Tumgik
#orda mısınız lan
nthflower · 1 year
Text
Every masterpiece
Tumblr media
have its cheap copy
Tumblr media
0 notes
teomanistbayan · 4 years
Text
Eeeeeeee neler oldu lan tumblrda son aylarda. Naptınız ne ettiniz anlatın az duvar mısınız ağzınızdan iki çift laf çıksın bakın orda mesaj yeri diye bir yer var korkmayın saldırmaz kxkdd
1 note · View note
Sahiden İyimi Geceler (-8-)
wc ye gittim onları orda bırakarak elimi yüzümü yıkayıp sakinleşmeye çalıştım aşşağı indim ebru tek başına kalmış masada oturuyordu -misafir in nerde dedim -misafir'ler' dedi bu sırada o sap elinde iki tane içkiyle geldi birisini ebrunun önüne bıraktı diğerini hiçbirşey yokmuş gibi kendisi içmeye başladı -ben içmeyeceğim sağol dedim. sapa -senin var diye almadım. kusura bakma dedi -evet haklısın dedim. benim varken senin alman garip olur zaten dedim **ebruya baktım içiyor kafası güzelleşmeye başladı sarhoş olup salakça birşeyler yapıp kendini dövdürme riskini ortadan kaldırmak için bir tadına bakayım diye onunkini alıp yarısından fazlasını içtim hoş zaten ayıkken yapmıştı yapacağını zaten sonrada -ohhh içim yanmış dedim. imAalı imalı eğleniyor görünmeye devam ettim. arasıra yanlarından ayrıldım türlü bahanelerle uzaktan izledim onları acaba birşey yapmaya devam edecekler mi diye sap ona gülerek birşeyler anlatmaya çalışıyordu ama ebru oralı bile olmuyordu galiba mesajı almıştı sonra tekrar masaya dönüp diğerleriyle muhabbet ettim. ben konuşurken ebru geldi bana arkamdan sarıldı sonra yanıma bir sandlalye çekerek o da oturdu ben onun farkında değilmişim gibi davranırken o iki koluyla bir kolumu sardı ve omzuma başını koyarak muhabbeti dinledi arasıra yanağımdan öptü elimin tersiyle sildim konuşmaya devam ettim o da başını omzumdan ayırmadı diskonun kapanma saati geldi biz konuşurken o sap sıkılmış olacak ki -gidelim mi dedi -aç mısınız çorba ısmarlayayım mı dedim ebru -ben yorgunum gidelim dedi onlarda kabul ettiler ebrunun eli elimde diskodan çıktık taksiye gittik onları bindirdik bir tanesine ebruyla biz kaldık -ne yapalım dedi -el ele tutuşmak ve dans etmek beni de yormuş gidelim yatalım dedim -beraber yatamayız dedi -artık öyle bir beklentim yok zaten dedim -nedenmiş o dedi ağzımı ararcasına -boşver dedim geçiştirdim -yürüyelim mi bizim eve kadar dedi galiba olayın aslını anlatacak diye kabul ettim evlerine gelinceye kadar konuştu ama hiç benim istediğim konuya gelmedi. evlerine geldik iyi geceler dileklerinden sonra -bana anlatmayı unuttuğun birşey oldu mu ben yokken dedim -hmm olmadı galiba dedi -iyice düşün yarın görüşürüz iyi geceler dedim ellerini kaldırdı yanağından bir kere öptüm. döndüm gittim **ertesi gün arkadaşlarının da son günüydü akşam üzeri gideceklerdi ben yine işe geldim -misafirini uğurlayınca haber ver dedim yine misafir dedim. evet uğurlama nasıl bir uğurlama olacaktı bu da önemliydi gitme saatlerine yakın otogara bende gittim. ebru ve diğerleri ordaydı biraz uzaktan baktım.hep beraber konuşuyorlardı valizler yüklendi vedalar ediliyordu ebru ile o lavuk yine sarılacak gibiydi veda sırası ikisine geliyordu ayar oldum dün gece onları öyle görmesem arkadaşça sayılabilecek bir sarılmaya hazır olabilirdim dedim şimdi bunlar öpüşür müpüşür kalbim dayanmaz amk. görmeye diye koşar adımlarla otobüsün yanına bende yaklaştım vedalaşamadık kusura bakmayın diye direk diğerlerinin yanına gittim. onlarla vedalaştık diğer sapada -sanada bol şanslar dedim. -teşekkür etti. ebruya da bir kez daha -kendine iyi bak dedi bindi ebruyla yalnız kaldık -aşkım diye sarıldı bana -nereye gidelim dedi -ben işe gidiyorum dedim -bende geleyim mi dedi -misafirinle gittiğini sanıyordum dedim -ne diyorsun anlamadım dedir -bana anlatmak istediğin birşey var mı dedim -hangi konuda dedi -genel olarak var mı dedim -seni seviyorum dedi -dün gece hakkında anlatmak istediğin birşey ver mu dedim çok ciddi bir şekilde -sanmıyorum dedi -ayrılmak istiyorum ebru dedim ---efendim dedi gözlerini büyüterek -ayrılmak istiyorum dedim beynin o kadar hızlı komut verip gözlerden yaş getirebileceğine ilk defa şahit oldum -neden dedi o haliyle -ben başka birisine aşığım dedim -şaka yapıyorsun herhalde dedi -hayır çok ciddiyim dedim -nasıl başka birisine aşıksın dedi -eski bir kız arkadaşıma aşığım dedim -turist birisi mi dedi -hayır türk dedim -hani ilk beni sevmiştin tek benimle çıkmıştın dedi -sen olduğunu söylemek isterdim dedim -en azından kim olduğunu öğrenebilir miyim dedi -ismi ebru dedim -hangi ebru dedi bir süre ona baktım -eski ebru dedim -neden neler olduğunu anlatmıyorsun açık açık dedi -sen dün geceyi neden anlatmıyorsan aynı sebebten anlatmıyorum dedi -ne olmuş dün gece dedi -unuttuysan misafirine sor hatırlatsın dedim onu orda bırakıp gittim dükkana geldim ama saatlerce ön sevişme yapmışda boşalamamış gibi ağrılar var bütün vücudumda patron dükkanda -nerdesin amk diye isyan ediyor -bi işim çıktı kusura bakma dedim -bırakıp gitme amk. dükkanını dedi.o da neye sinirliyse sikecem triplerini de dükkanınıda diyip gidecektim ama -işim çıktı ben gidiyorum diye o da yardı -işine sokayım diye bastım arkasından küfürü ayağıma takılan yerdeki içinde malzeme bulunan sebetten çıkardım hıncımı zaten bi onlara gücümüz yetiyor amk. beni hiç sikine takmayan elif bile o halimi görünce -ne oldu hayırdır dedi -sanane kızım işine bak amk. dedim **allahdan dükkana müşteri gelmedi o sırada yoksa turizm darbesi yapacaktım sinirli hallerim yan esnaflarında dikkatini çekti markete gittim bir paket sigara aldım arka arkaya 3 tane yaktım hiç bir sikime faydası olmayan sigara bana da fayda etmedi ebru da dükkana gelince komşular sinirimin sebebini anladılar -konuşabilir miyiz dedi -sana defalarca konuşman için fırsat verdim şimdi mi aklına geldi konuşmamız gerektiği dedim -neden bahsettiğini anlamıyorum bile dedi -ebru siktir git bir daha gelme buraya dedim -sebebini söyle gideyim hak verirsem dedi -o lavukla aranızda ne var dedim -kiminle ceyhunla mı dedi -aramızda o kadar insan olmaya başladı ki sen bile şaşırıyorsun artık dedim -kimden ne duydun gerizekalı sinirlendirme beni dedi. -ben dün diskoda yokken sen nerdeydin dedim -diskodaydım dedi -kiminle dedim -arkadaşlarla dedi -bütün gece beraber miydiniz dedim -evet dedi -herhangi bir şekilde ayrılmadın yani dedim -hayır dedi -tamam bitmiştir konuşma şimdi ayrılmak isteğimi başka bir dille ifade ediyorum siktir git ebru dedim ahali de bize bakıyordu içlerinde elif de vardı bize bakıyordu ne olmuş acaba dercesine -neden ayrıldığını şimdi anladım.o kaltakla sana mutluluklar dedi. herşeye rağmen seni çok sevdim bunu da unutma dedi elim ayağım titriyordu o giderken ben ne diyorum o elif diyor elifin de amk. yine içimde kaldı olayı tam aydınlatamadan ayrıldık ya bana yalan söylüyor yada olayı ört bas etmek istiyor yada tutamadığım sinirimin kurbanı oldu aşk ***içimin dışa vurumu olan bir mesaj gönderdim -sana da o sapla başarılar dedim. lavuğun ismini vererek -şu olayı bana anlat yoksa kafayı yiyeceğim dedi -anlatması gereken sensin ebru. dün geceyi hatırla dedim -sana anlatmam gereken herşeyi anlattım kelebek dedi -benim olanları zaten bildiğim için mi anlatmıyorsun yoksa dedim -ne biliyorsun dedi -dün gece seni onunla beraber başka bir yerde samimi bir şekilde dans ederken sonra da el ele gördüm dedim bir süre mesaj gelmedi -bana inanmıyorsun değil mi??hep şüphe duyuyorsun sana olan aşkımdan. tamam kelebek sen bilirsin dedi -sana ne ceyhun konusunda.ne de başkası hakkında inanmıyorum dedim -ufukta üzüntü var ama geçecek dayan ebru hata kimsede değil kendini sevdirmeyi bilmiyorsun diye bir mesaj gönderdi vay amk. hani siktiri biz etmiştik. ebru kendi kendini siktir ederken siktirin en kralını yedik. yanlış birşeyler yaptığımın farkına varır gibi oldum ama uçaktan atlamıştım artık. paraşüt açılırsa bacak üstü açılmazsa göt üstü düşüp göt gibi kalacaktım sen olayı anlamadan dinlemeden siktir çekersen öyle olur amk. içmeye gitmeye karar verdim telefonu dükkanda bıraktım sarhoş olup ebruya mesaj atmayayım diye dükkanı saat 10 civarı kapattım kasada ne birikmişse yanıma aldım saat onda diskolar hareketsiz olduğu için disko öncesi gidilen pup tarzı bir yere gittim sakin bir yere gitmek istemedim çünkü beynimde müziğin sikişmesinden rahatça düşünmek hatta hiç düşünmek istemiyordum iki tane sambuca shotla başladım arka arkaya tatlı anason beyin hücrelerimi ele geçirmekte zorlanmadı üzerine redbullu long da söyleyince sarhoşluğum tam kanatlandı sonra birisi bana yaklaşıp -heeeeey dedi hey diyen diline sokayım başladı konuşmaya ama zar zor anlıyorum cümle içinde kullandığı kelimeleri zar zor seçiyorum cami içmek sen müslümanlık. ***onun kafası benimkinden güzel -ne içiyorsun dedim -bira jager dedi birayı jagermeister shot ile karıştırmış içiyor bira mundar edilir mi öyle amk. barmen iki tane jager bull ver dedim -dur ben ısmarlayayım benim indirimim var dedi evet hakaten var amk. amk. alanyasında rehberlere yapılan indirimi biz gençlere yapmıyorlar içtik içkileri anlattıkça anlatıyor amk. inciyle o zaman tanışmış olup eksi 15inci nesil olsaydım özet geç amlı derdim -dur dedim biraz da ben anlatayım dertli olan benim amk. yerinde o anlatıyor -o zaman dur iki tane daha söyleyeyim dedi ben başladım anlatmaya ebruyu -şu mesajlaştığın kız mı dedi -evet sevdiğim kız dedim -çok şanslı kız dedi şansına sokayım başına belaymışım gibi hissdiyorum kendimi o şansdan bahsediyor ben anlatıp ayrıldığımızı söyleyince daha bi yavşamaya başladı kız sanki tek sik bende var amk. o wc ye kalktı kendi kendime düşündüm ulan olm hala seviyorsun ebruyu şimdi çıkar gelir seni bu kızla görür bi bok uğruna bitmişse ilişkimiz tamamen biter açıklaması da olmaz fırsat bu fırsat deyip kalktım gittim eve telefon dükkanda kaldı dükkana gidecek takatim yok mesaj atmış mı diye meraktan bağırsaklarım düğümleniyor ertesi gün dükkana gittim telefona baktım hiç birşey yok 3 gün de olmadı zaten sonra gündüz vakti telefon geldi yine işteyken ve yalnızken ebru arıyordu hiç düşünmeden açtım -kelebek hemen bizim eve gel dedi telefonu kapattı dükkanda kimse yok amk. nereye gidiyon gitmedim bir gitme zamanı geçtikten sonra mesaj geldi -beni görmek için son şansın olabilir bekliyorum dedi aklıma ilk gelen intihar mı edecek acaba oldu. yoksa hapları çoktan içmişmiydi dükkanın amk. sevdiğim ölüyor lan diyerek koştum koşarken gördüğüm birkaç esnafa bakar olun geliyorum dedim ** benim aklıma tek gelen ihtimal sevgilisinden ayrılmış bir kızın intihar etme teşebüssüydü kan ter içinde evlerinin kapısının önüne geldim biraz nefes almak için durdum sonra kapıyı çaldım acaba ne görecektim kapı açıldı açan kişi ebru intihar etmişe benzemiyordu bileklerin kesik yoktu en azından sarhoşa da benzemiyordu onu hala canlı görmenin verdiği rahatlamaya yorulmuş süsü vererek ohh çektim -neden geldin dedi bu nasıl laf şimdi amk.o çağırmadı mı beni -pardon yanlış oldu galiba dedim dönüp gitmeye hazırlanırken -kelebek içeri gel dedi kapıyı iyice açtı ne oluyor sorusuna cevap bulabilmek adına biraz tereddütlü bir şekilde içeri girdim evde kimse yoktu ebru yalnızdı tavana asılmış olan ve bir boyun bekleyen bir ipte yoktu herşey bu kadar normalken beni çağırmış olması garipti bana göre ebruyu tekrar görmek herşeye rağmen güzeldi ama içimdeki ona olan sinir bitmiş değildi hiç konuşmadan içeri birkaç adım girdikten sonra bekledim ona bakarak o kapıya yöneldi kapıyı kilitledi anahtarı eşofmanının cebine koydu biraz daha tereddütlendim ne yapacağını çok iyi bilen bir psikopat katil tarafından öldürülmeyi beklemek gibi birşeydi ---seviyor musun beni dedi -seviyordum dedim -artık sevmemene sebeb nedir dedi -onun bunun kollarında görmekten sıkıldım seni dedim -sence seni bu kadar severken başkalarının kollarına gider miyim dedi -gözlerime inanmam gerekirse evet dedim -seni aldatacak olsam sen alanyadayken yapar mıyım sence dedi -ankarada yapıyorsundur o zaman dedim -yaptığıma inanıyorsun yani dedi -tek beni değil 3ümüzü de aldatıyorsun bence dedim -aldatmadığıma inandırmak için ne yapabilirim peki dedi -artık o şansın yok ebru git beraber olmak istediğine kendini inandır ama sana bir tavsiye ikisinden birini seç ki tekrar inandırma ihtiyacı duyma dedim -senin hiç liseden veya başka kız arkadaşın yok mu dedi -var dedim -onları görsen sarılıp dans etmez misin dedi -ellerini tutup disko disko gezgirmem dedim -ellerim sadece senin ellerinde nemlenir dedi -ebru bana hikaye anlatma. benim için yaptığın çok yanlış.bir değil iki oldu ben birinciden sonra seni uyardım. demek ki anlatamamışım. yada sen kendi bildiğini yapmaya devam ediyorsun -hiçbir kötü niyetle elini tutmadım. arkadaşça tuttu hatta ben onun elini tuttum diğerleri eğlenirken o başka bir yere gitmeyi teklif etti diğerleri gitmek istemedi.gel ben seni gezdireyim dedim. dedi -tamam işte elini tutacak gezdirecek birini bulmuşsun benden ne istiyorsun hala dedim -o seni sevdiğimi biliyor.hem zaten onun da kız arkadaşı var ama ailesi izin vermediği için gelemedi. dedi -tamam yalanların bittiyse gideyim artık dedim delirmek için fırsat kolluyormuş o nasıl bir bağırma amk. apartmanı ayağa kaldırdı ağzını kapatmaya çalışsam da durduramadım. üstüne ağlaması da eklendi -sana hiç yalan söylemedim gerizekalı dedi ---olayları eksik anlatmak veya anlatmamakta yalandır bana göre dedim -herşey sana göre yaşıyoruz zaten dedi -tamam sende şikayetçiymişsin ayrılalım işte ne güzel dedim -senin başka bahanelerin var kelebek dedi -başka hiçbir bahanem yok ben sana gerekçerimi anlattım dedim -esas yalancı sensin. istediklerini eksik anlatan da sensin dedi -başka ne istedim lan senden kaç kere söylemem gerekiyor ben varsam sadece ben yoksa git kime sarılırsan ne yaparsan yap ama bensiz yap dedim yine yüksek sesle bağırmaya başladı -sensiz birşey yapmıyorum. yapamıyorum.sensiz yaşamam diyorum. seni seviyorum diyorum. neden anlamıyorsun. herşeyimi sana verdim sana vermediğim tek bir şeyim kaldı onu da mı istiyorsun dedi cevap vermeye başlamadan kafayı yemiş bir şekilde üstündeki tşörtü çıkardı -dur ne yapıyorsun dedim ama pek dinlediğini sanmıyorum eşofmanı da çıkardı sonra sütyeni ağlayarak çıkarmaya çalışırken utanarak elleriyle vücudunu kapamaya çalıştı yine ağlayarak -al ne istiyorsan al. seni sevdiğime hiç bir şüphen kalmasın. istediğini de aldıktan sonra siktir git hayatımdan beni rahat bırak. dedi ben bile utandım o halinden yada kendi halimden diyeyim artık olayları bu boyuta getirmişmiydim gerçekten eğer isteseydim hiç itiraz edecek halde değildi ağlamaktan ve de yaşadıklarının yorgunluğundan -anahtarı ver bırak gideyim sahip oldukların sende kalsın dedim -hala gitme peşindesin. seni artık tutacak gücüm kalmadı dedi yerdeki eşofmanından anahtarı almak için eğildim hiç ona bakmadım utanmasın diye anahtarı aldım kapıya doğru yöneldim açmaya çalışırken arkamdan gelip sarıldı onun hayatından gidip gitmemekte beni tereddütte bırakan cümlesini kurdu ağlayarak ** -sana verdiğim sözü başkasına vermek istemiyorum lütfen dedi verdiği sözü hatılamayanlar için tekrar edeyim. ilk seninle olacak kelebeğim.(seks) -ebru üstünü giyin konuşalım dedim kafamı hiç geri çevirmedim kapıya baktım hep o bir müddet sonra giyindi omzuma elini koydu yanaklarında duraksamış bir kaç damla göz yaşı vardı hala bende zevk almıyordum onu öyle görmekten beter olsun bana yaptıklarından sonra diye hiç düşünmedim tamam yaptıkları beni sevdiğine işaretti ama benim kabullenebileceğim şeyler değildi yaptıkları -bak ebru şimdi seninle sevgili olmaya devam etsek sen ankaraya gideceksin o çocukda orda olacak ben yanında olmayacağıma göre sürekli şüphe ile yaşayacağım hergün her saniye kendime soracağım acaba ne yapıyorlar acaba bugün beraberler mi?? bir müddet bunlara içten içe dayanabilsemde sonra seni de rahatsız edip sürekli onun hakkında sorular sormaya başlayacağım gerçekten hiçbirşey yoksa bile sürekli paranoya ile yaşayacağım hadi onu geçtik zaten sürekli ceyhunla hala mesajlaşıyor mu ceyhun hiç ankaraya geliyor mu hiç görüşüyorlar mı hala onu seviyor mu onu tamamen unutabildi mi diye kendi kendimi yiyorum seni çok üzerim bu saatten sonra kendini sürekli bana ispatlamaya çalışmak zorunda kalırsın **sakın seni sevmediğimi düşünme sevmiyor olsam şu an burda olmazdım seni başkalarıyla arkadaş olmanı kıskanacak kadar seviyorum aşkın saçmalıkları bu yaptığım seni adam gibi sevdiğimi sanarken bak seni ne hale soktum kendine ait hiçbirşey kalmayıncaya kadar bana vermeye hazır hale gelmişsin ama benim istediğim bu değil eğer onun peşinde olsaydım şu an seninle değil diskoda onun peşinde koşuyor olurdum birbirimizden farklı olduğumuzu anladım sana da ispatlayabilirim istersen dedim -nasıl dedi telefonumu çıkardım isim listesini kabaca gösterdikten sonra mesajları açtım gelen mesajlar sadece ebrudandı -sana kendininkini getirmeni bile istemiyorum muhtemelen arkadaş olarak gördüğün insanlardan sana mesajlar gelmiştir sen onları arkadaş olarak görüyorsun ama sadece zayıf düşmeni bekleyen virüsler bence bak kendini ceyhuna ne kadar sevdirmişsin seni bırakmasına rağmen benimle olunca yine peşine düştü benimde peşime düştü benimle kavga edecek kadar hemde dedim --ebru onunla kavga ettiğimizi o ana kadar bilmiyordu -kavga mı ettiniz dedi -kavga ettik.o kavgaya rağmen sen benimle beraberken bile seni benden almaya çalıştı sonra da hiçbirşey yokmuş gibi seninle arkadaş olmak istediğini söyledi sende buna inandın hiç düşünmedin seni bırakıp giderken aklı nerdeydi hiç düşünmedin neden benimle tekrar arkadaş olmak istiyor diye çünkü erkekleri anlayamazsın benim senden istediğim sadece sevgilim olmandı ilk defa seninle ağladım sevgimden dolayı ilk defa gerçekten güldüğümü hissettim dizlerimi ilk titreten sendin basit bir el tutmayla bile iddaa konusu olmasın ama ben seni senin beni sevdiğinden daha çok sevdim ---geceler boyu aklımda olan. geceleri taşıp günlerimi dolduran sendin kısacası çok sevdim seni ama sana göre yanlış olmayan benim doğrularım değil. sonunda hatırlattın bana şarkıyı ---seni görebileceğim yer rüyalar artık ---deli diyorlar bana ^^incide^^(günümüze editlenmiştir) ---ah bu ayrılık dedim gözyaşı sayısına bir kaç ilave oldu -ne yaparsam yapayım boş mu yani dedi -ikimiz için en iyisi bu galiba dedim -galibayı biraz daha düşün lütfen dedi -ben düşüncelerimi söyledim. ikimiz için en iyisi bu dedim -arkadaş da kalamayacağız dedi -iki sebeble hayır 1 daha kolay unutursun 2 gelecekti aşkına zarar vermem dedim -şimdi beni bırakıp gidip gelecekten konuşabiliyorsun dedi. ah amk. gitmek isteyeni sikeyim. sarılıp deli gibi boynuna atlayasım var ama ''ama''ları kalbime sokan beynime sokayım -umarım mutlu olursun dedim gözlerim dolarak -dilim başka aşkımlara nasıl alışacak şimdi. dedi dolan gözlerimin setleri patladı -alışırsın zamanla dedim -alışamam aşkım dedi eh be ayrılık bu kadar mı zalimsin bu kadar mı zorsun amk. neden bırakmıyorsun kapıyı açıp gideyim neden hem beni hem onu daha çok üzüyorsun neden birden aklıma onsuz geçecek günlerin özetini sunuyorsun **gitmek o kadar kolayken o kadar da zordu altı üstü kapının kolunu aşağıya basıp kendime çektikten sonra bir adım dışarı çıkacaktım zaten ayrılık rüzgarı kapıyı kendisi kapatırdı benim unutacak kimsem olmamıştı o güne kadar kapıdan çıkarsam o mecburiyetle yaşamaya başlayacaktım hep şarkılarda unutmaktan bahsetmiyormuydu zor olmasa unutmak beste yaptırır mıydı insanlara efesleri offff ulan offf diye çeken insanların da ebruları değilmiydi unutulmak istenen gitsem önden kalsam arkadan yiyecektim aşkın kazığını ama mutlaka bir yerimden girecekti sırtımı dönüp kapıyı açtım o yaz gününde yüzüme vuran soğuk yalnızlığımda üşüyeceğimin sinyaliydi bir kez daha gitme dese dönüp sarılacaktım demedi dışarda kaldım.o ise içerde aramızda hala bir kapıyı çalma mesafesi vardı ayaklarım üzerinde daha fazla duramadım önüme gelen ilk basamağa oturdum hani arkamdan kapıyı açar mı diye açmadı 5 dakika kadar oturdum sonra ya kapı deliğinden baktı yada pencereden benim çıktığımı göremeyince kapıyı açtı içime bir umut doldu sikimin bile beğenmediği iki göt yüzünden ilişkimiz ne hale gelmişti amk. hiç arkama bakmadım geldi yanıma oturdu -yalnızlığın gidecek adresi yok değil mi dedi **yaşadığın yalnızlığa bağlı sen benim yalnızlığımda başka ellere gittin dedim ama sonra pişman oldum dediğimden -gördün mü sürekli aynı şeyler olacak hiç kendimi tutamayacağım dedim bir kibrit çöpü ile kibrit kağıdına döndük bir kere sürtmeyle bile deliler gibi sarılıp öpüşebilirdik ama hep oksijenini bitiriyordum aşkın tekrar yanmaya inatla karşı geldim yanımda otururken ağlaması kesilmiş. derin düşüncelere dalmıştı o da lafları ağzına ağzına sokunca konuşacak takat bile bırakmamıştım kızda hala gitmeyip yanımda olması bile aşkının ispatıydı benim için kendime kızarak kalktım ayağa -görüşürüz dedim hiç bana bakmadan -görüşür müyüz dedi?? umutsuzca ağzımdan kaçmış bir kelime değildi gerçekten görüşmek istiyordum bir kaç saniye daha kalmayı o kadar isteyen kalbim mağlup düştü bacaklarıma gittim dükkana geldim bir kaç saat durup dükkanı kapattım eve gittim. ama duramadım evde bir planım olmamasına rağmen kapıdan dışarı çıktım evet yalnızlığın gidilebilitesi olan bir adresi yoktu bir sınav için kendini hazır hissedip sınav sorularını görünce aslında hiç bir bok bilmediğini farketmek gibiydi. ayrılık hocasına mazeret olarak beynimde elektrikler kesikti. mum ışığında göremedim onu kadar sevdiğimi diyemezdim. defalarca sınıfta kalmam garanti gibiydi bende bu aşk varken uyku bile yalnız bıraktı beni hiç gelmedi ertesi gün hayatın realine dönmek zorunda kaldım yine işe gittim hep gittim hep geldim hiç birşeyi yine değiştiremedim yalnızdım yine yalnız **kalbim ebrudan ötesini görmezken gözümde diğer kadınları bacıdan öte göremedi 5 gün sonra dayanılmaz hal alınca yaşadıklarım onun gidebileceği her yeri sıkça ziyaret etmeye başladım en azından görebilme umuduyla dükkanda değil dükkanın önünde durdum hep belki yoldan geçer diye dükkanı kapatınca evlerinin önünden geçtim ama nafile binlerce kez bişeyler yazmayı denedim telefonla ama hiç birini gönderemedim bir kaç günde unutabiliyorsa insan sevilmeyi bile haketmeyen birisidir. ben unutamadım ama sevilmeyi başka sebeblerden dolayı haketmiyordum çünkü delikanlılığı yine o yaptı ilk mesajı yine o gönderdi -günaydın. bir günaydın bu kadar anlamlı olmazdı. kalbimdeki ölü hücreleri yeniledi resmen -günaydın diye cevap verdim keşke daha başka birşey de yazsaydım çünkü dondu kaldı muhabbet akşama kadar elim telefonda bekledim o yazmayınca çok saçma da olsa -iyi akşamlar nasılsın? yazabildim -nasıl bıraktıysan öyleyim işte.sen nasılsın? dedi nasıldım ki ben? seni terkettiğim gibiyim mi deseydim -sen nasıl olmamı isterdin dedim -benim fikirlerime ihtiyacın yok sanıyordum dedi hiçbirşey diyemedim -mutluluk tercihlerini hep kendin için yapıyorsun dedi ellerim titredi yazamadım konuşsama amk. yazsana bişeyler dedim rezilliğimden sustum sadece -halimi hatırımı sorman bile mutlu etti beni çok sağol hiç görüşemeyiz sanmıştım halbuki dedi -görüşelim ebru dedim. bütün utancımla -nasılsınlarda mı kalacak hep görüşmemiz dedi -mutlu olmuyor musun böyle dedim -beni mutlu etmek için mi görüşüyorsun sadece dedi -bilmiyorum dedim gece olmadan -iyi geceler sana kelebek dedi -çok mu karattım yine akşamı yoksa dedim -bir güneş kendi ışıklarını güpegündüz bu kadar nasıl söndürebilir inan anlamıyorum. güneşimsin dedi -kendimi bende anlayamamaya başladım zaten iyi geceler sana yarın görüşürüz dedim -görüşürüz dedi dükkan kapanıncaya kadar bekledim gidip gecenin muhakemesini uyku öncesi yaptım salaklıklarımın iyice farkına vardım o yazmadan ben yazdım -günaydın diye -bi kaç dakika bekle dedi dakikalarca benim yazmamı beklediğiniz gibi bekledim yarım saat sonra dükkana geldi vay amk. bırakıp gittiğim kıza bak bırakılır mı lan bu diye kendi kendime sövdüm -şimdi konuş bakalım söyle günaydınını benimle dalga mı geçiyorsun. daha mı çok acı çektirmek istiyorsun görelim dedi hem korkarak hem utanarak ama dik durmaya çalışarak -günaydın dedim -günaydın kelebek nasılsın dedi. çok alaycı bir şekilde -teşekkür ederim sen nasılsın dedim -bende iyiyim gideyim mi şimdi. geçtin mi dalganı dedi -bişey içermisin dedim -içmem dedi. çok sinirliydi. babam bana o derece kızsa evlatlıktan redderdi -özür dilerim dedim -bende seni seviyorum gerizekalı dedi.(önceki bölümlerden hatırlarsınız. gitme ile biten entryden) -ben onu demek istemedim dedim -sen ne dersen de olm ben seni seviyorum. gidiyorum ama yine de seveceğim.ne halin varsa gör dedi -bi çay içseydik dedim arkasından. -önce sevdiğini söyle dedi -özür dilerim dedim. biraz utanma sırıtma harmanıyla -adam gibi söyle dedi -seviyorum dedim -kimi dedi -ebeeee(ebeni diyecektimişim gibi) ebruyu dedim -baştan kur cümleyi dedi -seviyorum dedim. -beni cümle içinde kullanarak söyle dedi. gülümesesini saklayarak o kadar hiç utanmamıştım herhalde. binlerce söylediğim seni seviyorum o kadar utanarak söyledim ki. -deli dedi bana **gerçekten delilikti yaptığım.ya geri gelmeseydi? artık tekrar barışmış sayılırdık ama sadece sayılırdık çünkü toprağın altındaki aşkımızın hazinesinin kapağını açabilmek için kenarlarında kalan toprağı da almak herekiyordu haklı olarak naz yaptı -ben gidiyorum dedi -nereye dedim -ben görevimi yapıp beni sevdiğini hatırlattım biraz da sen koş peşimden dedi -bi saniye dedim. derken hemen elini tuttum. yakaladım işte dedim -sen öyle san kelebek bey dedi. elimden kurtulup gitti vay amk. nazın çekiciliğine bak. nasıl sikersen öyle sikilirsin puştluğuna gitmedim. arkasına baktı benim gelmediğimi gördü adımlarını iyice yavaşlattı sonra durdu ey allahım dediğini sandığım bir hareket ve yüz ifadesi ile yürümeye devam etti gözden kaybolduğu köşeden dönünce arkasından koştum köşede bekliyormuş -hayret koşabiliyormuşsun dedi -evet para bozdurmaya gidiyordum dedim -aklın sıra beni en büyük banknotun mu sandın dedi -dur geç kaldım görüşürüz dedim. gülerek -çok gıcıksın kelebek dedi -aşkımın maddiyatı tamam bozulma. ama dükkana dönmem lazım görüşürüz dedim döndüm geri giderken -bi kere sarılsaydık bari dedi -onu ben gidiyorum diye artislik yaparken düşünecektin dedim **içimdeki barışma sevincinden olsa gerek ilkokullu çocuklar gibi koşarak dükkana gittim ben yokken bir müşteri gelmiş. ona satışı yapıp gönderdikten sonra mesaj attım bir an önce gitsin diye de ne fiyat teklif ettiyse verdim. ben aşkımın ihalesini tekrar kazanmışım pazarlıkla mı uğraşayım amk. -gelme sırası bende mi şimdi dedim -neden gelecekmişsin dedi -koşarken ellerim havadaydı görmedin mi dedim -onu koşmaya başlamadan düşünecektin dedi -akşam buluşunca da fikirlerin aynı mı olacak dedim -akşam buluşacağımızı kim söyledi dedi -gece buluşuruz dedim cevap yazmadı -yarın buluşsak dedim -sanmıyorum dedi bende yazmadım bir saat kadar sonra dükkandayken -evin önündeyim dedim 10 dakika sonra -hani nerdesin dedi -aşşağı ineceğimi sanmıyordum dükkana geçtim dedim -yaa beni neden boşuna aşşağı indirdin dedi -dükkana gel dedim -hayır beyefendi sen geleceksin yeter benim geldiğim dedi ** -o zaman dükkanı kapatıncaya kadar bekler misin lütfen dedim -bu kibarlığın sebebi beni özlemiş olman mı dedi -hayır seni boşuna aşşağı indirmiş olmanın özrü dedim -özrün kabul edilmedi. dedi -ben nasıl affettireceğimi biliyorum merak etme dedim -hadi bakalım dedi dükkanı kapatma saati geldi. dükkandayken mesaj attım -aşşağıda bekliyorum dedim -filme bakıyorum gelemem dedi -topu topu bir buçuk saat sürer beklerim dedim -sonra bir filme daha bakacağız dedi -kendi hayat filmin bitinceye kadar beklerim dedim ben bu sırada evlerine doğru yola çıktım. gerçektende 40 dakika daha bekletti sonra aşşağıya indi -merhaba dedi -merhaba dedim -hadi iyi geceler bu buluşma sana yeter dedi şaka yaptığını umdum ama gitti. -bu gece bir daha buluşacak mıyız diye mesaj attım -sanada iyi uykular dedi çaresiz eve gittim mesaj da atmadı belli ki benim burnumu sürtmek istiyordu bozuntuya vermeden izin verdim. ertesi gün dükkana gittim biraz daha haz alsın yaptığından diye peşinden koşuyormuş numarasına başladım -lütfen bugün seni bir kere göreyim dedim tahmin ettiğim gibi. yine sallamadı saat başı mesaj attım seni çok özledim. yeter çektirdiğin acılar lütfen affet artık affet spor mağazasına gidiyorum dizlik alıp önünde diz çökmeye geleceğim bu tarz mesajlar atınca anladı tabi piçlik yaptığımı -çok eğleniyorsun değil mi dedi -tamam pişmanım dedim -kalbimi kırıyorsun hep dedi -mesajlaşmayla olmaz inadı bırak günler geçiyor buluşup konuşalım dedim -yeni çıkmaya başlamış sevgili kuralları geçerlidir. öpmek sarılmak yok dedi -kurallar için daha önce bir buluşma yapalım sonra yine normal buluşuruz dedim -o zaman buluşmada yok dedi -kurallar buluşması bitmiştir. tamam kabul. dedim -işin bitince haber ver o zaman dedi
2 notes · View notes
dogumgunumesajlari · 8 years
Text
Öğrenci Sözleri
Dün annemin yanına gittim oturdum. Ne oldu bilgisayarın mı bozuldu dedi. İyi kadın ya halden anlıyo.
Lisede çirkin olan kızın üniversitede güzelleşmesi kızlar için kıskançlık, eski sevgili için pişmanlık sebebidir.
Geçen gün yaş problemi çözeyim dedim; çocuk dedesinden 7 yaş büyük çıktı.
Işıktan daha hızlı geçen bir şey var. Adı da “Hafta sonu”.
Lan o değil de evdeyken öyle şeyler yaptırıyorlar ki insan okulu bile özlüyor bazen.
1 kadın bir çocuğu 9 ayda doğuruyorsa, 9 kadın 1 çocuğu 1 ayda doğurur. Ters orantının sıçtığı nokta.
-Allah’ım şükürler olsun verdiğin Nimetlere, Didemlere, Çiğdemlere, Gizemlere, Mervelere…
-Okulda hangi yabancı dili görüyorsunuz? +İngilizce ve matematik.
+ Anne sınavdan 90 aldım.- Komşunun çocuğu 100 almış.+ Anne komşunun çocuğu, annesinden 200 tl harçlık almış.- Elalem bizi ilgilendirmez yavrum.
İnsanların %80'i matematikten anlamıyormuş. Neyse ki ben o %45'lik kısımdayım.
+ Baba seni çok seviyorum.-Yine  kaç lira istiyorsun lan?
Matematik 2.yazılımdan 80 alsam hoca sözlüme 100 verse insanlar el ele tutuşsa hayat bayram olsa.
Bende bilirdim takdir, teşekkür almayı. Maksat ağaçlar kesilmesin.
- Hocam, Ece’nin başı ağrıyor 25 kişi tuvalete götürebilir miyiz ?+ Tabi kızım.
- Hocam, Ali’nin top oynarken bacağı kırıldı hastaneye götürücem.+ Kendi gider sen otur.
Okula gitmek istemiyom ama evde de sıkılıyom. İnsanlardan darlanıyom ama yalnız da bunalıyom. Hobim falan da yok. YA BEN OLMAMIŞIM LAN.
Bazı kızlara "delikanlı kızsın" falan demeyin abi. Sonra gaza gelip sakal, bıyık bırakıyorlar.
Bir insan okuldan nefret ettiği halde nasıl üniversite hayali kurar ki.  İşte biz Türkler.
Parasını verip dershaneye yazılıyorduk hoca gelmeyince de seviniyorduk. Zengin miydik, geri zekalı mıydık? anlamadım.
Öğretmen ”indirin parmakları listeden kaldıracağım” dediğinde oluşan o gerilim trafoda yok.
Vize haftası demek; az samimi olduğunuz sınıf arkadaşınızdan bile ‘kardeşim merhaba’ lafını duymak demektir. Notlarımı isteyecek çakaall.
Dünya’nın en güzel cümlesi ‘seni seviyorum.’ falan değildir. Annenin sabah, ‘bugün yorgunsan yat uyu, okula gitme.’ cümlesidir. Ama yok öyle bir dünya.
Bugün disipline benimle birlikte gelecek, ateşli saatler yaşayacak arkadaşlar arıyorum.
+Bana bakıp saatlerce durabilir misin?-Neden sen matematik testi misin?
Öğretmen ‘Ödevin nerede?’ diye sorunca ödevin orda olmadığını bile bile çantasını karıştırıp, bir mucize bekleyen öğrencileriz biz.
İlkokulda nöbetçi öğrenci diye bir şey vardı. Bunlar işlerini çok ciddiye alırlardı, sanırsın Topkapı Sarayını koruyorlar.
Her yıl düzenli olarak kullandığım cümle “Geçen yıl çok salakmışım”.
E-okul fotoğrafını göster; seviyorum diyorsa senindir, sevmiyorum diyorsa da haklıdır. Şimdi yalana gerek yok.
Benden küçük birinin derslerine yardım ederken, soruları şakır şakır çözdüğümde kendimi dahi zannettiğim doğrudur.
1 işçi bir binayı 38500 saniyede yapıyorsa, 38500 işçi 1 binayı 1 saniyede nah yapar. Nerde kaldı orantı? Matematik bitmiştir benim için.
Ben o karneyi almak istemiyorum, okula hediyem olsun. Hatta bana karne basmasınlar ağaçlar kesilmesin benim için, tohumlar fidana fidanlar ağaca anlayabiliyor musunuz?
Okulun son haftasında okula giden insan; ya arkadaşlarıyla anlaşmıştır, ya okulda sevdiği biri vardır ya da mallığına gidiyordur.
Sınav esnasında yanınızda ki arkadaş kağıdı ful doldurmuşsa ve siz ona “az yardım et” derseniz o size şunu der; Sallıyorum olum.
Okul nasıl? Dersler, karne nasıl? Diye sıralayan büyüklerimize; Kalbin nasıl? Şeker, tansiyon ne durumda? Ya kolesterol?
Yurtta kalan 2 arkadaştan biri dışarı çıkınca diğeri ona ‘ bana yurtdışından çikolata getir ehe mehe ‘ diye espri yapıyor mudur?
Şirket: Sınav öncesi kurulup, sınavdan sonra dağılan ortaklık.
İki öğrenci bir olunca, dersler teneffüs olur.
Disipline beraber gittiğin sınıf arkadaşın, hayat arkadaşındır.
Şu cuma akşamının güzelliğine bakar mısınız? Tavan bir ayrı bakıyor, duvarlar bir başka samimi, halının desenlerini daha anlatmadım bile.
Kızlar iddialı erkeklerden hoşlanır dediler diye bir haftadır elimde iddaa kuponu ile dolaşıyorum. Hiç bir ilerleme yok.
En yakın arkadaşımın ismini telefon rehberine ”yalv” diye kaydettim. Aradığın da ”yalv’arıyor” yazıyor. Yine aştım kendimi.
Sınav notlarımın yükseklik korkusu var kesin.
Bugünün dersini yarına bırakma.
Esnaf: Kendi halinde öğrenci.
Keskin sirke küpe, uslu öğrenci sınıfına zarardır.
Ceza-i şart: Yıllık ödev.
Çalışkanın pekiyisi, tembelin çenesini yorar.
Bu yazılıda kopya çeksek temi sıfır alsak, kopya çekmesek temi sıfır alsak.
Sınava kopyasız girmek savaşa silahsız girmeye benzer.
Öğrenciyi altın sıraya oturtmuşlar ille de teneffüs demiş.
Ben sanki zayıf almak için doğmuşum.
Çalışkanın pekiyisi tembelin çenesini yorar.
Görmemişin yıldızlı pekiyisi olmuş, çekip yıldızını koparmış.
Kulak küçüktür ama öğretmenin ağzını sulandırır.
Bu dersten kaldık öteki gelsin.
Madem geldin dünyaya, çalış fizik, kimyaya
Kitabın yenisi, hocanın eskisi makuldür.
Akşam çalışırım – neyse sabah erken kalkıp çalışırım – neyse serviste çalışırım – neyse ilk ders çalışırım – neyse kopya çekerim.
Kopya bir sanattır ama bizim öğretmen sanattan anlamıyor.
Matematikten 5 aldım acaba hoca 95 puanı nerden kırdı?
Öğretmene ödevi hatırlatan öğrenci bizden değildir.
Ak akçe kantin içindir.
Yazılıdan kaçan sözlüye tutulur
Cimri: Arkadaşından bir sorunun cevabını esirgeyen öğrenci.
Yazılı: Hayatımızı alt üst eden kara yazı.
Bilmemek ayıp değil, yeter ki çaktırma.
Kopya: Denizdeki yılan.
Tatlı söz öğretmeni yazılıdan caydırır.
Öğrenci öğrenciye baka baka 5 alır.
Borç yiğidin, cetvel öğretmenin kamçısıdır.
Üzüm üzüme, öğrenci karneye baka baka morarır.
Öğrenci yapamadığı yazılıya zor der.
Kopya veren arkadaştan kola esirgenmez.
Seni ben notların için değil, bana verdiğin kopyalar için sevdim gülüm.
Kulak küçüktür ama öğretmenin ağzını sulandırır.
Dram: Beceri sınavından çıkan öğrencinin hali.
Öğrenci avcısı: Nöbetçi öğretmen
Hayatta kalırsam senin için, okulda kalırsam bu hoca yüzünden kalıcam.
Biraz şen, biraz deliyim, hoşgörün ben liseliyim.
İpotek: Öğretmenlerin kopya materyallerine el koymaları.
Aşk ağlatır, sınav sövdürür, matematikçi inletir.
Hoca hocaya baka baka notları düşürür.
Öğrenci: Okulumuzun vazgeçilmez incisi
Her öğrencinin kalbinde bir beş yatar.
İthalat: Kopya almak.
Görünen kopya kılavuz istemez.
Denize düşen yılana, sınava giren kopyaya sarılır.
Hocaya yalakalık yaparsan beş, yapmazsan keleş alırsın.
Hocanın vurduğu yerde gül biter, disiplin üzerinizden geçer.
Kar zarar cetveli: Karne
Bana kopya verenin kırk yıl kölesi olurum.
Parmağını notuna göre kaldır.
Yazılıda bilmemek değil, sormamak ayıptır.
Kopya çekemeyen burnunu çeker.
Ummadığın hoca beş verir.
Benim aşkın için verdiğim savaş, tarih derslerindeki savaşlarla kıyaslanamaz aşkım.
Sınavları düşünüyorum kitaplarım kapalı.
Çek kopyanın hasını, çekme eylülün yasını.
Bana hocanı söyle, sana kaç üzerinden not verdiğini söyliyim.
Sensiz kalacağıma devamsızlıktan kalırım daha iyi.
İyi arkadaş yazılıda belli olur.
Okulda 3 şeyi seviyorum sen, iyi notlar ve okuldan kaçmaları.
Sakla samanı gelir zamanı, mayıs’ ta okul kırmanın tam zamanı.
Bana notunu şöyle sana harçlığını söyleyeyim.
Sınıfta kalan çocuğa kantini versen bile durmaz.
1 note · View note
siyahazretleri · 8 years
Text
Aşk hikayemi anlatıyorum okuyan olur olmaz bilmem.
Tarih 5 Temmuz 2016, Antalya merkezde oturan bilir Özdileğin karşısında Yemen Kahvesi var kafe bistro tarzı. Nargileyi seven biriyim uzun yoldan gelmiştim o gün, akşam dışarı çıkmak istiyordum anneme söyledim bakarız dedi , iki üç saat gitar çaldıktan sonra sıkıldım tv karşısında tumblrda takılırken Star Wars’ı gördüm izlemeye başladım , zamanın nasıl geçtiğini bilmiyordum annem seslendi hadi çıkıyoruz diye, gidesim kaçmıştı aslında. Annemin ısrarıyla isteksiz bir şekilde gittim. Bir masaya oturdum, etrafıma bakınırken o dikkatimi çekti. 16-17 yaşlarındaydı öyle güler yüzlü bir insandı ki hemen dikkatimi çekmeyi başarmıştı zaten , gülmeyi bilen pek insan yoktur dünyada ben de bilmiyordum , bu hali dikkatimi çekmekle kalmamış , içimde ona karşı bir şeyler de uyandırmışt , size ondan bahsedeyim Uzun siyah saçlarını at kuyruğu biçiminde sıkıca toplamış. Üzerinde çalıştığı mekanın üniforması , standart bir kot pantolon, bir çift şirin ve ufak bir kısmı belli olan kırmızı çorap ve beni benden alan füme rengi converse ayakkabı. Gözleri acı kahveydi , bakmak bile içimi yakıyordu. Burnu ise küçücük, onu izlediğimi fark edip sipariş almaya geldi , gözlerimi ondan alamadım. O da bana bakıyordu sanki , ama öyle güzel bir ayrıntının bana bakıyor olması bile imkansız bir ihtimaldi. Aşık oluyordum ama konduramıyordum kendime , siparişleri verdikten sonra yaz aylarında olduğumuz için mekanın her yerinde vantiatör vardı , ki Antalya’da yaşıyorum havanın sıcağı belli , esen rüzgar rahatsız etti ve yer değiştirmek istedim. Ayağa kalktığım an göz göze geldik ve elindeki tepsiyi düşürdü. Hemen yerimi değiştirip tekrar onu izlemeye başladım , yemin ederim tüm akşam onu izledim , mekan 03 gibi kapanıyor , kapanışa kadar oturdum o akşam orda. Onu gördüğüm ilk anın saati bile aklımdadır hala, Mevsimlerden yaz Aylardan Temmuz saat 20:37. Eve gidip onu düşünerek uyudum. Ertesi gün takımı toplayıp gittim bu sefer. Alt kattaydı mesaisi , üst kata çıktım bizimkiler nargile içerken ben de çay sigara yapıyordum , üst katta bir ya da iki defa anca gördüm . Arladaşlara aşağı inmeyi rica ettim kabul ettiler biraz da aşağıda çay içtim, o sırada hep bakışıyoruz kaçamak bakışlarla izliyorum onu ama fark ediyorum ki o da beni izliyor, konduramıyorum bizimkilere soruyorum “ lan bana mı bakıyor bu , melek gibi kız olum benim gibi pejmürdeyle ne işi olur bunun?” onlar da "bakıyor olum ,niye bakmasın salak mısın” falan diyince mutlu oluyorum. Başka garsonlardaki siparişlerimizi bile o getirir olunca anladım bir şeyler olduğunu. O akşam da o şekilde geçti. Ertesi gün tekrar gittim yok, bayramdı o aralar bayram iznidir dedim iki gün sonra yine gittim yok, ertesi gün tekrar yok , ertesi gün tekrar yine yok. Karamsarlaştım , umutsuzlaştım , umudum kesildi , kendimi kaybettim ama ondan vaz geçmedim vardiyasını değiştirdi mi diye düşünüp bir kaç gün de gündüz farklı saatlerde gittim yine yok, toplamda sekiz - on gün gittim ve yoktu, 12 temmuz akşamı dayanamayıp bir garsona sorup adını öğrendim , büyük bir başarıydı bu benim için “ Ablacım bakar mısınız ,etik değil , normal de değil ama gerçekten ortada gönül meselesi söz konusu ben aşık oldum , burda dünyalar tatlısı güleryüzlü 16-17 yaşlarında bir kız vardı artık yok? Adı sanı nedir ne oldu ona , öldü mü kaldı mı ? bari onu öğreneyim.” dedim. Adı Meryemmiş 16 yaşındaymış işten çıkmış, bu bilgileri aldıktan sonraki içimdeki mutluluğu kimse anlayamaz, 15 Temmuz Cuma akşam saatlerine yakın bir zaman diliminde ameliyat sonucu gözüme yerleştirilen mercek hiç olmayacak %1 ihtimallik bir şekilde gözümün arkasına düştü ve doktorumu aradım, pazartesi ameliyat olmam gerektiğini söyledi. Ertesi gün ona ulaşabileceksem bu onunla bir sohbet etmem için tek şansım olacaktı, o aralar bir saat satış/tamir atölyesinde çıraklık yapıyordum. Ustamın müşterisi ve arkadaşı olan biri kafenin şefiydi ve akşam çay içmek için kafeye gittik. Ustamdan rica edip kıza ulaşmak için numarasını aldım , bu etik değildi ama yapmak zorundaydım , yine olsa yine yaparım, çünkü aşığım. O gece çok fazla içtiğimi hatırlıyorum , sarhoşken yazmanın doğru olmadığını düşünerek fotoğafına bakıp sızdım. Öğlen uyanır uyanmaz mesaj attım , başta tanıyamadı “Kimsiniz?” gibi bir ifade ile yaklaşınca ne yapacağımı , diyeceğimi şaşırdım. Sonra beni tanıdı ve sen Yemendeki çocuksun nargile içmiştin değil mi dedi , evet seni tanımak istedim ve sana ulaştım dedim. Başlarda konuşmasının amacı ona nereden ulaştığımı bilmekti , ama anlatmayacağımı anlayınca benimle konuşmaya başladı , her şeyden konuşuyorduk. Burçlar , müzik , hayatlar , hayaller . Hayallerimiz bile benziyordu . Terazi burcuydu . Post/Alternatif/Pop/Punk rock dinlyiordu ve en sevdiğim gruplardan birinin fanıydı, yaşam tarzımız , yaşadıklarımız ve zevklerimiz bile aynıydı neredeyse. Her dakika daha çok aşık oluyordum , güzel sanatlarda piyano okuyordu. Ben de gitar çalıyordum birbirimze çaldıklarımızı atıyorduk ,zaman nasıl geçiyor bilmiyordum , konuşmayı bitirip iyi geceler dilemeden önce “Yarın ameliyat olacağım ve seni görmek istiyorum” dedim. “Gerçekten önemli bir sorun yaşamazsam geleceğim” diyerek söz verdi.  Ertesi gün 9 da hastanede olmam gerekirken 3′e kadar onunla konuştum. Uyanır uyanmaz mesaj attım, Günaydın diyerek yola koyuldum. Ameliyata girmeden hemen önce anneme telefonumı verirken “Lütfen onu ara ve istediğimi söyle” diyerek telefonu verdim. Ameliyat olanlar ya da hastanede çalışanlar ameliyathane ortamını bir kere görmüştür en azından.  Kasvetli , buz gibi ve çaresiz hissettiren bir ortam , kocaman bir masada incecik ameliyat önlüğü ve biraz sıcak battaniye ile yatıyorsunuz ve etrafınızda insanlar bir şeylerle ilgileniyor. Korkuyorsunuz , o an o korkuma rağmen içimdeki sıcaklık oldu o benim. Uyudum, rüyamda onu gördüm uyandığımda etrafıma usul , nemli gözle bakarken onu gördüm. Tek gözüm %95 engelli, diğeri de ameliyatlı %5 gören gözümle gördüm ben onu. Odaya çıkardılar beni Sadece Meryem diyebildim , sarıldı bana , başucuma oturdu. Annemler yalnız bıraktı beni onunla , o an dünyanın en mutlu anıydı benim için , bana sarılıyor sanki bundan önce de hayatımdaymış gibi davranıyor , seni hiç bırakmayacağım diyor , elleriyle göz yaşlarımı siliyor vücut ısımı kontrol ediyor , sorarım size kadınlar hanginiz iki gündür tanıdığınız bir erkeğe böyle davranırsınız? yanlış anlamayın sormamın sebebiini hikaye sonunda anlarsınız. O akşam bana yemek bile yedirdi , taburcu olacağım zaman benden önce gitti , eve gidince ara dedim evi bir buçuk saatlik yoldaydı aradan bir saat geçti taksideyken aradım nerdesin diye yoldayım az kaldı dedi ve kapattım , göremiyorum ama zorla ses kaydı atıyorum whatsapptan cevap gelmiyor o kadar çok merak ettim ki uyumam gerekirken en az 50 tane mesaj attım , korkudan ağladım biliyor musunuz? Ertesi sabah aradım. Teyzemlerdeyim 50 tane mesaj atmışsın ne oldu dedi, merak ettim dedim, etme sorun yok dedi kapattı. Bir hafta boyunca her gün ona mesaj attım görüldü atıp cevap vermedi. Hatta ona onu gördüğüm an kafede çalan  Pinhani şarkısını bile çaldım ses kaydında . Sadece “Tebrikleeer” diyebildi bana. Aradan bir hafta geçti en yakın arkadaşım bizde kalıyor , “Ben arasam açmayacak senden arayalım da son defa konuşayım “dedim ve aradım. “Meryem , ne oldu ne yaptım, kırdım mı , üzdüm mü, ters bir şey mi söyledim , canını mı yaktım , ben günlerce seni aradım , sana aşık oldum be , şimdi gel desen bu halimle gelirim , söyle bana ne olur ne oldu “ diyebildim sadece , “Hayatımda artık yeni insanlar istemiyorum” dedi o da. O an nefes alamadım “Eyvallah” diyebildim sadece. 27 temmuz akşamıydı hüngür hüngür ağladım , söz vermiştim kendime sigara içmeyecektim o gece tekrar başladım, giden gitti . kalan yine öldü bi hikayenin sonunda arkadaşlar , o günden beri mutlu olamıyorum. minik bedenim ruhumu taşımıyor artık , her an her saniye mutsuzluk hissediyorum , ona aşık mıyım bilmiyorum , aklımdan çıkmıyor . Tam 6 ay olacak. Ama hala çıkmıyor aklımdan , manzaramdan evi görünüyor camdan bakarak sigara içiyorum her gün onun kokusunu içime çekmek yerine, sigarayı çekiyorum içime , bazen duman kaçıyor gözüme , gözlerim doluyor. Her gece neler yapıyor diye düşünüyorum. Aylar sonra arkadaşına mesaj attım onu görüp konuşmak istiyorum dedim geçen hafta. 5 ya da 6 aydır sevgilisi var dedi. O günden beri uyuyamıyorum ben arkadaşlar .Bu gün 25 Ocak 2017 saat 04:17 ben ona diyemedim arkadaşlar SENİ SEVİYORUM MERYEM diyemedim hiç. Biliyorum bir gün geçecek ama o gün gelince ben kalacak mıyım bilmiyorum.
4 notes · View notes
ruhugecenin · 7 years
Note
Merhaba ben Hüseyin'in ejderyasıyım biraz geç geldim ama pardon trafik vardı türbülansa girdik zor çıktık valla neyse Hüseyin gız niye orda burda benim ejderyam kaçtı diyon darıldım vallaha :(
Oha manyak mısınız lan wşqhqğq7d9qkqşdmqicos97q9dlwşlwğf9v
0 notes
hasanciyan-blog · 7 years
Text
Deep web
neyse ben başlayayım dinleyecek olanlar varsa gelsin buyursun şöyle başlayayım. 17 yaşında mecbruri sebeplerden dolayı ukrayna'da dayımın yanına gittim. türkiye'deki eğitimim bitirmiştim fakat her hangi bir üniversiteye yerleşemedim. aldığım puan oldukça düşüktü. bunun sebebi internet başında 7-24 online oluşumdu. hacking konuları ile ilgilenmekteydim(fazla bir bilgim yoktu tabi). site yapıp 3-5 kuruş birşeyler kazanıyordum. o sıralar gezmiş olduğum bir forumda deeb web e ilişkin şeyler okumuştum. çok fazla siklemedim. hayatımı karartacak olan deeb web e girişim ukrayna maceram ile başlamıştı. nerden bilebilirdim ki bu kadar korkunç şeyler yaşayabileceğimi... ukrayna da ilk ayımı geçirdim. bu süre zarfında ukraynacayı az buz çözdüm. derdimi anlatacak, dışarı çıkabilecek kadar biliyordum ukraynacayı. odessa yı ise yavaş yavaş tanıyordum. gözlemlerime göre nezih sakin bir yerdi. yakın zamanda dayımlarada fazla yük olmamak amacıyla oturduğum semtin ilerisinde bulunan bir pizzacıda işe başladım. telefondan siparişleri alıyordum. bazen rusça konuşan müşteriler olduğunda çok büyük sıkıntılar yaşıyordum. bu yüzden yavaş yavaş rusça da öğrenmeye başladım. ülkenin büyük bir bütünlüğünda ukraynaca hakim olsa da rusça konuşanlarda vardı. pizzacının patronu dayımın arkadaşıydı, bu sayede işe girebilmiştim. yoksa daha doğru düzgün ukraynaca bilmeyen kişiyi bırak telefonlara bakmayı, yerleri silmek için bile almazlardı. (ki her sabah zaten yerleri de ben ve 1 eleman siliyorduk) neyse fazla da uzatmayayım, yavaşdan asıl olaylara geçeyim... odessa da bulunduğum süre zarfınca pek internete girme fırsatım olmamıştı. işten çok yorgun geliyordum. haftada 2 gün iznim vardı. biri salı günü (değişebiliyor) biri de cumartesi. yanımda getirdiğim laptopdan daha önce takıldığım forumları inceliyordum. hack bilgilmi genişletmeyi çalışıyordum fakat hala pek bir bok bildiğimi de düşünmüyorum. yer imlerime bir göz atayım dedim. deep web e ilişkin yazıyı yer imlerime ekledim. sonra dedim ki , bir bakalım, neymiş bu böyle. baktım baktım ve baktım... ilk olarak tor browser ı indirdim. okuduklarımdan çıkardığım sonuçla burada her türlü polis, mafya, katil (kısacası her bir boktan) bulunuyordu. tor browser ip adresimi gizlemesine rağmen önce güvenlik diyerek birde proxy kullanmaya başladım. bu iyice bağlantı hızımı düşürmüştü fakat yinede yapmalıydım. mac adresimi gizlemeyi unutmadım. girdim bu deeb web denilen lanet olası şeye. ilk olarak tordir e girdim. burada deeb web siteleri kategorilendirilmişti. gözüme ilk çarpan kısım adult oldu. merakla tıkladım, sonrada içerisindeki sitelere tıkladım, tıkladım, tıkladım... her türlü çocuk ferresi vardı, ulan bir tane de yetişkin ferresi olmaz mı diyerek lanet okudum. kapattım sekmeleri. ahmia.fi adresinden biraz araştırma yaptım. her türlü şey bulunuyordu bu amk yerinde. lise de derslerim kötü olmasına rağmen ingilizcem iyiydi. bu sayede yinede az buz anlayabilmiştim içerikleri. ilk bulduğum şey dökümandı. beynimizi yüksek verimle nasıl kullanırız diye. ingilizceydi. dökümanı bilgisayarıma indirdim. her türlü virüsün bu deeb web de bulunduğunu biliyordum. bende zaten sanal makineye indirmiştim. sanal makineye bulaşacak bir virüs, sikim kadar zarar vermezdi. dökümanı editlemeye koyuldum. bu sayede içerisine trojanımı atacak ve bu deeb web deki sazanları kekleyecektim. yok mafyası , yok katili, bunlar nereden anlayacaktı ki, çoğunun bilgisayar bilgisi oldukça düşüktür. harikulade yiyeceklerini biliyordum. dosyaya highmemory.exe adında bir dosya koydum. bu dosyaya 2 kez tıklatıldığımda error mesajı veriyor, kişinin haberi olmadan virüs sisteme giriyordu. tekrar lanet olsun o güne, bir pizzacı ne yapacak ki milletin bilgisayarındaki verileri! ne yapabilirdi, neyi değiştirebilirdi, sadece hayatını... amına koduklarımın bilgisayarına baktığımda her türlü ferre bulunuyordu, adamlar arşiv yapmışlardı. bir ara arşivi kendime almayı düşündüm vazgeçtim. bu sırada işimi de aksatmıyordum tabiki de. sadece izin günlerimde bilgisayarın karşısında oluyordum. ama bu bana yetmiyordu. işten ayrılmayı düşündüm, fakat zaten aldığım maaşın yarısını dayımlara veriyordum. beni burada ağırlıyorlardı zaten. bu deep web denilen illetin iyice içine düşmüştüm. karşıma çıkan herşeyi okuyordum. seri katil arayanı bile vardı. durum içler acısıydı, ilanın altındaki yorumlara baktığımda, herifler mail adreslerini verip "bana ulaş,ben yaparım" tarzında birşeyler dediklerini anlamıştım. inanamazsınız, adamın teki telefon numarasını vermişti. çok pis gülmüştüm, geri zekalı herif diye. gülmem, numaranın 0532 ile başladığını görünce durdu. aslında şaşırmamak gerekiyordu. çünkü burada türklerin olduğunu biliyordum elbette. sadece seri katil ilanında ne işi olduğunu düşündüm. adamın numarasını bir kağıda yazdım. ertesi gün işe gittiğim vakit arayacaktım. kararlıydım. numarasını yazan biri olduğuna göre oldukça geri zekalıydı, hem de aşırı. onu kandırmak da çok kolay olacaktı. işe gittiğim gün, izin günümde yaşadıklarımı düşünüyordum. adamı aramak için öğle paydosunun gelmesini bekliyordum. saat geçmiyordu. ama sonunda öğle paydosu gelmişti. numarayı iş yerimden aradım. her ne kadar geri zekalı olsa da tedbiri elden bırakmamak gerekir. !!! önce güvenlik ééé aradım herifi. telefon uzunca bir süre çaldı. açan olmadı. 2 dakika sonra bir daha denedim, olmadı. neyse sonra ararım diyerek bir şeyler atıştırmaya başladım. paydosun bitmesine 10 dakikadan daha az bir süre kalmıştı. numarayı son kez bir daha tuşladım. uzunca bir süre çaldı, çaldı, çaldı. en sonunda bir kadın açtı...ne diyeceğimi bilemedim. bir kadını hiç beklemiyordum, hatta erkek çıksa bile ne diyeceğimi bilmiyordum. kadın aloo dedi. ben de aloo dedim, kadın buyrun dedi. bende ne diyeceğimi düşünürken ağzımdan birden " deep web ?? " çıktı(soru işaretinin anlamı, soru sorarmış bir tonda söyledim o yüzden) yok yanlış numara dedi kapattı. bu ne iş dedim. niye kapattığını düşünürken birden aklıma geldi. tabi ya amk numarayı yanşlış yazdım dedim. başka bir açıklaması olamazdı çünkü. neyse akşama bir kez daha ararım diyerek işime döndüm. o gün kendimi işe yeteri kadar verememiştim. müşterilere adresi, menüyü 2 defa tekrarlattırıyordum. en sonunda "yok kalsın" demelerinden korkuyordum ki böyle bir şey olmadı. bulunduğum semtte medeni insanlar vardı çünkü, anlayışlılardı. işten çıkmadan önce son bir kez daha aramak için telefonun tuşlarına, özenle bastım, aradım. telefon çaldı anında açıldı. "efendiiioommm" diye ürkütücü bir ses karşıladı beni..."anooooğğğ" dedim. "pardon" dedi. az önce 'efendiiioommm' diye haykıran adam kibarca bunu dedi. evet cidden dedi. hatamı anlayarak düzeltmeye çalıştım. birden fazla dil bilince ister istemez karışıyor. adam nerden anlaasın amk. neyse ben konuşmaya başkadım. "alo, pardon ben ilanınız için aramıştım." "ne ilanı" "numaranızı internete koymuştunuz oradan buldum" "anlamadım" dedi amk geri zekalısı. zaten biliyordum geri zekalı olacağını. "deep web" dedim "haa o iş" dedi. ipneye bak ya. burada adam öldürtecek, gelmiş hiçbir şey yokmuş gibi konuşuyor. "ben kanada'da yaşıyorum" dedim "türk müsün dedi" "türk asıllıyım" dedim. "türkiyeye gelebilecen mi, iş burada" "eğer anlaşırsak neden olmasın." "haa tamam ne kadar istiyorsun?" "yalnız ben grivna biriminden istiyorum dedim" "pardon" dedi. yine tekrarladı. nedense bu sinirimi bozuyordu. ama büyük bir pot kırdığımı anlamıştım. grivna ne amk. euro de geç. neyse adam geri zekalı çakamaz zaten diyerek toparladım." "euro cinsinden alırım ücreti." "tamam, 10 bin € iş öncesi, iş bittikten sonra da 15 bin € olur mu dedi?" normalde seri katil ilanlarına baktığımda atıyorum 5 bin iş öncesi, 5 bin de iş sonrası veriyorlardı. bu herif niye böyle yaptı diye düşünürken "orda musunnn ?" diye bir haykırma duydum. "evet, tamam anlaştık. bilgileri alayım dedim" "tamam". dedi herifi iyi kekliyecektim. hem de çok iyi...adamın bana ev adresini ve telefon numarasını verdi. hiç ara vermeden aldığım numarayı aradım. "merhaba sizinle konuşmak istiyorum" dedim "buyrun" dedi. "sizi öldürmek isteyen birileri var" dedim. "dalga mı geçiyorsun arkadaşım git başkalarıyla uğraş" dedi. 'hayır' dememe fırsat kalmadan telefonu kapattı ipne. ulan adamı kurtarmak senin neyine. sırf türk diye başımı belaya sokacaktım. lanet okudum. acaba benim gibi yapanlar var mı diye düşünmeye koyuldum. deeb web de onlarda seri katil ilanı vardı. sonra da 'yok lan' benim kadar insaflısı yoktur dedim. şu adamdan da parayı almayı düşünmüyordum aslında. parayı bitcoin (deeb web para birimi) olarak istemeyi düşündüm, sonra da boşver dedim. hiç almayayım, hiç bulaşmayayım dedim. şimdi ne yapacaktım? adam inanmiyor ki bana. aslında gidip vuracaktın headshotu. ama korkarim ki ben. insan canına kıymak bu kadar kolay mı ? diye düşüncelere daldım, daldım datttttttttttttt...telefon çalmıştı. mesai saati bitti bitecekti. "alo açık mısınız" dedi bir bayan "kusura bakmayın, şu anda kapatıyoruz" dedim "peki iyi akşamlar" diyerek kapattı. neyse dedim. uzun zamandır deeb webe girmiyordum. şu seri katil işi de bekleyebilirdi. başkasına yaptıracak hali yoktu ya. adamı ikna edebilirdim. deeb web de bu sefer ırc chat kanallarını buldum. anonymous un bile kanalını orada buldum. girdim, baktım. bir bok anlamadım. herkes kendi dilinde yazıyordu. sikerim böyle kanalı dedim çıktım. high quality diye bir kanal vardı. oraya girdim. kanalda 120 ye yakın kişi vardı. ve kimse birşey yazmıyordu. "hi" dedim. hala yanıt yoktu. "are you here guys?" hala yanıt yoktu. bunu yazmamdan 2-3 saniye sonra adamın teki postunu yolladı. resmen kitap yazmış. anladığım kadarıyla herkes bu adamın yazmasını bekliyordu. özelden adam bana yazmıştı. "sen yenisin galiba ?" dedi. "evet" dedim. bana kanalın içeriği hakkında bilgi verdi. politik bir kanalmış. ülkelerin gizli belgeleri falan filan. bunların hepsini deeb web de rahatlıkla bulabileceğimi söyledim. "bu kanalda onları tartışıyoruz" dedi. "tamam" dedim. ne yazdığını okuyayım bari dedim. şu efsane yazısının ilk paragrafını okudum. sonra vazgeçtim. bunu deeb web de bile bulamayacağımı anladım... okudukça ilgimi çekti. sonuna kadar okudum. bir çok şey yazıyordu burada. -türkiye kıbrısı halletmeden ab ye giremez. -kaddafi botoxcu falan filan. bir çok madde vardı. kanalı beğenmiştim fakat saatin geç olması sebebiyle kanaldan çıktım ve uyumaya çalıştım (1-2 saat yatakta dönsemde uyumayı başardım) 1 hafta sonra dünyayı sarsan şeyler ortaya çıktı. julian assange yakalandı !!! wikileaks belgeleri ortaya çıktı !! nedir bu wikileaks derken bu wikileaks de bulunan belgelerin yarısı, o irc kanalında paylaşılmıştı. orada okumuştum. korkmuştum. hem de çok. ben de mi yakalanacağım ?? daha yapacak çok şeyim vardı ? hem de çok. şu seri katil işini de boşlamıştım. adam da hiç aramadı zaten. ne yapacaktım? aslında yapacak onca şeyim vardı... kafamda bir teori belirledim. teorime göre julian assange da o kanalın konuşmalarında vardı. kendisi kanalın başından itibaren orada olup, belgeleri derleyip sadece sitesinde yayınladı. bunun dışında benim konuştuğum kişinin o olduğunu hiç sanmıyorum. julian assange sadece belgeleri yayınladı , o kadar. deeb web de bir çok belge var zaten. e kitaplar olsun, yasaklı kitaplar olsun, hepsini burada bulabilirsiniz. neyse, beni de yakalayacakları düşüncesinden kurtulmuştum. bütün bu olanları değerlendiriyorum. film olsaydı, imdb de 7,5 puanı rahatlıkla alırdı. "böyle şeyler ancak filmlerde olur" diyebileceğimiz şeyler yaşadım. gerçekte olabiliyormuş demek. insan yaşayınca anlıyor. daha genç yaşta bu kadar şey yaşayabileceğimi hiç düşünmemiştim. aldım başıma bir bela , böyle gidecek benim kafa...sanal dünyaya bu kadar bağlı olmamın yanı sıra gerçek dünyada da bir yaşam sürdüyürdum. artık eski ruh halim, düzenim tamamen bozulmuştu. her ne kadar nezih bir yer de otursak da serseri bir kaç tip bulunuyor. bir gün işden gelirken bu heriflere baktım. yüksek sesle konuşuyorlardı. sinirlerimi bozuyorlardı. zaten sinirliydim. seslerini biraz kısmalarını söyledim. onlarda yapmayacaklarını söylediler ve yanıma doğru yaklaştılar. 3 kişiydi, bazen 2 bazen de 4 kişi oluyorlardı. bugün 3 kişiydiler. kısa boylu esmer bir herif vardı. grubun lideri olsa gerek. bi koysam uçar gider ama bulaşmak da istemiyordum. siker atardı diğer 2 herif. neyse ben yoluma doğru ilerlemeye çalıştım. önümü kapattılar. en sinir olanı da ne biliyor musunuz? hiç konuşmuyorlar. ben bunları bağırarak yolumu açmalarını söyledim. cüce herif , diğer 2 oğlana rusça kısık sesle birşeyler söyledi. sonra 1 tanesi yanıma yaklaştı. yolumdan çekilmelerini söyledim. herif bana öyle bi çaktı ki, sanki tır çartı. dengemi kaybettim, yere düşecektim. olayı büyütmek istemedim. nezih bir yerdi sonuçta. efendi biri olarak tanıyorlardı çevremdekiler. zaten ben de çaksam çok büyük bir dayak yiyecektim. vazgeçtim, üzgünüm ben hatalıyım dedim. ve yürümeye devam ettim...bu piçler peşimi bırakmamaya başladı. her gün işten gelirken önümü kesiyorlardı. alternatif yolda yoktu ki amk. "pardon , üzgünüm, geçebilir miyim?" diyordum. bu piçlere öyle yalvararırcasına konuşmak beni sinir ediyordu. zaten sanalda onca işimiz var birde peşimize bunlar takıldı. neyse bir gün şu ufak cüce piçi gördüm. yanına gittim. siz kendinizi ne sanıyorsanız diye çocuğa bi çaktım, belki de çakamadım o an ne olduğunu hiç anlayamadım. çocuk bana çermeyi bi taktı. çok ustaca bir şekilde yere düşürdü. yerde bir tekme çakıyor off off. kendimden geçtim. iyi ki yumruk atmadı. insaflıymış. sonra kaybol dedi bana. yerden zor bela kalktım. evin yolunu tuttum. bütün acıyı yataktan kalkınca hissettim. yataktan kalkamadım bile. tüm kemiklerim ağrıyordu. yengem beni uyandırmaya geldi, uyanık olduğumu gördü. "kahvaltıya gelmeyecek misin" dedi (not: yengem ukranyalı / bu yüzden dayım orada) "yok hiç kahvaltı yapasam yok" dedim. "tamam" dedi ve odadan çıktı. gerçekten ayağa kalkacak halim yoktu. laptopuma uzanmaya çalıştım. zor bela aldım. yatağımda deeb web e girmeye başladım. deeb web de bir çok kişinin bilmediği şeyleri biliyordum. bir çok hacker kanallarında öğrenmiştim bunları. hatta hacker dostum bile vardı. bana canlı bir adres atmıştı. bir toplantının. tam olarak neye ait olduğunu bilmiyordum. ama kameradan izliyordum. (örneğin bir dork ile google üzerinden japonyanın güvenlik kameralarını izleyip yönetebilirsiniz. bu bir güvenlik açığı. google de araştırarak nasıl yapıldığını öğrenebilirsiniz. bunu önermediğim için nasıl yapılacağını anlatmıyorum. eğer çok öğrenmek istiyorsanız google da rahatlıkla bulabilirsiniz. fakat lütfen kameranın ayarlarıyla oynamayın. o güvenlik kameraları hırsızlıkları, kazaları çekiyor. bunu unutmayın!!) toplantının içeriğini çözemeden yayın tak gitti. linux mint, dos ekranda şifre istedi. ne şifresi aq , bu ne ayak dedim. '123123' yazdım. "correct!" dedi. hahahaha amk beni gülme krizi tuttu. ama tam gülemeden kemiklerim ağrıdı ve sustum. yayını izlemeye devam ettim. şifre istediğine göre önemli konular şimdi konuşulur diye düşünürken, hackar dostum: "hemen yayında çık" dedi. sekmeyi kapattım bir mesaj verdi... ne mesaj... hem de ne mesaj... girdiğim şifrenin yanlış olduğunu öğrendim. oraya 1 yazsam bile “correct” diyecekti. bunu sonradan anladım. çıkmak istediğimde ise “your ip adress:***” dedi. bu gerçek ip adresimdi. her ne kadar tor kullansam da , ek olarak proxy kullanarak mac adresimi değiştirsem de ip adresimi verdi mesaj bana. yusuf yusuf oldum. gerçekten çok korkmuştum. ne yapacağımı bilmiyordum. nasıl bulabildiğine dair birkaç şey düşündüm. aslında olabilirdi. her ne kadar proxy kullansak da google bizim gerçek ip adresimizi görüyorsa bunlarda görebilirdi. yayınlarını sırf izledim diye beni bulup bir şey de yapamazlardı. kemiklerim sızlıyordu. zor bela modemin yanına ulaştım ve reset attım. bu sayede ip adresim değişecekti. log tutan bir modemdi fakat bu adamlar devletten ya da servis sağlayımcıdan modemin loğuna bakamayacakları için bir sıkıntı görmüyordum. aslında çok fena yanılıyordum…kemiklerimin hala sızlaması nedeniyle işe gitmemiştim. evin telefonu çaldı. kapım çalındı ve yengem odaya girdi. “sana telefon var” dedi. aldım telefonu ve konuşmaya başladım. “alo?” “*isim (no name, no cry) * iyi misin, merak ettik seni, patron arama mı istedi” “bugün çok hastayım, yataktan kalkacak durumum yok” dedim “peki, kendine iyi bak, en yakın zaman da gelmeye çalış. bugün çok yoğunuz ve patron çok sinirli” “tamam görüşürüz” diyerek kapattım. bir de bu çıktı başıma amk diyerek telefonu komodinin üstüne koydum. patron normalde de sinirli biriydi ama zaten tanıdıktı amk. neyse salla dedim. fazla vakit geçirmeden hacker dostuma ne olduğunu sordum. “sana da ip adresini gözüktü mü?” “evet de bu mu yani, bunun için mi çıkarttın beni yayından?” “evet, başımıza bir şey gelebilir. o yüzden hemen sende çık diye söyledim.” hay ben senin diyerek lanet okudum herife. gözüktüyse gözüktü ne yapıcaz ki amk. sanki polis gelecek . neyse bu çocuktan öğrendiğim çok şey vardı. ona sövmeye hakkım olduğunu düşünmüyordum. hack bilgime bilgi kattı. “eee sen ne yapıyorsun?” yazdım. “ohohobokokbnmw” şeklinde garip bir şey yazdı. bunun ne olduğuna ilişkin bir fikrim yoktu. belki kendi diline ait bir şey olabilirdi. çünkü nereli olduğunu bile bilmiyordum. hakkında hiçbir şey bilmiyordum. kendini deşifre etmek istemiyordu. ben de pek zorlamamıştım. “ne oldu” ğunu sordum….“***(no name, no cry) sitesinin admin panelini buldum lan dedi. ukrayna da bir site, bilmeyebilirsin ama oradak genelde bunu kullanıyor, yavaş yavaş gelişiyor” dedi. haklıydı, hem de çok haklı. ukrayna’ da facebook kullanımı düşüktü. insanlar daha çok *** (no name, no cry) sitesini kullanıyordu. ukraynanın en büyük sosyal ağ sitesiydi. yaklaşık 1 milyona yakın üyesi vardı. ve bu sitenin admin panelini bulmuştu. ya gerçekten usta bir hackerdı, ya şansına bulmuştu, ya da sitenin güvenliği çok, çok düşüktü. admin paneli bulunmuştu, utanmasalar wordpress e kurarlardı. ama yapmamışlar. “eee hackliyecen mi ne yapacan” dedim. “yok tos (bu tarz bir şey dedi, anlamadım tam olarak”), sadece paneli buldum, giriş bilgilerini bilmiyorum” dedi. “onları bulman zor olur” dedim. “en fazla 1 hafta uğraştırır, çakarım indexi, resetlerim siteyi ehuhehhe lol” dedi. ulan o sitede benim de hesabım vardı. sosyal paylaşım sitesinden çok millet oyun oynuyordu. öyle farmville tarzı oyunlar değil, daha çok poker, sonra satranç oynanıyordu. o tarz 6-7 oyun vardı. millet bu oyunlar müptelasıydı. binlerce para yatırıyorlardı ve bu hacker dostum bunu bilmiyordu büyük ihtimal. sadece rastgele admin panelini bulmuştu, o kadar. yoksa biliyor olabilir miydi ?hemen yazılmaya koyuldum “eğer bulabilirsen bana da kullanıcı adı ve şifreyi atar mısın, içeriğini merak ediyorum” dedim. “bilmem , olabilir, bakarız” diye sızlandı. belli ki vermek istemiyordu. büyük ihtimal bu para işini biliyordu. “öyle deme, ben de görmek istiyorum” dedim. “tamam atarım” dedi. rahatlamıştım. amacım paraları almak değildi, ama paraya da ihtiyacım vardı. bunları daha sonra düşünürüm diyerek bilgisayarı kapattım, kenara koydum. kemiklerim hala sızlıyordu, uyumaya çalıştım. en sonunda uyudum. saat akşam 10 sıralar uyanmıştım. istemsiz olarak ayağa kalkmaya çalıştım ama kemiklerim sızlıyordu. ayağa kalkamadım. içeriden televizyon sesleri geliyordu. dayım büyük ihtimal televizyon izliyordu. seslendim dayıma. anında odama doğru koştu. heyecanlı bir şekilde “ne oldu bir şey mi oldu?” dedi “beni doktora götürebilir misin?”…..arabayla eve gelmiştik. hemen yatağıma yatıp uyudum. dayım sabah patronla konuşmuş. patron maddi zorunluluklardan dolayı beni çıkarmış. sakatlanmamı da bahane olarak kullandı işte. şimdi ne yapacaktım. paraya ihtiyacım vardı. zaten zor bela bir iş bulmuştuk, o da elimden gitti. aklıma gelen ilk şeyi yaptım. telefonu aradım.” “efendiiioommm” diye haykırdı herif. “sizinle daha önce konuşmuştuk, deep web hakkında. parayı yarına kadar 5000 bitcoin halinde yollamanızı istiyorum. “hımmmm, tamam bakarız” telefonu kapattım. aradan yarım saat geçmeden yollamıştı. paysafecard ile hesabıma parayı aktardım. artık bilgisayardan para kazanmalıydım. daha önceden yaptığım gibi webmaster forumlarında işçilik yaptım. site kurdum, seo yaptım, para kazandım. aldığım 3-5 kuruştu. hiçbir işime yaramazdı ama hiç yoktan iyiydi. daha kalıcı bir yönteme ihtiyacım vardı. ayrıca bu halimle dayımlara da pek yardımcı olamazdım. dayımla konuşmaya karar verdim. “dayı ben ayrı bir eve çıkmak istiyorum.”... “o niye yeğenim, memnun değil misin bizden?” “yok dayıcım, yanlış anladın. sana hakkımı ödeyemem. bir arkadaşım var, onun yanında yaşamak istiyorum, size daha fazla yük olmak istemiyorum.” “o ne biçim söz öyle, seni istemediğimizi mi sanıyorsun?” “yok dayı, ben sizin iyi niyetinizi biliyorum, fakat artık sadece orada yaşamak istiyorum.” “peki sen bilirsin, şunu unutma ki istediğin zaman buraya gelip tekrar burada yaşayabilirsin.” “sağol dayı” diyerek uzaklaştım. kemiklerim sızlıyordu. zor bela odama tekrar gittim. internette başka bir semte ait ev ilanlarına baktım. artık şu mahallenin serserilerinden de kurtulacak olmam beni sevindiriyordu. 1+1 evlere baktım. kiralar çok pahalıydı. kendime uygun bir ev yoktu. 1 saat süren araştırmam sonucunda kendime uygun , zemin kat , 1+1 ev buldum. sahibinin telefonunu aldım ve arayıp kendisiyle konuştum. kira konusunda da anlaşınca bugün taşınmak istediğimi söyledim. o da saat 7 gibi eve gelebileceğini, o zaman anahtarı teslim edebileceğini söyledi. “tamam” dedim ve telefonu kapattım. valizimi hazırladım, odamdan çıktım. dayım “ben bırakayım seni” dedi. “yok dayı , hiç uğraşma, ben giderim” “olur mu öyle şey” “yok dayı, rica ediyorum” dedim. “tamam, gidince ara “ dedi. evden çıktım, daha 1 adım atmadan kapıyı tekrar çaldım. dayım açtı kapıyı. “ne oldu evlat?” “laptopumu unutmuşumda, getirebilir misin ? “ dedim dayım sırıttı… ev sahibimin gelmesiyle eve yerleştim. içerisinde eşyalar bulunmaktaydı. bu yüzden burayı seçmiştim. 0’ dan eşya alacak durumum yoktu. şimdi ilk iş olarak şu seri katillik işini halledecektim. tekrar aradım bizim kurbanı. “bak güzel kardeşim, benim şakam yok. seni gerçekten öldürmek istiyorlar.” “ulan beni niye öldürsünler dingil?” dedi. “onu sen bileceksin” dedim. “bi bas git işine ya bir daha ararsan savcılığa şikayette bulunurum” dedi. kapattım. dingile bak ya, adamı öldürece(ğim)kler , bu gelmiş savcılık diyor. neyse sonuçta adam parayı yatırmıştı bana, başka birisini de tutma ihtimali olmadığına göre bu biraz daha idare edebilirdi. aradan 2-3 gün geçtikten sonra internet bağlattım, bu işide hallettim. bu sırada hacker dostumdan haber geldi. sql açığından faydalanarak kullanıcı adı ve şifreyi çektiğini söyledi. bulabildiği en yetkili hesap yardımcı admin gibi birşeydi. ana hesaba erişememişti fakat yine de bir çok yetkisi vardı. bir çok. hesabın bilgilerini bana attı. girmedim. panelde kimliğimi bırakmak istemiyordum. şimdi bu herif bir delilik yapar, ukrayna’da olduğum için de beni bulup, suçu üzerime atabilirlerdi. bu konuyu bir süre düşündüm. sonunda işime yarayacak bir konuda karar kıldım... deep webin ne olduğunu soranlar var. bir arkadaşımıza yazdığım cevabı kısaca buraya da yazıyorum: internetin bilinmeyen yerleri... bu resimdeki buz dağının altı deep webdir. bu deep web de her türlü şey bulunur. daha çok çocuk ferreleri vardır. onun dışında seri katilinden tut, uyuşturucu satıcısına, insan tacircisine, teroristlere, polislerine kadar her bir bok var. normal web de bulunana verilen 400 - 500 kat fazlası burada bulunmaktadır. bomba yapımı olsun, devletlerin gizli belgeleri olsun, yasaklı kitaplar olsun, herşey vardır. ama sakın gireyim deme. başına belaya sokarsın, demedi deme sonra... hacker bloglarına girip “***(no name no cry)website accounts data (password, photos…) for sale !! select user, contact me ->***@***.com(no name no cry) zaten benim gibi onlarca ilan vardı. daha çok facebook hesabı kırıyorlardı. ben de bir farklılık yapayım dedim. ukrayna’dan deep webe girecek pek kişi olduğunu sanmıyordum fakat yarım saat geçmeden ilk mail gelmişti. bir kızın profilinin şifresini istiyordu. her türlü ücreti karşılayacağını söyledi. 500 bitcoins istedim. kabul etti ve parayı yolladı anında. admin paneline ilk adımımı atmıştım. çok karmaşıktı ve lanet olası rusçaydı. 2 saat süren cebelenişim sonucunda kullanıcılar bölümünden bulmuştum kişiyi. bilgilerinin hepsi karşıma döküldü ve herife ilettim. “thanx man” dedi. “ı always change the mail adress. so follow my announcement.” dedim. yaptığım şey her iş sonrası yeni bir mail adresi açmaktı. !! önce güvenlik !! güvenliğimi bir nevi bu yöntemle sağlamaya çalışıyordum. fakat hemen yapamazdım. ilanımdan yavaş yavaş mailler gelmeye başladı. her birisinin işlerini sırasıyla yaptık. gün sonunda yaklaşık 1200 bitcoins elde etmiştim ve bunu hesabıma aktardım. bu böyle giderse çok iyi olacaktı. ama devam etmesi zor gözüküyordu… ukrayna’da deep webe girecek çok fazla kişi olduğunu düşünmüyordum. bu yüzden bu kadar kişinin gelmesi bile büyük bir başarıydı. artık daha fazla kişinin geleceğini düşünmüyordum. arkama yaslandım, acıkmıştım evde hiçbir şey yoktu. kemiklerimin ağrısı biraz dinmişti, ama hala ağrıyordu. cüzdanımı yanıma alıp dışarı çıktım. markete doğru ilerlerken yerde bir şey görmüştüm. mide bulandırıcı bir şeydi. yemekti sanırım, bozulmuş olduğundan dolayı dökmüş olabilirdi ama neden dışarı döksünler ki diye düşündüm. biraz daha yakınlaşınca anladım. birisi kusmuştu. kokusu çok kötüydü, kendimi biraz kötü hissettim, hemen yoluma koyuldum. marketten ihtiyacım olan şeyleri aldım, çoğu abur cuburdu ve aldıklarımın çoğunun ne olduğunu bilmiyordum. ilk defa deneyecektim. kasadan geçtikten sonra eve gitmek için yola koyuldum, başka bir yoldan da gidemezdim, daha yeni taşındığım için kaybolabilirdim, en iyisi kusmuğun olduğu yerden hızlıca geçmekti, öyle yaptım. eve gelmiştim. hemen birkaç abur cuburu çıkarıp yedim. tadı oldukça kötüydü, hiç beğenmedim. türkiye’deki abur curburların neredeyse hiç biri yoktu. bu yüzden yeni bir tat keşfetmek için her birinden 1 tane almıştım. yedim ve uyumaya çalıştım, kulaklarım ağrımaya başlamıştı, nedenini bilmiyordum fakat uyumamı engelliyordu. zar zor uyudum. sabah kalktığımda yanağımın arkaları hafiften şişmişti ve iyice ağrıyordu. büyük ihtimal kabakulak geçiriyordum. küçükken geçirmemiştim, bu yüzden şimdi geçirebilecek olmam gerçekten can sıkıcıydı. 1-2 güne geçer olmasını umdum. biraz bir şeyler atıştırdıktan sonra bilgisayarı açtım. mailime baktım , 3 kişi daha hesap isteğindeydi. işlerini hemen hallettim. biraz haber sitelerini okuyayım dedim. pek bir şey yoktu. zaten türkiye’ye kıyasla ukrayna’da hiçbir şey olmuyor demek mümkündü. çok sıkıcı diyebiliriz. bu sırada yanaklarımın arkası iyice şişmişti ve ağrıyordu. evet kabakulak olmuştum…yanaklarım iyice şişmişti. ağrısı devam ediyordu. günü yatarak geçirmeye çalıştım, zor oldu ama başardım. sabah saat 5 sıraları uyandım. çok bitkin hissediyordum fakat yanaklarımın ağrısı hafiften dinmişti. evde 37 ekran küçük tüplü bir televizyon vardı. ev eşyalı bir evdi sonuçta. açtım televizyonu, hiçbir şey ilgimi çekmemişti. çok sıkıcıydı programlar, diziler. kapattım. yeniden bilgisayarımı açtım. şu hacker dostumla konuştum, site hackliyormuş, deface kasacakmış. “boş iş bunlar” dedim. “öyle ama can sıkıntısı işte” dedi. şu sosyal paylaşım sitesini***(no name no cry) ne yaptığını sordum. index atabileceğini söyledi fakat başka işlerle uğraştığından henüz zaman ayırmamış. tekrar deep webe döndüm. biraz da deep web deki forumları keşfetmeye çalıştım. ilk bulduğum forum bir hack forumuydu. içini kurcaladım, gerçekten enfesti. internette hiçbir yerde bulamayacağım programlar bulunuyordu. muhteşem keyloggerlar , botnetler, trojanlar, wifi-hack ler bulunuyordu fakat öyle kuruca koyduklarını sanmıyordum. sonuçta deep webdeydik. her türlü virüs vardı o programlarda, kendi virüslerini de içine gömmüş olmaları mümkündü. kimseye güvenmeyeceksin deep web de(no confidence no cry). başka forumlara baktım, bir tane 16 yaş erkeklerinin ferrelerinin, resimlerinin paylaşıldığı bir foruma denk geldim. ne tür bir cinsti bunlar. ya çok çeşit bir gaylerdi, ya da kadınlardı ki bunun olma olasılığı daha düşüktü. olasılık hesaplarını yapmayı seven biriydim, her olay da bir sebep sonuç ilişkisi kurar, olasılıkları zihnimden hesaplamayı çalışırdım. çevremdeki insanlar hep zeki olduğumu söylerlerdi. ama çok tembeldim. bu sebepten okulda başarım düşüktü, üniversiteyi kazanamadım. her ne kadar zeki olsam da çalışmadan olmuyor. bunu öğrenmiştim. zekamı başka konularda kullanmaya çalıştım, bilgisayar gibi. başarılı olmuş muydum bilmiyordum ama çok şey öğrenmiştim. bir çok hayat dersi çıkarmıştım… geç olmuştu, yanaklarımın ağrısını da iyice dinmişti. yarım saat içinde uyumuştum. derin bir uyku çektim. sabah bir burun akıntısıyla kalktım. daha doğrusu kalmadım. sinüzitim olduğu için yanımda hep peçete taşırdım. uyukende eşofomanlarımın cebinde bir peçete bulunurdu. burnum akıyordu. gözlerim kapalı, elimi cebime uzatım burnumu temizledim. fazla zaman geçmeden tekrar aktı, tekrar sildim. sonra tekrar aktı, bu sefer temizlemedim. bu anı daha önceden hatırlıyordum. burnum kanıyordu, gözlerimi açtım, peçeteye baktım , kan içindeydi. yastığımın kılıfıda birkaç damla kana boğuldu. hemen tuvalete koştum. geçmiyordu lanet olası şey. yarım saatte ancak durdurabildim. burnumun kılcal damarlarında bir sorun olduğundan daha önce bu tarz kanamaları çok yaşamıştım, şaşırmadım. hemen birşeyler atıştırdım. yediğim şeylerin tadını hiç beğenmedim. bir daha ki sefere bunları da almayacaktım. bilgisayrımın başına geçtiğimde midem bulanıyordu, bilgisayarı açamadan tuvalete koştum, kustum. kendimi çok kötü zorluyordum. sanki ölüyordum. daha önce hiç bu kadar kötü kustuğumu hatırlamadım. yediğim her şeyi çıkardım. başka bir şey yiyemedim. biraz dinlenmek için televizyon açtım, tekrar kustum. bu sefer tuvalete yetişemedim, az bir şey yere de damlamıştı. çok kötü hissediyordum kendimi, sanırım yediğim şeyler fena dokunmuştu. biraz dinlenmek için uyumaya çalıştım. saat akşam 7-8 gibi kalktım. kendimi biraz daha iyi hissettim. biraz dışarı çıkıp hava aldım. eve tekrar dönüp bilgisayarı açtım. deep webe girmedim. uzun zamandır facebook’a girmiyordum. bir bakayım dedim. 26 bildirim, 2 mesaj , 5 tane de arkadaşlık isteği vardı. bildirimlere tıkladım. çoğunun oyun isteği olduğunu gördüm. mesajlara tıklayamadan kusacağımı hissettim, tuvalete koştum, zaten boş olan midemden biraz sıvı bir şeyler çıktı. çok kötü hissediyordum. bu sefer hiç kalmayacaktım. uyudum, gece 2 sıraları bir ateşle uyandım. sanki evim yanıyordu. gözlerimi açtım, evin yandığı yoktu. acilin yolunu tuttum… biraz anlayış istiyorum, işteyiz sonuçta... durumumu anlattım, üstümdeki şeyleri çıkarmamı istediler. don atlet kalmıştım. kalabalık bir odaya yatırmışlardı. milletin içinde (kızlar-erkekler) don atlettim. ne olduğunu bilmiyordum. herhangi bir açıklama da yapmadılar. sadece arada bir hemşire gelip, bir aletle ateşimi ölçüyordu. ne olduğunu sorduğumda henüz biz de tam olarak bilmiyoruz dedi. aradan bir süre sonra doktor geldi. son 5 gün içerisinde neler yaptığımı, neler içip yediğimi, dışarı çıkıp çıkmadığımı, hasta biriyle buluşup buluşmadığımı sordu. her şeyi anlattım (kusmuk dahil). sana karşı açık konuşacağım. menenjit olma ihtimalinden şüpheleniyoruz. kabakulak menenjiti. şu yerde gördüğün kusmukdan bir virüs bulaşmış olabilir, ama sadece şüpheleniyoruz kesin bir şey yok. bazı testlerde buluncağız fakat lütfen sorun çıkartma dedi. tamam dedim. menenjit değildim sonuçta, şüpheleniyorlardı o kadar. zaten biraz da zor gözüküyordu menenjit olmam. menenjit nasıl olunuyor onu bilmeden kendime bunu söyleyebiliyordum ya helal olsun diyorum. sabah olmuştu, uyanmıştım. hemşire ve bir adam geldi. beni tekerlekli sandalyeye oturttular. “yürüyebiliyorum” dedim. “biliyoruz” dediler. “sadece seni daha fazla yormak istemiyoruz, bu yüzden” diye yanıtladılar. adam beni götürmeye başladı. yalnız biraz hızlı sürüyordu. hafiften korkmuştum düşerim diye. insanlara çarpabilirdik ama ustaca manevralar yapıyordu. korkutucu bir tekerlekli sandalye macerasından sonra gelmiştik. beni bir yatağa benzeyen bir yere yatırdılar. “şimdi sırtından bir sıvı alacağız, ama sakın ani hareket yapma, biraz acıyabilir” dediler. ne kadar kötü olabilirdi ki? “tamam” dedim. göbek hizasından sırtımdan iğneyi soktular. “ahhhhhhhh” diyerek neredeyse 10 cm sıçramıştım. böyle olabileceğini bildiklerinden yanımda hemşireler doktorlar beni tutmaktaydı. iğne kırılabilirdi, benim hareket etmemi engelliyorlardı. bir türlü alamadılar şu lanet olası sıvıyı. 6. kez çektiğim büyük acıdan sonra “bitti” sesi geldi. “ohhhhhhhhhh” çektim. ama bitmiştim bende. tekrar yatırdılar beni. kan aldıktan sonra derin bir uyku çektim… hastalık dönemim üzerinde fazla durmak istemiyorum, bu dönemi hatırladıkça gerçekten üzülüyorum. şunları söyleyebilirim, 1 hafta boyunca özel odada yattım, gözetim altında oldum. bu sırada geri döndüğümde yapacağım şeylere ilişkin planlarım vardı. en sonunda taburcu olmuştum, fakat her ay kontröllere gidecektim. menenjiti atlatmıştım, her hangi bir hasar bırakıp bırakmadığı konusunda testlerde yapmışlardı (geri zekalı olabilirdim). neyse geçmek istiyorum bunları. aradan 1 hafta geçmiş ve seri katil işini geciktiğinden hala haber yoktu adamdan. insan bir arardı ama. ne yaptın benim işi diye? aramadı, durumu bildirmek için ben aradım (zaman kazanmak istiyordum) telefon çaldı çaldı çaldı. en sonunda bir kız açtı. “alo” dedi. “alo , siz kimsiniz tanıyamadım?” dedim. “ben h***(no name no cry)’ in kızıyım” dedi. daha önceden konuşmuş olduğum kişinin ismini öğrenmemiştim. no name no cry felsefesiyle ilerliyordum çünkü. konuştuğum herif büyük ihtimal h*** olmalıydı. bunları hızlıca düşündükten sonra kıza döndüm. “bu telefon h*** ‘ nın telefonu mu ? “evet de siz kimsiniz?” “h*** orda mı onunla görüşmek istiyorum?” “kendisi 4 gün önce vefat etti” “ne , nasıl yani?” “trafik kazası geçirdi”…"kaza mı ama nasıl olur?" başımdan aşağıya kaynar sular dökülmüştü. sevinmiş miydim üzülmüş müydüm pek anlayamadım. "arabasıyla giderken bir kamyonun altında kaldı" dedi. fakat bunu söylerken ses tonu hiç de iç açıcı değildi. sm (sosyal mühendislik) konusunda bilgiliydim. yalan söylediği hissene kapıldım. "başınız sağolsun" deyip kapattım. düşündüm, "bu adam neden ölür, nasıl ölür, bu kadar kolay mı, komplo mu" sonunda bir yargıya vardım "siktir et amk işim rahatladı oh be" çok sevinemedim, telefonum çaldı ve tehlikenin farkına vardım. numara türkiye'deki bir şebekeye aitti. tereddütle açtım. "hello" dedi karşıdaki ses. arkadan garip garip sesler geliyordu. "hello" diye yanıt verdim. "what's problem?" "mr *** (no name no cry) ??? " adımı duyar duymaz kapattım. ne oluyordu lan, nooluyor . bu kim , ismimi nerden biliyor, arkadan gelen sesler ne, nooluyor amk dememe fırsat kalmadan yeniden çaldı telefon. aynı numaraydı. soğuk kanlılığımı korumalıydım. telefonu açtım ve "sorry, low battery." "no problem mr. *** ." buralarda hatırlayamadığım bir kaç şey söyledi. sonra da: "we are reserach a topic." "what's about this topic?" "ıt's about h*** (no name no cry)" bahsettiği herif şu bizim ölen adamdı. acaba aramızdaki ilişkiyi mi anladılar diye iyici tereddüte kapıldım. kötü düşünceleri uzaklaştırmalıydım. ama bu kimdi ki amk ? nerden anlayacaktı? "who are you?" dedim. "turkish police" e yok artık ebenin amı ? film mi çekiyoruz lan? (diye içimden geçirdim) "nasıl" diye haykırdım, ulan geri zekalı, türk olduğunu niye belli ettin, beynini sikeyim diye kendime saydırdım. "türk müsünüz?" dedi polis. hiç dikkat etmediğim nokta ise telefonda bir bayan vardı. bunu şimdi farketmiştim. "ee şey ee evet" diye geveledim. "bakın *** bey. h*** hakkında sizinle konuşmak istiyoruz." "evet, de kendisi ölmemiş miydi?" oha, bu nasıl soru lan. iyice sıçtığımı farkettim. her kelimemde batıyordum. "evet, bundan nasıl haberiniz oldu?" "kızı söyledi, fakat neden bunu araştırıyorsunuz? trafik kazası geçirmedi mi? ne var bunda?" diye aslında benim de şüphelendiğim konuyu çaktırmamaya çalıştım. trafik kazasında ölmediğini ben de düşünüyordum. polisin bu telefonu üzerine emin olmaya başlamıştım." "eee yani şey ölmedi, öldü de yani, size trafik kazası olduğunu kim söyledi?" diye geveledi bayan. benim bilmediğim düşüncesine kapıldı. olayın ne olduğunu bilmiyordum ama bu telefon görüşmesi derhal sonlanmalıydı. "kızı söylemişti fakat şu an acelem var, bir toplantıya gireceğim sonra konuşursak iyi olur." "yurt dışında mısınız?" "evet de gerçekten acelem var, sonra arasınız olmaz mı?" "bu önemli bir mevzu" "neresi önemli, trafik kazası geçirmiş ölmüş işte." "ee peki sonra konuşsak iyi olur fakat bu konu hakkında mutlaka konuşmamız gerek." "sonra ararsınız" dedim ve kapattım. kadın kararsızlığa düşmüştü. çünkü gerçek ölüm sebebini açıklamak ya da açıklamamak konusunda bir fikri yoktu. bu yüzden de onun için de kapatmak daha iyi olmuştu. "neyse olayı sentezlemeyi sonra yaparsın" dedim kendime. bir süredir deeep webe girmiyordum. biraz kafa dağıtmalıydım. açtım laptopu. irc kanallarında geziyordum. "tr hacker z" diye bir kanal gördüm. "gir anasını satayım" dedim. muhabbet derine benziyordu. kanal da 7 kişi vardı ve hararetli bir tartışmaya girmişlerdi. fazla zaman geçmeden garip nickli herifin teki mesaj attı. "***.edu.tr hacked !"şaşırdım, edu.tr ler den database sızdıranı gördüm fakat hackleyeni hiç görmemiştim. "oo adamsın" felan diye mesajlar geldi. şu garip nickli heriften 2. bir mesaj daha geldi. bir link atmıştı. linke tıkladım, yüklenmesini bekledim, bekledim bekledim ve "ahan da girdi" dedim. sitenin database si ne işime yaracakki diye düşündüm. irc kanalına tekrar baktım. "you are banned" siktiri çektim. ne diye banlarlar ki diye düşündüm. "yoksa, hadi be olamaz??" database de hocaların, öğrencilerin, çalışanların bilgileri ortadaydı. bu kişisel bilgilerle bir kişinin hayatını karartmak çok kolaydı. sahte şirketler, hayali ihracatlar... bir de bulunduğumuz yıla bakarsak daha da kolaydı. ulan neden banlarlarki diye yine düşündüm. sadece tanıdık herifleri felan mi tutuyorlardı ki? neyse ipnelik değil mi, aradım üniversiteyi. normalde siksen böyle bir şey yapmazdım. o an ki kafamı hayal bile edemiyorum. telefon çaldı, açıldı ve o arada tam tam tam diye kapının yumruklanma sesi geldi. daha hiç konuşmadan telefonu yüzüne kapayıp kapıya gittim. bir piçlik seziyordum. kimseyi tanımıyordum, kapım niye çalınsın ki? "belki de dayımdır" düşüncesiyle delikten baktım. "hassssssssss"polisti. aklıma o an her türlü şey geliyordu. acaba şu ölen herifin şeyi mi? yoksa deep web de başıma açılan bir bela mı? kapıyı açmak zorundaydım. delikten bakarak evde olduğumu belli etmiş oldum. çünkü ışık kesilmişti. açtım kapıyı. hemen eve girdiler ve alt kattaki evin balkonuna inmek için benim evi kullanmak istediklerini söylediler. sebebini sordum. "evde silahlı bir hırsız bulunuyor" tarzında bir şey dediler. tam olarak böyleydi herhalde. çünkü o anki heyecanım ve ödümün bokuma karışmasıyla bir şey anlayabilecek modda değildim. 5 dakika sonra polis evimden ayrıldı, 15. dakikada apartmandan adamla çıktılar. "helal olsun, adamlar işi biliyor" diye içimden geçirdim. hiçbir şey olmamış edasıyla odama gittim. ne yapacağımı hatırladım. neyse şu üniversiteyi yeniden arayayım dedim. "*** üniversitesi *(burada birşeyler söyledi*" "merhaba, web sitenize girmek istediğimde bir indexle karşılaşıyorum. siteniz hacklenmiş." "evet beyefendi bu durumdan haberimiz var. şu anda siteye erişimi kestik" "yalnız sitenizin database i internette yayınlanmakta. "nasıl?" "sitenizin veritabanı, öğrenci bilgileri, hepsi internette." "lütfen hattan ayrılmayın" dedi kadın. bir ipnelik sezdim, telefonu kapattım. aramasa mıydım acaba? telefon çaldı.--spoiler-- einsteinlerimizden birisi bir tespitte bulunmuş. ben burada tüm hayatımı yazsam sikimsonik bir şeyler ortaya çıkardı. mümkün olduğunca özet geçiyorum. bulunduğum süre zarfında apartman içerisinde ev değiştirdim. kira fiyatı artınca aynı apartmanda sadece konut dğeiştirdim. bunu belirtmemem benim hatamdı, haklısınız. --spoiler--"alo, merhaba ***(no name no cry) bey." "merhaba" diye temkinli bir şekilde konuştum. yanılmıyorsam yine şu polis kadındı. "bugün içerisinde *** üniversitesiyle iletişim kurmuşsunuz. toplantınızdan sonra sizinle görüşecektik." "evet, haklısınız. bir bilgi öğrenmek için aramıştım, ancak gerek kalmadı" diye doğaçlama takıldım. "peki, h*** olayı hakkında sizinle yüz yüze görüşmek istiyoruz" "hassssikkktirrrrrr" diye içimden geçirdim. "eee şey yalnız ben çok yoğunum bu aralar" diye geveledim. "bu önemli bir mevzu ve sizinle görüşeceğiz. "şey peki, tamam. benim oraya gelme ihtimalim yok. sizinle burada görüşmek istiyorum." dedim. "bizim için bir sakıncası yok. ekibimiz en yakın zamanda sizinle görüşmek için yola çıkacaklar." bu laflardan sonra bir buluşma ayarladık. *** hotelinde buluşmayı tercih ettim. evimde konuşmak çok sakat iş. gizlilik önemli diye düşünürken laptopu kucağıma aldım ve tr den haber sitelerine baktım. şimdi sıçmıştım."esrarengiz ölümün arkasındaki sır" manşet aynen böyleydi. küçük yazı olarak da "iş adamı h*** (no name no cry) ölümü aralanıyor" götüm çok pis tutuşmuştu. büyük bir heyecan ve korkuyla habere tıkladım. tam olarak haberi hatırlamasam da genel mevzuyu anlamıştım. h*** trafik kazası sonucu ölmüştü. h*** nın aracı, duvar ile kamyonet arasında ezilmişti. oldukça hızlı gelen gelen kamyonet arkadan çarpmış, ve olay yerinden hızla ayrılmıştı. haberde bahsedilen konu ise bir mafya hesaplaşmasının olduğuydu. bu herifin bana öldürtmek istediği herifte büyük ihtimal mafya liderlerinden birinin çocuğuydu. olayı yavaş yavaş kavramaya başlamıştım. haberin ayrıntılarını incelerken şok oldum. "polis, ondan şüpheleniyor. h*** nın son görüşmeleri incelenediğinde ukrayna' da yaşayan birisine ulaşılıyor. polis, olayın bu kişiyle doğrudan alakası olduğunu düşünüyor." tarzı bir yazı vardı. faka bastığımın farkındaydım. hazırlanmalıydım, hiç bir çelişki bırakmamalıydım polis ile olacak konuşmamda. önümde 2 gün vardı. lanet olası 2 gün. neler yapabilirdim ki ? acaba kaçmalı mıydım? hiç arkama bakmadan yeni bir başlangıç mı? gönderecekleri ekibin oldukça profosyonel olduklarını biliyordum ya da öyle düşünüyordum. soracakları sorularlarla istedikleri bilgileri alacaklardı ya da izin ben buna izin vermeyecektim. kendimi korumalıydım. ama elimden ne gelirdi ki? belki de bir şeyler gelebilirdi, evet evet. hemen laptopu aldım ve deep web de bir e-book sitesi buldum. "lying" terimini arattım. karşıma yanlış hatırlamıyorsam "the best way of the lying" tarzı bir sonuç çıkmıştı. bu ne olduğu belirsiz şeyi açtım. yeni bir web sayfasında kitabın içeriği metin olarak kaşrıma çıkmıştı. başladım okumaya. bir yerden gelişmeye başlamak lazım değil mi? yararlı bir kaynağa benziyordu. sadece yalan söylemeye değil, yalanın anlaşılmaması için fiziksel bazı taktikler de vermekteydi. aslında bir nevi sosyal mühendisler için gerekli bir kitap diyebilirim. kısaydı, 1 saatte bitirdim. gözlerimin ağrıdığını fark ettim. ekranın parlaklığından dolayı gözlerim yorulmuştu. ama artık hazır gibi hissediyordum kendimi. karşımda nasıl bir şey olduğunu bilmiyordum fakat evet, hazırdım. 2 boyunca sürekli pratik yaptım. kendi kafamdan senaryolar uydurdum. bunları akıcı bir şekilde ayna karşısında kendime anlattım. bunları kendime de inandırdım. eğer inanmazsam bazı fiziksel etmenler yüzünden kendimi ele vermiş olurdum. kitabı iyi okumuştum. evet evet hazırdım. saat tamamdı. ***(no name no cry) görüşmeye hazır... otele girmiştim. otelin lobisinde aval aval dolanırken ***(no name no cry) ismini duydum. hemen döndüm. ekibi görmüştüm. beni çağırmışlardı. yanlarına gittim ve oturdum, görüşme başlamıştı. -- --daha önceden bir polis panpamız güvenirlik için polisle görüşmelerini aktarma demişti. sadece biraz değineceğim-- -- görüşme iyi geçmişti. çoğu şeyi (tamamı değil) olduğu gibi anlatmıştım. aslında bir adam öldürtmek istediğini, benim yardımcı olduğumu falan filan. ellerinde benim görüşmelerime dair bir veri var mıydı bilemem ama kendimi doğrulatmıştım. benden iş çıkmayacağını anlamışlardı ve gitmişlerdi. hakkımda yasal bir prosedür uygulana bilirmiş, bu konuda da bilgilendirme yaptılar. rahatlamıştım. kendimi eve atar atmaz cehennem ateşi sıcaklığında bir suyla duş almıştım(sıcak suyu severim). düşünüyordum, ne yapabilirdim. param da yoktu. şu h*** herifiyle sözde anlaşmıştım. ulan adam parayı yollayacaktı ne güzel, adresimi iletmedim. harbi büyük malım. kendime saydırmaya devam ederken laptobumu aldım. deep webi açtım. yeni işler bulabilirdim değil mi? hidden wiki de gezerken general bir forum gördüm. bir konusu yoktu, her şey bulunuyordu diyebilirim. buradan para kazanabilirdim. ne yapabilirdim, . . . . yapabileceğim en iyi şeyi tabiki de! hack... açtım konuyu. web hacking, account hacking yapabileceğimi belirttim. fiyatı bitcoin cinsinden veremeyeceğim ama 100$ gibi bir meblağa denk geliyordu. bu da oldukça iyi bir rakamdı. 5-6 iş alırsam ayımı rahatlıkla çıkarırdım. elimde kalan son paraya baktım. az kalmıştı. biraz alışveriş yapmalıydım. son paramla yiyecek stoklamalıydım (dışarı çıkmayı fazla sevmezdim ben) . yarım saattlik bir alışveriş sonucu eve varmıştım. yiyecekleri yerleştirdikten sonra laptobuma yöneldim. başlığı açtım yükleniyordu site sanki yüklenmesi biraz uzun sürüyormuş gibiydi aklıma büyük bir teklif aldığım düşüncesi geldi içime doğdu diyebiliriz ve site açıldı. evet evettttt... ovv shit man. what happened ! what is this ovv yeah. amk herifin teki 52 tane account hacklememi istemiş. parayı bitcoin cüzdanıma yolladığını söylemişti. taşak geçiyor olmalıydı. daha adamla anlaşmamıştık bile. hemen cüzdanı kontrol ettim. evet yatırmıştı tüm parayı. dıbına koyayım bu para 1 yıl yeterdi bana. daha herifin işi bile halletmemiştik. yeah. verdiği accountlar bir sosyal paylaşım sitesinin accountlarıydı. 1-2 tanesini inceledim. normal sıradan kullanıcı hesabı gibi duruyordu. ya da ben öyle sanıyordum ? adamın işini hemen halletmek istedim. bu kadar hesabı keylogger, fake ya da trojen ile hacklemek mümkün gözükmüyordu. sitedeki bir açığı kullanmalıydım. daha önceden bu sitede account hacking yapmıştım. gizli soru üzerinde bir bug vardı. acaba hala duruyor muydu? hemen kullanıcı adını yazdım. mail adresini doğruladım. gizli soru bugunu denedim. olmadı. aklıma hiçbir şey gelmiyordu. başka bir açık bilmiyordum bu site üzerinde. sosyal mühendisliğimi konuştursam 1 yılımı alırdı o kadar hesap. gerek yoktu. aslında para da yatmıştı. ne gerek vardı hacklemeye ? aslında biraz bekleyebilirdi. yeni bir açık keşfedersem bunun üzerinden işi halledebilirdim. ama dediğim gibi para yatmıştı. uzun zaman sonra elime böyle yüklü bir mebla geçmişti. harcamak istiyordum bu parayı. bitince yeni iş alırdım amk ne var. düşüncelerle adeta beynimi gibiyordum. aslında beynim zaten gibilmişti. sanki yaşamıyor gibiydim. mastürbasyondan zevk almayı bırakalı yıllar geçse de beynimi gibmek için devam ediyordum. ama yetmiyor gibiydi sanki. --- --- -- *** markete girdim deep webde. marihuanalara baktım. evet alıcaktım bundan. bu kafayı yaşamak istiyordum. verdim siparişi. 1000$ küsür bir şey tutmuştu. bitcoin cinsinden herifin wallet a yatırdım. nasıl geleceği hakkında bir fikrim yoktu. "ama herkes alıyordu, elbet adamlar bir yol bulmuştur" diye düşünüyordum. sorularımı gidermek için adamla iletişime geçtim. --- --- -- nasıl dıbına koyayım, normal kargo mu !!! tepkim aynen böyle olmuştu. işin aslını öğrendim. herif normal kargoyla yolluyormuş. malı oyuncak statüsünden gönderip magic küplerin (şu zeka küpü işte) içine koyuyorlarmış. şu ana kadar bir sıkıntı çıkmadığını söylemişti. tabi her aksilik beni bulur ya !!! yanılmamıştım. ne halt olduğu gümrükte belli olmuştu ya da ben öyle düşünüyordum. ama başıma hiçbir zaman böyle bir şey gelmemişti. 2 gün gümrükte beklediğini hiç görmemiştim. anlalışmıştı işte başka açıklaması olamazdı. lan mal gibi zaten evimin adresini vermiştim. sıçmıştım. hemen kaçmalıydım. buradan kurtulmalıydım. hay dıbına koyayım lan kargo adıma gelecekti hem de. kurtulmalıydım buradan. kaçmalıydım uzaklara, kurtulmalıydım bu ülkeden. yakalanmak istemiyordum. sadece kullanıcı olduğum için bir şey olacağını düşünmüyordum. ama daha önce hiç kullanmamıştım. yırtabilirdim. lanet olsun bu da bir işe yaramazdı. ne yapacağım şimdi ben. hesaplamalara koyuldum. eğer kargo anlaşılmışsa büyük ihtimal akşama kalmaz benim evdeydiler. parama baktım. elimde nakit para da yok, gibtir. hemen deep webi açtım. bitcoini eft yapan herifler vardı. bu işten komisyonda alıyorlardı ama nereden güvenebilirdim tüm paramı almayacaklarına. güvenmek zorundaydım. zorundaydım !! yolladım parayı. --- --- -- 1 saat geçmişti. 1 saatin her dakikası, her saniyesi, her salisesinde heyecan, korku, adrenalin tavan yapıyordu. kaçmalıydım buradan. hem de olabildiğince erken bir şekilde. sürekli banka hesabımı kontrol ediyordum. --- --- -- gibtir oça bak. herife yolladığım paranın %60 ı sadece hesabımdaydı. vaktim de yoktu. yapacak bir şeyim de yoktu. ama bana para lazımdı. --- --- -- yeni bir sekme açtım... bana para lazımdı. kaçacaktım ulan. para lazımdı bana. çıldırmıştım. gözlerimin yandığını hissediyordum. terlemiştim. alnımdan, ellerimden, ayaklarımdan adeta su boşalıyordu. açtığım sekmeden hemen tefecilere bakıyordum. kaçıyordum dıbına koyayım. bütün parayı tıkayacaktım. fazla bir şey de alamazdım. 4000$ banka hesabına. banka hesabına para yatıramayacaklarını söylediler. bitcoin takip edilemediğinden "only bitcoin" diyordu bin herifler. ne yapacaktım. düşünürken toparlanmaya çalışayım dedim. 1-2 eşya mı sırt çantama koydum. biraz su ve meyve koydum. laptobun başına geçtim. heriflere bitcoin cinsinden alamayacağımı söyledim. anlamıyordu oç lar. kalbim yerimden çıkacaktı. ağlıyordum. gözlerimden yaşlar boşalıyordu. ağlıyordum lan aklıma annem geldi. keşke keşke hiç ayrılmasaydım evimden. başlarım ailevi sorununa. ya da keşke hep dayımlarda kalsaydım. ne diye bunlar olurki ağlıyordum. kalbimin her atışında kapı çalıyor sanıyordum. ağl��yordum. evet fark ettim. her şey bitmişti. kapı çalmıştı... buradan sonrasını şunu dinleyerek okursanız iyi olur:  https://soundcloud.com/66...-kanunsuzlar-instrumental --- "heyyyyyyyyyy *** do you remember meeeeeeee" bu kimdi lan. bu kimdi polis olamazdı. ismimi biliyordu. kim di bu herif. "open the door. we have a deal with youuuu" yoksa lan yoksa ? "hahahaha ı know, you are in the home. ı, ı sent you a money for job." kapıyı hala yumrukluyordu. tek kişi olamazdı. silahsız da gelmiş olamazdı. sorulması gereken soru beni nereden tanıyor, kim bu ve evimi nasıl buldu? ulan bunları şimdi mi düşünmeliydim. herifler az sonra gibecek belamı. kaçmalıydım. run ** runn *runnnnnnnnnn laptobu çantaya koydum. balkana çıktım. atladım ve koşmaya başladım. uzun zamandır koştuğumu hatırlamıyordum. nasıl bir histi onu da bilmiyordum. ama koşarken ağlıyordum. göz yaşlarım, rüzgarın etkisiyle gözlerimden ayrılıp adeta hava da asılı kalıyordu. sanki arkamı dönsem hava da onları asılı görecektim. ama arkadamdan bu heriflerin geldiğini de bilebiliyordum. sesler duymuştum. kaçtığımı anlamışlardı. ne yapacaktım ulan. kaçıyordum arkama bakmadan. koşuyordum önümü göremeden. uzaktan sıksalar belki indirirlerdi beni. ama istekleri nedir bilemezdim. evet belki indirmek istiyorlardı beni. yapacak bir şeyim yoktu. polisi arayamazdım. onlara sığınamazdım. tek yapmam gereken aradaki farkı açıp bir yere saklanmaktı. ama tıkanmıştım. koşamıyordum. adamların nefesini boynumda hissediyordum. bitmişti be. buraya kadardı. rüya sona ermişti. hani böyle ölmeden önce gözlerinizin önünde film şeriti geçer diyorlardı ya. aynısı olmuştu işte. durmuştum. olduğum yerde duruyordum. küçükken bigibletten düşmüştüm. ağzım burnum, dizlerim gibilmişti. üstüne bir de babam dövmüştü. hacker dostum geldi deep webdeki. içime doğmuştu. yakalandığını düşündüm. lisedeki ingilizce hocam gelmişti. seviyordum be o kadını. gençti, güzeldi. buraya kadardı. son bir adım her şeyi bitirebilirdi. emin miydim bilmiyordum. ama bunu yapmam galiba en doğrusuydu. hazırdım. yok yok değildim. ama yapmalıydım. kaçamazdım. bu kadar. rüya sona etmişti... --- --- -- 1 adımı attım. adeta bebek ciyaklaması gibi bir ses duydum. bir acı. büyük bir acı. ehueheuhueeu ne olduğu hakkında hiç bir fikrim yoktu. gözlerimi zorladım. açtım. birisini gördüm. anneme çok benziyordu. annemdi herhalde. "anne" dedim bir şey demedi bu kadın. değildi herhalde. gözlerimin makrosu yerine gelmişti. ulan annemdi bu işte. ağlıyordu. konuşmak istiyordu, ama konuşamıyordu. bitmiş miydi yoksa her şey. kurtulmuştum lan. doğru mu ? ehehehe bitmemiş tabi ki. miş li anlatıyorum. bunları sonradan öğrendim tabiki. şevroletin teki gelmiş koymuş amk. kaç metre uzağa atmış ipne. 1 hafta yoğun bakımda kalmışım. annem ve babama ulaşmışlar. onlar da dayıma söylemişler. dayım ilgilenmiş hemen. sürekli uyutmuşlar amk. sonra türkiye' ye naklim olmuş işte. türkiye' de gözlerimi açtım. sıkıntı yok, sağlık yerinde. neyse amk sonra tekrar ukrayna'ya gitmek zorunda kaldım. şu utandırıcı meselesinden dolayı. ilk kez aldığımı, denemek amaçlı olduğunu söyledim. para cezası verdiler ve ülkeye girişimi yasakladılar. amk çok meraklıydık sanki ülkenize. babam gibti belamı. ulan eşek kadar adam olduk yine dayak yedik. neyse anneme affettirdim kendimi. sıkıntı yok o konuda. hee diğerleri ne oldu derseniz hiç gibimde değil. umarım karşıma da çıkmazlar. kurtuldum herhalde o binlerden. şu anda ne mi yapıyorum? gibindirik bi teknoloji mağazasında satış görevlisiyim. lan sabah 9 akşam 10 a kadar mağazada ayakta oluyorum. bazen gece 3 e kadar mağaza da kaldığımı biliyorum. bir de asgari ücret alıyoruz işte. ailemle kalıyorum. eş adayı yok, bakacağız artık. bu parayla bulabilir miyim bilemem. demek istediğim şu illet hayatımı gibti. aman girmeyin. vay be yıllar süren yazım burada sona erecekti. vay be duygulandım. yazmayı düşünmüyordum. işlerden vakit kalmıyordu ve sözlükte ortam eskisi gibi kalmadı. sözlüğü de girmiyordum zaten. geçenlerde girmiştim. özelden çok taciz aldım. bitireyim dedim. efsane bir başlık olamadı ama okuyanlara teşekkürler. hayatımda hiç bu kadar küfür yememiştim. ama canınız sağolsun. hadi allaha emanet. başlığa arada girer bakarım.
0 notes
dogumgunumesajlari · 8 years
Text
Öğrenci Sözleri
Dün annemin yanına gittim oturdum. Ne oldu bilgisayarın mı bozuldu dedi. İyi kadın ya halden anlıyo.
Lisede çirkin olan kızın üniversitede güzelleşmesi kızlar için kıskançlık, eski sevgili için pişmanlık sebebidir.
Geçen gün yaş problemi çözeyim dedim; çocuk dedesinden 7 yaş büyük çıktı.
Işıktan daha hızlı geçen bir şey var. Adı da “Hafta sonu”.
Lan o değil de evdeyken öyle şeyler yaptırıyorlar ki insan okulu bile özlüyor bazen.
1 kadın bir çocuğu 9 ayda doğuruyorsa, 9 kadın 1 çocuğu 1 ayda doğurur. Ters orantının sıçtığı nokta.
-Allah’ım şükürler olsun verdiğin Nimetlere, Didemlere, Çiğdemlere, Gizemlere, Mervelere…
-Okulda hangi yabancı dili görüyorsunuz? +İngilizce ve matematik.
+ Anne sınavdan 90 aldım.- Komşunun çocuğu 100 almış.+ Anne komşunun çocuğu, annesinden 200 tl harçlık almış.- Elalem bizi ilgilendirmez yavrum.
İnsanların %80'i matematikten anlamıyormuş. Neyse ki ben o %45'lik kısımdayım.
+ Baba seni çok seviyorum.-Yine  kaç lira istiyorsun lan?
Matematik 2.yazılımdan 80 alsam hoca sözlüme 100 verse insanlar el ele tutuşsa hayat bayram olsa.
Bende bilirdim takdir, teşekkür almayı. Maksat ağaçlar kesilmesin.
- Hocam, Ece’nin başı ağrıyor 25 kişi tuvalete götürebilir miyiz ?+ Tabi kızım.
- Hocam, Ali’nin top oynarken bacağı kırıldı hastaneye götürücem.+ Kendi gider sen otur.
Okula gitmek istemiyom ama evde de sıkılıyom. İnsanlardan darlanıyom ama yalnız da bunalıyom. Hobim falan da yok. YA BEN OLMAMIŞIM LAN.
Bazı kızlara "delikanlı kızsın" falan demeyin abi. Sonra gaza gelip sakal, bıyık bırakıyorlar.
Bir insan okuldan nefret ettiği halde nasıl üniversite hayali kurar ki.  İşte biz Türkler.
Parasını verip dershaneye yazılıyorduk hoca gelmeyince de seviniyorduk. Zengin miydik, geri zekalı mıydık? anlamadım.
Öğretmen ”indirin parmakları listeden kaldıracağım” dediğinde oluşan o gerilim trafoda yok.
Vize haftası demek; az samimi olduğunuz sınıf arkadaşınızdan bile ‘kardeşim merhaba’ lafını duymak demektir. Notlarımı isteyecek çakaall.
Dünya’nın en güzel cümlesi ‘seni seviyorum.’ falan değildir. Annenin sabah, ‘bugün yorgunsan yat uyu, okula gitme.’ cümlesidir. Ama yok öyle bir dünya.
Bugün disipline benimle birlikte gelecek, ateşli saatler yaşayacak arkadaşlar arıyorum.
+Bana bakıp saatlerce durabilir misin?-Neden sen matematik testi misin?
Öğretmen ‘Ödevin nerede?’ diye sorunca ödevin orda olmadığını bile bile çantasını karıştırıp, bir mucize bekleyen öğrencileriz biz.
İlkokulda nöbetçi öğrenci diye bir şey vardı. Bunlar işlerini çok ciddiye alırlardı, sanırsın Topkapı Sarayını koruyorlar.
Her yıl düzenli olarak kullandığım cümle “Geçen yıl çok salakmışım”.
E-okul fotoğrafını göster; seviyorum diyorsa senindir, sevmiyorum diyorsa da haklıdır. Şimdi yalana gerek yok.
Benden küçük birinin derslerine yardım ederken, soruları şakır şakır çözdüğümde kendimi dahi zannettiğim doğrudur.
1 işçi bir binayı 38500 saniyede yapıyorsa, 38500 işçi 1 binayı 1 saniyede nah yapar. Nerde kaldı orantı? Matematik bitmiştir benim için.
Ben o karneyi almak istemiyorum, okula hediyem olsun. Hatta bana karne basmasınlar ağaçlar kesilmesin benim için, tohumlar fidana fidanlar ağaca anlayabiliyor musunuz?
Okulun son haftasında okula giden insan; ya arkadaşlarıyla anlaşmıştır, ya okulda sevdiği biri vardır ya da mallığına gidiyordur.
Sınav esnasında yanınızda ki arkadaş kağıdı ful doldurmuşsa ve siz ona “az yardım et” derseniz o size şunu der; Sallıyorum olum.
Okul nasıl? Dersler, karne nasıl? Diye sıralayan büyüklerimize; Kalbin nasıl? Şeker, tansiyon ne durumda? Ya kolesterol?
Yurtta kalan 2 arkadaştan biri dışarı çıkınca diğeri ona ‘ bana yurtdışından çikolata getir ehe mehe ‘ diye espri yapıyor mudur?
Şirket: Sınav öncesi kurulup, sınavdan sonra dağılan ortaklık.
İki öğrenci bir olunca, dersler teneffüs olur.
Disipline beraber gittiğin sınıf arkadaşın, hayat arkadaşındır.
Şu cuma akşamının güzelliğine bakar mısınız? Tavan bir ayrı bakıyor, duvarlar bir başka samimi, halının desenlerini daha anlatmadım bile.
Kızlar iddialı erkeklerden hoşlanır dediler diye bir haftadır elimde iddaa kuponu ile dolaşıyorum. Hiç bir ilerleme yok.
En yakın arkadaşımın ismini telefon rehberine ”yalv” diye kaydettim. Aradığın da ”yalv’arıyor” yazıyor. Yine aştım kendimi.
Sınav notlarımın yükseklik korkusu var kesin.
Bugünün dersini yarına bırakma.
Esnaf: Kendi halinde öğrenci.
Keskin sirke küpe, uslu öğrenci sınıfına zarardır.
Ceza-i şart: Yıllık ödev.
Çalışkanın pekiyisi, tembelin çenesini yorar.
Bu yazılıda kopya çeksek temi sıfır alsak, kopya çekmesek temi sıfır alsak.
Sınava kopyasız girmek savaşa silahsız girmeye benzer.
Öğrenciyi altın sıraya oturtmuşlar ille de teneffüs demiş.
Ben sanki zayıf almak için doğmuşum.
Çalışkanın pekiyisi tembelin çenesini yorar.
Görmemişin yıldızlı pekiyisi olmuş, çekip yıldızını koparmış.
Kulak küçüktür ama öğretmenin ağzını sulandırır.
Bu dersten kaldık öteki gelsin.
Madem geldin dünyaya, çalış fizik, kimyaya
Kitabın yenisi, hocanın eskisi makuldür.
Akşam çalışırım – neyse sabah erken kalkıp çalışırım – neyse serviste çalışırım – neyse ilk ders çalışırım – neyse kopya çekerim.
Kopya bir sanattır ama bizim öğretmen sanattan anlamıyor.
Matematikten 5 aldım acaba hoca 95 puanı nerden kırdı?
Öğretmene ödevi hatırlatan öğrenci bizden değildir.
Ak akçe kantin içindir.
Yazılıdan kaçan sözlüye tutulur
Cimri: Arkadaşından bir sorunun cevabını esirgeyen öğrenci.
Yazılı: Hayatımızı alt üst eden kara yazı.
Bilmemek ayıp değil, yeter ki çaktırma.
Kopya: Denizdeki yılan.
Tatlı söz öğretmeni yazılıdan caydırır.
Öğrenci öğrenciye baka baka 5 alır.
Borç yiğidin, cetvel öğretmenin kamçısıdır.
Üzüm üzüme, öğrenci karneye baka baka morarır.
Öğrenci yapamadığı yazılıya zor der.
Kopya veren arkadaştan kola esirgenmez.
Seni ben notların için değil, bana verdiğin kopyalar için sevdim gülüm.
Kulak küçüktür ama öğretmenin ağzını sulandırır.
Dram: Beceri sınavından çıkan öğrencinin hali.
Öğrenci avcısı: Nöbetçi öğretmen
Hayatta kalırsam senin için, okulda kalırsam bu hoca yüzünden kalıcam.
Biraz şen, biraz deliyim, hoşgörün ben liseliyim.
İpotek: Öğretmenlerin kopya materyallerine el koymaları.
Aşk ağlatır, sınav sövdürür, matematikçi inletir.
Hoca hocaya baka baka notları düşürür.
Öğrenci: Okulumuzun vazgeçilmez incisi
Her öğrencinin kalbinde bir beş yatar.
İthalat: Kopya almak.
Görünen kopya kılavuz istemez.
Denize düşen yılana, sınava giren kopyaya sarılır.
Hocaya yalakalık yaparsan beş, yapmazsan keleş alırsın.
Hocanın vurduğu yerde gül biter, disiplin üzerinizden geçer.
Kar zarar cetveli: Karne
Bana kopya verenin kırk yıl kölesi olurum.
Parmağını notuna göre kaldır.
Yazılıda bilmemek değil, sormamak ayıptır.
Kopya çekemeyen burnunu çeker.
Ummadığın hoca beş verir.
Benim aşkın için verdiğim savaş, tarih derslerindeki savaşlarla kıyaslanamaz aşkım.
Sınavları düşünüyorum kitaplarım kapalı.
Çek kopyanın hasını, çekme eylülün yasını.
Bana hocanı söyle, sana kaç üzerinden not verdiğini söyliyim.
Sensiz kalacağıma devamsızlıktan kalırım daha iyi.
İyi arkadaş yazılıda belli olur.
Okulda 3 şeyi seviyorum sen, iyi notlar ve okuldan kaçmaları.
Sakla samanı gelir zamanı, mayıs’ ta okul kırmanın tam zamanı.
Bana notunu şöyle sana harçlığını söyleyeyim.
Sınıfta kalan çocuğa kantini versen bile durmaz.
0 notes