Tumgik
#bu da demek oluyor ki
uzaklarasavrulalim · 1 year
Text
Güncelleme yapmaya geldim biraz
#şu sıralar hayatta hiçbir şeyin öneminin olmadığını fark ettim#hayat bizi nereye sürüklerse oraya gidiyoruz#akışın içindeyken bunu fark edememek çok gereksiz#kendimi hazırlamadan başıma gelen şeylerden nefret ediyorum#geçen sene mezuna kalma kararım gibi bu sene işten acele acele çıkmam gibi#kendimi eylülün sonunda çıkmaya hazırlamıştım apar topar bir şey oldu ve ben çıktım#gerçekten pişmanım#özlüyorum#bilmiyorum gerçekten bilmiyorum kendi işim değil çalışırken de çoğu zaman söylene söylene çalışıyordum ama yine de özlüyorum#9 buçuk oluyor saati fark edince markette şimdi hazırlık yapıyorlardır diyorum#sabah erken uyanınca şimdi ekmek düzüyorlardır diyorum#bunları ben de yapıyor olabilirdim#çalışıyor olsaydım yarın gececi olacaktım mesela Ahmet bey olmayacaktı Bilal beyin ve benim hatalarımı halletmekle geçecekti günümüz#gereksiz yani gerçekten gereksiz#bilmiyorum bundan önce okul başlasın istiyordum şimdi onu da istemiyorum#üstüne bir de pandemi olursa evde ne yaparım gerçekten bilmiyorum#keşke çıkmasaydım işten okulların açılacağı yok en azından bir şeyler netleşene kadar biraz daha çalışırdım#ben çok istedim ama bedenim dayanmadı bu maratona#böylesi hayırlıymış demek ki#neyse ki hayat yine de çok güzel#hayatımı güzelleştiren bi beyefendi var#bana aşık birine aşığım ve bu his karşılıklı olunca o kadar güzel bir hisse dönüşüyor ki#hani böyle alıp içime koysam da rahatlasam gibi gülmesine sesine kokusuna dayanamıyorum#şaka gibi ama birkaç ay sonra bi yılımız dolmuş olacak#böyle giderse seneye kaçırırım ben bu çocuğu...
12 notes · View notes
Text
Köylü Yengeme Uygulamalı Orgazm Dersi Verdim! (Ahmet 25 Y., Yalova)
Selamlar. Dayım, köyden birisiyle evlenmişti. Yengem çıtı pıtı, güzel sayılabilecek, küçük göğüslü, iri götlü, minyon tipli, ama çok oynak bir kadındır. Evlendikten birkaç sene sonra pek anlaşamadılar. Yengem de nedense boşanmak yerine, evliliğini devam ettiriyordu. Herhalde çocukları olduğundan boşanmak istemiyordu. Ben askerden geldiğimde, yengemle daha sık konuşuyor, dertleşiyorduk. Yengem bana karşı çok açık konuşur, çekinmezdi. Ben de ona kız arkadaşlarımla olan ilişkilerimi anlatırdım.
Yine bir gün kız arkadaşlarım hakkında konuşurken, yengem, "Merak ettiğim birşeyi soracağım, ama gülmeyeceksin!" dedi. "Tamam yenge, sor!" dedim. Yengem, "Kadınlar da boşalıyormuş, doğru mu?" deyince, ben birden dondum kaldım. Şaşkınlığımı atınca, "Evet doğru, kadınlar da boşalır, yani orgazm olurlar. Sen orgazm olmanın nasıl birşey olduğunu bilmiyor musun?" dedim. "Hayır, bilmiyorum!" dedi. Bu duruma ne diyeceğimi bilmiyordum doğrusu. Birkaç saniye düşünüp, "Peki, siz dayımla hiç ön sevişme yapmıyor musunuz?" diye sordum. Yengem, "O ne ki?" dedi. "Yani asıl işi yapmadan önce, öpüşüp koklaşıp, birbirinizi yalamıyor musunuz?" dedim. Yengem, "Yooo, hayır, dayın genelde üstüme çıkar, bir iki dakikada işini görür yatar!" dedi. Konuşmalarımız çok heycanlı yerlere gidiyordu ki, annem çağırınca, o gün öylece kapandı konu.
İnanamıyordum, demek ki bu kadının ateşi bundan dolayı dışına vuruyordu. Çünkü yengem öyle şakalar yapıyordu ki, hemen oracıkta altıma yatırmamak için kendimi zor tuttuğum zaman çok olmuştur. Ama bazen de çok ilginçtir ki, yengem benden uzak duruyordu. Sanırım evdekilerden çekiniyordu veya korkuyordu.
Yengem bir gün yine sabahtan bize gelmişti. Annem mutfakta çay demlerken, biz yengemle içerde şakalaşıyorduk. Ben kanepede uzanmıştım, yengem ayakta, bana şakalar yapıyordu. Birden şakayla elinden tutarak kendime çekmemle beraber, yengem bilerek kucağıma doğru oturdu. Götünün altında kalkmış yarağımı hissedince, "Ne oluyor?" diyerek kucağımdan kalkmaya çalıştı. Ben de, "Seni istiyor!" dedim ve kalkmasına izin vermedim. Yengem, "Saçmalama, ben senin yengenim!" diyerek tekrar kalkmak için teşebbüste bulundu. Ama ben, "Ne var bunda ki yenge? Hem sana orgazm olmayı öğretirim!" dedim. Yengem, "Annen gelecek, kapatalım konuyu!" deyince, "Tamam, ama bu burada kalmaz, seni istiyorum yenge!" diyerek kucağımdan kalkmasına izin verdim.
Yengem kalkıp yandaki kanepeye oturunca, "Ne kadar istiyorsun göreceğiz!" dedi. Yengemin bu lafından daha da tahrik olmuştum. Ama o da biliyordu ki, o anda birşey yapamazdım, ortam müsait değildi. Yengeme, "Ben seni uygun zamanda yakalarım!" dedim. Yengem, "Zor yakalarsın! Göreceğiz!" dedi. Tam o sırada annem çaylarla içeri girince, doğal olarak konuyu değiştirdik. Yengem bir çay içip, evde işim var diyerek kalktı. Ben yerimde duramıyordum, yengemle sevişmek için çıldırıyordum. Yengem o iri kalçalarını oynatarak bizim evden ayrıldı. Aklım yengemin kalçalarında kalmıştı, onları ilk defa kucağımda hissetmenin hazzıyla hemen banyoya koştum, 31 çekmeye. Banyoda yarağımı elime alır almaz boşaldım.
Aradan bir hafta kadar geçti, yengemlere oturmaya gidecektim. Ama hazırlıklı olmalıydım, onun için gitmeden önce duşumu aldım. Yengemlerin eve vardığımda, baktım çocuklar evin önünde oynuyorlardı. Kendi kendime, (Bu iş tamam, evde yengemden başka kimse yoksa bu iş olur!) dedim. Kalbimin atışları artmıştı. Yarağım bile bu düşüncelerden kalkmaya başlamıştı. İçimden (Ne olur evde başka kimse olmasın!) diyerek zile bastım. Yengem, "Kim o?" deyince, "Benim yenge, aç!" dedim. Yegem, "Hıı, bir dakika!" dedi ve kapıyı açtı. Morali bozuktu. "Gel buyur..." deyince, "Ne oldu yenge, neyin var?" dedim. Yengem ağlayarak anlatmaya başladı. Kaynanasıyla anlaşamıyorlarmış. İçimden (Ne hayallerle geldik, ne bulduk!) diye geçirerek, "Üzülme yenge, boşver, takma kafana!" falan diyerek yengemi teselli etmeye çalışıyordum. Morali yerine gelsin diye uğraşırken, yengem, "Başıma ağrılar girdi, çok kötüyüm!" dedi.
Kolonya şişesi TV'nin yanında duruyordu. Aldım geldim ve başladım yengemin başını ovalamaya. 10 dakika kadar ovaladıktan sonra, yengem, "Çok iyi geldi, biraz rahatladım, ellerin dert görmesin, sana da zahmet oldu!" dedi. "Ne demek yenge, sen yeter ki rahatla!" dedim. Ben arkadan başını ovalamaya devam ederken, yengem başladı omuzlarını oynatmaya, "Omuzlarım da ağrıyor!" dedi. "Merak etme yenge, orayı da ovarım, birşeyin kalmaz!" dedim, başladım omuzlarını ovalamaya. Derken farkettim ki, sütyenin askıları gözükmüyordu, sanırım yengem sütyen takmamıştı. Arkasından omuzlarını biraz ovduktan sonra, önüne geçerek omuzlarını arkaya doğru sıkıştırarak göğüslerine doğru bakıyordum. Yengem omuzlarını arkaya doğru gerdikçe, göğüs uçları belli oluyordu. Çıldırmaya başlamıştım bile. Göğüs uçları sanki (Yala beni, ısır beni!) dercesine gömlekten çıkmaya çalışıyorlardı. Yengemin yaşı ilerledikçe, çocuklardan da olsa gerek, o küçük göğüsler irileşmiş, harika duruyordu.
Yengemi sikeceksem zaman kaybetmemeliydim. Ellerimi gömlek yakasından içeri sokup, omuzlarından aşağıya göğüslerine doğru inmeye çalıştım, ama gömlek izin vermiyordu. Gömleğin bir düğmesi açsam ne tepki verirdi acaba? Bunu denemeliydim, yoksa öğrenemezdim. Bir düğmesi açmak için gömleğin düğmesine elimi atınca, yengem irkildi ve hemen elimi tuttu. Ama ben, "Sakin ol yenge, omuzlarına ulaşamıyorum böyle!" deyince, elini çekti. Ben de fırsat bu fırsat deyip, duğmesini açıp, elimi yavaş yavaş göğüslerinin üzerine götürdüm. Yengem, "Yapma, çocuklar dışarda!" dese de, ben, "Kendini bana bırak, sana kadınlığını yaşatacağım, Orgazm nasıl olunur öğreteceğim!" diyordum. Yengem, "Ne olur ileri gitme!" deyip dururken, ben, "Tamam!" diyerek göğüs uçlarını parmaklarımın arasına almıştım bile. Artık geri dönüşü yoktu bu işin, bunu yengem de biliyordu, ama, "Şimdi olmaz, yapma, çocuklar dışarda, her an gelebilirler!" diyebiliyordu sadece.
Gömleğinin bütün düğmelerini açtım, o irileşmiş göğüsler önümde hazırdı artık. Eğilerek başladım yengemin göğüslerini yalamaya. Bazen dayanamıyordum, uçlarını kemiriyordum. Yengem, "Yapma, morartacaksın!" dedikçe, ben daha da çıldırıyordum. Elimi yavaşça şalvarına attım. Yengem, "Yapma, şimdi olmaz!" dese de, aslında acele etmemi istiyordu. Hızlı bir şekilde şalvarını ayağından çekerek çıkartmamla, sadece külotu ile kalmıştı karşımda. Hemen külotunu da çıkararak, yengemi kanepeye doğru uzattım ve başladım hep hayalini kurduğum amını yalamaya. Ama daha önce hiç amı yalanmadığı için, utangaç biçimde bacaklarını tam açmıyordu zilli. Adeta yeni gelin gibi naz yapıyordu ve bu beni daha da şehvetlendiriyordu. Bir an önce amına girmeliydim, ama önce yengemin orgazm olduğundan emin olmalıydım.
15 dakika kadar amını yaladıktan sonra, yengem başımı ittirerek, kasıla kasıla orgazm oldu. Orgazm olurken şekilden şekile girmişti. Yengeme, "Şimdi anladın mı orgazmın ne olduğunu?" deyince, yengem dudaklarını ısırarak sadece kafasını sallayabildi. Hemen yengemin bacaklarını omzuma kaldırıp, amının önünde yerimi aldım ve vıcık vıcık olmuş amına yarağımı soktum. Yengemin, "Ohhh!" diye inlemesi eşliğinde dibini bulmuştum. Hiç vakit kaybetmeden amına pompalamaya başladım. 5-6 dakika kadar amına sertçe gidip geldikten sonra, yengem sara nöbeti geçirir gibi debelenmeye başladı. Yeniden orgazm oluyordu yengem. Ben de gelmek üzereydim, "İçine boşalayım mı?" dedim. Yengem inleyerek, "Boşal!" dedi sadece. Böğürerek fışkırttım döllerimi amının derinliklerine...
Yengeme orgazmın nasıl birşey olduğunu öğretmiştim. Ama bu bana yetmezdi, bu fırsat bir daha çıkmayabilirdi karşıma, acele etmeliydim, devamı gelmeliydi, hayalini kurduğum o götüne de girmeliydim. Pencereden çocuklara baktık, oynuyorlardı. Bir sigara molası verdik, WC'ye falan gittik. Banyoya girip, belden aşağımızı yıkadık çıktık.
Yengem külodunu ve şalvarını giyecekken elinden aldım ve "Daha işimiz bitmedi, götten de sikeceğim!" dedim. Yengem telaşa kapıldı hemen, "Ordan olmaz, daha dayın bile ordan yapmadı! Hem çok acıyormuş!" demeye başladı. "Sen bana bırak aşkım!" diyerek, yengemi zorla domaltıp arkasına geçtim ve başladım götünün deliğini yalamaya. Yengemin çok hoşuna gitmişti, dilimi götünün deliğine sokup çıkardıkça çıldırmış gibi sesler çıkarıyordu. Bu arada yarağım tekrar kalkmıştı. Biraz da parmaklayarak göt deliğini alıştırdıktan sonra, yengemi sırtüstü yatırdım. Yengemin bacaklarını omzuma alıp, götüne sokmaya çalışırken zorladıkça, yengem kalçalarını kaldırıp, "Yapma, olmuyor işte!" diyordu.
Fakat olmalıydı, yengemin o götünü çatır çatır sikmeliydim. Yengemi tekrar domaltarak, önce amına soktum ve bir 5-6 dakika amını siktim. Amı vıcık vıcık olmuştu yine. Amının sularını yarağımın başına bulaştırarak göt deliğine yüklendim. Birkaç denemeden sonra yarağımın kafası götüne girmiş ve yengemden, "Ihhh!" diye bir ses gelmişti. Ama dinler miyim hiç, bir daha yüklenmemle birlikte kalanını da kökledim. Yengem, "Uffff! Yanıyor! Çıkart! Öldüm!" dedikçe, ben, "Geçer şimdi aşkım!" diyor, yengemin götüne pompalamaya devam ediyordum. Biliyordum, acı çekiyordu. Götünün içine bir boşalabilsem rahat bırakacaktım yengemi, ama bir türlü gelemiyordum. Bu sefer boşalmam uzun sürecekti.
Bir 20-25 dakika siktim yengemin götünü. Yengemin göt deliği artık genişlemişti, çok rahat girip çıkıyordum götüne. Yengem de artık sadece uzun uzun ıhılıyordu. Bir müddet sonra geleceğimi hissedince bir baktım ki, deliğinden kan gelmiş, yarağım kanlanmıştı. Canım yengeciğim benim, bilse başına gelecekleri asla götten vermezdi. İçine boşaldıktan sonra yarağımı götünden çıkarınca, o da anladı götünün kanadığını. Ama bana kızamıyordu, çünkü kadınlığını sayemde yaşamıştı ve çok mutlu olmuştu.
Gitme vaktim geldiğinde, yengem, "Cenabet gitme, duş al öyle çık!" dedi. "Tamam!" dedim. Bana banyoyu hazırlamaya giderken ayakta zor duruyordu. O oynak yengem, süt dökmüş kedi gibi olmuştu.
Zilli yengem benim, hastayım senin o iri götüne :)
[Ahmet]
160 notes · View notes
arbrenu · 3 months
Note
Sürekli “yanındayız” “buradayız” dememizden sıkılıyor musun? Şimdi fark ettim, bu cümleyi sürekli tekrar ediyoruz ama gerçekten bir şey olsa kimsenin bir şey yapamayacağını. İki üç süslü cümleden başka elimizden başka bişi gelmediğini. Bilmiyorum bunu demek çok acı benim adıma ama yanında olmayan herkes gerçek değil, Gökçe. Ve eğer gerçekten kötü bir şey olursa yine de paylaşmaktan çekinme, kim bilir belki o iki üç süslü cümle gününü güzelleştirir.
Hayır, sıkılmıyorum ama beni yazar olarak tanıyıp biliyorsunuz haliyle ve günün sonunda benim kişisel olarak olduğum kişinin yaşadıklarımın zorluklarımın önemi olmuyor, o yazarla ilgili oluyor her şey ve buna göre yorumlanıyor ki bunu normal karşılıyorum aslında hep böyle bakıyordum zaten ama sonra bir yanım bu sözlerinize ve desteğinize tutundu ve fazla güvendi galiba ve sonra yaşanılanlar kırıcı oldu hepimiz için bu yüzden artık beklentileri azalttım ki yine herkes adına tekrar yaşanmasınlar bu noktada da eminim bazılarınız kalpten söylüyordur ama günün sonunda bazı sözlerin sadece mevcut koşullar altında olduğunu bilmek sözlerin sahiciliğini kırıyor ve ben çok içime kapanık biriyim incindiğimde etrafıma sadece duvar örmüyorum kendimi kaleler içine hapsediyorum ve bu da farklı yorumlanıyor. Mesela cumartesi günü aldım ben bu haberi ve o gün aslında çok iyi bir haber almıştık herkes çok mutluydu aile içinde, haberi ilk öğrenen ben oldum başımı kaldırdım herkes çok mutluyken nasıl söyleyeyim bunu dedim, söylemeye içim el vermedi herkes pazartesi iyi haberler alacağımıza çok inanıyordu, çıktım dışarıda tek başıma ağladım bütün gün kendimi tuttum kimseye belli etmedim. Sonra doktoruyla konuştum, yeni süreci hazırladım, günleri belirledim nasıl ilerleyeceğimizi ilaçları her şeyi ayarladıktan sonra hastaneye gideceğimiz gün geldiğinde kendini hazırlasın diye anneme söyledim haliyle o da yıkıldı ama o birilerini aradı acısını paylaştı bu beni çok şaşırttı çünkü benim ilk tepkim yaşadığım o kırıklığı başkasının yaşamasını istememem olmuştu çünkü o haberi değil bir gün bir saat sonra bile öğrenmeyi çok isterdim çünkü ben de böyle biriyim benim yaşadığımı başkası yaşasın istemem, ben sırtlanırım ben halledeyim diye uğraşırım, çok yorulurum ama başıma bu geldi, bana bunu yaptılar, çünkü böyle oldu diye kimseye söylemem söyleyemem yani
70 notes · View notes
nebez · 6 months
Text
Önceden adın bile yoktu.
Tıpkı yaşadığın Dünya'nın da daha önceden bir adı olmadığı gibi.
Zaman yoktu,
Mekân yoktu,
Madde yoktu…
Sende, her şey gibi bir hiçtin.
Bırak yaşadığın alem içindeki yerini, yaşadığın Dünya'da bile bir noktadan ibaretsin, hatta bir zerreden.
Dünya'nın, o koskoca, devasa evrende yok olması, kıyâmetinin kopması ne kadar bir önem arz ediyorsa, senin bu Dünya'dan gidişinde o kadar önem arz ediyor; Sevdiklerin, seni sevenler için başka anlamlar, derin duygular ifade edebilsede.
Seni sevenler de, senin sevdiklerin de daha önceden bir hiçtiler. Tıpkı senin gibi. Onların da bir adı, şânı… yoktu.
Dünya senden kaç yaş büyük?
Doğduğundan bu yana kaç kişi öldü?
Seninle birlikte kaç kişi doğdu?
Şimdi kaç yaşındasın: 15, 20, 30, 40…?
Senden önce kaç kişi yaşadı, kaç kişi öldü?
Bunların bilimsel bağlamda hep cevapları mevcut. İlim öğrenmek basit bir iş değil. Bu hayata geldiğinde, elinde olanlar ve elinde olmayanlar hep seni ilgilendirdi.
Kalbin, elinde olmadan atıyor; Senin bir yardımın oluyor mu ona? Ciğerlerin, senin komutlarının dışında nefes alıp vermekte. Sen istesen, kendi başına bunu becerebilecek misin?Hadi bir yere kadar engel olabilirsin. Elinde olmayanlara daha bir yığın örnek verilebilir.
Peki bu elinde olmayan, ama senin hayatta kalmanı sağlayan etkenler senin elinde olsaydı, yaşamaktan nasıl zevk alabilecektin bir düşün bakalım. Bazen oluyor, eline batan dikenin acısıyla iki dakika geçiremiyorsun. O güzelim tasarımı ve akıllara zarar sistemi ile işleyen kalbi nasıl idare edecektin?
Elinde olanlara bakalım bir de; Gözlerini istediğin yere çevirebiliyorsun. Göz kapakların senin emrinde. (istisnalar dışında) Ellerini, ayaklarını (yine istisnalar hâricinde) istediğin gibi hareket ettirebiliyorsun. Peki bunlar senin elinde olmayanlar içinde olsaydı.
Hepsi, daha önce kendilerine verilmiş bir komut eşliğinde, kafalarına göre veya hareket etselerdi; Hayattan nasıl zevk alabileceğini bir düşün? Alabilir miydin? Demek ki, elinde olmayanların elinde olmaması, elinde olanların elinde olması gerekmekteymiş. Bu gerekli denklemi sana kim sağladı? Tabiki yüce Yaratıcın.
Bu yaşına kadar bu denli kusursuz ve dâimi düzenle birlikte olduğun için sanırım o Yaratıcına bir şükrü çok görmüyorsun. Onun istediği gibi de ona secde ediyorsundur umarım.
Şunu da asla unutma; Senin, emirleri yerine getirmemenden ötürü, sana emri veren o yaratıcın bir şey kaybetmez, ondan bir şey eksilmez. Sen, onun emirlerini yerine getirdiğin taktirde de o bir şey kazanmaz, bunlara da muhtaç değil. Ama sen, ama sen yaparsan çok şey kazanır, yapmazsan çok şey kaybedersin. Denemesi bedava.
Şimdi görmezsen bile alem değiştirince son noktasına kadar idrak edeceksin.
Tumblr media
108 notes · View notes
endergelisenataklar · 4 months
Note
"ender gelişen osasuna atakları" nı açıklar mısın?
"yaşım 32, annemle yaşıyorum. babam da var; ama o oturma odasında yaşıyor. annemle ben salondayız. bir bankada orta kademede çalışıyorum. hiç sevgilim olmadı. bir keresinde, üniversitenin ikinci yılında gönül diye bir kızla yakınlaşmıştım. okul çıkışları yürürdük. dünyayı konuşurduk, sevgiyi konuşurduk, birlikte dans kursuna gitmemiz gerektiğini konuşurduk. iki kez de sinemaya gitmiştik. biri forget paris öteki de braveheart. geceleri uykuya dalmadan önce onu düşünürdüm. sabahları uyandığımda aklıma gelen ilk o olurdu. okul partisinde onu cem’le öpüşürken gördüm, sonra... gittiğim ilk maç fenerbahçe–beşiktaş arasındaydı. 1979 yılıydı galiba. süleyman’ın cemil’i marke ettiği maçtı. sahadaki tek sarışın süleyman’dı, ben de beşiktaş’ı tutmaya karar verdim. insanlar cemil turan, lefter, metin oktay, şeref gibi futbolcuları görüp takım tutar. ben gidip adı şanı bilinmeyen, şu an esamesi bile okunmayan bir defans oyuncusu sayesinde beşiktaş’ı tuttum. bir de çocukken trt’de ilker yasin’in sunduğu avrupa’dan futbol programını hiç kaçırmazdım. ispanyol liginde osasuna diye bir takım vardı. hâlâ var. osasuna denen bu takım diğerlerine nazaran zayıf bir takımdı ve ilker yasin sürekli “ender gelişen osasuna atakları” diyip dururdu. osasuna takımı ender geliştirdiği ataklar sayesinde avrupa’da tuttuğum takım oldu. aynı dönemde liverpool, bayern, nottingham forrest gibi takımlar havada uçuşurken, ben osasuna sempatizanı olmuştum. okuduğum bütün okulları birincilikle bitirirdim. bu çok istediğimden olmadı. yapacak daha iyi bir şeyim yoktu. hep ders çalıştım. futbolcu olmak isterdim; ama mahallede beni pek takıma almazlardı. zaten çok yeteneksizdim. beden derslerini de hiç sevmezdim. uzun mesafeli koşularda diğerlerine kronometre tutarlardı. beden hocası benim koşacağım gün kronometre yerine takvimle gelmişti. herkes çok gülmüştü. ben de çok gülmüştüm. masa tenisinde kimse yenemiyordu ama… çok arkadaşım yok. liseden bahadır var. o da amerika’da şimdi. sürekli çağırıyor; ama gidemem. uçaktan çok korkuyorum. yalnızlık gibi bir sorunum yok. insanlar beni seviyor; ama sadece o kadar. oraya buraya pek çağırmıyorlar. şirket eğlencelerinde yeterince sosyalleşiyorum zaten. çok kitap okuyorum; ama hemen unutuyorum. konsantrasyon sorunum varmış. bunu bir yerde okumuştum. bir de karmaşık insan ilişkilerine bulaşmamak daha iyi oluyor galiba. çok emin değilim; ama içiniz boşalmıyormuş. bunu da bir yerde okumuştum. içiniz boşalmıyor… yani sizi siz yapan özelliklerinizi yitirmiyorsunuz. yani hayat boyu bakışlarınız değişmiyor. çocukken nasıl baktıysanız, hayat boyu öyle bakıyorsunuz. ama itiraf etmeliyim ki bir kız arkadaşım olsa çok iyi olurdu. öyle sevişmek için falan değil, birlikte bir sürü şey yapmak için. ne biliyim, birlikte yemek yapardık, masa tenisi oynardık, kim 500 milyar ister’i birlikte izlerdik. erenköy sahilinde yürürdük. işte böyle şeyler. bir de bol bol konuşurduk. benden yazmamı istediler. yazacak kadar çok şey bilmiyorum ki. ısrar ettiler… peki yazıyim de ne yazayım? kendini yaz, yaşadıklarını yaz dediler. içimden “yaşadıklarımdan ancak kutu oyunu yapılabilir, başka bir halta yaramazlar” demek geldi. sonra düşündüm, herkesin her şeyi bildiği bir ülkede, bir şeyleri bilmemek üzerine ne yazılabilir diye… yazılarımı birileri okur mu diye hep merak ettim, neden olmasın? ender gelişen osasuna atakları beni heyecanlandırmıştı. belki bir gün sizleri de heyecanlandırır."
67 notes · View notes
muhabbetullah · 23 days
Text
Ben Cübbeli Ahmet Hocanın birçok hatasını konuşan ve onu sevmeyen biriyim. Ama buna rağmen, onu reddiyeleri hususunda -bir kısmı hariç- haklı görüyorum. Nureddin Yıldız Hocayı eleştirdiği birçok konuda da haklı.
Devamı aşağıda...
Mesela, İhsan Senocak Hoca son videosunda, Cübbeli Ahmet Hocaya, "Ben oturduğum her insanın fikirlerini kabul ediyor muyum, böyle bir ifadem mi var?" diye itiraz ediyor. Oysa Cübbeli Ahmet Hocanın bahsettiği bu değil. Cübbeli Ahmet Hoca diyor ki: "Nureddin Yıldız'ın kapıya dayanıp 'babanızı ziyarete geldim' dediği zaman kabul edilmesi bir derece anlaşılabilir bir şey.."
Cübbeli Ahmet Hocanın asıl itiraz ettiği husus, selef ulemâsı bidât itikâd çıkaranlara karşı çok hassasken nasıl oluyor da Nureddin Hoca ile fotoğraf paylaşabiliyor, budur...
Mesela örnek verecek olursam: Daha birkaç hafta yok, medresedeyken Allah Teâlâ'nın arştan gördüğünü iddia etmenin küfür bir itikâd olduğu hususunda bilgi edinmiştik. [Bunu yarın eğer bulabilirsem buraya ekleyeceğim inşâallah.]
Ama önceki aklı başında hiçbir âlimin böyle bir iddiası olmamasına rağmen, Nureddin Hoca, "Allah arşından gözlüyor." diyebiliyor. Biçare olan avam, bunu sorduğunda ise şu şekilde cevap verebiliyor. Oysa Allah'ın arşından gözlediğini iddia etmek, onun basar sıfatını sınırlamak ve ona bir cihet nispet etmektir. [-dan, ayrılma hâl ekini bulunma hâl eki gibi kullanmak: "Polis, camdan ateş etti" demek gibi.]
Yani bunlar savunulacak şeyler değil. Mesele Nureddin Hocanın "Boş verin" bunları diyeceği kadar basit bir konuda da değil, hele Allah'a mekân nispet edilmesi.
Şunu da eklemek istiyorum: Benim hiç şüphe duymadan hata olarak kabul ettiğim şey, İhsan Hocanın bu fotoğrafı paylaşmasıdır.
Üslupsuz Ahmet Şimşirgil ve Ebubekir Safuoğlu gibi isimleri söz konusu etmiyorum. Çünkü bu gibi isimler meseleleri hata etmeden, lafızları doğru anlamaya kabil insanlar değil. O yüzden onların İhsan Şenocak Hoca hakkında ne dedikleri değil, Cübbeli Ahmet Hocanın veya Ömer Faruk Korkmaz Hoca gibilerin Nureddin Yıldız Hoca hakkında neler dedikleri dinlenir.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğu rivâyet edilmiş: "Bid'âtçı bir kimseye saygı gösteren kimse İslâm'ın yıkılmasına destek olmuş olur." (İbn Hibbân, ed-Duafa, 1/235)
Fudayl b. İyâd bir sözünde diyor ki: "Her kim ki bidât sahibi bir kimseye sevgi beslerse Allah onun amellerini yok eder ve İslâm'ın nurunu kalbinden çıkarır." Yine onun şöyle dediği de nakledilmiş: "Her kim ki bid'ât sahibi bir kimse ile oturup kalkarsa ondan uzak durun."
Cübbeli Ahmet Hocanın yanlışı var mı? Var. Peki doğru söylediğinde bu onu zemmedeceğimiz ve zıttı / muhalifi olan insanları savunacağımız anlamına geliyor mu? Hayır.
Kıstas emanet olan itikâddır.
Sizin peygamber olarak kabul ettiğiniz kim?
Cübbeli Ahmet Hoca mı?
Nureddin Yıldız Hoca mı?
Muhammed b. Âbdullah b. Abdülmuttâlib b. Hâşim b. Abdülmenaf (s.a.v.) mı?
Bir kısmı Cübbeli Ahmet Hoca hata ettiğinde onun hatalarını döküp Nureddin Hocanınkilere susuyor ve eleştirilince savunuyor. Bir kısmı ise tam tersini yapıyor. Ahmet Hocayı körü körüne savunup Nureddin Hocayı topa tutuyor.
Bu tavırda olanlar, Ehl-i Sünneti belli şahısların tekelinde tuttuğunu unutmasınlar. Bu da, Ehl-i Sünnet itikâdını -Allah korusun- oyuncak gibi görmektir. Allah bunun hesabını sormaz mı?
46 notes · View notes
alexay76 · 6 months
Text
Ben 48 karımsa 39 yaşında. Mütevazı bir yaşantımız var eşim tesettürlü. Ben öyle olmasını istediğim için. Etine dolgun tipik bir Türk kadını. Bayramın ikinci günü akraba ziyaretine gittik velhasıl akşam oldu eve dönme vakti gelmişti. Tuzladan Topkapı otobüsüne bindik bayram olduğundan otobüs tıklım tıklımdı.
İnsanlarda saygı kalmamış yer veren bile yok. Otobüsün orta tarafındayız. Ben yukarıya doğru elimi uzattım tutunuyorum eşimde beni tutuyor düşmemek için artık. Ön taraftan yolcu alamayan şoför orta kapıyı açtı ve ne olduysa o anda oldu zaten bizim bulunduğumuz bölüm bir anda aşırı bir şekilde kalabalıklaştı.
Karım bana iyice sokuldu tek vücut olmuştuk. Karımın arkasında 17 yaşlarında bir çocuk vardı. Ama insanın öyle bir durumda diyeceği pek bir şey olmuyor. Otobüs ilerlemeye devam ediyor. Karımın arkasındaki çocukta karıma çalışmaya devam ediyordu. Karıma bakıyorum gözlerinden hiç sıkıntılı bir hali yok. Bir durak sonra orta kapıdan son bir grup bindikten sonra artık hepimiz tek vücut olmuştuk.
Otobüsteki herkes birbirinle tek vücut olmuştu. Çocuk kıpkırmızı olmuş aldığı zevkin tadını çıkartmaya devam ediyordu. Ben daha fazla dayanamadım ve eşimi yana doğru çektim ve çocuğa sert bir bakış attıktan sonra çocuk arkasını döndü ve velhasıl fazla bir olay olmadAn geleceğim yere uzatmalıda olsa vardık Eve gittiğimizde bu olay benim aklımdaydı ve sikimin bu olay karşısında kazık gibi olmasına bir anlam veremiyordum.
Akşam yatağa girdiğimizde karımla çok güzel bir sikiş yaşadık karımda çok istekliydi. Sikişten sonra banyomuzu yaptık ve yatakta ona otobüste çocuğun ona sürtünmesinden zevk aldın mı? diye sorunca, ne çocuğu ne sürtünmesi tövbe tövbe diyerek başını salladı. Bende genç çocuk sikini kalçalarını sürttürüyordu belki de sürtünerek boşalmıştır. Nasıl hissetmedin hayret dedim. Biraz daha bastırınca hissettim ama sen kavga edip başın belaya girmesin diye bir şey çaktırmamaya çalıştım. Çocukta sana bir şey söylemediğimi görünce epey bir sürtündü kalçalarıma hatta eliyle mantomun üzerinden kalçalarımı bile okşayarak sıktı dedi. Bunları söylerken ben neredeyse boşalacaktım ve onun dudaklarından emmeye başladım.
Elimi amına attığımda sırılsıklam olduğunu gördüm demek ki deminki sikişimiz ona yetmemiş ve otobüsteydi olay onu tekrar azdırmıştı. Sevişirken o anı ona yaşatmaya çalışarak zevk aldın mı ,hoşuna gitti mi? sana sokmasını istermiydin diye sormaya başladım. Karımda böyle konuşmayalım günah diyordu. Ben tekrar tekrar sorunca evet çok hoşuma gitti yabancı bir sikin kalçalarıma değmesi çok hoşuma gitti utanmasan ona oracıkta beni sik diyebilirdim deyince ben hadi fantezi yapalım dedim.
Nasıl diye soruncagündüzki gibi giyinmesini istedim. Karım uzun şifon etek ve beyaz gömleğini giydi. Aynı şekilde mavi çiçekli türbanını da başına bağladı. Mantosunu giydirmedim. Yüzü makyaj masanına gelecek şekilde arkasına geçtim beni o genç zannet diyerek onu sıkıştırmaya kalçalarına sikimi sürtmeye başladım. sikim kazık gibi olmuştu. şifon eteğinin fermuarını açtım altında beyaz külotu görünüyordu. Aynada kendimizi görebiliyorduk. Mavi türbanını öpüyor kokluyordum.
Yumuşacıktı yüzüme değdikçe karımın ipek türbanı içim bir tuhaf oluyor sikim dahada kalkıyordu. Bir süre bu şekilde devam ettik ve sonunda karımın şifon eteğine attırmaya başladım. Ertesi gün bayramın 3 üncü günü. Sabah kahvaltımı yaptık ve karıma bugün varmısın seninle bir delilik yapalım dedim. Karımda hayırdır efendi ne deliliği dedi. Bende dünkü olay seninde benimde hoşumuza gitti. Bugün bayram otobüsler gene kalabalıktır. Havanın kararmasını bekleyip akşam üstü kalabalık bir otobüse binelim ve dünkü gibi bir olay yaşayalım. Karımda her şeyi konuştuk artık senden utanmam, ama beni yapmak isterse birisi deyince, o kadar da değil sadece kendimizi eğlendirelim akşamda bunu düşünüp sikişiriz dedim. Akşam üstü evden dışarı çıktık kalabalık bir otobüs bekledik zaten hepsi kalabalık ama biz orta kapıdan binmek için uğraşıyoruz.
Nihayet istediğimiz gibi bir otobüs geldi ve orta kapıyı açınca önden karım arkasından ben bindik aşırı kalabalıktı. Eşimin arkasında benim yaşlarımda bir adam vardı ve daha 20 metre bile gitmeden adam karımın kalçalarına çalışıyordu. Karım aldığı zevki artık belli ediyor kalçasını adama doğru ittiriyordu ben karımın hemen önündeydim. Yani karımla yüz yüzeydik. Karımın kalçalarını kasması doğal olarak önünü de etkiliyor bende onu hissediyordum.
Trafik aşırı yoğun otobüsün içi karanlık lambalarında çoğunun bozuk olmasından dolayı kimse birbirini görmüyor.Karımın nefesinin sıklaştığını hissettim ve ona ne var gibilerinden kafa salladım. Oda elimi tutarak eteğinin üstünden elini amına götürdüğünde arkasındaki adamın sikinin amının içinde gidip geldiğini anladım. Karım sanki kendi eliymiş gibi birde adamın sikine değdirmişti elimi. Adam resmen benim önümde hemde kalabalık bir otobüste karımı sikiyordu.
Karım hafifçe bana doğru eğildi amacı kalçalarını biraz daha yükselterek adamın daha rahat girmesini sağlamaktı. Bu olay karşısında ben hiçbir şey yapamadım bile ama karım elinle pantolonumun üzerinden benim sikimide okşamaya başladı. Zaten ben o kadar tahrik olmuştum ki karımın sikimi bir kaç sıvazlamasından sonra şiddetle boşaldım. Benden bir kaç dakika sonra karımda adamda boşalmıştı.
Karım tekrar elimi amına götürdüğünden bacak arasından adamın döllerinin aktığını hissettim. Artık otobüste durmamız için bir neden kalmamıştı. İlk müsait durakta indik. Bir taksiye bindik ve eve geldik. Hani ona siktirmicektin kendini, oyun oynayacaktık dedim Oda olayı anlatmaya başladı;adam önce kalçalarıma sürttürüyordu sonra elinle kalçalarıma ellemeye başladı benden ses çıkmadığını görünce eteğimde bir delik açtı ve çıkarmış olduğu sikini çıplak tenime sürtmeye başladı benimde kalçalarımı oynattığımı göründe elinle benim ensemden iterek domalmamı istedi bende hafifçe öne doğru domaldım ve bu arada zaten ıslanmış olan amıma rahatça soktu dedi. Ne yapmamı istiyordun kendin istemiştin dedi.
O bunları anlatırken elimde sikim o anlattıkça ben otuzbir atıyorum ve bu güne hiç yapmadığımız bir şeyi yaptım tam gelmek üzereyken karıma ağzını açmasını söyledim ve tüm döllerimi ağzına boşalttım senin cezan bu dedim. Karımda gülerek yarın da gezmeye gidelim mi canım kocacım dedi
127 notes · View notes
layezalll · 1 year
Text
Her fidan vaktinden önce kuruyup gider
Her deniz kendi ufkunda yiter..
Kırılan ayna olmak için hep çok gençtir ümitler ve her gün daha geç bitmeyi hak eder…
Gözbebeğime ilişen bu sızı neden mütevellit, orası muamma..
Umulmadık anlarda bir gölge oluveriyorum akşamüstü alacasında, rengi utancından kırmızıya çalmış gökyüzünde.
biliyorum ki şiirler uzayıp gittikçe biter ve üzerine titrendikçe güzelleşir manalı deliliklerim..
İki dudak arası mesafeyi on günde kateden bir üşengeç, bir tembellik abidesi,bir vurgun simgesiyim
Yani ben,, yani biraz da sen.
Biliyorum Her kuyu bir Yusuf için
Her Züleyha bir sınav için…
Ademle Havva’nın tohumundan vücuda gelenler için yasak elmalar.
Her gece bir masal için ve her pervane ateş için…
Ben o yüzden her gün satırlar dolusu kelime yoğuruyorum, kelimelerin oyuncağı oluyorum hayalhanem de
Bir harf çarpıntısı yüreğimde,,, sen de havadan, ben diyeyim aşktan..
Biraz hasret gelsin.
Yani ben,, biz yani. Ve en çok da sen!
Salkım saçak rüyalar aman vermez ki zulmetimin selametine!!
Hep aynı duaya amin demeler külfetten kurtarmaz ki sızım sızım sızlayan benliğimi..!
Pürtelaş meftuniyetim perdeleyebilir belki gamlarımı…
Yorgun değilim aslında.
Hamuruma karışan iki damla gözyaşı, tek katre alev yüzünden oluyor her ne oluyorsa!
Bundandır baharı hazan sanmalarım, samanlıkta iğne aramalarım…
Hala merak ediyorum.
Meftuniyetim diyorum,hani şöyle en pürtelaşından olsa..
Yahut pervasız,,? Tıpkı benim gibi,  biraz da sen, ve gene sen,  aldığı kadar da biz…
Haddi hesabı olmayan bu erteleyişlerle nereye kadar gidilir ki!!
Hep aynı kapıyı zorlamalar önleyemez ki sonunda havlu atmaları..!
Şu halde kesinkes inanmış bulunmaktayım hamuruma gözyaşı karıştığına, gözyaşının da alevle karıldığına…
Yoksa nereden gelsin bu aşinalık, bu yakınlık?
Nasıl oluyorsa ne alev tutuşturmuş suyu, ne su söndürmüş alevi..
Ruhum gidip geliyor ikisi arasında. Yanıyorum, kâh ağlıyorum.
Can tutulması yaşıyorum, cankurtaran arıyorum.
Gökte kaç yıldız var, onu saymaya giriştim gene bu akşam.
Bir yerden sonra sayıların aklıma oyun oynayacağını bile bile…
Ve okyanuslara bıraktım kendimi, arınayım diye.
Irmağın da benimle beraber kaynağında boğulacağını bile bile.
Senden sonra başka omuzlar aramadım ağlamak için, tek damla gözyaşımın dokunmadığı omzunun yerini doldursun diye..,
Nasıl olsa dolmaz o boşluk diye diye, söz yaşı döke döke,mehtaba diş bileye bileye, gelmeyeceğini bile bile!
Bünyesinde son çare ayrılıklarla bilmecburi aykırılıkların el ele verdiği kalbim, tüm bitişlere hak veren aklımla daimi savaş halinde.
Mühimmat yetersiz, menzil belirsiz…
Ölüme nazır terk edişler yaşamaya hazır, ölüme daha fazla, buna yaşamak da denemez esasında.
Uzun savaşlar hep böyle biter.
Kaybedilenler candan bir parça, can kimi zamansa..
Oysa kazanılanlar hiçten bile az, esire muhalefet boşluklardan daha boş,,..
Ama bu kez yerle gök çarpışıyor sol yanımda.
Ummanlar taşıyor, bulutlar semaya fedai… Şimşekler bir an bile susmuyor, gök gürlüyor.
Yer altında ne kadar su varsa coşmuş, öfkeden köpürüyor.
Gayzer demek haksızlık olur bu ihtişama… Bir aşk kalıyor işte,,, kıyıda köşede.
Günü gelince savaştan sıyrılıp her zerreme sirayet etmek üzere…
188 notes · View notes
selcandy · 15 days
Text
Bu aralar pek çok kişiye “bakacağım, okuyacağım, izleyeceğim, dinleyeceğim” dediğim için üzerimde verilmiş sözlerin sorumluluğu vardı, hepsini bir gecede aradan çıkardım. =D Dün gece aldığım tüm tavsiyeleri peş peşe değerlendirdim, düşüncelerimi doğrudan onlara iletmek yerine ortalığa yazayım ki bu kişilerin tavsiyeleri sizlere de ulaşmış olsun dedim.
İlk olarak @aitsiz’in önerdiği “Mountain Queen - The Summits of Lhakpa Sherpa” belgeselini izledim (Netflix). Aslında verdiği mesajlar son derece pozitif olsa da bittiğinde içimde bir ağlama arzusu oluştu. Bir insan aynı anda nasıl bu kadar özgür ve tutsak olabilir diye düşündüm. Yaşadıklarını çok da ileri seviyede bilmediği bir dille, İngilizceyle anlatıyor ama bu kısıtlılığa rağmen söylediği şeyler o kadar içine işliyor ki demek ki her şey kelimeler ve kelime çeşitliliği değilmiş diyorsun. Spoiler vermeye hiç niyetim yoktu ama beni en çok etkileyen şeylerden biri, Lhakpa’nın ilk başarısında babasının ona “oğlum” demesi, yani onu kız evlat değilmiş de erkekmiş gibi unvanlandırması ve Lhakpa’nın kendi kızlarından bahsederken üstüne basa basa, her fırsatta gururla “kızlarım” demesi oldu. Okutmaya bile değer görülmeyen, dişiliğinin bedelini cehaletle ödemesi beklenen bir kadının rekor üstüne rekor kırmasını izlemeyi, bir insanın nasıl aynı anda hem çok “vahşi” hem de çok “vicdanlı” olabileceğini görmeyi dilerseniz siz de bir buçuk saatinizi bu belgesele ayırabilirsiniz.
Sonrasında @eceebenece’nin önerdiği “Yakın İlişkiler - Olumlamaların Gücü” podcastini dinledim (Spotify). 13 dakikalık olan bu içerik, tıpkı benim olumlamalar hakkında yazdığım yazı gibi son derece subjektif geldi. Bilimsel bir içerikten ziyade bir uzmanın olumlamalar hakkındaki şahsi görüşlerini belirttiği bir içerik gibiydi. Zaten içerikte olumlamaların bilimsel açıdan kanıtlanmış hiçbir etkisinin olmadığını, kişinin hayata daha iyimser bakmasını sağlayan bir araç olduğunu belirtilmiş. Bunları söyledin diye hayatın değişmez ama hayata bakış açın değişebilir diyor. Ne ifade etmeye çalıştığını çok iyi anladım ve üzerine düşündüm, olaya kendi algımla değil de “herkesin algısı farklı olabilir” kafasıyla yaklaşınca amaçlanan şeyi az çok kavrayabiliyorum aslında. İçerikte verilen olumlama örnekleri de güzeldi, konuyla ilgilenenler buna bakabilirler.
Sonrasında @dalginlik’ın tavsiye ettiği beden olumlama makalesini okudum (SciHub). İliştirdiği linkten makalenin tümüne ulaşılamıyor (veya ben beceremedim) ama arayıp tamamını buldum, isteyene gönderebilirim. “Yok ben okuyamam” veya “İngilizce bilmiyorum” diyen olursa ona da şöyle özetleyebilirim: bir araştırma yapılıyor ve katılımcı kadınlardan kısıtlı zamanda “bedenimi seviyorum” başlığı altında bir şeyler yazmaları isteniyor. Bu kişilerin ağırlık verdiği noktalar, konu başlığı pozitif olsa da genelde negatif noktalar oluyor. “Bedenimi seviyorum ama göbeğim çok büyük,” “Keşke karın kaslarım olsaydı” gibi şeyler yazıyorlar. Beden olumlama tümcelerinin aslında serbest çağrışımla insanın bedenindeki beğenmediği noktaları hatırlamasına yol açtığı ifade ediliyor. Şimdi düşününce, ben de pekala “bedenimi seviyorum ama keşke şuram şöyle olsaydı” diyebilirim kendi beden imajımın üzerine düşününce. Araştırma bir noktada @eceebenece’nin yolladığı podcast’teki “olumlamaların bir insanda işe yaraması için o insanın o konuda gerçekten istekli olması lazım” mesajıyla birebir örtüşüyor çünkü araştırma diyor ki “bedenimi seviyorum” cümlesi, bedeniyle hiçbir sorunu olmayan bir insanı mutlu edebilir, bedeniyle sorunu olan insanı mutlu edemez aksine daha çok bilendirir. Kısacası bu tip olumlamaların tuzu kuru olanlar üzerinde olumlu bir etki yarattığını, onların da zaten böyle bir etkiye ihtiyaç duymadıkları anlatılmaya çalışılıyor.
En son @dusunce’nin önerdiği Portal kanalındaki “Seri Katiller Neden Bu Kadar İlgimizi Çekiyor” videosunu izledim (YouTube). Geçen gün Küçük Sırlar’dan yola çıkarak yazdığım yazıda bahsettiğim “ben onu düzeltebilirim” yaklaşımının ve “şiddeti maskülenlikle bağdaştırma” yanılgısının burada da karşıma çıkması beni sevindirdi, kafamda bir şeyler yapboz parçaları gibi tık tık iç içe geçti. Erinmeyip videoya yazılan yorumları falan da okudum, birilerinin Dorian Gray’den alıntı yaptığını falan görünce iyice mest oldum. Yayıncının kişisel görüşlerine de katıldım çoğunlukla, farklı noktalara temas etmiş. Merakı olan buna da el atabilir.
Sayenizde son zamanların en verimli gecesini geçirmiş olabilirim efendim, teşekkürlerimi sunuyor ve Allah karşınıza hep benim gibi önerilerinize hak ettiği kıymeti veren insanlar çıkarsın diliyorum kfıjıkrjgı.
46 notes · View notes
acizzblog · 19 days
Text
Şu sosyal medyanın insanı halden hale soktuğunu o kadar net anladım ki artık. Tesettürlü bir hanım kardeşim ilahiyatçı ve elinden geldiği kadarıyla tesettürüne dikkat etmeye çalışıyordu boynu gözükse hemen kapatıyordu veya aşırı aşırı makyajı yoktu (olmamalı da zaten). Fakat takipçisi sayısı arttıkça ve çevresini sosyal medyayaya göre şekillendirdikçe küpe takmaya, aşırı bir makyaja ve zamanla boyun açarak tesettürün dışında hareketler sergilemeye başladı. Bazen gerçekten şöylece bir duraksayıp kendimizi izlememiz lazım.. Dünkü ben ile bugünkü ben arasında ne kadar fark var? Bu fark benim aleyhime mi leyhime mi? Ne gibi eksikliklerim var, verdiğim tavizler nelerdir? Nefsi bir halim oldu mu demek lazım. Çevre çevre çevre.. Nefsine güvenen varsa çöplüğe girse temiz çıkar belki. Fakat çürük bir elmanın taze elmaları etkilediği gibi, kötü çevrenin de iyi bir insanı kötü bir şekle sokacağını unutmamamız lazım. Şöylece bir gözden geçirelim kendimizi.. Dünkü ben ile bugünkü ben arasında ne fark var? Neler Rabbimin buyurduklarına tâbi olmama engel oluyor diyerek düşünüp bunun bir çabasına girelim.
Rabbim bizleri buyurduğu hal üzere olanlardan eylesin..🤲🏻
23 notes · View notes
uzaklarasavrulalim · 2 years
Text
Annem İstanbul a giderse
3 notes · View notes
alhuznn · 23 days
Text
Ne kadar zor şeyler yaşarsanız yaşayın, Allah'tan ümit kesmeyin,O'na sırtınızı dönmeyin. Ya hiç başımız dâhi ağrımasaydı? Dünya hayatına dalıp giderdik, sınavda olduğumuzu unuturduk. Sınanıyorsak mutlu olmalıyız çünkü bu sayede ahireti hatırlıyor, Rabb'imize sığınıyoruz.
Hepimizin önünde bir sınav var ve hala o kağıt önümüzde,bu da demek oluyor ki hâlâ yanlışları doğruları ile değiştirebilir ahiretimizi kurtarabiliriz inşAllah
25 notes · View notes
kalptekimavi · 1 year
Text
- Biliyor musun? Hiç kolay biri değilsin.
• Kolay mı? Kimmiş kolay olan? Benim tanıdığım insanlardan hiçbiri kolay değil.
- Senin kaçtığın şeyler beni ilgilendirmiyor. Kaçtığın insanlar... Sorularla rahatını kaçıracak değilim. Yine de elinden bırakıvermek zor gelmiyor mu sana?
• Hayır, aslında zor olan tutunmaya çalışmak. Bunun imkansız olduğuna ikna oldum bu kez. Bu düşünce beni mutlu ediyor
Ya unutuş ve yabancılık gerçeğin kendisiyse? Hakikatin?
Ya insanın hayatı boyunca tanıdığını sandığı kişiler gerçekte tamamen yabancıysalar ve de bunaklık hali vaki olunca insan bunu apaçık görmeye başlıyorsa? Ya insan hayatı boyunca arkadaşı olmuş kişinin veya eşinin gözlerinin içine bakarak “sen kimsin?” diye sorduğunda aslında tamamen aklı başında ise?
Evet zihin üzerindeki kontrolü kaybetmek böyle bir şey olmalı. Sakin sakin oturup artık isimlerini bile bilmediği yabancılara dönüşmüş olan arkadaşlarının kendisiyle irtibatı koparmalarını beklemek.
Her şey kayboluyor gibi oluyor. Bir şeyi yakalamaya çalışıyorsun ama hep elinden kaçırıyorsun, gibi. Yapmak mecburiyetinde olduğun şeyi yapıyorsun. Ama bir şeye tutunmak imkansız. İşin ilginç olan tarafı intihar etmeyi hiç düşünmedim. Zaman zaman acaba ölüm denilen yerde miyim diye aklımdan geçirdiğim oldu. Ölümün kapsadığı odalardan birinde.
Ruh hali? Evet benim de bir ruh halim var. Öyle ki içimdeki bir güç benim dönem dönem tamamen hareketsiz olmamı, çoğu insanların genellikle birlikte olduğu aile ve arkadaşlar gibi çevrelerden uzak durmamı gerektiriyor. Zaman zaman ki buna sık sık da diyebilirim, tamamen tek başıma kalmak isterim.
Ben hiçbir şeyin oradan geliyor, hiçbir şeye doğru gidiyorum, çok fazla yer de kaplamıyorum aslında, birinin benim için hesaplar yapmasına değmeyecek kadar küçük bir alan, yeryüzünde bir gölge yalnızca; geniş perspektiften bakınca topu topu kendi ağırlığım kadar bir şey ve ben de geniş bir kapsamda ele alındığında bir gölge olmak istiyorum, yoksa dar kapsamda bir et parçası olmakta var.
Her şey çok acı verici.
Perişan edici.
Demek istiyorum ki, bütün kozmos, bu sonu gelmez ölüm ve bu...
Hayat denilen şey.
104 notes · View notes
nebez · 1 year
Text
Kimse seni sen olduğun için sevmeyecek; herkes seni, seni sevmenin onlara ne kadar yakışacağını düşündüğü için, yani kendileri için sevecek ve bu da demek oluyor ki insan böyle yaparak yine kendini sevecek. Sen hiç sevilmemiş olacaksın hikayenin sonunda.
(Dostoyevski)
Tumblr media
170 notes · View notes
yakazakalb · 1 month
Text
İnsan bazen soruyor merak ediyor; acaba iyi bir kul olma çabalarım kabul oluyor mu, Rabbim benden memnun mu? yoksa içi boş mu fiillerimin, yorulmaktan öteye geçmiyor mu gayretlerim diye. Acaba attığım adımlar doğru mu, usulümde isabetli davranıyor muyum, izlediğim yol istikametli mi? gibi pek çok konunun cevabını arıyor iç dünyasında. Olayların hikmetini çözmeye çalışıyor.
Sadece belki bir iç muhasebede bulunuyor.
Ve çok değil kısa bir süre sonra bakıyor ki cevapları tek tek karşısına çıkmakta. Önü açılıyor, yolu aydınlanıyor, gönlü ferahlıyor. Yaşadığı - dışarıdan bakılınca belki de şer görünen - hadiselerde cevaplarını buluyor bir bir. Kulunun Soru işaretlerini gideriyor Mevla'sı bu şekilde.
Oysa dua bile etmemiştir belki kul, sadece kendi kendine fısıldamıştır: bu neden öyle, bu niye böyle oldu acaba diye. Düşünceleri de dua olur gider insanın, Yaratana... Böylece hikmetleri gösterir Mevla.
Demek ki soru sormak faydasına kulun, sorgulamak değil. Merak güzel ancak insanın kendisini bulması, bilmesi adına meraklı olması güzel. başkasının hayatlarını irdeleme adına olanlar değil.
Soru eğer doğru ise cevap da En Güzel den geliyor.
Doğru sorularınıza güzel cevaplar bulmanız temennisi ile... 🌿🌿
23 notes · View notes
Text
Tabusuz Karım! (1) (Çetin 52 Y., Adana)
Merhabalar, ben Adana'dan Çetin. 52 yaşındayım, eşimden 5 yıl önce ayrıldım. Yalnızlık artık canıma tak etmişti, internetin imkanlarını kullanarak, evlenebileceğim bir kadın arıyordum. Bir gün internette takılırken, bir kadınla tanıştım. İsminin Leyla olduğunu ve Mersin'de yaşadığını söyledi. Onun da niyeti evlenmekmiş. Leyla hanımla yaklaşık bir ay kadar internetten yazıştıktan, Chat yaptıktan sonra, buluşma kararı aldık. Ben Adana'dan Mersin'e Leyla hanımın yanına gittim. Şehir merkezinde bir AVM'nin önünde buluştuk. Yemek vakti olduğundan bir restoranta gittik, rakı balık söyledik. Evlilik hakkında sohbet ederken konu kaçınılmaz olarak sekse geldi. Leyla bana, "Sekste sınır tanır mısın?" diye sorunca, ben hiç düşünmeden, "Hayır, tanımam!" dedim. Leyla gülümseyerek, "Ben de tanımam! Evlenince iyi anlaşacağız seninle!" dedi.
Yemeğimiz ve rakımız bitince hesabı ödedim ve kalktık. Leyla, "Bana gidelim!" dedi. Arabama atladık, yarım saat sonra Leyla'nın evinde idik. Evde rakıya devam ediyorduk ki, Leyla beni çok şaşırtan bir soru sordu, "Benim hem erkeğim, hemde kadınım olur musun?" dedi. Ben afallayarak, "Anlamadım? O da ne demek oluyor şimdi?" diye sordum. Leyla gülümseyerek, "Gayet basit, sen beni becereceksin, ben seni becereceğim!" dedi. Restoranda iken Leyla'ya sekste sınır tanımadığımı söylemiştim, ama doğrusu böyle birşeyi hiç beklemiyordum. "Ben o dediğin şeyi hiç yaşamadım, unutma ki ben bir erkeğim!" dedim. "Erkek olduğunu biliyorum, ama ben sınırsız, tabusuz ve uçuk seksi seviyorum!" dedi ve yanıma yaklaştı, elini önüme attı, "Yarağını çok merak ediyorum!" diyerek pantolonumun üstünden yarağımı okşamaya başladı. Daha sonra kemerimi fermuarımı açıp, yarağımı çıkartıp yalamaya, emmeye başladı. Yarağım demir gibi olmuştu.
Birkaç dakika içerisinde ikimiz de çırılçıplak kalmıştık ve yatak odasına geçmiştik. Leyla, "Nasıl sikmek istersin?" dedi. "Sen nasıl istersen öyle!" deyince, hemen önümde domaldı. Amcığı sanki dışarı fırlayacaktı. Yarağımı arkadan amcığına soktum ve yavaş yavaş gidip gelmeye başladım. Ben amını sikerken Leyla elini arkaya attı ve orta parmağını göt deliğine soktu, parmağıyla kendi götünü sikeye çalışıyordu. Onun parmağını çıkarıp, kendi parmağımı soktum götüne. Amına yarağım, götüne parmağım girip çıktıkça, Leyla çığlıklar atıyordu. Sonra birden, "Çekmeceyi aç!" dedi. Açtım, bir vibratör vardı. "Al onu, götüme sok, iki taraftan sik beni erkeğim!" dedi. Dediğini yaptım. Alttan amcığına yarağımı sokarken, üstten de götüne vibratör sokuyordum. Daha önce hiç bir kadınla yapmadığım bir şeydi bu. Çok heycanlıydı. Leyla ise altımda çığlıklar atıyor, "İşte bu! Harikasın! Evlen benimle erkeğim, bak göreceksin sana kimleri siktireceğim!" diyordu. Bu duyduklarım beni daha da heycanlandırmıştı. Leyla ile nette ilk tanıştığımızda zaten sohbetimiz evlilik üzerine olmuştu. "Ben buraya seninle evlenmek için geldim hayatım, benim gerçek hayatta karım olacaksın!" dedim ve birden patlayarak boşalmaya başladım amının içine. Olamazdı böyle bir zevk, uçuyordum resmen. Leyla da benimle aynı anda orgazm olmuştu.
İkimiz de yatağa yığıldığımızda, Leyla'nın yüzünde güller açıyordu, çok mutluydu. Dudağımdan öperek, "Seninle evlenmeyi ve karın olmayı çok istiyorum. Göreceksin, sana birçok erkeğin hayalini bile kuramayacağı şeyler yaşatacağım!" dedi. Ben de, "Seninle evleneceğim aşkım, sen benim kadınımsın, aşkımsın, karımsın, bir tanemsin!" dedim ve tekrar sevişmeye başladık...
Leyla'ya bitmiştim, doğrusu bir erkeği nasıl mutlu edeceğini çok iyi biliyordu. Yaşamımda çok kadın tanıdım, ama bu kadar güzel yarak yalayan, somuran ve emen bir hatun tanımadım. Ben sekste en çok yarağımın yalanmasını severdim, o da bunu çok güzel yapıyordu. Evleneceğim kadını bulmuştum, ama bir sorun vardı kafama takılan, ben onun kadını nasıl olacaktım? Dayanadım sordum. O da cevap verdi, "Eğer istersen ben de seni götünden sikeceğim. Birbirimizi sikeceğiz! İnan çok zevk alacaksın! Erkekler bunun farkında değiller, ama götleri yalandığında veya okşandığında çok zevk alırlar!" dedi. İşin doğrusu bu pek hoşuma gitmemişti ve kıvırtamıyordum da. O sırada Leyla'nın elinin biri götümü okşuyordu, hakikaten de bir tuhaf oldum. "Arkanı dön!" diyerek beni yüzüstü yatırdı ve göt deliğimi yalamaya başladı. Böyle birşey olamazdı yaa, harika bir şeydi bu, yarağım hemen demir gibi oldu. Sonra beni yan çevirip, orta parmağını göt deliğime soktu. Kulağıma da, "Sen benim karımsın artık erkeğim, ikimiz tek vücuduz, birbirimizin karısı ve kocasıyız!" dedi.
O gece aslında ben tekrar Adana'ya dönmeyi düşünüyordum, fakat Leyla bırakmadı, "Yarın sabahtan gidersin!" dedi. Tabii sabaha kadar yedik içtik sikiştik. Sikişirken Leyla bana sürekli, "Seni tanıştıracağım kişiler arasında, benim yanımda rahat sikebilceğin birkaç kişi var! Parayı pulu da dert etme, denizde kum bende para! Benimle evlenince yaşamın renklenecek ve huzur bulacaksın!" diyordu. Ben seksi çok seven bir adamdım, Tanrı da bana ikinci evliliğimi yapacağım, tam istediğim gibi bir kadın çıkarmıştı karşıma. Sabah erkenden Leyla'nın evinden ayrıldım, ve birtakım işlerimi halletmek için Adana'ya döndüm...
Aradan iki gün geçti, ve bu iki gün boyunca Leyla beni sabah akşam telefonla aradı. Geceleri saatlerce konuşuyorduk telefonda. Leyla muhteşem bir kadındı, telefonda bile beni gecede 3-4 kere boşaltıyordu. "Adana'daki işlerin bitince hemen atla gel, seni ablamla tanıştırmak istiyorum! Üvey ablam olur, ama öz ablam gibi severim kendisini!" dedi, biraz ablasından bahsetti. Ablası 51 yaşındaymış. Doğrusu ablasını merak etmeye başlamıştım. Üçüncü gün işlerimi halledip, "Geliyorum!" diye haber verdim ve kalktım Mersin'e gittim. Yoldan balık aldım, rakı falan da aldım ve Leyla'nın evine gittim. Zile bastığımda, kapıyı çok hoş, çekici, bakımlı, çok düzgün vücutlu, mini etek üstünde transparan bir bluz olan bir kadın açtı. Gülümseyerek, "Buyrun!" dedi ve beni içeri aldı. Ben ayakkabılarımı çıkarırken Leyla da geldi, "Hoşgeldin erkeğim!" dedi ve dudaklarımı kemirircesine öpmeye başladı. Dudaklarımı kurtarıp, "Dur, ne yapıyorsun, misafir var!" dedim. Leyla da, "O ablam, yabancı değil!" dedi ve bizi tanıştırdı. Ablası da, "Memnun oldum!" diyerek elini uzattı ve yanağıma öpücük kondurdu, "Eniştemiz de çok karizma adammış!" dedi. Ben de, "Teşekkür ederim!" deyip ve dudağının çok yakınına, yanağına öpücük kondurdum.
İçeri geçtik, ablası bana, "Enişte, tavla biliyorsan, Leyla balıkları yapana kadar biz tavla atalım!" dedi. Ben, "Biliyorum!" deyince, Leyla da, "Boşa oynamayın o zaman!" dedi. Biz de ablasıyla, "Olur!" dedik. Kim yenilirse kazananın dediğini yapacaktı. Oyuna başladık ve ben yendim. Sıra benim isteiğimi söylemeye gelmişti ki, Leyla mutfaktan seslendi, "Şimdi değil, biraz çakır keyif olalım, ondan sonra söylersin isteğini!" dedi. Ve masaya balıklar gelmeye başladı. Yemeğe ve rakıya başladık. Leyla ablasına, benimle evleneceğini, tam aradığı erkek olduğumu söyledi. Ablası da Leyla'ya, "Dilerim mutlu olursunuz!" dedi ve bana dönerek, "Kardeşimin isteklerine cevap verebilecek misin enişte?" dedi. Ben de, "Tabii ki, herşey saygı sevgi içerisinde, karşılıklı yaşanacak! Hem o benim sadece karım değil, aynı zamanda kocam da olacak!" dedim. Ablası suratıma bön bön baktı, "O ne demek?" dedi.
O sırada Leyla gözümün içine sert sert baktı. Ben pot kırdığımın farkına varmıştım, "Yani birbirimizi çok seviyoruz." diyerek düzeltmeye çalıştım, sonra da saçmaladığımın farkına varıp, "Neyse, hadi şerefe! Kaldırın bardakları!" diye konuyu geçiştirdim. Karşımda Leyla'dan 5 yaş büyük, ama 10 yaş küçük görünen bir affet vardı. Baldız harikaydı, tam sikilecek kadındı. Zaten tavlada yenmiştim, birazdan bir iki duble daha içtikten sonra, (Tavlada yendim, kendini bana siktir!) diyecektim. Leyla salata tabağını alıp kalktı, bana da, "Mutfağa gelir misin?" diyerek mutfağa gitti.
Ben de arkasından gittim. Mutfakta bana sert sert bakarak, "Ne o, ablama mı siktireceksin kendini?" dedi. Ben de, "Öye bir niyetim yok, ama ablanı sikmek isterim!" dedim. "Merak etme, zaten sikeceksin, ama önce ben sikeceğim, sen seyredeceksin ve kamera ile kaydedeceksin. Daha sonra sen sikeceksin, ben kaydedeceğim. Sonra da biz sikişeceğiz, ablam kaydedecek!" dedi. Harikaydı, gerçekten Leyla benim yaşamıma şimdiden renk katmıştı. Dudağına yapıştım, teşekkür ettim. Leyla ise, "Dur bakalım, daha bu ne! Hele nikah defterine bir imza atalım, sana iki yiğenim ve bir eltim var, onları da siktireceğim! Karşı komşum da var, ben devamlı sikiyorum onu, istersen sen de sikebilirsin!" dedi.
Leyla önde, ben arkada onun götünü okşayarak, içeri girdik...
[Çetin]
169 notes · View notes