Tumgik
#dünya haritası şekilleniyor
siegram-com · 2 months
Text
İran ve İsrail Arasındaki Jeopolitik Gerilim: Tarih ve Çatışmaların Arka Planı
İran ve İsrail Arasındaki Jeopolitik Gerilim: Tarih ve Çatışmaların Arka Planı   İran ve İsrail arasındaki gerilimler ve çatışmalar genellikle dolaylı olarak, bölgedeki vekalet savaşları yoluyla veya çeşitli etkileşimlerle yaşanmaktadır. Örneğin, İran’ın Hamas ve Hizbullah gibi gruplara desteği ve bu grupların İsrail’e karşı eylemleri, dolaylı olarak İran’ın İsrail’e karşı agresif politikalarını…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
hbedebiyatsanat · 6 years
Text
KÜRT DÜŞMANLIĞI İLE NEREYE KADAR ?
Tabi ki Kürt düşmanlığı derken sadece Erdoğan’ı kastetmiyorum. AKP ve Erdoğan’ın Kürt düşmanlığı; CHP, Kılıçdaroğlu, MHP ve Devlet Bahçeli, İYİ Parti lideri Meral Akşener’in Kürt düşmanlığından daha azgın ve daha hastalıklı durumundan öte değildir. Eskiden bir reklam vardı: “Yok birbirimizden farkımız ama biz Osmanlı Bankası'yız” denirdi. CHP, Kılıçdaroğlu, MHP, Devlet Bahçeli, İYİ Parti lideri Meral Akşener de Kürt düşmanı fakat Erdoğan hiç olmazsa şimdilik diğerlerinin öncüsü durumunda. Tabi ki bu düşmanlık dün başlamadı, bir asra yakın zamandır böyle. Bir demokratikleşme ya da demokratik halk devrimi hariç, ne zaman ve nasıl biteceği belli değil. Burjuva şovenizmi, faşizmi bitmeden Kürt düşmanlığının biteceği de yoktur.
“Çözüm süreci” falan derken APO devreye girince toplumda bir umut, bir geleceğe güven havası oluştu. APO, genlerinin tümü ile Kürt halkının evladıdır. Onların genlerinin duygu ve düşüncelerinin tercümanı gibidir. Kürt halkını çok iyi tanıdığı, onların genelinin yüreğinde neyin yattığını bildiği gibi, Türkiye ve bölgenin gidiş istikametini de en iyi analiz eden bir liderdir. Sağduyusu ile Kürt halkının, bilimsel yaklaşımı ve kuramına denk bir şekilde bölgenin evrildiği momenti görerek adına “yol haritası” denen çok mükemmel bir manifesto hazırladı. Söz konusu manifesto, Türkiye’yi demokrasiye, bölgeyi de Kürt ve Türk halkının birliği temelinde bir demokratik federasyona yönlendiriyordu. Ama bu Erdoğan’ın çıkarına uygun düşmedi. PKK ve HDP gibi yapılar da her ne hikmetse uygulamakta ısrarcı olmadı.
Erdoğan OSLO sürecini başlatıp, APO’yu da devreye sokarak, Kürt dinamizmini kullanarak kendi iktidarının ömrünü uzatmayı planlıyordu. APO’nun yol haritası Erdoğan’ın bu planını bozuyordu. APO’nun çizmiş olduğu yol haritası Erdoğan’ın tek başına iktidarını da elinden aldı. Erdoğan kudurdu, daha önce kendi elleri ile kurmuş olduğu masaya “masa falan yok” dedi devirdi, PKK’ye savaş açtı Kandil'i bombaladı. Devamında da K. Kürdistan’ı bombaladı, Kürt düşmanlığını körükledi, köpürttü, CHP’yi de, MHP’yi de yanına çekerek Kürtlere topyekün savaş ilan etti. Kürt düşmanlığı zemininde AB, ABD, NATO vb. gibi eski müttefikleri, stratejik dostlarına “hey hey”lenerek dış politikasını da Kürt düşmanlığı temelinde belirlemeye başladı.
Oysa eski dostlarının hiçbirisi Kürt dostu değildi. Ama en düşman olanı, Putin Rusya’sını buldu. Onun icazet ve desteğini alarak bütün gücü ile Afrin'e saldırdı, Afrin’den de Membiç’e, Irak sınırına kadar gitmeyi, Kürtleri imha etmeyi planladı. Mevcut haliyle bütün gücünü Putin Rusya’sından alıyor. Putin kesinlikle Türkiye dostu değil, Türkiye’ye karşı düşmanca politika izliyor. Putin, kendi dönemimde olan uçak düşürme, pilotunu öldürme, Rus büyükelçisini cihat nutuk işareti ile öldürme bir yana, tarihten kalma Türk-Rus düşmanlığının bile rengini vererek Türk düşmanlığı yapıyor. Türkiye’ye karşı izlemiş olduğu en düşmanca politikası, Kürtlerle Türkleri savaştırmaktır.
APO’nun kuramı doğrultusunda oluşan Rojava Devrimi ile Kürt dinamizmi: Kuramı, programı, örgütsel yapılanması, halkları kaynaştırması, halkları bölgede iktidar yapması ile bölgenin en belirleyici aktörü konumuna geldi. Kürtlerin geliştirmiş olduğu bu toplumsal ilerleme ve toplumsal sistem Putin’in Suriye’yi dilediği gibi egemenliği altına almanın önündeki en büyük engel oldu. Putin bu engeli Moskova’ya ofis açma gibi kendi yöntemleri ile aşamadı. O nedenle de Suriye ve bölge egemenliğinin önünde en büyük engel olarak da Kürtleri gördü. Bu bağlamda bırakın Kürt-Türk entegrasyonunu, Kürt-Türk yakınlaşması bile bölgede ve esasında dünyada büyük bir gücün oluşmasına neden olacaktı. Kürt-Türk dinamizminin birleşmesi Türkiye'nin bölgede bir üst devlet haline gelmesini sağlayacaktı. APO’nun yol haritası da zaten bunu hedefliyordu. Putin Türkiye’nin bölgede etkisini artırması içinde en büyük gücün Kürtler ve Kürtlerle barışık olma hali olduğunu tespit etti. Kürtlerle Türkleri savaştırarak, hem Suriye’yi daha fazla denetim altına almayı kolaylaştırıyor, hem de Türkiye’nin bölgedeki en doğal müttefiki, en etkin ve en dinamik desteği olacak Kürt dinamizmini ezmeyi planlıyor. Bu Erdoğan’ın işine yarıyor, ama Türkiye’nin ve halklarının işine asla..! Bu Kürt-Türk düşmanlığı Erdoğan’ın, Erdoğan'ın diktatörlüğünü devam ettirmesi de Putin’in işine yarıyor. Putin Rusya’sının işine gelecek olan uzun erimli Türk düşmanlığı: Erdoğan diktatörlüğünde Kürt düşmanlığını devam ettirmesidir.
Putin Rusya’sının izlemiş olduğu bu politika Kürtler için de Türkler için de çok düşmanca bir politikadır. Ama Erdoğan’ın işine geliyor. Hiç olmasa şimdilik Erdoğan’ın diktatörlüğünün devamı Kürt düşmanlığına bağlı hale gelmiş durumda. Ne ki; bu politika Türkiye’yi yıkıma götürür. Tıpkı Saddam Hüseyin, tıpkı Beşar Esat gibi Erdoğan Türkiye’sini de felakete sürükler. Belki Erdoğan bu haince planı ile iktidarda kalma, diktatörlüğünü bir süre daha devam ettirme olanağı bulabilir. Ama sonunun Saddam ve Esat gibi korkunç bir son olacağına kuşku yoktur. Çünkü artık ok yaydan çıkmıştır, yayından çıkan ok hedefine varacaktır. Kürtler tarihin kendileri için çizmiş olduğu çemberi kırmışlardır, ok yaydan fırlamıştır. Bir zamanlar egemen devletler için kazançlı olan Kürt düşmanlığı, Kürt Ulusunun etrafına çizmiş olan tabir yerindeyse feleğin çemberini kırdıktan sonra artık Kürt düşmanlığı yarar değil zarar getirmeye başladı. Bu gerçekliğe kimse veri aramamalı. En net ve açık veri Irak ve Suriye’dir, Irak ve Suriye’nin gelmiş olduğu noktadır, bu ülkelerin diktatörlerinin sonlarıdır. Erdoğan böyle devam ederse kendi akıbeti Irak diktatörü Saddam’ın, Suriye diktatörü Esat’ın; Türkiye’nin geleceği de Irak ve Suriye’ninkinden farklı olmaz.
Olmaz çünkü global kapitalizm pre-globalizm gibi bir dış olgu değil, Mahir yoldaşın deyimi ile bir “iç olgu” konumundadır. Evet Rasizmin (ırkçılık), şovenizmin, faşist ideolojinin dünya çapında tavan yapmasının nedeni globalizmdir. Global kapitalizmin, global kapitalizm öncesinden kopuşu globalleşen sermaye ile globalleşemeyen sermaye arasındaki çelişki bir ara boşluk yarattı. Bu da diyalektik yasa gereği, ekonomik altyapısız siyasal bir üst yapının olmayacağı için globalleşemeyen sermayenin de desteği ile rasizmi, şovenizmi, faşizmi körükledi. İki sermaye grubu arasındaki çelişki daha yeni su yüzüne çıktı, henüz birisi diğerini iktisadın doğal yasası gereği etki altına alamadı. Globalleşemeyen sermeye global sermaye tarafından tümü ile yutulmama mücadelesi veriyor. Can havliyle de faşizme, şovenizme, rasizme sarılıyor. Ama her konuda olduğu gibi bu bağlamda da korkunun ecele faydası olmayacaktır. Global sermaye yakın gelecekte “büyük balığın küçük balığı yuttuğu” gibi globalleşememiş sermayeyi tümü ile yutmasa bile denetim altına alacaktır. Aldıktan sonra da ulusal pazarların yerini tamamen büyük dünya pazarı almış olacaktır.
Geleceğin global dünyasının Ortadoğu’daki temsilcisi Kuzey Suriye Federasyonu olacaktır. Çünkü globalizm de ulusal modernizenin ulusal pazar, ulusal para, ulusal çitlerini vb. kaldırıyor, KSF de ulusal modernizenin alternatifi olarak şekilleniyor. Arada tek bir çelişki var, o da: Üretim ilişkileri ile üretim g��çleridir. Ama bu çelişki bugünkü haliyle güncel bir çelişki durumunda değildir. O nedenle global kapitalizm Erdoğan’ın yakın geçmişte “her türden milliyetçiliği ayaklarımın altına aldım” diyen fakat bu gün iflah olmaz bir milliyetçileşmesinin sahte bir milliyetçilik olduğunu biliyor. O nedenle hala hedef tahtasına kesin olarak oturtmuş değil. Erdoğan, yakın gelecekte Afrin’de ateşkes yapar, Kandil’e bombardıman belki de operasyon yapıp, cezalandırdım ya da ezdim diyerek yeniden “çözüm” falan gibi oyalayıcı taktiklere başvurmaz da Kürt düşmanlığını köpürterek şovenizmi boyutlandırırsa, globalizmin Erdoğan’ı hedef tahtasına oturtacağına kuşku yoktur.
Globalizm, Mahir Çayan yoldaşın kuramına göre Türkiye’de artık bir iç olgu konumundadır. Banka sisteminden günlük hayatın akışına kadar tümü ile global kapitalizme bağımlı ve onun denetimindedir. Çipras’ın Yunanistan döneminde görüldüğü gibi kimse bankadaki parasını bile çekemez. Bu teori falan filan değil. Bunu yaşayarak da gördük. Erdoğan bu gün için dün “ayaklarının altına almış” olduğu sahte milliyetçilik numaraları ile global kapitalizmin tehlikeli gördüğü MHP ve BBP gibi milliyetçilikleri denetim altına alıyor. O nedenle globalizm ses etmiyor. Bunu Kürt düşmanlığı ile gerçeğe dönüştürmeye kalkarsa, durum değişebilir. Bütün bu nedenlere, dünya, bölge, iç dış vb. gibi dinamikleri de ekleyebilirim. Ama bütün bunlara gerek görmeden Erdoğan’ın Kürt düşmanlığının sınırına gelip dayandığını söyleyebilirim. Ötesinin Erdoğan’ı Saddam ve Esat’ın yanına gönderebileceğine kuşku yoktur. Mevcut ortamda milliyetçilik, şovenizm, faşizm globalizm gibi faktörler globalizmin en büyük karşıtları durumundadır. Komünizmden hiç olmazsa şimdilik bir korkusu kalmadı, yoktur. Şu haliyle hedefte rasizm, şovenizm, faşizm gibi ulusal modernize döneminde kendi ürettiği ürünler var. O nedenle ABD Başkanı Trump da globalizmin hedef tahtasına konmuş durumda. Şimdilik Erdoğan kurnazca, rasizmi sadece iktidar çıkarı için yapıyor, o nedenle globalizm göz yumuyor, ama Trump, globalleşememiş sermaye sınıfından olup bu sınıf için, fakat aptalca yapıyor. O nedenle Erdoğan'dan çok Trump hedef tahtasına oturtulmuş durumda. Böyle giderse sıra Erdoğan’a da gelecektir.
Teslim Töre 13 Mart 2018
7 notes · View notes