Tumgik
#meslek hikaesi
keremulusoy · 7 years
Text
“Bir Oltacı Süleyman var” dediler. Ağlarla değil, oltayla balık tutuyordu. Trollerin ortasında teknesiyle, gün ışımadan sulara açılıyordu. Eşlik etmek, bir balıkçının gününün nasıl geçtiğini öğrenmek istediğimi söyleyince dedi ki “Sabah ezanı okunmadan gel…”
Biz uyurken çalışan insanlar tayfasından onlar, balıkçılar… Gece ne yaparlar, karanlıkta hayat nasıldır? Akşam Kumkapı’nın balıkçıları ile sohbet ederken, “bir Oltacı Süleyman var” dediler, “sabahın köründe deryada yola çıkar.” Halden çıkan büyük troller varmış bir de ama Süleyman yalnız çalışırmış, halden çıkan büyük gırgırlar gibi ağlarla değil, oltayla tutarmış balığını.
Sabah erkenden düşermiş ki yola, öğleye doğru döndüğünde, vatandaş balık almaya geldiğinde, taze taze olsun balıklar, öğle menüsüne yetişsin. İyi balık bir gün beklemezmiş, o gün tüketilirmiş. O nedenle gece yola çıkmak zorunda Süleyman… Ona katılmak istediğimizi duyunca “sabah ezanından önce gelin” diyor, bekleyemez bizi, çünkü ekmek parasının peşinde. Sabah ne bulduysak üzerimize giymiş bir şekilde Kumkapı’da, balık pazarında alıyoruz soluğu.
Geceden soğuk fena, sabah ayazı da eklenmiş üstüne, nefesimizden dumanlar tütüyor. Ama Süleyman’ın üstünde bir polar… Bizim kıyafetleri görünce gülüp “Bunlar fazla ya…” diyor. “Senin oturacağın yere motorun sıcaklığı gelir zaten” diyor ve ekliyor “Benim olduğum yer fena asıl, soğuk oraya gelir… Hiç hasta olmaz mısın diyorum, “Olmam mı be…” diyor hafiften tersleyip “Biz de insanız…”
AYASOFYA’NIN IŞIKLARI ARKADA KALIRKEN Ezan okunurken İstanbul yavaş yavaş arkamızda kalıyor, karanlığın içinde, deryaya doğru yol alıyoruz, kuzuların peşine takılan kurt gibi… Adalar’a doğru yaklaşırken Ayasofya’nın ışıkları sönükleşip arkada kalıyor. Ben motorun kenarında, soğuktan ayağa kalkamazken, Süleyman buz gibi suya ellerini daldırıyor. İstanbul derin bir uykudayken Süleyman Sardalye için sallıyor ortalarını.
Ama derdi Sardalye değil, çünkü para etmiyor Sardalye… O lüferin peşinde. Peki lüfer nerede, Marmaray’da… Marmaray artık balıkçılar için yeni bir bölge adı, lüferin evi… Ne işi var lüferin Marmaray’ın üzerinde diye soruyorum Süleyman’a. “Lüfer çamur sevmez,” diyerek açıklıyor, “Yaşayamaz çamurda. Marmaray için taş attılar denize, işte orada midye oldu, mercan oldu, lüferin yolu buraya düştü. Karadeniz’den akıntıyla gelen sardalyenin tadını çıkartıyor. “Balık tutmuşum.”
Sabah ezanı okunmadan Oltacı Süleyman Kumkapı’daki teknesinde bizi bekliyor.
İstanbul uyurken, Marmara’nın ortalarına doğru Sardalye için yol aldık.
50 yıllık balık tutma tecrübesi, lüfere olan bakışlarını değiştirmemiş.
Tuttuğu 20 balıkla ekmeğini çıkaran Oltacı Süleyman, keyfi yerine gelince yaktı cigarasını…
Balıklar henüz tazeyken tezgaha teslim etti.
Devlet Bizi Adam Yerine Koymadı Bütün hayatını balıktan kazanmış Oltacı Süleyman. Üç çocuğunu balıktan kazandığı para ile okutmuş. Halinden şikayetçi değil, mutlu, çünkü hep sevdiği işi yapmış, parasını da kazanmış. Tamam İstanbul Erkek Lisesi’ndeki arkadaşları kadar zengin olmamış ama hep hobisinden doyurmuş karnını. “Şimdi benim arkadaşlar hep önemli görevdeler,” diyor. “Çoğu iş adamı, hepsinin yatı var. İki tanesi de milletvekili oldu. Ama ben bir kez bile çalmadım kapılarını. Şükür kendi yağımda kavruldum, zorda da olsam çalmam gerçi ama… Benim karakterim böyle…”
Devletten tek şikayeti ise Sosyal Güvenlik… “Bizi adam yerine koymadı devlet” diyerek hafif bir sitem ediyor: “Bağkur’lu olamadık, hadi dükkan göster dedi, e bi yerde işçi veya memur da değildik, SSK da yok. O yüzden sigortalı da emekli de olamadık. Neyse ki son yıllarda bizi tarım sigortası kapsamına soktular da, emekli olabileceğiz.”
Gün Kadıköy tarafından ışırken ilk lüferini tutuyor Oltacı Süleyman. Midem tutup dalgalara boyun eğince bana kıyamayıp “Kalk” diyor “sana acıdım, bugünkü rızkımız da iki balık az oluversin.” Boğaziçi Köprüsü’nün önünden, Kızkulesi ile Topkapı Sarayı’nın arasından Kumkapı’ya geri dönünce balıkların kötüsünü kendine ayırıyor Süleyman. Diyor ki, “Zenginler iyi balık yiyecek.”
Babamın Anlatırdı İstanbul’un ilk vatmanlarından olan babasıyla, balık sevdası yüzünden çok tartışmış Oltacı Süleyman. Kötü koktuğu için eve almak istemezmiş babası onu. “Babam anlatırdı” diyor “bi süre şoförlük de yapmış. Mecidiyeköy’de durakta bir yolcu indireceği vakit, bakmış durakta kurt var, indirmemiş bir sonraki durakta indirmiş yolcuyu Kurt kapmasın diye…” Bugün senin toprak dediğin yerde ben balık tuttum. Bu Zeytinburnu sahilini sonradan doldurdular, biz oralarda çok balık avladık.”
Mecidiyeköy’ün ormanlık zamanını, Marmara’nın sınırlarının Aksaray diplerine geldiği yılları hatırlıyor ve sonra Denizin bereketli zamanlarını. “O zamanlar balık kaynardı” deniz diyerek geçmişe dönüyor. “Temizdi… bir sürü çeşit vardı. Affedersin bizim aramızda bir söz vardı, denize düşsen… izmarit dikeni batar derdik. Tabii o balıkların çoğu kalmadı.”
NOTLAR
Tavşana Kaç, Tazıya Tut Diyorlar Trolleri soruyorum Süleyman’a, “Boş ver,” diyor, başımızı belaya sokmayalım. Sonra çaktırmadan anlatmaya başlıyor, “Büyük para babaları var bu işte. Balık çiftlikleri ile ortak çalışıyorlar. Herkes biliyor trolün denize zarar verdiğini. Ben iki balık tutup geri dönüyorum, o denizi kazıyor. Ama büyük para var bu işte, hamsiyi kazıyorlar. Balığın birazı pazarda satılırken asıl çoğu balık fabrikasına gidiyor. Leşi tavuk yemi ve balık yemi olurken, yarısı da balık yağı oluyor. Devlet de biliyor trolü ama bazen kontrol ediyor. Denetimli yaptırıyor ki, ne eksik, ne fazla olsun. Ne balık yemi bitsin, ne de balığın piyasası düşsün. Yani tavşana kaç, tazıya tut diyorlar anlayacağın.’’
Lüfer Neden Paşa Balığıdır? Lüferin diğer adı paşa balığıdır diyor Oltacı Süleyman…. Nedenini de şöyle açıklıyor: “Osmanlı zamanında bu balık kolay tutulmazmış, nerede şimdiki gibi teknoloji. Ben hatırlarım, bizim büyüklerimiz at kılından misina yaparlardı, demircilere olta dövdürürlerdi. Tutması zor olduğundan vatandaşa yetmezmiş ancak paşalar yiyecek kadar olurmuş. Lezzetli olduğu için, paşalar da tercih edermiş. O yüzden paşa balığıdır lüfer…
Ertesi Gün Hazırlıkları Sahile geri dönünce, balıkları satar satmaz bitmiyor Oltacı Süleyman’ın işi. Ertesi gün hazırlıklarına başlıyor. Karanlıkta yola çıktığı için bu iş gündüz gözüyle yapılmalı. Bir sonraki gün hazırlık listesi şöyle: » Oltalar sonraki gün hazırlanacak » Tekne temizlenecek » Mazot alınacak. » Motor yağları kontrol edilecek » Pervane ve diğer aksamlar kontrol edilecek. Kimse denizde kaza istemez, çünkü deniz affetmez. O yüzden kontrol şart.
Yazı: Serdar Engin
Fotoğraflar: İlyas Yıldız
Marmara Life Sayı 88
OLTACI SÜLEYMAN "Bir Oltacı Süleyman var" dediler. Ağlarla değil, oltayla balık tutuyordu. Trollerin ortasında teknesiyle, gün ışımadan sulara açılıyordu.
0 notes