp, işimin uzadığını, yarın döneceğimi söyleyip, havuz başından selfie attım. Tabii ki yalnız olarak :)
İkinci gün gezdik eğlendik. Akşam da güzel bir balıkçıda bir ufak rakı içtik. "Bu akşam son akşam, hemen otele dönelim mi, yoksa gezelim mi?" dedim. "Otele dönelim!" dedi. İki gündür odada soyunuyor, duş alıyor, giyiniyor, ama en küçük bir şey yapmıyorduk. Sanki sessiz bir anlaşma yapmış gibiydik. Sadece dün gece giyinik ve sarılarak uyumuştuk. Daha doğrusu sızmıştık.
Oda servisine bir şişe şarap, meze tabağı söyledim. Şortu giyip balkondaki masaya geçtim. O da içeri girip üstünü çıkardı ve "İç çamaşırlarıyla balkonda oturamam!" deyip benim tişörtümü giydi. Benim tişört ona elbise gibi oldu. "Biliyor musun, ablamı kıskanıyorum. Uzun zamandır kıskanıyordum, ama şu son iki gün... Başkası olsa odaya girer girmez mal bulmuş mağribi gibi saldırırdı. Ama sen sadece şefkat ve ilgi gösteriyorsun ve benim de en çok ihtiyacım olan şey bunlar. Hayatımda bu kadar yoğun duygular yaşadığım hiç olmadı. Mutluluk, şımartılma, heyecan, istek..." dedi sustu. Elini tuttum. Başını omzuma koydu ve "Teşekkür ederim!" deyip boynumdan öptü. Ben de, "Bu kadar güzel bir kadınla bu kadar güzel iki gün için ben teşekkür ederim!" deyip alnından öptüm.
"Enişte, ben 1 ve 2 nolu öküzleri hayatımdan çıkarmaya karar verdim, yanımda olacak mısın?" dedi. İşte o an çenesinden tutup gözlerine baktım, "Sen istediğin sürece hayatım!" dedim ve uzanıp dudaklarından öptüm. Kolumu omzuna atıp, sımsıkı kendime çektim. Elini göğsüme koyup iyice sokuldu. Rakı üstüne şaraptan sonra mışıl mışıl uyuduk birbirimizin kollarında...
Sabah öpücükleri ile uyandım. Kahvaltıdan sonra yola çıktık. Funda çocuklar gibi şendi. O çoşkusu bana da yansıyordu. Evinin yakınında bırakıp, büroya geçtim. Hesabı kitabı kurcaladım biraz, ama canım çalışmak istemiyordu. Eve geçtim. Karım izin almış evdeydi. İki gece boyunca sevişemediğim Funda'nın yerine evire çevire karımı siktim. Karım da oldukça memnun olmuştu. (Adam iki gün İstanbul'da kaldı, ama bana sadık!) diye mi düşündü nedir, etrafımda pervane oldu tüm akşam. Gece Funda'dan mesaj geldi. "2 numaralı öküze yol verdim!" yazmış. Ben de, "Sabah ofise uğra, detaylı konuşalım!" yazdım. Sonra Elif'ten mesaj geldi, "Ne zaman döneceksin İstanbul'dan?" yazmış. Ona ise, "Yarın akşam!" diye cevap verdim.
Sabah işyerine yürüyerek gittim. Saat 10:00 gibi poğacalar, keklerle Funda geldi. Oturup çaylarımızı içerken portföyüne baktım. Funda'ya, "2 numaralı öküz gitti. 1 numaralı öküzün de gitmesi için ne kadar para seni garantiye alır?" dedim. Funda, "Evi isteyeceğim, evi verirse, çok değil, beni idare edecek, kimseye muhtaç etmeyecek bir aylık gelirim olsun istiyorum. Biliyorsun hiç çalışmadım, çalışmadan yaşayabilmeliyim!" dedi.
Ayağa kaldırdım, belinden sarıldım, o da boynuma doladı kollarını. Ona, "Biliyorsun, istersen hemen boşanma davasını açabilirsin, ben sana bakarım!" dedim. Onu o kadar çok istiyordum ki, dudaklarını dudaklarıma aldım. Funda, "Metresin olur musun diye soruyorsan, hayır! Ama sevgilim olur musun diyorsan, zaten olmadık mı, 3 gündür aklımı fikrimi aldın!" deyip bu kez o dudaklarını dudaklarıma sapladı. Dudaklarımızı ayırmadan birbirimizi soymaya başladık. Dudaklarımız ve dillerimiz hiç ayrılmadan kucağıma alıp masaya oturttum. Üç gündür defalarca birbirimizi çıplak görmemize rağmen ilk kez çıplak olarak dokunuyorduk birbirimize. Dudaklarından boynuna, ordan göğüslerine indiğimde, başımı tutup dudaklarına çekti. "Boşver, hazırım zaten!" dedi. Yarağımı amına soktuğumda, bacaklarını belime, kollarını boynuma kilitledi. Sakin, ama düzenli hareketlerle içinde gidip gelirken, yıllarca bu anı beklemiş gibi öpüşüyorduk. Birkaç dakika içinde nefes nefese boşaldık.
Ertesi gün Elif'e measaj yazdım, "Hızlı gidiyoruz, seni ofise girip çıkarken gören olmuş, sıkıntı çıkacak, biraz ara verelim. Karıma söylemekle tehdit ettiler!" deyip uzaklaştırdım. Funda 3 ay içinde boşandı. Öküz oturdukları evi vermedi, ama yarı ev parası verdi. Yaptığımız plan gereği karıma yakalandık, büyük olay çıktı, tabii ki ailesi Funda'yı evlatlıktan reddetti. Karım da benden boşandı. Benim işim rahattı, evi, arabayı karıma bıraktım. Oğlum annesi ile kalmak istedi.
Alaçatı'da güzel bir ev aldım, kendime güzel bir ofis kurdum evde. Funda ile evlendim, bir kızımız ve bir oğlumuz var. Büyük oğlum da ara sıra teyzesi, babası ve kardeşlerini görmeye geliyor, kalıyor. Her gün, her saat dokunmaktan, seyretmekten ve konuşmaktan bıkmadığım bir karım var!
[Kerim]
91 notes · View notes
gelmemeyeegitmisim · 3 months
Text
Hayır anne arkadaşım. Hayır internetten kimseyle tanışmadım. O mu? Eski arkadaşım. Bişey yok anne. Babam yüzünden üzülecek miyim anne? Kitap ağlattı. Bişeyim yok film izledim film üzücüydü. Tamam anne al telefonumu zaten ben sadece kitap okuyorum bişey olmaz. Anne deniyorum olmuyor. Anne matematik zor bi ders deniyorum yine de özür dilerim. Bende böyle bir not beklemiyodum. Evet anne sınavım iyi geçti. Tamam anne çalışırım. O kim mi? Okuldan arkadaşım. Onunla şimdi konuşmuyoruz. O sırrımı yaymıştı. Anne ağlamıyorum görmüyo musun? Sıcakta kızarmıştır. Allık sürdüm ne ağlaması. Tamam çalışıcam anne. Baba sanki ilgileniyosun dersimle ya. Baba şu test kitabını alır mısın? Ha tamam sonra olur. Baba git başımdan. Hep böyle olmak mı zorundasın? Baba bir kere böyle giyindim. Ne olacak? Baba sende ilgilen o zaman. Bağırma bana.
22 notes · View notes
nevzatboyraz44 · 2 months
Text
Suriyeliler bizim neyimiz olur?
Kör parmağım gözüne menfur bir provokasyon radikal bir biçimde ‘içyüzümüzü’ görmemizi sağladı dersek hiç de abartmış olmayız.
Ne acıdır ki böyle bir netice doğurdu mezkûr iç savaş provası…
Bundan sonrasında yazacaklarıma burun kıvıracak olanlar kadar, bütünüyle karşı çıkanlar da olacaktır. Hatta sosyal medyadaki meşhur tabirle “linç” yemem işten bile değil.
Lakin bu böyledir diye bir kalem erbabı olarak şahitlikten kaçacak değilim.
Bunu, inancıma ve şahsiyetime karşı bir vazife addediyorum.
Yanılgıya düşmüş iyi niyetli insanların kanaatlerinde müspet bir değişime vesile olmak, bu yazının hedefine varması için yeterlidir.
Evet, gelelim “içyüzümüze” dair gördüğümüz yakıcı gerçeklere…
Suriyelilerle ilgili yapılan dezenformasyon ve antipropaganda öyle boyutlara varmış ki, çok makul ve aklı başında diye nitelenebilecek insanlar bile bu propagandanın etkisi altına girmiş durumdalar.
Yakından tanıdığım ve samimiyetinden şüphe etmediğim bir arkadaşın “Artık gitmeliler” demesi üzerine farkına vardım bu gerçeğin.
“Sana ne zararı var Suriyelilerin?” diye soracak oldum.
Önce durdu ve sonra kem kümler eşliğinde “işlenen suçlar”, “yük oluyorlar”, “yerlilerin iş bulması zorlaştı” gibi aslı astarı olmayan birtakım gerekçeler ileri sürdü.
Peki, bu gerekten böyle mi?
Tabii ki hayır!
Şaşırdınız mı bu cevaba?...
Öyleyse istatistiki veriler ve piyasa gerçekleri ışığında anlatayım izninizle…  
Suriyeli mültecilerin suç işleme oranları, Türkiye’de ülkenin yerli nüfusuna kıyasla çok daha düşük. Öyle ki bu, Türkiye’nin uluslararası karşılaştırmalardaki oranını bile aşağıya çekiyor.
Yani Suriyelilerin ‘bir suç makinası’ gibi takdim edilmesi insafsızlıktan öte bir şey…
“Suriyeliler hastanede sıra beklemiyorlar, seçimlerde oy kullanıyorlar, vergi vermiyorlar, üniversitelere sınavsız giriyorlar” gibi külliyen yalan olan uydurmalar bir yana başta sağlık giderleri olmak üzere göçmenlere yapılan yardım ve desteklerin önemli bir kısmı Avrupa Birliği Sivil Koruma ve İnsani Yardım Ofisi (ECHO) tarafından sağlandığı için ‘yük oluyorlar’ iddiası da mesnetsiz...
Bu, Türkiye’nin bu insanlara destek ve yardım yapmadığı anlamına elbette ki gelmiyor lakin iddia edildiği gibi bir durum da kesinlikle söz konusu değildir.
İş bulma meselesine gelince.
Hakikat şu ki Suriyeliler, çoğunlukla yerli halkın yapmaya tenezzül etmedikleri işleri çok daha ucuz bir bedelle yapıyorlar.
Bir iş adamının bu yöndeki tanıklığı aynen şöyle:
“Pandemiyle başlayan ve savaşla devam eden kriz sürecinde eğer Suriyeliler olmasaydı tekstil sektörü batardı…”
Bununla birlikte şöyle bir husus daha var;
Türkiye’de gerek zorunlu eğitim nedeniyle ve gerekse de beğenmeme nedeniyle ‘çıraklık’ ve ‘kalfalık’ alanında zannedilenden çok daha fazla bir gerileme yaşandı.
Özellikle de zanaat erbabı yok olma aşamasında.
Suriyeliler bu alana da canlılık kazandırarak önemli bir boşluğu dolduruyorlar.
Bütün bunlara, zengin Suriyelilerin öz kaynaklarını Türkiye’ye aktararak sıkıntılı süreçlerde ‘sıcak para’ girişi sağladıkları gerçeğini de eklediğimizde, şikâyet edilen hususların dedikodudan öte bir anlam taşımadığı ortaya çıkıyor.
Bu husustaki en büyük sorunumuz, ırkçılar ve bunlardan etkilenen insanların gösterdikleri haksız reaksiyondur maalesef.
Mütedeyyin insanların bile aynı anafora düştüğü bu zorlu süreçte;
“En zor günlerinde Suriyeli muhacirlere ensar olmanın onurunu göğsümüzde bir şeref madalyası olarak iftiharla taşıyacağız. Buna gölge düşürecek, 13 yıldır ülkemizin şefkat şemsiyesi altında olan mazlumları sıkıntıya sokacak hiçbir eyleme girişmeyiz.” diyen Erdoğan’dan başka, bu mazlum halkı savunan neredeyse hiç kimse kalmadı…
Şaka yapmıyorum, başta Göç İdaresi olmak üzere birçok kurum ve bürokrasinin kahir ekseriyeti, bu faşist terörün etkisinde ve zulme varacak her türlü zorluğu dayatmada tereddüt göstermiyorlar. 
Netice itibarıyla, gelişmeler bu hızla devam ederse masum çocukların bile maruz kaldığı travmatik hadiseler bizi sadece insaniyet sınavında değil, maddi anlamda da kaybedeceğimiz bir noktaya taşıyacaktır.   
Şu bir gerçek ki gazetemizin genel yayın yönetmeni Merve Şebnem Oruç Hanımefendi’nin de sıklıkla ifade ettiği gibi; “Nasıl başlarsa başlasın, her zaman nasıl bittiğiyle hatırlanırsın!”
Diriliş Postası
Yazar : Nihat NASIR 08.07.2024 08:04
43 notes · View notes
yasemin87 · 6 months
Text
BOŞANMAK
Ben 20 yıldır eşinden ayrılmış bir bayanım.
Neden mi ayrıldım?
İşte sorun burada...
Ben bunu ne eşime, ne aileme 20 yıldır anlatamadım.
Sanılıyor ki boşanmak için dayak yemem lazım.
Kafam gözüm yarılmalı elim kolum kırılmalı.
Yanda aç kalmalıyım, açıkta kalmalıyım
üstüm başım perişan olmalı.
Aldatılmalıyım, ortada kalmalıyım.
Bende öyle değildi...
Ben babasız büyüdüm.
Annemi gördüm.
Bizi nasıl baktı büyüttü, nelerle baş etmek zorunda kaldı.
Bir evin hem anası, hem babası nasıl olunur ondan öğrendim ben.
Evliliğimin 8. yılında farkettiğim şey ben de annem gibiydim.
Bir evin hem erkeği hem kadını. Oysa evlilik müştereklikti.
Bunu eşimle konuştuğumda kızdı dalga geçti, anlamadı.
Ona göre o görevlerini eksiksiz yapıyordu, ben de yapmalıydım.
İşte burada benim için uykusuz geceler başladı.
İlk düşündüğüm, madem bu kadar şeyi tek başıma yapıyorum, o zaman benim bir erkeğe ihtiyacım yok dedim.
Bu da eşime olan saygımı kaybetmeme sebep oldu.
Saymadığınız birisini sevemiyorsunuz.
Bambaşka biri oluverdim.
Bir yere mi gitmek istiyorum, gidiyorum.
Bir şey mi almak istiyorum, alıyorum.
Konuşmak mı istiyorum, konuşuyorum.
Bunun için kimseden izin istemiyorum.
Bu eşimi deli ediyor.
Ona göre ona sormalı, izin istemeliyim.
Doğrusu bence de bu, ama bir kadın her şeyi tek başına yapıyorsa bunları da yapabilir.
İşe gidip geliyorum.
Gecenin bir köründe metrolarda, otübüslerde sarhoşlarla baş etmek zorunda kalıyorum.
Eve geliyorum yemek bulaşık tam bitiyor,
bir de kocanın keyfi.
Kadınım ya!
Ama yan komşumda bir akşam 10’a kadar oturamıyorum çünkü kocası var, ama metro otübüs duraklarında elin serhoşlarıyla oturabilir, yolculuk yapabilirim.
Evde aynı filmi bile birlikte bakamıyoruz.
Aynı şarkıyı birlikte söyleyemiyoruz.
Ya biz dans bile edemiyoruz.
Ya belimi incitiyor, ya ayağıma basıyor.
Ya da sadece sağa sola dönüp duruyoruz.
Az kıvırsam sen dansöz müsün?
Gülsen o ne o***pu musun?
Ciddi olsan kadın kadın değil, 12 ayak buzdolabı.
Ulan ben ne olacağımı şaştım.
Eşimin istediği gibi olayım yuvamda huzur olsun derken bir de baktım ben yittim.
Öyle ruhsuz kişiliksiz bir ucube oldum çıktım.
Hayır dedim, ben ben olmalıyım.
Ben oldum ama eşim beni istemedi.
Ben de onun istediği gibi olamadım.
O da benim istediğim gibi olamadı.
Boşandık...
Şimdi ben kötü müyüm?
Ya da eşim mi kötüydü?
Boşanmak için birinin kötü mü olması gerekiyor?
Ya da evlilik için iyimi olmak gerekiyor?
Hani uyum?
Hani paylaşmak?
İnsanlar vardır balık ruhlu maviyi sever,
derinliği sever, sessizliği sakinliği sever...
İnsanlar vardır kartal ruhlu, uçmayı sever, yüksekliği sever, gücü sever...
İnsanlar vardır kurt gibi sürüyü sever, geceyi sever...
İnsanlar vardır her biri bir başka renk,
bir başka şarkı, nota...
Düşünsenize kalabalığı ve şamatayı seven biriyle sesizliği yalnızlığı suskunluğu seven nasıl bir araya gelir, nasıl mutlu olur?
Eş demek bir ömür demek, bir hayat birlikte yürümek demek.
Yanlış insanla doğru yolda gidilmez.
Şimdi dönüp geriye baktığımda bir suçlu aramıyorum, kimseye kızgın ya da kırgın değilim.
Biz sadece farklı insanlardık.
Hem de çok farklı.
Bunu söylediğimde sen kocanı hala seviyorsun belki bir gün gene barışırsınız diyorlar.
Gülüyorum...
Evet kızgın değilim, ama bu onu seviyorum demek değildir.
Ben kendimi seviyorum.
Kendime olan saygımı korumaya çalışıyorum.
Sevgi geçmişin acıları ile değil geleceğe
olan umut ve güvenle yaşar.
Bu gün bakıyorumda evlilikler hala aynı
temeller üzerine kuruluyor.
Ve aynı yanlışlardan dolayı yürümüyor.
Beyler, Hanımlar...
Artık 21 yüzyılda yaşıyoruz.
Kimse kimseye ne muhtaç, ne köle.
Hayat yolunuzu çizin ve çizdiğiniz yola girenlerle devam edin.
Başka yoldakilere göz atmayın, yolundan etmeye kalkmayın.
Bir gün, bilemedin üç beş gün gider o yolu sizinle, sonra sıkılır kendi yoluna döner.
Hanımlar hiç kimse sizi doyurmak, taşımak korumak kollamak zorunda değil.
Bundan vazgeçin artık.
Kocam değil mi? mecbur demeyi bırakın artık.
Beyler hiç bir kadın sizin özel zevklerinizin hizmetçisi egolarınızın hamalı değil.
Karım değil mi görevi, yapacak! ayaklarını bırakın artık.
Önce insan olarak sayın birbirinizi.
Sevgi zaten saygıyla gelir.
Sahip değil yoldaş olun.
Hepinize iyi günde, kötü günde bir ömür mutluluklar diler sevgi ve saygılarımı sunarım.!
Güzide Güleç
Tumblr media
41 notes · View notes
amezhu · 2 months
Text
Heaven Official's Blessing▪︎
207. BÖLÜM - Sevgi Arayışı - Hayalet Kral Hoşnutsuz gibi davranıyor / part-1
“…”
Hua Cheng sadece hızlıca bir göz atmış olmasına rağmen Xie Lian onun yanlış saymayacağına tüm kalbiyle inanıyordu.
Oldukça kısık sesle söylediğinden Xie Lian’dan başka yanındaki kimse duymamıştı. Xie Lian da hızlıca çemberi bir kez daha taradı. Herkes el ele tutuşuyordu, o halde fazlalık kişi ne zaman gelmişti? Acaba Shi Qing Xuan yanlış mı saymıştı. Xie Lian sordu, “Doğru saydığına eminsin değil mi, hiç kimseyi atlamadın?
Shi Qing Xuan yemin etti, “Hayır, demedin mi bir kişi bile önemli? Bu yüzden tekrar tekrar saydım, sonradan vazgeçenleri de sayıdan çıkarttım. Biz tam yüz kırk sekiz kişiyiz. Ne oldu? Bir sorun mu var?” Açıklayacak zaman yoktu ayrıca dikkatsizce yapılan bir şey gereksiz paniğe sebep olabilirdi.
Xie Lian, insanların tanımadıkları kişileri işaret etmelerini de sağlayamazdı çünkü görünürde çok fazla kişi vardı ve çoğu kişi birbirini tanımıyordu. Bu nedenle Xie Lian, "Hayır, sadece doğruluyorum," diye cevap verdi.‌
Her grup kendi sayısını cennetin gözüne bildirmeden önce rapor ettiğinden Ruhsal büyücülerin yanlış saymış olması daha az mümkündü.
Xie Lian Hua Cheng’e fısıldadı, “Fazladan olan ne zaman dahil oldu? Planı ne?”
“Ya en başında geldi ya da ruhsal büyücüler gelirken onlarla birlikte karıştı. İki halde de gelen kişi insan.”
En azından hayalet olmadığı kesindi. Eğer çemberdekilerin hepsi insan olmadaydı kederli ruhları içeride tutamazlardı.
Bu kişi de şu an için açığa çıkmayı istemiyor gibi görünüyordu, ancak çembere katılmışlarsa ve izinsiz, uyarısız çemberden çıkarlarsa bir delik ortaya çıkacak ve tüm insan rünü çökecekti. Ancak şimdiye kadar daire hala istikrarlıydı, bu da onların çıkma amacı olmadığı, 'Demir parmaklıklar’ rolünü gerektiği gibi korudukları anlamına geliyordu.
Bu durum Xie Lian'ın pervasızca hareket etmemesi için daha fazla neden olduğu göstermişti. Varlığı fark edilirse kim bilir belki kaçardı. Ayrıca eğer o kişiyi bulmak isterlerse diğerlerinin bunu fark etmesi ve çemberin bozulması ‌da olasıydı.
Ancak Xie Lian’ın aklına bir fikir gelmesi uzun sürmedi. Hua Cheng’e döndü; “San Lang, hayalet kelebeklerin kederli ruhları öldürmeden kovalayabilir mi? Senin belirlediğin yöne doğru mesela?”
Hua Cheng Xie Lian’ın demek istediğini hemen anladı; “Evet, yapabilirim.”
Katılanlar gönüllü olarak katıldıklarından kederli ruhlardan korkmuyorlardı ve zayıf bir karaktere sahip değillerdi. Eğer Hua Cheng hayalet kelebeklerini kederli ruhları köşeye sıkıştırmak için kullanırsa kederli ruhlar kaçmak için en zayıf noktayı hedef alacaklardı. Hemen hemen her ölümlü iradesiz davranıp zayıf nokta haline gelebilirdi, tek bir kişi hariç. Kendi başına katılan kişi!
“Ama bu fikir cidden riskli.” Dedi Xie Lian. “Eğer dikkatli olmazsak bazıları korkudan bırakabilir. O zaman kendi kuyumuzu kazmış oluruz.”
“Endişelenme.” Dedi Hua Cheng. “Bu olmadan kederli ruhları öldürürüm.”
İkisi plan yaptı ve Xie Lian sesini yükselterek bağırdı; “MİLLET DİKKAT EDİN! KEDERLİ RUHLAR ANİDEN GÜÇLENDİ! SADECE DAYANMAYA ÇALIŞIN VE KORKMAYIN!” Cennetin gözü feryat etti; “NE? NEDEN ANİDEN GÜÇLENDİLER?” Hua Cheng yerinden ayrılmadı, hayalet kelebekler karmaşa içinde kaçmaya çalışan ahlaksız kederli ruhları kovalamaya başladı. Diğerleri ne olduğunu bilmiyordu ama büyücüler bir şeylerin yanlış olduğunu anlamışlardı. Cennetin gözü bağırdı, “HUA CHENG… ZHU! NE YAPIYORSUNUZ?”
Çemberin içindeki ikisinin ona harcayacak zamanı yoktu, dikkatlice kovalamayı izlediler. Havayı dolduran sağanak halindeki siyah duman kaosunun ortasında bir kişi vardı ki kederli ruhlar onun yanına yaklaşmıyordu, hatta etrafı şüphe çekecek derecede boştu. İşte aradıkları oydu!
Xie Lian hızla ileri atılarak adamın ellerini tuttu ve aynı zamanda yanındaki iki kişinin ellerini hızla birleştirerek bu adamı çemberin dışına çıkardı.
Cennetin gözü ve ekibi, “NE OLUYOR?” Hua Cheng kaba bir tavırla cevapladı, “Sen işine bak.” Lafını bitirir bitirmez o adamın yaratabileceği sıkıntılardan korumak için hızla Xie Lian’ın yanına gitti. Xie Lian adamı sıkıca tutarak kendine çevirdi. İşte o an birbirlerini gördüler, İkisinin karşı karşıya geldiği o anda, Xie Lian zaten dilinin ucunda olan "sen kimsin" sözlerini zorla yuttu ve gözlerini açtı. Bu yüze bakan Xie Lian mırıldandı; “Guoshi, gerçekten sensin…”
Bu adam da şaşkına dönmüştü ve mırıldanmadan bir an önceydi, “Ekselansları…” Bu yüz son derece tanıdık olmalıydı, ama bunun yerine inanılmaz derecede yabancıydı. Anılarında, Guoshi'nin yaşının otuzun üzerinde olması gerekirdi, mizacı oldukça sakin ve soğukkanlıydı ve cüppesini süpürüp havalara girerek herkesi kandırabilirdi. Ancak şu anda karşısındaki adam sadece yirmi beş ya da altı yaşlarında görünüyordu, kendisinden çok da büyük değildi.
Xie Lian onun sesini önceden TongLu dağındaki dağ ruhunun içindeyken duymuş olsa da hatalı olabileceğini düşünmüştü. Jun Wu ona Guoshi’sinin normal biri olmadığını, ona karşı dikkatli olmasını söylese de imparatorun yanılabileceğini de düşünmüştü. Ancak önündeki bu adam onun ve XianLe Krallığının son Guoshi’siydi ---Mei Nian Qing.
Üç yüz kadar insanın oluşturduğu bir çemberin içinde üçü birbirine bakıyordu ve hava donmuş gibiydi. Ancak Mei Nian Qing sonunda kendini toparladığında, hemen ardından yaptığı şey beklenmedik bir şeydi.
Xie Lian hâlâ sersemlemişken, aniden misilleme yaptı ve ileri atılarak Xie Lian'ı elleriyle boğmaya başladı! Ancak, Hua Cheng hemen yanlarında duruyordu, bu yüzden Mei Nian Qing'in başarılı olmasına nasıl izin verebilirdi? Mei Nian Qing fırlayıp metrelerce uzağa düşmeden önce hareket etmesine bile gerek kalmadı. Ani kıpırdanma çemberde el ele tutuşan herkesi ürküttü, "NEDEN DÖVÜŞMEYE BAŞLADILAR?" “NELER OLUYOR?” “KİME VURUYORLAR?” Hua Cheng haykırdı, “Gege! İyi misin?” “İyiyim!” dedi Xie Lian, aslında iyi görünmeyen kişi Guoshiydi. Mei Nian Qing aldığı darbeden dolayı kan tükürdü ve sürünerek ayağa kalktı, ardından tökezleyerek kalabalığın arasından çıkmaya çalıştı. Shi Qing Xuan onun kendisine doğru koştuğunu görünce endişeyle bağırdı, "NE PLANLIYORSUN! HEY, SENİ UYARIYORUM! BURAYA GELMEYE CESARET ETME!? Ekselansları! ÇEMBERİ KIRMAYA ÇALIŞIYOR!" Xie Lian bağırdı, "GERİ DÖN!"‌
RuoYe cevapladı ve hızla uçtu. RuoYe kendini Mei Nian Qing’e sarmadan önce gökyüzünden bir kılıç tam Guoshi’nin önüne düşerek yolunu kapattı. Hemen arıdan ışıklar patladı ve birkaç ışık süzmesi yere indi. Bu ışık perdesiyle birlikte, beyaz zırh giymiş bir dövüş tanrısı göklerden indi ve Mei Nian Qing'in geri çekilme yolunu kapattı! Hem önü hem de arkası kapatılan Mei Nian Qing'in kaçacak başka yeri kalmamıştı ve arkasını döndüğünde, çılgınca bir neşe içinde dans ediyor gibi görünen bir RuoYe'ye çarptı ve onu sıkıca bağlayarak yere yuvarladı. Xie Lian öne doğru bir adım attı, "Lordum? Nasıl oldu da şahsen geldiniz?"‌
Jun Wu ayağa kalktı, ciddi bir ifadeyle, “TongLu Dağı geçici olarak stabil hale getirildi bu yüzden sizin tarafınızda neler olduğunu görmeye geldim.” “Stabil hale getirmeyi nasıl başardınız?” sordu Xie Lian. “Yeni bir bariyer yarattım.” Cevapladı Jun Wu. “Ve insan olmayan yaratıklarla üç dağ ruhunu geçici olarak orada sıkıştırdım.” Xie Lian’ın umursadığı dağ ruhları veya diğer yaratıklar değildi, “Peki yüzü… olmayan beyaz?” Jun Wu yavaşça kafasını salladı, “Onu TongLu dağında bulamadım. Korkarım ki çoktan bir yerlere kaçmıştı.”
Xie Lian etrafına bakındı; kör edici bir ışık alanı etraflarını sarmış, onları dışarıda el ele tutuşan üç yüz kadar insandan ayırmıştı ve şu anda ışık perdesinin dışındaki ölümlüler içeride neler olup bittiğini göremiyordu. Xie Lian daha sonra yere baktı; Guoshi yuvarlanmış ve Jun Wu'yu görmüş ve muhtemelen geçmişte yaptıkları şiddetli kavgayı hatırlamıştı hem şok olmuş hem de öfkeli görünüyordu, ancak içten içe öfkelense bile akıllıca sessiz kaldı. Jun Wu da başını eğdi ve yavaşça konuşmadan önce onu yukarıdan küçümseyerek izledi, "XianLe'nin Guoshisi, uzun zamandır görüşmedik."
--- part 2 devamında.
12 notes · View notes
eskisokaklar · 6 months
Text
Yollar ve sevgiler. Bizi bu hayata bağlayan şeyin istemsiz bir nefes olduğunu söylediğimde bu iki kavramın bu kadar can yakacağını bilmiyordum. O zaman da canım yanıyordu, evet ben o zaman da sonu olmayan bir şeyin peşinden gidiyordum. Ama o zamanlar sesler fazlaydı. Annem bağırıyordu, babam susuyordu, arkadaşlarım yanımda oluyordu ve ben sabah hiçbir şey yokmuş gibi o kahvaltı masasına oturup gece olduğunda o masayı aklımda defalarca kez paramparça ediyordum. Evet o zaman karanlıktaydım ama o ölü karanlığın bir mezarı yoktu. Şimdi var mı? Emin değilim çocuk. Hayatımda onlarca mezar var. Ama ben hiçbirine beyaz lale götüremiyorum... Şimdi sesler yok çocuk. Bağırıyorum ses olsun diye, bizi duymazlar, duymadılar. Aynı yerdeyiz, aynı yerdesin. Ama artık dışarısı bir pencere uzağında değil. Artık kapıyı açtığında çıktığın yer bir sokak değil. O sokak senin değil. Bu ev senin deĝil. Bu şehir bizim değil. Hani eskiden bir acın vardı da kesiyordu nefesini ya çocuk. Artık bizim bir acımız bile yok. Hissiz ve kimsesiziz. Biri vardı sen yalnızlığın ne olduğunu bilmiyorsun, yalnız ölemezsin demişti. Onlar bizim dikenlerimizi görmediler çocuk. Zararlıyız biz değil mi? Kırarız, dökeriz, sevmeyiz, mahvederiz ama toplarız çocuk. Sen toplamaya çalıştıkça mahvettin bunu görmediler ve şimdi beni suçluyorlar. Nasıl anlatacağım onlara bizim hikayemizi? Anlatamam, anlamadılar. Belki dinleselerdi anlarlardı. Hayır onlar dinlemez. Ben suskunum çünkü değil mi? Ben anlatmadım onlar duymadı değil mi? Her şey yalanmış çocuk. Bir aile fotoğrafı kadar yalan ve sevgisiz.
25 notes · View notes
Text
Kocamın Halasının Oğlu Tokmakcım Oldu! (Reyhan 39 Y., Aydın)
Selam hikayeciler. Ben Reyhan, 39 yaşındayım, balık etli ve beyaz tenliyim. Aydın'da yaşıyorum. Yaz dönemi bizim oralarda düğün zamanıdır. Kocam Aydın'ın bir ilçesindendir. Halası telefonla arayarak yakın akrabalarının düğünü olduğunu söyledi. Kocam işi gereği zaman zaman il dışına çıkıyordu. Halasına, kendisinin düğüne gelemeyeceğini, ancak beni göndereceğini söyledi.
Düğün günü kocamın halasına gittim. Giderken dizimin bir karış üzerinde siyah bir etek, topuklu ayakkabı giymiştim. İçime de tanga külot giymiştim. Yaz olduğu için çorap giymemiştim. Gece 23:00 sıralarında düğünden halaların evine döndük. Kapıyı halanın kocasının ilk evliliğinden olan üvey oğlu Engin açmıştı. Kapının ağzında beni baştan aşağı süzerek, "Ooo Reyhan, sen de mi geldin?" diye sordu. "Evet düğün için geldim, yarın gideceğim!" dedim. Engin'i çok fazla gözüm tutmazdı. Hatta çok fazla sevmezdim. Beni ne zaman görse becerecekmiş gibi bakardı, ben de bundan çok rahatsız olurdum.
Hala yaşlı olduğu için yatmak için yerlerimizi hazırladı ve kendi yattı. Ben de üzerimi değiştirip yattım, ama hava çok sıcaktı uyuyamadım. Engin'den çekindiğim için gecelik giymemiştim, eşofmanlarla yatmıştım, fakat sıcağa dayanamadım. Nasıl olsa yatmıştır diye halanın gençliğinden kalan ince geceliği giydim. Halanın boyu benden kısa olduğu için gecelik zar zor kalçalarımı kapatmıştı. Rahat olur diye sütyenimi de çıkartmıştım. Hala salonda yer ayarlamıştı. Balkon kapısından balkona geçtim. Balkonda divan vardı, duvara sırtımı verip divana ayaklarımı uzatıp bir sigara yaktım.
Keşke kocam da yanımda olsaydı, şimdi burada kaçamak yapardık diyerek düşündüm. Kocamla ne zamandır sikişmemiştim, amım yanıyordu. Bir elimle de bacaklarımı okşamaya başladım. Yavaş yavaş hoşuma gitmeye başlamıştı. Sigarayı söndürdüm. Bir elimle göğüslerimi okşarken, bir elimi de amıma kaydırdım. Önce külodun üzerinden okşarken, daha sonra külodumu kenara çekip parmaklarımı amıma sokup çıkarmaya başladım. Bir elimle de bızırımı okşuyordum. Kendimden geçmek üzereyken mutfaktan bir ses geldi. Telaşla üzerimi düzeltmeye çalıştım, ama zaten gecelik kısaydı. Bacaklarımı divandan aşağıya uzattım ama bacaklarım ve göğsümün yarısı meydandaydı. Bir süre bekledim, mutfağın ışığı açılmadı, bulaşıklar kaymıştır diye düşündüm. Bir taraftan da acaba gören olmuş mudur diye içim içimi yiyordu.
Yatmak için salona gittim. Bir süre sağa sola döndüm, ama içimdeki sıkıntıdan uyuyamadım. Elimi yüzümü yıkamak için banyoya gittim. Elimi yüzümü yıkadıktan sonra banyodan çıkarken Engin'in kapısı açıldı ve kapıda karşılaştık. Bana, "Sen de mi uyuyamadın?" dedi. "Evet ama şimdi yatıyorum!" diyerek hızlı bir şekilde oradan uzaklaşmaya çalıştım. Engin'in beni gecelikle görmesini istemedim. Salona gidip, salonun kapısını kapattım.
Ama sıkıntım daha da artmıştı. Hava almak için tekrar balkona çıktım. Bir süre sonra mutfağın ışığı yandı. Engin elinde su bardağı ile balkona çıktı. "Su içip yatacağım, sen de içer misin?" dedi. Teşekkür ederek istemedim. Tam giderken bana, "Reyhan odama gelirsen sana bir şey göstermek istiyorum!" dedi ve odasına gitti. Ben de içeri salona girdim. Salonda bir süre oturduktan sonra (Acaba beni gördü de o şekilde fotoğrafımı mı çekti?) diye düşündüm. Kafamın içerisinde bu düşünce iyice büyümüş, merak halini almıştı. Kafamı kemiren bu düşünceden sıyrılmak için Engin'in odasına gitmeye karar verdim...
Engin'in kapısını çaldım ve izin alarak girdiğimde şok olmuştum. Engin'in üzeri çıplaktı, altındaki kısa şortu da dizlerine kadar indirmiş, yarağına 31 çekiyordu. Sinirlenmiştim, "Bunun için mi beni çağırdın?" dedim. "Hayır, kızma, bak ben film seyrediyorum, seni balkonda izledim, daha çabuk rahatlarsın diye senin de seyretmeni istedim!" dedi. Engin benle yaşıttı ve halen evlenmemişti. Odasına Avrupa yayınlarını alan uydu yayını çektirmiş, bir seks kanalını izlediğini gördüm. Televizyonda iki adam bir kadını ortalarına almış, biri sikiyor, diğeri ağzına veriyordu. Evde kocam olmadığı zamanlarda bilgisayardaki seks filmlerini izleyerek masturbasyon yapıyordum. Demek ki bunların kanalı da varmış diye düşündüm. Engin, "Bunu beğenmediysen başka kanallar da var!" dedi. Yaklaşık on kanal dolaştı, hepsinde de Hardpørnø filmler vardı. Lezbiyenler, zenciler, gruplar, götünü siktirenler...
Benim ağzım açık dikildiğimi gören Engin, "Gel yanıma otur ayakta kalma, merak etme bir şey yapmam!" dedi. Benim gözüm televizyonda kalmıştı. Bana, "Kapıyı kapatır mısın ses gidiyor, istemiyorsan gidebilirsin!" dedi. Kapıyı kapatıp Engin'e doğru döndüğümde, gözüm Enginin yarağına takıldı. Kalın ve uzundu. Eliyle ovuşturuyordu. Kafası kocaman olmuştu. "Lütfen otur, rahat ol!" dedi. Yatağın kenarına emanet bir şekilde oturdum. "Hangisi kalsın?" dedi. "Bilmem..." dedim. Transa girmiş gibiydim, gözüm bir televizyonda, bir Engin'in yarağındaydı. "Amatörleri açalım!" dedi. "Nasıl?" diye sordum. "Normal insanlar çektiklerini gönderiyor, onlar da yayınlıyor!" dedi ve amatör kanalı açtı.
Kanalda bir kadını bir erkek sikiyordu, diğer adam da seyrediyordu. "Bak görüyor musun pezevengi, karısını siktiriyor, kendi de seyrediyor!" dedi. Televizyondan gelen inleme sesleri odayı dolduruyordu. Bir tarafta da Engin kısık sesle küfürlü konuşuyordu, "Ulan şimdi burada olacaksın, amına nasıl geçirirdim, hadi yavrum benimkini de yala, yavrum sendeki göte girmeyen erkek adam değil, götüne koyayım, ağzına akıtayım, yarağımı amına sokayım, orospum, kaltağım hadi beni boşalt!" gibi laflar ediyordu duyabildiğim kadarıyla.
Bir ara bana, "Rahat olsana, arkana yaslan!" dedi. Dediğini yaptım, şimdi hem Enginin yarağını ve 31 çekmesini hem de televizyonu görebiliyordum. Engin'in küfürlü konuşmalarından etkilenmeye başlamıştım. Sanki bana söylüyor gibi hissetmiştim. Engin'in yarağı taş gibi olmuştu, iyice irileşmişti. Kendini biraz arkaya verip hırlayarak göbeğine doğru fışkırarak boşaldı. Dölleri neredeyse gögüslerine kadar gelmişti. "Reyhan ben işimi hallettim, üzerimi temizleyim, sen de işini rahat gör!" dedi. Şortunu sıyırıp çıkardı. Çırılçıplak kalmıştı. İlk defa Engin'e alıcı gözle bakıyordum. İri yapılı bir erkekti, kocam biraz zayıftı hep şişmanlamasını isterdim.
Çok heyecanlanmıştım. Elimi amıma götürdüm vıcık vıcık olmuştu. Engin'e, "İşini halledememişsin seninki halen canlı!" dedim. O da, "Ne yapsın zavallı, ne zamandır bir amcık sikemedi!" dedi. "Neden?" dedim. "Para yok ki kerhaneye gidelim!" dedi."Sen hep kerhaneye mi gidiyorsun? Normal birini sikmedin mi?" dedim. "Hayır, bu yarak orospu amından başka am görmedi ki!" dedi. Bu arada amımı okşuyordum. Bir anda orgazm olmaya başladım. Orgazm olurken inlerim ve bazen de kısık çığlık atarım, çok dolu olduğum anda da kendi kendime (Yarak istiyorum, sikilmek istiyorum!) diye inlerim. İstemdışı yine aynısı oldu. Engin bana, "Ne o, rahatladın mı?" dedi. "Orgazm oldum, ama rahatlamadım!" dedim. "Devam et o zaman, ben banyoya gidiyorum!" dedi. Kumandayı yanıma bırakmak için bana yaklaştığında yarağı nerdeyse ağzıma değecekti...
Tam bu sırada (benim şu anda da hayret ettiğim bir şeyi yaparak) Engin'in yarağını elime alıp ağzıma götürdüm ve kafasını emmeye başladım. Engin hayret içinde bana bakıyordu. Yarağının kafası kocamandı. Ağzımın içinde Engin'in yarağı tekrar canlanlanmaya başladı. Yarağın kafası ağzımda, gövdesi elimde idi, emerken elimle de yarağına 31 çekiyordum. Yarağının kafasını ağzımdan çıkardım ve Engine, "Bu akşam senin karın olmak istiyorum!" dedim. Artık ok yaydan çıkmıştı. "Sen siktirdikten sonra bence sorun yok, sonra pişman olmayasın bak!" dedi. "Hayır olmam kocacığım, bu akşam sen ne istersen o olacağım, yeter ki beni sik!" dedim. "Olur yavrum, benim yarak ne zamandır sikecek am arıyordu. Sen iste, ben seni darmadağın ederim!" dedi. "Hadi dağıt beni erkeğim!" dediğimde, iki eliyle kafamı tutup yarağını boğazıma kadar dayayıp ağzımın içine sokup çıkarmaya başladı.
Nefes almakta zorlanıyordum Engin azgınca ağzımı sikiyordu. Elimle bacaklarından itip ağzımı kurtardım, "Yavaş ol boğulacağım, bana bırak ben ağzıma alayım!" dedim. Ben emdikçe Engin boğa gibi böğürüyordu, "Ooohh Reyhaaan süper, hadi yavruumm dibine kadar!" diyordu. Yarağı ağzımdan çıkardım ve "Bana da az önce filmdeki kadına söylediklerini söylesene!" dedim. "Olur anam, sen devam et, mahvettin beni!" dedi. Yarağı elime alıp taşaklarını ve kasıklarını yalarken, Engin de, "Yıllardır seni sikmek için bekliyordum, seni gördükçe akşamları seninle 31 çekiyordum, amına girip seni sikiyordum, taşaklarıma kadar sana geçiriyordum!" diyordu.
Ona, "Engin beni yalar mısın?" dedim. Engin de, "Yalamak ne kelime, am sularından şerbet yapar içerim!" dedi. Sırtüstü yatağa uzandım, ağzını amıma dayayıp beni yalamaya başladı. O beni yalarken iki kere orgazm oldum. Dizlerinin üzerine kalkıp bacaklarımı havaya kaldırdı, amım da götüm de apaçık ortaya çıkmıştı. "Sana öyle bir yarak tattıracağım ki, hayatın boyunca unutmayacaksın, amını darmadağın edeceğim senin!" diyerek yarağını amıma dayayıp yüklendi. Amımın sulanmış olmasına rağmen kocaman yarağı amımı yırtarcasına taşaklarına kadar içime girdi. Amım Engin'in yarağını kılıf gibi sarmıştı.
Engin hızlı bir şekilde üstümde hoplarcasına amıma girip çıkıyordu. Engin beni siktikçe zevkin doruklarına çıkıyordum. Sanki dünya ile irtibatım kopmuştu. "Hadiii sik beni, geçir bana erkeğiiim, bu gece senin orospun oldum, sik beni, orospu yap beni!" diye inliyordum. Hızımı alamadım ve "Üstüne çıkmak istiyorum!" dedim. "Olur bebeğim, nereye istiyorsan oraya çık!" dedi. Engin'i yatırıp üstüne oturdum. Elime yarağını alıp amıma dayadım ve yavaş yavaş üstüne oturmaya başladım. Taşaklarına kadar yarağı içimdeydi. Hareketlerimi hızlandırmaya başladım. Zevkten kuduruyordum. Oturup kalkarken Engin'in taşaklarını götümde hissediyordum...
Ve yine orgazm oldum. Üste olduğum için benim amımın suları Engin'in taşaklarına kadar sızmıştı. Yarağı da taşakları da vıcık vıcık olmuştu. Engin de ellerini göğüslerime atmış, göğüslerimi sıkıştırıyor, ovuşturuyor, gazete kağıdı gibi büzüştürüyordu. Bir taraftan canım yanarken bir taraftan acayip zevk alıyordum. Engin, "Senin gibi bir karı sikmedim şimdiye kadar, süper bir şeymisin sen!" diyordu. Ben de, "Devam et erkeğim, devam et kocacığım, ben de şimdiye kadar böyle bir yarak yemedim. Daha da sok, daha da sokkk!" diyerek inliyordum.
Engin ellerini kalçalarıma kaydırdı ve oğuşturmaya başladı. İyice de sertleşmişti. Son noktaya geldiği belliydi. Elleriyle kalçalarımı ayırmış ve hızlı bir şekilde amıma girip çıkarken inliyor, hırlıyordu, "Iııığğğhhh, oğğğhhşşş, ıhhhmmğğğhhh!" diye. O kadar hızlanmıştı ki, ıslak taşakları kalçalarıma vururken dalganın kıyıya vurduğu gibi sesler geliyordu. Farkında olmadan kalçalarımdan güç alıyordu ve zevkin doruklarına yaklaştıkça elleri ile kalçalarımı biraz daha ayırıyordu, götümün ayrılacağını düşündüm bir ara. Engin içime öyle bir tazyikle patladı ki, amımın içi dölleri ile dolmuştu. Engin'le hayvan gibi sikişmiştik. İkimiz de birbirimizi perişan etmiştik...
Engin'in üzerinden kalkarken içimi dolduran döller aşağıya doğru süzülmeye başladı. Elimle yere dökülmesin diye amımı kapattım. Elimde bir avuç dolusu döl vardı ve halen sızmaya devam ediyordu. Tam bu sırada Engin bana, "Ne o, yutacak mısın onları?" dedi. Aslında aklımdan geçmiyordu. Çünkü şimdiye kadar kocamın döllerini ağzıma almamıştım. "Bilmem..." dedim. Engin de, "Seninkileri ben çok sevdim, sen de onların tadına bak istersen!" dedi. Engin bana çok güzel bir gece yaşatmıştı ve şimdiye kadar bu kadar güzel sikilmemiştim. Ona ödül olacağını düşünerek avucumdaki dölleri göğüslerime, boynuma, kalçalarıma ve bacaklarıma sürmeye başladım. O kadar çoktu ki her tarafıma yetmişti. Avucumda son kalanları da yalayarak ağzıma aldım. Çok tuzlu ve keskin kokulu idi. Avucumda döl kalmayıncaya kadar avucumu yalayıp dölleri yuttum ve "Seninki de çok güzelmiş!" dedim.
Engin yattığı yerden elini uzatıp, "Gel yanıma!" dedi. Yanına uzandım. Çok hoşuma giden, ama kocamın çok fazla yapmadığı bir şeyi yapmaya başladı. Bana sarılıp beni sevmeye başladı. Hiç beklemiyordum ve çok hoşuma gitmişti. Hem beni seviyor, hem de bana, "Yıllardır seni sikmek istiyordum, rüyalarımı süslüyordun, bana bunu yaşattığın için çok teşekkür ederim!" diyordu. Bu son hareketleri beni tamamen koparmıştı. Çünkü kocamdan bu davranışları görmemiştim. Ben de Engin'e bana yaşattığı gece için ve gösterdiği incelik için teşekkür ederken, bir taraftan da göğsü ve karnı ile oynuyordum...
Elim yarrağına gitti, daha kendini bırakmamıştı. Elime alıp okşamaya başladım. Engin'e, "Gerçekten kocam olmak ister misin?" dedim. "İsterim, ama nasıl olacak?" dedi. "Sen hiç göt siktin mi?" dedim. "Bir kere kerhanede siktim, ama hiçbir şey anlamadım!" dedi. "Beni götten siker misin?" dedim. "Peki daha önce siktirdin mi?" dedi. "Birkaç kere kocamla denedik, ama acıyınca siktirmedim. Eğer sen istersen ilk sen sikeceksin ve kocam olacaksın, ister misin?" dedim. "İstemez miyim mi yavrum, götüne hastayım zaten!" dedi. Kendimi Engin'in büyüsüne kaptırmıştım, ama Engin'in kalın yarağı amıma zor girerken götüme nasıl girecekti. Bir kere yola çıkmıştım ve bu sefer götümü siktirecektim, kararlıydım. Kerhanedeki orospu siktirdiyse, o koca yarağı götten yedi ise, ben de götüme alabilirdim, ben de o yarağı yiyebilirdim. Çünkü Engin bunu hak etmişti.
Ama önce işemem lazımdı, çırılçıplak odadan çıktım, tuvalete girdim. Daha sonra sıvı sabunu alıp tekrar odaya girdim. Engin ayaktaydı. Uzattığım sıvı sabunu elimden alıp, "Teşekkür ederim, hiç böyle bir şey beklemiyordum!" diyerek dudaklarıma yapıştı. Emerek dudaklarımı öpüyordu. Ben de karşılık verdim ve bir süre ateşli bir şekilde öpüştük. Sonra elimden tutup beni yatağa çıkardı ve dört ayağımın üzerine domalttı. İri elleriyle kalçalarımı ayırdı. Önce kalçalarımı öpüp yaladıktan sonra tersten amımın üzerinde dilini dolaştırmaya başladı. Yine mest olmuştum. Bir anda irkildim, amımı yalayan dili şimdi göt deliğimde geziniyordu. İlk defa biri götümü yalıyordu. Arada da kalçalarıma ufak ısırıklar atıyordu.
Birden parmağı götümde dolanmaya başladı ve yavaş yavaş götüme baskı yapıyordu. Parmağını yarısına kadar götüme sokmuştu. Bir taraftan da, "Kendini bana bırak, hiç acıtmadan götünü sikeceğim, oradan da sana zevk almasını öğreteceğim!" diyordu. Parmağını ortasına kadar götüme sokup çıkarıyor bir taraftan da deliğimin etrafını yalıyordu. Parmağın götümden çıktığını hissetim. Başımı arkaya çevirdiğimde, Engin ayağa kalkmıştı, sıvı sabunu aldığını gördüm. "Şimdi götünü yağlayacağım, hiçbir acı hissetmeyeceksin!" dedi.
Engin önce sıvı sabunu göt deliğimin etrafına sürdü ve az önce götümü parmakladığı parmağı ile götüme girmeye başladı. Az öncekinden daha rahat giriyordu parmağı ve daha derine. Parmağının tamamını götüme sokup çıkarmaya başladı. Götüm parmağına alışmıştı derken birden götümün zorlandığını hissetim. Bu sefer iki parmağını birden sokmaya çalıştı. Onu da içime almıştım. Parmakların yarıdan fazlası götüme girip çıkıyordu. Yatağa paralel durmamı söyledi. Öyle yaptım, bir taraftan götümü iki parmağıyla sabunlarken, bir taraftan da yarağını ağzıma verdi. Ben Engin'in yarağını emerken, götüm de parmaklarına alışmıştı. İşi biliyordu. "Nereden öğrendin göt sikmeyi?" dedim. "Filmlerden! Bir gün senin götünü sikersem diye!" dedi.
Bu arada ben de Engin'in yarağını ağzımla ve elimle güzelce kaldırdım. Tekrar önünde domalttı. Bu sefer yarağını sabunlamaya başladı. Taşaklarına kadar sabunladıktan sonra sabunu alıp götümün içine parmakları ile pompalamaya başladı. Götümde vıcık vıcık sabun olmuştu. Sonunda Engin götüme girecekti ve beni götveren yapacaktı. Biraz stresli idim ve kendimi sıkıyordum. Engin kalçalarımdan tutup beni sabitledi, "Fazla hareket etme ve kendini sıkma, bana bırak kendini!" dedi.
Taş gibi ve dimdik yarağını kalçalarımın arasında sürtmeye başladı. Götüme sokacak diye beklerken, yarağın amıma girdiğini hissetim. Bir taraftan amı sikerken bir taraftan da parmağını götüme sokuyordu. Bir süre amımı sikmeye devam etti. Yine mayışmaya başlamıştım ve götümün sikileceğini unutmuştum. Tam bu sırada Engin seri bir hareketle parmağını götümden çıkarıp yarağını götüme dayadı ve ani ve sert bir hareketle yüklendi. Engin'in kocaman yarağının kafası götümü yırtarak götümden içeri girmişti. O anda kalbimin ağzımda attığını hissetim. Attığım çığlığı halen duyabiliyorum, "Aaağğğhhhhh, ayyyyyy!" diye. İstem dışı yaraktan kurtulmak için kendimi ileri doğru çektim, ama Engin iki eliyle kasıklarımdan beni kendine doğru çekince yarağının yarısı götüme girmişti. Menge gibi elleriyle kasıklrımdan beni sabitlemişti ve kaçamıyordum.
"Tamam yavrum, bu kadardı, sık dişini, götüne girdim!" diyordu. Ama tansiyonum yükselmiş gibi beynim zonklarken, sesini arka fondan geliyormuş gibi duyuyordum. Engin bira daha yüklenince, "Uyyy, offf, aayyy, aağğhh, Engin erkeğim kocacığım, dağıldım, yırtıldım, çok acıyooor, ağğğhhhh!" diye inlemelerim eşliğinde Engin götüme gidip gelmelerini yapıyordu. Bir anda durdu, "Reyhan yeter bağırma, bak götünün içindeyim!" dedi. "Hepsi girdi mi?" dedim. "Evet hepsi götünde, sakin ol şimdi, bundan sonra zevk alacaksın!" dedi ve yavaş hareketlerle götümün içinde gidip gelmeye devam etti. Ara da bir hepsini çıkarıyor, nefes almamı rahatlamamı sağlıyor, daha sonra tekrar sokup çıkarmaya devam ediyordu. Bir süre sonra götüm uyuşur gibi olmuştu. Enginin yarağına alışmıştı. Kendimi iyice serbest bıraktım. Artık Engin amıma girer gibi rahat hareket ediyordu. Engin'in büyük zevk aldığı her halinden belliydi, kasıklarımı ve kalçalarımı sıkmaktan neredeyse moraracaklardı. Ben de Engin'in ritmine uymuştum.
Engin yarağını götümden çıkardı ve beni sırtüstü yatırıp, bacaklarımı havaya kaldırdı. Yarağını götüme dayayıp içine girdi. Şimdi rahat alabiliyordum götüme. Engin bir taraftan götümü sikerken bir taraftan da göğüslerimi okşuyor, sıkıyor, "Reyhan hoşuna gidiyor mu?" diye soruyordu. "Evet, değişik bir duygu, ama amımdan aldığım zevk kadar değil!" dedim. "Alışınca daha çok zevk alacaksın!" diyerek götüme pompalamaya devam etti. 15 dakika siktikten sonra yarağını götümden çıkardı ve döllerini fışkırtmaya başladı. Göğüslerime kadar fışkırmıştı yine bir avuç dolusu. "Ufff, nasıl fışkırdı öyle!" dedim. "Senin gibi bir yavruyu sikip te fışkırmadan olmaz ki!" dedi. Bunları konuşurken ben Engin'in döllerini göğüslerime ve göbeğime sürmeye devam ediyordum..
Engin'e, "Erkeğim benim, güçlü kocacığım, ne zaman sikin kalkarsa bende indirebilirsin. Ne zaman ararsan, amım, götüm, ağzım, her tarafım yarağına amade! Ama başka karıları sikersen, hele kerhane orospularını sikmeye gidersen çok bozulurum! Sen iste, ben senin için orospuluk bile yaparım!" dedim. "Merak etme karıcığım sen benim küçük orospumsun, sen varken başka orospuyu siker miyim hiç!" dedi ve dudaklarıma yumuldu. Uzunca öpüştük. Gün ağarmak üzere idi, "Halam birazdan kalkar!" dedim. Giyinmek için iç çamaşırımı elime aldığımda, Engin, "Bırak Reyhan bana hatıra kalsın!" dedi. Zaten bir tek tanga külodum vardı, onu da Engin'e bırakıp, üzerime geceliği alıp çıktım...
Kahvaltıdan sonra Engin beni uğurlarken, "Çantana bak, sana bir hediyem var!" dedi. Ordan ayrılıp kendi evime gidince çantama baktım, bir CD vardı. Meğer Engin akşam yaptıklarımızı gizli kamerayla kaydetmiş. Oturup seyrettiğimde hayretler içinde kalmıştım. Hem yaptıklarıma, hem söylediklerime. Ama hiçbir şey şu gerçeği değiştirmedi: Engin benim kocam ve tokmakcım olmuştu. Ben de onun karısı ve biricik orospusu. Engin'le halen her fırsatta sikişiyorum :)
[Reyhan]
212 notes · View notes
azad30altug · 19 days
Text
+Sevdiğin biri var mı?
-Evet
+O da seni seviyor mu?
-Evet
+Söyledi mi peki?
-Hayır
+Nereden biliyorsun.
-Her seferinde kitaplarımı geri verirken içine çiçek koyuyor.
+Hepsini okuyor mu?
-Elbette okuyor.
+Öyle mi, sordun mu ona.
-Önemli yerlerinin altını çizdiğini görebiliyorum.
+O da senin gibi insanlığı kurtarmak mı istiyor?
-Evet
+Nereden biliyorsun?
-Altını çizdiği cümlelerden.
Ekmek ve Çiçek...
Tumblr media
12 notes · View notes
sexcxsblog · 2 years
Text
NASIL BAŞLADI-9
M-ooo Gül hanım bizsiz duşa mı girilir. Onlarda katıldılar önce bir güzel yıkadık birbirimizi. Sonra ben başladım bunların yarraklarını yalamaya
A-götünü de siktiğimizi göre artık tam bir orospu oldun.
M-aferim güzel yala yoksa amına sokunca ağlama orospu. Bir güzel yaladım yarraklarını yine direk gibi oldu. Bu sefer Ali abi amıma Mesut abi götüme girdi. Ohh tost olmak muhteşem bir şeydi. Hayalini kurduğum yarrakları yiyordum.
M-kanka nasıl amı dediğim gibi var dimi orospunun
A-sorma kanka Fikret nasıl sikti anlamıyorum hala bakire gibi
M-uf en sevdiğim kanka. Götüde çok güzel orospunun
A-mal iyi kanka
Benden mal gibi bahsedildiği ikinci seferdi bu ama umrumda değildi acayip zevk alıyordum. Çok geçmeden bu ikisi de boşaldı içime.
M-sürekli içine boşalıyoruz ama hamile kalmasın bu orospu. Ordan lafa atladım Fikret abi defalarca içime boşaldı hiçbir şey olmadı ki
A-kızım Fikret abi kısır çıktı evlendiği eşi bir türlü hamile kalmıyor biz onun gibi kusurlu değiliz ki.
M-bu orospuya hap alalım kanka sonra bir de bununla uğraşmayalım. Duştan çıktık salona geçtik ben tabi oturamıyorum. Götüm acayip ağrıyor.
A-noldu orospu götün mü ağrıyor diye güldü
M-orospu olmak kolay mı sandın Gül hanım
A-hele ki böyle koca yarrakları
M-peh peh diye benle alay edip gülüyorlardı. Bizim oturmamızın bi yarım saat sonra abim geldi.
-napıyorsun ln
M-sohbet muhabbet kanks
A-abi yine erkenden devrildin. Bizde pornoyu kapatıp sohbet ettik bacımla
-e izletseydiniz ya olum
M-sen yokken bacımızın yanında nasıl izleyelim kanka olmaz. Abim geçti koltuğa oturdu. Mesut abi de çektiklerini pezolar gruba atmış. Bana mesajları okutuyordu.
M-abi bak burda kim var
F-vay Gül orospusu değil mi o ya
A-abi götünü bize bırakmışsın saol
F-olum o götüde ben bozacaktık ya
M-geçti borun pazarı sür eşeğini Niğde’ye abi
F-kafamı sikim.
Anlaşılan Fikret abi baya bir içerlemişti. Sonra ali abi ayağa kalkıp
A-kanka biz müsaadeni isteyelim kalkalım. Abimin başı patlıyordu hadi görüşürüz kanka.
-Gül eşlik et abilerine. Kapıya kadar getirdim. İkisi son kez avuçladılar amımı götümü.
M-yine sikmeye geleceğiz seni gül
A-doyumsuz oldum bu orospu yüzünden amk neyse amından öpüyorum güzelim.
Çıkıp gittiler. Bende abimin yanına oturdum. Ama tam oturamıyor sürekli pozisyon değiştiriyordum. Götüm acıyordu.
-Gül bana ağrı kesici getirsene başım çatlıyor. Gittim ağrı kesici getirdim içti abim. O anda dank etti o ağrı kesici değil azdırıcı idi abime plan yaptığımızdaki azdırıcıydı. Biraz öyle durdu. Bu ağrı niye geçmedi dedi. Bende Farklı bir ağrı kesici getirmeye giderken abim
-sen niye düzgün yürümüyorsun kız
-normal yürüyorum ya abi
-sen bakim bi buraya. Sıçtığım andı.
-kucağıma yat bi bakayım sen ben seni kontrol edeyim.
-abi saçmalama
-yat gebertmiyim seni orospu. Mecbur yattım. Eteğimi kaldırdı.
-ulan orospu şu götte bir kere de külot göreyim. Sonra yavaşça domalttı bir de ne görsün fındık kadar deliği olan götüm Şişe kapağı gibi açılmıştı.
-amına koyayım senin bunlara da siktirdin kendini He. Ulan orospuya bak iki erkeğe de verdin He diyip götüme şaplak attı.
-bu göt daha yeni sikildi dimi orospu
-evet abi
-sen mi ayarttın çocukları
-hayır abi ben bir şey yapmadım.
-yapmana gerek yok ki orospu gibi fiziğin var kim olsa duramaz.
Sonra bir parmağını götüme bir parmağını amıma soktu. Ahh diye inledim. Geri çıkarınca parmaklarına ali ve Mesut abinin dölleri geldi.
-kız bir de içine mi boşaldılar sen iyice orospu olmuşsun. Bunları derken sertleşen yarrağı göbeğime baskı uyguluyordu.
-abi valla ben bir şey yapmadım. Üstüme geldiler zorla beni tost yapıp siktiler.
-vay şerefsizler kimseye güven olmuyor arkadaş ama onlara da hak vermek lazım bu vücudu kim sikmek istemez.
Abim artık amımı götümü okşamaya başladı.
-abi napıyorsun
-sus orospu elaleme verince sıkıntı yok abin dokununca mı sıkıntı.
-ama biz öz kardeşiz günah
-elalemle sikişmek sevap mı orospu. Siktir git güzelce amını götünü yıka bir de abin baksın tadına. Sonunda abimi bile azdırmıştım. Belki azdırıcının da etkisi vardı. Gittim amımı götümü bir güzel yıkadım. Bornozla abimin yanına gittim.
-bakalım neler varmış burda diyerek bornozu yere attı. Memelerim dikkatini çekti. Ali abi biraz abartmış morartmıştı.
-uf şu memelere bak kim morarttı bunları
-Ali abi yaptı.
-uf gel de emzir abini bakim.
Abimin kucağına oturdum. Abim daldı memelerime hayvan gibi yalayıp ısırıyordu.
-boşuna sikmiyorlar seni şunlara bak amına koyayım offf. Beni kucağından alıp koltuğa koydu. Bacaklarımı açtı.
-off ama bak kaymak gibi abinde kaysın mı amına orospu
-evet abimde döllesin beni
-iyi alıştın sikilmeye orospu. Şu amın güzelliği ne ya etli çizgi gibi pespembe offf.
Bir yalamaya başladı susuz kalmış köpek gibi. Kıvranmaya başladım çok iyi yalıyordu.
-abin yer senşn bal kutunu.
Amım iyice sulanmıştı. Abim doğrulup yarrağını ağzıma dayadı.
-aç bakayım ağzını dondurma geliyor.
İlk hayalini kurduğum yarrak şimdi ağzımdaydı. Abimin yarrağı diğerlerine nazaran daha düzgün ve daha çekiciydi. Yalarken de aşırı zevk alıyor tadı çok hoşuma gitti.
-sen neymişsin be Gül
Abim ağzımı sikip bir güzel boşaldı. Hepsini yuttum.
-nasıl abinin dölü hoşuna gitti mi orospu
-evet abi çok tatlı
Abim boşalmasına rağmen yarrağı hala dik ve sertti.
-aç bakayım bacaklarını abin koysun amına.
Bacaklarımı ayırdım. Abim önce yarrağıyla fırça çekti amıma sonra bir anda soktu. Ve yine çığlığı bastım.
-bağır amk orospusu birazda benim altımda bağır.
Abim çok seri pompalıyordu. Aşırı zevk alıyordum abimin beni sikmesinden. Diğerleri gibi değildi. Sonra beni domaltıp yarrağını götüme soktu. Ben yine bastım çığlığı.
-bağır amına koduğum yırtıcam amını götünü.
Abim çok fena sikiyordu intikam alırmış gibi. Götümü sert sert tokatlıyordu. En sonunda dayamadı götüme boşaldı. Derin bir oh çekti
-40 tane orospu bana senin verdiğin zevki veremezdi. Bundan sonra abine karılık yapacaksın duydun mu beni
-sen nasıl istersen abi.
Biraz dinlendikten sonra duşa girdim bi postada orda sikti beni abim. Sonra temizlenip odaya geçtik. Yanıma geldi
- seni siktiğimi kimse bilmeyecek tamam mı Gül bende arkadaşlarımın seni siktiğini öğrenmemiş gibi yapıcam
-tamam abi sen nasıl istersen.
Kalktı pc başına dünya varmış amk dedi. Bende telefonla uğraşırken wp ta bir gruba alınmışım adı gülün sikicileri diye. Grupta Fikret, Mesut ve Ali abi vardı. Pezolar grubunun adını değiştirmişlerdi. Ordan bana yazmışlar
M-Gül oturtabiliyor musun hahahaha
A-tadın damağımda kaldı en kısa zamanda yine koyaxam sana gül. Gibi şeyler yazıyordu. Sonra özelden Fikret abi bana yazdı
-götünü vermişsin gül tam bir orospusun amk
-yemeyenin malını yerler Fikret abi
-çok pişmanım ulan senle evlenmeyi kabul etseydim keşke her gün elimin altında olur yaşadığım seksten bir şey anlardım. Evlendiğim hanım bi bok değil amk
-kader kısmet Fikret abi
-çok özledim kız seni en yakın zamanda seni yine sikmek istiyorum gül. Altımda inlemeni özledim yeminlen.
İçimden ya Fikret efendi evdeki hesap çarşıya uyumadı mı diye geçirdim. Telefonla uğraşırken zaman baya geçmiş babam geldi kalktım sofrayı hazırladım. Babama belli etmeden yürüdüm. Abim artık benle muhabbet ediyor konuşuyordu. Sikilmek iletişimimize yardımcı olmuştu.
153 notes · View notes
nevzatboyraz44 · 11 months
Text
Tumblr media
İTALYAN HAKİM, İDAM KARARI
VERMEDEN ÖNCE ÖMER
MUHTAR'A SORAR:
-İtalyan Devleti'ne karşı savaştınız mı?
Ömer Muhtar:
-Evet.
-İnsanları İtalyan Devleti'ne karşı savaşmaya teşvik ettiniz mi?
Ömer Muhtar:
-Evet.
-İtalya'ya karşı kaç yıl savaştınız?
Ömer Muhtar:
-Yaklaşık 20 yıl.
-Yaptıklarından dolayı pişman mısınız?
Ömer Muhtar:
-Hayır.
-İtalyanlara karşı niçin bu kadar şiddetle mukavemet ettin?
Ömer Muhtar:
-İmanım için.
-Bu kadar az kuvvetle ve bu kadar az vasıta ile bizi Trablusgarp'tan atabileceğini ümit ediyor muydun?
Ömer Muhtar:
-Hayır.
-O halde ne elde etmeyi ümit ediyordun?
Ömer Muhtar:
-Hiç. Ben imanım için döğüşüyordum ve bu bana yetiyordu.
-İdam edileceğinizi biliyor musunuz?
Ömer Muhtar:
-Evet.
Hakim şaşırdı:
-Sizin gibi birisi için böyle bir son, çok üzücü.
Bunu duyan Ömer Muhtar şöyle dedi:
-Tam tersi! Bu, hayatımın sonu için en güzel yol.
Hakim daha sonra,
-Mücahidlere cihadı durdurmalarını
Emreden bir emirname yazması halinde O'nu beraat ettirmek ve ülke dışına sürgüne göndermek istedi.
Bunun üzerine Ömer Muhtar,
O meşhur sözlerini söyledi:
-Her namazda Allah'tan başka ilah olmadığına, Muhammed(s.a.v.)'in de O'nun resulü olduğuna şehadet eden parmaklarım, asla yanlış bir şey yazamaz!
Bizler teslim olamayız.
Ya kazanırız ya da ölürüz!
Biz ölsek de kazanırız ve siz kaybedersiniz.
Fakat acı olan siz bunu ancak öldüğünüzde anlarsınız ve bunun size bir faydası olmaz!
Bizden sonraki nesillerle de savaşacaksınız.
Bana gelince ben celladımdan daha uzun yaşayacağım." diyerek teslim olması teklifini reddetti ve İtalyan sıkıyönetim mahkemesi tarafından hakkında idam kararı verildi.
Aynı gün toplanma kampına getirilen Libya'lı mücahitlerin gözlerinin önünde gayet sakin ve korkusuzca idam sehpasına çıktı.
Mahkeme heyetine şu sözleri söyledi
: "Hüküm Allah'ındır.
Sizin bu uydurma hükmünüzün hiçbir geçerliliği yoktur."
Özgürlüğü için her şeyi göze aldığı yeşil dağlarına son kez baktı ve bir milleti yetim bırakarak ebedi alemine doğru kanatlandı.
İnna lillâhi ve innâ ileyhi raciûn.
Şehadetinin seneyi devriyesinde Rabbim-den sonsuz rahmet niyazımla
MEKANI CENNET OLSUN.
.......
BEFORE GIVING THE DEATH ORDER, THE ITALIAN JUDGE ASKS ÖMER MUHTAR:
-Have you fought against the Italian State?
Ömer Mukhtar: -Yes.
-Did you encourage people to fight against the Italian State?
Ömer Mukhtar: -Yes.
-How many years did you fight against Italy?
Ömer Muhtar: -About 20 years.
-Do you regret what you did?
Ömer Mukhtar: -No.
-Why did you resist the Italians so violently?
Ömer Mukhtar: -For my faith.
-Did you hope that you could expel us from Tripoli with so few forces and so few means?
Ömer Mukhtar: -No.
-So what did you hope to achieve?
Ömer Mukhtar: -None.
I was fighting for my faith and that was enough for me.
-Do you know that you will be executed?
Ömer Mukhtar: -Yes.
The judge was surprised:
- Such an end for someone like you is very sad.
Hearing this, Ömer Mukhtar said:
-On the contrary!
This is the best way to end my life.
The judge then wanted to acquit him and exile him out of the country if he wrote an order ordering the Mujahideen to stop jihad.
Thereupon, Ömer Mukhtar said his famous words:
-My fingers, which testify in every prayer that there is no god but Allah and that Muhammad (pbuh) is His messenger, can never write anything wrong!
We cannot surrender.
We either win or we die!
Even if we die, we win and you lose.
But the sad thing is that you will only realize this when you die and it will not benefit you!
You will also fight with the generations after us.
As for me, I will live longer than my executioner." It belongs to Allah.
This fabricated judgment of yours has no validity."
He looked at the green mountains for the last time, for which he had risked everything for his freedom, and took off towards the eternal world, leaving a nation an orphan.
Inna lillâhi ve inna ilayhi raciûn.
I pray for eternal mercy from my Lord on the anniversary of his martyrdom.
MAY HE REST IN HEAVEN.
38 notes · View notes
patatesliahtapot · 1 year
Text
+ sevdiğin biri var mı?
- evet.
+ seni seviyor mu?
- evet.
+ söyledi mi peki?
- hayır.
+ nereden biliyorsun?
- her seferinde kitaplarımı geri verirken içine çiçek koyuyor.
+ o da insanlığı kurtarmak istiyor mu?
- evet.
+ nereden biliyorsun?
- altını çizdiği cümlelerden.
1996
53 notes · View notes
senibiopim · 1 month
Text
evet mi hayır mı seri
7 notes · View notes
amezhu · 2 months
Text
Heaven Official's Blessing▪︎
206. BÖLÜM - İki basit cümle - Hayalet Kral Savaş Ruhunu Körüklüyor
“Peki onlar tuzağa düştükten sonra ne olacak?” ‌Shi‌ ‌Qing‌ ‌Xuan‌ sordu.
Hua Cheng ve Xie Lian çoktan insan çemberinin ortasında yerlerini almışlardı. “Bundan sonrasını bize bırakın. Onları yavaş yavaş halletmek için buranın içinde olacağız, sakın bir tanesinin bile kaçmasına izin vermeyin. Tek ihtiyacımız zaman. Şu an en önemli şey dağılmamalarını sağlamak. Beş yüz kişi olamadığımız için tehlikeli olduğunu söyledim, bu yüzden çemberin dayanıp dayanamayacağını veya yaratıkların kaçıp kaçamayacaklarını söylemek zor.”
Birisi sertçe yutkundu ve sordu; “Çemberden dışarı kaçarlarsa ne olacak?”
“Hiç hoş olmaz.”  Xie Lian cevapladı. “Kederli ruhlar sizi ele geçirip vebayı bulaştırır…”
“Eğer, sadece soruyorum ama, biri bırakıp kaçarsa ne olur?”
“Eğer çember parçalanırsa o zaman belki kederli ruhlar sizi de etkiler.” Diye cevapladı Xie Lian.
“Yani iki türlü de ruhlar insanları etkileyecek.”
Daha akıllı olanlar anladı ve şöyle dedi: “Hayır bu farklı, ilkine göre on ruhtan onu da seni ele geçirip veba bulaştıracak, ikincisine göre ‘belki’nin anlamı, eğer bırakıp kaçarsan hâlâ hayatta kalma şansın olabilir.”
“Kesinlikle.” Dedi Xie Lian. “Şimdi, bırakmak isteyen var mı? Bundan sonra kesin olarak başlayacağız ve asla kaçamazsınız ama başlamadan önce kim giderse gitsin fark etmez. Umarım kimse geri adım atanlara laf söylemez çünkü bu görev cidden zorlu.”
Bunların konuşulması gerekiyordu, aksi halde gerekli olan iki şeye, cesaret ve kararlılığa sahip olamazlardı. Biraz zaman sonra bir düzine insan birbiri ardına başları eğik ve aceleci şekilde çekilmeye başladı, böylece çember biraz daha küçüldü. Xie Lian derin bir nefes aldı ve rahatladı, “Tanrıya şükür.”
“Neye teşekkür ediyorsun?” Shi Qing Xuan sordu. “Daha da azaldık şimdi.”
Xie Lian gülümsedi, “Şu an bile oldukça insan var, tahmin ettiğimden daha iyi.” Başlangıçta sayının yarısı ayrılırsa ne yapılması gerektiğini ciddi bir şekilde düşünmüştü, ama sadece bir düzine insan gitti ve bu da şaşırtıcıydı. Tam o sıra aniden uzaktan bir ses geldi, “Durun, bu insanların kim olduğunu biliyor musunuz? Öylece güvenemezsin, dikkat etmezse seni kandırabilirler.”
Xie Lian baktığında cennetin gözü ve ekibinin olduğunu gördü. Shi Qing Xuan hemen söylenmeye başladı, “Eee, peki sen kimsin o zaman? Yardım etmeyeceksen boşuna iş çıkartma. Buradakiler bir ruhu bile incitmeyecek güven bana.”
Tabii ki bu ruhsal büyücüler saçı başı dağınık bu dilencinin lafını dinlemezlerdi. “Ya sen kimsin? Sözlerin kaç kuruş eder?”
Shi Qing Xuan başkalarının ona takıldığını duyunca öfkesi tavan yaptı ve kendi yüzünü işaret ederek, “HAH? GELMİŞ BENİM ÖNÜMDE PARADAN MI BAHSEDİYORSUN? İDDİAYA GİRERİM Kİ KİMİNLE KONUŞTUĞUNA DAİR EN UFAK BİR FİKRİN YOK, EMİNİM BUNDAN ÖNCE HEPİMİZ ÖNÜMDE SECDE BİLE ETMİŞTİNİZ, öhöm öhöm…” Bu kadar çok şey söyledikten sonra boğazını temizledi ve geri çekildi. Ruhsal büyücüler onun daha fazla blöf yapamayacağını o yüzden de geri çekildiğini düşündüklerinden umursamadılar ve onun yerine, “Hiçbiriniz o ikisinin ne yapmayı planladığını bilmiyorsunuz, küçük bir parça yemek için hayatınızı kaybedebilirsiniz.”
Xie Lian onların bir parça yemek için değil arkadaşlık ve adalet amacıyla orada bulunduklarını açıklamak üzereydi ki Hua Cheng onları umursamazca konuştu, “Yanlış, onlar yemek için değil dünyayı kurtarmak için buradalar.”
Xie Lian biraz şaşırmıştı, neden Hua Cheng bunu söylüyordu ki? Ancak diğer grup cıklamaya başlamıştı. “Ne? Dünyayı kurtarmak mı? Neden körü körüne sallıyorsun? Sadece kendi hayatınızı kurtarmaya odaklanın, bu yeterli!”
“Evet, dilencilerin bu işe katılmasına gerek yok, evinize gidin, daha fazla sorun yaratmayı bırakın.”
Hua Cheng tembelce cevap verdi: "Ah? Yani demek istiyorsun ki, dilenciler dünyayı kurtaramaz. Bunu yapabilecek yeteneklere sahip olmadıkları için mi, yoksa layık olmadıkları için mi?”
Bu sözleri duyduklarında dilenciler kabadayılanmaya ve hoşnutsuz olmaya başladılar. Cennetin gözü kızgınca konuştu, “Ben öyle demedim.”
Shi Qing Xuan hemen kafasını tekrar dışarı doğru çıkarttı ve ona işaret etti, “HEY HEY HEY!!! BEN ÖYLE DUYDUM AMA!!!” Sözlerinle kastettiğin tam olarak bu değil mi? Sözlerin de açıkça küçümseme ve aşağılama doluydu. DEĞİL Mİ MİLLET???”
“EVET! O ZAMAN NE KASTETTİN? BİZ LAYIK DEĞİL MİYİZ?”
“BİZ GELSEK DE GELMESEK DE BİZE YEMEK VERECEKLER, CİDDEN SADECE YEMEK İÇİN Mİ GELDİK SANDIN? İNSANLARA TEPEDEN BAKMAYI BIRAK!”
Xie Lian Hua Cheng'e döndü, Hua Cheng kaşlarını hafifçe çattı, sanki ‘çantada keklik’ der gibiydi. Geride kalan pek çok kişi olmasına rağmen cidden tam olarak kararlı değillerdi, bu yüzden cennetin gözü ve ekibi bilmeden onları küçümsedi ve Hua Cheng de buna karşılık olarak ‘Sizin gibi pislik dilencilerin böyle şeylere dahil olmasına gerek yok’ gibi bir cümleyle kelime oyunu yaparak onları yüceltti. Böylece o dilencilerin kalplerindeki isyanı heyecanlandırdı; yapamayacağımızı mı düşünüyorsun? O zaman size ne olursa olsun ne gerekiyorsa yapabileceğimizi göstereceğiz.
Böylece savaş ruhları dalgalar halinde arttı. İki tarafda birbirine laf atıyordu. Xie Lian cennetin gözü ve ekibine dönerek, “Eğer cidden endişelendiysen orada dur ve izle. Eğer cidden birilerine zararlı bir şeyler yaparsak bizi durdurmak için geç kalmazsın.”
Yanında Hua Cheng gülümsedi ve ekledi: “Ama yolumuza çıkmazsan senin için daha iyi olur.”
“…”
Ruhsal büyücüler ve grubu tüm yol boyunca Xie Lian ve Hua Cheng’i takip etmişti, artık dayanamayıp tüm cesaretleriyle üstlerine atlayacaklardı ki Hua Cheng’in onlara bakıp attığı korkutucu sahte gülümsemesiyle korkup geri çekildiler. Hua Cheng Xie Lian’a dönerek, “Gege, gökyüzüne bak.”
Beraber gökyüzüne baktılar. Dolunayın etrafında uçuşan kara bulutlar artık daha belirgin sanki daha da yakınlaşmış gibiydiler. Onlar gönüllü yardımcılar ararken kim bilir kaç gün kaç gece geçmişti ve bu yaratıklar da neredeyse artık içeri gireceklerdi.
Xie‌ Lian'ın kalbi yalpaladı; olamaz, daha fazla insan bulacak zaman kalmadı. Tabii bunu yüzüne yansıtmadı ve haykırdı; “MİLLET, POZİSYON ALIN. SIKICA TUTUNUN!”
Shi ‌Qing ‌‌Xuan‌ zaten ilgiyle ayakta duruyordu, “Ekselans… Ol’ Xie, yeterince varız, kolayca içeri giremezler değil mi?”
Sonuçta burası ölümlülerin diyarıydı, rastgele çığlıklar yanlış anlamalara ve gereksiz sorunlara neden olurdu. Xie‌ Lain‌ yanıtladı, “Ben burayı koruyacağım ve hepinizi sürekli kontrol edeceğim ve bir yer kırılmak üzere olduğunda rünü düzeltmek için yukarı çıkacağım. Bu şekilde süreyi uzatabileceğiz.” Yani açılabilecek delikleri sürekli olarak kapatacaktı. Shi Qing Xuan cevapladı, “Hı-hı, pekala o zaman, bizim hayatlarımız senin ellerinde, benimki de dahil ekselan… Ol’ Xie. Çok çalışmalısın tamam mı? Çok çalış. Ben de ölümlüyüm artık!”
“Pekala Ol’ Feng, tüm gücümü vereceğim!”
Herkesin avuç içi terlemiş yüzleri gergindi. Hemen sonrasında hepsi birbirinin ellerinin sıkıca tutmuştu ki birdenbire, yukarıdaki sessiz gecenin gökyüzünden çığlık atan bir ağlama sesleri geldi. Gittikçe daha yakın ve gittikçe daha hızlı.
Geliyorlardı.
Doğru zamanlamayı yakalamak için Xie Lian talimatını verdi: "Millet, ileri doğru hava üfleyin!”
İnsanlar nedenini anlamadı ama emirleri takip yanaklarını doldurup var güçleriyle hava üflemeye başladılar. Bir kış gecesinin ortasında nefesler çok da uzağa gidemezken büyük bir kalabalığın Yang'ın aurasıyla karışan sıcak, beyaz bir hava üflemesini sağlamak çok şaşırtıcıydı. Ayrıca Hua Cheng yaratıkların neler olup bittiğini görmelerini engelleyen bir kamuflaj büyüsü de eklemişti. Aslında dağılıp haydutluk yapacak olan o kederli ruhlar, özellikle sıcaklığın ve yaşayanların aurasının yoğun olduğu çok canlı bir alan hissettiler. Doğal olarak bunun saldırı hedefi olduğuna inanarak heyecanla oraya koşarak öfkeli bir siyah sütun oluşturdular!‌ ‌
O anda, Xie Lian'ın tüm görüşü neredeyse karanlığa gömüldü, haykırdı; “Herkes dikkatli olsun, tutuşunuzu gevşetmeyin. Kafese girdiler!”‌
Tam o sırada, Hua Cheng'in arkasından binlerce gümüş kelebek ortaya çıktı ve yayıldı.
Unutulmaz güzellikte gümüş ışıklar parladı ve Xie Lian'ın gözlerinin önündeki siyah sis anında dağıldı. Xie Lian, Hua Cheng'in ona doğru bir el uzattığını gördü, "Gege, yanıma gel."‌
Xie Lian hafifçe irkildi ve hemen sıkıca elini tuttu. Hua Cheng, Xie Lian'ı kenara çekmeden önce sadece hafifçe çekti. Bir elini Xie Lian’ın beline sararak bakışlarıyla etrafı sakin bir şekilde taradı. O kederli ruhlar iki bin yıldır ocağın içinde kilitli kalmalarına ve hapsedilmekten akıllarını yitirmiş olmalarına rağmen, yine de yaklaşmaya cesaret edemediler ve ikisinin bir metre yarıçapında tek bir karanlık aura bile yoktu.‌
Ancak o zaman neşeyle çemberin içine düşen küskün ruhlar bir şeylerin ters gittiğini fark etti; etrafı yırtıp parçalıyorlardı ama nasıl oluyordu da yaşayanlardan hiçbirini parçalamıyor, onun yerine birbirlerini parçalıyorlardı? Dokunamadıkları iki kişi daha vardı ve o gümüş kelebekler onlar için keskin bıçaklar ve ok yağmurları gibiydi, kanatlarını çırpıp saldırıyor, çığlıkları gökyüzüne yükselirken onları öldürüyorlardı!
Kederli ruhlar sonunda kapana kısıldıklarını fark ettiler. Ateşten bir kafese kapatılmış vahşi hayvanlar gibiydiler ama o iki yüz küsur insan bu demir kafesin dışındaki oyuncular değil, kafesin demir parmaklıklarının ta kendisiydi!
Bunu fark eden kederli ruhlar öfkenin de ötesine geçerek, el ele önlerini kesen dilencilere şiddetle ve vahşice bağırmaya başladılar; ağızları sanki kafalarını yiyecekmiş gibi sonuna kadar açıktı, tüyleri öfkeyle diken dikendi, yüzleri ve bedenleri acınası bir şekilde buruşmuş ve bükülmüştü. Bazıları korkudan birkaç adım geri çekildi, ancak kısa süre sonra yanlarındakiler tarafından durduruldular, "Kıpırdamayın!"‌
Aynı zamanda Xie‌‌ Lian‌ da seslendi: “HAREKET ETME!‌ RÜN SAĞLAM OLDUĞU SÜRECE SİZE ZARAR VEREMEZLER!”
Bunu duyan kalabalık bir nebze olsun rahatlamıştı. Çığlık atan kederli ruhlara çılgınca tüküren dilenciler bile vardı, tükürürken bağırıyorlardı: "TÜÜ TÜÜ TÜÜ! KİRLETECEĞİM SENİ, KİRLETECEĞİM SENİ! DEFOL BURADAN!" Bunun nedeni muhtemelen hayaletlerin pis şeylerden korktuğunu bir yerlerde duymuş olmalarıydı.
Xie Lian gülse mi ağlasa mı bilemedi, "Bunu da yapmana gerek yok! Korkmayacaklar!"
Tam o sırada, aniden insan dizisinin bir yerinin parçalanmak üzere olduğunu, bir deliğin sızmak üzere olduğunu fark etti ve aceleyle oraya baktı. Gözleri şişkin ve odaklanmamış, nefes alışverişi sert, sanki çok gerginmiş de kasılmak üzereymiş gibi cılız, küçük bir dilenci gördü!‌ ‌
Birçok kederli ruh da bu adamın ruhunun zayıfladığını fark etti ve hepsi ona doğru üşüştü. Xie Lian koşup kırbaçladı, kederli ruhlar kırbaçlanırken uludular, Xie Lian hızla adamı geri çekip sağındakilere ve solundakilere bağlanmalarını emretti. Rahat bir nefes almasına fırsat kalmadan, yaklaşık altı metre ötede güneybatıda yeni bir sızıntı daha belirdi. Xie Lian tam oraya koşmak üzereyken, çok daha uzakta, Shi Qing Xuan'ın hemen yanındaki kişiden bir sızıntı daha olduğunu fark etti!
Ne de olsa küskün ruhların sayısı çok fazlaydı. Bu sadece ilk dalgaydı, sonrasında durmaksızın daha fazlası gelecekti!
O bunu zamanında başaramayacaktı, Xie Lian bağırdı, “SAN LANG!”
Ancak Hua Cheng hareket etmedi, “Gege, endişelenme.”
Xie Lian, Hua Cheng'in fark etmediğine, bazı şeyleri görmezden geleceğine inanmayı reddetti ama bu boşluk küskün ruhlar tarafından kullanılacaktı!
Ancak tam bu kritik anda, sarı bir tılsım uçarak geldi ve Shi Qing Xuan'ın hemen yanında patladı!
Bu tılsım hiçbir kederli ruhu havaya uçurmamış olsa da yine de telaşla geri çekilmelerine ve başlarını geri çekmelerine neden oldu. Meğer bunca zamandır röntgenleyen ruhsal büyücüler grubu koşarak gelmiş: "SİZE KARIŞMAYIN DEMİŞTİM, AMA ŞİMDİ KARIŞTIĞINIZA GÖRE SONUNA KADAR SAHADA KALIN! EĞER KALAMAZSANIZ, YOKSA SADECE SORUNA SORUN KATARSINIZ!!!"
Hua Cheng Xie Lian'a döndü, "Gördün mü, sana endişelenmemeni söylemiştim.”‌
Sonsuza kadar rahat edecekti. Xie Lian cevap verdi, "En!"
Cennetin Gözü ve diğer ustalar sonunda yerlerinde duramadılar ve kendileri de koşarak geldiler. Hızlı ve çevik hareket eden profesyonel dövüş sanatçıları oldukları kesindi ve her biri iki kişinin elini tutarak onları ayırdı ve kendilerini içeri aldı. Onlarca yeni gelen anında çemberin içinde asimile oldu ve insan dizisini genişletti. Cennetin Gözü seslendi, "DOST MESLEKTAŞLARIM! ÇABUK ÇABUK ÇABUK, BURADA BAŞKENTTE OKULLARI VE ÖĞRENCİLERİ OLANLARA ÇABUK GELMELERİNİ SÖYLEYİN!!!"‌
“Koş koş koş!”
“BEN DE KENDİ ÖĞRENCİLERİMİ ÇAĞIRACAĞIM!”
Kısa bir süre sonra, yüz kadar insan caddeden aşağı doğru akın akın geldi.
Hepsi de keşiş, efsuncu ve büyücü olan bu yüz kadar insan gerçekten etkileyiciydi! Her biri tam teçhizatlıydı, tek bir adımda iki adım atıyorlardı, formları kahramanca ve canlandırıcıydı.
Xie Lian kafasının içinde yüksek sesle tezahürat yaparken, dilencilerin hepsi geniş gözler ve açık ağızlarla bakıyordu. Bu yeni insan dalgası, öfkeli bir tuhaf aura sütununun olağanüstü görüntüsünü gördüklerinde hepsi afalladı ve kısa süre sonra aceleyle onlara katıldılar. Asimile olduklarında çember daha da genişledi; kraliyet başkentinin tüm ana caddesinde yer kalmayacaktı. Yeni gelenlerin cesareti bir yana, hepsi de her türlü ruhani aletle donatılmıştı ve şüphesiz bu diziyi tutma süresini büyük ölçüde uzatabileceklerdi.‌
Bunu gören Xie Lian artık kendinden en az dokuz kat emindi ve kendinden emin bir şekilde sakince seslendi, "KİMSE KORKMASIN, ÇEMBER DÖNÜYOR. BİZİM TARAFIMIZDA ARTIK DAHA FAZLA İNSAN VAR, RÜNÜ SIKI BİR ŞEKİLDE TUTTUĞUMUZ SÜRECE ONLARI YOK ETMEK AN MESELESİ OLACAK!"
Kalabalık da durumun kendi lehlerine gittiğini görebiliyordu. Artık işin içine umut girdiği için her şey daha kolaydı ve bir anda herkesin içi güvenle doldu ve coşkuyla karşılık verdiler: "ONLARI YOK EDİN!"‌
Diğer taraftan Cennetin Gözü, "Bizim tarafımızda yüz altmış sekiz kişi var! Siz kaç kişisiniz? Ne kadar dayanabileceğimizi düşünüyorsunuz?"
Bu tarafta, dilencilerin başı Shi Qing Xuan da birkaç kez saydı ve yüksek sesle cevap verdi, "Burada ründe kalan yüz kırk sekiz kişi var!"‌ ‌
"Toplamda üç yüz on altı kişi var." Xie Lian, "Sadece bulmamız gereken..." dedi.
Ancak Hua Cheng konuştu: "Bu doğru değil."
Xie Lian ona döndü, "Doğru olmayan ne?" Hua Cheng'in bakışları geri döndü ve ciddiyetle ona baktı, "Sayım doğru değil. Şu anda burada üç yüz on yedi kişi var."‌
11 notes · View notes
keemlenyekun · 2 months
Text
ŞİŞMANIZ DİYE Mİ? EVET.
Sevgili defterciğim, hastaneden merhabalar. Acilde önümde 70 kişi sıra var ve tekim. Yani canım sıkıldı.
Kalbim ağrıyor oğlum. Bildiğin nefes alırken bıçaklar giriyor nefes aldırmıyor. Geçen ay nispeten genç olan amcam da kalp spazmı geçirince bir korku kaldı hanıma. Sizin ailede var diyor. Ailesi mi kaldı yavrum şişmanım ben damarlarımda öbek öbek yağ geziyor. Ay kendimden tiksindim. :))
Omü hastaneyi çok iyi tanırız. Kaç cenaze aldık buradan. Öyle tanıdık bir hastane.
Tabi ki kalple ilgili bir durum yok. İki doktorla görüştüm kas muhtemelen dedi ama yeşil alanda da bi görünüver dedi diye 70 kişi sıra bekliyorum. Kas gevşeticimizi alıp gideriz artık. 6 saattir derin nefes alamıyorum yahu acıdan.
Ölüm falan uzak mı? Valla hayır. Evlat sevgisi aile sevgisi geçim derdi dört bir yanımda dünyaya beni katmış durumda. Ama ölüm de şurada. Yaşıyoruz işte. Az önce kastamonudan bir kadın getirdiler, ölmüştü sanırım zira burada arkadan gelen arabalardan inenlerin tepkisi ölüm tepkisiydi. Tanıyoruz biliyoruz yakınımızda hissediyoruz allahım.
Dindar değilim ben 7 senedir. Silivriden çıktıktan sonraki 1 yıl da dindardım sonra değilim. Ama şahit yazmayalım seni sevgili defterciğim. Bir umreyle falan çözeriz sanırım. ://
Canımız geçim derdine takılmış durumda ama şükür halindeyiz. Temudan hanımla birlikte kendimize çakma ürünler aldık. Hanım bi ara yüz bandı falan aldı sanırım. Ben anahtarlık aldım misal. Aaaa bak lamy aldım 2 tanesi 50 tl hadi vergisiyle 80 tl de. Çakma makma yazıyor şimdilik. Pilot kalemden ucuz. Puhahahahwh. Şu dünya sevgime baksana sayın defterciğim. Oğlumla gündüzleri takılıyoruz. Yemek yapıyoruz. Araba oynuyoruz. Sinirleniyoruz ikimiz de. Karadenizli kanımız var.
Bak şimdi yazarken yanımdaki andaval yüksek sesle reels izliyor. Çıldırmak üzereyim. Acil kapısında şu hayvanlığı neden yaparsın ki? Gece gece kavga etmemek için kendimi zor tutuyorum. Kalbimiz ağrıyor. Sinirden mi?
Allahım sabır ver.
Hakkını helal et sayın defter. Bir ufaktan tartışalım bakalım.
Vesselam.
Tumblr media
10 notes · View notes
Text
Tabusuz Karım! (3) (Çetin 52 Y., Adana)
O gece üçümüz birlikte yatmış ve ben sabaha kadar sadece Yeliz'i sikmiştim. Karım ise arada sırada yarağımı ve Yeliz'in amını yalamış, bunun dışında kendisine elletmemişti. Sabah kahvaltıdan sonra ben Yeliz'i evlerine bıraktım. Yeliz arabadan inmeden sordum, "Neden teyzen ne isterse yapıyorsunuz?" dedim. "Boş ver o konuyu! Önemli olan sen benim erkeğimsin artık, ben sana aitim artık! Bundan sonra yaşamımda sadece sen, teyzem ve annem olacak!" dedi. "Annen mi?" dedim. "Evet annem! Neyse, ben iniyorum!" dedi ve dudaklarımdan öptü, indi evine gitti.
Ben geri döndüm, ama aklım karma karışıktı. Şimdi kafamda iki soru vardı cevap isteyen, biri Yeliz'e sorduğum, ikincisi ise karımın Yeliz'i bana sunarken, 'Yetmiyor!' dediği neydi? Eve girdiğimde karım halen yatıyordu. Hiç ses etmedim yanına sokuldum. Uyumak istiyordum, Yeliz iliklerime kadar beni emmiş bitirmişti, hiç karımla sikişecek halim yoktu. Kaç saat uyudum bilmiyorum, karım beni uyandırdı. Gözlerimi açtığımda beni öpüyordu. Bana ilk söylediği söz şu oldu, "Unutma, bu gün ben ne dersem, ne istersem o olacak!" dedi. "Evet, ama kafamda sorular var!" dedim. "Sor bakalım, bizim aramızda soru ve sorun olmamalı!" dedi. "Peki ozaman! Neden herkes sen ne dersen onu yapıyor?" dedim.
"Kocam öldüğünde bana büyük servet bıraktı, telafuz edemeyeceğim miktarda para ve gayrımenkul. Kocamın ölümünden birkaç yıl sonra da eniştem ablamı terkedip gidince, ablam Yeliz'le ortada perişan kaldı. Ben baktım onlara, Yeliz'i ben okuttum. Ve ablamla nerdeyse 10 yıldır, karı koca gibi lezbiyen ilişkisi yaşadık. Bundan 5-6 ay önce, ablamla sevişirken, ben ablamı domaltmış, vibratörle ablamı götten sikerken, Yeliz bizi yakaladı. Yeliz'i karşıma aldım konuştum, (Bak Yeliz, annenin de her kadın gibi cinsel ihtiyaçları var. Bu yaştan sonra annen elin adamlarına muhtaç mı olsun? Hadi ben çocuksuzum, kafama göre bir erkek bulursam evlenirim. Ama annen, sen varsın diye evlenmek istemedi, seni düşündü hep, senin için erkeklerden feragat etti. Biz de olayı bu şekilde çözümledik, bunun için bizi suçlama!) diye ikna ettim.
Bu olaydan sonra bir gün Yeliz benim vücuduma hayran olduğunu, kıskanılacak güzelliğim olduğunu, dokunmak istediğini söyledi. Ben de ona çok tatlı olduğunu söyledim ve dudağına öpücük kondurdum. Daha sonra Yeliz benimle ara sıra öpüşüp, yüzeysel sevişti. Seninle de evleneceğimiz kesinleşince, Yeliz'e söyledim, (Ben çocuk istiyorum, benim yerime sen doğur çocuğu!) dedim, o da kabul etti. Tabii bunun yanısıra, onların parasal tüm ihtiyaçlarını da fazlasıyla karşılıyorum. Bundan dolayı ben ne istersem yapıyorlar!" dedi. "Okey! Şimdi de ikinci soruma yanıt ver: Yetmiyor demiştin, ne yetmiyor?" dedim. "O sorunun cevabını bu gece yaşayacaksın ve göreceksin, birlikte yaşayacağız!" dedi. "Neden şimdi değil?" dedim. "Hayır, akşam kafaları çekelim biraz, dışarı yemeğe gideriz, gelince de yaşarız!" dedi. "Okey!" dedim, ama akşamı zor ettim.
Akşam olduğunda karım, "Geceye başlamaya hazır mısın?" dedi. "Evet!" dedim. "Gel o zaman!" dedi, beni yatak odasına götürüyordu. Kapıda birden durdu ve "Unutma, bu saatten sonra kadınımsın, kadınsın, erkek değilsin, oturduğumuz masada bile kadın gibi davranacaksın bana!" dedi. "Nasıl olacak ki?" dedim. "Sen yaparsın!" dedi ve içeri girdik. Yatağın üstünde, yeni, kullanılmamış harika bir jartiyer takım vardı. "Soyun!" dedi ve bana jartiyeri, tanga külodu elleriyle giydirdi. Ben konuşmuyor, onu izliyordum. Çorapları giydirdi, pantolonumu giydirdi ve üstüme de bir badi giydirdi, "Tamam, sen çık, salona geç, ben geliyorum!" dedi.
Birkaç dakika sonra karım geldi, tam bir erkek gibi giyinmişti. Yoktu böyle birşey, müthiş değişmişti. Bana, "Hadi karıcığım, çıkalım!" dedi ve çıktık. O ne derse yapıyordum, ama gecenin sonunu merak ediyordum. Arabayı ben kullanıyordum, karım kalçalarımı okşuyor, beni bu gece dünyanın en mutlu kadını yapacağını söylüyordu. Ben de ona, "Harikasın erkeğim, kocacığım!" dedikçe, karım beni daha çok arzuluyor, fakat kendini frenliyordu. Sahilde, sakin sessiz bir retoranta geldik, denize sıfırdı. Hava çok güzeldi. Uzak bir yere oturduk, zaten fazla kalabalık değildi. Oturunca ben hemen ayaklarıma baktım, alttan jartiyerin çorabı görünüyor mu diye, neyse ki fazla belli olmuyordu. İçkilerimizi ve yiyeceklerimizi söyledik. Ben şef garsona, biz çağırmadan kimsenin bizi rahatsız etmemesini rica ettim, o da, "Tamam efendim!" dedi ve gitti. Masada ben bir kadın edasıyla, karım da tam bir erkek gibi oturuyordu. İki saat kadar oturduk, yedik içtik. Kaç duble rakı içtik hatırlamıyorum, ama kafalarımız çok iyi oldu. Garsona işaret ederek hesabı istedim. Karım, "Ben ödeyeceğim, benim masamda kadın para ödemez, ödeyemez!" dedi. "Tamam kocacığım!" dedim. Garson hesabı getirdiğinde karım ödedi, kalktık evimize geldik.
Sanırım ben artık karımı çözmüştüm, ne istediğini biliyordum. İçeri girer girmez karıma, "Kocacığım birer duble viski içelim mi?" dedim. Ben kendimi olaya kaptırmıştım, alkolün de etkisi büyüktü bunda. "İyi olur karıcığım!" dedi. Viskileri doldurdum getirdim. Karım oturduğu yerden kalktı ve, "Hadi fahişem, buzumuzu, sodamızı ve çerezimizi de getir, hizmet et kocana!" diyerek yatak odasına gitti. Ne dediyse yaptım, karımı beklemeye başladım. Geldi ve "Unutmadan, nasıl ben sana yapıyorsam, sabah uyandığımızda bana kahve yapacaksın ve yatakta benimle sabah kahvesi içeceksin!" dedi. "Tamam kocacığım!" dedim. "Şimdi git, yatağın üstüne koyduklarımı giy ve gel!" dedi. "Tamam!" dedim. Gittiğimde yatağın üzerinde, içime giydiğim jartiyerin üst kısmı, yani büstüyeri ve kadınların göğüslerini dolgun göstermesi için sütyenlerine koydukları silikondan yapılma iki tane kesecik vardı. Bir de çok kısa, kalçalarıma kadar anca gelen bir gecelik vardı. Onları giyindim. Silikon kesecikleri de büstüyerin içine koydum. Göğüslerim bayağı dolgun olmuştu, aynaya baktığımda kendimi tanıyamadım. Ben neler yapıyordum, tam kadın gibi görünüyordum. Ama olsun, neticede karımın karşısına çıkacaktım bu halde.
Salona kapısına gittiğimde, karım beni görünce ayağa kalktı ve uzun bir ıslık çaldı, "Vay kahpe vayy! Sen ne güzel olmuşsun orospu! Dizlerinin üzerine çök ve emekleyerek buraya gel!" dedi ve oturdu koltuğa. Dört ayak emekleyerek önüne kadar gittim. "Fermuarımı aç!" dedi. Önüne diz çöktüm ve yavaş yavaş karımın fermuarını açarken elime bir sertlik geldi. Dayanamadım, karımın pantolonunu indirdim. Olamazdı, belden bağlamalı vibratörü takmıştı yine. "Hadi fahişem, yala yarağımı!" dedi. Yalamaya başladım. Vibratörü yarak yalar gibi yalıyordum. Karım çıldırıyordu, ilk kez bir erkekle böyle birşey yaşadığını, çok mutlu olduğunu söyledi. Ayağa kalktı, beni de kaldırdı ve üzerimdekileri yavaş yavaş soydu.
Sonra, "Dayanamıyorum karıcığım!" diyerek beni domalttı ve göt deliğimi yalamaya başladı. Daha sonra deliğime bolca krem sürdü. Vibratörü de kremledikten sonra, "Kadınım olmaya hazır mısın?" dedi. "Evet kocacığım!" deyince, içime yavaş yavaş girmeye başladı. Hem şaşıyordum kendime, hem de yavaş yavaş hoşuma gidiyordu bu yaptığımız. Karım bu işi iyi biliyordu, canımı fazla yakmadan beni tam iki saat evin her yerinde sikti. Yorulmuştuk, halimiz kalmamıştı. Birlikte banyo yaptık. Banyodan önce karım çıktı. Birkaç dakika sonra da ben çıktım. Askılı bir gecelik yatağın üzerinde duruyordu, "Bunları giy ve bunlarla yanımda yat!" dedi. Dediğini yaptım...
Ertesi sabah karımdan önce uyandım ve sade birer kahve yaptım, karımı uyandırdım. Karım beni gecelikle ve tanga ile görünce çok sevindi. Yanına uzandım ve birlikte kahvelerimizi içtik. Karım bana hep 'Karıcığım!' diyordu. Karımla yaşadıklarım beni mutlu etmişti. Şunu da özellikle belirtmek isterim ki, daha önce götümü hiç kimseye elletmedim! İlk kez olmuştu bu, hem de bir kadının bana sahip olması, beni başka dünyalara götürmüştü. 40 yıl düşünsem, karımın bu kadar uçuk seks yapacağı aklımın ucundan geçmezdi.
Saat 13:00 gibi yataktan kalktık. Karım dudaklarımı öperek, "Beni çok mutlu ettin! Şu anda yapmak istediğin ne varsa söyle, derhal yerine getireyim!" dedi. O anda aklıma Yeliz geldi (zaten aklımdan hiç çıkmıyordu!). Yeliz'le sevişmek istediğimi söyledim. Karım hemen ablasını aradı ve "Abla, Yeliz'le birlikte gelin hemen!" dedi. Aradan yarım saat geçti, Yeliz ve annesi birlikte geldiler. İçeri girer girmez Yeliz dudaklarıma yapıştı, "Erkeğim, kocacığım, hadi içime dölünü akıt, çocuğumuzun temeli sağlam olsun!" dedi. Yeliz'le oracıkta sevişmeye başladık. Yeliz hemen önüme çöktü, şortumu indirdi ve yarağımı yalayıp emerek demir gibi yaptı. Karımın direktifiyle ablası da önüme diz çöktü ve o da yalamaya başladı. Anne kız harikaydılar! Karım ise çok mutlu şekilde bizi seyrediyordu. Baldızım birden önümden arkama geçti ve göt deliğimi yalamaya başladı. O anda Yeliz de önümde domaldı, "Hadi erkeğim yerleştir amıma, dölünü içimde istiyorum!" dedi. Ben Yeliz'in amcığına geçirdim ve git gellerime başladım. İnlete inlete sikiyordum Yeliz'i. 10-15 dakika sonra Yeliz orgazm olmuş, "Hadi erkeğimi sen de boşal!" diyordu. Ben zaten zor dayanıyordum ki, Yeliz öyle deyince birden amcığına patladım. Yeliz içine boşalmamın zevkini yaşıyordu...
Yelizin amcığından çıktığımda yarağım halen kazık gibiydi. Bunu gören baldız hemen yarağıma yumuldu, biraz yaladı, emdi ve "Götümü sik enişte!" diyerek önümde domaldı. Yarağım hemen iner diye korkuyordum, ama öyle olmadı, baldızın götünü en az 20-25 dakika siktim ve götünün içine boşaldım. Bu sırada Yeliz duş almış gelmişti. Karım, "Hadi siz de duşunuzu alın, ben de kahve yapayım!" dedi. Baldızla girdik banyoya, duşumuzu aldık çıktık.
Karım kahveleri getirdi. Oturduk kahvelerimizi içerken karım ablasına, "Biz kocamla İstanbul'a gidiyoruz, haftaya uçuyoruz!" dedi. Benim hiç bir şeyden haberim yoktu, karım kafasında neler planlıyordu bilmiyordum. Kahvelerimizi içtikten sonra Yeliz ve annesi gittiler. Karıma sordum, "İstanbul'a gitme işi nerden çıktı?" diye. "İstanbul'da yaşayacaklarımız var! Sen benim dünyamsın, aşkımsın, içimdeki yaşamak istediğim ne varsa, kırılmamış tüm prangaları seninle kıracağım!" dedi. "Anlat, neler onlar?" dedim. "İstanbul'da bir travestiyi sikmeni istiyorum!" dedi. Karım yine çok şaşırtmıştı beni, travestilerle karımın ne işi olabilirdi. Bu arada, karımla tanışmadan önceleri, travesti sikme fikrini çok düşünmüştüm, ama hiç cesaret edememiştim. Karıma sordum, "Var mı tanıdığın travesti?" diye. "Var!" dedi. "Peki daha önce travestilerle birşeyler yaşadın mı?" dedim. "Hayır, sadece netten arkadaşız! Nette sohbet esnasında ona, (Eğer bir gün evlenirsem, seni kocama siktirmek ve ben de seyretmek isterim!) dedim, o da kabul etti!" dedi.
Sohbetimiz devam ederken karım kalktı ve "Hadi karıcığım, viskilerimizi hazırla, ben geliyorum şimdi!" dedi ve yatak odasına geçti. Ben viskileri hazırladım getirdim, iki dakika sonra karım geldi ve "Yatağın üzerine birşeyler koydum, onları giy gel aşkım!" dedi. Gittim, tanga bir külot, güzel dantelli kırmızı bir sütyen, kırmızı puanlı ama çok kısa mini bir etek, üstüne giymem için de askılı bir badi ve göğüslere koymam için yine silikon kesecikleri vardı.
Hepsini giydim geldim. Karım, "Gel aşkım, otur yanıma!" diyerek beni yanına oturttu ve "Benimle hep böyle ol, ama dışarıya hep erkek ol, sikici ol, dilediğince sik onları, kökle onlara, fakat bana da hep götten ver, olur mu sevgilim!" dedi ve dudaklarıma yapıştı, öpmüyordu dudaklarımı, yiyordu adeta. Karım harika bir kadındı, sanki sırf seks için yaratılmıştı, her türlü fantaziyi yaşamama müsade ediyordu. O gece yine sabaha kadar seviştik, fakat hep siken o oldu. Doğrusu ben de hep zevk aldım, çünkü karım bu işi profesyonelce yapıyordu. Yani bir erkek bu kadar güzel sikemezdi...
[Çetin]
90 notes · View notes
azad30altug · 19 days
Text
“Severek yapacağın bir iş olmalı,
sanat olmalı ama sevmelisin der.
Bir hedefin olmalı der? Sahi sizin
hedefiniz var mı anlamınızın siz olduğu
bir hayatı aramak için? Bulunacak mı?
İçinde var olduğun an için belki hayır
ama bir dakika sonra belki evet.
Şıkları sürekli değişen bir sınav mı bu?
Yoksa terazinizin kefesine konulan
ağırlık yine siz misiniz? Hem terazi hem
ağırlık olmak gerilim yaratıyor değil mi?
Sorumluluk bilinci insanın dengesini
bozuyor değil mi? (homeostasis ) Bozun dengenizi çatışma olmadan ruh
sağlığı sağlam olmaz.”
.
—Viktor E. Frankl
İnsanın Anlam Arayışı,
.
Tumblr media
11 notes · View notes