Tumgik
#bu beni kötü biri yapar mı bilmiyorum
cokuntu · 8 months
Text
birinin derdini dinlerim yardımcı olurum destek olurum ama sürekli anlatdan da nefret ediyorum
3 notes · View notes
sillagen · 4 months
Note
Nur güzel şeyler gördüğümde etrafımda bir olay vs içten içe kıskanıyormuşum gibi hissediyorum hrp maşallah demeye kendim inde istemeye çalışıyorum ama bu duyguyu içimde beslemem hissetmem beni kötü yapar mı aslında kıskanıyor muyum imreniyor muyum bilmiyorum
Kıskanmak kötü bir haslet değil. Kıskanmayı tamamen yok edemeyiz bunun tamamen yok olmasi gerekiyor gibi konusmussun ya da ben oyle hissettim ama yönünü değiştirebiliriz. Kalben çok tasdik edemesek de dil ile ikrar ettiğimiz her şey belli bir süreden sonra kalbe girer ve asinalik, samimiyet sağlar. İlk başta ağızda emanet bir sözcük gibi gelir sonra ise oturur. O yüzden kalben öyle hissetmiyorum desen bile dil ile "maşallah barekallah" demeyi ihmal etmemek lazım. İstediğimiz her haslet için sanki öyleymiş gibi davrandığımızda ilk başta emanet gibi gelir ama sonra kişiliğine oturur. Böyle şeyler hissetmek seni kötü biri yapmaz. Sadece şükür mevzusuna dikkat etmeye çalış. Karşıda artık ne mevzuda bunu yaşıyorsan hangi yoksunluk hissi seni buna sürüklüyor farkına var. Ve yoksunluk hissi olan sey icin kendine guzel duada bulun.Sonra elinde olan hangi nimetler olduğunu sürekli hatıra getir. Bizim kendimizi mahrum gibi gördüğümüz bir mevzu oyle olsak da çoğu şeyde bir çok insana göre nasipliyizdir. Nasipli olduğun şeyleri listele. Sağlık nimeti, beden nimeti, güzellik nimeti mesela bunu açabilirsin gözlerim güzel yaratılmış, ailem şu ailelere göre şu konuda iyidir. Eğitim alabildim, şu güzel huylarım var vb gibi. Bu insanın dünyada yetersiz ve değersiz hissetmesine de engel oluyor. Elimizde sanki bir avuç bir şey var herkese ise tırla bir şey verilmiş gibi hissediyoruz. Halbuki sende bulunan bir haslet dolayısıyla birtakım insanlar da sana imreniyordur. Kıskançlık mevzusunu kendine zarar veren konumdan çıkarıp hayatını ve kendini güzel eyleme konumuna getir. İslam'da fıtratı yok etme yoktur. Fıtratta bulunan huyları güzel hale cevirme usulünü kullanır. Bu yüzden kıskanma hasleti başkası üzerinden kendini kiyaslamaktan çıkıp, ben ne yapabilirim? Kendime ne konuda katkı ve güzellik sağlayabilirim hırsına dönüşür ve gerceklestirilirse güzel bir haslettir. Rabbim rahatsız oldugun maddi ve manevi huylarını itidalli ve doğru olacak şekilde afiyetle,suhuletle yönünü hayra tevcih ettirsin.
6 notes · View notes
leylands · 2 years
Text
Hepimizin olmuştur evdeki ampulle saatlerce bakıştığı günler. "Acaba beni taşır mı? Yok taşımaz." Diyip pencereye döndüğü. "Sakat kalırım bu kattan atlarsam." Dediği, sonra fikir almak için İnternete girip hayatın ne kadar pahalı olduğunu bi kez daha gördüğü. Cebinde parası, evinde çatısı da olsa, karnı tok da olsa, sıcak bir yatakta da uyusa böyle bir günü, gecesi olmuştur. Şimdi buradayım, bulduğum en yüksek yerde. Hava soğuk, saçlarım hala ıslak. Beyaz bir elbise bulmak isterdim üstüme ama hayat pahalı ve ben bi ölüm elbisesi alamadım. Derin nefesler alıyorum sanki sonuncusu buymuş gibi. Çünkü bi sonra ki adımımı bende bilmiyorum. Kendime olabildiğince kötü anları hatırlatıyorum şu an. Mesela; sırtımı duvara yaslayıp panik atak geçirdiğim o geceyi. Hani şu "kapı çalsın da kim gelirse gelsin" diye ağladığım. Bir başıma günlerce hasta yatıp "anne bi çorba yapar mısın?" Diye yüksek ateşle bağırdığım günü. Kendimle muhabbet etmekten sıkıldığım, kendime "yeter artık sus be!" Diye bağırdığım o gün peki. Daha neler neler. Şu kısacık ömürde neler geçti başımdan. Düşmanın, dostum olduğunu da gördüm. Dostun düşman olduğunu da. Mesela benim bütün düşmanlarım bilir hayallerimi. Nelere kırıldığımı, nerede yeter dediğimi. Hepsi en güzel yemeklerimi yerken düşman oldu bana. En güzel düşlerini benim yatağımda uyurlarken gördüler mesela. Sonra uyanıp kahvaltı hazır değil diye kızdılar heralde bana. Yanında büyümediğim, yanımda büyümeyen düşmanım olmadı benim. Yeri geldi onlara sığındım zamanında hatta. Gözyaşlarımı paylaştım onlarla, acılarımı, anılarımı, işin en kötü tarafı en güzel bi kaç gülüşümü de kim vurduya göndermişim onların yanında. Öyle ya da böyle hepsi gitmek istedi, kimi zorla kalmak istedi açtım bende kapıyı hepsini o evin içine kilitleyip çıktım. Güzel yollarda yürüdüm onlardan sonra. Ayağım takılsın da düşeyim diye güzelim yollara taşları bile onlar koyuyormuş biliyor musun? Ama yol buraya çıktı işte. Bu yüksek tepeye...
Ben Leyla; Özgürsüz, Cansız, Mecnunsuz Leyla... bitirmem gerekiyor şu an ama gözlerimi kapattığımda gözümün önüne gelen bi çift gülümseme var, biri benim üstelik. Öyle güzel ki ışıklar var etrafımızda. Sanki kalmak için bi umut. Sanki hayatın şu an değil sadece inan ve bırakma deme şekli. Dans eden bi kadın var bir de uzaklarda. Derin nefesler alıp her şeye inat yaşamaya devam eden. Hayatının en zor günleri olmasına rağmen gülüp, eğlenen. Sanırım o kadın yüzünden, o adam yüzünden, o umut yüzünden bir kez daha "Dünya cesaretin bu kadar mı?" Diyip yaşamayı denemem lazım. Çünkü biliyorum ki aklım beni hep kandırır ama gözlerim yalan söylemez...
5 notes · View notes
lovelyyfluff · 2 months
Text
Baş Belaları | 24 - Şüpheli
Tumblr media
Hiiro: Haha. Dün sana söylediğim gibi, şimdiye kadar kalacak yerim yoktu...
Hiiro: Bu yüzden ES'in biz "başarısızların" MDM bitene kadar yatakhanede kalmamıza izin vermesine mutlu oldum.
Hiiro: Sokakta uyumaktan daha iyi olduğunu düşündüm, bu yüzden dün akşamdan buraya yerleştim.
Hiiro: Zaten ES binasından gözüktüğü için bulmam zor olmadı.
Aira: Ha? Yani dün gece burada—Seisoukan'da mı uyudun, Hiro? Haksızlık~ Niye aramızda ilk deneyimleyen sen oluyorsun!
Tumblr media
Hiiro: Ah, haksızlık mı ettim? Ama sen ve diğerleri daha eve gidip eşyalarını toplayacaktı...
Aira: Şey, evet, dedik...
Aira: Tuhaf olan şey senin Japonya'da bu devirde evsiz olman...
Aira: Normalde insanlar en yakın yere giderken bile onca hazırlık yapar.
Hiiro: Hm. En büyük sorunlarımdan biri "normal" in ne olduğunu anlamamam.
Hiiro: Her neyse—Odamız kitliydi, bende çatıda uyudum.
Aira: Niye böyle bir şey yaptın? Gidip Seisoukan yöneticisiyle konuşsaydın ya, senin içeri girme iznin var nasıl olsa.
Hiiro: Hm. Ama gece geç saatlerdi, ben de çalışma saati olmadığı için vazgeçtim.
Hiiro: Doğal olarak Seisoukan Apartmanı'nın ana binasında güvenlikler vardı, işimi biraz zorlaştırdılar.
Hiiro: Belki de kendimi açıklasam anlarlardı.
Hiiro: Ama güvenlikler ne zaman beni görse benden şüpheleniyorlar. Hatta bir şey diyemeden beni kovalayanlar bile var.
Aira: Ahaha. Çünkü hakkındaki her şey şüpheli duruyor, Hiro.
Hiiro: Öyle mi...? Yine de güvenliğin işini ciddiye aldığına sevindim. Demek ki buradaki idoller iyi ellerde.
Aira: Ah, Seisoukan'ı sıkı güvenlik sistemi gurur duyduğum şeylerden biri. Ayrıca şimdi hatırladım da burası asıl bina ve eski bina olarak ikiye ayrılıyor.
Aira: Ve kalacağımız yer en kenarda olmalı. Bu eski binada kalacağız anlamına geliyor, değil mi?
Aira: Şu kenardaki eski püskü bina... Eskiden nasıl görünüyordu bilmiyorum bile.
Aira: Başarısız olduğumuzu biliyorum, ama yaşam koşulları daha iyi olan bir yer veremezler mi?
Aira: Neyse, söylenmeye pek hakkım yok, burada para vermeden kalıyoruz nasıl olsa.
Tumblr media
Hiiro: Hmm. Eski ve nadiren kullanılan bir bina olsa da hâlâ etrafında duran birkaç güvenlik var.
Hiiro: Burada yaşadığımız sürece güvendeyiz!
Aira: Eh, senin gibi sokaklarda uyumaktan iyidir.
Hiiro: Evet. Uzun zamandır böyle rahatça uykuya dalamamıştım.
Hiiro: Şehir o kadar tehlikeli değil, dışarıda uyurken bile ister istemez gardımı düşürmüyorum. O yüzden derin bir uykuya dalma fırsatım olmadı.
Hiiro: Fakat burası korunduğu için yerde güvenli şekilde uyudum.
Aira: Yok, yerde değil çatıda uyumuşsun... Bu arada ne dediğini anlamıyorum. Tüm bunların elindeki kaburgalarla alâkası ne?
Hiiro: Hahaha. Üzgünüm, hâlâ normal insanlarla konuşmaya alışamadım... İnanılmazsın, Aira, herkesle açık ve dürüst şekilde konuşabiliyorsun♪
Aira: Hep beklenmedik anlarda iltifat ediyorsun... Sevmediğimden değil, ama nadiren birinin bana iltifat ettiğini duyuyorum...
Hiiro: Haha. Her neyse... Çatıda uyandığımda aşağıdan çok güzel bir koku geldi.
Hiiro: Ben de açlığıma engel olamayıp ana binaya doğru gittim.
Hiiro: Sonra bir anda bir ayıyı andıran, iri, terli bir adam bana bu kaburgaları verdi.
Hiiro: Ayrıca bana "kaburgaların" ismini de öğreten oydu. Çok nazik biri~
Tumblr media
Aira: Dur bi' dakika, o nasıl biri öyle? Terli, ayıya benzeyen bir adam derken? Ne kadar tuhaf. Seisoukan Apartmanı'nın güvenliği oldukça sıkı diye biliyordum.
Hiiro: Şey, öyle olduğuna eminim. Bana kaburgaları veren kişi de bir idoldür herhalde, benimle konuştuktan sonra direkt ana binaya girdi.
Aira: Eh... Sana iyilik yapan herkesin idol olduğunu zannetmiyorum.
Aira: Maalesef, büyük bir idol fanı olarak birsürü korkunç hikayeler ve söylentiler duydum.
Aira: Ama ondan önce, senin tanımadığın birinden et alman yanlış zaten!
Aira: Burası huzur dolu bir yer olabilir, ama dünyanın etrafında her türden kötü insan var!
Aira: Ailen sana bunları öğretmedi mi?
Hiiro: ...
Tumblr media
Aira: ...Aa, üzgünüm. Ailen hakkında konuşmak istemiyor musun?
Hiiro: Yok, ondan değil... Sizden asla bir şey saklamam.
Hiiro: Ama abimin dünkü davranışlarını görünce durumun sandığımdan daha kötü olduğunu anladım—
Hiiro: Sanırım abimin ve ailemin sorunlarını çözmek için yardımınıza ihtiyacım olabilir.
Hiiro: Tabi, şu an aile sorunlarım hakkında konuşmanın vakti değil.
Hiiro: Sadece... Şu bana et veren adamın yaşayacağımız eski binaya girdiğini gördüm.
Hiiro: Bir anlığına dikkatim dağıldı.
Tumblr media
Aira: Ne? Ciddi misin? Bu ne demek oluyor? Şüpheli kişi bizim yolumuzda mı bekliyor?
Aira: H-Hemen U dönüşü yapıp eve gitmek istiyorum.
Hiiro: Her şey yolunda, arkadaşım! Lütfen korkma. Ben seni korurum, Aira!
Hiiro: Bilmiyor olabilirsin, ama evimde dövüş sanatları üstüne çok çalıştım. Yani buradaki tehlikeli insanların hepsini yere serebilirim!
Aira: Olmaz, kim olursa olsun idoller diğerlerine şiddet uygulayamaz.
Aira: San yalvarıyorum, lütfen riskli ve tuhaf işlere kalkışma~ Dünkü skandalı hatırla!
Aira: Ufff— Cidden... Böyle bir şey olacağını tahmin etmiştim. Ne zaman sizinle olsan başıma dert açıyorsunuz. Daha ne kadar dayanabilirim bilmiyorum.
← Önceki bölüm ◆ Sonraki bölüm →
0 notes
mel-inoe · 2 years
Note
Şehrini ortaya istemeden çıkartarak kötü bi şey yapmamışımdır umarım fwhci ohoo şehrini öğrenmeden önce de ballı hissediyodum bloğunu bulduğum için. Bence de bütün olarak sevmezsen sevmiş olmazsın, arkadaş ya da farklı bir ilişkide iki kişide birbirlerine içlerini açabilirler ve iki taraf da kabullenirse ömür boyu gider bence o ilişki. Bu konudaki eksiklikler yüzünden bir sürü sağlıksız aile var maalesef... Kötü özelliklerim diye saydıkların çok intp gibi geldi nsjcke sivri dil o kadar kötü mü :/ Manipülatif olmak da kötü gelmiyo bana sjfiebd kötü bi insanım galiba. Peki biri bizden kötü yanımızı törpülememizi isterse ve biz de o yanın kötü olduğunu biliyorsak, törpülemeye çalışarak kendimizden uzaklaşır mıyız? Ya da törpülememizi isteyen kişi bizi gerçekten seviyo mudur? Yoksa dediğin kötü yanlarımızı kabullenememiş birisi midir sadece? Sizde de mi maviden var shxjen napıyosunuz mesela kışın orda balkonda mı oturuyosunuz neden var yararı ne tam olarak? Aydınlat beni sjcksn Kayseri'ye gelmeyeli unutmuşum bak gözünün yağını yiyim de diyolar sjdken kendisi de kete seviyosa babaannenle kete buddy olmam gerek kesin. Eh çevremizde olması gereken insanlar konusunda da aynı düşünüyoruz, yaşlanabilirsem geçmişteki birini özlemek zor olabilir o yüzden vefalı olmaya çalışıyorum ( iyi günde pek aramam, kötü günde ilk ben koşarım. Bu da benim kötü huylarımdan). Bunu söylemek için baya erken ama yaşlanabilirsem bloğunu ve seni de unutacağımı sanmıyorum. Hafızam detaylarla değil de hislerle hatırlamakta iyi. Sana anonim olup seninle konuşurken de iyi hissettiğim için unutacağıma imkan ihtimal vermiyorum. Hatırladığım anlarda iyi olman için dua edeceğim mutlaka. Neden veda eder gibi bi hâle geçtiysem shdjeb hayali huzurlu hissettiren, bu durumda-yerde olsam huzurlu hissederdim dediğin bi yer ya da durum var mı? The drums-money şarkısını da bırakayım buraya. İzlediğin şeylerdeki kişilerin kişilik tiplerine bakıyo musun izlerken?
yok sövmeye başlamışlardı söylemiyorum diye iyi oldu ksjdfksdj yahu şımarıyorum 8 yıldır tb kullanıyorum en fav anılarım bu blogda oldu resmen.. fikirlerimizin aynı olmasına sevindim, çoğunlukla eksiklerimizin ve kendimizi aldatmışlıklarımızın olduğu konular bu ilişki meseleleri. intp özellikleri mi gerçekten... ve kötü biri değil kendinsin bence kdjfssk bu huya kötü demiyorum ama hassas birine denk gelirsen karşı taraf için zorlayıcı olabiliyor.. burdan törpüleme mevzusuna bağlayayım, benim enfp bir arkadaşım var ve onunla intj arkadaşımla konuştuğum gibi konuşmam mesela. laf sokmalarımı ve alaycılığımı minimuma indirip gönlünü kırmamaya itina ederim. birinin üzüldüğü için kötü yanlarımızı dile getirmesi ve bizim bu yanlarımızı onun için törpülememiz güzel bir sevgi dili gibi geliyor. biz insanlar olarak birbirine mükemmel uyan yapboz parçaları değiliz illa ki karşıdakine batan yanlarımız olur. önemli olan orta yolu bulup saygı çerçevesinde bunları ortadan kaldırabilmekte ya da uygun düzeye çekebilmekte. kendimizden uzaklaşmayız diye düşünüyorum, o insan için özel bir dil oluşturmak bence bu. enfp arkadaşıma yumuşak ve kelimelerimde seçici davranıyorum diye başka biri olmadım yani. ama bunun suistimal edildiği durumlar hoş değil hatta ilişki bitirir. bunlar zorlamayla değil karşılıklı rızayla olacak düzenlemeler bence.
o mavi şey (ismini bende bilmiyorum çaktırma) kışın balkona kar yağmur dolmasına engel oluyor genelde slkfjs temizlemesi kolay olsun diye yani.. bi de onu ordan alıp balkonda masan falan varsa üstüne seriyosun işlevsel bişey aydınlanmışsındır umarım skjdfks kete buddy mütiş sdlkfjsdlf (çok iyi kete yapar babannem bu arada)
evet özlem katlanılması zor bi duygu. iyi günde aramayıp kötü günde ilk arayan olma huyu bende de var desem..
bende seni unutacağımı düşünmüyorum, itiraf edeyim çok kritik bir dönemde geldin bloguma. yeni yeni düşüncelerimi ve gerçek kişiliğimi saklamamaya karar vermiştim ama nasıl kendimi ifade edeceğimi bilmiyordum, gelip güzel sorular sordun ve ben hayatımda ilk defa korkmadan açık açık ne düşündüğümü ifade ettim. istemeden hayatıma güzel bir dokunuş yaptın bunun için teşekkür ederim. bende sana dua edeceğim. yaşlanırsam (hiç sanmıyorum yaşlanabileceğimi) seni güzel bir tebessümle hatırlayacağımdan emin olabilirsin (veda konuşmasına dönüyo harbiden skdfjs)
önceden olsa kendim gibi olursam huzurlu hissederim derdim, şimdi de öyle. kendim olabildiğim ve kabullenildiğim yer huzur bulduğum yer oluyor genelde. yer olarak mezarlıklar ve yeşilliğin bol olduğu sessiz yerler beni sakinleştirip huzurlu hissettiren mekanlar, öyle bir yerde yaşasam mutlu biri olurdum herhalde. kardeşimle önerdiğin şarkıyı dinliyoruz güzel şarkı :) bende buraya PEAKS!- dead şarkısını bırakayım. evet bakıyorum hatta pdb telefonumda yüklü dflkgfdk
0 notes
sevdaderlerbana · 3 years
Text
Eskiden olduğum kişiyi anımsıyorum bazen. Şimdi ki benle arasında o kadar kilometre var ki, ne ben o yolu aşabilirim ne de o yol bana gelir. Canımı yaktıkları gibi canlarını yakmak istedim. Eğer biri bende yara açtıysa, ona bıçak olmak istedim. Kırıldığım gibi kırmak, parçalandığım gibi parçalamak istedim. Dönüştüğüm kişiden memnun değilim desem, şuan ki bana haksızlık etmiş olurum. Eskisi kadar saf ve hisli değilim, bu beni kötü biri yapar mı bilmiyorum da. Ama artık kötü biri olup olmamam da umrumda değil, ben sadece bu dünyaya uyum sağlamaya çalışıyorum. İyi bir dünyadan iyi insanlar doğar, ama ben iyi bir dünyada doğmadım. Ve aynı şekilde kötü bir dünyadan da, kötü insanlar doğar. Dünyanın konunu bu, değiştirmek için çok geç.
4 notes · View notes
unanuovavitasworld · 3 years
Text
Tumblr media
Birbirlerinde bağımsız anlar:
Zayıflıklarım var. Bazen bu beni demorolize ediyor. Bana özelmiş gibi hep ben eksikmiş gibi hissediyorum. Sonra kendime baskı uyguluyorum, bu yıpratıcı oluyor. Oysa herkesin mücadele şekli farklı birileri biraz daha mücadeleci olmalı ben de onlardan biriyim. Yolu yürümek istiyorsam herkesin çabalaması gerekiyorsa benim birkaç tık daha fazla çabalamam gerekiyor. Yarışım hep kendimle şunu da öğrenmeliyim şunu bilmem için çalışmam lazım tamam çalışayım bir dönüp bakıyorum ne kadar çalışırsam çalışayım ne kadar çabalarsam çabalayayım hep eksik hissediyorum. Bu benim bug’ım sanırım. Çabaladıkça eksik hissediyorum. Yanlış mı yaşıyorum diyorum cevabım yok bilmiyorum ki. Hep bir şeylerle uğraşmalıyım ki eksik yanlarımı tamamlayayım hissiyatı.  Sonu ne olacak yoksa hep böyle mi yaşayacağım onu da bilmiyorum.  
Doktorcum moralim bozuktu diye: unanuovavitasworld’cığım hiç üzülme her şey yoluna giriyor dedi. Teşekkür ederim minik burun perisi ama ben yorgunum fiziksel değil.
Konudan bağımsız bugün kahve almaya mutfağa giderken aynaya ilişti gözüm. Gömleğin altında resmen Garfield pijaması var kurumsal hayatın homeoffice hali sinirlerimi bozuyor. Fjfj Her gün ama her gün online toplantı çok yorucu.
Gözaltlarımı akran zorbalığı gördüğüm zamanlardan sonra kabul etmiştim sanıyordum. Ama canımı sıkıyorlar.
Biraz kilo aldım son bir ayda, aldığım hızda geri verebilmeyi ümit ediyorum. Zira bacaklarım Roberto Bey’in bacaklarından kalın bu hiç hoş değil. Bir süre daha da spor yasak.
Buraya Markdown’dan da post atabiliyormuşuz. WOW! Bunu da bir ara öğreneceğim.
Pandemiyi çok iyi yönettiğimi düşünüyorum. Büyük çoğunluğunda ailemle olduğum için hayatım epey kısıtlıydı taşıyıcı olup onlara bulaştırmak istemediğim için. Fakat artık konsere gidip bağıra çağıra eşlik etmek istiyorum işin ilginç tarafı böyle ortamlardan hiç hoşlanmam baş ağrısı yapar bana. 
İlk defa bir bebeği doğduğu ilk an gördüm cam ekrandan da olsa. Bebekler yeni doğduğunda çok küçük oluyor. Çok korkunç bir sorumluluk gibi geliyor bana. O bebek için de büyümek ne sancılı, dünyaya insan gelmek zor.
Saçımı da çok kısa kesti kuaför uzayacak artık. 
Şunu revize edelim cümlesini hiç sevmiyorum. Tamam bu iyi oldu şunu da ekleyelim mi cümlesinden de nefret ediyorum. Bu şekilde nihai sonucu görmüyoruz ne olacak böyle hep bir şey ekliyoruz süreç uzadıkça canım sıkılıyor.
Gamsız olabilmeyi çok istiyorum, neden benim için bu kadar zor.
Askerliğe vicdani ret neden gelmiyor, zorunlu olarak insanların asker olması bence hoş değil.
Hayattan beklentiyi minimuma indirmek hatalı bir yaklaşım mı?
30 nasıl gümbür gümbür geliyor ya hiçbir şey anlamıyorum ama geliyor.
Negatif düşünmemeye çalışıyorum. Negatifin negatifi çağırdığını düşünüyorum ama her şey o kadar üst üste geliyor ki. Talihsizlikler silsilesi resmen. 
İnisiyatif almayı bıraksam biraz da başkaları yapsa.
Sebepsiz aklıma Behzat Ç. 78. Bölüm geliyor.
Manikürlü tırnağa siyah oje çok yakışıyor.
Tarkan neden eskisi gibi şarkı yapmıyor?
Dümdüz yaşamak istiyorum, aşık olmak ya da aşk acısı çekmek ama ülke o kadar kötü ki geleceğe dair endişeden hiçbir şeye fırsat kalmıyor. Dost meclisinde alkol alındığında bile mevzu gelecek kaygısı üzerine.
3 senedir tatil yapamadım. Hep bir şeyler çıktı tatil neydi nasıl bir şeydi?
Hep yoğunluktan şikayet etsem de, içten içe o yoğunluğu seviyorum. Kafanın sürekli meşgul olması güzel.
Kendim için yaptığım en iyi şey okurken devletin verdiği krediyi almamaktı. Belki çalışmak okumak çok yordu ama ortalama 20 bin lisans 30 yüksek olsa en az 50 bin lira borcu ben asla ödeyemezdim.
Bir ara şekeri, alkolü ve beyaz unu bırakmıştım. O bir arayı tekrar yaşamam lazım.
Benimie ilgili bir işi bir başkasının yapmasına hiç tahammül edemiyorum. Devlet dairelerinde, hastanelerde işler o kadar yavaş yürüyor ki. Dosya vereceksin altı üstü 40 kere söylemek gerekiyor. Ben arşive girsem 2 dakikaya alacağım. Böyle durumlardan hiç hoşlanmıyorum.
Bazen biri “ unanuovavitasworld sen yaparsın!” desin istiyorum.
Gece geç yatmama rağmen sabah 6’da uyanıyorum bunu nasıl çözeceğim bilmiyorum.
Bazen birçok şeye geç kaldığımı hissediyorum bu beni telaşlandırıyor, sonrasında herkesin hikayesi, süreci farklı diyerek kendimi ikna etmeye çalışıyorum.
Tekrar kripto mevzularına girmek istiyorum ama finansal olarak o riske girmemem gerekiyor.
Bazı şeylerin izahı olmaz, herkes senin gibi değil. Açıklama beklemene gerek yok.
Kalt’ı özledim.
Arkadaşlarım nişanlanıyor, evleniyor, çocuk sahibi oluyorlar, hiç böyle şeylere merakım yok hiç evlenmeyecekmiş gibi hissediyorum.
Muhteşem bir şekilde geç kaldığım ehliyet mevzusu umarım elime yüzüme bulaşmaz. Sadece cüzdan da dursun diye alınan bir kimlik sanki arabam olacak da araba süreceğim. dsmfjdf
Sonbahar ve ilkbahar mis gibi mevsim 12 ay okey’im ben.
Gözlük kullanmayı çok özledim, lens berbat bir şey.
"atlar düşer, krallıklar yıkılır, kuşlar göçer." bunu dövme yaptırmak istiyorum tam alnımın ortasına.
Bazen herkesle ama herkesle bağımı koparıp “tamam, bitti” deyip. Kaçmak istiyorum.
Kabul ediyorum, bazen dümdüz oturmak lazım.
Hafta sonu bir çırpıda geçiyor.
Adımı daha güzel kendimi karar veremediğim şöyle  bir şarkı var. Bu iç konuşmayı buraya kadar okuyana armağan olsun. 
 "Bulursan bana söyle, niye böyle alev her yanım?
Bu da geçer de hepsi geçti"
*Bu da ekstra olsun, şöyle ortamları çok özledim.
4 notes · View notes
seohyunturkey · 4 years
Text
NOBLESSE MEN 2021,ŞUBAT-MART SAYISI RÖPORTAJI TÜRKÇE ÇEVİRİSİ
SEOHYUN - NOBLESSE MEN 2021,ŞUBAT-MART SAYISI RÖPORTAJI TÜRKÇE ÇEVİRİSİ
Fotoğraf çekimi yapmayalı uzun zaman oldu. Nasıl hissediyorsunuz?
SEOHYUN: Eğlenceliydi. Ekibi ve seti çok özledim. Sanırım ben bir işkoliğim. Çalışmak bana enerji veriyor. Dinleniyorsam, hasta gibi hissediyorum (gülüşmeler).
“Yere uzanma pozu”nu yapmak istemezsiniz diye endişeliydim.
SEOHYUN: Daha sonra gönüllü bir şekilde uzanacağım..(gülüşmeler) En çok o çekimi/pozu sevdim.
Dayanıklılığınız yüksek. Çekimin sonunda ekibe yorulmamalarını söyleyerek seslendiniz. Geçen yılın 2. yarısında yayınlanan JTBC dizisi Private Lives’tan beri nasılsınız?
SEOHYUN: İnsan Seo Juhyun’un özel hayatının tadını çıkarıyorum (güler). Seohyun ve insan Seo Juhyun arasındaki dengeyi bulduğum bir zaman bu. Bugünlerde dışarı çıkamadığım için evin içinde eğlenecek bir şeyler arıyorum. Yemek yaptıkça, güzel yemekler konusunda meraklanıyorum, bu yüzden de online alışveriş yapıyorum. Birçok kitap okuyorum.
Genellikle ne tür kitaplar okursunuz?
SEOHYUN: Şiir ve roman gibi çok çeşitli türler okurum. Kitaplıkta uyuyan kitapları uyandırmanın vakti. Eskiden kişisel gelişim kitapları okurdum.
Kişisel gelişim kitapları okumanızla ünlüydünüz (gülüşmeler).
SEOHYUN: Evet. Öyle yapıyordum çünkü kendimi korumam gerektiğini düşünüyordum. Bugünlerde farklı türler okuyarak duygusal boşlukları doldurmalıyım sanırım. Bazı günler hiçbir şey düşünmeden TV izliyorum. Sıradaki projeme başlamadan önce biraz zamana ihtiyaç duydum. Tabii ki, spor yaptığım ve diğer programlarımı gerçekleştirdiğim günler de var. Son zamanlarda yeniden piyano ve gitar çalmaya başladım ve köpeğim Ppoppo ile sık sık dışarı yürüyüşe çıkıyorum.
Bence zaten yeterince meşgulsünüz.
SEOHYUN: Haha! Meşgulüm. Yalnızken bile bir şeyler yapıp duruyorum. Hatta annem “Neden sürekli bu kadar meşgulsün? diye soruyor. Aslında annem de aynıdır. Hareketsiz duramayız (gülüşmeler).
Seohyun ile tanıştıklarında insanların “beklenenin dışında” dediklerini duydum. Beklenmedik olan nedir?
SEOHYUN: Sessiz ve içe dönük olduğum düşünülürken konuşkan ve eğlenceli olmam.
Sıkıcı olduğunuzu mu düşünüyorlar (tanışmadan önce)?
SEOHYUN: Sanırım öyle (gülüşmeler):
Bu, röportajlarınızda okuduğum en şaşırtıcı şeydi. “Artık hiçbir şeyden korkmuyorum.” 30 yaşınıza girmeden önce ve sonra bunu röportajlarınızda çok söylemişsiniz. Önceleri neyden korkuyordunuz?
SEOHYUN: Korku değişkendir. Sahneye çıkmadan önce kalabalığa baktığımda, “iyi iş çıkarabilir miyim?”...ya da ilişkilerde, “ya bu insanı incitirsem? Ya ben incinirsem?” Geçmişte birçok şey yaşadım (?) Şimdi tamamen gittiğini söyleyemem ama bence o korkuyla bir sonraki seviyeye geçtim. Korkularımın üstesinden gelecek cesarete sahibim.
Sizi böyle düşündüren neydi?
SEOHYUN: Özel bir nedeni yoktu. İncinmiştim ve zor zamanları tecrübe etmiştim ve sanırım doğal bir şekilde yavaş yavaş büyüdüm.
2 yıl önce Namoo Actors şirketine geçmenizin sebebinin bağımsız bir hayat yaşamak istemeniz olduğunu söylemişsiniz. Oraya geçtikten sonra hayatınız nasıl değişti?
SEOHYUN: Çok değiştim. Önceleri bir şeyi ne kadar yapmak istediğim ya da neyi daha çok sevdiğim üzerine bile düşünmeden programım üzerine çalışıyor oluyordum. Şimdi düşünmek için yeterli zamanım var. Böylelikle, bir sanatçı olarak Seohyun ile insan Seo Juhyun yavaş yavaş ayrılmış oluyor. Önceleri ikisini bir olarak düşünürdüm. O şekilde yaşamanın güzel yanları da kesinlikle var, ancak yorucu… Sanırım hayatımı kendimi çok fazla tutarak ve kendime bağırarak yaşadım. Şimdi ise başarısız olsam da sorun değil ve eğer başarısız olursam bunu çabucak tecrübe etmeyi tercih ederim. Çok kez deneyimlerim ve daha iyi hissederim.
Bence bu pozitif bir değişim. Yüzünüz şu anda çok rahat görünüyor.
SEOHYUN: Doğru. Sanırım bu yıl ve içinde bulunduğum zaman en mutlu zamanlar. Geçen yıl da öyleydi ve şimdi de öyle.
Çok fazla şey seçmek zorundaysanız, sorumluluk almanız gerekir. Bir baskı hissediyor musunuz?
SEOHYUN: Bence bir seçimin verdiği sorumluluk, doğal bir şey. Ne yaparsam yapayım bunu mu seçeyim yoksa diğerlerinin seçtiği yoldan mı gideyim konusuna gelince, kendi seçimlerimin hayatını yaşamak istiyorum. Düşündüğüm şeyi yaparsam, daha az pişman ve daha fazla sorumlu hissederim.
MBTI kişiliğiniz ENTJ imiş. Liderlik yeteneğine sahip bir “önder”. Liderlik yeteneğine sahip olduğunuzu düşünüyor musunuz?
SEOHYUN: Sanırım evet. Girls’ Generation’da her zaman en genç üyeydim, bu yüzden grup yaşamında fikirlerim ile ilgili çok fazla ısrar etmezdim. Onların fikirlerini takip etmenin doğru olacağını düşünürdüm. Ama böyle yapmadığınız zamanlar da olur. Unnielerimi ikna etmek için uğraştım. Sanırım bu benim asıl kişiliğim. O zamanlar bilmiyordum ama zaman geçtikçe kendimde keşfettiğim birçok yeni şey oldu.
İlk solo albümünüzün çıkış parçası “Don’t Say No”ydu. Herkes “Hayır” derken “Evet” deme cesaretine sahip misinizdir?
SEOHYUN: Evet. Önceleri öyle olmadığını düşünüyordum ama yalnızca kendimi tanımıyormuşum. Kişiliğim değişmedi, aslında zaten öyle biriymişim. Aynı düşünmüyorsanız, çabucak reddedebilirsiniz. Bu yüzden bugünlerde bence en önemli şey, kendinizi tanımak.
Son zamanlarda kendinizle ilgili keşfettiğiniz başka bir şey var mı?
SEOHYUN: Pişmanlığımın olmadığı... Bir şeyi yapmayı kendiniz seçerseniz, pişmanlık da duymuyorsunuz. Bu, çabayla değişti. Bu kadar çok deneme yanılma yaşadım. Bence yetiştirilmişim çünkü zor zamanlar geçirdiğim zaman kolay bir şekilde vazgeçmiyorum. Bir gün yine zor olacak, değil mi? Sorun değil, çünkü üstesinden gelebilecek güvene sahibim.
Seohyun, Seohyun’a çok güveniyor olmalı.
SEOHYUN: Doğru. Ve kendimi çok sevmeye çalışıyorum (kendi kendine kollarını dolayarak sarılır). Narsistik anlamda “En çok kendimi seviyorum” şeklinde değil de kendimi olduğum gibi sevmeyi alışkanlık haline getirdim. Önceden bir şeyde iyi olmam gerektiğinde “Neden yapamadım ki?” diyerek kendimi suçlardım. Tabii ki hatalar yapabilirim, kendimi neden suçlardım merak ediyorum (güler). İyi olduğunuz şeye odaklanmak ve gelişimsel bir düşünce yapısına sahip olmak, iyi olmadığınız şeye göre hayatınızda daha pozitif bir etkiye sahip oluyor. Zor zamanların ortasında bile kesinlikle pozitif bir şey vardır. Zaman nasılsa geçiyor ve negatif düşüncelerden olumsuz etkilenmek/onlar tarafından yenilip bitirilmek yerine buradan bir şeyler çıkarabilirsiniz. Kendime sabretmeyi öğrettikçe, hayatım da daha mutlu hale geldi.
Peki Seohyun’un “Şunda iyiyim” dediği şey nedir?
SEOHYUN: Mutlu olmak yapabileceğim en iyi şey. Şimdilik bu, oyunculuk. Şarkıcı olarak başladığım için bu daima benimle ve şu anda oyunculuğu seviyorum. Yaptıkça daha da yenilenmiş hissediyorum. Yalnızca eğlenme ve keyif almaktan fazlası bu. Her işte, her birinde, “Ben çok kutsanmış/şanslı bir insanım, iyi iş çıkarmalıyım, çok çalışmalıyım” şeklinde hissediyorum. Bir karakteri canlandırıyorsam, o kişinin hayatı bana gelir. Biz normalde yalnızca bir kişinin hayatını yaşarız, ama oyunculuk mesleğinde hayal dahi edemeyeceğim karakterleri canlandırabiliyorum. Kalbimi açabiliyor ve insanları hiçbir önyargı olmadan görmek ve anlamak için farklı karakterlerle tanışabiliyorum. Bir aktör olarak en çok bunun için minnettarım.
Duydum ki bir karakteri canlandırdığınızda, konuşma ve davranış şekillerinizi de değiştiriyormuşsunuz
.SEOHYUN: Bir hayat bana geldiği zaman çalışabildiğim kadar çok çalışır ve o kişi olmayı denerim. Bir karakter ile aylarca çekim yaptıktan sonra bitse bile izleri kalır. Bu izler bana hayatıma geri dönüp baktırır ve bende birçok pozitif etkileri vardır.
<Private Lives> Cha Jooeun sizde ne gibi izler bıraktı?
SEOHYUN: Tereddütler?(gülüşmeler) Basit bir şekilde seçmek ve pişmanlık duymadan yaşamak. Eski kişiliğime dönüp baktığımda, düşüncelerle dolu bir insandım. Yaptığım şeyler hakkında yan yana 100 iyi şey ve 10 kötü şey yazar ve onları karşılaştırır ve bunu yapıp yapmama konusunda derince düşünürdüm. Cha Jooeun karakteri ile karşılaştığım zaman mantıklı olmaktan ziyade duygusal yanına odaklanma konusunda düşündüm. “Bu ve onun hakkında tartışma. Bir şeyi yapmak istiyorsan yap, istemiyorsan yapma!” şeklinde. Önceleri bir insan nasıl bu kadar basit olabilir anlamazdım, ama Cha Jooeun’u canlandırdığım zaman net bir şekilde anladım. Oyunculuk sayesinde farklı olabilmeyi seviyorum.
JTBC Knowing Bros programına katıldığınızda Cha Jooeun’u canlandırırken utanmaz olduğunuzu söylediniz.
SEOHYUN: Doğru (gülüşmeler). Bu, çalışırken/rol yaparken ortaya çıkan bir şey mi yoksa zaten içimde olan bir özellik miydi ortaya çıktı bilmiyorum.
<Private Lives>tan önce yer aldığınız <Hello Dracula> projenizden de etkilendim. Hayatlarında yüzleşmek istemedikleri problemlerle yüzleşen insanların hikayelerini anlatıyor. Seohyun, homoseksüel olduğunu annesinden saklayan iyi bir kızı canlandırıyor. Dizinin yapımcısı Kim Dahye Seohyun’un hüzünlü bir yanının olduğunu ve dimdik/dayanıklı olduğunu söylemiş.
SEOHYUN: Hüzünlü bir yanım var mıdır gerçekten bilmiyorum ama sanırım dayanıklı bir insanım. Güçlü bir mantalitem/düşünme şeklim var. Çıkış yaptığımdan beri dışarıda spor yapar gibi düşüncelerimi de geliştirmem gerektiğini düşünüyordum. Bu daha çok bir zorlamaydı ve kendi koruma alanımı oluşturdum(güler). Daha güçlü biri haline geldim ve buna dayandığım için kendime minnettarım.
Genç Seohyun zor zamanlar geçirmiş olmalı. 
SEOHYUN: Yakın bir zamanda 10 yıl önce yazdığım günlüğüme baktım ve içinde tek bir boş sayfa bile yoktu. O zamanlar hayatımı nasıl yaşadığımı merak ediyordum. Sıkı programlarım varmış, İngilizce çalışmak, kitap okumak, internet dersleri, raporlar, meditasyon yapmak gibi. İnsanlar için beni gözlemlemek ne kadar sıkıcı olmuş olmalı(gülüşmeler). Biraz rahatlasam/gevşesem bile kendimi koruyabileceğimi fark ettiğim zaman, kalbimde biraz huzur buldum. Soru: 10 yıl önce o günlüğü yazan Seohyun'a bir işaret gönderebilecek olsaydın? Cevap: Üzgünüm ama olduğun gibi yaşa(gülüşmeler). Önceki ben olmadan, bugün de ben de olamazdım. Önceden yaşadığım tecrübeler şu an olduğum beni yarattı. "Zor olsa da özenle ve sabırla yaşa. Kendine inanıyorsan, bir gün rahata ulaşacaksın" böyle söylerdim. Ah, bu eğlenceliymiş.
Biz kızınız olsaydı aynı şeyi yapar mıydınız? (gülüşmeler)
SEOHYUN: Bilmiyorum. Sanırım kızıma daha rahat yaşamasını söylerdim. Ben bu konuda kendime karşı acımasızım. (gülüşmeler)
Kendinizi bir oyuncu olarak kabul ettirdiniz, fakat hala bir Girls’ Generation üyesisiniz. Fanların istediği ve sizin gitmek istediğiniz yön arasında bir boşluk var mı?
SEOHYUN: Üyelerimiz uzun zamandır aktifler ve fanlarımızla birlikte büyüdük. Bir araya gelmemizin üzerinden 10 yıldan fazla zaman geçti ve sanırım fanlar ve artistlerin ötesinde bir şeye sahibiz. Okul üniforması giyen ve “yarın final sınavım var” diyen bir fan birdenbire bir yetişkin oldu. Her birimizin fanlarla paylaştığı konular ve çevresi tamamen değişti. Şimdi birçok insan "Lütfen şunu da yap" demekten ziyade insan Seohyun'u destekliyor.
Güçlü bir güven var?
SEOHYUN: Evet. Uzun bir zaman boyunca kurulan bir güven ilişkisi olduğundan bu güven sağlam. Soru: Bazen "Fanların ne istediğini düşünüp karar vermek yerine istediğin şeyi yap." derler. Cevap: Şirketim değişse de SNSD Seohyun hala geçerlidir. Ancak hala SNSD'nin nasıl bir formda gelişmesi gerektiği konusunda düşünüyoruz. Önceleri grup olarak hayat daha önemliydi ve müziğe çok fazla odaklanmıştık ve bir yılda 3-4 albüm çıkarıyorduk, ancak şimdi her birimiz ne istediğimizi net bir şekilde biliyoruz ve her birimizin hayatı önemli. "Ayrı ve birlikte"nin dengesi hakkında düşündüğümüz bir dönem bu. Son zamanlarda unnielerimle buluştuk ve bununla ilgili konuştuk. Biraz daha beklerseniz fanlar için yakın zamanda hediye gibi bir şey olacak diye düşünüyorum.
2020 yılı, Hello Dracula ve Private Lives ile Seohyun’un cesur oyunculuk dönüşümünün ön plana çıktığı bir yıldı. Size teklif olarak gelen senaryolarda da bir değişim olduğunu tahmin ediyorum.
SEOHYUN: Bugünlerde baktığım birkaç senaryo var ve onları okuduktan sonra şaşırdım.  Oyunculuk kariyerim kısa ve çok fazla projem olmadı, ancak istediğim bir karakter imajına sahibim. Daha çok, iyi ve masum roller. Ancak bugünlerde bana gelen senaryolarda, “Beni bu rolü oynarken mi hayal ettiniz?” oluyorum ve bunun için minnettarım.
Bir ipucu verecek olsanız?
SEOHYUN: Güçlü kişilikler ve çok güçlü karakterlerle merak uyandıran senaryolar var. Bunları okumaktan keyif alıyorum.
ING Çeviri: seohyuned
TR Çeviri: Lady Seohyun Turkey
Tumblr media
2 notes · View notes
kuromelodi · 4 years
Text
gökce ile yapmak istediklerim listesi
cok fazla var ama kesin hepsi aklıma gelmicek simdi en azından COK FAZLA istediklerimi yazıcam net yni
bir kere ya bak sdc bir kerecik bile olsa sizde kalmak istiyorum ya da sen bizde kal ama evimiz bu haldeyken pek de istemem acıkcası psikolojin bozulsun istemem😅 anksiyete krizi fln gecirirsin sn bu insanların arasnda saka yapmıyorum bu arada. neyse iste sizde kalmak istiyorum ve bunu sen de cok istiyosun biliyorum ailemin mallıkları yetmiyomus gibi birinde kalmama da izin vermiyolar of kacıcam lan i hate my life xd kacarsam da size gelemem tahmin ederler ve hemen bulurlar sj biz gizli ask yasamaya mahkumuz göcke. neysee bak hep konudan sapıyorum sinirlerim bozuk 😐 artık hayalimizden devam ediyorum allahın iznyle: bi gün sizde kalsaydm gercktn her dakikayı dolu dolu gecirirdik eminim he bi de o gün icerisinde fakirlesip + borclanırdım kesn batardım yni bildğn ayrıca kilo da alrdım ama bunlara değer acıkcası sadece lütfen Bİ GÜNÜ brbr gecirelim. lütfen artık büyüdük yapabiliriz. bir sürü sey izlerdik bi de izleyecek seylerimiz asla bitmez bnce zaten sadece su kücük seyi istedim cok mu sey istedim
birazdan cok büyük bisi isticem ama bunun gerceklesme ihtimali nedense sizde kalmamdan daha yüksek geliyo ileride yapabilirmisiz gibi kdldkdlsjd bak icimden bi ses böyle diyosa belki gercekten yapablriz gökce never say never and stay strong yk
evet o büyük hayale geldi sıra sjsjs seninle yurt dısına cıkmak istiyprummm zaten biliyosun ve bunun hakkında zaten cok konusuyoruz ama bizi üzdüğü icin konusmamayı tercih etmeliyiz artk en büyük sıkıntı para bi de her seyi halletsek parayı halledemeyiz yasadıgımz hayatı skym en cok japonyaya gitmek istiyorum kore de olur ama bu ne animeci olusumuzdan ne de kpopcı olusumuzdan kaynklı. cok güzel ülkeler yani estetikler olm napalım simdi kimse yargılamıcak. neyse iste cok istiyorum buralara gitmeyi ve sn de yanmda olucaksın baska türlü tadı cıkmaz ayrıca orda seninle yapıcaklarımızı bile planladk cmdlsmfkfn simdi bildiğin seyleri tekrarlamıcam ama kalıcak bi yere para ödemek yerine dısarda iki-uc saat kestirmeyi denemek istiyorum seninle gebertilme ihtimalimiz var mı bilmiyorum gerci ama ölüceksem de böyle öliyim dimi😀
diğer hayale geldim simdi ama uyarıyorm bu bya imkansz yani bence sen ne düsünürsün bilmiyorum da kısa süreliğine kanadaya ya da baska bi ana dili ing olan ülkeye gidip bi süreliğine orda calısıp para biriktirme hayali jdkfkcldj bunu yapsak hayatımıza mükemmel bi sekilde yön verirdik yalnız bunu yapmamız demek tüm hayallerimizi gerceklestirmemiz demek oluo hatta sonucta bunu yapablrsek baska ulkeye tatile de gayet raht gideriz + zaten seninle beraber yasayacagımız icin yanında kalmıs olurum otomatkman eoe
YOUTUBE KANALI ACMAKDKDISKEKKR aslnda öyle gercktn hayalim olan bisi değil ama ara sıra düsünüyorum vlog gibi cekseydik cok komik eğlenceli olurdu ama biz malız olm ya kimse bizi anlmzdı ve kimseye komik gelmezdi herhalde.. ama kim bilr belki dünyada bizim gibi birileri de vardır 🤟🏻 (jikyu.) anime yorumlwrı yapardık ama kavga edeblrdik bnu yaprkn sn bi kuduruk olduğun ve ben de düsüncesini ahirete dek savunan biri olduğum icin bunu yapalm hatta doğum gününde yapalm ama soruları önceden hazırlamamız lazm sonra soruları birbirimize yönelticez kdkdlskfkcks
istanbulda gezmediğimz yer kalmasın istiyorum gercekten ödevimizden dolayı bikac güzel yere gittiğimisde bile o kadar hosuma gitmisti ki zaten istanbulu gezme fikrini aklıma daha cok sokan sey bu olmustu sizinle gezerken cok fazla eğleniyorum hatta biz normal sartlarda sadece gittiğimiz tek yerde bile tüm günümüzü harcayabiliriz ama o gün mecburen diğer yerlere de yetismemiz gerektiği icin böyle olmamıstı bu iyi bir sey mi kötü bir sey mi bilmiyorum eğer fırsatımız olucaksa gittiğimiz her yere bi günümüzü ayırmaya hazırm bn.. gerci bunu zaten yapıcaktık biz ne güzel ama amk koronası yüzünden bi bok yapamıyoruz abi deliricem ya koronaya rağmen 2020 yazında da yine gezebildik 2 3 kere allah razı olsun gercekten uf neyse üzülmek yok bu blogta o yüzden hayallerimi anlatmaya dewam 💗
tüm yemekleri denemek fkdlsmekf tüm kültürlerin yemeğini yemek demiyim de denemediğim seyler + yerler var ya hepsini denemek istiyorm ben olm evt ac biriyim yani yalan yk mesela sey gibi subway surfe bi gidemedik ayağımızın dibindeydi bi ara buna rağmen rsmn nasip olmadı 😦 yiyelim artık su boku
sana adam.akıllı hediye almak istiyorum artık abim bu konuda ciddiyim eğer bni ciddiye almadıysan bu son fırsatın cok ciddyim param olsa güzel güzel hediyeler alıcam iste ama yooooook uf hayallerimden biri de bu jsjdjdjdj
sonsuza dek arkadas kalmamız bunu gercekten istiyorum ve imkansz değil bence neden sonsuza dek arkadas kalmayalım ki cünkü yollarmz ayrılabilir ve cevremiz değisebilir farklı arkadaslıklarımız da olabilir ama bunların hicbiri iletisimi keseceğimiz anlamına gelmez bence iletisimde ve yakın kalmak her zmn bizim isteğimize bağlı bizim elimizde lütfn bni her zaman sev böyle sevmeye devm et ve arkadas kalalım :(♡ en iyi arkadasnm kimse benm gibi dinlemez ve yanında olmaz yni bunu unutma ok.
veee en cok istedklerimden biri yine: cosplayer olmak 1 günlüğüne de olsa dksldk o kadar acım ki seninle bisiler yapmaya artık 1 günlük bile olsa kafi diyorum lan allah kahretsin neyse iste bizim bu hayalimizi aciln gerceklestirmemiz gerek ama fakir oclar oldugumuz icin mağazalarda yapıcaz kabinlerde sürtücez birz mcbur napalım makyajımızı da yapar giderizDJDJDJJDJ
bu kadar simdilik ama seninle yapmak istediğim aklıma gelmeyen daha bir sürü sey var belki liste 2 yaparm ama bunlar baslıca olanlardaki istee duygulandırma gönderisi olmus olabilr birz ama ztn sürekli konustuğumuz seylrdi aq artık duygulandırmamaya basladı ajwkekfkc yalan ben hala duygulanıyorm bb
not: yukardaki bazı hayallerime sevalüsko da dahil o da aklmda simdi adını gecirmemek beni üzdü ama ztn okimicak bunları gerci yine de üzüldüm belirityorm.seval özr dlrm. sevalin bizi soktuğu psikolojiye bakr mısın görmicek olsa bile kırıldığını hissedip özür diliyorum al şste
2 notes · View notes
birgaripsedim · 5 years
Text
Yürek ister
Beklemek bi yandan zor bi yandan gurur vericiymis. Ben sebelegimi çok özledim güzel yanları ve kötü yanlarından söz etmek isterim. Güzel yanları bizim için telefon sorunumuz olmadı eski tuşlu telefonlardan götürdü o yüzden sesini hep duydum. Saatleri ezberlemek güzel aricagin saati dört gözle bekliyorsun saat yaklaşıyor ya bir heycan basıyor anlatılmaz bir duygu o heycanla açıyorsun komutan gelene kadar konuşuyorum gerçi dinleyen taraf ben oluyorum neleri özlediğini anlatıyor lafın başı ilk sen ve annem oldu ikinci özlediği ise halının üstüne basmak mis benim açımdan beklemek birde bu yönden iyi oldu kıymet bildik sebelegimin arkadaşları gitmeden önce çok önemliydi iki haftası varken biz sadece 3 gün görüştük hep arkadaşları ile vakit geçirmek isteyen biri 7 gün izne geldiğinde 7 gün boyunca benim yanımda olmak istiyor. Gurur verici beklemek akrabalarına bir araya geliyorsun ne yapıyor asker denilince gururlaniyorsun her akşam yatmadan dua ediyorsun nöbet saatini bekliyorsun sırf bir iki saat daha fazla konuşmak için 5 6 nöbet sırası bu aksam beklemedeyim. Kotu yani ise sadece beklemek çünkü sesini duymak yetmiyor bazen koşup boynuna sarılmak istiyorum kokusunu içime çekip boynundan öpmek tek sorun çok özlemek o güçlü olsun diye bunları içinde saklamak var bide özledim diyebiliyorum ama ayrıntıya giremiyorum ses tonu değişiyor sonra toparlayıp gelecekten söz ediyorum böyle tatlı tatli gülmesi yok mu gamzeleri aklıma geliyor o güldükçe yüzünü ezbere bilirim. Beklemek heycanli aslında her aradığında kalp atışların değişiyor biraz korku ile açıyorum yinemi sen şebelek diye gülüyorum her seferinde tabiki oda biraz trip atıyor gibi oluyor ama yapamıyor çünkü biliyor arama saatini beklediğimi sesini duyup huzur doluyor içim 31 Ocak 2017bizim veda gümüzdü. Vedalar hiç bize göre değilmiş sabah 8 kalktım akşam hiç uyku uymamışim bir yandan heycan bir yandan korku acaba nasıl yapıcam onu nasıl bırakıcam diye düşünerek 1 saat uyuyabilmişım. Yanına gittim beni bekliyor koşarak herzaman ki gibi boynuna sarıldım. Benim askerim bütün işlerini son güne bıraktı bu yüzden siz sevdiğinizin kolundan tutun götürün 365 gün boyunca neler yaşadıklarımızı kısa kısa yazmaya çalışacağım umarım bu süreçte yazdıklarım sevdiklerini askere gönderecek olan yarenlere cesaret olur...   Yanında yürüyorum gülüyorum ama içimden hep birşeyler kopuyor biz en fazla 2 hafta görüşmeden durduk 15 ay boyunca çok kötü oldum. Zaman akıp gitti vedalaşmaya geldi o sıra künye yaptırmış. Aglamamak için dudaklarımı isirmaktan yara oldular vedalaştık və gönderdim siz siz olun sakın askerlerin yanında ağlamayın benim gibi sulu göz yapabildiyse siz daha fazlasını yaparsınız. Sonrası ne oldu derseniz ben kendimi sıktım sıktım askerim gittikten sonra hastaneye gittim O kadar gurur verici bir süreç ki sizi bilen herkesten ALLAH KAVUŞTURSUN lafını duymak hem gurulandım hem duygusal bir an oluyor. Herkes soruyor nereye gitti diye gururla söylüyorum MANİSA MERKEZ piyade egitim çavuşu olarak gitti herkese nasip olur inşallah. Gondericek olan bütün yarenlerin Allah yardımcımız olsun... 
 Bugün teslim günü sabah 9 da uyandık aradık birbirimizi tabi ben ondan daha heycanli akşamı hiç uyumadan sabah oluyor aklım onda oluyor uyuyamıyorum hep bir şey araştırma acaba nasıl falan derken izmirde manisa ya gitti askerim birliğin önüne gidince aradı çok konuşamadık sadece telefonu içeri alabilirse haberdar edicek 11.46 içeri girdi benim için saat durdu zaman geçmiyor ilk günü saat 19.00 kadar işleri uzuyormus dedim birazdan arar falan derken mesajlarim iletildi. Çocukluk arkadaşım yanımdaydı onunla birlikte kalkıp mutluluktan dans ettik 5 dakika geçmedi telefonum çaldı ve sevdiceğim arıyor bi yanım hüzün bir yanım gururlu mutlu asker yareni olmuşum hayat arkadaşımı bekliyorum sevdiğimin aramasını beklerken bende oyalanmaknicin el işine başladım televizyon battaniyesi örüyorum her motifinde hayal kurarak örüyorum böyle bir mutluluk yok ya hayal kuruyorsun motif bitiyor yeniden başla değişik hayal kur herkese tavsiye ederim zaman en güzel öyle geçiyor. Allahıma onu emanet ettim bütün dualarım onunla çok özlüyorum ama sabır çünkü bizim tek engelimi askerlik geldiği zaman herşey çok Güzel olucak evlilik alışverişleri baslicak daha neler neler şafak doğan güneş hayallerim suan bunlar ama 364 gün sonra evli mutlu çocuklu gelsin yeterki bütün kurduğumuz hayallerimizi yerine getircem arabimizin markası evin duvarlarının rengi mobilyalar mutfağın nasıl olucagi fotoğraf köşemiz ve şuan ördüğüm battaniye in altında film izlemek hepsi bizi bekliyor...  
 Beklemek bi yandan zor bi yandan gurur vericiymis. Ben sebelegimi çok özledim güzel yanları ve kötü yanlarından söz etmek isterim. Güzel yanları bizim için telefon sorunumuz olmadı eski tuşlu telefonlardan götürdü o yüzden sesini hep duydum. Saatleri ezberlemek güzel aricagin saati dört gözle bekliyorsun saat yaklaşıyor ya bir heycan basıyor anlatılmaz bir duygu o heycanla açıyorsun komutan gelene kadar konuşuyorum gerçi dinleyen taraf ben oluyorum neleri özlediğini anlatıyor lafın başı ilk sen ve annem oldu ikinci özlediği ise halının üstüne basmak mis benim açımdan beklemek birde bu yönden iyi oldu kıymet bildik sebelegimin arkadaşları gitmeden önce çok önemliydi iki haftası varken biz sadece 3 gün görüştük hep arkadaşları ile vakit geçirmek isteyen biri 7 gün izne geldiğinde 7 gün boyunca benim yanımda olmak istiyor. Gurur verici beklemek akrabalarına bir araya geliyorsun ne yapıyor asker denilince gururlaniyorsun her akşam yatmadan dua ediyorsun nöbet saatini bekliyorsun sırf bir iki saat daha fazla konuşmak için 5 6 nöbet sırası bu aksam beklemedeyim. Kotu yani ise sadece beklemek çünkü sesini duymak yetmiyor bazen koşup boynuna sarılmak istiyorum kokusunu içime çekip boynundan öpmek tek sorun çok özlemek o güçlü olsun diye bunları içinde saklamak var bide özledim diyebiliyorum ama ayrıntıya giremiyorum ses tonu değişiyor sonra toparlayıp gelecekten söz ediyorum böyle tatlı tatli gülmesi yok mu gamzeleri aklıma geliyor o güldükçe yüzünü ezbere bilirim. Beklemek heycanli aslında her aradığında kalp atışların değişiyor biraz korku ile açıyorum yinemi sen şebelek diye gülüyorum her seferinde tabiki oda biraz trip atıyor gibi oluyor ama yapamıyor çünkü biliyor arama saatini beklediğimi sesini duyup huzur doluyor içim...
Bir insanı en çok ne kadar özlersiniz? Cevabını bilmiyorum gece yatağa başımı koyduğunda başlıyor zor süreç gündüzler ayrı zor geceler daha da zor. Gündüzler öyle böyle geçiyor ama benim gecelerim geçmiyor. Yazın gündüzler uzar ya benim gecelerim uzuyor. Özledim derken o boğazın düğüm düğüm olması mı özledim derken burnumun sizlamasımı hangisini anlatayım günler zorlaşıyor özledikçe daha zor karşındakini belli etmemeye çalışmak var bide . En zorunda o güçlü kadın ayakları bir bilse o güçlü kadını ufacık çocuk gibi özlediği için ağladığını ne yapar acaba ilk önce kızar sonra askerden kaçar biliyorum dayanamaz göz yaşıma. İşte bu yüzden telefon kapana kadar hiç bir şey hissettirmek var zor geliyor bazen. Konuşuyorsun gülüyorsun ama gözlerinden susuzulen yaşlar odanda biri varsa delirmissin diye bakar sana o telefon kapanmasın diye dua edersin ama en fazla 10 dakika ya komutan gelir ya başka biri kapanır fırsatı buldukça aramaya çalışır ama yetmez. Gündüzleri akşam olsun sesini duyayim diye dua edersin akşam olur sabah olsun biraz mesajlasalim diye gece ile sabahı kovalar durursun. En kötüsü de parfümü vardır sıkarsın onu bir yere onun kokusuyla uyucam dersin sonra için geçer rüyanda kendine dersin şebelek uyan bak sevgilin geldi aç gözlerini hadi ama geldim diye bir ses sen bir hevesle açarsın kokusu var ya geldi sanarsin ama gözlerin açılır o yok bi kendine gelirsin 5 10 dakika geçer sonra gözlerinden yaşlar susulur uyku gider sabaha yine uykusuz çıkarsın. Ertesi akşam uyucam diye sıkmasın parfümü uykusuzluktan gözlerin kapanır ya o dereceye gelirsin sonra birden özlediğin aklına gelir resimlere bakarken bi bakmışsın sabah ezanı okunur 1 saat daha beklersin günaydın hatun diye bir mesaj dakikasında cevap versem uyumadin mi demesi var uyudum hayatım saatimi kurdum seninle uyanmak için. Masum yalanlar işte aklı kalmasın. Her gün saat 00.00 olsunda bir günümuz daha bitsin diye bakarsın. Gururla beklerken özlemek yoruyor ama askerim için güçlü olmaktan başka hiç bir şey gelmiyor elimden keşke gelse 2 ay 10 gün geçti daha 293 gün var. Özlenecek çok gün var :(
16 notes · View notes
tumitutscanlation · 5 years
Text
Heavenly Blessing - 67. Bölüm
Mega // MangaTr
Bölüm 67: Yükselen İnsandır, Düşen de İnsandır
Xie Lian anında başını kaldırdı. “Olmaz.”
Ardından ciddiyetle tekrar etti. “Kesinlikle olmaz.”
Baş Rahip başını salladı. “Cevabının bu olacağını tahmin etmiştim. Bu yüzden düşüncelerimizi ikinci yönteme çevirdik.”
Xie Lian ağırbaşlı bir şekilde. “Lütfen beni aydınlatın.”
Baş Rahip. “İkinci yöntem, ekselanslarının Xian Le halkının önünde tövbe etmesi, cennetten bağışlanma dilemesi, ardından ise bir ay boyunca duvara bakarak hatalarını düşünmesi.”
Xie Lian sakince yanıtladı. “Mümkün değil.”
Baş Rahip geriledi. “Duvara bakarken sahiden hata yaptığını düşünmen gerekmiyor, sadece öyle gibi görünsen… ehem.” Aniden Semavi İmparatorun heykelinin önünde olduğunu hatırlamıştı ve hemen sözlerini düzeltti. “İçten olduğun sürece yeterli olacaktır.”
Yine de Xie Lian’ın cevabı değişmemişti. “Hayır.”
Baş Rahip. “Neden?”
“Baş Rahip, bugün dağdan indiğim zaman ne gördüm biliyor musun? Baş kentteki insanlar Kutsal Geçit Törenindeki olayı ağza almazlık yapmıyor, onlar tasvip ediyorlar. Bu da krallıktaki tüm insanların benim çocuğu kurtarma kararımı haklı bulduğunu gösterir.
“Eğer sizin dediğinizi yapar ve doğru bir şey için cezalandırılırsam ne düşünürler? Bu herkese bir hayat kurtarmanın beklenmedik meritler kazandırmak yerine günahmış gibi cezalandırılması gereken bir şey olduğu mesajını vermez mi? Bunun ardından ne düşünmelerini ne yapmalarını bekliyorsunuz?”
Baş Rahip. “Neyin doğru neyin yanlış olduğu önemli değil. Önemli olan tek şey bu iki yöntemden birini seçmen gerektiği. Bu dünyada hiçbir şey mükemmel değildir. Ya çocuk bedeli öder ya sen.”
Xie Lian cevapladı. “Neyin doğru neyin yanlış olduğu son derece önemli. Eğer seçmeye mecbursam, o zaman ben üçüncü yolu seçiyorum.”
Baş Rahip alnını ovdu. “Bu… Ekselansları, cüretkarlığımı bağışla, ama onların ne düşündüğünü neden umursuyorsun? Bugün böyle düşünürler yarın farklı bir şekilde. Küçük detaylara kafa yormana gerek yok, inan bana, insanlar yapmaları gereken şeyi yapmaya devam ederler ve ne senin hareketlerinden etkilenirler ne de seni örnek alırlar. En iyisi başımızın üzerindekilere hizmet etmektir.”
Xie Lian konuşmadan önce bir süre sessiz kaldı. “Baş Rahip, Kutsal Kraliyet Köşküne girdiğimden beri buranın bir öğrencisiyim, kendimi geliştirdikçe, hatalarımla yüzleştikçe, aslında her zaman aklımda olan ama söylemeye cüret edemediğim bir şey gün yüzüne çıktı.”
Baş Rahip. “Nedir?”
“Tanrılara bu şekilde tapınmamız ve yerlere kapanmamız doğru mu?”
Baş Rahip bir süre söyleyecek hiçbir şey bulamadı. “Tanrılara tapınmayıp ne yapacağız? Evsiz mi kalalım? Ekselansları buraya gelip tapınan yüz binlerce, milyonlarca adanmış kişinin yanlış inançlar uğruna mı buraya geldiğini düşünüyor?”
Xie Lian başını iki yana salladı ve konuşmadan önce derin düşüncelere daldı. “Yanlış olan inanç değil. Sadece, bu öğrenci, secde etmenin doğru olmadığını düşünüyor.”
Başını kaldırdı ve Savaş Tanrısı Semavi İmparatorun altından, göz kamaştırıcı, görkemli ve büyük heykelini işaret etti. “İnsanlar yükseldiğinde tanrı olur. İnsanlara göre tanrılar atalardır, öğretmenlerdir, ebedi ışıklardır, ama onlar bizim efendilerimiz değildir. Bu konuda, tümüyle minnettarlık ve aynı zamanda hayranlık duymalıyız, ama asla put haline getirerek tapınmamalıyız. Tıpkı ShangYuan İlahi Geçit Töreni gibi, doğru davranış minnettarlık, neşe olmalı, korku değil, memnun olmaları için yalvarmak değil, gözdağı vermek değil ve kesinlikle kendimi bir köle pozisyonuna sokmayacağım.”
Baş Rahip temkinli ve sessizdi, ama diğer üç Vekil Baş Rahip huzursuz görünüyorlardı, başlarını arkalarına çevirmişlerdi.
Xie Lian devam etti. “Bir kaza oldu, olur böyle şeyler. Uzun geceleri aydınlatması için bin tane fener bağışlamaya razıyım; ışığın etrafında dolaşan kelebekler gibi ben de korkmuyorum. Doğru yaptığım bir şey için boyun eğmeyi reddediyorum. Duvara bakarak hatalarımdan ders mi çıkarmalıyım? Neyi yanlış yaptım ki? Kim yanlış bir şey yaptı? Tıpkı kötülüğü yapan Qi Rong’ken, suç işleyen kişiyi kontrol altına alan Feng Xin’in cezalandırılması gibi: bunun mantığı nedir? Eğer cennetin gözleri varsa, beni bu yaptıklarım için suçlu bulmayacaktır.”
Baş Rahip bakışlarını çevirdi. “O zaman ekselansları, bir soru sormama izin ver. Peki ya cennet sahiden seni suçlu bulursa? O zaman özür diler misin?”
“Eğer böyle bir şey olursa, cennetin hatasıdır. Ben haklıyım. Cennetin karşısında durur ve sonuna dek direnirim.”
Bunu duyunca Baş Rahibin yüzü hafifçe değişti ve gülümsedi. “Ekselansları, böyle sözler söyleyebildiğinize göre epeyi cesur olmalısınız.”
Diğer üç Vekil Baş Rahip onu izliyor, konuşmak istiyor ama kendilerini tutuyorlardı. Tam bu sırada aniden salonun dışından bir alarm duyuldu, sanki pek çok zil aynı anda çalıyordu. Dört Baş Rahip daha fazla koltuklarında kalamazlardı, hepsi aynı anda ayaklandılar ve salonun arkasına doğru koşmaya başladılar.
Xie Lian hemen arkalarındaydı. İmparatorun Salonunun arkasında pek çok binanın yanından geçtiler ve siyah bir pagodaya ulaştılar. Siyah binanın kapıları açıktı ve siyah dumanın sayısız ılgımı dışarı çıkıyordu. *ÇN: Budist tapınağı, çoğunlukla taştan inşa edilir.
Baş Rahip çaresiz bir çığlık attı. “ZHU AN NEREDE?!! NEREYE GİTTİ O! BU NASIL OLDU??!”
Bir grup acemi muhafız yanlarına geldi, başlarında Zhu-ShiXiong vardı. “BAŞ RAHİP!! BURADAYIM! Neler olduğunu bilmiyorum, kapı kilitliydi ama aniden kendi kendine açıldı!”
Baş Rahip saçını çekti. “ÇABUK! BANA YENİ BİR RUH MÜHÜRLEME VAZOSU GETİR!”
Xie Lian içeri fırladı. Siyah pagodanın içindeki duvarlar, farklı boy ve şekillerdeki ızgaralı sandal ağacı panelleriyle kaplıydı, orantısız bir şekilde üst üste yığılmışlardı ve her bir panelde kil vazolar, porselen kaplar, yeşimden kutular gibi nesneler vardı. Her bir muhafaza normalde güvenlik altındaydı, kırmızı durdurucu kapaklar sağlam bir şekilde yerlerinde olurdu ve üst kısımları kızıl efsunlar içeren sarı tılsımlar ile mühürlenirdi ama şu anda kapların çoğu parçalanmıştı ve diğerleri de kendi kendilerine raflar atlıyorlardı, hala yerlerinde durmakta olanlar ise sallanıp titriyorlardı.
Bu ruh mühürleyen muhafazaların her birinin içerisinde zarar vermiş iblisler veya canavarlar saklıydı ve bu tarz siyah pagodalar, kutsal hale onları baskılasın ve arındırma sağlansın diye TaiCang Dağındaki her tapınakta olurdu. Ancak bu ani ayaklanmaya bir şey sebep olmuştu ve bir anda bütün kötü ruhlar serbest kalmıştı!
“Çok geç!” bağıran Xie Lian’dı.
Hemen kapıyı tekmeleyerek kapattı. Normalde kapıyı kapalı tutan demir kilitler kötü ruhlar tarafından kırılmıştı, bu yüzden Xie Lian kılıcını çekti, ucunu kullanarak bir şeyler çizdi, ardından kılıcı yere sapladı. Dağa geldiği zaman yanında iki yüzden fazla kılıç getirmiş ve neredeyse her gün farklı bir kılıç taşımıştı ve her biri eşsiz, olağanüstü değerli kılıçlardı. Bu kılıç, yere saplandıktan sonra kapıyı kilitlemişti ve içerideki kötü ruhların isyan ettiği ve kükrediği duyulabiliyordu.
Siyah pagodadan çıktıktan sonra başlarını kaldırıp tepelere baktılar, her bir tapınaktaki siyah pagodalar karanlık bulutlarla sarılmış ve tüm kötü ruhlar gökyüzüne doğru yükseliyordu, çoktan yoğun bir duman tabakasıyla örtülmüş belli bir yöne doğru ilerliyorlardı.
“Orada ne var? Neden oraya doğru gidiyorlar?” soran kişi Zhu An’dı.
Baş Rahip bağırdı. “APTAL MISIN?! ORASI XIAN LE KÖŞKÜ!”
Rüzgar gibi koştular ve göz açıp geçinceye kadar Xian Le Zirvesine varmışlardı. TaiCang Dağının üzerindeki, etraftaki sayısız tepede bulunan, sayısız tapınaktan yayılan ağır, kalın bir duman tabakası gelmiş ve Xian Le Köşkünün üzerinde muazzam bir girdap oluşturmuştu.
“Xian Le Köşkünde neler oluyor?! Tüm iblisler ve canavarlar oraya çekiliyor, oraya ne koydun?” Baş Rahip sorgulamaya başlamıştı ama Xian Le de şaşkındı. “Hiç! Sadece…”
Sadece ne? Xian Le aniden hatırladı: o küçük çocuk!
Bu sırada Zhu-ShiXiong hayırdı. “Baş Rahip, çok kötü! Ekselanslarının köşkü yanıyor!”
Sahiden Xian Le Köşkünün bir köşesi alev almıştı, yangın göklere yükselerek yukarıdaki siyah bulutları koyu bir kırmızıyla yansıtıyordu. Ancak TaiCang Dağının altındaki, baş kentte yaşayan insanların neler olduğuna dair hiçbir fikri yoktu ve olanları uzaktan izliyorlardı, huşu içinde ve heyecanla birbirlerini çekiştirmekle meşgullerdi. “Vaay! Kutsal dağdaki yüce ölümsüzler bir tören düzenlemiş! Ne güzel bir görüntü!”
Kısa bir süre sonra ekip Xian Le Köşküne vardı. Xie Lian’ın çok fazla hizmetçisi yoktu, bu yüzde de çevredeki diğer zirvelerden insanlar koşmuş ve çaresizce alevleri söndürmeye çalışıyorlardı. Xie Lian iki yardımcısını göremeyince hemen içeri girdi. Büyük TaiCang Dağındaki tüm kötü ruhlar buraya toplanmışlardı, Xian Le Köşkünün içi simsiyahtı, hiçbir şey görünmüyordu. Xie Lian ana salondaki iki silueti hissetti ve bağırdı. “FENG XIN! MU QING!”
İkisi koruyucu bir rün çizerek kötü ruhların yaklaşmasını önlüyorlardı ama ancak ucu ucuna dayanıyorlardı. Feng Xin’in sesi çınladı. “EKSELANSLARI İÇERİ GİRME! BU ÇOCUKTA BİR TUHAFLIK VAR, BÜTÜN RUHLAR ONA GELİYOR!”
Xie Lian ancak o bahsedince ikisinin ardından küçük bir siluet daha olduğunu fark etti, görünüşe göre yere diz çökmüş, başını ellerinin arasına almıştı, çocuk çığlık attı. “BEN DEĞİLİM!”
Bir an gözlemleyen Xie Lian bağırdı. “Rünü tutmayın. Bırakın!”
Mu Qing. “Bırakamayız! Eğer bırakırsak her şey kontrolden çıkar! Ben önce en -”
Xie Lian sözünü kesti. “KORKMA. BIRAK. ŞİMDİ!”
Mu Qing dişlerini sıktı ve Feng Xin’le aynı anda ellerini indirdi. Sınırlamalar ortadan kalkınca kötü ruhlar çığlık attı ve dengesiz bir hal aldı.
Ancak bir saniye sonra Xie Lian uzanmış ve yıldırım hızıyla siyah dumanın belli bir parçasını kıstırmıştı.
Bakmamıştı bile, siyah dumanı çıplak elleriyle yakalamış, sıkıca tutuyordu. Kötü ruhu yakaladığı anda Xian Le Köşkündeki tüm o çıldırmış kötü ruhlar yavaşlamıştı.
Dışarıdakiler sessizce başlarını salladılar.
Kötü ruhlardan oluşan kalabalık bir grup aynı yerde toplandığı zaman, içlerinden en güçlü olanı takip ederlerdi. En güçlü olan yakalandığı zaman, liderleri olmadığı için yön duygularını kaybederlerdi. O anda, Xie Lian hemen en güçlü olanı tanımış ve hiç şans vermeden onu yakalamıştı, ve sadece bir kez sıkıştırmasıyla elindeki kötü ruh paramparça olmuştu.
Hemen ardından dört baş rahip kollarını kaldırıp seslendiler. “Geri gelin!”
Liderlerini kaybeden kötü ruhlar Xian Le Köşkünün etrafında ne yapacağını bilmez bir şekilde rasgele uçtu, en sonunda pes etmekten başka şansları olmadığı için istemeden baş rahiplerin kollarındaki mühre geri döndüler. Diğerleri ise hala sönmemiş alevleri kontrol altına almaya çalışıyorlardı ve ancak yoğun duman bir nebze azaldığı zaman Xie Lian karşısındaki üçlüyü tam olarak görebilmişti.
Feng Xin ve Mu Qing yarı yarıya yere diz çökmüş, hala şoktaydılar. Arkalarındaki çocuk ise hala başına sarılmış, tek kelime etmiyordu. Baş rahipler içeri girdi ve tek bir bakışın ardından konuşmaya başlamışlardı. “Bu çocuk nereden çıktı? Feng Xin bütün kötü ruhlar ona geliyor mu demişti? Neler oluyor?”
“ShangYuan İlahi Geçit Töreni sırasında şehir duvarlarından düşen çocuk bu.”
Baş rahipler gerilemişlerdi. Baş Rahip buyurdu. “Onu neden buraya getirdin?”
Xie Lian başını iki yana salladı, açıklamak istemiyordu, Feng Xin’e döndü. “Siyah pagodalardaki tüm kötü ruhları buraya çekmek için ne yaptı?”
Feng Xin’in kollarından birisi hala askıdaydı, ayağını kaldırdı. “Ne yaptığını bilmiyorum! Ama dağa girdikten ve Xian Le Köşküne geldiğimiz anda tüm o siyah şeyler aniden tepelerin üzerinden uçarak içeriye girdi ve etrafımızda dolaşmaya başladı, her an sayıları giderek arttığı için dışarı bile çıkamadık.”
Xie Lian köşkün içindeki yanarak dökülmüş duvarlara ve sütunlara bir bakış attı. “O zaman yangın nereden çıktı?”
Yüzü isle kaplı Mu Qing cevapladı. “Dışarı çıkamadığımız için koruyucu rün çizmek zorundaydık. Kötü ruhlar ise mumları yakarak perdeleri ateşe verdiler, bizim dışarı kaçacağımızı umuyorlardı.”
Feng Xin. “Şükürler olsun Ekselansları hızla geldi ve hemen durumu kontrol altına aldı! Eğer yangın devam etseydi rünle birlikte burada kül olurduk!”
Bunu duyunca Mu Qing gözlerini kapattı ve başını eğdi. Diğer tarafta baş rahipler çoktan küçük çocuğu sarmış ve incelemeye başlamışlardı.
“Baş Rahip, bu çocukta bir anormallik var mı?”
Eğer bir anormallik varsa, örneğin iblisler tarafından ele geçirilmişse, Xie Lian onu gördüğü anda anlardı. Yıllarca Kutsal Kraliyet Köşkünde aldığı eğitimde özellikle görü üzerine çalıştığı için onun gözlerini yanıltabilecek şeylerin sayısı oldukça azdı ve bu çocukta herhangi bir tuhaflık görmüyordu. Baş Rahip beklenildiği üzere başını iki yana salladı, o da benzer görüşteydi, çocuğa sordu. “Doğum tarihin ne? Gün, ay, yıl ve saat olarak?”
Hong Hong-Er herkesten çekiniyor gibiydi, düşmanlık nedeniyle gerilmişti bu yüzden Baş Rahibe sadece bakmakla yetindi, konuşmadı. Xie Lian onu nazikçe cesaretlendirdi. “Hadi söyle. Baş Rahip senin iyiliğin için geleceğini yorumlamak istiyor.”
Konuşması üzerine Hong Hong-Er itaatkar bir halde kısık bir sesle doğum tarihini söylemişti. Baş Rahip kaşlarını çattı ve parmaklarıyla hesaplamaya başladı. Etraftaki herkes onu izliyor ve kısık sesle yorum yapıyorlardı, Baş Rahibin ifadesi ise gittikçe kararıyordu. Xie Lian da izlerken gittikçe ciddi bir ifadeye bürünüyordu.
Baş Rahip otuzlu yaşlarının başında bir genç adam gibi görünüyordu, ama Xie Lian öğretmeninin Kutsal Kraliyet Köşkünü yönetebildiğine göre ne kadar güçlü olduğunu pek çoklarından daha iyi biliyordu. Xian Le’nin birinci Baş Rahibi Mei Nian Qin diyarda geleceği yorumlayarak ünlenmişti. Xie Lian kılıç ve büyü sanatını vekil baş rahiplerden öğrenmişti, ama Baş Rahibin kendisinde hiç gelecek yorumlamayı öğrenmemişti, Baş Rahip ona bunun bir sokak sanatı olduğunu söylemiş ve altın itibarlı veliaht prensin böyle numaralara ihtiyacı olmadığını söylemişti. Ayrıca zaten Xie Lian’ın kendisinin de bu konu ilgisini çekmiyordu, bu yüzden hiç denememişti. Ancak Baş Rahibin asla hata yapmadığını biliyordu.
Bir süre geçtikten sonra, Baş Rahibin alnında süzülen soğuk terler gittikçe arttı ve mırıldanmaya başladı. “Tabii… elbette… İlahi Geçit Törenini bozmasına şaşmamalı; siyah pagodalardaki ruhlar onu sezdikleri için heyecanlandılar; Xian Le Köşkü de yandı… Bu… Bu… Bu sahiden…”
Xie Lian. “Sahiden ne?”
Baş Rahip terini sildi ve bir anda birkaç metre geriledi. “Ekselansları, dağa getirilmemesi gereken bir şey getirdin! O çocuk zehirli! Kaderi en uğursuz yıldızda yazılmış, alnında felaket ve yıkım getirmek yazılı, o kötülüklerin en sevdiği. Ona dokunan herkesin üzerine talihsizlikler çeker, ona yaklaşan herkes hayatını kaybeder!”
O sözlerini daha bitiremeden yüksek bir çığlık koptu ve Hong Hong-Er ayağa fırlamıştı, doğrudan Baş Rahibin üzerine koşuyordu.
Sesi oldukça inceydi, ama çığlıkları öfkeyle doluydu, sanki tüm kalbi ağza alınmayacak bir acı ve ıstırapla dolmuştu, pek çokları titredi. O küçük çocuğun her yeri yaralarla doluydu, ancak yine de ayağa kalkmış ve kırmızı gözlü, tümüyle vahşi ve saldırgan kuduz bir köpek gibi saldırmıştı. Vekil baş rahipler Hong Hong-Er’in önüne geçmiş ve Baş Rahip geriye çekilmiş bağırıyordu. “ONU DAĞDAN GÖTÜRÜN, ÇABUK! Ona dokunmayın. Sakının! Kaderi zehirli, ona dokunmayın sakın!”
Vekil baş rahipler aceleyle kenara çekildiler, Mu Qing ile Feng Xin ise ne yapacaklarını bilmez bir haldeydiler. Sanki zehirli bir yılanmış gibi herkesin ondan uzaklaştığını görünce çocuk şok olmuş ve daha da çabalamaya, ısırmaya ve çığlık atmaya başlamıştı. “Değilim! DEĞİLİM!! DEĞİLİM!!!”
Aniden bir çift el onu belinden yakalayarak ince bedenini sardı. Başının üzerindeki bir ses konuştu. “Değilsin. Olmadığını biliyorum. Ağlama bakalım. Öyle olmadığını biliyorum.”
Küçük çocuk dudaklarını sıkıca bastırdı, belindeki kar beyazı kollara hiç bırakmayacakmışçasına sarılmış kendisini tutmaya çalışıyordu, ama en sonunda daha fazla dayanamadı. Yuvarlak, siyah gözünden aniden yaşlar boşaldı ve haykırarak ağlamaya başladı.
Xie Lian ona sıkı sıkı sarıldı ve yineledi. “Değilsin. Senin suçun değil.”
 Çevirmen: Nynaeve
125 notes · View notes
elagozpariste · 5 years
Text
why is pierre into me?
Pierre, tarihimdeki tanıdığım ve en bakmalara doyamadığım erkekti. Onu unuttum ama bu gerçeği hiç unutamamıştım. Hem güzel hem çok fransız. Son dört senede, sayı vermek istemesem de çok sayıda Fransız erkeği tanıdım, her biri ayrı güzel, ayrı havalıydı ama Pierre hep en tepede kaldı. Eli kalem tutuyor, ağzı laf yapıyor ve dayanılmaz raddede karizmatik. Baştan çıkarıcı olduğundan bir an bile şüpheye düşmeyen bir erkek havasında. Pierre'i teklerken, kekelerken, tereddüt ederken ya da utanmış hayal edemezsiniz. Onunla sadece bir film yıldızıyla zaman geçirdiğim hissine kapılmıyorum, böyle bir yıldızın tam da izleyicilerin zihnine kazınan sahnelerde olduğu gibi arz-ı endam edişine tanıklık ediyorum. 4,5 sene önce, Paris'te randevulaştığım ilk erkeklerden biriydi ve karşıdan geldiğini gördüğümde müthiş bir neşeye kapılmıştım. Dünyanın bana verdiği göz alıcı bir hediye gibiydi, böyle bir erkek vardı, Paris'teydi, Fransızca konuşuyordu, (ben konuşamıyordum) buluşmuş bir şeyler içiyorduk, artırıyorum, Proust'tan söz ediyorduk. Hayatın tüm güzelliklerini karşılarken her zaman başlangıç noktasını hatırlarım, neden Pierre bu kadar değerliydi? Bilhassa ben çok başka bir yerden geldiğim için. Kendimi başka ülkelere gider, başka dilleri konuşur hayal edemezken şimdi kendimi Paris'te bulduğum, her şey çok hızlı geliştiği için. 
  Böyle birinin benimle tanıştıktan sonra tanımaya devam etmek isteyeceğine ihtimal veremedim. Hafızamda Pierre'le hikayem orada bitti. Olmayacak duaya amin demeye, bu starın peşinden koşmaya, kendimi rezil etmeme gerek yoktu.
Tumblr media
Birkaç sene sonra beni instagram'dan takibe aldı. Takibine karşılık verdim. En güçlü silahım, instagram'ım. Çünkü hakkımda bir yabancıya en kapsamlı ve tutarlı fikri verebilecek ifade platformu orası. Bu şekilde aylar süren sessiz takipleşmenin ardından bir fotoğrafına sataştım, derken mesajlar birbirini kovaladı ve çok geçmeden beni portakal suyu içmeye davet etti. Nihayet görüşmeyi başarabildiğimiz gün iş çıkışı takım elbesiyle geldi görüşmeye. Bu defa ben de Fransızca konuşuyordum. Geçen senelerden, bende olan onda olmayan ilişkilerden, bende olan onda olmayan hastalığımdan, bende olan onda olmayan değişikliklerden söz ettik. Artık tamamen yeni bir dilde konuşuyordum, en zor şehirlerden birinde hayatta kalmayı -hem mecazen hem de kelimenin gerçek anlamıyla- başarabildiğim kesinleşmişti, iş sahibi olmuştum, bu topraklardaki neredeyse tüm kültürel referansları anlıyor, bir Fransızdan ayırt edilemiyordum. 
Anlatacak çok şey vardı ama anlatmaya gerek yoktu. Onu nasıl hatırladığımı anlattım ona, nasıl tanıdığım en Fransız erkek olduğunu, nasıl gözlerimi aldığını.. Neden üç buçuk senedir görüşmediğimizi sordu. "Neden mi, çünkü beni ghost ettin!" dedim. Alakası bile olmadığını söyledi. En son nerede görüştüğümüzü hatırlattı, ondan sonra da bir daha görüşmediğimizi. İnkar ettim. İkinci kez de mi görüşmüştük? Hakikaten öyleydi. Hatırlıyordu, ben zar zor hatırlayabildim. Sen de az değilsin Neslihan diye geçirdim içimden. İki date başarı sayılır. Bir anda 4,5 sene önceden mesajları koydu önüme. En son nasıl olduğumu sormuş ve benden cevap alamamış. Bu starı meğer ben ghost etmişim. "Nedenini söyleyeyim! Muhtemelen bana gereken ilgiyi ve özeni göstermemişsindir de ondan!" dedim. 
Sarhoştum, derin şeylerden konuşmuyorduk bu defa, hakkında az şey biliyor, çok üstelemiyordum. Hâlâ kazayla yollarımın kesiştiği biri olarak görüyordum onu. Ama akşamın sonunda doğru masanın ortasında ellerimizi birleştirip, kafa kafaya verip göz göze konuşmaya başladık. Kedi gibi birbirimize sırnaşıyorduk. Eve dönmeye karar verdiğimizde Palais Royal çevresinde el ele koştuk, bu film yıldızıyla bir film platosunda gibiydim, biraz koşuyor, sonra sarılıp öpüşüyor, sonra kendi etrafımızda dönüyor, yeniden el ele hızlıca yürümeye devam ediyorduk. Yalnızca biz vardık sokaklarda. 
Parisliliğin kitabına göre ilk öpücük tarafları sevgili yapar. Bu ilişkinin ne kadar sürdüğüne bakılmaksızın, birlikte geçirilen zaman sonlanana kadar sevgili olduğunuza emin olabilirsiniz. Kadın de erkek de bu kurala göre davranır burada. Her yerde her an belirsizlik hakim olsa bile öpüşmenin bağlayıcılığı kesindir. 
 O akşamdan sonra bana mesaj atmaya devam etti. Birkaç gün sonra yeniden buluştuk. Evine gün batımını izlemeye davet etti. Bir yedinci katta, en güzel Paris manzaralarından birine sahipti. 360 derece Paris. Evin bir ucundan Sacré Coeur, Opera, Eyfel, Montparnasse manzarası, öteki yanından Pantheon, Notre-Dame, milli kütüphane, Pere Lachaise ve dahası. Birkaç gün önce Pere Goriot'yu bitirmiştim. Son satırlarda Rastignac o zamanlarda yüksekte kalan Pere Lachaise'den şehre bakıp "A nous deux, Paris!" diye seslenir. Ben de şimdi o yedinci kat balkonundan Rastignac'ın bulunduğu noktaya bakıyorum, Pierre arkamdan sarılıp başını omzumun üstünden uzatmış, işte şimdi biz de karşı karşıyayız Paris.. 
Evin içinde dört dönüyor. Ne yerim, ne içerim soruyor, küçük kanepeler hazırlayıp ağzıma besliyor. Bir plak çalıyor, ben de bir bar taburesini kütüphanesinin karşısına çekip "evet otur şimdi, kütüphaneni analiz edeceğim" diyorum. Hımm... John Fante seviyorsun, Bukowski seviyorsun, Houellebecq seviyorsun ama en önemlisi Beigbeder seviyorsun. Tüm bu yazarlar birleşince pek hayra alamet değil biliyorum ama bir yandan çıkıp bu yazarları seviyorum diyebilmek de bir artı yüksek edebiyat memleketinde. Üst raflarda edebiyat alt raflarda politika kitapları var. Yerime geçip takılıyorum ona, "Kırk yaşına gelmişsin topu topu bu kadar mı kitabın var?" Şaşırıyor, "arkadaşlarım hep çok kitabım olduğunu söylerler aslında" diyor. "Benim arkadaşlarımın hepsinden az kitabın var" diyorum. Yoksa sarsılmaya mı başladı star? Ne ne kadar kitabı olduğu umrumda, ne de onu bozmak. Onun sarsılmaz havası ve kendi etrafında süren hükümdarlığı benimkini tehlikeye atmıyor. Ama ne yazık ki karşımdakine en fazla dokunacak şeyleri bilinçsizce bulup söylemek gibi kötü bir huyum var ve ağzım açılmaya başladı. 
O akşam kimi anlaşmazlıklar yaşadık. Onun zayıflıklarına yanlışlıkla dokunmaya devam ettim ve akşam pek hoş sonlanmadı. Onunlayken kazanılmış bir oyunda hissedilebilecek rahatlığa sahip değilim, çoktan kaybedilmiş bir oyunun koyvermişliğine de. Onun yerine, hiç kazanmadığım ve kazanamayacağıma inandığım bir oyunda olmanın verdiği tasasızlık var üstümde. Her şey kabulüm çünkü hiçbir şey üstünde hak iddia etmiyorum. Aniden çantamı alıp, arkamı dönerek kapıdan çıkıyorum. 
Merdivenlerden inerken ve gece vakti yollarda yürürken üzerimde bir hafiflik ve neşe var. Bu büyüleyici varlıkla bir şeyler yolunda gitmediğinde onu olduğu yerde bırakabilmenin, çok usta olduğu manipülasyonlarına başladığında ne yapmaya çalıştığını fark ettiğimi belirtip, söylediklerinden zerre etkilenmeden karşısındaki koltuktan kalkabilmenin, onu arkamda bıraktığımda söylediği hiçbir şeye kafa yormamanın, kendinden emin olmanın mutluluğu. İçim içime sığmazken evin yolunu tutuyorum. Bende bir şeylerin değiştiğini görmek güzel. Hâlâ hayatımdaki en heyecan verici şey erkekler, onlara dünyamda merkezi bir yer ayırmaktan çekinmiyorum, hâlâ birçoğunu çok seviyorum ama artık kendi dünyamın gücü bana ait. Kararları ben alıyorum, kendimi koruyorum.
Sonraki günlerde Pierre birkaç mesajla sorunun ne olduğunu anlamaya çalıştı. Kendime güvenli şekilde vermem gereken mesajları verdim, bir başka deyişle, beklentilerimi, isteklerimi, ne istemediğimi, nelerden hoşlanmadığımı ve nasıl bir insan olduğumla tutarlı olacak şekilde nasıl birine ihtiyaç duyduğumu ilettim ona. Önce biraz sessiz kaldı. Günler geçtikten sonra hiçbir şey olmamış gibi bana hediye ettiği kitap hakkında ne düşündüğümü sorduğu bir mesaj attı. Aynı akşam bulunduğu yerden motoruyla gelip beni aldı, buluştuğumuzda öpüştük, film başlamadan öpüştük, film sonrası bir şeyler içmeye gidince öpüştük, ayrılırken öpüştük. O arada neydi benim için, bugün benim için kim ve bundan sonra neyim olacak bilmiyorum ama o akşam yine sevgilimdi. Çok da yakın markaja almadığım bu adama dair bir şey gözüme çarptı o akşam. Neden hâlâ benden uzaklaşmadığını, bana karşı böyle nazik davrandığını, hoşuma gitmeyen davranışlarını değiştirmeye çalıştığını yavaş yavaş anlamaya başladım. 
Pierre zordu. Hatta “en zor”du. İnsanlarda en ufak şeyden rahatsız oluyordu. Hoşuna gitmeyen bir şey kulağına çalındığında, gözüne çarptığında, yaptığı şey ne olursa olsun ara verip yakınmaya başlıyordu. İdealistti. Zenofobdu. Biraz ırkçıydı. Fransızların birçoğu gibi Fransa'dan durmadan şikayet ediyor ama Fransız olmayandan daha da fazla şikayet ediyordu. Aşkta en iyi Fransızlardı, yaşam sanatında en iyi Fransızlardı, feminenlikte en iyi Fransızlardı, en iyi dil Fransızca'ydı, bir kelime olsun İngilizce duymaya dayanamıyor, hiçbir şartta kendimi İngilizce ifade etmeme izin vermiyordu; nefret ediyorum İngilizce'den, çirkin bir dil diye üzerine bastıra bastıra tekrar ediyordu. İngilizce'nin gerizekalılara ve reklamcılara bırakılması gerektiğine inanıyordu, biz Fransızca konuşmalıydık. Ve sürpriz olmayan bir şekilde, Pierre bu Fransız idealine en yakın insan olarak beni bulmuştu, fire vermiyordum. Bunu başaran bir yabancı olduğu için daha da değerli oluyordu gözünde. Ayrıca beni şehre ilk geldiğim günlerden tanıdığı için değişime kendi gözleriyle şahit olmuştu. Öyle veya böyle, gözünün önünde bir İstanbullu'dan bir Parizyen doğdu. En gurur duyduğu, kendisinin mükemmel bir örneği olduğu o portrede kendisine ben eşlik ediyordum. Fransızlarla dört senelik hukukumda gördüğüm, benim gibi Fransa sevdalısına zor rastlandığıydı. Bu yüzden her ne kadar bir sürü Fransızdan daha Fransız, bir sürü Parizyenden daha Parizyen olduğumu teslim etseler de, bundan o kadar da fazla etkilenmiyorlardı, Pierre kadar değil. Çünkü öteki Fransızlar kendilerine daha fazla yabancıydı, kendilerinde olmayanı idealize etmeye de daha eğilimli. Kimse 2019 yılında açık açık böyle milliyetçilik yapamıyordu, Pierre hariç. Ve ben.
İşte bu varması zaman alan analizle kendimden memnun, hayatıma devam ediyorum. 
Sevgili Pierre, seni kaybetmekten hiç korkmuyorum çünkü seni kazanmak ihtimal dışıydı. Hayat yine de günün sonunda bana seni layık görürse, dünyalar benim olur. Fakat bunu olur da günü gelirse düşünürüz.
Tumblr media
4 notes · View notes
Photo
Tumblr media
Genç Stajyerin Acıları
 İlk staj yaptığım yerde iki ay çalıştım ve gerçekten dünyanın en kötü ofisi falanmış, bunu o zamanki tecrübesizliğimle anlayamamışım. Yine de bana çok şey kattı, ofis düzeni çok iyiydi mesela, ofisimi nasıl düzenlemem gerektiğini biliyorum en azından. Ofis düzeni her şey koskocaman bir hayal kırıklığıydı ve size biraz bunlardan bahsedeceğim.
 Yanında çalıştığım avukat yaşlı biriydi. 65 yaşındaydı yanlış hatırlamıyorsam. Her yaşlı avukat gibi eskiden esip gürlemiş ama artık işleri küçültmüş, Anadolu adliyesine gidemem diye milyonluk davaları almayan, zaten aşırı para kazanmış artık sadece canı sıkılmasın diye ofise gelen bir beydi kendisi. Beni de muhtemelen canı sıkılıyor diye işe almıştı çünkü o kadar az iş vardı ki benim yapabileceğim canım çok sıkılıyordu ofiste. Neyse devam edelim.
 Ben bu ofise, diğer stajyerlere göre nispeten az bir miktarla başladım. Adam ofisi öyle bir yağlayıp balladı ki anlatırken, ha bir de yaşlı ve tecrübeli biri, dedim deneyeyim zarar gelmez herhalde. Raflar falan da dosya dolu, içimden diyorum ki “iyi bari iş var bir şeyler öğrenirim.” Çünkü bunu okuyan stajyer arkadaş varsa bu önerim özellikle onlaradır; stajınız ağır geçsin, yorucu geçsin; yoksa hiçbir şey öğrenmezsiniz. İnsan sürüne sürüne öğreniyor çünkü. Neyse ben işe başladım. Ofiste bir avukat daha var dendi bu arada bana, o da kadın gelince tanışırsınız falan dedi, tamam dedim. Cuma günü gittim iş görüşmesine, pazartesi işe başlayacağım. Patron dedi ki “ben erkenden kalkar 9da burada olurum, sana da pazartesi anahtar yaptırırım sen 9buçuk gibi gel”. Ben de “tamam” dedim.
 Pazartesi günü, işe yeni başlamanın da heyecanıyla erkenden kalktım makyajımı yaptım giyindim kuşandım ve ofisin bulunduğu Şişli semtimize doğru yola çıktım. 9 gibi ofisin olduğu yerdeydim, kapıyı çaldım ama avukat bey geç gel dediği için umudum yoktu zaten; kimse yoktu ofiste. Aşağıda bir kahveci vardı oturdum kahve içtim. Ofise geleni gideni görebiliyordum, ama ne gelen var ne giden. Saat 11 oldu ben hala kahve içiyorum, ama hala gelen giden yok. Bunu da birkaç kez aradım açmıyor. En sonunda aradı beni 11:30 gibi dedi ki “Sen eve git ben geç gelirim.” Allah razı olsun ya erken söylediğin için. Kalktım eve gittim ben de işte. Ertesi gün yine gittim, Allahtan bu sefer diğer avukat dediği kadın gelmişti. Benle yaşıt biri, “avukatım dedi, İstanbul Hukuk’tan mezunum” dedi. Ben mezuna kaldığım için stajyerdim normal seyrinde okusam avukat olacaktım buraya kadar mantıklı. Ben de buna meraktan sicilini sordum. Kaç bin sicilim olur diye tahmin yürütmeye çalışıyorum. Bana dedi ki “ Hatırlamıyorum.” :DDDDD Avukatlar için baro sicili tc kimlik numarası gibi bir şey yani hatırlamamanız mümkün değil. Ben de işkillendim, tüm avuklatları görebildiğimiz baro levhaya girip baktım, evet tabi ki avukat değil, böyle bir avukat yok. Neyse ben yine de yüzüne vurmadım. Burası da sonradan aydınlandı, anlatacağım.
 Sonra işte biz bu kızla oturduk kahve yaptık ve dizi izliyoruz, o zamanlar söz diye bir dizi vardı bu kız açmış bunu izliyor sohbet ediyoruz bir yandan da. Sonra bu kızımız bana sevgilin var mı diye soru sordu. O zamanlar yoktu, ben de yok dedim. Hmm dedi ama benim var. Ben de tanımam diye aa ne güzel dedim ama kim diye sormadım. “Kim diye sormayacak mısın?” dedi sdfghjk “Kim”dedim, Patron var ya o dedi(adını söyledi burada tabi) Ben şok oldum arkadaşlar patron 65 yaşında kız benle yaşıt çünkü, patronumuz bildiğiniz bir dede. Çocukları 35-40 yaşlarında zaten. Şok oldum ama bir şey de demedim banane yani ne haddime. Ama sorun yaşayacağımızı da tahmin etmemiştim. Çünkü benim 65 yaşında bir sevgilim olsa Brad Pitt’in 25 yaşındaki haliyle sevgiliymişim gibi tavırlar sergilemezdim :D Neyse devam edelim. Sonra bu kızımız bir anda ofise gelmemeye başladı, patrona sordum, dedi ki “İngilizce kursuna başladı, artık 3e kadar orada.” Bu arada ofiste hala yapacak neredeyse hiçbir şey yok ama temizlikçi ve çaycı da yok o işleri de bu kızla ben yapıyorduk bu gelmeyince bana kaldı. Ben de bu 3te gelene kadar yapmıyorum temizlik banane diyip. Onu da bu yapınca yapıyorum, yapmazsa elimi sürmem benim işim mi yani? Şimdi olsa hayatta yapmam o zaman tecrübesizim işte, salağım yapmışım. Ofis bu arada 5 oda 1 salon, 2 banyolu, koskocaman bir yer. 3 kişiyiz, hatta 2,5 ama bu koskoca ofiste yaşıyoruz saçma bir şekilde. O merkezilikle patron orayı kiraya verse daha ufak bir yere geçse daha iyi olur ama ben olmasam orada tek başına kalacak, koskoca ofiste. Neyse  bundan da banane tabi ben mi ödüyorum faturasını… Sonra bir gün ofise geldim erkenden. Patronun masasına oturuyordum ben, baktım bir dosya var. Dava dosyası aldım bir baktım, bu avukat dediği kızın okul kayıt belgesi. Özel bir üniversitede adaletten yatay geçiş yapıp hukuka geçmiş. Kesinlikle aşağılamıyorum, ama neden yalan söylüyorsun yani abi saçmalığa bak, hukuk 1.sınıf bile değil hazırlık okuyor daha patronun ingilizce kursu da oymuş.
 Biz o sıralar patronla aramız iyi. Bu sırada kız bizi aşırı kıskanıyor, yaptığımız şey de bu masaya oturuyor ben karşı koltuğa sohbet ediyoruz. Mesleki anıları anlatıyor, anlattığını unutuyor tekrar anlatıyor, arada bir (haftada1-2) dilekçe yazıyoruz, klavyede aşırı yavaş olduğu için o söylüyor ben yazıyorum; bunlar yani. Kahve içiyoruz, yemeğe iniyoruz, bu kadar. Neyse kız baya sıkıntı çıkarmaya başladı. Sabahları ofisin telefonu çalıyor günde 2-3 kez, açıyorum ses yok. En sonunda patrona gidip dedim ki, “sabahları telefon çalıyor, bu kız olabilir mi?” o da evet dedi. Kız benim ofiste olup olmadığımı denetliyormuş, ofisteysem sinirleniyormuş. :D adam yardım etsin diye stajyer aldı, ama ofiste olmama kızıyor kız kafaya bakar mısınız? :DDDD Patron bir süre beni erkenden eve yolladı, işime geliyor tabi, sonraları telefonları açmamaya başladım. Ofisteyken patron açıyor, yoksa ben hiç ellemiyordum. Bu süreçte patron bana bu kızı sürekli çekiştiriyor, böyle kıskanç şöyle kıskanç diye. Özellerini falan anlatıyor, ben de bir şey demiyorum. Kızın tavırları falan da değişti baya bana karşı. Mesela temizlik benim görevimmiş gibi davranıyor. Ben de bir gün dedim ki, “Ben temizlikçi değilim, yapmayacağım.” İlk çatırdama orada oldu sanırım. Patron geldi beraber yapın falan dedi ama ben ellemiyorum, kendim bir fincanla kahve içip durulayıp çıkıyorum başka hiçbir şey ellemiyorum. Banane yani. Ofiste tabi sürekli sıkıntı çıkıyor.
 Mesela, patronun bilgisayarında bir yazılım vardı, kızın whatsappı açıktı burada, ikisi de paranoyaktı ya. Bir gün büyükçekmeceye gidilecek, önemli bir duruşma var, patron dedi ki beraber gideriz, sen de izlersin. Sonra bu kız geldi bana dedi ki sen sabah metrobüsle git. Neden dedim, sen öyle git patron sonra gelecek dedi ama duruşmayı izlemeye gidiyorum, Büyükçekmece de ebesinin nikahında. Aynı arabaya binmemizi istemiyor resmen asdfghjk Sonra gece patron aradı, dedi “bu kıskandı yine seni şurdan şurdan alırım o yanımdayken bir şey diyemedim” beraber gittik yine, kız arıyor, patron sessiz ol diyor, duyuyorum sesini yanında mı yemin et falan diyor kız. Şuan gülüyorum ama aşırı rahatsız edici bir ortam gerçekten. Nasıl dayanmışım bilmiyorum.
 Hala iş olmamaya devam ediyor bu arada. Patronda zaten yaşlı olduğu için yeni kanun değişikliklerinden falan haberi yok, iş de öğretemiyor, bir şey anlatıyor mesela te eski kanundan kalmış mesela. Adam UYAP kullanmıyordu ya, mazeret vermeye adliyeye gidiyordum, duruşma günü öğrenmeye adliyeye gidiyordum, sonraki ofiste bunun ne kadar büyük bir salaklık olduğunu öğrendim.
 Bir gün mutfakta kahve yapıyordum, nezaketen bunlara da sordum içeriz dediler ben de yapayım dedim. İnsanlık ölmedi sonuçta ve ben hala iyi bir insanım. (dipnot: bu süreçte ofiste bu kızla baya sürtüştük biz, saçma sapan şeyden laf sokuyoruz birbirimize, kızın derdi de benim patronla aynı anda ofiste olmam yani dünyanın en doğal şeyi AYNI OFİSTE ÇALIŞTIĞIMIZ İÇİN) Neyse ben kahve yaparken patron geldi hep sütlü içer normalde, sütsüz yapar mısın dedi, tamam dedim, sonra oturdu masaya beklemeye başladı. 30 saniye geçti geçmedi, bu kız geldi, adama nerdeyse bağırarak “GELİR MİSİN?” dedi. Adam da gitti. Kapıyı kapadılar içeriden bağrışmalar geliyor, “niye gidiyorsun o kızın yanına o mutfaktayken ne işin var falan diyor”, ama koskoca adama hakaret falan ediyor adam da hiçbir şey demiyor. Ben aşırı gerildim. Kahveleri lavaboya döktüm, çıkıyorum ben dedim çıktım o gün. Zaten geç olmuştu. Ertesi gün izin aldım, birkaç işim vardı. Ondan sonra da gidip istifa ettim ikisi de rahatladı zaten.
 Ben işten çıktıktan sonra bir başka kadın stajyer almış patron, o kız benle iletişime geçti, benim yaşadığım sorunların aynılarını anlattı, dedim ben de yaşadım. O daha fazla dayandı sanırım ben 2 ay bile dayanamamıştım.
 İşte benim ilk staj anım böyleydi. Gerçekten çok kötüydü, bir ofiste ne olmamalı nelere katlanmamalıyız temalı bir çalışma süresi olmuştu.
5 notes · View notes
gurbetgibi · 3 years
Text
Kendime birilerinin dünyadaki iyiye inanma nedeni ol dedikçe tam tersi olmaktan ileri gidemiyorum. Ben mi kötü biriyim ya da kötüye alışmış biri miyim iyilik ne onu mu bilmiyorum ya da iyi olmaktan bu kadar mı uzağım bilemiyorum. Tamam çoğu kez çiçek sulamayı unuttuğum olmuştur belki daha da kötü şeyler. Bunlar beni kötü yapar mı bilmiyorum ama iyiliğe kilometreler var bunu biliyorum. Kötülüğe ekilmiş bi çiçek gibiyimde sanki iyiliğe açamıyorum gibi.
0 notes
user-8888888 · 3 years
Text
Insan ne yapacağını bilemedigi zaman ne yapar? Yapicak hicbir şeyi olmadigi zaman mesela ya da yapicak bir şeyi var ama yapamıyor ya da yapmak istemiyor. O zaman insan bazen ne yapar diye mi başlamalıydim bilmiyorum ama bildiğim bir sey var ki aşırı derecede kötü hissetigim asla mutlu olamadığım hatta bu aralar sık sık ölmeyi istediğim falan filan ama asla kendime bunu yapmam çünkü bunu bile yapamam annem hep bu dünyada hiçbir şeyi beceremedimi söyleyip duruyor(ölmeyi bile) haksız da değil (not noktalama işaretlerini bile bilmiyorum ownslwiebedmowns ;)) evet randomdan sonra nokta da yaparım. Şuan ne dediğimi bile bilmiyorum ne yazacağımı doğrusu tumblr nedir nasil çalışılır ne yapılır bile bilmiyorum ama yazicak bir yer buldum bende öyle yazıyorum işte(Biraz daha drama queenlik yapip gidcem) Hayat bazen çok çok çekilmez oluyor ne yaparsan yapasın asla toparlanamicakmișșsin gibi hissediyorsun kendini toplamak istiyorsun ama bir seyi toparlamak icin once dağıtman sonra o dağıttığın şeyi toparlaman lazım en azından normal olanı bu olmali ilk bakışta söylediğim sacma gelebilir ama düşününce mesela bir oda var karmakarışık ve biri sana bunu düzelt diyor sende eğer oda önceden nasıl düzenli biliyorsan tamam düzeltirsin ama oda ne demek bile bilmiyorsan? Yani demeye çalıştığım bir nevi
(-beni hatırladın mı?
-hatırlamam için önce unutamam gerek.)
Sözünün paralel everen hali bu arada bu sözü çok severim makarna da severim makarna demişken makarnanın salçalı olanı dünyanın 8. harikası falan olmalı neyse öyle işte biraz kitap falan okiycam belki uyurum belki ders çalışırım belki calismam kafamın ici:ne diyon amk bi sus paylasmicaksin değil mi şu sacma yaziyi? ben:yioo paylasicam bana ne kafamın içi:tamam paylaş bana ne amk malı senle mi ugrascam. ben:sg sen benim kölemsin canim kafamın icindesin kendine gel kafamin içi:puahahahaha OK. Ben:of erkek yiaagg cok iyi laf soktu ben ve kafamın içi:asla akıllı değilsin gram beyin yok sende biliyorsun değil mi ben:evet haklisin hayde barışalım kafamın ici :tamammm <33
.
.
. Biz uyuduk.
1 note · View note
appayipyip-blog1 · 6 years
Text
Bi çıtır
Ne alakasız bir başlık? İnan çok alakalı. Dilek Uçan, sana çok teşekkür ederim. Evet senin kızın ama böyle ilgilenmen ne biliyim sanki o kız doğduğu günden beri benim eşimdi de yardım ettin bana. Beni mi soracaksın? Ben Uçan yokken bile onundum. Kötü bir insan oldum mu? Bir çok defa. Bir çok zaman. Bitti hepsi. Geriye "iyi ki" ler kaldı yaşanacak. Bu şehir çok büyük. Büyük değil ama her yerini bilemeyeceğimiz kadar karmaşık ve zor. Pis, kirli. Biz burada yaşamayacaz. Biz yurt dışında olacaz. Romanın en iyi mimar ofisine, kalem eteği ile giderken benim eşim, bende iyi bir pastacı olarak mutfaktaki yerimi alıcam. Çocuklarımız? Hepsi herkesin isteyeceği kadar güzel çocuklar olacak. Fiziksel olarak değil belki ama psikolojik olarak. Sanatçı ve özgün bir anne, kalemi çok iyi bir dedenin oğlu ve özgün bir babanın çocukları. Hepsi inanılmaz kültürlü ve yaratıcı olacak. Bulundukları ortamlarda akranlarından direk sıyrılacaklar. Beste kadar güzel, alçak gönüllü, Can kadar iki yüzlü ve iradeli. Kızma Uçan ben çikolata yemiyorum, ben senden daha iradeliyim. Peki bir şeyler daha sormak isterim sana. Kocaman az kalır, ben seni her şeyden çok seviyorum, dünya bir yana sen bir yana. Sevgimden bıkmazsın değil mi? Beste Uçan - geri zekalı bu nasıl soru? Yeni bir paragraf. Hepsini kopyalamak yok ne yazık ki. 12 Eylül... Bu kadar denk gelmesinin bir açıklamasını yapar mısın? 1 sene önce bu saatlerde sana tüm içimi dökerken, bu sene de sana bu saatlerde tüm içimi döküyorum. Yabancı olduğum yerdeyim. Uçan nasıl yazıldı? Nasıl yazdı acaba tanrı, bilmiyorum. Sadece ellerinde ölmek istiyorum. Ecelimle, sakin bir kasabada, çocuk ve torunlarımızdan başka kimse bizi tanımazken, ellerine kafamı koyup gözlerimi yumarken uzun yolculuğuma sana bakmak istiyorum. Uçan seni her şeyinle istiyorum. Arkamdan üzülme, ağlama. Can mutlu olursa sen de mutlu olmaz mısın? O halde üzülmek yok. Bu ölüm sohbetini şimdi yapmasaydım yüz yüze yapardım. Bu benim en büyük hayalim. Dünyanı seninle gezmek güzel. Ama bunlar hep doğumla ölüm arasında bizim yaptığımız süslemeler. Bense bir gerçeği seninle yaşamaktan bahsediyorum. Uçan ayak tırnak ucundan en uzun ve kırılan saç teline kadar aşığım sana. Paragraf başı. Bana kızma, okurken üzülme. Içim böyle. Sana anlatmam da kime anlatırım? Ama can... Deme, deme tamam mı? Senden tek bir isteğim var. Her zaman kendine dikkat et ve sağlıklı olarak yaşamaya devam et. Seni üzecek şeyler yapma. Sana kızabilirim. Ama kızıyorsam canımdan can kopmuştur. Ve benim canım sensin Uçan. Her konu dönüp dolaşıp sana çıkıyor. O yüzden seni üzmemek için senin hayatın gibi yaşıyorum. Paragraf başı. Nereden nereye? 12 Eylül diyordum. Bundan çok sevdiğim iki tarih var. Biri doğum günün, biri bizim resmi olarak olduğumuz gün. Uçan, sen benim hayatta koşulsuz güvendiğim tek insansın. Bir neden olmadan sana güvenirim. İnanıp bağlanırım. Çünkü sevgin, her yerimde ya. İyi ki varsın Uçan. Seni çok seviyorum. Güzel ve mutlu uyu. Huzurla uyu ve ağrısız uyan. " Adı lazım değil, baş harfi ben.". Iyi uykular Uçan'ım.
13 Eylül Perşembe. 02:24
1 note · View note