Tumgik
#daha çok zamanı var biliyorum
ysfogzdgrz51 · 1 year
Text
Tabiri caizse hayatım boyunca tırmalamak zorunda kaldım. Baktım olmuyor vazgeçtim birkaç yıl önce çabalamaktan. Bırakmamın birçok sebebi var; biraz yılgınlık, biraz yorgunluk, biraz da hayalkırıklığı.
İlk başlarda çok bocaladım. Vazgeçmek kolay oldu fakat susmak en zoruydu. Olanı şikâyet etmeden kabullenmek, hayallerinin kırıldığını belli etmemek, kendi hatalarının sorumluluğunu üzerine almak… Zor oldu ama başardım. Kimselere açık etmem sustuklarımı. Bazen yazar paylaşırım ama paylaştıklarım yazdıklarımın binde biri. İçimi yakan sıkıntının eğer bir muhatabı varsa; o bilir ne olduğunu. Ondan gayrısına ne anlatırım ne de gösteririm. İstediklerimi görmemek için başımı çevirdiğim bile olmuştur. Kendi kendime “Yaşamak bu kadar zor olmamalı.” der dururdum. Şimdi bakıyorum da; benden öncekiler de benden farklı değillermiş.
Dedem hakkında çok bilgim yok. Bin beş yüz yıl önce yaşayan atalarım hakkında ondan daha çok bilgim var. On beş yaşına kadar çok neşeli, eğlenceli olduğu anlatılırdı yaşıtlarından, benim zamanımda yaşayanlar tarafından. On beş yaşından sonra aniden durulmuş. Yüzünü yerden kaldırmaz olmuş. Zorla konuştururlarmış dost meclislerinde. Bir sebebi yokmuş gibi anlatılırdı hep ama belli ki bir şey olmuş ve susmuş. Ya da belki de vazgeçmiş. O zamanki adı ince hastalık. Sebep olmuş dedeme. Öldüğünde kaç yaşındaymış bilmiyorum. İki çocuk bırakmış ardında, biri babam.
Her hastalığın zihinsel bir nedeni olduğunu savunanlar; kendine ya da başkalarına aşırı derecede katı davranmayı, kuralları her şeyin üzerinde tutmayı, bencilliği ve gaddarlığı veremin başlıca sebebi olarak sayıyorlar.
Babam üç yaşındaymış dedem öldüğünde. Bir yıla kalmadan kendisinden iki yaş küçük erkek kardeşi ölmüş. Hemen ardından da annesini evlendirmişler çocuklu bir dulla. Ve fakat yeni damat henüz göçmüş İstanbul’a. “Kendi çocuğum var. Senin çocuğuna bakamam.” demiş. Annesini gözyaşlarıyla yollamış İstanbul’a babam. Kendi kalmış köyde. Dedesi kol kanat germiş. Dedesi de boş bir emekli değil. Sular seller gibi İngilizce, Farsça, Arapça bilen, Astronomiyi yemiş yutmuş köylü bir bilgin. İşinden gücünden, araştırmalarından arta kalan zamanlarında bakmış, büyütmüş babamı.
3 yıl bakmış dedesi. Okul zamanı gelince İstanbul’a göndermiş, dayısının yanına. 6 yıl da onun yanında kalmış. 13 yaşında ayrı eve çıkmış. Ev dediğimiz de duvarlarından sular süzülen, rutubetten yatağın çarşafın bile ıslandığı bir gecekondunun tek göz odası. İstanbul çok büyük, babam çok küçük.
Yenmiş İstanbul’u yine de babam. Kaybolmamış, yitip gitmemiş. Fakat hüznünü içine atmış. Susmuş. Sadece bir kişi için susmamış. Askere giderken ziyarete gittiği memleketinde görüp âşık olduğu yeşil gözlü küçük kızı istemiş yıllarca. Kaç aracı sokmuş araya vermemişler. Senelerce vazgeçmemiş aşkından. Ailenin ne demek olduğunu bilmese de kurmuş bir aile sonunda. Evlenir evlenmez de gitmiş buralardan Almanya’ya. Hikâyesini kendi ağzından dinlenemedi hiçbir zaman. Bildiklerim annemin anlattıkları. Öyle bir susmuş ki; kendi kendini yaktı kül etti. 67 yaşında akciğer kanserine yedirdi ciğerini.
Akciğer kanserinin sebebi; onay alamamak, sevgiyle ilgili incinmeler diyor biraz yukarda bahsettiğim bilenler. Haklı olabilirler. Çünkü başlangıcında aşk varmış ama pek de öyle örnek gösterilecek bir aşk yuvası değildi bizim ev. Annesinden ayrılması ayrı bir araştırma konusu. Bana kalırsa, dedem de babam da sustukları için ciğerlerini kurban ettiler.
Dedemden babama ne geçti bilmiyorum. Ama babamdan bana geçeni çok net olarak biliyorum. Hüzün. Bana ait olmayan bir hüznü taşıyıp duruyorum kendimi bildim bileli. Bilmeden istemeden kendimi baltalıyormuşum gibi hissediyorum. Alın size kalıtsal aile travması.
Yakın zamana kadar işi gücü sonlandırıp uyumaya koyulduğumda bile düşünmeyi bırakmıyordu zihnim. Düşüne düşüne uyumaya çalışıyordum. Sonra bir an geliyordu, gevşiyordum tamamen. İşte tam o anda garip bir şey oluyordu. Her akşam değil ama haftada bir mutlaka oluyordu. Dipsiz bir kuyuya kayarken buluyordum kendimi. Düşmek gibi değil, yavaşça, usul usul kayıyordum karanlığa. Uyku değildi bu biliyordum. Aklıma ilk gelen şey; ‘ölüm’. “Ölüyorum!” diyordum bu her olduğunda. Sessiz bir bilişti bu. Babam vardı orada, hiç görmediğim dedem vardı, annem vardı. Heyecansız, korkudan azade, neşesiz ama nedense huzurlu.
Bu her olduğunda aynı şekilde uyanıyordum. Göğsümün üzerinde duran elim tıptıplıyordu aniden. Çekip çıkarıyordu beni içine sürüklendiğim hoş karanlıktan. Kendi ölümüme “hoş geldin” diyen yanımı çaresizlik içinde bırakıyordu. Ne bir ağrı, ne de bir sızı. Fakat saatler süren bir uykusuzluk başlıyordu hemen ardından. Bana ait olmayan o hüzün sarmalıyordu yatağımı, yorganımı. Babamın hüznüyle beraber sevdiğim kadınlar geliyordu gözümün önüne. Vazgeçmek zorunda kaldığım hayaller dökülüyordu yastığıma.
Olumsuzluklar geldikçe başıma kimi kararlar aldım yeniden başlayabilmek için. Uygulayamadım. Sigarayı bırakamadım mesela. Ciğerlerime bir kastım olduğu çok açık. İçimden yükselen ama bana ait olmayan bir hüznü yüklendim omuzlarıma. Fışkırmak için beni zorlayan neşemi ellerimle bastırdım. Kendi kendimi baltaladım çoğu zaman. Hani o “bir ben var, benden içerû” dedikleri var ya; işte o içerdeki canıma kast ediyordu. Babamın, dedemin yarım bıraktıkları kaderlerini devralmışım gibi. Tam onlar gibi vazgeçecekken, susmaya karar vermişken bir kitap atıldı önüme.
Sanki benim için yazılmış kitap. Daha adını okuduğumda farklı bir kitap olduğunu anladım. “Seninle Başlamadı” yazıyordu kapağında. Okudukça unuttuğum hatıralar canlandı gözümde. Nedenleri nasılları daha iyi çözdüm. Sonunda anladım ki; bunların hiçbirisi benimle başlamadı.
Tumblr media
80 notes · View notes
bungoustraydogs-tr · 9 months
Note
lütfenn cevabını çok merak ediyorum storm bringer de Verlaine zamanın gelmesini bekliyorum diyerek bu olayların geleceği zamanı bekliyordu sence ortaya çıkacak mıı cevap verirsen çokk mutlu olurum
Siz ne biliyorsanız ben de onu biliyorum. Verlaine'in belki de Ayatsuji'nin animeye gelip gelmeyeceği tartışılmıştı. Konuştuğum birisi Verlaine'in gelse de bir şey yapamayacağını çünkü gücünü önemli ölçüde yitirdiğini söylemişti. Aslında bu olaylara Verlaine'den ziyade Ayatsuji'nin karışması çok daha mantıklı ama roman karakterleri galiba ana olaylarda rol almayacak diyorlar.
Şahsen Mafyanın tüm yöneticilerinin bir şekilde saldırıya geçmesi lazım. Ajans sanki pek bir şey yapamıyor çünkü, destek olsa iyi olur. Gerçi mafyanın da başında bin türlü bela var.
20 notes · View notes
endergelisenataklar · 10 months
Note
Şiir yazmak, yaşanmışlık ister..
Çok sevdiğin bı şiirini paylaşırmısın rica etsemm...
içine yaklaş,
iç sesine doğru eğil.
yaş dök.
yas tut.
ve dinle.
idrak et,
kopmalı delirmekle arandaki son bağ.
bak bana; her ne kadar deli gömleğimle dışarı çıksam da.
içimdeki umudu umut yapan bir umutsuzluk almış başını gidiyor tam karşıda.
hiç ummadığın kadar imtiyaz,
hiç ummadığın kadar özgürlük.
gayriihtiyari ihtiyarlara bakınıyorum.
biliyorum, dünyadan kalma ihtiyarları sevmiyorsun, biliyorum.
dünyayı da sevmiyorsun, biliyorum.
anıları devşirmek,
acıları unutturabilseydi keşke diyorum.
bu yüzden susun,
hepiniz susun ihtiyarlar!
"çünkü, bu şiirin öznesi yok." derken;
anılarıma hiyerarşik bir düzenle hükmediyor, bilincimi idrak eden puşt bir ses...
rüzgar n'olur al bu yalnızlığı,
siktir git,
kalabalıkların arasından es.
derken ağlıyorsun.
işte seni ne kadar seviyorsam o kadar kez.
insanlara yeni bir insan türü indirilirken,
gülerken bir veda bize,
kapitalist düzen hegemonyası altına alırken bizi sömürgeye.
altın kafeste tutulan bülbül ne için ölsün ki güle*
biz seninle.
biz değiliz.
mevcut düzeni yıktı o hakir.
bu saatten sonra,
sana aşık olamamak kadar olanaksızdır sana aşık olmak.
kendi hüznümü kirliliklerimle birlikte yıkadım.
aklımı onda unuttum hakir.
şimdi o hatıraları bir kağıda yazıp yakmak,
sana 'seni seviyorum' demekten zor.
içimi ısıtan şeylerin arasında yokluğumu yankılayan bir tren var artık aramızda.
çoktan kalkmış bir treni bekliyor gibi el sallıyorsun bana.
ve otobüslere,
biletlere,
bütün gitmelere aşk diyorsun, işte terminal.
birazdan uçurumuna aşık olan bir tren kalkacak,
ve senin uçurumlarınla birlikte bekleyeceğin güne gidecek herkes yine...
müphem hislerinin altına bir idam taburesi çekeli çok oldu,
tabureyi itecek cesaretin yokmuş da, itmeye zorlayan anıların varmış gibi bak bana.
intihar etmeyi de unutturma!
hissizlik çağındayız,
ve sen hala karşı kaldırımda yürüyorsun.
bunu da anla!
artık bana da inanma.
hepimiz yaşayabildiğimiz kadar ölüyüz esasında.
aşinasıyız yalanın,
yarım bırakılmanın ezilmişliği altında kalmışız.
bıkkınız da dünyaya.
sahillere, denizlere dargınız.
insanın bekleyeceği bir zamanı daha olmalıydı zamanında.
neyse ne.
durdur dünyayı!
dur! dur! ya da,
dönsün alayı.
31 notes · View notes
daenasblog · 1 year
Text
Yeni challenge ile hepinize merhaba ☀️
Özlediğinizi biliyorum. Bende sizi çok özledim. İlk günlerde ki adetimi artık biliyorsunuzdur, biraz konuşarak başlayacağım bugün. Dişil enerji ve yaralı dişil enerji hakkında konuşmak istiyorum. Bu tüm etkinliği yapmamın amacı aslında içinizde kalan dişil enerjiyi çıkarmak, kullanmanızı sağlamak ve eğer dişil enerjiniz yaralandıysa bunu iyileştirmek. Dişil enerjinin ne olduğundan bahsetmek ile başlıyorum. Dişil ve eril enerjiler, birbirini tamamlayan ve insanın içinde varoluştan itibaren olan içimizde gizli, aslında açığa çıkarılmayı bekleyen enerjilerdir. Okuduğum yazılarda ve makalelerde her zaman olsun dişil enerjinin kadını, eril enerjinin de erkeği temsil ettiği söylenir ve benimde dahil birçok kişinin kafasının karıştığı şey aslında budur. Dişil enerji daha sevgi dolu, alıcı, kabullenici, narin yaklaşan bir enerji iken eril ona kıyasla daha güçlü, kabullenici ve verici kalır. Bu enerjilerin herhangi bir cinsiyeti bulunmamaktadır ve her cinsiyette -veya insanda demem daha doğru olur sanırım- bulunur. Sadece bunu doğru kullanmanın önemli olduğunu söyleyebilirim. Dişilin daha naif bir yapısı olduğundan dolayı da biz kızlarımız ile dişil enerjimizi arttırma başlangıcında bulunuyoruz şuan. Tabii ki eril enerji de biz kızlar için ihmal edilmemesi gereken önemli bir unsurdur. Biz bu 15 günde beraber kızsal aktivitelerde yaparak, içimizdeki enerjiyi kullanmayı öğreneceğiz. Yaralı dişil enerji ise, içimizdeki dişilin çoğunlukla dışarıdaki etkenlerden etkilenerek yaralanması bunun sonucunda da kendi değerimizi bilmememiz ve self conceptin tamamen kafamızda yok olup, eriyip gitmesi diyebilirim. Şimdi içinizdeki özgüveni yeniden çıkartma vaktimiz gelmiş diyebilirim kızlarım.
Enerjinizin büyük çoğunluğunu ilk önce kendinize ardından doğru insanlara harcamanın zamanı geldi. Özgüveninizi geliştirmekte sizden özgürü şu an için yok. Evrende sizden başka sizi tanıyan kimse yok ve insanlardan yardım beklemek yerine, yaranızı kendiniz iyileştireceksiniz. Özgüven konsepti ortaya giriyor burda da. 1. adım kendinizin değerli olduğunuzu kabul etmek. Bu çok basit görünse bile kendinizden nefret ettiğinizi bile görebiliyorum bazen. Siz üzüldüğünüzde sizi sizden başka toparlayan kimse olamaz. Birçok insan hayatımıza bir şeyler katma ve tecrübe edinmemiz amacıyla gelip geçer sürekli. İnsanlar gittiğinde yine tek başınıza kalırsınız. Bunu çözmek her şeyden önce çok, çok fazla önemlidir. Özgüvenin aslında tanımı da budur. Kendinizi diğer insanların bakış açısından bakmayın, kendinize aynadan bakın. Her birinizin nasıl insanlar olduğunu bilmiyorum ama her seferinde size kızlarım diye hitap ediyorum. Benim için her biriniz teker teker çok özelsiniz. Hepinizin ayrı bir hikayesi ve ayrı bir enerjisi var bana yansıttığınız. Bunu harcamayın. İsteseniz neler yapabileceğinizi biliyorsunuz. Bunu biliyorsanız, hayal kurmayıp gerçekleştirmeyi denemenin de zamanının geldiğini hissediyorum. Özgüven konseptimize devam ettiğimizde 2. Travma ve yaraları iyileştir maddesi ile devam ediyoruz. Siz ne kadar değerinizi anlarsanız anlayın, yaşadığınız travmaların üstüne gitmedikçe hep peşinizi bırakmayarak sizinle beraber gelecek anılar vardır. Bu aslında doğrudan dişil enerjiye girmez, bu tamamen ruhsal sağlıkla alakalı bir durumdur fakat siz kendi içinizdeki kesikleri iyileştirmedikçe, yara olan yerlere maalesef ki ne bir enerji doldurulur ne de üzerini kapatmak için yeni kişiler. Geçmiş şifası çalışın. Beki İkala Erikli adlı yazarın bunun üzerine yazdığı bir kitap var, istiyorsanız eğer bakabilirsiniz. Ben de geçmişinden travmaları olan bir insanım. Eskiden bunu belki de hayatım boyunca unutamayacağım dediğim şeyleri artık aklıma bile getirmiyorum, gerek kalmadı. Yaşadığım her şeyi kendi içimde iyileştirdim ve iyiyi de kötüyü de evrene saldım. Kozmik dengede kalsın istedim. Kısaca olmuşun üzerine değil de olacağın üzerine gitmeniz sizin için en kıymetli şey. Acılarınızın olması çok normal, acı çekmeniz de bir duygunun açığa çıkması demek oluyor. Duygularınızı yaşamaktan normal bir şey de yok bu evrende. Sadece acı ile hayat geçirilmez. Bir şeyleri öğretir ve gider. Yaşadığınız şeyler size neler öğretti onları bir düşünmeyi deneyin (iyisiyle kötüsüyle), defterinize yazın ve ardından yakın.
Kendi değerimizi anladık ve yaralarımızı da iyileştirmeye başladık yavaşça. 3. Özgüvenli davranmaya başlamak ve dişil enerjiyi kullanmayı öğrenmek. Günlük yaşamınızdaki yaptığınız basit şeyleri değiştirmekle başlayacağız. Ağlamayı, eskiyi düşünmeyi, herhangi bir insanın peşinden koşmayı falan bırakıyoruz. Gününüzü böylesine düşük bir frekansta geçirirseniz uzun bir süre boyunca hayatınıza bu frekansta devam eder ve bu şekilde olduğunuz sürece düşük frekanslı durumlarda bulunmaya devam edersiniz, daha sık başlarsınız. Lüksümü düşünmeye başlamak oldu benim ilk yaptığım şey. Alışveriş yapmaya başlayın. Kendininiz için ürünler bakmaya ve beğeneceğiniz şeyleri dilek listenize eklemeye başlayın. Ağlamak yerine yapılabilecek bir sürü aktivite olduğunu görmeye başlayın. Özgüven ile alakalı olumlamalar yazın minik defterinize. Şarkı açıp makyaj yapın, şarkı söyleyin. Ruha iyi gelen aktiviteler yapın. Kızsal bakış açısıyla yaklaşın ve standardınızı yüksek tutun gün içinde. Bugün ne yaptın? diye sorulduğunda cevabınızın “Alışveriş yaptım. Çok tatlı makyajlar denedim. Self concept çalıştım. Daena ile tarot baktık;)” olmasını istiyoruz, “Kötüydüm.” değil.
Sizi seviyorum, elimden geldiğinden dişil enerjiyi anlatmaya, size yansıtmaya çalıştım. Challenge başlamış bulunmakta! Güzel iki hafta geçireceğiz. Kızlarımın enerjisine güveniyorum.
20 notes · View notes
gzem · 25 days
Text
Herkes kendi çıkarı için yaşıyor bu hayatta. Yine kafamın kaos olduğu bir gün. Bu gece 2 kere yazma gereği duymuşsam buradan da anlaşılır. Bana kalsa sabaha kadar yazmak istiyorum şuan. Beni ancak bu rahatlatır. İnsan nasıl hem zamanı durdurmak istediği bi an yaşadığını zannedip hem de olmasa mıydı o an der. Bunu ben dedirtmedim aslında. Dur gizem dur. Dur bir sakin. Geçecek. Biliyorum geçecek. Daha önce de geçti bu kaos. Toparlandı kafanın içi ve buldun kendin başardın o huzuru. Yine bulucam. Kendim tek başıma o huzuru bulucam. Kendim inşa edicem iç huzurumu. Ve dış etkilerdrn daha az etkilenmeyi öğrenicem. Kendime haksızlık etmemeyi öğrenicem. Kendimi değerli görmeyi, kendimi sevmeyi öğrenicem. Biliyorum yapabilirim ya da deneyebilirim. Sabaha kadar ağlasam da boş. Bom boş bir dert bu. Kim ki o kadar önemseyesin. Senden daha önemli değil. Kendinden daha fazla kimseyi sevmemeyi öğren. Bu yolun sonu yalnızlık biliyorum. Ve yalnız kalmak hiç istemiyorum. Yalnızlığın tam tersi ne peki omı da bilmiyorum. Ne olunca yalnız olunmuyor.
O da bi acının içinde. Belki de iyi hissetmek, yaşamaya devam ediyor olmak canını sıkıyor. En sevdiği kişi yokken o var ve yaşamaya devam ediyor. Belki de hakketmediğini düşünüyor iyi hissetmeyi. Bu kadar acı hepimize çok fazla. Ama bilmiyorlar mı insan insana iyi gelebilir. Hatta belki de bu işin tek çıkış yolu budur. Ben de bilmiyorum. İnsanlar iyi mi geliyor kötü mü geliyor. Neyse fevri davranmicam 24 saat vericem tekrar düşünücem bu meseleyi. Akışına bırak. Bıraka bıraka buralara geldik de neyse.
2 notes · View notes
yesiliris · 1 month
Text
Bir iki gün sonra doğum günüm.
Hep mi doğum günlerime denk gelir küslükler?
Belki de Tanrı her doğum günümde öldürmek istiyordur beni. Sevdiklerim için çok şeyden vazgeçtim. Çok şeyi göze aldım. Olmuyor bir türlü. İlk defa bir doğum günümde bu kadar yalnızım. İlk defa bu kadar terk edilmişim. Karışık hissediyorum ve düşüncelerimi tam anlamıyla buraya yazamıyorum bile. Yorgun hissediyorum. Yeni bir yaş almayacağım sanki. Sanki ben büyüyeceğim ve otuz yıl birden büyüyeceğim.
Gözlerimi sonsuza dek açmamak istiyorum. Tanrı kendi emri ile nefesimi kessin ve kukla özgür olsun, balığın suyu çekilsin, kelebeğin zamanı dolsun. Gideyim istiyorum.
Kırgınlığım ne denli büyük ben bile bilmiyorum. Yaşıyorum işte. Biliyorum, bununda altından kalkarım. Aslında ben her şeyin altından kalkarım. Tek bir şey hariç. Sevdiklerim tarafından istenmemek, onlar tarafından görülmemek. Çok canımı yakar. Sevdiğime açıklama yapmak zorunda kalmak istemem ya da bir şeyleri kanıtlamaya çalışmak. Sıkar bunlar beni.
Kalbim hissiz. Ölümün eşiğinde. Etrafta balın kokusu var. Derince soluyorum. Her soluğumda biraz daha yakıyor. Gözlerim son kez kapanıyor. Son kez gülüyorum. Son kez her şey.
Her bitiş bir bitiştir ve ölüm getirir.
30 Kasım Perşembe
18.11
2 notes · View notes
timurkaraca · 10 months
Text
timur diyor aç kapıyı. kulaklarımda bir müzik. kapıyı aralarsam diyorum ben kendi kendime , ne olacak? beni avlayacağını düşünüyor ve böylesi daha kötü. daha önce deneyimlenen maskelerle birlikte çakılıyor aynalar. bir sırrım var diyor sana söylemem gereken. parmaklar ile işaret ediyorlar beni. bu it ve bu piç ve bu bilmem neler. duyduklarıma göre çok kötü biriyim. empati yoksunusun diyorlar bana. ben o sırada katledilen çocukları sayıyorum. içimden. nasıl diyor nasıl yaptın bunu? kendine? kendime değil diyorum ben. ayaklarıma kapanıyor birileri. yalvaranlar ve kendini yok edenler. yok yere. bazen bir yılanım ve bazen zift. parmak beni işaret ediyor ve bu hayatta tanıdığım en lanetli insan sensin diyor. gözleri kapalı. yürüdükçe yürüyorum. buralarda bir yerlerde bir şey arıyor gibiyim. boğazımla oynuyorum sıkmak istercesine. binlerce yalan ve yakarış. önümde önünü ilikleyenler. ılık ılık konuşurlarken. ne saygı istiyorum ne sevgi. timur diyor aç kapıyı, sen kötü biri değilsin. biliyorum diyorum içimden. kendini kandırmak istiyor, kötülükleriyle. hayır diyorum ben besleyemem seni ve yok edemezsin beni. uyuşturdukça uyuşturuyor bana olan nefretini. senelerdir. delirmekten korkuyor. sözde benim yüzümden. benim kurallarım ve benim çizgilerim diyor dans ederken. hızlandıkça hızlanıyorsun diyor altımdaki. daha önce hiç böyle sevişmedim diyor. bu kaçıncı mide bulantısı? içinizdeki zehri emmekten bıktım! bütün duyguları tattığımı düşünüyor. çok karanlıksın fakat çekicisin diyor asyalı. seni çok iyi anlıyorum diyor bir başkası. iğrenç bir orospu çocuğunun tekisin diyor, deliler gibi dans ederken ben. bu kaçıncı karambol ve bu kaçıncı yalan? timur diyor aç kapıyı. sanki kilitliymiş gibi. hep bir beklenti ve kendinden emin olamama. başkalarının kötülüklerini yok etmek mi görevim? vicdan muhakemesi yapacakları anlarda ortaya fırlattıkları bir boomerang mıyım yoksa? kendi kendime soruyorum ve kendi kendime gülüyorum içimden. nefret ve kin duygumu yok edeli seneler oldu. timur diyor yalvarırım aç kapıyı. sanki beni anlayacakmış gibi. Timur Karaca diyor ciddiyetle biri, kapalı ve griftli bir kutudur. imkansızdır. hep vardır ve aslında hiç olmamıştır. ne kadar iyiyse o kadar kötüdür diyor.  onu anlamadan önce kendinizi anlamalısınız. kendinizi anlamazsanız diyor timur size anlatır. o size anlattıkça ondan nefret edersiniz diyor, kendinizden edemeyeceğiniz için. bir sikten haberi yok. gelişi güzel söylentiler ve uydurmaca masallar. timur diyor aç kapıyı senin hiçbir suçun yok. sakallarım uzamış. canım yanıyor ve canım yandığında gözlerim kızarır, kusarım. geçen sene diyorum bir konteyner tükürük kustum. pencereden beni işaret ediyor ve bu o çocuk mu? diyor. hakkımda hep bir şeyler söyleniyor birileri tarafından. birilerinin birileri. öfkeliyim ancak en çok kendime. dişlerimle dudaklarımı yiyorum. sağıma ve soluma bakıyorum hızlıca. suratımda iğrenç mi iğrenç bir ifade. timur! diyor aç kapıyı. sinirleniyorum diyor. film başlıyor. zamanı geldi. intikam duygumu yok ettiğimde asfaltta çene parçaladım. kimse bana yalan söyleyemez ve oyun oynayamaz diye dağın tepesine çıktım ve başıboş bir aptal gibi durdum. durdum. her yerde bir parmak. söylentiler. şöyle böyle. deliler gibi eğleniyorum fakat kimse bunu bilmiyor. çok ceset var içimde. mışıl mışıl uyuyor gibiler sanki. öldüklerinden emin olamamak yüreğimi söküyor. ağlarken kusuyorum, kusarken ağlıyorum. ışıklar kapalı. yine de köpeklerin beni anlayabileceğini düşünüyorum. en azından? timur! diye haykırıyor. aç kapıyı! ellerimle yüzümü ovalıyorum. bu insanları ve parmakları toplasak, bu parmaklardan yine o insanlardan yaratsak ve tüm bunları bilmem kaç ile çarpsak diyorum. yüzde kaçım edebilirler? egomu yontmayı deniyorum parmağım ile kalbimi işaret ederken. timur diyor gene birileri ve egoist bir orospu çocuğunun tekidir diyor. muazzam bir aurası vardır diyor beni arzularken. timur! diyor aç kapıyı. sen hayatımda tanıdığım en günahkar insansın. gene söylentiler ve uçlar. hakkımda birileri hep bir şeyler söyleyip duruyor. durmadıklarında kırmızı çizgiyi aşarsan diyorum. gerisini söylemeyeceğim. bu da benim sırrım. ansızın bir boşluğun içine düşüyorum ancak bu sallantı bana garip hissettiriyor. sıfır stres. dişlerimi sıktığımda çenem belirginleşir ve gözlerdeki ifadeler değişir. ancak ve ancak bu benim melek gibi bir çocuk olduğum gerçeğini değiştirebilir mi? timur diyor aç kapıyı! sen şeytandan bile daha tehlikelisin! yeter diyorum içimden. bu kadarı yeterli. geçmişi ile barışık olmayan insanların yakarışları olarak adlandırmak mıdır yapmak istenilen? hayır. sadece hiçbir insanın içimdeki iyiliği öldürmesine izin vermedim ve aslında hepsi buydu. timur diyor aç kapıyı! sen hayatımda tanıdığım en kötü insansın. odada biri yok.
7 notes · View notes
simgearc · 1 year
Text
Zaman geçiyor sevgilim, zaman hala çok hızlı geçiyor… Aşkın zamanı ve mekanı olmasa da dünya dönmeye devam ediyor, takvim değişiyor, anılarımız hızla birikiyor. Şöyle bir bakıyorum anılarımıza, gülümsüyorum anılarımıza gözlerimi kapatıp sana son dokunuşumu hatırlıyorum, yeniden yaşıyorum… Tanıştığımız gün, seni ilk gördüğümde giydiklerin, ilk cümlen, ilk öpücük, ilk sarılma, Tüm anılarımız yüreğimin günlüğünün sayfalarında duruyor sevgilim, hiçbirini unutmuyorum… İyisiyle kötüsüyle, eksiğiyle fazlasıyla biz yaşadık hepsini hiçbirini birbirinden ayıramam ki…
Seninle yaşadıklarım hep çok güzeldi, hala çok güzel, ama bir de yaşayacak olduklarımız var sevgilim… Gelecek güzel günler, mutlu günler… Hayal ediyorum şimdilik sadece, bu bile mutlu ediyor beni … Şehirimden ayrılmak zorunda kalmayacağın günleri hayal ediyorum, seninle gerçekten yaşayacağım günleri… Sabahları erken uyanıp bana hazırlıyacağın kahvaltıları, bazen benden erken uyanıp sarılarak uyandıracağın sabahları, kahvaltıda edeceğimiz sohbetleri, ben evden ayrılırken işe gitmek için,  kapıda beni uğurlayıp akşam yine o kapıyı bana senin açacağını hayal ediyorum… Her sabah beni evden uğurlarken yarım saat kapıda oyalanacağımızı, uzun uzun bana sarılacağını, gözlerimin içine bakıp o gün için kuracağım güzel cümleleri bekliceğini düşünüyorum… Başını dizime koyup tüm gün neler yaptığımı dinleyebilirsin mesela, akşam yemeğini seninle paylaşırken sende günün ilginç yanlarını anlatabilirsin bana, sen mutfakta oyalanırken gelip sarılabilirim sana… Gece olduğunda seninle uyuyacak olmanın haklı mutluluğunu her gece yaşayıp sana ne kadar şanslı olduğumu anlatabilirim, dudaklarını öpücüklerimle nemlendirebilirim hiç sıkılmadan… Gözlerimi kapatırken senin kollarımın arasında olmanın verdiği mutlulukla rahat bir uykuya teslim edebilirim kendimi…
Seninle yaşadıklarım hep çok güzeldi, hala çok güzel, ama bir de yaşayacak olduklarımız var sevgilim… Gelecek güzel günler, mutlu günler… Hayal ediyorum şimdilik sadece, bu bile mutlu ediyor beni … Şehirimden ayrılmak zorunda kalmayacağın günleri hayal ediyorum, seninle gerçekten yaşayacağım günleri… Sabahları erken uyanıp bana hazırlıyacağın kahvaltıları, bazen benden erken uyanıp sarılarak uyandıracağın sabahları, kahvaltıda edeceğimiz sohbetleri, ben evden ayrılırken işe gitmek için,  kapıda beni uğurlayıp akşam yine o kapıyı bana senin açacağını hayal ediyorum… Her sabah beni evden uğurlarken yarım saat kapıda oyalanacağımızı, uzun uzun bana sarılacağını, gözlerimin içine bakıp o gün için kuracağım güzel cümleleri bekliceğini düşünüyorum… Başını dizime koyup tüm gün neler yaptığımı dinleyebilirsin mesela, akşam yemeğini seninle paylaşırken sende günün ilginç yanlarını anlatabilirsin bana, sen mutfakta oyalanırken gelip sarılabilirim sana… Gece olduğunda seninle uyuyacak olmanın haklı mutluluğunu her gece yaşayıp sana ne kadar şanslı olduğumu anlatabilirim, dudaklarını öpücüklerimle nemlendirebilirim hiç sıkılmadan… Gözlerimi kapatırken senin kollarımın arasında olmanın verdiği mutlulukla rahat bir uykuya teslim edebilirim kendimi…
Ömrümün sonuna kadar hep benimsin hep seninim dediğin günden beri seninle geçireceğim yılların verdiği mutlulukla yaşıyorum … Seninle geçecek koskoca bir ömür daha ne isteyebilirim ki? Beni daha fazla mutlu edecek ne var ki? Her nefeste İyi ki diyeceğim koca bir hayat beni bekliyor, her nefeste koca bir hayat…Bazen korkutuyorum seni biliyorum gideceğimden korkuyorsun bazen, elini bırakacağımdan, başka bir hayatın insanı olacağımdan korkuyorsun… Olmucam sevgilim, başka hiçbir hayatın kahramanı, konuğu olmucam senin hayatının merkezi olmaktan asla bıkmıcam ben, seninle kalıcam… Yaşayacağımız günler var sevgilim, biriktireceğimiz güzel anılar… 
Söz veriyorum seni hiç yalnız bırakmıcam,
Söz veriyorum hep seninle kalacağım,
Söz veriyorum başka bir hayatın insanı olmucam,
Söz veriyorum sensiz ölmücem,
Söz veriyorum seni her zaman şimdi olduğu gibi her gün artan sevgiyle sevicem..
Söz veriyorum senden başka kimse için tek kelime yazmıcam,
Söz veriyorum…
Hiç birşeyden korkma düşmekten korkma Bedenim,kollarının sarabileceği kadar uzaklıkta olucak sadece… Hep yanı başında olucak bedenim karanlığa düşmene asla izin vermicem. Korkma koş,düşecek gibi olursan ben tutarım seni,korkma herkese haykır içindekileri,dimdik ayakta dur düşmene izin vermem çünkü hep bir adım arkanda olucam.  Sen,bana mutluluktan fazlasını verdin,sevgiden fazlasını verdin,aşktan fazlasını verdin,Hiç tatmadığım o huzuru verdin sen bana,hiç tatmadığım o mutluluğu verdin bunun yok olmasına,karanlığa gömülmene izin vermicem hiç bir zaman. Sen yeter ki kollarınla sar beni,yeter ki beni sevmekten vazgeçme,yeter ki bana inan ben seni herkesten ve her şeyden korurum boş ver can kırıklıklarını,boş ver üzüntüleri hepsi bir tebessümün ile geçer. Her karanlığın bir aydınlığı,her gecenin bir şafağı ve her yağmurun bir gök kuşağı vardır. O gök kuşağını,o aydınlığı,o şafağı birlikte görücez sadece sımsıkı tut ellerimden
Çünkü...Çünkü sen bana hayat oldun,çünkü sen bana ruh oldun,tenime nefes oldun,kalbim oldun,ömrümün geri kalanı oldun Kimsenin seni üzmesine izin vermem ! Senden önceki hayatım yok gibi,senden önce yaşamamışım gibi,nefes almamışım gibi sen sadece elimi tut gerisini düşünme Dahada mutlu günler görücez,inan… Hep bir adım arkanda olucam,düşmeyeceksin. 
Ben varım,artık karanlık yok… Nefesim yettiğince,sevgin yettiğince seni karanlıktan kurtarmak için uğraşıcam. Senin ayağa kalkmanı engelleyen herkesi ve her şeyi bir bir ortadan kaldırırım,yeter ki yüzündeki tebessüm bir an solmasın… 
Sen gül,ben başka bir şey istemem sadece elimden tut,ben senin yerine herkesle savaşırım da düşmene izin vermem… 
Ne güzel şey seni sevmek…
Kendimi sana bırakıp öylece o huzura teslim olmak…
Hangi kelimeyle bütünleştirmeliyim seni?
Aşk, güven, huzur, mutluluk…
En çok hangisi uygun düşüyor sana, bilmiyorum…
Her şeysin, her şeyimsin…
Arkadaşım, ailem, dostum, sevgilim, eşim, her şey sensin…
En çok sonsuzluk gizli sende, ölümsüzlük belki de…
Toprağa senden önce karışsam bile kalbinde durduğum sürece öldü sayma beni :)
Ruhumu almayacaklar senin yanından, sen yüreğinde öldürene kadar beni…
Seni hissedeceğim ben hep,
Sana geleceğim durmadan…
Başka hiçbir yolum olmayacak mesela, hayat dediğim şey benim için yaşanmaya devam ettiği sürece…
Seni sevmek diyorum…
Ve ben nasıl şanslıyım
Beni bulduğun için, yüreğine,kalbine beni sığdırdığın için,
Beni bu karanlıktan alıp sol yanında uyuttuğun için…
İyi ki varsın sevgilim,
İyi ki varsın…
külkedin :)
13 notes · View notes
zayiflamamlazim · 3 months
Text
Başım ağrıyor, gözüm daha doğrusu. Başparmağım acıyor. Bir çok şeyi yazmak anlatmak istiyorum. Anlatmaktan da yorulur muyum, rahatlar mıyım bilmem. Ş ile olan yolumuza son sürat devam ediyoruz. Neydik, ne olduk? Bu süreçte ailem o kadar yıprattı ki beni. Malum kışın zaten benim evimde kaldılar. Babama banka kartımı verdim. Evin ihtiyaçlarını alsınlar diye. Biraz da sus payı olarak gördüm bence. Her akşam eve geldiğimde bir çok boş sorular ile beynimi yediler. O niye böyle şu niye şöyle 50 tane gereksiz ve saçma sorular ile muhattap oldum. Bana sürekli savunma yaptırmak zorunda bıraktılar. Her günden nalet ettim, eve gelirken içim huzursuz oldu. Ş ile aram bozulacak diye endişelendim. Kafama saçma sapan düşünceler ektiler. Daha ortada bir şey yok düğün takısı konuşmaya başladılar. Karşı taraf da yapmayacak insanlar değil. Bunu söyleyince sen onların kızı olmuşsun, bizi silmişsin, zaten kafanda bitirmişsin, biz kimiz ki diye yalandan tribe giriyorlar. Ben ise kimseden hiçbir şey beklemiyorum. Babam sürekli para hesabı yaptıkça midem bulandı. Evdeki iğneyi dahi kendi kazandığım para ile ben aldım, aylarca kredisini ödedim her şeyin. Ama şimdi sanki evimi onlar düzmüş gibi karşı taraf onu bunu yapsın diye bekliyorlar, bir de "yapmaz isem değersiz olurmuşum" masraf edince mi değerli olacağım? Bir insan evladına nasıl böyle bir öğüt verebilir. Gittiklerinde tekrar gelmemelerini söyledim. Annem de iki de bir Ş ile beraber olacağımdan korkuyor. Zamanında cinsel eğitimi bırak regl olmanın ne demek olduğunu bile öğretmeti akıl edemeyen annem zevk alırım diye o kadar korkuyor ki kaç kere utanmadan babamın yanında saçma sapan cümleler kuruyor. Tövbe estağfurullah. Bu bilinçaltıma işleyecek ve ileride bundan dolayı psikolojim daha çok etkilecenek diye çok korkuyorum.
Her şeyin haricinde, kendi kendilerine mekan bakıp bana 4 5 saat içerisinde karar vermem konusunda çok büyük baskı yaptılar. Alternatif nedr diye bile bakamadan ayarlandı. Sonra karşı tarafı aramışlar hemen siz de ayarlayın diye. İnsanları zorda bıraktılar. Şimdi ise "Ne güzel işte ayarlandı" diyebiliyorlar.
Annemin babamın çocuk, evlat yetiştirmekten hiç haberi olmadığını biliyordum, görüyorum. İnsan bir şeyler öğrendikçe daha çok anlam verebiliyor. Zaten ergenliğe kadar büyük hatalarınız var bir de bu süreçte aynı kalıpları neden tekrarlıyorsunuz? Babam hala evlenince ona para gönderip göndermeme derdinde. 30 yıldır yaptıramadığı ev var. Kendimi bildim bileli bu öyle. Benim 15 16lı yaşlarıma kadar her gün ayyaş gezen babamın şimdi aklı başına geldi. Geçen aklıma bir anım geldi, ağlamamak elde değil ki?
Ben lisedeyim, lise 1 olması lazım. Annem yok o ay evde. Babam gece 2de kendisi ile beraber 2 sarhoşu daha eve getirmişti. Abim de vardı, uyuyordu. Babam beni çağırdı, o 3 sarhoş adama kahve yaptırdı. Tepside servis yaptırdı. Sonraki gün de sakın bunları annene anlatma diye tembih etmişti. O zaman her gün kavga ettikleri için yine öyle olacak diye günlerce çok korkup hiçbir şey dememiştim. Şimdi ise kendisinin 10 yıl major depresyonda olduğunu o dönemleri hiç hatırlamadığını felan söylüyor. Öyle ya da değil. Bunun ceremesini abimle ben çektik. O dönem kendisi gezip tozup har vurup harman savurdu. Şimdi ise sanki yatırım borsası hesabıymışız gibi bizden beklenti içerisine giriyor. Annem ise zaten her gün ya babaannem ile ya da babam ile kavga ederdi. Bizi de çok döverdi. Karşılık verip gücümün yettiği güne kadar beni dövdü. Tabi ki karşılık verecektim. Sırtımda odun kırıldığını zamanı ben biliyorum. Burda oldukları süre boyunca, beraber kaldığımız süre boyunca zaten iş yerinde full stresli olan günümün gecesini de zehir ettiler. Gizli gizli yürüyüşe çıkıp kalıp kalıp çikolata yedim. Ona da çok karışırlar çünkü. "giydiğin hiçbir şey olmaz, çok yeme" "çirkin görünürsün yeme" "elbise giyceksin yeme" "böyle gelin olmazz yeme" bir kere bile kızım sen her halinde çok güzelsin cümlesini duymadım ki..
Sevilmeye alışmam çok zor oluyor. Bazen gerçek mi? Ş beni seviyor mu? Ben sevilecek biri miyim? Tüm bunları nasıl geride bırakıp bir aile kuracağım? Vücudumu beğenir mi? Karnım, göbeğim, ameliyat kaza izlerim? Ailemle iletişim şeklim sadece kavga etmek. Bu yüzden asla bir arada kalamıyoruz.
Kendimi iç kavgada sakinleştirip Şye bunların hiçbirini yansıtmıyorum. Ağlıyorum, gözlerim doluyor. Ş bana sesini yükseltince gözlerim doluyor hemen, ağlıyorum. Kimbilir kafamda hangi dönemi yeniden yaşıyorum?
2 notes · View notes
beyazmantoluu · 11 months
Text
speaking sınavından sonra çok sinirlenmiştim kendime ve çok üzülmüştüm. sınavı geçip geçmeme değil potansiyelimin ve çalıştıklarımın bu kadar altında kalmak beni deliye döndürüyor. yapabileceğimi, kendimi ifade edebileceğimi biliyorum. ama heyecan ve özgüven eksikliğimden kendimi ortaya koyamıyorum. özgüven eksikliği benden hayatım boyunca hep bir şeyler götürdü. ilerlememin önündeki tek ve en büyük engel çünkü potansiyelimi göstermeme asla izin vermiyor. sonunda kendimi parçalama isteği duyuyorum. "heyecan yapma ne gerek var" (ayynen canım, ne gerek vaar. evet evet biliyorum yüz kere girdiğim sınav. hı hı aynen başarısızlığıma kılıf buluyorum.) o öyle olmuyor işte keşke o kadar basit olsa ya. kimse bunu anlamıyor ve herkesin gözünde aptal ve başarısız görünüyorum. ama bunu değiştireceğim. bir kere yaptım yine yaparım. şimdi artık sevinme ve omuzları dikleştirme zamanı. artık yolumuz daha düzlük. ayağımıza takılabilecek taşları kontrol ederken etraftaki güzellikleri kaçırmadan ilerleyeceğiz 🌾
8 notes · View notes
bunudaburayayazdim · 1 year
Text
Planın Biraz Ötesi
Yeni bir öyküye başlayasım var. Konu seçemiyorum tam olarak. Biliyorum kitap projesi ve blog dururken buraya hikaye yazmak biraz ayıp ama napayım. Her şeyin yeri ve zamanı var, onlara da sıra gelecek. Podcast'e de gelecek inanıyorum. Diğerlerine ayıp olmasın, bunu kısa tutalım olur mu? Bence de olur. Haydi bakalım yola çıkalım!
Büyülü trenimiz zaman ve mekanda ağır ağır dumanlarını yukarı doğru yollarken biz de kahve ya da çayımızı yudumlayabiliriz. Bu tercihi sana bırakıyorum, biliyorsun ben ikisini de çokça severim. Bu kez şeker alacağım sanırım, arada ufak sürprizler lazım hayata. Yolculuk için seçtiğin kıyafetlere de bayıldım, orada kesinlikle göze batacağız ve bu çok keyifli olacak. Hmm, trende bir sorun var galiba, tahminimden biraz daha erken ya da biraz daha geç durmamız gerekebilir ve tabi üstünü değiştirmen de gerekebilir. İki kabin geride değiştirebilirsin.
Hmm evet, 3729 yılındayız. Dünyayı tutturmuşuz en azından heheh. Sen üstünü değiştir, bekliyorum. 10 dakika sonra dışarıda buluşalım ve bakalım burada neler bulacağız. Ben de o arada motora bir bakayım...
Eveet geldim ve görüyorum ki sen de yine güzel bir seçim yapmışsın. Tren kendini tamir etmek için çalışmalara başlamış durumdaa, bu da bize birkaç saat veriyor. Paris'e inmişiz galiba, eğer Eyfel Kulesi geçen yıllar içerisinde başka bir yere taşınmadıysa tabii. Sana da uygunsa taksi tutmadan, bu güzel şehrin sokaklarında kaybolarak yürümek istiyorum biraz. Yola çıktığımız yılda öyle diye bahsederlerdi en azından.
'Şurasııı, ı ıh burası da olabilir... ya da olamaz..' Ya hep ben öneriyorum, kabul ediyorum o kadar da güzelliği kalmamış bu sokakların da yapıların da ama yine de Paris diyerek kendimizi avutamaz mıyız? Hİİ EĞ KAFANI REKLAM ROBOTU! peh, bunları da ucuz yapıyorlar yakınlık sensörü falan hak getire...
Uuuu şurada polis sirenleri var, bakalım mı nooluuuurrr? Hehehe hadi gidelim! Tabi bu kadar neşeli durmasam daha iyi olur, cinayet var galiba... Öhm.. pardon ne olmuş acaba gördünüz mü siz? bahsettiler mi hiç? Hemşerim sana diyorum aloo!
Ya bu garibanları da figüran gibi topluyolar mı cinayet olunca anlamadım ki? soru soruyosun cevap yok, cevap verse olay hakkında fikri yok. Npc gibi insanlar yemin ediyorum he...
Aaa dur dur benim şu kimliği kullanalım. Bakalım kim olacağız. Öhm.. Memur bey bakar mısınız? Burada ne oluyor acaba? Evet ben Siber Suçlar Büro'dan Matthew, buradan geçiyordum. 'Matthew de biraz abartı sanki ama olsun'
Hıımm, demek intihardan şüpheleniyorsunuz. Şu dört bıçak yarasına rağmen.. Üstte kendini kesip mi atlamış? 76. kattan bir de. Derdi neymiş ki ya? Hadi atladın niye bıçaklıyosun zaten yere değmeden öleceksin yani, neyin kafası bu eh be çocuğum ya. Neyse ben biz bi' çıkıp şunun odasına falan bakalım, belki not falan bırakmıştır. Siz de gelirsiniz sonra.
Asansör müzikleri hala çok kısık ve berbat seçimlerden oluşuyor... Günün birinde değişir mi dersin? Bin yıldır değişmemiş, böyle hızlı asansörlerde bile.. Neyse en azından çok katlanmak zorunda kalmadık. Gözüne bir şey çarpıyor mu odada? Aaa evet haklısın, şu not olabilir. Ne yazmıış?
'Bu not bir intihar notu değil, son bir haykırıştır... Hayatım boyunca ne sigara, ne alkol ne de uyuşturucu kullandım. Hayalleri peşinde koşmaya çalışan, bol tümsekli bir yola sahip, en büyük tümsekleri ailesi tarafından koyulmuş bir genç olarak yazıyorum bu satırları. Olduğum gibi beni kabullenmeyip, kendilerince doğru olan kalıplarına beni sıkıştırmaya çalışan hayalden yoksun, gelişmekten ve değişmekten korkan kokuşmuş, içinde yaşadıkları binalar gibi betonlaşarak hissizleşmiş herkesin bu ölümde parmağı var. Ancak onların korkarak yapamadıklarını ben hayal etmenin ötesine geçerek, cesaret ederek yapıyorum ve bu eziyeti bitiriyorum. Doğdum, yaşamayı denedim ve öldüm. Fazlasına izin vermediler.'
Benim bi' tadım kaçtı ya... Bin yıldan fazlası geçmiş, hala böyle sorunların olması keyfimi kaçırdı. Bugünlük yolculuğu kısa tutup trene dönelim mi? Bir sonraki seyahatte çok daha güzel bir şey olması için epey ince eleyip sık dokuyacağım söz... Hadi gidelim.
Trenin tamiri bitmek üzere. Hava da kapatıyor, içeri gir istersen. Ben de geleceğim birazdan.
'Hmm, acaba treni geri geri götürmeye çalışırsam neler olur? Deneyerek keşfedebilirim' Iııımm, ufak bir şey deneyeceğim, korkmamaya çalış lütfen. BAŞLIYORUUZ!
17 notes · View notes
shlimalzsblog · 5 months
Text
DÜŞÜNMEK
Düşünmekten korktuğum, kaçtığım ve ya düşünmek istemediğim çok fazla şey var. Neden korkuyorum? Neden kaçıyorum? Ya da neden düşünmek istemiyorum bilmiyorum. Sadece düşünmek istemiyorum. Zamanında çok fazla düşündüğüm için artık düşünmek istemiyorum.
Bazen düşündürsem oturup saatlerce ağlarmış gibi hissediyorum belki de kaçıyor olma sebebim budur. Belki de ağlamak istemiyorumdur. Bazen öyle anlar oluyor ki düşünmekten korktuğum şeyleri düşünürken buluyorum kendimi ve bu bana kendimi o kadar kötü hissettiriyor ki tarif edemem. Eskiden korkaklık yapmayıp düşünürdüm, düşünürdüm ki artık bir daha aklıma gelmesin o düşünceler. Sonra bir gün tüm düşüncelerimden kaçmaya başladım sebepsizce.
Eskiden çevremde olan insanlara 'Düşün' derdim, 'Düşün ki bir daha aklına getirme.' Başlarda işe yarardı ama daha sonrasında olaylar sanki karlı bölgeye yuvarlak bir kar topu atmak ve o kar topunun kocaman olup sana denk gelmesi ve o çığın altında kalması gibi hissettirmeye başladı.
İnsanlar düşündüğü için varlar aslında ve düşünmek insanı insan yapan şeydir, diğer canlılardan bizi ayıran şey bu değil mi? Düşünmek... Peki düşünmesek? Yani düşünmeyi bıraksak? Ne değişir ki hayatımızda? Bazı insanların çok düşüncesiz olduğunu ve ya hiçbir şeyi düşünmediğini zannederiz. Aslında onlar sadece bizim kadar ince düşünmezler. Peki biz neden bu kadar ince düşünürüz? Neden kendimizi düşünerek bu kadar yıpratırız? Emin olun bu cevabı bende bilmiyorum. Onlar gibi her şeyi üstten düşünüp biraz da olsa onlar gibi olmayı isterdim. Merak ediyorum diğer insanlar nasıl bunu başarıyor? Bunu da düşünüyorum ve asla onlar gibi olamayacağımı biliyorum...
Her zaman her şeyi en detayına kadar düşünüyor olmak bir lanet gibidir. O lanet sanki hiç geçmeyecek gibi geliyor bana bazen. Çevreme baktığımda, onlarda gördüğüm benim kadar düşünmüyor oluşları bazen bana zarar verebiliyor, biliyorum vermemesi gerek ama veriyor. Bir gün tüm bu kaçtığım düşünceler, korktuğum düşüncelerle yüzleşeceğim ama şu an değil. Bunlarla ilgili daha zamanı değilmiş gibi hissediyorum.
Eğer olurda başarırsam, diğer insanlar gibi çoğu şeyi bu kadar detaylı düşünmemeyi yazımı tekrar yazacağım.
Şimdilik benden bu kadar... KARANLIĞIN İÇİNDEKİ AYDINLIK'TAN HER ŞEYİ EN İNCE AYRINTISINA KADAR DÜŞÜNENLERE...
2 notes · View notes
Text
Merhaba 30 yaşım,
Yeni yaşım bana iyilikle, aşkla, mutlulukla gel.
Zaman geçtikçe anlıyor insan yavaşlaması gerektiğini. Bu sene ruhumu daha çok dinlediğim yavaşladığım bir sene olacak çünkü buna ihtiyacım var biliyorum.
30 yaşına kadar çok koşturmuş, çabalamış, çok hayal kurmuş bir çoğunu gerçekleştirmiş sevgili ben;
Bu sene senden biraz yavaşlamanı, kendini ruhunu daha çok dinlemeni istiyorum. Hayat bize neyi çağırırsak varsa onu getirir bu güne kadar hep başarı be kariyer peşinden koşturdun belki de şimdi aile kurma zamanı. Umarım yeni yaşın sana hayatının aşkını getirir ve çok mutlu olursun. Hayat paylaştıkça güzel sevgili ben.
İyi ki doğdun. Kocaman gülüşlerle geçsin her anın.
Tumblr media
4 notes · View notes
nesepalamudu · 1 year
Text
canım dostlar, biliyorum bir şey yapamamak çok zor geliyor, sürekli haberleri takip etmeye çalışıyorsunuz, daha çok insana ulaşsın diye çabalıyorsunuz. ama aynı zamanda aralar vermeyi unutmayın. kendi mental sağlığınızı da korumanız gerekiyor. biz iyi olacağız ki başkalarına iyi gelebilelim. özellikle travmatik görüntülerden kendinizi korumaya çalışın. lütfen. bazıları böyle görüntülerin daha çok insanın yardım etmesini sağladığına inanıyor. çok yanlış bir düşünce. şu anda hemen hemen hepimiz olayın ciddiyetinin farkındayız. suçlu aramak, bir şeyleri siyasete alet etmek, duygusal müzikler eşliğinde acıklı videolar paylaşmak, bunların zamanı değil. elbette suçlular var, elbette işin siyasi boyutları da var, bunların zamanı sonra gelecek. kendinizi sizi umutsuzluğa sürükleyecek paylaşımlardan korumaya çalışın. depremi yerinde yaşamamış olmak demek depremden psikolojik olarak etkilenmiyor olduğunuz anlamına gelmiyor çünkü.
12 notes · View notes
shipperisi · 7 months
Note
Merhaba Peri, yine ben. Bu gece buraya belki biraz olsun rahatlarım diye geldim. İki gündür yansıtmamaya çalışsam da kötüyüm sanırım. Cuma günü okul çıkışında arkadaşım henüz duraktayken bir video attı. İlk önce dikkat etmedim çok fazla, sonra sanırım 4. izleyişimde yanında biri olduğunu fark ettim. Yani bu uzun bir hikâye ama kısaca şöyle söyleyeyim; sadece 1 defa konuştuk aradan iki gün geçti ve çıkma teklifi etti, reddettim. Sonrasında, yani geçen yıldan beri azalmalar yaşayarak bakıştığımız, gözlerimizin denk düştüğü oluyor. Çok aşırı iyi biri değil ama bana öyle geliyor, geliyordu. İllaki hayatına biz konuştuktan sonra defalarca kez birileri girdi, birileri çıktı; bunun farkındayım ve biliyorum da. Hatta şöyle söyleyeyim; aramızı yapmaya çalışan arkadaşımla sewgili olduklarını bile öğrendim ben, gerçi o gün baya bildiğin yıkılmıştım. Neys işte. Şimdi onu atlatmaya çalışıyorum Peri. İllaki olacak, bunu biliyorum ama zaman yok, zamanı yok. Kötü hissediyorum Peri, kırılmış hissediyorum. Ve her şeye rağmen sabah hiçbir şey yokmuş gibi gülerek okula gideceğim. En kötüsü de bu işte. Neys. Belki ergence diyeceksin ama yapabileceğim bir şey gerçekten yok. Keşke olsa da atlatsam ama maalesef. Deniyorum işte. Neys, öyle yani. Zati son zamanlarda sıfır psikoloji ile ayakta durmaya çalışıyorum, üstüne bir şeyler daha eklenince çökecek gibi oluyorum. Biraz dağınığız bu aralar, toparlanmaya ihtiyacım var. Öyle işte...
-HÇ
Ergence mi? Değil asla.. Bu hisler kaç yaşında olursan ol, hissedebileceğin pek tabii hisler. Bunları ne yadırgar, ne de kınarım. Hatta hissettiklerini öyle güzel yazmışsın ki, ekranın ardından aynı seyleri hissettim..
Bir gün tüm hepsini atlatacaksın diye bugün bu acıları yaşıyor olman hata değil. Bir gün tüm hepsini unutacaksın belki evet ama bugün hiçbirini bir köşeye itemezsin. Bunlar çok tabii şeyler. Sana sıkma canını derim elbette fakat işe yaramayabilir. Bana kalırsa bu duyguları bastırma, erteleme ki yarın daha büyük sorunlar olarak çıkmasınlar karşına.. Dilerim ki en kısa zamanda atlatırsın.. Dağılırız fakat toparlarız:) buna inanıyorum, sen de inanmalısın;)
3 notes · View notes
bucaginyazari · 8 months
Text
30 ağustosu 31 ağustosa bağlayan gece...
Annelerin sözünün efsûnlu bir doğruluğu olduğuna inandım ben hep. Her anne için geçerli değildir dedim. Bu sözüm gerçekten anne olanlaradır elbet. Ben bu gece annemi affettim demek için başlamıştım yazmaya.
Her zaman bana altın tepside sunulan anne olunca anlarsın lafı sanki bu gece daha fazla doğruluğunu kanıtladı. Hâlâ anne değilim ve anne olsaydım da şöyle olurdum lafları kuracak da yaşa gelmedim henüz. Fakat yinede anlamak istedim annemi. Bu anlamak kelimesinin kökünde babamda yer alıyordu şüphesiz. Fakat ben en çok annemi anlamayı istedim. Ben en çok annemi anlamayı diledim. Sayısız psikoloji kitabı ve araştırmalarımdan sonra bir sonuç elde edebilirim sandım. Ta ki anne olunca anlarsın lafına kadar. Meğersem benim annemi anlamam için yaptığım onca araştırma ve sayısız kitap boşaymış. Ben annemi anne olunca anlayabilirmişim ancak. Ve affetmeyi ne kadar istemesemde buna hakkı olmadığını düşünsemde affetmek geldi içimden. Yüküm var çünkü biliyorum. Biliyorum ve hafifletmek için ne yapsam diye düşünüyorum her gece. Yaşarım. Ben yine üzerimde ki yükle yaşarım. Kamburum çıkar yorulurum, dinlenmek isterken hayat birden koştur beni belki. Ziyanı yok zaten hayat dediğin bundan ibaret değilmi. Nerde kalmıştım? Evet affetmek için anlamam gerektiğini düşündüm ilk. Çünkü anlarsam ve mantığıma yatırsam annemin davranışlarını işte o zaman affederim dedim hep. Olmadı. Benim mantığım onu almadı. Yine de sanırım insanlar anne baba olunca değil anne ve babalarını anlayınca büyüyorlar.
Halbuki 9 yaşında büyüdüğümü düşünmüş ve yaşlılık evresine geçtiğimin kanaatine varmıştım. Büyümek öyle bir günde olmuyormuş bunu anladım. Evreleri varmış onunda ve her evresi sancılıymış. Büyürken içinden çıkardığın yeni 'sen'ler elbetteki acı verir insana. Affet demişti ablam. Bak ben affettim annemi, sende affet demişti. Bunu derken kendimi buna ne kadar zorladığımı bilmeden kurmuştu bu cümleyi. Acele ediyorum belki de affetmek için. Anne olunca affederim ne var sanki? Tamam belki hiç anne olamama ihtimalim de var evet ama annemin onu affetmeme ihtiyacı yokki. Onu affeden geride üç çocuğu daha var çünkü. Birisi affetmese ne kaybeder sanki. Yeterince zaten kaybetmedi mi?
Cümlenin başına ve sonuna keşke "Ben bu gece annemi affettim" diyebilseydim. Rahatlıkla söyleyebilseydim bunu. Fakat olmuyor. Belki de zaman gerekiyor.
Yada hiç bir zaman gelmeyecek olanı söylüyorum. Olsun.
Ben annemi affetmiyorum değil, affedemiyorum.
Ben annemi affetmek istiyorum da değil affedemiyorum. Anlamayı geçtim çoktan.
Zamanı değilmiş gibi geçicem şimdi ve annem bunu hiç bilemeyecek.
Serzenişim bir tek ona bitmeyecek.
Üzgünüm gerçekten samimiyetle ve tüm narinlikle üzgünüm. Keşkeler pişmanlığı getirir. Korkarım pişmanlıklardan, keşke demeyi bırakmalıyım. Yine de üzgünüm.
2 notes · View notes