Tumgik
#Felsefe Din Hallacı Mansur Hallaç öz töz
gundemarsivi · 2 months
Text
Tumblr media
Yontairus
✍🏻 Ezbey, 21 Ocak 2019
https://www.gundemarsivi.com/yontarius/
2016’nın Eylül’ü, kaçı olduğunun önemi var mı? Yok mu?
“Ayinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz. “bu konsantre deyim, aklımca konsolidasyona muhtaç ve mealen kulağıma/gönlüme şunu fısıldıyor; “dilinde, dininde, ırkında, hulasa seçemediğin nitelik ve niceliklerinde, kendine bir kimlik arıyorsan zaten yoksundur, kimliğin yaptığın İŞ’tir üstüne adını yaz, yanında dikil.”
Günah-sevap dar aralığında, ÖZgüven gelişmez, gelişemez, ayrıca ihtiyaç da yoktur ki.
Öz’ünün vekaletini verirsin talibine (ki çok çok, çeşit çeşit ve renk renk talipleri vardır), o/nlar da sana kontr garanti vaadler sunar/lar. Konu kapanır. Bu etkileşimde ÖZ güvene ihtiyaç var mı? Nerede var? Hulasa ÖZ-güvenin kaynağı, verdiğiniz vekaletin teminat senedidir. ÖZün kaynağı ilk el (güdük ve/veya basit manada değil, ilk-el yani orijinal) inançta (ki inanç, gerçekte din metodolojilerinden bağımsız değildir, yani dİN ÖZ’ü tutsak almıştır) karşılığını hemen ve alternatifsiz olarak bulur.
Hatturi Hanzo’nun şu sözünü hatırlayın; 1 ay uğraşarak yaptığı kılıcı sahibine verirken şöyle demişti;
“Al bu kılıcı düşmanlarını kes, bu yolda karşına tanrı çıkacak, bu kılıçla onu da kes.”
Hatturi Hanzo
Bu noktada kadraja varoluşçu hesaplaşma girer ki, ebedden gele gelip, ezele şahlanarak gide gitmektedir. ÖZ, kök ve tekdir. (ÖZ’e Töz de derler aynı şeydir, neden bir şekil, ilave boyut veya müstakil anlam katmaya çalışırlar bir türlü anlamam, esasen bu hal kavram burjivazisinden öte değildir). ÖZ, bizatihi varlığını var edene değil, biçimlendirene borçludur.
Hulasa, heykeltıraşın yanında, keskinin esamesi okunmaz. Tekzipe muhtaç mana; heykeltraşın ÖZ, keskinin ise TANRI olduğudur.
Hiç romantik değil , değil mi? Dualite belası (determinizm), evrenin görünen yüzü ve dahi algılarımızın (zavallı insani mantığımız) yegane kelepçesi. Bu zavallı mantığın kendi kendini by-pass yapabilme kabiliyeti yoktur ve hatta düşüncesi bile güdüktür/yoktur. O yüzden tek’lik gözümüze gözümüze durur, ama ki uyanamayız: Biz bir’iz ve tanrıyız , “özgüven” geliştirerek kime ve niye, caka satacağız? Yoksa yalın net ve tek olan ÖZ’ümüzü terapiye (din) mi mahkum edeceğiz?
Birtakım “meczuplar” (Freud, Kant, From, Russel…) tasalluta uğramış psikolojilerden sosyoloji yaratma yolunda, reel ama ki asla mutlak olmayan, metodolojiler üretmiş olmakla övünmediler bile. Sadece peşlerinden yaşayagelen “biz”ler hezeyanlarını dışa vurmuş (içinde tutamamış) bu insanlara plaketler/övgüler/payeler biçtik…
Elbette çabaları takdire şayan ama, nereye vardılar? Ne buldular? Deklare ettikleri asla buldukları değildi; bulduklarını kendilerine sakladılar! Az da olsa eminim ki, felsefeyi biçimlemeye soyunan Nietzsche dahi, bir kadına olan aşkından ölürken, attığı feyk’in zafer tebessümlerini içine göme gidiyordu. Hulasa, Öz’ümüz güvene müstahaktır ama unutmayalım ki ÖZ –hadi yakışıklı olsun TÖZ– cismin mahvına muhtaç. Öz’ün en değersiz hali, bedenlenmiş halidir. Geçtiğimiz yüzyıl entropi dediler buna , “biz” zaten biliyorduk, adını koysak ne olur koymasak ne olur?..
Hulasa; heykel de sensin, heykeltıraş da, murç da çekiç de……
Hallaç’a ithafen…
0 notes