Tumgik
#ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası nedir
introduceofficial · 2 years
Text
Ağırlaştırılmış Müebbet ve Müebbet Hapis Cezası
Ağırlaştırılmış Müebbet ve Müebbet Hapis Cezası Ağırlaştırılmış Müebbet ve Müebbet Hapis Cezası Müebbet hapis veya ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası, Türkiye Anayasası’nın kesin olarak belirlediği en ağır cezadır. Müebbet hapis cezası, bir kişiye ömür boyu hapis cezası verilmesi anlamına gelir. Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ise, bir kişinin ömür boyu ceza almasının yanı sıra, bu kişinin…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
seslimeram · 5 years
Text
Yeni Ülke Çürütüyor....
Tumblr media
Toplumsal bir dönüşüm hamlesini betten, feci olandan kuran / güncelleyen bir menzilden bildiriyoruz. Hayatın pervasızca ayaklar altına alınıp paramparça olunmasına çalışılan bir sahnenin kıyısından sesleniyoruz. Her günü bariz bir çürümenin rotasına rehin eden, günü ve günceyi bununla birlikte dönüştüren ve güncelleyen bir uzam yeniden var ediliyor. Bet ile feci olanın yönü belirginleştirilirken hayat muktedir eliyle tırpanlanıyor. Devlet denile gelen “gölge” yapının var ettiği hayatı sıradanın elinden çalmak olduğu kesintisiz hakikat kılınıyor. Bir toplumu dönüştürmek tahayyül değil hakikatte kötülük ile biçimlendiriliyor.
Gecesi, günü, dünü ve şimdisi ve yarını bu benzetilmez, sorgulanamaz aslen tartışılması bile imkansız kılınan yaralarla birlikte bir soluk alma haline “rehin” ediliyor. Yeni ülke çürütüyor. Yeni diye bildirilen kendi ol dününü devamını var ediyor. Menzil bir çukur, hayat delik deşik kılınırken ol biyopolitik döngü her yeri kuşatıyor. Devlet yok ettiği kadarıyla, devlet güncelleyebildiği şiddetiyle iş bu sahayı ülke olmaktan alıkoyuyor.
Genel geçer değil sabit olunan tek şey yaşama istencine en kestirmeden vurulan kettir iş bu sahada. Tahakküm biçim değiştirir. Denetimle gözetim mekanizmaları artık stabil / sabit bir tahayyül olarak hayat mefhumuna yer vermemenin faili iki kavramdır. Her hamle bir çürümeyi var eder. Hemen her çürüme ağır bir yenilgiyi, yenileme hali diye bildirenlerin elinde gündelik bir mesel kılınır. Bir ülkenin yenileştiği zikredilirken eskinin kucağına rehin olunan hali meydana çıkar. Bu kadar kötülükle hemhal bir halde bir kara döngü hemen her gün biraz daha, bir kereliğine değil süreğen bir halle çürümeyi kalıcı kılmaktadır.  
Mezopotamya Ajansı’ndan aktaralım: “Urfa’nın Suruç ilçe merkezinde 14 Haziran 2018 tarihinde AKP Urfa Milletvekili İbrahim Halil Yıldız’ın koruma ve yakınlarının saldırısı sonucu 2 oğlunu ve eşini kaybeden anne Emine Şenyaşar ve saldırıda yaralı kurtulan oğlu Ferit Şenyaşar yargı sürecinde ilerleme olmadığını belirterek Urfa Adliyesi önünde oturma eylemi başlattı. Adli tatilin bitmesiyle dün Urfa Cumhuriyet Başsavcısı’yla görüşmeye giden Şenyaşar ailesi, Başsavcının ilk günden beri kendilerine söylenen şeyleri tekrarladığını, bu sebeple görüşmenin ardından oturma eylemine başladıklarını belirtti. Şenyaşar ailesi, bu sabah da dosya savcısıyla görüştü. Aile, dosya savcısının da aynı cümleleri tekrarladığını söyledi.
AKP Milletvekili İbrahim Halil Yıldız’ın yakınlarının kendilerine önce dükkânlarında sonra ise hastanede saldırdığını kaydeden Ferit Şenyaşar, Devlet Hastanesinde babasının ve 2 kardeşinin öldürüldüğünü hatırlattı. Bir kardeşinin üzerinden 17 farklı silahtan çıkan mermiye rastlandığını aktaran Şenyaşar, şöyle devam etti: “Hepsi otopsi raporunda yazıyor. Olay üzerinden 15 ay geçti. En son geçen Şubat ayında Urfa Cumhuriyet Başsavcısı’yla görüştük. Başsavcı o zaman bize bir ay içerisinde iddianamenin hazırlanacağını söyledi. Gereken herkesin cezasını çekeceğini belirtti. Biz de başsavcının samimiyetine inandık ve bekledik. Araya adli tatil girmişti. Dün tatil bitti. Gelip tekrardan başsavcıyla görüştük. Başsavcıya derdimizi anlatıp, çözüm beklediğimizi söyledik. Başsavcı ise bize gülerek cevaplar verdi. Bize yine ‘Gidin evinize oturun. Rahat olun. Biz gerekeni yapacağız’ dedi. Olay üzerinden 15 ay geçmiş. Bu katliamı yapanlar Suruç’ta dükkânımızın önünde ellerini kollarını sallayarak geziyorlar.”
Artık dayanacak güçlerinin kalmadığını sözlerine ekleyen Şenyaşar, “Şuan dosyada bir tek tutuklu var. O da kardeşimdir. Onu da Elazığ Cezaevine sevk etmişler. Tek kişilik hücrede tutuyorlar. O da bu acıdan dolayı günden güne eriyor. Biz de savcının dünkü tavrından dolayı oturma eylemine başladık. Bu sabah da dosya savcısıyla görüştük. Yine aynı cevabı verdiler. Ne kadar bekleyeceğiz, neyi bekleyeceğiz bilmiyoruz. Biz adalet talebinden vazgeçmeyeceğiz” dedi.
Ailenin adalet talebiyle dün geceden beri sürdürdüğü eylemden dolayı Urfa Baro Başkanı Abdullah Öncel, Cumhuriyet Başsavcısı ile yeniden görüştü. Ailenin talebini başsavcıya ileten Öncel'e başsavcının olayın bir ay içinde çözülüp davaya dönüşeceği konusunda söz verdiği öğrenildi. Başsavcının söylediklerini aileye aktaran Öncel, aileden eylemi bitirmelerini istedi. Aile de Öncel'in talebi üzerine eylemlerine son verirken, bir ay sonra hala dava açılmamışsa eylemi tekrarlayacaklarını belirtti.”
Şenyaşar ailesinin başına getirilen fecaatin bir istikamette var edilmiş bet / fecaat için her nasıl bir örnek olduğu ortadadır. Can almaların menzilde herhangi sıradan ve gündelik bir mesel kılındığı, üstünün alelacele örtbas olunduğu bir sahada varlığı kesintisiz kılınmış ol cerahattir mesele. Sorunların yüzleşilmeden, hiçbir biçimde sorgulanmadan geçiştirildiği yerde adaleti her ne var eder, her ne şekilde var olabilir? Thales’in terazisinin çalındığı bir uzamda güncelliği sağlanan adaletsizliğin her neyi var ettiğini anlamak bunca zor mudur? İktidara tabi olmayana, ona teslimiyetini bildirmeyene var edilen cehennemi hal nereye taşır iş bu ülke denilen sahayı? Bir adalet çağrısına dahi kayıtsız kalınan yerde hayatiyet meseli tam olarak nedir? Adalet mesele edilmeyendir. Böylesi bir fasit döngü içerisinde hiçbir hakkın tesis olunmadığı bir düzlemde adalet her neyin meselidir. İnsanlar canlarını yitirirken, ellerini kollarını sallayıp ulu orta gezen katillerin el üstünde tutulduğu bir yer, sahnede adalet neyi işaretlemektedir sahiden?
Muğla Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi İşletme Bölümü ikinci sınıf öğrencisi, 21 yaşındaki Şerzan Kurt, 12 Mayıs 2010'da vurulup, ağır yaralanır. İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi'nde 19 Mayıs'ta yaşamını yitirir. Adalet mefhumunun çalınmasına bir başka örnek olarak güncellenen şu aşağıdaki utanç vesikası geçtiğimiz hafta Çarşamba günü gerçekleştirilir. Bianet’ten aktaralım:
“Muğla’da polis kurşunuyla öldürülen 21 yaşındaki üniversite öğrencisi Şerzan Kurt ile ilgili dava bugün yeniden görüldü. Eskişehir 1. Ağır Ceza Mahkemesi, Kurt’u vuran polis Gültekin Şahin hakkında, “neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama” suçundan 12 yıl hapis cezasına hükmetti, haksız tahrik nedeniyle 1/4 indirim yapılarak 9 yıl ve iyi hal indirimiyle neticeten 7 yıl 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verdi.
Bugünkü duruşmaya katılan Kurt’un babası Ömer Kurt “35 yıllık öğretmenim. Öğrencilerime hep hakkı hukuku anlattım. Dokuz yıldır adalet istiyorum” dedi. Kurt’un avukatları da beyanlarında Eskişehir 1. AğırCeza Mahkemesi’nin ikinci kararı olan “kasten öldürme suçundan” verilen cezada ısrar edilmesini talep etti. Polis Şahin bu suçtan hüküm giymiş ve 16 yıl hapse mahkum edilmişti. Şahin’in avukatı ise duruşmada, “Benim müvekkilim masum, 6,5 yıl boşuna hapis yattı” iddiasında bulundu. Savcı da mütalaasında Gültekin Şahin'in kasten öldürme suçundan değil, Yargıtay’ın son bozma kararı uyarınca neticesi sebebiyle ağırlaştırılmış yaralama suçundan cezalandırılmasını talep etti. Kurt ailesinin avukatları ise mütalaaya, “Yargılama esnasında katılanlara hakaret eden, bu zabıtlarda da ortada olan sanık hakkında iyi hal indirimi yapılmamasını” talep etti. Yerel mahkeme sanığın duruşmadaki tavrı sebebiyle bir önceki kararında iyi hal indirimi yapmamıştı. Avukatlar ayrıca, polis Gültekin Şahin'in sadece 24 ay kademe durma disiplin cezası aldığını, cezaevinde olduğu zaman da maaşını aldığını, oysa memuriyetten ihraç edilmesi gerektiğini ifade etti. Mahkeme ise savcı mütalaasına uyarak iyi hal indirimleriyle birlikte 7 yıl 6 ay hapis cezasına hükmetti.”
Tumblr media
Davanın evveliyatı ise şu şekildedir. “Kurt ailesi davayla ilgili açıklamasında, polise nasıl ceza indirimi verildiğini şöyle anlattı: “İki buçuk yıl mahkeme sürdü. Tanıklar, kanıt ve kamera görüntüleri polisin Şerzan’ı kasten hedef alarak vurduğunu tespit etmesine rağmen mahkeme ‘olası kast’ maddesinden ceza vermiş gibi yaparak ve 2005 yılında uygulamadan kalkmış bir maddeyi de işleterek polisin serbest bırakılması sağladı. Serbest bırakılan polisin, Muğla Üniversitesine giderek tekrar olayların çıkmasına sebep olduğu basına yansıdı.
Yargıtay “fiilin kasten işlendiği” ve “polis Şahin'in görevden atılması gerektiği” kararıyla yerel mahkemenin kararını bozdu ve davanın yeniden görülmesine karar verdi.
Yeniden görülen davanın karar duruşması 20 Şubat 2015’te Eskişehir 1. Ağır Ceza Mahkemesinde yapıldı. Kasten öldürmekten yargılanan polis Şahin’e bu suçtan önce müebbet hapis cezası veren mahkeme, uyguladığı tahrik indirimiyle cezayı 16 yıla indirdi. Şahin tutuklandı.
Karar tekrar bozuldu, Yargıtay sanığın “karşı gruptan taş atıldığı” gerekçesiyle haksız tahrik indiriminden ve mahkemeye saygısından ötürü takdiri indirimden faydalanması gerektiğini söyledi.”
Bir canın çalınmasının ardından çıkagelen sırt sıvazlamanın utancı bir yana, katillerin üniforma giymiş olanlarını kayırma öte yana bir yurttaşın göstere göstere canının alınıp katledilmesine dahi adaletin tecelli ettirilmediği bir düzlem var edilir. Bunca afaki olan, bir o kadar kesintisiz bir biçimde bu yurtta ötekinin hayatına düşürülen gölgelerin bu kadar afaki savunulmasıdır mesele. Şerzan Kurt katledilmiştir, katilinin cezasının açık bir biçimde süreğen hamlelerle indirime gidilmesi adalet denilen meselin Kürd’e kadar olan / oldurulan bir tahayyül olduğunu yeniden göstere gelmektedir. Böylesine sinsice işlenmiş bir yıkıma bile şerhlerin, indirimlerin, handiyse katilleri taltif etme yolları ve yöntemleri bu kadar ayyuka çıkarken, hangi ülkeden bahis açabiliriz. Hayatın bu kadar alenen çalınabildiği, davasının dahi yarım koyulduğu, katledene indirim yolunun açıldığı yerde adalet bahsi her nedir, nasıldır?
12 Eylül darbesinin üzerinden otuz dokuz yıl geçmiştir. O karanlığın yolunun ve yönünün bugünün ülkesinde bir kılavuz çizgisi kılınması karşısında sormalıyız hani nerede adalet? Kenan Evren ve dikta kabinesinin zeminini oluşturduğu cerahatli hal bugün var edilen ol faşizan iklimi sabitlerken yolun yönün hayattan uzağa konumlandırılmasının gerçekliğine nihayet ayıyor musunuz? Biyopolitik bir çürüme halinin varlığı bu sahada her yeri kuşatıp çevreleyen halinin insana karşıtlık olduğu otuz dokuz yılda unutturulur. Dikta tükenmiştir gel gelelim zihniyeti bugünlerde hala canlıdır. O karanlıkta var edilen bugünün pratiğidir. Bugün bir yer / yurt halinin eksikliği biteviye biçimlendirilendir.
12 Eylül’ün var ettiği, düze çıkarttığı bir sahadaki hemen her anlamda demokrasi meselinin hiç kılınmasıdır. Adalet yoktur. Hukuk yoktur. Hakkaniyet yoktur. Fikir hürriyeti yoktur. Soluk alma gailesine müsamaha yoktur. Yokların kümesi, yokluğun tam anlamıyla kesişimi dahilinde barbarlığın güncelliği otuz dokuzuncu yılındadır. Şerzan Kurt’tan, Kemal Kurkut’a, Ceylan Önkol’dan, Cemile Çağırga’ya, Uğur Kaymaz’dan, Berkin Elvan’a, gencinden çocuğuna kadar sürdürülen, geliştirilen bir cerahatin temelleri ta 12 Eylül’de atılmıştır. Diyarbakır 5 No’lu Cezaevinde temellendirilmiştir.
Diyarbakır’da bugünlerde var edilen annelerin seslenişi bahsinden, HDP’nin terörize edilmesine, kayyımların saraylarda ağırlanmasından, halkların kimliğine yağılan saldırı ve itibarsızlaştırma çabalarına, PKK’nin müsebbibi olan devlet şiddetinin gerçekliğine ve bütün bunların gözardı edilmesine her şeyin başlangıç noktası o karanlık dönemeçlerin en yakın tarihlisi olandır 12 Eylül. Hiddet, şiddet ve nefret döngüsünde bir yeri vahşete rehin kılmak var edilendir. Ülke kabusun ta kendisidir hala ve hala. Bir asırdır yerinde saymaya devam edenin, yolu / yönü ve rotasının nasıl / kaç kez daha çalındığının / çalınabileceğinin ifşasıdır ol 12 Eylül 1980.
TAZ Gazete’de Erk Acarer’in şu iki sorusuna, Türkiye İnsan Hakları Vakfı Başkanı olan Şebnem Korur Fincancı’nın söylediklerini bir son söz olarak iliştirelim:
“12 Eylül olmasaydı bugün farklı bir toplumda mı yaşayacaktık?
Eşit, dayanışma içinde olan bir toplum yapısı olacaktı. Daha çok tüketen değil, daha çok üreten bir Türkiye’de yaşayacaktık. Entellektüel hayat zenginleşecekti. Bilim, sanat ve eğitim, paradan önce gelen değerler olarak görülecekti. Hayallerimiz asgari ölçülerde gerçekleşebilirdi.
Darbenin bugünkü Türkiye üzerindeki etkisi nedir?
12 Eylül’ün amacı Türkiye’de neoliberal politikaları uygulayabilmekti. Bu uygulamalar toplumsal yapıyı da etkiledi. Kar hırsı olan, güç ve paraya tapan benmerkezci, “topluluk“ yapısı ortaya çıktı. 12 Eylül, her şeyden önce toplumsal değer kaybı ve erezyondu.”
Mezopotamya Ajansı’na bağlanalım: “Diyarbakır merkez Bağlar ilçesi 5 Nisan Mahallesi Emek Caddesi üzerinde seyir halinde olan polise ait zırhlı aracın ezdiği 6 yaşındaki Efe Tektekin, yaşamını yitirdi. 11 Eylül'de zırhlı arç çarpması sonucu ağır yaralanan ve Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde tedavi altına alınan Tektekin, tüm müdahalelere rağmen kurtarılamadı. Selahattin Eyyubi Devlet Hastanesi’ne otopsi işlemleri için getirilen Tektekin’in cenazesi, Yeniköy Mezarlığı'nda defnedilecek.
Tektekin'in dedesi Mehmet Tektekin (85) ise 6 Haziran 2018 yılında TOMA’nın çarpması sonucu yaşamını yitirmişti.
Açılan davanın 19 Ağustos 2019 tarihinde görülen karar duruşmasında mahkeme hakimi, "taksirle öldürme" suçundan sanık polis Uğur K.'ye 2 yıl 6 ay hapis cezası vermiş cezada 1/3 oranında artırım yaparak 2 yıl 16 ay hapis cezasına çıkarmış ancak cezanın sanığın geleceği üzerindeki olası etkilerini dikkate alarak hapis cezasını 2 yıl 9 ay 10 güne indirmişti. Hakim, ayrıca cezanın ertelenmesine karar vermişti.”
Genel geçer değil, düşük yoğunluklu savaşın var ettiği kırım haline her gün yeni eklemeler yapılırken bir çocuğun daha canı çalınır. Bakur Kürdistan’ı sahanlığında bir ülkenin deneylerinin tükenmezliği bir çocuğun soluğuna kastederek onu hayattan kopartarak var edilir. Bu kadar kolayca, bir dolu ismin var edildiği bir kara tabloda, çocuklar ölmesin seslenişine bir kez daha kan sıçratır, devlet! Bir Bakur Kürdistan gerçeği... yaşatmayan, yaşamı bile isteye yağmalayan bir düzlemde Efe'nin de canı çalınır. Kimse hesabını vermeyecektir. Sorgusuna düşen terörist ilan edilecektir. Kırk yıldır çocuklar katlediliyor. Bir ömürdür yara hep sabit kılınıyor. Bir ömürdür bu sahada yaşama istenci tırpanlanıyor. Bir koca asırdan uzunca bir zamandır, hayatın üstü çiziliyor. Hayat ne demek bu bahsin karşılığı unutturuluyor.
Hayatın pervasızca ayaklar altına alınıp paramparça olunmasına çalışılan bir sahnenin kıyısından sesleniyoruz. Her günü bariz bir çürümenin rotasına rehin eden, günü ve günceyi bununla birlikte dönüştüren ve güncelleyen bir uzam yeniden var ediliyor. Bet ile feci olanın yönü belirginleştirilirken hayat muktedir eliyle tırpanlanıyor. Bir mübalağa değil can kırıklarının ortasında her gün bir oradan bir buradan bir de şuradan hayatların çalınmasına, yaralar içinde terk edilmesine, çürütülmesine tanıklık ediyoruz. Görünen köy kılavuz istemiyor artık! Düşe kalka büyüdüğü söylenen demokrasi ediminin, hayatın ta kendisinin artık çürüdüğü bir sır olarak kalmıyor. Hakikat bir yerlerde, birbirinden bağımsız görünen tüm devletli pratiklerindeki şiddetle / yıkımla çıkageliyor. Bunca açık olana, bu kadar kesintisiz var edilene karşı sessizlik can yakıyor, şimdi anlatabiliyor muyuz? Bir toplumu dönüştürmek, hiçbir zaman geri dönülemeyecek kadar yıkımların orta yerine rehin etmek söz konusu ediliyor, şimdi anlatabiliyor muyuz? Şimdi sahiden de bir ülkede yaşamın çökertilmesini anlatabiliyor muyuz, anlıyor musunuz?....
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2019
Görseller – Tuğba ÖZSOY - Behancé
1 note · View note
mehmetcansiz · 5 years
Text
Ağır Ceza Avukatlığı Nedir? Ağır Ceza Avukatı Ararken Nelere Dikkat Etmelisiniz?
Tumblr media
AĞIR CEZA MAHKEMESİ HANGİ SUÇLARDA GÖREVLİDİR?
5235 Sayılı "Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun " un 12. maddesinde Ağır Ceza Mahkemesinin görevleri düzenlenmiştir. Bu Maddeye göre; Kanunların ayrıca görevli kıldığı hâller saklı kalmak üzere, Türk Ceza Kanununda yer alan yağma (m. 148), irtikâp (m. 250/1 ve 2), resmi belgede sahtecilik (m. 204/2), nitelikli dolandırıcılık (m. 158), hileli iflâs (m. 161) suçları, Türk Ceza Kanununun İkinci Kitap Dördüncü Kısmının Dört, Beş, Altı ve Yedinci Bölümünde tanımlanan suçlar (318, 319, 324, 325 ve 332 nci maddeler hariç) ve 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun kapsamına giren suçlar dolayısıyla açılan davalar ile ağırlaştırılmış müebbet hapis, müebbet hapis ve on yıldan fazla hapis cezalarını gerektiren suçlarla ilgili dava ve işlere bakmakla ağır ceza mahkemeleri görevlidir. Anayasa Mahkemesi ve Yargıtayın yargılayacağı kişilere ilişkin hükümler, askeri mahkemelerin görevlerine ilişkin hükümler ile çocuklara özgü kovuşturma hükümleri saklıdır. Bu nedenle Ağır Ceza mahkemesinde sanık olarak yargılanıyorsanız, alacağınız ceza geleceğinizi tamamen, olumsuz anlamda değiştirecek, yani geleceğiniz karartacak, işinizi, ailenizi, mesleğinizi kaybetmenize sebep olacak bir ceza olacaktır. Bu nedenle size isnat edilen suç ile çok iyi bir savunma yapmanız gerektiği aşikardır. Bu savunmayı da tek başınıza yapabilmeniz mümkün olmayacaktır. Bu nedenle size savunmanızda destek olacak, yönlendirecek, lehinize olan delilleri, lehinize olan yasal indirim maddelerinin davanızda uygulanmasını sağlayabilecek, tecrübeli bir ağır ceza avukatı ile bu süreci yürütmeniz elzemdir. İyi bir savunma sizi yargılandığınız suçtan, Beraat etmenizi sağlayabilir. Beraat etmeniz mümkün görünmüyorsa yani, suçu işlediğinize dair çok güçlü, kesin deliller varsa, daha az ceza almanızı sağlayabileceği gibi,Türk Ceza Kanunun 1. Kitap 2. Kısım 2. Bölümde düzenlenen "Ceza Sorumluluğunu Kaldıran veya Azaltan Nedenlerin varlığının ispatlanması" durumunda ceza almamanızı sağlayabilir.  Ceza Sorumluluğunu Kaldıran Nedenler;            Kanunun hükmü ve amirin emri (TCK.24) Meşru savunma ve zorunluluk hali (TCK.25) Hakkın kullanılması ve ilgilinin rızası (TCK.26) Cebir ve şiddet, korkutma ve tehdit (TCK.28) Yaş küçüklüğü (TCK.31) (12 yaşını doldurmamış küçüklere ceza verilmez) Akıl hastalığı (TCK.32) "Akıl hastalığı nedeniyle, işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılayamayan veya bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneği önemli derecede azalmış olan kişiye ceza verilmez" Geçici nedenler, alkol veya uyuşturucu madde etkisinde olma (TCK.34)"Geçici bir nedenle ya da irade dışı alınan alkol veya uyuşturucu madde etkisiyle, işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılayamayan veya bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneği önemli derecede azalmış olan kişiye ceza verilmez." Ceza Sorumluluğunu azaltan nedenler; Haksız tahrik (TCK.29) (1/4 ile 3/4 arası indirim) Yaş küçüklüğü (TCK.31)Fiili işlediği sırada oniki yaşını doldurmuş olup da onbeş yaşını doldurmamış olanların işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılayamaması veya davranışlarını yönlendirme yeteneğinin yeterince gelişmemiş olması hâlinde ceza sorumluluğu yoktur. Ancak bu kişiler hakkında çocuklara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunur. İşlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılama ve bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğinin varlığı hâlinde, bu kişiler hakkında suç, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektirdiği takdirde oniki yıldan onbeş yıla; müebbet hapis cezasını gerektirdiği takdirde dokuz yıldan onbir yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. Diğer cezaların yarısı indirilir ve bu hâlde her fiil için verilecek hapis cezası yedi yıldan fazla olamaz.Fiili işlediği sırada onbeş yaşını doldurmuş olup da onsekiz yaşını doldurmamış olan kişiler hakkında suç, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektirdiği takdirde onsekiz yıldan yirmidört yıla; müebbet hapis cezasını gerektirdiği takdirde oniki yıldan onbeş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. Diğer cezaların üçte biri indirilir ve bu hâlde her fiil için verilecek hapis cezası oniki yıldan fazla olamaz. Akıl hastalığı (TCK.32) "işlediği fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneği azalmış olan kişiye, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine yirmibeş yıl, müebbet hapis cezası yerine yirmi yıl hapis cezası verilir. Diğer hallerde verilecek ceza, altıda birden fazla olmamak üzere indirilebilir. Mahkûm olunan ceza, süresi aynı olmak koşuluyla, kısmen veya tamamen, akıl hastalarına özgü güvenlik tedbiri olarak da uygulanabilir." Sağır ve dilsizlik (TCK.33) "Türk Ceza Kanunun, fiili işlediği sırada oniki yaşını doldurmamış olan çocuklara ilişkin hükümleri, onbeş yaşını doldurmamış olan sağır ve dilsizler hakkında; oniki yaşını doldurmuş olup da onbeş yaşını doldurmamış olanlara ilişkin hükümleri, onbeş yaşını doldurmuş olup da onsekiz yaşını doldurmamış olan sağır ve dilsizler hakkında; onbeş yaşını doldurmuş olup da onsekiz yaşını doldurmamış olanlara ilişkin hükümleri, onsekiz yaşını doldurmuş olup da yirmibir yaşını doldurmamış olan sağır ve dilsizler hakkında da uygulanır." Suça teşebbüs (TCK.35) "Suça teşebbüs halinde fail, meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığına göre, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine onüç yıldan yirmi yıla kadar, müebbet hapis cezası yerine dokuz yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Diğer hallerde verilecek cezanın dörtte birinden dörtte üçüne kadarı indirilir." Yukarıda ayrıntılı olarak bildirdiğimiz ceza sorumluluğunu kaldıran ve/veya azaltan nedenlerin olması durumunda avukatınızın bilgisi, tecrübesi, pratik cezası ile, lehinize olan bu hükümlerin ispatlanması, delillendirilmesi çok büyük bir öneme sahip olacaktır. ÖZGÜRLÜĞÜNÜZ ÇOK DEĞERLİDİR. BU NEDENLE ÖZELLİKLE AĞIR CEZA MAHKEMESİNDE SANIK OLARAK YARGILANIYORSANIZ, MUTLAKA AMA MUTLAKA İYİ BİR AĞIR CEZA AVUKATINDAN DESTEK ALMALISINIZ. Read the full article
0 notes
mgmstrateji · 5 years
Text
BU SÜRECİ BİZ HAZIRLADIK[1]
Tumblr media
İMRALI GÖRÜŞMELERİ - 3 23.05.2019 / ANAKARA  HDP milletvekilleri ile yapılan İmralı görüşmelerini aktarmaya devam ediyoruz. Bu toplantıya Katılanlar Selahattin Demirtaş, Sırrı Süreyya Önder, Pervin Buldan’dır. Konu genel olarak, geri çekilme, komisyonlar, akil insanlar, kadın konuları, görüşmelere yasal mevzuat, yerel yönetimler… Ana fikri oluşturan konuşmaları alıntılıyorum, tamamlayıcı olanlardan ise önemli gördüklerimi ekliyorum. Yanal hareketlere girişen konuşmalar ve benzerlerini ise geçiyorum. Öcalan: …KCK’nin mektubu dün geldi, aslını da az önce aldım. … Demirtaş: Evet, KCK’nin mektubunu önceden size ulaştırdık. …Hükûmet de KCK’nin mektubunu acilen size iletmek istedi. Bugün bütün mektupları, anayasa önerilerinden oluşan 21 sayfalık eki ve Anayasa Uzlaşma Komisyonuna sunulmuş BDP, AKP, MHP ve CHP tekliflerinden oluşan bir dosyayı Yetkiliye teslim ettik. Yorumum: Tüm eser boyunca görüleceği üzere devlet postacılık hizmeti veriyor. Demirtaş: Kandil ve Avrupa’daki arkadaşların size selamları var, oldukça iyiydiler. Zaten mektuplarda da öneri ve kaygılarını yazmışlar. Öcalan: …Öncelikle bu süreci bizzat biz hazırladık tabii. Önce devleti ısıttık, ortak ettik. Şimdi de AKP’yi ısıtıyoruz. Öyle eskisi gibi değil, eskiden farklı olarak siz de varsınız tabii. …Bütün bu anayasal - yasal boyut, yani parlamento boyutu sizin işinizdir. AKP’nin de, CHP’nin de bütün bunları kendi içinde tartışması lazım. Sizin de onlarla görüşüp tartışmanız gerekir. … Bu iş öncelikle parlamentonun bir karar almasıyla başlar. Bu bir tezkere mi olur, karar mı olur, onu bilemem artık. Komisyonların kurulması gerekecek. Bunlardan birincisi parlamenterlerden oluşan bir komisyondur, diğeri ise toplum adına Akil İnsanlardan oluşur. Parlamenterlerden oluşanı işte bir kararla falan olması lazım, değil mi? Yorumum: Dikkat ediniz; komisyonlar ile akil insanlar heyeti S. Önder: Sayın Başkan, ben Sayın Cemil Çiçekle görüştüm. …Kendisi de komisyonların kurulabileceğini, bunun için kafa yorulması gerektiğini söylüyor. Bir geçici komisyon da olabilir. Bunun süresi üç aydır. Sonra süresini uzatabiliriz ya da daimi bir komisyon olabilir dedi. Öcalan: Tabii, Sayın Çiçek Meclis Başkanıdır. Bu konularda elinden geleni yapmalı. Nasıl olacaksa işte, kendisinin de bunları Meclise sunması gerekir. … Demirtaş: Parlamento iki şekilde karar alabilir: Ya bir araştırma komisyonu kurulması kararı alır, ya da bir yasa çıkarıp özel bir komisyon kurarak bunu yapar. Bizim mektubumuzda da bu öneriyi göreceksiniz zaten. Biz kanun çıkarılmasının daha uygun olacağını düşünüyoruz. Öcalan: Elbette, bence de kanunla özel bir komisyon kurulur. Bu komisyon geri çekilme dâhil, bütün çatışmasızlık sürecine nezaret eder. … Öcalan: …Diğeri ise tamamıyla Akil İnsanlardan oluşur. Bu komisyon sürecin üç aşamasında da etkili olacak. Bu da resmi komisyonun sivil ayağıdır. Bunlar tümüyle toplumun vicdanını temsil eden insanlardır. Ne bize yakındır ne ötekine. İşte akademisyenler, gazeteciler, sanatçılar, sivil toplum temsilcilerinden oluşur. …Otuz kişi kadar olurlar. Bunlar geri çekilme sürecinde bölge bölge görev dağılımı yaparak çekilmeye nezaret ederler, sonrasında normalleşme sürecine kadar da çatışmasızlığı denetlerler. … Yorumum: bu bölümde, akil insanlar heyeti için alıntılamadığım Kadir İnanır, Yaşar Kemal, Lale Mansur, Jülide Kural, Sezen Aksu, Fazıl Hüsnü Erdem, Vahap Coşkun, Büşra Ersanlı, İsmail Beşikçi, İHD ve Mazlum-Der başkanları ile TİHV isimleri beyan ediliyor. Bunlardan bazıları gözaltı ve tutukluluk yaşadı. Bazılarına ise hiç dokunulmadı. İmralı’nın 30 kişi dediği 49 kişiye bağlandı. Öcalan: …Şimdi bizim burada yaptığımız işin bir hukuka ihtiyacı var. Nedir o? Parlamento bir yasa çıkaracak ve bu yasadışılığa son verecek. Çünkü bizim yaptığımız işlerin hepsi yasadışıdır, öyle değil mi? İşte MİT’in iki müsteşarını niye sorgulamak istediler? Çünkü yaptıkları iş yasadışıdır, suçtur suç, açıkça durum budur. Bakın, izledim ben. Haluk Koç çıkıp konuştu, “Bu yaptığınız anayasaya aykırıdır, suçtur” dedi. Doğru söylüyor, suçtur. MİT Müsteşarları neyle yargılanmak istendi? Vatana ihanetle. … Burada önemli bir hususa değineceğim, bu konu çok önemlidir. Bakın, geri çekilmeye karar veren benim. Ama ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası almış bir mahkûm olarak bunu hangi yetkime dayanarak yapıyorum? Ben sadece bir mahkûmum. Bu tür kararları almam ve uygulatmam yasadışı değil midir? Dolayısıyla geri çekilmeye dair alacağı karar veya çıkaracağı kanunda parlamento beni nasıl tanımlayacak? Bu çok önemlidir. Benim durumuma dair ne olabilir? Örneğin infaz erteleme olabilir. Cumhurbaşkanının da yetkisi var. Sağlık sorunları vesaire gerekçesiyle, sürecin sonuna kadar mesela. Fakat bunun olabileceğini sanmıyorum tabii. Siz yine de bunu AKP ile konuşmalısınız. Bunu konuşmamış olmanızı yadırgadım doğrusu. Yorumum: Geçen bölümde önemsemediğini beyan ederken şimdi ise çıkmak için çırpınıyor. Birazdan ise bıraksalar da çıkmam diyecek. Böylesi bir pislik ile kim görüşür, anlayın artık. S. Önder: Adalet Bakanı geri çekilmeyle ilgili bir yasanın parlamentonun gündemine gelebileceğini söyledi. Bu çok çok önemli bir gelişmeydi aslında. Öcalan: Tamam, o halde netleştirelim. Benim durumum (süreçteki misyonumun tanımlanması), geri çekilme, Irak’ta gerillanın durumu (çekilme sonrası), bütün bunlar bir şekilde kanuna dâhil edilmelidir. Benim rolümü ve silahlı gerillayı yasa dâhiline sokacaklar. Zaten bu olmadan geri çekilme falan olmaz. Sayın Adalet Bakanına selamlarımı söyleyin. Zaten sürecin başında ona yazdığım bir mektupla başlamıştık. “MHP, CHP bu kanuni boşluğa dayanıyorlar ve haklılar. AKP de onlara karşı böylelikle açık veriyor” deyin. Bu konu onlar için de önemlidir. Sizi de vatana ihanetle suçlayabilirler. Ivır zıvır şeyler için kanun yapan parlamento, böyle önemli bir konu için niye kanun yapmasın? Bir isyanı bitiriyoruz, değil mi? Herkes Nevruz’da geri çekilme için karar bekliyor. Ama karar benim vermemle olmuyor ki. Sanki bazıları çaktırmadan çıkıp gitsinler diyor. Çaktırmadan geri çekilme olur mu? 2006’da bir yetkili “Süreç ilerlerse en son sıra sana gelecek” demişti. Önce beni katmak istemediler. Örgüt, gerilla, halk ayağımı boşaltıp beni mecbur bırakmak istediler, sahte önderlikler yaratmak istediler, türlü şeyler denediler. Ama olmadı, başaramadılar. Şimdi doğru olanı yaptılar ve benimle başladılar. Bu hatadan vazgeçtiler, bunun öyle kolay olmadığını gördüler. Beni tüm güçlerden soyutlayıp bana geleceklerdi. Bu, tarihi hataydı. KCK operasyonları da öyle. Dış güçlerin komplo dayatmasıydı. Maalesef Başbakana da kabul ettirdiler. O da buna geldi. Yorumum: 2006 yılına dikkat. İktidarın teröristle görüşmesinin en az bu yılda başladığını gösterir... Bu da “dıjjj güjjjler” diyor. Güney’dekiler üzerinden denediler, BDP üzerinden denediler, Osman- Botan üzerinden denediler. Sonra Burkay’ı ve benzerlerini denediler, olmadı. Şimdi değişti tabii. Ağır da olsa tüm bunları aşmaya çalışacağız. Dün gelenlerle bunları biraz konuştum. Onlara da söyledim. Ben de çalışmak istiyorum, ama ellerim bağlı nasıl çalışayım dedim. Ellerim işte bu yasayla açılacak. Bu parlamento kararı kilittir. Yasal çözümü bulacağız, bu komplo baş aşağı olacak. Buldan: Kandil’in geri çekilmeye ilişkin kaygıları var. “Kısa sürede olacak bir şey değil, biraz daha zamana ihtiyaç olacak” diyorlar. Zaten mektuplarında da bu var. Öcalan: Senin Kandil’deki gözlemin ne Sayın Süreyya? S. Önder: Sizin geliştirdiğiniz perspektife dair büyük bir netlik ve kararlılık var, esastan çok teknik itirazları var. Hatta Karayılan bunu biraz da gülümseyerek söyledi: “Yahu koşarak çekilsek de bir iki ayda çıkamayız. Hatta bir iki bölge var ki mevsim koşulları nedeniyle yazdan önce çekilme başlamaz. Mayıs ayında karların erimesi falan işleri zorlaştırır” gibi teknik itirazları da var. Mesela Dersim bölgesini örnek verdi. Öcalan: …Bu komisyonlar bütün süreci gözleyecek, nezaret edecek. Sivil karakterlidir. Otuz kişiden oluşacak. Akademisyen, medya, sanatçılar, özgür vicdanlı insanlar, istekli ve kararlı olanlar olmalı. Dört beş bölgede çalışacaklar. Askeri olarak çıkış olurken, sivil olarak dönüş olacak. Yani sivil insanların köylerine dönüşünden söz ediyorum. Bu insanlar köylerine dönerken korucu, JİTEM artığı gibi unsurların tehdidi ile karşılaşabilir. İşte bu komisyon bu geri dönüşlere de nezaret edecek. Sorun çıktığı zaman sorunu çözecek. … İnsan hakları kurumları gibi STK’lar da bu süreçte rol almalıdır. Demirtaş: Bu sivil komisyonlarda değişik etnik grupların temsiliyeti olsa iyi olur. Geçen görüşmede etnik kesimlere dair söylemleriniz yanlış anlaşıldı. Öcalan: Tabii ki olmalıdır, Ermeniler olabilir, Mahçupyan mesela. S. Önder: Mahçupyan çok hevesli olmayabilir. Rakel Dink daha uygun bir isim. Öcalan: Niye olmasın? İstek ve heyecan çok önemlidir, biz kimseyi zorlayamayız. Rumlar olabilir mesela, tabii isterse Yahudileri temsilen İshak Alaton olabilir. Çerkezlerden de olabilir. S. Önder: Çerkezler bir çalıştay yaptılar. Ben de davetliydim. Anadil hakkı istiyorlardı. Dernek olarak partimizi iki kez ziyaret ettiler, katkı sunmaya hazırlar aslında. Yorumum: Çerkezler kendilerini bir yere getirmek için fırsatını kolluyorlar. Çoğunun içinde Çerkez Ethem bir yaradır. TSK’de görev yaptığım sürede, her yere eli ulaşan Çerkez mafyası dediğimiz bir kadrolaşma varmış. Kendilerinden olanları kollar, korurlar ve yükseltirlermiş. O dönem fark edememiştim, emekliliğimde öğrendim. Geçenlerde sivilden bir arkadaşım bu konuyu sordu ve böylece dışarıya taştığını da öğrenmiş oldum. Torbanın ağzı bir gevşetilsin bakın neler dökülecek…    Öcalan: İşte ben de bu durumları söylüyorum. Binlerce silahlı korucu var, bunlar bir güçtür, bir savaş örgütlenmesidir. Bunun tamamen değiştirilmesi gerekir. Belki ileride bu kadrolar yerel kolluk gücüne dönüşür (Korucuların kendisini değil, kadrolarını kastetti). Bunlar özel harbin bir uzantısıdır şimdi. …Şimdi ikinci aşamaya gelelim. Bu aşama anayasal ve yasal süreçtir. Burada BDP’ye görev düşüyor. Tabii anayasayı da konuşacağız. Ama tahminime göre bu anayasa kalıcı olmayacak gibi. Daha çok bir geçiş anayasası olacak sanki. Öbür türlüsü zor görünüyor. Olursa iyi olur tabii, niye karşı çıkalım. Ama 1921 Anayasası bir geçiş anayasası idi, sonrasında da 1924 Anayasası yapıldı. İşte bu defa da öyle olabilir. Uzun bir anayasaya da gerek yok aslında. Sadece Türkiye gibi ülkelerde var böyle anayasalar. İngilizlerinki yazılı bile değil. Amerikalılarınki 12-18 maddedir. Uzun uzun her şeyi anayasaya yazmak anayasayı yönetmeliğe çevirir. Sanırım kalıcı anayasa 2015 seçimleri sonrasına kalır. Sayın Cumhurbaşkanı da benzer bir şeyler söyledi sanki. Yorumum: Anayasa konusu bunların sahipleri olan sermayenin ağzıyla konuştuklarını ispat ediyor. Buldan: Kandil’in normalleşme sürecine kadar baraj ve yol projelerinin durdurulması talebi vardı, Öcalan: Aslında bu siyasi bir konudur, askeri bir konu değildir. Biliyorum, bazı yerlerde durdurmaya çalıştılar. Bu konu tanı bir felaket politikasıdır, kapitalizmin büyük saldırısıdır. Mesele enerji değildir, parça parça Anadolu’ya el koyma projesidir, işgalden daha tehlikelidir. El koymanın değişik biçimidir. Sınırlarda mayınların temizlenmesi meselesini bir İsrail şirketine verdiler. Biliyorsunuz, bunlar hep birbiriyle bağlantılıdır. Barajların çoğunda da yabancı sermaye vardır. Bunlara karşı askeri değil siyasi savaş yürütmek gerekir. Siyasal savaş yurtseverlik savaşı, tarihe ve toprağa sahip çıkma savaşıdır. …Bu vadiler medeniyetin doğduğu yerlerdir. Dicle-Fırat vadisi böyledir. Şimdi bu vadileri suyla dolduruyorlar; tarihi, geçmişi yok ediyorlar. Büyük düşünceyi örgütleyemiyoruz, yeni hastalığımız budur. … Yorumum: Sürekli sermayeyi kötülüyor. Oysa kendisi de Türkiye üzerine oyun oynayan sermayenin bir piyonu değil midir? İşte, dürüstlük ve insan olma haysiyeti bu gibi durumlarda devreye giriyor. Öcalan: …Sermayeden bunun hesabını böyle sormak gerekir. İki yol izliyorlar, bu HES’lerin dışında bir de tarikatları kullanıyorlar. Mesela Adıyaman’daki Menzil... Eskişehir’de büyük bir yer yapmışlar, böyle kamp gibi. Menzil’indi, değil mi? S. Önder: Başkanım, Eskişehir’deki kampın Menzil’le alakası yok. Yorumum: S.S. Önder yanlış biliyor, menzilciler artık Eskişehir’de. Hatta Hava Orgeneral Bilgin Balanlı onların kampları üstünde keşif uçuşu yaptırdı diye suçlanıp Balyoz kumpasından ceza almıştı. Türkiye’deki, en can alıcı olayları bile bilmeyen adamların çözebileceği bir sorun olacağına inanmıyorum, sadece sorun yaratırlar, 17 yıldır olduğu gibi. Öcalan: Öyle mi? Adıyaman köleleştirildi. Ekonomi, tarım ne durumda? S. Önder: Kent faizci tefecilerin eline geçmiş durumda. Bunda tütün ekiminin sınırlandırılmasının büyük payı oldu. Ecevit, Kemal Derviş’i göreve çağırdığında, "on günde on yasa’ çıkarılması şartı koşmuştu. Bu yasaların birincisi tütün ekiminin sınırlandırılması hakkındaki kanundu. Bütün Türkiye’de toplam beş yüz bin tütün üreticisi vardı. Bunun iki yüz kırk bini Kürt coğrafyasındaydı. Bu kaynak ve kültür kesilince kentler tefecilerin tahakkümüne girdi. Faiz ilişkileri ahlakı da çürüten bir işlev görüyor. Buldan: 8 Mart etkinlikleri çok iyi geçti. Özellikle bölgede çok görkemli ve coşkulu etkinlikler yapıldı. Kadınların barış mesajları çok net ve kararlı bir şekilde verildi. Öcalan: Kadınlar özgürleşmelidir. Köleliğe göz diken kadınları hiç sevmem. Ortadoğu’da kadın yükselmek zorundadır. Sizin durumunuz çok zor. Nasıl özgürleşeceksiniz? Kadınların durumuna çok üzülüyorum. Kendinizi özgürleştirmelisiniz. Kadın evin içinde olunca köleleşiyor. Bazı erkeklerde karılaşma var. Halil Ataç, Allah belasını versin, bir karı yüzünden ne hale geldi. Binlercesi kadın alıp kaçtı. Botan, Osman, hepsi aynı. İki tanesi dürüst çıksaydı böyle olmazdı. … Tekrar ediyorum, kadınsız yaşam olmaz. Umutlu olun, emek harcayın, inanarak yapın. Kadın temelli çalışma önemlidir. Kadınlara Ortadoğu’da onculuk ediyorsunuz. Ancak bu şekilde lider olursunuz. Nazan’a selam söyleyin. Yazılarını beğendim. Kadın devrimini iyi kavramış. Yorumum: Heyetteki kadınları ruhen taciz ettiğini düşündüm kitap boyunca. Adam kendini Zeus sanıyor. Bu haliyle bir “patriyarkal” iken, hemen üstteki düşünceleri ile “matriyarkal” tavır izliyor. Ne büyük çelişkidir bu böyle. Demirtaş: Başkanım, arkadaşlar BDP’nin sizinle yürüttüğü çalışmaya ve görüşmelere değer veriyorlar. Ancak gerillanın ikna edilmesi için doğrudan temas olması gerekliliğinden ısrarla söz ediyorlar. Bunun hangi yöntemle olabileceğini belirtmiyorlar, ama mutlaka olmalı diyorlar. Öcalan: Bunu anlıyorum, ama birinci aşama için zor görünüyor. İkinci aşama için bunu ben de isteyeceğim. Sadece Kandil ile değil, gazeteciler vb. kimselerle de temasım olmalıdır. Demirtaş: Net olarak anlaşılın diye soruyorum: Temas derken bu kişilerin adayı ziyaret etmesini mi, yoksa başka bir mekanizmayı mı kastediyorsunuz? Öcalan: Şimdi Öcalan çıksın, af falan deniyor. Bir defa ben affedilecek bir suç işlemedim. İkincisi, bana bu hafta, bu ay dışarı cık deseler, ben burada kalmayı tercih ederim. Çünkü koşulları oluşmadan çıkmam mümkün de değil. Ben siyasi davası olan bir adamım ve bu yüzden buradayım. Çıkacaksam da bu çıkış siyasal gelişmelerle olacaktır. … Ben Nevruz’da okunmak üzere bildiri hazırlıyorum. Biraz ağır teorik bir bildiri olacak. Bu belgeyi heyet daha sonra size verecek, iyi hazırlandım diye düşünüyorum. … Yorumum: “Ben affedilecek bir suç işlemedim.” diyor. Doğrudur affedilmemesi gerekiyor. Öcalan: Kandil’e de bir mektup yazacağım, bunu da heyet size verir götürürsünüz, cevabını da bana iletirsiniz. Demirtaş: Bir de başlangıçta yazılı bir mutabakat metni öneriyoruz, bu da güvence olabilir. Öcalan: Konuştuğumuz yasa çıksa yeter, mutabakat metnine gerek kalmaz. Bu aşamada kimse böyle bir belgenin altına imza atmak istemez. Zaten biz şimdi müzakerenin başlangıcını hazırladık. Asıl müzakerenin resmileşmesi yasa çıktıktan sonra olacak. Bu arada Roboskili ailelere selamlarımı söyleyin. Tabii onların durumu dramatiktir. Ama şunu da yapabilseniz iyi olur: Madem biz bir barışmadan söz ediyoruz, bu genel barışın bir prototipi olarak Roboskili aileler ile AKP’yi bir araya getirip bir uzlaşma sağlayabilirsiniz. Anladığım kadarıyla Roboski meselesi AKP’yi çok zorluyor. Bunun diğer faili meçhuller, kirli olaylarla anılması daha doğru olur. Diğerlerinin unutulup bunun tek başına ifade edilmesi doğru olmayabilir. Zaten bahsettiğimiz komisyonlar işte hep bu tür geçmiş karanlık olayları araştıracak. Bunun gibi yüzlercesi, binlercesi var. Belki Cumhuriyet tarihindeki tüm bu tür olayları katmak gerekecek. Savaş Buldan, Mehmet Sincar cinayetleri önemli cinayetlerdir. Biz Mustafa Suphi’lerden alacağız; tarihin yarısıdır, önemlidir. Bazıları “PKK’nin işlediği cinayetler ne olacak?” diye soruyor. Evet, biz bundan da kaçmayız, bunlar da araştırılır tabii. Şemdin, Hogir gibi unsurların yaptığı bir sürü şey var. Yorumum: Kurnazlığa bakın; kendi yaptıkları sorgulanırken “Türk vatandaşı değildi, olay yurtdışında oldu, görmedik…” denecek. Bunun yanında zaten tüm şahitler de infaz edilmiş olacak. (Sırrı’ya dönerek) 30 Mart’ta Kızıldere ve Ankara’da bir anma yapılabilir. Benim adıma bir bildiri kaleme alırsın. İçinde bu Anadolu barışını sağlama çabalarını sizin anılarınıza ithaf ediyoruz, diyebilirsiniz. Şimdi tekrar ikinci aşamaya dönelim. Bu aşama mücadeleyi siyasallaştırma dönemidir aynı zamanda. “Gerilla çıktı, terör bitti, barıştık” diyecekler. Hayır, bu böyle değil. Guatemala örneği var; işte ateşkesten sonra mücadeleyi siyasallaştıramadıkları için trajik şeyler oldu, tam bir çözüm gelişmedi. IRA örneği de biraz böyledir aslında. Sadece silahlı mücadeleye son vermiyoruz. Anayasa, yasa falan, bunlar da tamam. Ama asıl demokratik siyasal mücadele ve bunun inşasını yapıyoruz. Birazdan dört önemli şeyden söz edeceğim bununla ilgili. Bunlar siyasallaşmanın inşası için çok önemlidir. Bakın, 1925 sonrası Misak-ı Millînin parçalanması aslında Kürt parçalanmasıdır. Bu felaket asıl Kürtleri ilgilendirir. Musul-Kerkük, Halep’in kuzeyi falan, bunlar hep Kürt bölgeleridir. O dönem aslında parlamentoda bulunan Kürt vekiller, “Kürt coğrafyasını böyle dışarıda bırakamazsınız” diye kıyameti koparıyorlar. Bunların iyi anlaşılması lazım. Bizler Ortadoğu Konfederasyonu derken bunun yeniden canlandırılmasından söz ediyoruz. Davutoğlu’nun Diyarbakır mesajlarını takip ettim, olumluydu. Bizim dediğimiz şeylere benzer şeyler söylüyor. Gerçeği görüyorlar tabii. Biliyorsunuz, AB bir Kömür - Çelik Birliği olarak başladı, sonra bu günlere kadar geldi. Bizim coğrafyamız için de su böyledir. Dicle-Fırat suları tıpkı Kömür- Çelik Birliği’nin yol açtığı bütünleşmenin argümanıdır aslında. Biz kimseyle düşman olmak istemeyiz. Bu birlik Türkiye, Irak, Suriye ve Lübnan’ı kapsar. Benim buraya getirilmem biraz da bunun sonucudur. Ben Kürtlerin teslim alınması adına buraya getirildim. Bir müddet sonra Türk- İslamcıları teslim almak için Fethullah Gülen’i Pensilvanya’ya aldılar. Nihayetinde aynı amaca yönelik iki ayrı operasyondur. Anlaşılıyor mu? Yorumum: “1925 sonrası Misak-ı Millînin parçalanması aslında Kürt parçalanmasıdır” diyor ve bazı Kürt vekillerin “Kürt coğrafyasını böyle dışarıda bırakamazsınız” dediğini ekliyor. Peki, parçalanmaya gerekçe olan ayaklanmayı ise yine bir Kürt çıkarıyor, buna ne buyuracaksın çokbilmiş adam. Sen demiyor muydun “Kürtler ihanet şebekesidir” diye? Al işte, aslan gibi bir ihanet. Tespit edebildiğim kadarıyla Kürtler bir adım sonrasını düşünmeden hareket ederler ama sonra tüm suçu başkalarına atarlar. Başarılı olamama nedenlerinden biridir bu. Kendisi ve Fetiş ile ilgili yaklaşımında haklılık payı olduğunu değerlendiriyorum.    Demirtaş: Önceki görüşmede aktarımlarınız yanlış anlaşıldı; Cemaate düşmanlık ve karşıtlık gibi yorumlandı. Gelmeden önce Sırrı Süreyya bazı temsilcileriyle görüştü. Onlar da bunu tam anlayamadıklarını, tedirgin olduklarını söylemişler. S. Önder: Evet, Ekrem Dumanlıyla görüştüm. Bunun nedenini anlayamadıklarını, Bahoz Erdal’ın Cemaate yönelik sert açıklamalarıyla da birleşince kaygılandıklarını, AKP ile anlaşıp kendilerine yönelmek gibi bir niyetlerinin olduğunu düşündüklerini aktardı. Öcalan: Bahoz Erdal’ın açıklamaları mı olmuş? Dikkat edilmesi lazım. Aslında bu dönemde herkesin birbirine karşı kullanacağı dil ve üsluba dikkat etmesi gerekir. Cemaatle ilgili şeye gelince, o dedikleri gibi değildir. Biz kendilerine Ortadoğu’da demokratik ittifak bile teklif ettik, değil mi? Öyle düşmanlığımız falan olmaz. Söyleyin, Gülen’i en iyi anlayacak olan yine benim. Hatta kendisi “Sulhta hayır vardır” demişti. Ben de aynen katılıyorum. O da barışı destekliyor. Ortadoğu’da demokratik bir uzlaşı sağlayabiliriz. Yorumum: Cemaate geçen bölümlerde verip veriştiriyordu ama hemen yukarıdaki konuşmasında alttan alan bir tavır sergiliyor: “Söyleyin, Gülen’i en iyi anlayacak olan yine benim.” Ne yazık ki Kürtler bu adama abi, baba gibi bakarak başkanım diyorlar. Ama işte böyle oluyor bu topraklarda siyaset; tüm hırsızlar, yalancılar, haysiyetsizler siyasete giriyor ve ülkeyle oynuyorlar. Demirtaş: Biz anayasadan önce bazı yasalarda demokratik reformlar olabilir diye öneriyoruz. Secim barajı, Partiler Kanunu, ifade özgürlüğü, Terörle Mücadele Kanunu, Ceza Kanunu, Gösteri Kanunu gibi bazı yasalarda kapsamlı reformlara ihtiyaç vardır. Bunlar yapılırsa anayasayı yapmak da kolaylaşır. Bizim bu konularda parlamentoda çok sayıda teklifimiz var. CHP de kısmen buna destek verebilir. Bu demokratik siyaseti de güçlendirir. Öcalan: Yani anayasadan önce bunlar yapılsa iyi olur diyorsunuz. Demirtaş: Evet, bu önemlidir. Öcalan: Siz daha iyi bilirsiniz tabii ki, sizin uzmanlık alanınız, buna siz karar vereceksiniz. Sözünü ettiğiniz yasalar önemlidir, değişmesi çok iyi olur. Savaş sonrası TMK vb. yasalar artık ya kalkmalı ya da minimize edilmelidir. Bunları siz konuşur, karar verirsiniz. Arkadaşlar mektuplarında yine “Anayasada Kürt-Türk halkı geçsin” diye belirtmişler tabii. Bunu bir kez daha anlatıyorum. Devlet üyeliği ile ulus üyeliği ayrıdır. Vatandaşlık devlet üyeliğidir, orada etnisite yoktur. Ulus üyeliği etnisiteyle ilgilidir. Orada da doğrudan etnik kimlik yazması başka tartışmaları beraberinde getiriyor. Yok, şu yazıldı, bu yazılmadı gibi, KCK’nin önerisi doğrudur, ama tam olmamış. Ben Osmanlı kültürel varlığını miras olarak esas alıyorum. Bu da şu şekilde olabilir: “Türkiye’nin bütünlüğü çerçevesinde tarihten miras kalan milletleri zenginlik olarak kabul ediyoruz.” Ayrıca “Bölgesel ve toplumsal kültürler (inançları, Aleviliği vb. kastediyorum) kendini ifade etme, örgütleme, dayanışma hakkına sahiptir” gibi bir düzenleme olabilir, Biz bu unsurları taşıyan topluma Türkiye Ulusu diyebiliriz. Yorumum: “Türkiye’nin bütünlüğü çerçevesinde tarihten miras kalan milletleri zenginlik olarak kabul ediyoruz.” diyor. Ancak millet olamamış halkların varlığını ya bilmiyor ya da es geçiyor. Millet olabilmiş halklar devlet kurabilmiştir. Mesela Kürtler devlet kuramadıkları için halk seviyesinde kalmış olup siyasi ve sosyal olarak bir başka halkı veya halkları kendi kültür ve medeniyet potalarında eritememişlerdir. Zaten bu yüzden tüm istekleri hep topal kalıyor. Haddini bilmekte fayda var.   Öcalan: …Anayasada üçüncü önerimiz ise bölgeler ve kültürlere kendilerini ilgilendiren konularda referandum hakkının tanınmasıdır. Aslında bu bir tür özerkliktir. Şimdi birçok ülkede bölgeler bu şekilde referanduma giderek kendi geleceklerini belirliyorlar. Bunlar anayasada olmalı, bununla birlikte yerel yönetimler reformu da yapılmalı. Bu şekilde yerel meclislerin ekonomi, yerel güvenlik, eğitim, kültür, sağlık vb. konularda söz hakkı olmalı. İşte anadilde eğitim de bu şekilde çözülür. Siz anadilde eğitimi getirip taleplerin başına koyarsanız tıkarsınız. Oysa anadilde eğitim işte yerel yönetimin yetkisine bırakıldı mı, onu sen çözersin zaten. Biz Türkçeden vazgeçmeyelim, ama anadilimizden de asla vazgeçmeyeceğiz. Bu konular da böyle anlaşılsın. Yorumum: Bu paragrafta yerel yönetimler reformu yapılmalı diyor ve peşinden eyalet / federal sisteminin tarifini yapıyor. Zaten 2023 için hedeflenen de budur. Şimdi benimle barış yapacaklarsa bu bir yasayla başlar, benim özgürlüğüm de ancak böyle adım adım gelişir. Bu yasayı çıkarsınlar, süreç ilerlesin. (Yüksek sesle gülerek) Size demokratik siyasetin nasıl yapılacağını göstereceğim bu yaz. Bu söz ettiklerimin tamamı hukuki boyutlardır. Şimdi siyasi boyutu anlatacağım. Burada dört konferans öneriyorum. Bu konferanslar en kısa zamanda toplanır ve normalleşme sürecine kadar çalışırlar. 1- DTK öncülüğünde Kuzey Saha Kürt Konferansı. Bu konferansa bütün Kürt bileşenleri davet edilebilir. …Bu konferans Mahmur’dan dönüşlerden gerillaya kadar hepsiyle ilgili kararlar alır. Benim tek başıma barış kararı almam yetmez. Bunun siyasal inşa sürecinin ortaya çıkması gerekir. Üç yüz kişi olsun istiyorlarsa, yüz elli - iki yüz, kaç kişi olacaksa fark etmez. Diyarbakır merkezli olur. Normalleşme döneminin en önemli siyasal aracıdır. Kürt Sorununun Siyasal Çözüm Konferansıdır. 2- HDK’nın öncülüğünde Batıda aynı konferans yapılır. …Yeni anayasa dâhil, hep bu konferans tarafından önerilebilir. Demokrasinin sol ayağı bu şekilde inşa edilebilir. Diyarbakır Konferansı için söylediklerim aynen burası için de geçerlidir. İki konferans dayanışma ve işbirliği içinde olur, 3- Aynı çalışma Avrupa için de yapılır. İsmini kendileri belirlesinler. Dernek, federasyonlar falan dar geliyor. …Sadece Kürt-Türk değil herkes olabilir. … 4- Sonuncusu da Güney Kürt Ulusal Konferansıdır. İşte hep konuştuğumuz o konferanstır bu da. Erbil’de olabilir. Araplar ve Türkmenler de katılabilir. Sınırlara dokunmadan Kürtlerin ilişkisi nasıl olacak, işbirliği nasıl olacak, bunu belirler. Ortadoğu Konfederasyonunun ilk adımı gibidir, Ahmet beyler bu çalışmaya da katkı sunabilirler. Üçüncü aşamaya ilişkin, ikinci aşamanın ne kadar süreceği AKP’nin hızına bağlıdır. … Öcalan: …Sizin doğrudan heyetle yaptığım görüşmelere katılmanızı kabul etmeyebilirler. Ama sizin de ayrıca mutlaka heyetle düzenle bir temasınızın olması gerekir. (Yetkiliye hitaben) Öyle değil mi? Sizin de bu ilişkiye acık olmanız gerekir. Yetkili: Ben ifade etseydim ancak bu şekilde güzel bir cümle kurardım. Doğrudur efendim. Öcalan: Ayrıca Hakan bey entelektüel biridir. Zaman zaman onunla görüşebilirsiniz. Fikir söylerler ama dayatmazlar. MİT reforma uğradı, değişti artık. 18 Mart 2013   Kaynak: Demokratik Kurtuluş ve Özgür Yaşamı İnşa (İmralı Notları), Abdullah Öcalan, Weşanen Mezopotamya, 1. Baskı, Kasım 2015, ISBN:978-3-941012-97-4   BİR SONRAKİ BÖLÜMDE GÖRÜŞMEK ÜZERE   Eserdeki özgün başlık Osman Öcalan. Örgütten ayrıldı ve abisi ona çok kızgın. Bir “karı” yüzünden ayrıldı diyor. Botan (kod) Nizamettin Taş’tır. O da örgütten ayrıldı 1990’lı yılların son çeyreğinde. En son sözde Botan eyaleti sorumlusuydu. Kemal Burkay. Read the full article
0 notes
murataltindere-blog · 7 years
Text
Darbeye Teşebbüs Suçu
Tumblr media
Darbeye teşebbüs suçu TCK içerisinde anayasal düzene karşı işlenen suçlar temelinde 3 ana başlıkta toplanmıştır. Söz konusu kanuna göre bireyler anayasayı ihlal suçu, yasama organına karşı işlenen suçlar ve hükümete karşı işlenen suçlar şeklinde fiil gerçekleştirmiş olabilmektedir.
Anayasayı İhlal Suçu TCK 309. Madde
Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devleti olup, anayasal bir düzen içerisinde yasama yürütme yargı erklerinin yanı sıra işleyiş, nitelik, yapılanma gibi unsurlar çerçevesinde bu düzenin devamını sağlamaktadır. Anayasal düzenin bozulmasına neden olacak her türlü fiil, anayasal düzene karşı işlenen suç kapsamında yer alır. Darbeye teşebbüs suçu ya da diğer bir ifadeyle darbe teşebbüsü, anayasal düzenin işleyişini sekteye uğratacağından dolayı, anayasal düzenin ortadan kaldırılması, yerine farklı bir düzen getirilmesi ya da anayasal düzenin fiilen uygulanmasının önlenmeye çalışılması, Türk Ceza Kanunu 309. Maddesine göre anayasayı ihlal suçu kapsamındadır. Anayasayı ihlal suçu işlendiğinde suçu işleyen kişi farklı suçları da işlemiş olması durumunda diğer suçları için ayrıca ceza alacaktır. Örneğin darbe teşebbüsü esnasında failin bir kimseyi öldürmesi, silahla tehdit etmesi… gibi durumlarda her işlediği suç için ayrıca ceza alacaktır.
Yasama Organına Karşı İşlenen Suçlar TCK 311. Madde (TBMM’ye Karşı işlenen Suç)
Türkiye Büyük Millet Meclisi, Türkiye Cumhuriyeti’nin yasama organı faaliyetini yürütmektedir. Kanun yapmak, kanun değişikli yapmak yürürlükteki kanunu kaldırmak gibi temel yasama görevlerini yerine getirmekle görevli kurum Türkiye Büyük Millet Meclisi’dir.
Türk Ceza Kanunu 311. Maddesi, TBMM’nin görevlerini kısmen ya da tamamen yapmasına engel olmak, TBMM’nin fonksiyonlarını işlevsiz kılmak gibi fiilleri, Meclise karşı işlenen suçlar kapsamında değerlendirmektedir.
Hükümete Karşı Suç TCK 312. Madde
Darbe suçu ya da darbeye teşebbüs suçu denilince aslında hükümete karşı işlenen suç tipi akıllara gelmektedir. Ceza Kanunu 312. Maddesi uyarınca Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini kısmen ya da tamamen yapmasını engellemeye yönelik faaliyetler hükümete karşı işlenen suçlar kapsamında yer alır. Hükümetin ortadan kaldırılması ya da engellenmesi durumunda darbe suçu işlenmiş olur. Fail hükümete karşı suç işlediğinde darbe suçu ya da darbeye teşebbüs suçu ile yargılanacaktır.
Normal şartlarda hükümete karşı işlenen suçlar içerisinde yer almayan, kamu kurum ve kuruluşlarının faaliyetlerinin engellenmesi, 15 Temmuz Darbe Girişimi sürecinde faillerin örgütlü bir şekilde Devlet kurumlarına sistematik olarak saldırı düzenlemeleri, hükümet dışında olmasına rağmen hükümete karşı işlenen suçlar kapsamında değerlendirilmektedir.
Hükümete karşı işlenen suçlarda failler, suçun işlenmesi esnasında farklı bir suç işlemiş olmaları durumunda da ayrı ayrı cezalandırılmaları gerekmektedir. Örneğin darbeye teşebbüs suçu işlenirken, hükümete karşı suç işleyen birey aynı zamanda adam öldürme suçunu işlemiş ise bu cezalar farklı farklı uygulanmaktadır.
Darbeye Teşebbüs Suçu ve Örgüt Üyeliği Suçu
Darbe teşebbüsü suçlarında söz konusu fiil, bireysel olarak işlenebileceği gibi örgütsel olarak da işlenebilmektedir. Darbeye teşebbüs suçunun örgütlü bir şekilde işlenmesi durumunda bireyler hem darbe suçundan hem de örgütlü suçlardan yargılanıp iki farklı şekilde ceza alamazlar. Zira örgüt üyeliği suçu “geçitli suç” haline gelmekte ve amaç suç olan darbenin içerisinde örgüt üyeliği erimektedir.
Bu durumda darbe teşebbüsüne katılmayan ve yalnızca örgüt üyeliği bulunan bireyler etkin pişmanlık ceza indirimi hükümlerinden yararlanabilmektedirler.
Darbeye Teşebbüs Suçunda Etkin Pişmanlık Nedir?
Etkin pişmanlık kaba tabiriyle, bireylerin işledikleri suçtan pişman olmaları ve suçun oluşturduğu olumsuzlukları gidermeleri durumunda ceza adaletine karşı olumlu katkıları göz önüne alınarak uygulanan bir ceza indirimidir.
Darbeye teşebbüs suçu ile yargılanan bireyler için etkin pişmanlıktan yararlanarak ceza indirimi almak mümkün olmamaktadır.
Fakat darbe suçu kapsamında suçlanmayan yalnızca örgüt üyeliği kapsamında yargılanan kişiler için etkin pişmanlıktan yararlanmak söz konusudur. Etkin pişmanlıktan yararlanmanın şartları Türk Ceza Kanunu 221. Maddesinde düzenlenmiştir.
Burada örgüt üyeliği suçlamasıyla karşılaşan kişiler, Etkin pişmanlıktan yararlanabilmeleri için darbe girişimi ya da darbeye teşebbüs suçuna katılmamış yalnızca örgüt üyeliği kapsamında yargılanan kişiler olabilir. Burada örgütün dağılması adına ya da diğer örgüt üyelerinin yakalanması adına verilecek bilgiler vermesi durumunda etkin pişmanlıktan yararlanmak mümkün olabilmektedir.
Diğer yandan örgüt üyesi olmamakla birlikte örgütün yapısı ve faaliyetleri açısından işlenen suçlarda, örgüt adına suç işleyen kişiler de yararlanabilmektedir. Örgüt adına suç işleyen kişilerin ceza indirimi 1/3 ile ¾ arasında bir oranda uygulanır.
MURAT ALTINDERE
Darbeye Teşebbüs Suçunun Cezası
Darbeye teşebbüs ya da darbe girişimi suçu işleyen kişilerin cezası ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası olmaktadır. Darbe girişiminde bulunan kişilerin işledikleri suç nedeniyle yukarıda belirttiğimiz üç maddeyi ihlal etmeleri durumunda Türk Ceza Kanunu 309. Maddesi uyarınca Anayasayı İhlal Suçu nedeniyle cezalandırılırlar.
15 Temmuz Darbe Girişimi suçlamasıyla yargılanan bireyler hem hükümete karşı hem de yasama organına karşı suç işlemelerine rağmen, anayasayı ihlal suçu cezası ile ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası alırlar.
Darbe girişimi nedeniyle anayasayı ihlal suçu işleyen ve ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılacak olan kişiler diğer yandan darbe teşebbüsü esnasında mala zarar verme, kişiyi hürriyetinden yoksun bırakma, yağma,adam öldürme, tehdit… gibi suçları işlemiş olmaları durumunda da bu suçlardan ayrıca ceza alacaklardır.
MURAT ALTINDERE
0 notes
gayrimenkuleks · 7 years
Text
Dava Zaman Aşımı Nedir? Süreleri Ne Kadardır?
Dava Zaman Aşımı Nedir? Süreleri Ne Kadardır?
Her bir davanın suçlanabilme ve görülebilmesi için verilmiş bir süreleri vardır. Eğer herhangi bir dava, görülmesi gereken süre zarfı içerisinde görülememişse dava zaman aşımına uğrar ve düşer.
Davaların Zaman Aşımı Süreleri Nelerdir?
Türk Ceza Kanunu’nda hangi durumlarda davaların zaman aşımına uğradığı ve düşürüldüğü belirtilmiştir.
Kanunda farklı türde yazılmış olan durumların dışında, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektiren işlenmiş suçlarda 30, 20 yıldan az olmayan hapis cezası gerektiren işlenilmiş suçlarda 20 yıl, yalnızca müebbet hapis cezası istenilen işlenilmiş suçlarda 25 yıl, 20 yıldan az olup 5 yıldan fazla olan hapis cezası istenilen suçlarda 15 yıl ve 5 yıldan fazla olamaması şartı ile istenilen hapis cezalarında işlenilen suçlarda ise 8 yıl geçtiği zaman kamu davası zaman aşımına uğrar ve düşer.
Eğer ki davada cezalandırılmaya konu olan suçlu, suçu işlediği zaman 12 yaşını doldurup 15 yaşını doldurmamış ise bu sürelerin yarısı kadar, 15 yaşını doldurup 18 yaşını doldurmamış ise üçte ikisi kadar bir süre geçtiği zaman yine kamu davası zaman aşımına uğrar ve düşer.
Dava zaman aşımı süreleri belirleneceği zaman dosyada yer alan mevcut delillere göre, işlenilen suçun daha ağır bir cezayı gerektirip gerektirmediği göz önünde bulundurulur. Bu maddelerdeki zaman aşımı süreleri belirlenirken işlenilmiş olan suçun kanundaki cezasının en üst seviyesi esas alınır. Seçimlik cezasının gerektiği suçlarda ise zaman aşımı açısından istenilen hapis cezası süresi göz önünde bulundurulur.
İşlenilen aynı suçtan dolayı yeniden yargılanma gerektiren hallerde, mahkeme tarafından bu mevzudaki talebin kabul edildiği zamandan itibaren işlenilen suça yönelik zaman aşımı süresi tekrardan başlar.
Ağırlaştırılmış müebbet ya da müebbet cezalarında ve yahut da 10 yıldan fazla hapis cezası istenilen suçların yurt dışında işlenmiş olması halinde zaman aşımı uygulanmaz.
Dava Zaman Aşımı Süresi Hangi Durumlarda Durdurulur?
İşlenilen bir suç ile alakalı olarak herhangi bir iddianame düzenlenmesi, sanıklardan bazıları için bile olsa hapis kararı verilmesi, şüpheli ya da sanıklardan biri hakkında tutuklama kararının verilmesi ve şüpheli ya da sanıklardan birinin ifadesinin hakim huzurunda alınması ya da sorguya çekilmesi gibi durumlarda dava zaman aşımı kesilir.
Zaman aşımı kesildiği zaman aşımı süresi yeniden başlar. Zaman aşımını kesen birçok sebep olduğu zaman, zaman aşımı süresi en son kesilmiş olduğu tarihten sonra tekrardan işler. Zaman aşımı süresi, herhangi bir kesilme gibi durumda alakalı olan şuça yönelik kanunda belirlenmiş olan sürenin en çok yarısına kadar uzatılabilir.
https://gayrimenkuleks.com/dava-zaman-asimi-nedir-sureleri-ne-kadardir
0 notes
seslimeram · 5 years
Text
Her Gün Bir Küçük Kıyamettir
Tumblr media
Müşterek bahsin tarumar olunduğu, cerahatin her bir yeri kuşattığı, demokrasi, hakkının ve istencinin üstünün çoktandır çizildiği bir yerde sıradanın sesi de sözü de duyulmaz. Bu sahada onların varlığı görünmez. Hayatın bunca ucuza koyulduğu bir yerde her gün artık bir küçük kıyamettir. Her şeyin bunca aralıksız olarak yerle yeksan edildiği yerde bütün o yeni ülke masalları sadece laftadır, ötesi yoktur. Toplumu ayrıştırma, öteki olarak “hedef” aldığını düşmanlaştırma, biteviye o ve bu dahil her kesimi sınama, eleme ve ayırma, hal ve istencinin ortasında bir ülke meseli artık laftadır, kesintisiz olarak boş laftır, kayda geçsin.
Ortak olanın, aklın, fikrin ve tahayyülle birlikte tüm eylemselliğin hacamat edildiği bir saha var edilir. Hayatlar üç otuz kuruşluk kılınırken, cerahatin her nasıl yaşamı enikonu dönüştürdüğü sorgulanamaz kılınır. Yıkımlar, talanlar, bütün suçlar, enkazlar, yine yeni ve yeniden hayata kasıtlar biçimlendirilirken bunu yapanların sorgulanması ötelenir. Her öteleme ile cerahatin peyderpey hali daha bir meydana çıkar / çıkartılır. Bir sahada, bir yerde, bir toprak parçasında yaşamın tarumar edilmesinin tanıklığındayız. Hepi topu şu sınırlı alanda anlattığımız üç beş cümlelik meramın hep karanlığı bildirmesi hep betten de beter olmasının müsebbipleri bugün de dün olduğu gibi iktidarı var eden devletli anlayışı sayesindedir.
Bu sahanın biteviye çürüme, cerahat hemhal yönelimi ve aralıksız biyopolitik tezahürü ol olmakta olanı görünür kılar. Müştereklerimizin bu sahadaki varlığı hiç addedilir. “Hayat”, anlam ve meseli bu topraklarda en çok anılan, lakin işlevselliği bırakılmayan bir meseli bildirir. Cerahat güncellenirken var edilen şablonun yaşatmazlığı düşündürücü değil midir hala değil midir? Hala hayatın devletlinin iki dudağı ile vicdanı arasında sıkıştırılmış olan bir mesel kılınması korkunç değil midir? Demokrasinin ta kendisi, eşitlik adalet ve hakkın ol hakkaniyetin yeniden binası söz konusu edilirken, dahası yeni ülke diye bir mesel aleni olarak güncellenirken, geçmiş ile yüzleşildiği zikredilirken bu çürüme hali yaralayıcı değil midir, hiç mi değildir?
Aklın, fikrin, izan ve izahatın, tahayyül ve hakikatin sıradana karşıt olarak konumlandığı, bütünleştirildiği bir yerde hiç mi bir şey düşündürmemektedir? Bunca karanlığın ötesi her nereye varır! Deprem sonrasında var edilen bölük pörçük, yamalı ülkenin sureti de mi hiç ama hiçbir şeyi anlatmamaktadır? Bu kadar ağır karanlıkta, katran karasının ta kendisi bir ülkenin imali hazanı her ne yana düşer. Bildik düz anlam, bir biçimde bütün bütün takvim yapraklarının salt cerahate çıktığı bir yerden bildiriyoruz. Her takvim yaprağı ya bir ya iki ya beş ya da daha fazla zulme işaret eden bir meseli gösterirken müşterek olanın tarumar edilmesi hiç mi hiç sorgulanmayacaktır? İyi de her nereye kadar?
Her şeyin böyle pejmürde bir halde sıradana karşıt / koşullu olarak yenilendiği söylenip ha babam de babam yıkıldığı yahut da tarumar olunduğu bir menzilde sıradanın sesi / sözü her ne olacaktır? Her nereye kadar bu düzenin astığım astık, kestiğim kestikleri arasında boğuntuya terk olunacaktır hayat? Sessiz değil, bigane değil, belirsiz hiç değil, her şeyin hesaplı kitaplı bir gümbürtüye konulduğu yerde cerahatin var ettiği her eşik, o yıkımın öncelendiği her düzlem birbirini takip eden her adım, devletli eliyle hayatın tüm o müşterek bahsin sonunu göstermektedir. Bütünlükte var edilen şey müşterek olan yaşam gailesinin köküne kibrit suyu dökülmesidir.
Cerahat artık uzak ötede değil burnumuzun ucunda evimizin içinde kalbimizin sahanlığını kapsayandır, kuşatandır. Biyopolitik cerahat süre gittikçe her yanı kapsayan ve kuşatan ol tahakküm yinelendikçe, küçük kıyametler gündelik kılındıkça, hayatın ederi de anlamı da, tahayyül olunan eylem de yangın yerine dönüştürülen ülkede kül olur. Hiçbir ama hiçbir sıradanın hayatı artık garanti altında değildir. Bir dönemliğine değil, artık vahşetin “yeni” modern ve ilerici amanlar da yinelenebilirliği, yeniden imali dehşetli bir toplamı var eder. Düşmanlaştırma ve tehdit döngüsünün ardışık hali, nefret edimi ve beraberindeki tüm hal ve istençle savunulan yıkımla, çoğaltılmaya devam olunan şiddetle ve fazlasıyla sıradanın sesi duyulmaz kılınır.
Sıradanın meseli geçmez, yarası konuşulmaz kılınır. Tahakküm hamleleri, yıkımlar, var edilmiş şiddet, ekonomik darboğaz, iş cinayetleri, deprem vs. uzayıp giden bir listedeki o fecaatlerle konuşulmaz kılınır. Hemen her fecaatten sonra kılıfına uydurulmuş olagelen bir cerahat, üstüne eklenmiş olan yeni facialarla bir memlekette sıradanın hayatı hemen her anlamda zayi kılınır. Otuz iki kısım tekmili birden bu coğrafyada kaderin (öyle anılan meselin) yazımı böyle, devlet eliyle var edilir. Kader diye anıla gelenin insan eliyle var edilen bir cerahat kılınması meseldir. Yazdı değil hakikat olan budur. Yazgı değil varlığı tescil olunan devletlinin paralize etmeye çalıştığı şey yaşamaktır. Müşterek bahsin alenen tarumar olunduğu, cerahatin dört koldan, her yeri kuşattığı, kader diye insanlığın karanlığına yeni eklemeler yapılan, cerahatin mütemadiyen güncellendiği bir sahne var edilir. Sıradanın yaşadığı yıkım görülmeyendir. Sıradanın bir zamanlar onlar gibi olanlar eliyle var edilmiş cürme rehin edilmesidir mesele. Bir toprak parçasında yaşama gayretinin önüne kurulan her set artık daha belirgindir. Cerahatin kuşattığı sahada yaratıla gelen vahşetin önü alınmayan şiddetin her neyi var ettiği artık ortadadır.
Sıradanın yarasının nasıl yeniden -kanatıldığına dair bir vaka yaşanır, onca gümbürtünün ortasında. “2 Temmuz 1993’te Sivas Madımak Oteli’nde 33 kişinin yakılarak öldürüldüğü Sivas Katliamı'ndan dolayı cezaevinde bulunan Ahmet Turan Kılıç'ın kalan cezası, Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından kaldırıldı. 86 yaşındaki Kılıç'ın sağlık sorunları nedeniyle affedildiği belirtildi.
2000 yılında Ankara 1 Nolu Devlet Güvenlik Mahkemesi tarafından "Anayasal düzeni zorla bozmaya kalkışmak" suçundan idam cezasına hükmedilen Ahmet Turan Kılıç'ın cezası, idam cezasının kaldırılmasının ardından müebbet ağır hapse çevrilmişti. Ahmet Turan Kılıç'ın kalan cezası, Resmi Gazete'de yayımlanan Cumhurbaşkanı kararına göre Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Kurulunun raporu doğrultusunda kaldırıldı.”
Zeynep Altıok Akatlı, sosyal medya hesabından şu açıklamalarda bulundu: “Sivas Katliamı’nın zaman aşımını “hayırlı” bularak hüküm giymiş katilleri “mağdur” ilan etmişti. Bu adamı hasta ve yaşlı diyerek salıvermek hukuken başarılamayınca adli tıp hekimlerine soruşturma açılmıştı. Şimdi Cumhurbaşkanlığı yetkisiyle “affetmiş” HAYIRLI OLSUN!”
“Aldandık” dedikleri süreçte hastalığına rağmen ölüme terkedilen Kuddusi Okkır gibi, hayati tehlikesine rağmen sevkine izin verilmeyen Selahattin Demirtaş gibi onca hasta, yaşlı ve mağdur  tutuklu için çalışmayan sistem kimilerini “koruyup kolluyor” Ömrü vefa ederse MV de olur!”
“Bir sorum olacak? Hapishanede hasta ve yaşlı bir tek bu kişi mi kalmıştır da “kişiye özel af” söz konusu oluyor?"
Evrensel’den aktaralım: “Sivas'taki Madımak Oteli'nde 1993 yılında yaşanıp, 35 kişinin katledildiği katliamla ilgili yargılamada ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası alan Ahmet Turan Kılıç'ın kalan cezasının Cumhurbaşkanı Erdoğan imzasıyla kaldırılmasına yönelik tepkiler sürüyor. Yakınlarını siyasi cinayetlerde yitiren ailelerin oluşturduğu Toplumsal Bellek Platformu da, yazılı açıklamayla karara tepki gösterdi. Açıklamada şunlar kaydedildi:
“Dün (Cuma), Sivas Katliamı sanıklarından Ahmet Turan Kılıç’ın ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası, Cumhurbaşkanı özel kararıyla kaldırıldı. 27 yıldır süren bir katliamın davası zaman aşımına uğratıldı, katilleri cezasızlıkla ödüllendirildi ve ödüllendirme devam ediyor. Oysa ki Sivas Katliamı bir insanlık suçudur, insanlık suçlarında zaman aşımı olmaz. Sivas katliamını gerçekleştiren anlayış ile bu planlamayı yapan failler hiç soruşturulmadı. Sadece kameralara yakalanmış olanların bir kısmı yargıya taşındı. Bu hüküm giymiş katiller, o günün siyasal İslam taraftarları ve ne hazindir ki bugünün iktidarı tarafından mağdur kabul edildiler. Katliamın elebaşları ile kilit isimleri, iktidar tarafından kutsandı. Hatta yargı önünde sorgulanmayan farklı aktörler kimi sözde ‘aydınlar’ ve ‘gazeteciler’ tarafından temize çekildi. Bu olanları elbette tarih affetmeyecek. Şu anda cezaevlerinde hasta, bakıma muhtaç ve yaşlı çok hükümlü olduğu bilgisinden hareketle onlar için geçerli olmayan bu kişiye özel uygulamanın gerekçesi nedir? İHD verilerine göre şu anda cezaevlerinde 557’si ağır 1334 hasta tutuklu varken tek bir kişiye öncelik tanınması eşitsiz bir anlayışa kapı aralamaz mı? Ve elbette bir kesim tarafından ‘dede’ diyerek kendisini manşetlere taşıyanlara sözümüz var. Katilleri kim affederse affetsin, biz affetmeyeceğiz.”
Müşterek bahsin tarumar edildiği, hayat hakkını hiçe sayan insanların taltif ve onore edilip bir de günahlarından bunca rahatça arındırıldığı bir başka menzil var mıdır ola? Yinelenip durulan cerahatli halin, hep aynı noktadan ilerleyen cerahat silsilesinin her neyi var ettiği Sivas Madımak 93’ten bu yana süregiden ol istikrarlı devamlılık ile bugünün erk, muktedir, iktidarı arasındaki ilişki / ilişiklik ile hazır ve nazır bina olunur. Böyle kolay bu kadar rahatça dillendirilen otuz dört insana mezar edilmiş bir mekanın katliam sürecinde varlığını ortaya sermiş bir isme gösterilmiş müsamaha, hak, hukuk, adalet diye bağıran, bildiren, anlatanlara reva görülmez. Böylesinden bir ülkeye varılabilir mi, hala öyle bir şey var mıdır sahiden?
Tumblr media
Mezopotamya Ajansı’ndan iliştirelim: “Dışişleri Bakan Yardımcısı Faruk Kaymakçı, BM İnsan Hakları Konseyi'nde Galatasaray Meydanı'nın Cumartesi Anneleri'ne “Turistleri rahatsız ettikleri için” yasaklandığını söyledi.
Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Konseyi, Cenevre’de Türkiye’nin İnsan Hakları Karnesi’ni inceledi. BM Genel Kurulu’nda bir yetkili, 700’üncü haftadan beri Galatasaray Meydanı’nın neden Cumartesi Anneleri’ne yasaklandığını sordu.
Dışişleri Bakan Yardımcısı Faruk Kaymakçı, yasaklama gerekçesini “Turistleri rahatsız ettikleri için” diyerek savundu. Kaymakçı, Cumartesi Anneleri’nin izin almadan eylem yaptıklarını da öne sürdü.
Kaymakçı’nın açıklamalarına Twitter hesabından tepki gösteren Cumartesi Anneleri, ablukaya alınan Galatasaray Meydanı’ndan bir fotoğraf ile birlikte, “Dışişleri Bakanlığı’nın ‘Turistik olduğu gerekçesiyle yasaklandı’ dediği alan burası. Yalnız Cumartesi Anneleri’ne değil, vatandaşlara ve turistlere de kapatılan ‘turistik alan’ 76 haftadır polis ablukasında” paylaşımında bulundu.”
Ömürlerini kaybettikleri, devletli nezdinde kaybedilmiş yakınları için harcayanlara, bir ses etme şansını bile tanımayan, gel gelelim hala demokrasi varmış gibi cümlelerin kurulabildiği bir zeminin rezilliği bir kez daha ortaya çıkar. İçişleri Bakanı olan zatın, geçen sene sarf ettiği, o’nun (baş amir) ülkesinde herkes sözünü eyleyebiliyor, sesini duyurabiliyor cümlesinin nasıl boşa düştüğü bir kez daha yalın bir biçimde insanlar hedef kılınarak gözler önüne serilir. O’nun ülkesinde cerahate karşı ses vermek, nedendir, nedir diye sormak, yitirilen için bir ağıt yakmak hala caiz değil, hala sakıncalı bulunandır. Böyle bir ülkenin tahayyülü, salt o mekanı, sokakları yasaklayarak var edilmiş, kulağını da gözünü de yüreğini de kapatmış zatların at koşturduğu bir sahnedir, bir çukurun ta kendisidir.
“Kızılay’ın Ensar Vakfı’na para aktarmasını protesto eylemine dönük polis müdahalesinde, kamu emekçileri yerlerde sürüklenerek gözaltına alındı.
Türkiye Devrimci İşçi Sendikası Konfederasyonu (DİSK) Ankara Bölge Temsilciliği, Kamu Emekçileri Sendikası Konfederasyonu (KESK) Ankara Şubeler Platformu, Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) İl Koordinasyon Kurulu, Ankara Tabip Odası (ATO) ve Ankara Mali Müşavirler Odası, Kızılay’ın Ensar Vakfı’na para aktarmasını protesto etmek amacıyla Kızılay Genel Müdürlüğü önünde açıklama yapmak istedi.
Kamu emekçilerinin, “Verdiğimiz vergilerin, ödediğimiz faturaların yandaşa, sermayeye, gerici vakıflara aktarılmasına izin vermeyeceğiz” şiarıyla yapmak istediği açıklamaya polis müdahale etti.  
İlk müdahalede 4 kişi yaka paça gözaltına alındı. Polis müdahalesi ardından kamu emekçileri, Eğitim Sen Ankara 2 Nolu Şubesi önünde açıklama yapmak istedi. Ancak polis bir kez daha gruba müdahale etti. Müdahalede eylemciler yerlerde sürüklenerek, ters kelepçelenerek gözaltına alındı. İkinci bir polis müdahalesi üzerine, grup açıklama yapmak üzere Büro Emekçileri Sendikası (BES) Genel Merkezi’ne geçti.”
Herkesin özgürce konuşabildiği, artık çekinmediği ülkede salt bir vaka değildir aynı zaman diliminde onca yalanla çıkagelen iktidarın var ettiği Türkiye gerçekliğinin hazin bir örneğidir. Şu önerme bile dile getirilir: “Sabah yazarı Ersin Ramoğlu: 'Vergim nerede' diyenler muhalif değil, devlete ve millete düşman kılıç artıklarıdır; soyları bile belli değildir.” Neresinden tutsanız elinizde kalan, nasıl bakarsanız o kadar eksik ve yamuk bir ülke tahayyülünün bugün gerçekten gerçek kılınması kesintisizdir. Böylesine açık bir hal ve istençle tümden bariz ve belirgin bir yıkım şemasının merkezindeki bir yer ülke olarak adlandırılır. İtiraz etmek akla getirilmesin, binbir güçlükle var edilen yaşama düşürülen ol devletli gölgelerinin akıbeti sorgulanmasın diye cerahat büyütülür.
Hayatın bunca ucuza koyulduğu bir yerde her gün artık bir küçük kıyamettir. Her şeyin bunca aralıksız olarak yerle yeksan edildiği yerde bütün o yeni ülke masalları sadece laftadır, ötesi yoktur. Hayat meselinin üstünü çizmeyi matah bir şey addedenlerin elinde şu sahanın bir çürüten yer olmasının meselidir sorun. Sorgulayan, düşünen, taşınan ve ses eden, sualini yanıt alabilmek için kuran eden, mesel her ne olursa olsun hayattan ve insani olandan yana tarafgir olanların başlarına getirilen her şey bu menzilin akıbetini bildirir. İş bu sahada birbirine geçmiş, birbirini tamamlayan, takvim yapraklarını donatan bir çürüme hali, bir yıldırı tahayyülü, bariz bir tahakküm ve ayrımcılık vardır. Özgürce konuşulduğu, sınırsızca sorgulanabildiği, herkesin rahat olduğu zikredilen bir menzilde sıradan için hayatın esamesi okunmayandır. Böyle rahatlık dünyanın neresinde vardır değil mi sayın içişleri bakanı efendi...
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2020
Görseller: People Mountain, People Se - Mojo WANG - Behance
0 notes
mehmetcansiz · 5 years
Text
Ağır Ceza Avukatlığı Nedir? Ağır Ceza Avukatı Ararken Nelere Dikkat Etmelisiniz?
Tumblr media
AĞIR CEZA MAHKEMESİ HANGİ SUÇLARDA GÖREVLİDİR?
5235 Sayılı "Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun " un 12. maddesinde Ağır Ceza Mahkemesinin görevleri düzenlenmiştir. Bu Maddeye göre; Kanunların ayrıca görevli kıldığı hâller saklı kalmak üzere, Türk Ceza Kanununda yer alan yağma (m. 148), irtikâp (m. 250/1 ve 2), resmi belgede sahtecilik (m. 204/2), nitelikli dolandırıcılık (m. 158), hileli iflâs (m. 161) suçları, Türk Ceza Kanununun İkinci Kitap Dördüncü Kısmının Dört, Beş, Altı ve Yedinci Bölümünde tanımlanan suçlar (318, 319, 324, 325 ve 332 nci maddeler hariç) ve 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun kapsamına giren suçlar dolayısıyla açılan davalar ile ağırlaştırılmış müebbet hapis, müebbet hapis ve on yıldan fazla hapis cezalarını gerektiren suçlarla ilgili dava ve işlere bakmakla ağır ceza mahkemeleri görevlidir. Anayasa Mahkemesi ve Yargıtayın yargılayacağı kişilere ilişkin hükümler, askeri mahkemelerin görevlerine ilişkin hükümler ile çocuklara özgü kovuşturma hükümleri saklıdır. Bu nedenle Ağır Ceza mahkemesinde sanık olarak yargılanıyorsanız, alacağınız ceza geleceğinizi tamamen, olumsuz anlamda değiştirecek, yani geleceğiniz karartacak, işinizi, ailenizi, mesleğinizi kaybetmenize sebep olacak bir ceza olacaktır. Bu nedenle size isnat edilen suç ile çok iyi bir savunma yapmanız gerektiği aşikardır. Bu savunmayı da tek başınıza yapabilmeniz mümkün olmayacaktır. Bu nedenle size savunmanızda destek olacak, yönlendirecek, lehinize olan delilleri, lehinize olan yasal indirim maddelerinin davanızda uygulanmasını sağlayabilecek, tecrübeli bir ağır ceza avukatı ile bu süreci yürütmeniz elzemdir. İyi bir savunma sizi yargılandığınız suçtan, Beraat etmenizi sağlayabilir. Beraat etmeniz mümkün görünmüyorsa yani, suçu işlediğinize dair çok güçlü, kesin deliller varsa, daha az ceza almanızı sağlayabileceği gibi,Türk Ceza Kanunun 1. Kitap 2. Kısım 2. Bölümde düzenlenen "Ceza Sorumluluğunu Kaldıran veya Azaltan Nedenlerin varlığının ispatlanması" durumunda ceza almamanızı sağlayabilir.  Ceza Sorumluluğunu Kaldıran Nedenler;            Kanunun hükmü ve amirin emri (TCK.24) Meşru savunma ve zorunluluk hali (TCK.25) Hakkın kullanılması ve ilgilinin rızası (TCK.26) Cebir ve şiddet, korkutma ve tehdit (TCK.28) Yaş küçüklüğü (TCK.31) (12 yaşını doldurmamış küçüklere ceza verilmez) Akıl hastalığı (TCK.32) "Akıl hastalığı nedeniyle, işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılayamayan veya bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneği önemli derecede azalmış olan kişiye ceza verilmez" Geçici nedenler, alkol veya uyuşturucu madde etkisinde olma (TCK.34)"Geçici bir nedenle ya da irade dışı alınan alkol veya uyuşturucu madde etkisiyle, işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılayamayan veya bu fiille ilgili olarak davran��şlarını yönlendirme yeteneği önemli derecede azalmış olan kişiye ceza verilmez." Ceza Sorumluluğunu azaltan nedenler; Haksız tahrik (TCK.29) (1/4 ile 3/4 arası indirim) Yaş küçüklüğü (TCK.31)Fiili işlediği sırada oniki yaşını doldurmuş olup da onbeş yaşını doldurmamış olanların işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılayamaması veya davranışlarını yönlendirme yeteneğinin yeterince gelişmemiş olması hâlinde ceza sorumluluğu yoktur. Ancak bu kişiler hakkında çocuklara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunur. İşlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılama ve bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğinin varlığı hâlinde, bu kişiler hakkında suç, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektirdiği takdirde oniki yıldan onbeş yıla; müebbet hapis cezasını gerektirdiği takdirde dokuz yıldan onbir yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. Diğer cezaların yarısı indirilir ve bu hâlde her fiil için verilecek hapis cezası yedi yıldan fazla olamaz.Fiili işlediği sırada onbeş yaşını doldurmuş olup da onsekiz yaşını doldurmamış olan kişiler hakkında suç, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektirdiği takdirde onsekiz yıldan yirmidört yıla; müebbet hapis cezasını gerektirdiği takdirde oniki yıldan onbeş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. Diğer cezaların üçte biri indirilir ve bu hâlde her fiil için verilecek hapis cezası oniki yıldan fazla olamaz. Akıl hastalığı (TCK.32) "işlediği fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneği azalmış olan kişiye, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine yirmibeş yıl, müebbet hapis cezası yerine yirmi yıl hapis cezası verilir. Diğer hallerde verilecek ceza, altıda birden fazla olmamak üzere indirilebilir. Mahkûm olunan ceza, süresi aynı olmak koşuluyla, kısmen veya tamamen, akıl hastalarına özgü güvenlik tedbiri olarak da uygulanabilir." Sağır ve dilsizlik (TCK.33) "Türk Ceza Kanunun, fiili işlediği sırada oniki yaşını doldurmamış olan çocuklara ilişkin hükümleri, onbeş yaşını doldurmamış olan sağır ve dilsizler hakkında; oniki yaşını doldurmuş olup da onbeş yaşını doldurmamış olanlara ilişkin hükümleri, onbeş yaşını doldurmuş olup da onsekiz yaşını doldurmamış olan sağır ve dilsizler hakkında; onbeş yaşını doldurmuş olup da onsekiz yaşını doldurmamış olanlara ilişkin hükümleri, onsekiz yaşını doldurmuş olup da yirmibir yaşını doldurmamış olan sağır ve dilsizler hakkında da uygulanır." Suça teşebbüs (TCK.35) "Suça teşebbüs halinde fail, meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığına göre, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine onüç yıldan yirmi yıla kadar, müebbet hapis cezası yerine dokuz yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Diğer hallerde verilecek cezanın dörtte birinden dörtte üçüne kadarı indirilir." Yukarıda ayrıntılı olarak bildirdiğimiz ceza sorumluluğunu kaldıran ve/veya azaltan nedenlerin olması durumunda avukatınızın bilgisi, tecrübesi, pratik cezası ile, lehinize olan bu hükümlerin ispatlanması, delillendirilmesi çok büyük bir öneme sahip olacaktır. ÖZGÜRLÜĞÜNÜZ ÇOK DEĞERLİDİR. BU NEDENLE ÖZELLİKLE AĞIR CEZA MAHKEMESİNDE SANIK OLARAK YARGILANIYORSANIZ, MUTLAKA AMA MUTLAKA İYİ BİR AĞIR CEZA AVUKATINDAN DESTEK ALMALISINIZ.     Read the full article
0 notes
seslimeram · 6 years
Text
Endişe Meseli
Tumblr media
Biçimlendirilmiş olan yeni ülke tahayyülünün sıradana karşıtlıkla birlikte var edildiği bir düzlemin içerisindeyiz. Hayat akışına yapılan müdahalelerin, birer biyopolitik tezahürün ötesine çoktan geçtiğine tanık olduğumuz bir zamanın içindeyiz. Velev ki, şöyle ki, değil doğrudan ve hemen hiç kesintisiz olarak devlet denilenin var ettiği kırımların, kırılmaların ortasında sıradanın her nasıl bir başına bırakıldığının ayırtındayız. Sıradana anbean artık hiç hayat bırakılmayan, bariz bir meydan okumanın her gün güncellendiği bir sahnedeyiz.
Görünür kılınan, var edilen, düzenlenen ve güncellenen her yeni edim / eylem / kanun vs. ile devlet denilenin bir mekanizma kılınıp sıradana karşıt hali tescil olunandır. Sabık aklın sabitlemeye çalıştığı şey gücün dehşetli karanlığına teslim olma halini yaygınlaştırmaktır. Demokrasi mefhumu yıkılırken, su şimdi çürümüşken, onu var eden insan / beşeri temsili de imkansıza yollanmaktadır. Devlet insanın kurdudur. Hayat bu bahisler ile hiç kılınır. Birörnek, benzeş, süreğen aynılıkla var olunan yer katran karası çukur olur.
Dipsizliğine yollandığımız yer, sahne, içine çekildiğimiz karanlık lafta değildir. Bir ülke tahayyülünün hiçleştirilmesi artık kesintisizdir. Yaşatan yerin yahut da yurt tahayyülünün altının boşaltılması artık anlık güncellenen bir tavırla var edilmektedir. Bir ülke ölçeğinde sahanın yaşamla olan ilintisinin kopartılması gailesi kesintisiz var edilendir. Baş amir ve şürekasının kurduğu her cümle ve seçim sathı mahallindeki her eylem bu hali günceller.
İçine tıkılı kaldığımız cerahat sarmalının ta kendisi artık hakikattir. Yol nereyedir sorgusu boşa düşürülendir. Yol çoktandır çıkmazdır, karanlıktır. Yönse belirsizdir. Yıkım süreğen bir mesel kabilinden hayat bahsinin tam da merkezindedir bugün. Biçimlendirilmiş olanın değersizlikler toplamına beleşe verilmiş insan / o’nun hakları olduğu devamlılıktır. Yıkım var edilirken böylesi bir çürütme istenci olağan karşılanması beklentilenendir.
Gezi Parkı eylemlerine ilişkin soruşturmada hazırlanan iddianame İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesi (ACM) tarafından kabul edildi. 489 gündür tutuklu bulunan Osman Kavala ve 16 Kasım 2018'de gözaltına alınıp tutuklanan Yiğit Aksakoğlu ve soruşturmada ismi geçen 16 kişi hakkında hazırlanan iddianame 20 Şubat'ta tamamlanmıştı.
657 sayfadan oluşan iddianamede şüphelilere 10 ayrı suçlama yöneltilmiş, gazeteci ve yazar Can Dündar ve oyuncu Memet Ali Alabora'nın da aralarında bulunduğu 16 şüpheli hakkında da yakalama kararı çıkarılmıştı. İddianamede kişiler hakkında ayrı ayrı süreli hapis cezası istendi. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı iddianamenin hazırlandığı bilgisini verdiği 20 Şubat'taki toplantıda tüm isimlere ağırlaştırılmış müebbet istendiğini söylemişti.
Haklarında "hükümeti ortadan kaldırmaya teşebbüs" suçlaması yapılan diğer isimler şöyle: Anadolu Kültür A.Ş Yönetim Kurulu Üyesi Ali Hakan Altınay, Mimar Mücella Yapıcı, oyuncu Ayşe Pınar Alabora, sinemacı ve gazeteci Çiğdem Mater Utku, Açık Toplum Vakfı Türkiye Temsilcisi Gökçe Yılmaz, yazar Handan Meltem Arıkan, Sivil Toplum Geliştirme Merkezi Koordinatörü Hanzade Hikmet Germiyanoğlu, İnanç Ekmekçi, Sinemacı, yönetmen yardımcısı ve reklamcı Mine Özerden, avukat Can Atalay, TMMOB Şehir Plancıları Odası İstanbul Şube Yönetim Kurulu Başkanlığı ve Yönetim Kurulu Üyeliği görevlerini yapan akademisyen Tayfun Kahraman ve Anadolu Kültür A.Ş Yönetim Kurulu Başkan Vekili ve Terakki Vakfı Okulları Yönetim Kurulu Üyesi Yiğit Ali Ekmekçi.
“Savcı Gezi Eylemleri’nin OTPOR (Direniş) adlı örgütünün desteğiyle kurgulandığı; Occupy hareketinin teorisyenlerinden olduğu belirtiği Gene Sharp’ın “Sivil Başkaldırı” yönteminin kullanıldığını iddia ediyor.
OTPOR 1998-2004 yılları arasında Sırbistan'da Slobodan Milošević rejimine karşı pasif direniş eylemi gerçekleştiren bir gençlik hareketi. Slobodan Miloseviç'in devrilmesine neden olan halk hareketinin bileşenlerinden birisi.
Savcı OTPOR'un CANVAS (Centrefor Applied Nonviolent Action and Strategies - Uygulamalı Şiddet İçermeyen Eylem ve Stratejiler Merkezi) adlı bir biriminin Gezi eylemcileriyle bağlantıda olduğu iddia ediliyor.
İddianame'de ayrıca Sharp’ın yazdığı “Diktatörlükten Demokrasiye” isimli kitapta yer alan 198 maddelik eylem faaliyetleri iddianamede tek tek sıralayarak Gezi Eylemleri’yle paralellik kurulmaya çalışılıyor.
Eylem biçimleri "Evde kalmak", "Partner ile sevişmemek"
Bu maddelerden bazıları çok ilginç.
32. Memurlar ile Alay Etmek (Gezi olayları sırasında birçok eylemci tarafından görevli memurlar ile alay edici el kol hareketleri ve sloganlar atmıştır)
57. Lysistratik Eylemsizlik (Ör: Partner ile Sevişmeme)
63. Sosyal İtaatsizlik (Gezi parkında sözde komün hayatı kurulmak istenilmiştir.)
65. Evde Kalmak (Memet Ali ALABORA başta olmak üzere Mi Minör ile bağlantılı olan kişilerin birçoğu olaylar sırasında bir süre evden çıkmamışlardır.)
68. Sığınma (Olaylar sırasında göstericiler tüm uyarılara rağmen dağılmaları sonucunda yapılan müdahale sonucunda DİSK binasına, Dolmabahçe Camiine ve Divan Otele sığınmışlardır.)
70. Protesto Göçü (ör: hicret) (Memet Ali ALABORA başta olmak üzere Mi Minör ile bağlantılı olan kişilerin birçoğu İngiltere'de yaşıyorlar.)
94. Uluslararası Satıcı Ambargoları (Gezi olaylarında Türkiye'ye Biber Gazı ile ilgili Ambargo yapılması yönünde çalışmaların olduğu)”
Taksim Dayanışması’nın Twitter hesabından yaptığı açıklama şöyledir:
“Gezi Direnişi toplum, kent ve demokrasi tarihimizin en parlak ve onurlu sayfalarından olmasına rağmen, ısrarla itham edilerek karalanmaya, dile getirilen temel hak talepleri suç unsuru gibi gösterilmeye, barışçıl direnişin tarihsel ve meşru gerçekliği çarpıtılmaya çalışılmaktadır.
“2013'ten beri sistemli şekilde sürdürülen algı dayatmalarına toplum ve kamuoyu tarafından itibar edilmediği gibi, Gezi Direnişinin demokratik hak ve ifade özgürlüğü çerçevesinde son derece meşru ve anayasal bir zeminde gerçekleştiği verilen yargı kararlarıyla da tescil edilmiştir.”
“Gezi Direnişi konusunda yalanlar ve çarpıtmalarla, odağı saptırılarak kurguland��ğı çok açık bir algı dayatmasıyla bir kez daha karşı karşıyayız.
“Bu sistemli karalama ve kirletme gayretleri ile Gezi’nin onurlu tarihi, yeniden ve yalanlarla yazılmak istenmekte, haksızlığa, adaletsizliğe, keyfiliğe, dayatma ve baskılara karşı ortak geleceğimize umut olmaya çalışan tüm demokratik güçler susturulmaya, baskılanmaya çalışılmaktadır.
“Bu kötü niyetli kampanyayı tüm kirliliğine rağmen apaçık görüyor ve kesinlikle reddediyoruz.
“Tarihsel gerçekliği çarpıtma gayretiyle, tarafsızlığı çoktan tartışmalı hale gelmiş kurum ve kişilerin sipariş senaryolarıyla, ilk günkü gibi arkasında olduğumuz demokratik hak ve taleplerimizin karalanmasına izin vermeyeceğiz.
“Gezi Direnişini suçla, terörle, darbeyle anılan bir eyleme dönüştürmenize izin vermeyeceğiz. #HepimizGezideydik”
Gezi Parkı İddianamesi olarak ortaya serilen ve satır satır saçmalıklarla bu sahada ne suç değildir ki sorusuna yanıt veren bir kurguyla toplumsal muhalefet toptan sonlandırılmak istenmektedir. Cerahatin sıradana karşıtlıkla güncellenen mefhumun meseli bunca açıktır. Birbirine zincirleme bağlanmış tahayyüller, mış / miş vs. ile dinleme kayıtları ve dahası özel hayata yerleştirilen tepegözler ile hayatın yerle yeksan kılınması güncellene gelendir.
Gezi bir başkaldırıdır. Düzenin var ettiği çürümeye hayatın her anlamda kuşatılması haline karşı bir ses verme edimiydi. Gel gelelim önderi, lideri, itekleyicisi, yönelimi var olmuş bir mesel değildi. Geçmişten bu yana süre giden devlet aklına karşı bir ses etme çabasıydı, değil ki devleti yıkmak! Sıradana hayatın ihtimal olarak dahi bırakılmamasına isyan, direniş, sorgu bu ülkede suç addedilebilmektedir. Sorgulama gailesine yanıt ise şu yukarıda okuduğunuz gibi müebbet hapis istenciyle çıkagelir. Yıllarca sürdürülecek bir haksızlığın dehşetengiz karanlığını daim kılacak bir dönemecin eşiğinde sormalıyız bir kez daha nedir ki suç!
Görünen, bildirilen ve mütemadiyen aralıksız olarak duyurulmaya çalışılan, bir biçimde sınırlandırılmaya gayret edilen şey ses edebilme hakkını bariz tüketmektir. Devlet, devletli ve şürekasının var ettiği yıldırı / terör / terörist gibi yaftaları sabit kılmak, hak arama çabasını sonsuz bir fasit döngü içinde yok etme gailesinin görünür kıldığı şey iş bu çürüme halidir. Suçun ne olduğu asla konuşulmayandır. Konuşmayan, sorgulamayan, sual dahi  etmeyen bir yeri inşa etmek insanları bu panoptikon düzlemde riayet eden personalar kılmak gailesi dönüp dolaşıp Gezi Direnişini adaletin (devletin adaletinin) pençesine düşürmektedir. Çoktan hükümlerin verildiği, suç yaratma süreçlerinden başkaca bir şey olmayan o habis kurgudan adalet gelir mi?
Osman Kavala ve beraberinde on beş insana karşı işlenen tezgahla yaratılmak istenen sıuç akisinin her ne olduğu daha önceki devletin teşebbüslerinden, Özgür Basına yönelik saldırılardan, rehin alınan insanlara kadar örneklendirilebilir. Bakür Kürdistan’ındaki ablukadan, köyüne savaş iklimin kazınmasını protesto ederken katledilen Medeni Yıldırım’a, sokak ortasında canı çalınan Berkin Elvan’dan, Gezi’de katledilmiş olan tüm insanlara karşı adaletsizliğin varlığından meramımız anlaşılacaktır.
Tumblr media
Gizemsiz, bütünleşik bir müesses nizam şablonu güncellenendir. Her ses, sorgu, sual, söz suç olarak ilintilenmeye çabalanılandır. Gerçeğin eğilip büküldüğü yerde hayat istencinin her ne hale koyulduğu şimdi daha da belirgindir. Bugün varılan yeni ülke bu halin devamı olandır. Biçimlendirilen menzil dününü şimdiye taşıyandır. Cerahat öylesine çoğaltılandır ki Gezi Direnişi için en olmayacak isimlerin yan yana devlete karşı iş çevirdikleri masalı yüzlerce sayfalık iddianame kılınır. Cerahat o kadar sık yeniden var edilir ki Süleyman Soylu gibi ağzı, gönlü ve eylemliliği dünün kötülüğünü sahiplenen insanların cümleleri ve yönlendirmeleri ile bir menzil yaşatılmaz kılınır.
Gezi bir gösterendir. Gezi Direnişi bir bildirendir. Bunca zaman sonra hala muktedir olan, onunla yol alanlar için mideye oturması sorgulamaların doğrudanlığıdır. Sonuçları ve tabi ki çözümleri kendileri var eden kitlelerden korkulmaya hala devam edilmektedir. Yıkımın ve yıldırının ufuktan hiçbir zaman çekilmediği bir yerde, handiyse ezilip geçilmek istenen insanların var ettiği en kudretli seslenişlerdendir. Direniş hükümleri, devletin gölgesinin hiç değmediği bir ülkenin imali için atılan tohumlara kasıt, 17-25 Aralık, 15 Temmuz Darbe teşebbüsü gibi nice karanlık güncelleme çabası ile aynı potaya konma gailesi ile var edilir. Bir ülkede hayat hakkı hiç var edilebilecek midir? Bu kadar kepazelikle bir menzile varılabilecek midir, endişeliyiz!
Gezi Direnişi ve sonrasında günbegün arttırılan tahakkümün, biyopolitik yıkımın her ne olduğu Bakur Kürdistan’ındaki abluka günlerinde katledilen yüzlerce insandan, hemen her türden devlet şiddetinin var edildiği sahnelemelerden, en son 8 Mart Emekçi Kadınlar Günü’nde İstiklal Caddesi’nde yaratılan kaostan anlayabilmek mümkündür. Hayata tüm cüretiyle saldıran muktedir gerçektir. Gezi sırasında anılan / söylenen / sorgulanan ve ciddi ciddi ilk defa bu ülke sahanlığında görünür kılınan devletli şiddetinin açtığı yaralar artık kesintisizdir. Ne burada yazılanlar bunu sonlandıracaktır, ne de var edilmiş olan kara kapkaranlık menzil halinin bizlere uyarı olduğunu geniş kesimler umursayacaktır. Tuz koktu, su çürüdü...
İstiklal Caddesi kapatılır. Memleketin yegane ses verme sahalarından birisi olan, anayasal bir hak olarak tanzim edilmiş, toplanma, yürüyüş gerçekleştirme, protesto haklarının nasıl ayaklar altına alındığı 8 Mart gecesine damgasını vurur. Birgün’den aktaralım: “Polisin İstiklal Caddesi’ni kapatma kararına rağmen Fransız Kültür Merkezi önünde toplanmaya başlayan binlerce kadınlar, “Yaşasın kadın dayanışması”, “Dünya yerinden oynar kadınlar özgür olsa”, “İtaat etmiyoruz, yılmıyoruz”, “Sokakları da meydanları da terk etmiyoruz”, “İnadına isyan, inadına özgürlük” sloganlarını attı.
DHA’nın aktardığına göre, emniyet yetkilileri, İstiklal Caddesi’nde bu akşam herhangi bir etkinliğe müsaade edilmeyeceği, etkinlik yapmak isteyenlerin İstiklal Caddesi’nin bir alt sokağına yönlendirileceğini bildirdi.”
“8 Mart Feminist Gece Yürüyüşü için Taksim’de Fransız Kültür Merkezi’nin önünde toplanan binlerce kadının İstiklal Caddesi’nden Tünel’e yürümesine izin vermeyen polis, kadınlara plastik mermi ve biber gazıyla saldırdı. Kadınlar polis saldırısına karşı, “Susmuyoruz, korkmuyoruz, itaat etmiyoruz” sloganlarıyla yanıt verdi.”
Aynı günün akşam saatlerinde Abdullah Öcalan’a yönelik tecrit uygulamaları ve elden bir biçimde hala kaçırılmaya çalışılan, artık adı anılmasın istenen barış için direnen insanların var ettiği Açlık Grevi eylemlerinden bir başkası olan Amed, HDP İl Binası’ndaki eyleme polis saldırısı gerçekleştirilir. Mezopotamya Ajansı’ndan aktaralım: “Aralarında HDP milletvekillerinin de bulunduğu 10 kişinin açlık grevi eylemini sürdürdüğü Diyarbakır il binası polis baskınına uğradı. Polis içeride kurulan barikatı yıkmaya çalışıyor.
PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılması talebiyle Halkların Demokratik Partisi (HDP) Diyarbakır İl Binası’nda sürdürülen açlık grevi eylemi ikinci kez polis baskınına uğradı.
Milletvekili Dersim Dağ, Tayip Temel, Murat Sarısaç ile parti üyesi Salih Cansever, İsmet Yıldız, Sevican Yaşar, Salih Tekin, Bilal Özgezer, Abdulhalik Kurt ve Yusuf Ataş’ın başlattığı eylem devam ediyor.
İl binası Çevik Kuvvet Polisleri ve zırhlı araçlarla abluka altına alınmış durumda. Parti binasına içeriden kurulan barikattan dolayı içeriye giremeyen polis, kapıyı kırmaya çalışıyor.
HDP milletvekillerinden Ebru Günay, Musa Farisoğulları, Remziye Tosun, Selçuk Mızrak’lı Semra Güzel ve Pero Dündür il binası önünde nöbet eylemine geçmiş durumda. Polis, basın çalışanlarını il binasına yaklaştırmıyor. Açlık grevinin başladığı 3 Mart’ta da polis baskın düzenleyerek 5 kişiyi gözaltına almıştı. Binanın Dış kapısını kırar polis ve içeriye girer. Van milletvekili Tayip Temel ve Murat Sarıç’ı darp eden polis, 7 kişiyi gözaltına alır.”
Birkaç gün önce emri ben verdim diye bağırıp çağıran İçişleri Bakanı’nın yeniden sahneye koyduğu şey tam da Gezi’den bu yana süre giden hınç halinin her nasıl sıradana kasıt olduğunu bildirmektedir. Düzenin demokrasi, eşitlik, adalet vesair insanlık meselleri ve asıl olması elzem müşterek bahislere karşı şiddetle mukabele etmesi halimizin perişanlığını da imlemektedir.
Bugün bir ülkeden bahis açabilmenin artık abesle iştigal olduğu bir sahnedeyiz. Bugün insanların özgürce fikirlerini bildirebildikleri bir yerden hallice uzaktayız. Bugün erkan dışında kalan herkesin bir biçimde sınırlandırıldığı bir güzergahtayız. Hedef 2023 denilip durulurken, seçim gümbürtüsü bir yandan şekillendirilirken asıl istikametin 1915 karanlığı olduğu bir kere daha teyit olunuyor. Çürümenin kıyısında bunca yıkımın bir o kadar şiddet, şiddet, şiddet abecesi ve yıldırıyla hareket eden bir yönetimle başkaca bir yön, başkaca bir gün var edilemez. Bunlar sizi sahiden de endişelendirmiyor mu?
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2019
Görseller - Today's Life And War – Gohar DASHTI – Official
0 notes
mehmetcansiz · 4 years
Text
Koşullu Salıverilme - Şartlı Tahliye Şartları Nelerdir?
Tumblr media
Koşullu Salıverilme (Şartlı Tahliye) Nedir?
Şartlı tahliye, diğer bir deyişle koşullu salıverilme; hapis cezasının bir kısmını cezaevinde “iyi halli” geçiren hükümlünün cezasının kalan kısmını cezaevi dışında denetim altında tutulmak suretiyle şartlı olarak infaz etmesine olanak sağlayan bir infaz hukuku kurumudur (5275 sayılı İnfaz Kanunu m.107). Koşullu salıverilen hükümlünün bihakkın tahliye (hak ederek tahliye) tarihine kadar yeni bir suç işlememesi ve yükümlülüklere uygun davranması kanuni bir zorunluluktur. Aksi takdirde, koşullu salıverilmenin geri alınması kararı ile hükümlünün kalan cezasını cezaevinde infaz etmesi gerekir. Bihakkın (hak ederek) tahliye tarihi; cezanın infazına başlandığı günden itibaren hesaplanmak üzere, hükümlünün mahkeme kararında belirlenen tüm ceza süresini ceza evinde ve şartlı tahliye olduğunda dışarıda geçirerek tamamlayacağı tarihtir.  Koşullu salıverme (şartlı tahliye), ancak hapis cezalarının infazında uygulanabilen bir kurumdur. 01.03.2008 tarihinden sonra işlenen suçlardan dolayı hükmedilen adli para cezalarının infazında şartlı tahliye hükümleri uygulanmaz. Ancak, 01.03.2008 tarihinden önce işlenen suçlar nedeniyle hükmedilen adli para cezalarının infazında koşullu salıverilme hükümleri uygulanabilir.
Şartlı Tahliye (Koşullu Salıverme) Şartları Nelerdir?
Hükümlünün şartlı tahliye hükümlerinden yararlanabilmesi için hapis cezasının infazı esnasında bazı koşulları yerine getirmesi gerekir. Bu şartlar şunlardır: Cezanın Bir Kısmının İnfaz Edilmesi Şartı 5275 sayılı İnfaz Kanunu’nun 107. Maddesi 2. fıkrasına göre şartlı tahliyeden yararlanabilmek için hükümlünün belli bir süreyi cezaevinde geçirmesi gerekir. Hükümlünün cezaevinde geçirmesi gereken süre mahkum olduğu hapis cezasının niteliğine ve miktarına göre hesaplanır. Hükümlünün mahkum olduğu hapis cezasına göre cezaevinde geçirmesi gereken süreler : Genel İnfaz Oranı (1/2): 14.04.2020 tarihinde yasalaşan 7242 sayılı Kanun ile hapis cezasının genel infaz oranı 1/2’dir. Süreli hapis cezalarına mahkum edilmiş olanlar cezalarının 1/2’sini infaz kurumunda çektikleri takdirde, koşullu salıverilmeden yararlanabilirler. Birden fazla süreli hapis cezasının miktarı ne olursa olsun cezaevinde en fazla geçirilecek süre 28 yıldır (5275 sayılı kanun m.107/3).  İstisnai Suçlarda İnfaz Oranı (2/3): Bazı istisnai suçlarda infaz oranı 2/3’tür. İnfaz oranı 2/3 olan suçlar şunlardır (5275 sk. m.107/2): a) Kasten öldürme suçlarından (madde 81, 82 ve 83) süreli hapis cezasına mahkûm olanlar, b) Neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama suçundan (madde 87, fıkra iki, bent d) süreli hapis cezasına mahkûm olanlar, c) İşkence suçundan (madde 94 ve 95) ve eziyet suçundan (madde 96) süreli hapis cezasına mahkûm olanlar, d) Cinsel saldırı (madde 102/1, ikinci fıkra hariç), reşit olmayanla cinsel ilişki (madde 104, ikinci ve üçüncü fıkra hariç) ve cinsel taciz (madde 105) suçlarından süreli hapis cezasına mahkûm olanlar, e) Cinsel dokunulmazlığa karşı işlenen suçlardan (madde 102, 103, 104 ve 105) hapis cezasına mahkûm olan çocuklar, f) Özel hayata ve hayatın gizli alanına karşı suçlardan (madde 132, 133, 134, 135, 136, 137 ve 138) süreli hapis cezasına mahkûm olanlar, g) Uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti suçundan (madde 188) hapis cezasına mahkûm olan çocuklar, h) Devlet sırlarına karşı suçlar ve casusluk suçlarından (madde 326 ilâ 339) süreli hapis cezasına mahkûm olanlar. Ayrıca suç işlemek için örgüt kurmak veya yönetmek ya da örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlar ile Terörle Mücadele Kanunu kapsamına giren suçlardan mahkûm olan çocuklar ile Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanunu kapsamına giren suçlardan mahkûm olanlar hakkında koşullu salıverilme oranı üçte iki olarak uygulanır. Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına mahkum edilmiş olanlar otuz yılını; Birden fazla ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına veya ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ilemüebbet hapis cezasına mahkûmiyet hâlinde otuzaltı yılını, Bir ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile süreli hapis cezasına mahkûmiyet hâlinde en fazla otuzaltı yılını, Müebbet hapis cezasına mahkûm edilmiş olanlar yirmidört yılını; Birden fazla müebbet hapis cezasına mahkûmiyet hâlinde otuz yılını, Bir müebbet hapis cezası ile süreli hapis cezasına mahkûmiyet hâlinde en fazla otuz yılını, cezaevinde geçridikleri takdirde koşullu salıverilirler. Koşullu salıverilme süresinin hesaplanmasında, hükümlünün onbeş yaşını dolduruncaya kadar infaz kurumunda geçirdiği bir gün, iki gün olarak dikkate alınır. (5275 sayılı Kanun m.107/5). 30/3/2020 tarihine kadar işlenen suçlar bakımından, tabi olduğu infaz rejimine göre belirlenen koşullu salıverilme süresinin hesaplanmasında, hükümlünün onbeş yaşını dolduruncaya kadar ceza infaz kurumunda geçirdiği bir gün, üç gün; onsekiz yaşını dolduruncaya kadar ceza infaz kurumunda geçirdiği bir gün, iki gün olarak dikkate alınır. (5275 sayılı Kanun Geçici m.6/4). Read the full article
0 notes
mehmetcansiz · 5 years
Text
Ağır Ceza Avukatlığı Nedir? Ağır Ceza Avukatı Ararken Nelere Dikkat Etmelisiniz?
AĞIR CEZA MAHKEMESİ HANGİ SUÇLARDA GÖREVLİDİR?
5235 Sayılı "Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun " un 12. maddesinde Ağır Ceza Mahkemesinin görevleri düzenlenmiştir. Bu Maddeye göre; Kanunların ayrıca görevli kıldığı hâller saklı kalmak üzere, Türk Ceza Kanununda yer alan yağma (m. 148), irtikâp (m. 250/1 ve 2), resmi belgede sahtecilik (m. 204/2), nitelikli dolandırıcılık (m. 158), hileli iflâs (m. 161) suçları, Türk Ceza Kanununun İkinci Kitap Dördüncü Kısmının Dört, Beş, Altı ve Yedinci Bölümünde tanımlanan suçlar (318, 319, 324, 325 ve 332 nci maddeler hariç) ve 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun kapsamına giren suçlar dolayısıyla açılan davalar ile ağırlaştırılmış müebbet hapis, müebbet hapis ve on yıldan fazla hapis cezalarını gerektiren suçlarla ilgili dava ve işlere bakmakla ağır ceza mahkemeleri görevlidir. Anayasa Mahkemesi ve Yargıtayın yargılayacağı kişilere ilişkin hükümler, askeri mahkemelerin görevlerine ilişkin hükümler ile çocuklara özgü kovuşturma hükümleri saklıdır. Bu nedenle Ağır Ceza mahkemesinde sanık olarak yargılanıyorsanız, alacağınız ceza geleceğinizi tamamen, olumsuz anlamda değiştirecek, yani geleceğiniz karartacak, işinizi, ailenizi, mesleğinizi kaybetmenize sebep olacak bir ceza olacaktır. Bu nedenle size isnat edilen suç ile çok iyi bir savunma yapmanız gerektiği aşikardır. Bu savunmayı da tek başınıza yapabilmeniz mümkün olmayacaktır. Bu nedenle size savunmanızda destek olacak, yönlendirecek, lehinize olan delilleri, lehinize olan yasal indirim maddelerinin davanızda uygulanmasını sağlayabilecek, tecrübeli bir ağır ceza avukatı ile bu süreci yürütmeniz elzemdir. İyi bir savunma sizi yargılandığınız suçtan, Beraat etmenizi sağlayabilir. Beraat etmeniz mümkün görünmüyorsa yani, suçu işlediğinize dair çok güçlü, kesin deliller varsa, daha az ceza almanızı sağlayabileceği gibi,Türk Ceza Kanunun 1. Kitap 2. Kısım 2. Bölümde düzenlenen "Ceza Sorumluluğunu Kaldıran veya Azaltan Nedenlerin varlığının ispatlanması" durumunda ceza almamanızı sağlayabilir.  Ceza Sorumluluğunu Kaldıran Nedenler;            Kanunun hükmü ve amirin emri (TCK.24) Meşru savunma ve zorunluluk hali (TCK.25) Hakkın kullanılması ve ilgilinin rızası (TCK.26) Cebir ve şiddet, korkutma ve tehdit (TCK.28) Yaş küçüklüğü (TCK.31) (12 yaşını doldurmamış küçüklere ceza verilmez) Akıl hastalığı (TCK.32) "Akıl hastalığı nedeniyle, işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılayamayan veya bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneği önemli derecede azalmış olan kişiye ceza verilmez" Geçici nedenler, alkol veya uyuşturucu madde etkisinde olma (TCK.34)"Geçici bir nedenle ya da irade dışı alınan alkol veya uyuşturucu madde etkisiyle, işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılayamayan veya bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneği önemli derecede azalmış olan kişiye ceza verilmez." Ceza Sorumluluğunu azaltan nedenler; Haksız tahrik (TCK.29) (1/4 ile 3/4 arası indirim) Yaş küçüklüğü (TCK.31)Fiili işlediği sırada oniki yaşını doldurmuş olup da onbeş yaşını doldurmamış olanların işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılayamaması veya davranışlarını yönlendirme yeteneğinin yeterince gelişmemiş olması hâlinde ceza sorumluluğu yoktur. Ancak bu kişiler hakkında çocuklara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunur. İşlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılama ve bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğinin varlığı hâlinde, bu kişiler hakkında suç, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektirdiği takdirde oniki yıldan onbeş yıla; müebbet hapis cezasını gerektirdiği takdirde dokuz yıldan onbir yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. Diğer cezaların yarısı indirilir ve bu hâlde her fiil için verilecek hapis cezası yedi yıldan fazla olamaz.Fiili işlediği sırada onbeş yaşını doldurmuş olup da onsekiz yaşını doldurmamış olan kişiler hakkında suç, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektirdiği takdirde onsekiz yıldan yirmidört yıla; müebbet hapis cezasını gerektirdiği takdirde oniki yıldan onbeş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. Diğer cezaların üçte biri indirilir ve bu hâlde her fiil için verilecek hapis cezası oniki yıldan fazla olamaz. Akıl hastalığı (TCK.32) "işlediği fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneği azalmış olan kişiye, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine yirmibeş yıl, müebbet hapis cezası yerine yirmi yıl hapis cezası verilir. Diğer hallerde verilecek ceza, altıda birden fazla olmamak üzere indirilebilir. Mahkûm olunan ceza, süresi aynı olmak koşuluyla, kısmen veya tamamen, akıl hastalarına özgü güvenlik tedbiri olarak da uygulanabilir." Sağır ve dilsizlik (TCK.33) "Türk Ceza Kanunun, fiili işlediği sırada oniki yaşını doldurmamış olan çocuklara ilişkin hükümleri, onbeş yaşını doldurmamış olan sağır ve dilsizler hakkında; oniki yaşını doldurmuş olup da onbeş yaşını doldurmamış olanlara ilişkin hükümleri, onbeş yaşını doldurmuş olup da onsekiz yaşını doldurmamış olan sağır ve dilsizler hakkında; onbeş yaşını doldurmuş olup da onsekiz yaşını doldurmamış olanlara ilişkin hükümleri, onsekiz yaşını doldurmuş olup da yirmibir yaşını doldurmamış olan sağır ve dilsizler hakkında da uygulanır." Suça teşebbüs (TCK.35) "Suça teşebbüs halinde fail, meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığına göre, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine onüç yıldan yirmi yıla kadar, müebbet hapis cezası yerine dokuz yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Diğer hallerde verilecek cezanın dörtte birinden dörtte üçüne kadarı indirilir." Yukarıda ayrıntılı olarak bildirdiğimiz ceza sorumluluğunu kaldıran ve/veya azaltan nedenlerin olması durumunda avukatınızın bilgisi, tecrübesi, pratik cezası ile, lehinize olan bu hükümlerin ispatlanması, delillendirilmesi çok büyük bir öneme sahip olacaktır. ÖZGÜRLÜĞÜNÜZ ÇOK DEĞERLİDİR. BU NEDENLE ÖZELLİKLE AĞIR CEZA MAHKEMESİNDE SANIK OLARAK YARGILANIYORSANIZ, MUTLAKA AMA MUTLAKA İYİ BİR AĞIR CEZA AVUKATINDAN DESTEK ALMALISINIZ. Read the full article
0 notes
mehmetcansiz · 5 years
Text
Ağır Ceza Avukatlığı Nedir? Ağır Ceza Avukatı Ararken Nelere Dikkat Etmelisiniz?
AĞIR CEZA MAHKEMESİ HANGİ SUÇLARDA GÖREVLİDİR?
5235 Sayılı "Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun " un 12. maddesinde Ağır Ceza Mahkemesinin görevleri düzenlenmiştir. Bu Maddeye göre; Kanunların ayrıca görevli kıldığı hâller saklı kalmak üzere, Türk Ceza Kanununda yer alan yağma (m. 148), irtikâp (m. 250/1 ve 2), resmi belgede sahtecilik (m. 204/2), nitelikli dolandırıcılık (m. 158), hileli iflâs (m. 161) suçları, Türk Ceza Kanununun İkinci Kitap Dördüncü Kısmının Dört, Beş, Altı ve Yedinci Bölümünde tanımlanan suçlar (318, 319, 324, 325 ve 332 nci maddeler hariç) ve 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun kapsamına giren suçlar dolayısıyla açılan davalar ile ağırlaştırılmış müebbet hapis, müebbet hapis ve on yıldan fazla hapis cezalarını gerektiren suçlarla ilgili dava ve işlere bakmakla ağır ceza mahkemeleri görevlidir. Anayasa Mahkemesi ve Yargıtayın yargılayacağı kişilere ilişkin hükümler, askeri mahkemelerin görevlerine ilişkin hükümler ile çocuklara özgü kovuşturma hükümleri saklıdır. Bu nedenle Ağır Ceza mahkemesinde sanık olarak yargılanıyorsanız, alacağınız ceza geleceğinizi tamamen, olumsuz anlamda değiştirecek, yani geleceğiniz karartacak, işinizi, ailenizi, mesleğinizi kaybetmenize sebep olacak bir ceza olacaktır. Bu nedenle size isnat edilen suç ile çok iyi bir savunma yapmanız gerektiği aşikardır. Bu savunmayı da tek başınıza yapabilmeniz mümkün olmayacaktır. Bu nedenle size savunmanızda destek olacak, yönlendirecek, lehinize olan delilleri, lehinize olan yasal indirim maddelerinin davanızda uygulanmasını sağlayabilecek, tecrübeli bir ağır ceza avukatı ile bu süreci yürütmeniz elzemdir. İyi bir savunma sizi yargılandığınız suçtan, Beraat etmenizi sağlayabilir. Beraat etmeniz mümkün görünmüyorsa yani, suçu işlediğinize dair çok güçlü, kesin deliller varsa, daha az ceza almanızı sağlayabileceği gibi,Türk Ceza Kanunun 1. Kitap 2. Kısım 2. Bölümde düzenlenen "Ceza Sorumluluğunu Kaldıran veya Azaltan Nedenlerin varlığının ispatlanması" durumunda ceza almamanızı sağlayabilir.  Ceza Sorumluluğunu Kaldıran Nedenler;            Kanunun hükmü ve amirin emri (TCK.24) Meşru savunma ve zorunluluk hali (TCK.25) Hakkın kullanılması ve ilgilinin rızası (TCK.26) Cebir ve şiddet, korkutma ve tehdit (TCK.28) Yaş küçüklüğü (TCK.31) (12 yaşını doldurmamış küçüklere ceza verilmez) Akıl hastalığı (TCK.32) "Akıl hastalığı nedeniyle, işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılayamayan veya bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneği önemli derecede azalmış olan kişiye ceza verilmez" Geçici nedenler, alkol veya uyuşturucu madde etkisinde olma (TCK.34)"Geçici bir nedenle ya da irade dışı alınan alkol veya uyuşturucu madde etkisiyle, işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılayamayan veya bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneği önemli derecede azalmış olan kişiye ceza verilmez." Ceza Sorumluluğunu azaltan nedenler; Haksız tahrik (TCK.29) (1/4 ile 3/4 arası indirim) Yaş küçüklüğü (TCK.31)Fiili işlediği sırada oniki yaşını doldurmuş olup da onbeş yaşını doldurmamış olanların işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılayamaması veya davranışlarını yönlendirme yeteneğinin yeterince gelişmemiş olması hâlinde ceza sorumluluğu yoktur. Ancak bu kişiler hakkında çocuklara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunur. İşlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılama ve bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğinin varlığı hâlinde, bu kişiler hakkında suç, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektirdiği takdirde oniki yıldan onbeş yıla; müebbet hapis cezasını gerektirdiği takdirde dokuz yıldan onbir yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. Diğer cezaların yarısı indirilir ve bu hâlde her fiil için verilecek hapis cezası yedi yıldan fazla olamaz.Fiili işlediği sırada onbeş yaşını doldurmuş olup da onsekiz yaşını doldurmamış olan kişiler hakkında suç, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektirdiği takdirde onsekiz yıldan yirmidört yıla; müebbet hapis cezasını gerektirdiği takdirde oniki yıldan onbeş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. Diğer cezaların üçte biri indirilir ve bu hâlde her fiil için verilecek hapis cezası oniki yıldan fazla olamaz. Akıl hastalığı (TCK.32) "işlediği fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneği azalmış olan kişiye, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine yirmibeş yıl, müebbet hapis cezası yerine yirmi yıl hapis cezası verilir. Diğer hallerde verilecek ceza, altıda birden fazla olmamak üzere indirilebilir. Mahkûm olunan ceza, süresi aynı olmak koşuluyla, kısmen veya tamamen, akıl hastalarına özgü güvenlik tedbiri olarak da uygulanabilir." Sağır ve dilsizlik (TCK.33) "Türk Ceza Kanunun, fiili işlediği sırada oniki yaşını doldurmamış olan çocuklara ilişkin hükümleri, onbeş yaşını doldurmamış olan sağır ve dilsizler hakkında; oniki yaşını doldurmuş olup da onbeş yaşını doldurmamış olanlara ilişkin hükümleri, onbeş yaşını doldurmuş olup da onsekiz yaşını doldurmamış olan sağır ve dilsizler hakkında; onbeş yaşını doldurmuş olup da onsekiz yaşını doldurmamış olanlara ilişkin hükümleri, onsekiz yaşını doldurmuş olup da yirmibir yaşını doldurmamış olan sağır ve dilsizler hakkında da uygulanır." Suça teşebbüs (TCK.35) "Suça teşebbüs halinde fail, meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığına göre, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine onüç yıldan yirmi yıla kadar, müebbet hapis cezası yerine dokuz yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Diğer hallerde verilecek cezanın dörtte birinden dörtte üçüne kadarı indirilir." Yukarıda ayrıntılı olarak bildirdiğimiz ceza sorumluluğunu kaldıran ve/veya azaltan nedenlerin olması durumunda avukatınızın bilgisi, tecrübesi, pratik cezası ile, lehinize olan bu hükümlerin ispatlanması, delillendirilmesi çok büyük bir öneme sahip olacaktır. ÖZGÜRLÜĞÜNÜZ ÇOK DEĞERLİDİR. BU NEDENLE ÖZELLİKLE AĞIR CEZA MAHKEMESİNDE SANIK OLARAK YARGILANIYORSANIZ, MUTLAKA AMA MUTLAKA İYİ BİR AĞIR CEZA AVUKATINDAN DESTEK ALMALISINIZ. Read the full article
0 notes