Tumgik
#ege üniversitesi
ay-13 · 6 months
Text
Tumblr media Tumblr media
8 notes · View notes
hirosimaa · 1 month
Text
Çok hırslıyım, çok kararlıyım bu sene beni Ege'de görebilirsiniz.
3 notes · View notes
sonotugce · 1 year
Text
Tumblr media
Yavaşça elindeki böreği bırak ve buradan uzaklaş…
2 notes · View notes
Text
Ege Üniversitesi Öğrenci Yaşamı
Tumblr media
Ege Üniversitesi Türkiye'nin önde gelen üniversitelerinden biridir. 1955 yılında İzmir'de kurulmuştur ve günümüzde 12 fakülte, 8 enstitü ve 7 yüksekokulu bünyesinde barındırmaktadır. Marmara Üniversitesi hakkında bilgi almak isterseniz tıklayın.
Read the full article
0 notes
avrupaliturkler · 2 years
Text
"Ege Üniversitesi Ek Gelişim Aktiflikleri Karnesi" uygulaması tescillendi
EÜ’nün öğrenci odaklı  uygulaması  TÜRKPATENT’ten tescil aldı Ege Üniversitesinin Türk Yükseköğretim Sistemine kazandırdığı yenilikçi uygulamalardan birisi olan Ek Gelişim Aktiflikleri Karnesi (EGE Plus), Türk Patent ve Marka Kurumu  (TÜRKPATENT) tarafından tescillendi.Türkiye’de bir birinci olarak, ön lisans ve lisans öğrencilerinin bilgi ve yetkinliklerinin güçlendirilmesi maksadıyla hayata…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
hasanakbal19 · 2 years
Text
Ege Üniversitesinden: EGE ÜNİVERSİTESİ GİRİŞİMSEL ANATOMİ VE PLASTİNASYON UYGULAMA VE ARAŞTIRMA MERKEZİ YÖNETMELİĞİ
26 Şubat 2023 PAZAR Resmî Gazete Sayı : 32116 YÖNETMELİK Ege Üniversitesinden: EGE ÜNİVERSİTESİ GİRİŞİMSEL ANATOMİ VE PLASTİNASYON UYGULAMA VE ARAŞTIRMA MERKEZİ YÖNETMELİĞİ   BİRİNCİ BÖLÜM Başlangıç Hükümleri Amaç MADDE 1- (1) Bu Yönetmeliğin amacı; Ege Üniversitesi Girişimsel Anatomi ve Plastinasyon Uygulama ve Araştırma Merkezinin amaçlarına, faaliyet alanlarına, yönetim organlarına,…
View On WordPress
0 notes
kunyekultursanat · 2 years
Text
Ege Üniversitesinden: EGE ÜNİVERSİTESİ GİRİŞİMSEL ANATOMİ VE PLASTİNASYON UYGULAMA VE ARAŞTIRMA MERKEZİ YÖNETMELİĞİ
26 Şubat 2023 PAZAR Resmî Gazete Sayı : 32116 YÖNETMELİK Ege Üniversitesinden: EGE ÜNİVERSİTESİ GİRİŞİMSEL ANATOMİ VE PLASTİNASYON UYGULAMA VE ARAŞTIRMA MERKEZİ YÖNETMELİĞİ   BİRİNCİ BÖLÜM Başlangıç Hükümleri Amaç MADDE 1- (1) Bu Yönetmeliğin amacı; Ege Üniversitesi Girişimsel Anatomi ve Plastinasyon Uygulama ve Araştırma Merkezinin amaçlarına, faaliyet alanlarına, yönetim organlarına,…
View On WordPress
0 notes
35-47 · 2 years
Text
Çeken fotoğrafçı kör oldu
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
1 note · View note
siegram-com · 13 days
Text
Berk Atan Kimdir. Kaç Yaşındadır. Nerelidir?
Berk Atan, Türk bir aktör ve modeldir. 26 Ekim 1991’de İzmir’de doğmuştur, bu nedenle şu anda (2024 yılı itibarıyla) 32 yaşındadır. Berk Atan, çeşitli Türk dizilerinde ve filmlerde rol almıştır. Kariyerine modellik yaparak başlamış, daha sonra oyunculuğa geçiş yapmıştır. Özellikle “Güneşin Kızları”, “Cennet’in Gözyaşları” ve “Gönül Dağı” gibi popüler dizilerdeki rolleriyle…
0 notes
darkyayincilik · 7 months
Text
DEÜ Veteriner Fakültesi Farklı Meslekten Öğrencilerine Hayalini Yaşatıyor
İzmir’in ilk ve tek veteriner fakültesini Kiraz’a kazandıran Dokuz Eylül Üniversitesi (DEÜ), fakülte bünyesinde araştırma-geliştirme faaliyetlerini aralıksız sürdürürken; Fakülteyi farklı bölümlerden mezun öğrenciler de tercih ediyor. Kiraz’ın ve bölgenin kalkınması, önemli bir hayvancılık üssü haline gelmesinde kritik bir misyon üstlenen DEÜ Veteriner Fakültesi’nde öğrenim gören Diş Hekimi Günce…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
defnekalbim96 · 1 month
Note
Hiloooşşş nereyi kazandınn
Ege üniversitesi okul öncesi öğretmenliği 🥹🥹
8 notes · View notes
ay-13 · 10 months
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
öğrenci köyü bi yağmurda da şaşırt
11 notes · View notes
Text
İzmir depreminin haberini buradan gördüm hemen aycana yazdım çocukluğum.. foça da oturuyordu baya korkmuş istediğin zaman arayabilirsin dedim çünkü insanın bir sese bir varlığın yanında olmasına ihtiyacı oluyor..
Burdan da çok sevdiğim bir kişiye yazdım. aslında İzmir'den bir kaç kişi daha vardı ama iyi olduklarına dair paylaşım yapmışlardı yazmadım. aklımdakiler iste burda blogunu kapatıp gidenler mesela yağmur vardı ege üniversitesi hastanesi'nde çalışıyordu blogunu kapattı gitti kahkül kesmemi yüreklendiren bir çiçek vardı o da izmirdeydi ama blogu kapattı gitti..
Ben buradaki sevdiğim bloglara çok bağlı biriyim böyle habersiz çekip giden çok blog oldu..
Belki çocukça ama ben buradaki bazı blogları yüz yüze görüp konuştuğum arkadaşlarımdan daha çok sevip sayıp özlüyorum..
17 notes · View notes
alpersadic · 1 year
Text
Edip yazar Alper Sadıç
Edip yazar: Alper Sadıç
                        1977 yılında Ankara’da hayata başlayan Alper Sadıç, çocukluk yıllarını bir ege kasabasında sürdürmüştür. Selçuk Üniversitesi Biyoloji Öğretmenliği mezunu, Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi’nde yüksek lisans programını tamamlamış ve aktif olarak İstanbul’da bir ortaokulda Fen Bilimleri öğretmeni olarak hayatına devam etmektedir. Akademik makaleleri çeşitli dergilerde yayımlanırken şu anda simit çay edebiyat etkinlikleri tarafından üç ayda bir çıkan Betik dergisine minimal öyküleriyle katkıda bulunmaktadır. Yazmayı bir meslek olarak değil de heyecanını diri tutan bir destek olarak gördüğünü ifade eden Alper Sadıç, aynı zamanda benim de ortaokul Fen Bilimleri öğretmenliğimi yapan, benim için kıymetli öğretmenlerimdendir. Yollarımız çok kısa bir süre kesişse de öğrenim hayatımda kendimi şanslı hissetmemi sağlayan bir eğitimcidir kendisi. Her zaman öğretmenlerin öğrencileriyle gurur duyduğu bu dünyada bana öğretmenimle gurur duymayı öğretti şu zamanlarda. Kendisinin öyküden, novellaya, romandan, bilim kitabına kadar kaleme aldığı ve okuyucuya sunduğu eserleri bulunmaktadır.  Bilgi birikimine, öğütlerine ve düşüncelerine sıralarından geçerken de değer verdiğim öğretmenimle yıllar sonra yolumuzu tekrar birleştiren güçlü kalemi oldu. Yer yer Tanzimat esintili eserleri, geniş kitap bilgisi, güçlü betimlemeleriyle Alper Sadıç, kitapları ve kendisi hakkında daha fazla bilgi edinilmesi gereken eser sahiplerimizdendir.
Ortaokul yıllarında kapısından bakmaya bile çekindiğimiz öğretmenler odasında emektar hocam ile kıymetli eserlerini konuşmak benim için oldukça iyi bir tecrübeydi. İyi bir öğretmen bir insanın sahip olabileceği en değerli şeylerdendir.
 Sözlerime öncelikle okuttuğu öğrencilerinden hâlâ elini çekmeyen, desteğini esirgemeyen bir öğretmen olduğunuz ve röportaj teklifimi içtenlikle kabul ettiğiniz için teşekkürlerimi sunarak başlamak istiyorum.
 ·         Öncelikli olarak ilk aldığınız kitap neydi ve bu kitabı neden almak istediniz?
 Simyacı kitabı; ismi, kapağı ilgimi çektiğinden dolayı almak istemiştim. Babama kitabın ismi hakkında sorularımı yöneltmiştim fakat yaşıma uygun bir açıklama yapmamıştı. Belki de bilerek fazla açıklamak istemedi. Teşvik etmek, merakımı okuyarak gidermemi sağlamak için böyle yapmıştı. Bu yüzden kendim alıp okumak istedim.
 ·         Konularınızı neye göre seçiyorsunuz, baştan bir plan içerisinde misiniz yoksa hikâyenin akışına karakterlerin duygularına göre mi hareket ediyorsunuz?
 Yazarın sermayesi kendi yaşantısıdır derler. Biyografik ya da otobiyografik eserlerim bu ilke ile ortaya çıktı. Sadece gerçekleri yazdığım bu eserlerimi olay yeri tutanağı gibi de oluşturmadım. Edebiyat da tam olarak böyle bir şey aslında. Yaşanılanları uygun bir dil ile hisleri paylaşmak için icat edilmiş bir iletişim şeklidir edebiyat. Kurgu metinlerde ise çarpıcı bir son gereklidir, öykü yazma yarışmasında bana birincilik getiren en önemli etkenin öykümün çarpıcı final bölümü olduğunu düşünüyorum. Bazen gerçeği hayal dünyasında harmanlayabiliyoruz, karakterler yazı içerisinde kendini buluyor.
  ·         Yazar olarak bir mahlas kullanacak olsanız bu ne olurdu?
 Edip takma ismiyle yazabilirdim.  Anlam olarak saygılı, nazik kimse ve edebiyatla uğraşan kişi anlamına geliyor. Anlamı itibarıyla kendi adımla yazmasam bu takma adı seçerdim.
 ·         Kaç yaşında yazmaya başladınız?
 40 yaş tam olarak diyebilirim. İnsanın kendini yazmaya hazır hissetmesi gerekiyor. Yazar bir arkadaşımın söylediği gibi şişe yani zihin okumalarla dolup taşınca yazma eylemi sahneye çıkıyor.
  ·         Hangi edebiyatçıları kendinize yakın buluyorsunuz, Ben yazı yazmalıyım dediğiniz bir dönüm noktanız oldu mu?
 Hayatta olmayan yazarlar arasından Ahmet Mithat Efendi benim için efsanedir. Refik Halit Karay, Ahmet Haşim, Peyami Safa ve Sabahattin Eyüboğlu; bu beş yazar benim için çok önemlidir. Tanışma fırsatım hâlâ devam eden, gidip elini öpmek, sohbet etmek istediğim yazar ise Sevinç Çokum’dur. Amin Maalouf, Jean-Cristophe Grangé yabancı yazarlar olarak çok okuduğum eser sahipleridir. Her ikisi de mesleğinin getirmiş olduğu tecrübeyi edebiyata çok iyi yansıtmış ve bu durum beni oldukça etkilemiştir. Polisiye türünü edebiyattan pek saymazdım ama Grangé’yi okurken polisiyenin de edebiyat olduğunu kabul ettim.
  ·         Yazdıklarınızı kimsenin okumayacağını bilseniz yine de yazar mıydınız?
 Evet. Bu bir doyum benim için. Ancak bir yazarın en büyük mutluluğu paylaşmaktır. Paylaşmak için de yazıyorum. Okuyucularımın değerlendirmeleri benim için oldukça önemlidir. Eserlerim hakkında yorumlarını dinlerken, yazdığım kitabı elimde tutarken, içimde elimde tuttuğum kitabın benim dünyamdan çıkmış olmasının gururunu yaşıyorum. Bu gurur egodan çok mutluluk ve emeğin karşılığını somut bir şekilde görmenin vermiş olduğu heyecandan kaynaklanıyor.
  ·         Yazmış olduğunuz yazılarda sonun geldiğini nasıl anlıyorsunuz, karakterler hala yaşıyorken anlatımın son bulacağı yere nasıl karar veriyorsunuz?
 Ahmet Mithat Efendi’nin kendi evindeki matbaası ile yazdıklarını Tercüman-ı Hakikat adlı gazetesinde belirli zaman aralıklarıyla bölüm bölüm yayınladığı eserleri bulunmaktaydı. Bir gün yayınladığı bölümde kitabın başkarakterini öldürüyor ve bu bölümden sonra bütün Galata esnafı evini basıp, bu karakter nasıl ölür diye tepki gösteriyor. Hatta bir esnafın attığı taş Ahmet Mithat Efendi’nin başına geliyor ve başını yaralıyor. Bu olay sonucunda Ahmet Mithat, eserin bir sonraki bölümünde karakterin ölmediğini, komada olduğunu belirten bir bölüm yayımlıyor. Bu aslında okuyucudan çok yazarın hissiyatıyla alakalı bir durumdur. Bir kitap kaleme alınırken, girişteki yazar ve finaldeki yazarın bir olmaması gibi yazdığı karakter de aynı değildir. Bir karakter eğer eser içerisinde gelişme kaydetmiş ve okuyucuyu etkilemeyi başarmışsa çekileceği zamanı da bilmelidir.
 ·         Karakter ve tiplemelerinizde kendiniz ya da yakın çevrenizdeki insanlardan esinleniyor musunuz?
 Tabii, elbette. Yazarın sermayesi kendi yaşantısıdır. Bir karakterin betimlemesini yaparken mutlaka çevremi gözlemlerim. Bir gözüm yazdığım metinde bir gözüm de çevremde olur yoksa kurguya nasıl gerçeklik hissi katabiliriz ki? Sadece karakterlerde değil kurgu mekânlar oluştururken de çevreyi gözlemlerim. Bahçe Evi adlı eserimde bir okuyucumun dikkati ve bana ulaşmasıyla bir sonraki baskıda metinde küçük bir düzeltme yaptık. Bu düzeltmenin sebebi ise, kitabın bir bölümünde asmaların goruğa durmasıyla erik ağacının çiçek açmasının aynı döneme denk gelmesiydi. Kitapta betimlemede bulunurken iki ayrı zamanda gerçekleşecek olayı aynı zaman içerisinde oluyormuşçasına ele almışım. Kurgu olaylarda gerçeklik yakalamalıyız. Bu yüzden gözlem yapmak ve kurguyu gerçeklikle ele almak oldukça önemlidir.
  ·         Bir röportajınızda‘’Yazar önce okumalı, ruhunu kitap okuyarak beslemeli’’ demişsiniz, yazarların bu serüvende doygunluğa ulaştığı bir nokta olduğunu düşünüyor musunuz, yoksa okumak hep aç olmak mıdır?
 Okumanın sonu yok. Blake Snyder, ‘O Kediyi Kurtar’ adlı kitabında, toplam 20 farklı senaryo var ve bütün filmler bu senaryolar üzerinden dönüyor demiş fakat bu senaryolar aynı olsa da renkler, motifler, işleniş biçimleri farklıdır. Edebiyat zaten budur, aynı konuları bahse alırken kendimize özgü duyguları aktarmak, hissettirmek önemlidir.
  ·         ‘’Manayı en sade şekliyle’’ yazdığınızı ifade ediyorsunuz, sizce karmaşık olay ve cümle yapıları okuyucu üzerinde nasıl bir etki uyandırır?
 Hitap ettiğiniz kitle ile alakalı. Eğer üniversitelerde görev yapan kurullar için kitap yazıyorsanız kompleks cümleler sorun teşkil etmez. Ben eserlerimde daha çok sade ama basit olmayan bir üsluptan yanayım. Çok sevdiğim yazarlardan Sevinç Çokum, öğrencilik yıllarında kaleme aldığı bir yazı ile öğretmeninden övgüler alırken, bir sonraki yazısında notu beklediği kadar yüksek olmamış. Bunun nedenini öğretmeni Farsça ve Arapça kelimeleri de oldukça yoğun kullanması olarak açıklamıştır. Öğretmeni Türkçe yazmasını tavsiye etmiş. Yani dili zengin göstermek isterken karmaşık yapılı cümle yapısına sahip, farklı dillerden devşirme kelimelerle eserler ortaya koymak sade üslupla kaleme alınan eserlerden üstün değiller.
  ·         Bakır Çalığı kitabınızda kendi kurguladığınız bir son bulunmamaktadır. Bir okuyucunuz olarak Ruhi’nin bundan sonra ne yapacağını hayatını nasıl şekillendireceğini merak ediyorum. Sizin kurgu dünyanızda Ruhi şu an ne konumda?
 Ruhi mücadeleye devam ediyor. Kendine bulduğu uğraşı benimsemiş ve bu uğraşın onda oluşturduğu duygular olumlu duygular olmasa da onun tuhaf bir şekilde hoşuna gidiyor. Bu duyguyu benimsediği ve hissetmek istediği için kendisiyle ve çevresiyle çatışmaya devam edecektir.
 ·         Sadece Ruhi’yi değil, kitabınızdaki Zeytin karakterinin yolunu da çok merak ediyorum. Okula gidebilecek mi, Ruhi’yi o da seviyor mu bunların hepsi için birçok cevabım ve hikâyem var ama asıl eser sahibinin gözündeki yolu ve tercihleri merak ediyorum. Bir devam kitabı gelecek mi?
     Okurlardan gelen en büyük eleştiri Bakır Çalığı eserimin tam tadında bitmesidir. Devam kitabı okurun bana tavsiyesidir. Ben de düşünüyorum. Bu konuda bir devam kitabı çok istendiği için gelebilir.
 ·         Bakır Çalığı kitabı bir köyde geçmek yerine şehirde geçseydi sizce kurguladığınız karakteriniz Ruhi nasıl bir yol izlerdi, örtülü gerçeği yine de bulmaya çalışır mıydı yoksa hayatın akışına dalıp gider miydi, çevre eserlerinizde ve sizin hayatınızda önemli bir etken mi?
 Şehir insanı yorar, dertlerini unutturacak yeni dertlerle oyalar. Dolayısıyla örtülü gerçeği bulmaya çalışacak zamanı, enerjisi kalmaz; yeni davaları olur. Büyük şehir değirmen gibidir, öğütür insanı. Küçük yerlerde insanın davasını kamçılayan etmenler vardır çünkü karmaşıklık azdır. Ruhi’nin tutumu şehirde yaşayan ve büyüyen bir karakter olsaydı değişebilirdi.
 ·         Tasarladığınız bir karakterin kendi kontrolünüzden çıktığı ve bir çizgiye, benliğe ulaştığı, yaptıklarına sizin bile şaşırdığınız durumlar oldu mu?
 Elbette oldu. Ben Bulut Kapısı adlı eserimde erkek karakterin –Rasim- hoşlandığı kızın –Herdemet- izini sürdüğü zaman çok etkilenmiştim. Kendi hayal dünyama çok şaşırmıştım.
 ·         Sizin için yazı yazmak ne anlama geliyor tek cümle ile anlatacak olsanız bu ne olurdu?
 Yazmak bir doyumdur. Okumak aç olmaktır demiştik. Yazmak ise tam tersi. Doyduğunu yeniden yazmak isteyene kadar hissetmektir. Bir öyküyü kaleme aldığımda küçük ya da uzun soluklu olsun o kadar mutlu oluyorum ki onun üzerinde düzeltmeler yapıp vitrine hazır hale getirmek müthiş bir şey. Aslında cümleleri okuyucunun anlamasına uygun hale getirmek sancılı bir süreç, meyvesi tatlı bir olgunlaşma dönemi olarak tabir edebiliriz.
 ·         Bahçe Evi kitabınızda sizinle birlikte o köstebeğe ne olduğunu hayatı boyunca merak edecek birçok okuyucunuzun olması ve size ait bazı olayı birçok insanla paylaşmış olmak size ne hissettiriyor?
 Biz üç kardeşiz. Bahçe Evi’ni kaleme aldıktan sonra benim bir küçüğüm, bunca olayı nasıl hatırlayabiliyorsun diye sordu. En küçük kardeşim ise bunlar bizim özelimiz, geniş kitlelerle paylaşmak doğru mu diye sorguladı. Annem ise babamla anılarımıza ait olan bu eseri, henüz onunla ilgili bir eser kaleme almadığım için hafif kıskanmış bir tavırla “benim de ölmem mi lazım beni yazman için” diye eleştirdi. Onlara verdiğim en güzel cevap bunları ben yazmasaydım unutulacaktı oldu. Babama duyduğum özlemden dolayı bu eseri kaleme aldım, annem ile ilgili ise çok şükür ki hâlâ hayatta, ulaşabileceğim bir konumda olduğu için ve anılarımız oluşmaya devam ettiği için anılarımızdan oluşacak bir kitabı henüz kaleme almadım.  En küçük kardeşime cevabım ise babamı biraz tanıtmak istedim oldu. Babam vefat ettikten sonra onu internette arama motorunda ararken sadece yaşadığımız yer olan Nazilli Belediyesi’nin taziye mesajını gördüm ve çok etkilendim, yıllarca bu ülkeye emeği geçmiş bir polis memurunun hakkında araştırma yaparken sadece bir ölüm ilan metninin bulunması beni çok hırpaladı. Dünyadan bir Neşet Sadıç’ın geçtiğini anlatmak ve bundan daha fazlası olduğunu aktarmak istedim. Bu nedenle babamla anılarımızı kaleme alarak onu tanıtmak istedim.
  ·         Hayatınız boyunca tek bir türden eser verecek olsaydınız bu hangi tür olurdu?
 Roman olurdu. Çünkü bende romanın açılımı çok önemlidir, roman edebiyatın okyanus olan kısmıdır. Bir öyküden yazarın ruh dünyasını tamamıyla yakalayamazsınız ama roman da yakalanır. Kalemim öyküye yatık olsa da roman yazmak benim için önemli bir meziyet. Romanda oluşturduğunuz karakter büyüyor, gelişiyor ve siz bunu gözlemleyebiliyorsunuz; oldukça etkileyici bir izlenim diyebiliriz.
 ·         Biyoloji bölümü mezunu olduğunuzu biliyorum. Bilim ve edebiyatı kıyaslayacak olursak nasıl farklar ve benzerlikler bulabiliriz, sizin için biraz daha önde olan hangisidir?
 Farkları; bilimde gerçek ön plandadır; bilim saf gerçektir, manevra yapamazsınız gerçekler buna müsaade etmez, sonuçlar tıpkı bir reaksiyonun girdisi çıktısı gibidir, formüle edilirler. Edebiyatta böyle değildir. Forrester’ı Bulmak adlı filmde; bir kitap için iyi bir roman nasıl yazılır bunu bu kitapta öğretmişsiniz ama edebi değeri tartışılır anlamı taşıyan bir kitap yorumu vardır. Romanın nasıl yazılacağını formülüze ederiz fakat bu roman özelliği taşımaz. Hatta bu formüle göre de yazabiliriz fakat yazdığımız iyi bir roman olmayabilir.
 ·         Üzerinde çalıştığınız bir projeniz var mı şuanda?
 Evet. küçürek öykülerden oluşturduğum bir kitap dosyam var. En fazla 1000 kelime ile yazılan öykülere küçürek öykü diyoruz. Eli kulağında yayımlanmak üzere. Yaklaşık 25 öykü yer alıyor. Aslında benim gayem küçürek öyküyü, öykünün bir alt dalı olmaktan çıkartıp başlı başına bir edebiyat dalı yapmak. Az sözle çok şey anlatmak gerçekten çok zor. Blaise Pascal'ın “Daha kısa bir mektup yazacaktım ama vaktim yoktu” cümlesi tarihe geçmiş özlü sözlerden biridir. Az yazıp çok şey anlatmanın, uzunca açıklama yapmaktan daha zor ve uğraş gerektiren bir meziyet olduğunu düşünüyorum.
·         Kendiniz için mi yazıyorsunuz yoksa bir toplumsal mesaj içerikli kanal kullanarak okurlar için mi?
 Kendim için yazıyorum. Paylaşmak güzel bir şey fakat doyum noktasında bencillik yapmak lazım, yazmak eyleminin bana hissettirdiği duygular tarif edilemeyecek derecede iyi ve keyif verici. Ruhumu bu doyumdan alıkoymak istemem. Zamandan ve sevdiklerinizden bu kadar fedakârlık yapmak, bu kadar güzel duyguları hissetmek için aslında. Bence bu hoş görülen bir bencillik olmalıdır.
 ·         Eserlerinizde karşıma çıkan Charles Buhowski’nin ‘’Gerçekten yaşamak için önce birkaç kez ölmelisiniz, bunun başka yolu yok.’’ sözünün hayat mottonuzda yeri olduğunu düşünüyorum. Sizce gerçekten yaşamak için önce birkaç kez nasıl ölünür?
 Yaşamanın kıymetini böyle anlarsınız. İnsan çok nankördür. Hafıza-i beşer nisyan ile maluldür derler. İnsan unutmak üzere kurulmuştur ve bu bir nimettir. Yaşamak bir bedeldir. Sait Faik Abasıyanık; maddi açıdan zorluk çekmeyen, çalışmak zorunda olmayan bir edebiyatçıydı. Şiirlerini çoğunlukla Beyoğlu-Burgazada arası vapur seferlerinde kaleme alırdı. Bir gün yurtdışına çıkmak için pasaport çıkartırken mesleği bölümüne işsiz yazılması onun çok ağırına gitmiş. Belki de bir farkındalık kazanmıştı. Bana göre Sait Faik’in bir ölümü de burada olmuştu. Dönüm noktası gibi düşünebiliriz.
  ·         Şu anki deneyimlerinizle yazmaya başlamadan önceki Alper Sadıç’a ne söylemek istersiniz?
“Her yazar bir roman teorisyenidir,” böyle bir cümle okumuştum. Yani hiçbir roman bitmemiştir aslında yazar kendi iç dünyasında yazdıklarını aktararak romanı ortaya çıkarıyor. Dolayısıyla kendisi de gelişim gösteriyor. İlk yazdığım eser olan Bulut Kapısı ve şimdiki eserlerim arasında elbette fark var ama bunu bir basamak olarak görüyorum. Şimdi olduğum yere gelmek için geçmek zorunda olduğum bir basamak.
·         Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?
 Okumak bir erdemdir. Okumak lazım. Bizim insanımızın bu konuda biraz eksik. Örneğin ortaokul öğrencilerin girdiği LGS sınavı kitap okuyan öğrenciyi istiyor. Aynı zamanda öğretmen olduğum için bu yorumu kolaylıkla yapabilirim. Okumanın bir branşı yoktur.  Boş zamanlarımızda kitap okumalıyız sözü yerine, okumak için zaman ayırmalıyız sözünü daha doğru buluyorum.
2 notes · View notes
netbilge · 2 years
Text
Fidan Atalay KPSS kimdir? KPPS Öğretmen Fidan Atalay instagram adresi? Fidan Atalay tiktok? Fidan Atalay hoca Ege Üniversitesi mi?
Fidan Atalay KPSS kimdir? KPPS Öğretmen Fidan Atalay instagram adresi? Fidan Atalay tiktok? Fidan Atalay hoca Ege Üniversitesi mi?
Fidan Atalay KPSS kimdir? KPPS Öğretmen Fidan Atalay instagram adresi? Sosyal medyada yayınlanan görüntüleriyle Fidan Atalay isimli öğretmen bir anda gündem oldu. KPSS öğretmeni Fidan Atalay kimdir? İşte detaylar.. Fidan Atalay KPSS kimdir? KPPS Öğretmen Fidan Atalay instagram adresi? Fidan Atalay tiktok? Fidan Atalay hoca Ege Üniversitesi mi? Sosyal medyada tahta önünde mini etekli kıyafetiyle…
Tumblr media
View On WordPress
2 notes · View notes
habercafe · 5 days
Text
Yürütme, Yargı ve İlan Bölümleri Hakkında Bilgiler
YÜRÜTME VE İDARE BÖLÜMÜ Yönetmelikler: Abant İzzet Baysal Üniversitesi Öğrenci Kayıt Kabul İşleri Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik Çankaya Üniversitesi Alternatif Uyuşmazlık Çözüm Yolları Uygulama ve Araştırma Merkezi Yönetmeliğinin Yürürlükten Kaldırılmasına Dair Yönetmelik Ege Üniversitesi Döner Sermaye İşletmesi Yönetmeliği Gazi Üniversitesi İstatistik Danışmanlık,…
0 notes