"Yaşamak denen bu kuru gürültünün sırtında bir kanbur olduğunu anladığımda, kendim için yaşamadığımı fark ettim. Başlangıçta kendime yalan söyledim, ama derinlerde biliyordum ki gerçek öyle değildi. Yıllar boyunca alıştığım yolları takip ederken, senin yoluna kaydım. Ama senin olmadığın her bir zamanda ve seninle yürümediğim yollarda attığım adımlarda kayboldum. Seninle yürünmediğim her yol, kaybolmanın sessizliğinde uzayan bir yolculuğa dönüştü. Uçurumlar ayaklarımın altından kaydı. Her bir çırpınmada senin elini aradım. Beni tutatacak tek bir el, senin elindi.
Kabusla gördüğüm her gece yarısında seni, vuslat sabahı gibi içimde sakladım. Gün ışığım sendin, senin sesin, senin bakışın, senin nefesin. Hayat seninle güzel, seninle anlamlı, seninle manalı."
Birbirine ait olanın ama henüz bir arada olmayışının yangını ve noksanı...
Hasrete ve imkansızlığa isyan etmenin deliliği...
İnsanın asıl vatanı gönlüdür ya...
Sevdim, gönlünü vatanım yaptım.
Orada çiçekler açar, nehirler buz gibi suları çağlar, kuşlar en latif melodileri şakırsa, dışarıda sürüp giden hengamenin ne ehemmiyeti var...!
Cibran'dan hatırlıyorum,
"Hayatı insanın içinde yeşerir, dışında değil" diyordu...
Ama bir gün sen gittin..!
Gözlerinden çok bakışının güzelligini, dudaklarından çok öpüşünü ve az olan saçlarımı okşayan ellerini hatırlıyorum, içimde yeşeren ama az kalan SENLE...
Zaman eski, insanları mevsimleri gibi bozulmamış ve güzeldi...
Çocukken annelerimiz, boyun buğday tanesi kadar uzar deyip Arefe günleri yıkardı bizi...
Boylarımız belki çokda uzamadı ama bizim yüreklerimiz büyük ve güzel oldu.
O günlerin güzelliğinden mi, doğallığından mı bilmem ama başka sevdik biz, başka inandık, başka yaşadık, başka çocuklardık, başka büyüdük ve başka öleceğiz.
Amed’dir adı, derler ya Diyarbakır yada Diyarbekir …
Hani şair demişti ya, “Surların içi küncülü çörek, dışı pasta kokar”. Amed, bir başka şehir, içinde küncülü çörek gibi aşk kokar.
Yılmaz Odabaşı’nın “Ey şehir/Yaralı yatağım benim/Birazdan aksam olacak/Karacadağ’dan kalkan kuşlar saçlarına konacak” ile anlattığı kadim kent Diyarbakır…
Diyarbakır Nakif’in şehridir. Nakif’in sevdası, ilanı aşkı anlatılır. Kırklar dağının kızı, Adilin aşkı Suzan’ı Dicle alınca ağıtlar yakılıyor.
Gazi köşkü serindir/Dicle suyu derindir/Ağlama sen garip anam/Kadir mevlam kerimdir…
Eylül bir başkadır, hele Amed’de bir başkadır. Diyarbakır’da Eylülde hava serinler, bizde yürekler ısınır. Bir aşk doğar, batan günün aksine gizemli kenttin sokaklarında.
Anlatılmaz bir kadın, yürek yakan, bakışları can yakan bir özel kadın. İklimi, mevsimi uymayan topraklardan gelip Amed’de ben aşık ederim diyen bir kadın…
Benden Aşk dile diyen, aşkımla yan diyen bir kadın.
Dicle kadar asi, Kırklardağı kadar gizemli...
Amedin kızı değil ama Diyarbakır’ın aşkı olan bir kadın…
Gönülden gönüle bir yol diyen bir adam. Karadeniz kadar sert, Dicle kadar coşkulu kadını ilk görüşte vurgun...
Vurgunda, daha ilk bakış ve dilinde; “benzemez kimse sana, tavrına hayran olayım. Bakışından süzülen, işvene kurban olayım. Lütfuna ermek için, söyle perişan olayım” nameleri…
Ne kadın ama tarifi yok. Mana dolu, anlam yüklü bir kadın. Amed kadar sert, Ahmet Arif kadar şiir yürekli… Cümbüşün nakaratları kadar narin. Öyle bir kadın ki, sanki Dicle’nin aşkı, Kırklar dağının Suzan’ı...
İmkânsız, zor, Dicle kadar tutulmaz. Gem vurulmaz bir kısrak gibi asi. Yanan yangında, sözleri umursamaz… Yarası ve düşleri Amed’de ve Amede kızgın ve Amede dargın… Amed’de yanan yüreği buruk…
‘’Bir şehri düşüme almışım/Yârim seni orda görmüşüm/
Bir kalpsize gönül vermişim/Şimdi ölüm benim Amed içinde’’…
Sitemkâr Dicle ’yede, Amede ’de… Söyle yangınına, ‘’ben ne yanlışa meyil vermişim/ Yar yerine karanlık sarmışım/Bağrıma yıldız basmışım/Şimdi hasret benim Amed içinde’’…
Gün geçer, ay geçer, yıl olur. Yangın kor ama yara eder, yara derindir… Hasret duyar, kırgındır, kızgındır. Her geçen gün hasrete, hasret katar. Yar gider, can kalır, anılarda yaşar.
Şimdi hasret benim Amed içinde/bir damla bir sel olmuşum/Dicle’yim aşka akmışım/koynumda resmin yatmışım/şimdi vuslat benim Amed içinde/Amed şehrim benim/sende kaldı tüm düşlerim/Amed yaram benim/sende kaldı tüm düşlerim…
... Bir çok insan için belki doğru ve güzel olan bu durumdur. Kişinin etrafındaki insanlar ve yaşadığı çevre önemlidir. Ancak önemli olan kişinin kendi ile barışık ve mutlu olmasıdır. Geçici ve menfaate dayalı insanlardan gelen huzur yada mutluluk geçicidir. Asıl olan kendin ve kendi çevrenizle olan huzurdur. Bugüne yada bulunduğunuz geçici çevreye inanmayın ve aldanmayın. #ekremozturk #aykiriduygular (Kirsehir) https://www.instagram.com/p/CUIdC2rqhWc/?utm_medium=tumblr