Tumgik
#psikolojik hastalıklar
yankimesta-blog · 5 months
Text
kadınlar neden asla tek gecelik ilişki yaşamamalı
Biliyorum biz kızlar olarak da erkeklerin eğlendiği kadar eğlenebilmek istiyoruz ama inan bana o tek gecelik ilişki sana istediğin eğlenceyi vermeyecek. Dışarı çık eğlen danset içkini ısmarlattır ama o yeni tanıştığın çocukla yatma. (bulunduğun yerlerin kolay kaçabileceğin, yediğin içtiğin şeylerin bilincini almayacak şeyler olduğuna dikkat et)
-Kadınlar sexually transmitted diseaselere daha açıktır ve erkekleri etkilemeyip kadınların sonuna sebep olabilecek erkekler aracılığıyla taşınan hastalıklar vardır.(bkz rahim kanseri)
-erkeklerin çoğu korunmayı anlamsız bulur. Zevkini azaltabilecek hiç bir şeye okey değildir. Senin kimyasal sağlığını kötü etkileyebilecek haplar almanı onun zevkinin azalmasına tercih eder.
İkinizin başbaşa kaldığı bi ortamda durdurman zorlaşır ve yaşanan yaşanmıştır artık çok geçtir
İstemediğin bir şey yaşandığında sen onla başbaşa kaldın e öpüşmüşsünüz tabi ki onu da yapabilir gibi bir bakış açısı vardır.
Unutma: kadınların yanında gibi gözüken yasalar erkekler tarafından uygulanmakta ve o yasaların sayısı hergün azaltılmaya çalışılıyor
-Eril enerjiyi sormadan bir şeyler yapabilmek olarak tanımlayan çok erkek vardır bunlar istediğini alana kadar dünyanın en kibar insanlarıdır
-Erkeklere istedikleri yapabilecekleri hatta yapmazsa kadınsı oldukları söylenmiştir onlar ne senin hastalanma riskini ne hamile kalma riskini ne de zevkini senin 1%'in kadar umursamayacaktır.
-Kadınların çoğu orgazmı hiç yaşamamıştır bu yaşayanların çoğu da bir erkekleyken onu yaşayamamaktadır -Toplumsal algı kitaplardaki tanım (erkekler tarafından oluşturulmuştur) seksi içe girmeyle başlatır erkek orgazmıyla bitirir.
Kadınların seksten zevk alması istemesi çoğunluk tarafından ayıp bir şey olarak görülmektedir. Bu bilginin o çoğunluğun kadına istemediği şeyler yapmayı normal olarak görmesi anlamına geldiğini fark et. Görmediğin yaşamadığın bilmediğin çok şey var deneyimlerini yaşarken hiç bir şeyi aceleye getirmen gerekmiyor. Aceleye getirmeye çalışandan şimdiden kork.
Kendi başına ya da güvendiğin kişilerle deneyimler elde et. Kendine güvenen insan ol.
O bulunmaz hint kumaşı sandığın erkekten daha çok var eğer vucutsal ve psikolojik şekilde sağlıkla hayatta kalırsan karşına çıkma olasılıkları artar.
Genellemeler önemlidir, dedikodu hayat kurtarır kız arkadaşın sana bu erkek böle bişi yapmış diye anlattığında ona inan hayalinde beğendiğin çocuğu romantikleştirme.
Kendine değer veren bir birey ol kızım bana güven dünya da sana daha çok değer verecek .
O yeni tanıştığın çocukla yatma. Bakış açın bu olsun bu bakış açısında baktığında daha iyi yerlere götürecek daha bulunman gereken ortamlarda bulunacaksın benden söylemesi.
4 notes · View notes
rabixy-hipatia · 2 months
Text
Cinsellik Tarihine Kısa Bir Yolculuk: Tutkuların Evrimi!!
Bugün bizi var eden, kişiliğimizi benliğimizin en önemli parçalarından biri olan cinselliğin tarihi hakkında konuşmaya ne dersiniz?
Cinsellik, insanlık tarihi kadar eski ve karmaşık bir konudur. Zamanla değişen toplumsal normlar, dini inanışlar ve bilimsel gelişmeler cinselliğin algılanışını ve yaşanışını derinden etkilemiştir. 
Çok eskilere yani antik çağlara gidelim! 
Antik çağlarda cinsellik, yaşamın doğal ve ayrılmaz bir parçası olarak kabul edilirdi. 
Örneğin, Eski Mısır'da cinsellik, hem günlük yaşamda hem de dini ritüellerde önemli bir yer tutardı. Tanrı ve tanrıçaların cinsel birleşmeleri, bereket ve doğurganlıkla ilişkilendirilirdi. 
Antik Yunan'da ise cinsellik, sanatta ve edebiyatta sıkça işlenirdi. Homoseksüel ilişkiler, özellikle genç erkekler arasında yaygındı ve eğitim sürecinin bir parçası olarak görülürdü. Birçok filozofun cinsellik ve aşk üzerine farklı fikirler beyan ettiklerini de biliyoruz. 
Dini dogmaların içinde var olmaya çalışan Ortaçağ’da cinsellik!
Ortaçağ, cinselliğin daha çok dini dogmalar tarafından şekillendirildiği bir dönemdi. Çoğu toplum, cinselliği günah ve ahlaksızlıkla ilişkilendirirken, evlilik dışı cinsel ilişkiler sert bir şekilde cezalandırılırdı. Bu dönemde kadınların cinselliği de büyük ölçüde baskılanmış ve tabu haline getirilmiştir. Ancak, gizli kalan cinsel arzular ve tutkular, halk hikayelerinde ve gizli yazmalarda kendine yer bulmuştur. 
Rönesans: Uyanış!
Rönesans dönemi, cinsellik açısından bir uyanış ve yeniden doğuş dönemidir. Sanat ve edebiyat, cinselliği yeniden keşfetmiş ve açıkça işlemiştir. Bu dönemde, insan bedeninin güzelliği ve cinselliğin doğallığı ön plana çıkarılmıştır. Ancak yine de dini otoriteler, cinselliği kontrol altında tutmaya çalışmışlardır.
19.yüzyıl, cinselliğin bilimsel açıdan incelenmeye başlandığı bir dönemdir. Sigmund Freud'un psikoanalitik teorileri, cinselliğin insan psikolojisi üzerindeki etkilerini ve önemini vurgulamıştır. Freud, cinsel arzuların bastırılmasının psikolojik sorunlara yol açabileceğini ileri sürmüştür. Aynı dönemde, cinsel hastalıklar ve doğum kontrol yöntemleri üzerine de önemli çalışmalar yapılmıştır.
19.yüzyıl, cinselliğin toplumsal ve kültürel devrimlere sahne olduğu bir dönemdir. 1960'larda başlayan cinsel devrim, cinselliğin daha özgürce yaşanmasını ve konuşulmasını sağlamıştır. Kadın hakları hareketi, kadınların cinselliklerini daha açıkça ifade etmelerine ve cinsel özgürlüklerini kazanmalarına katkıda bulunmuştur. 
Günümüzde cinsellik, hala birçok kültürel ve toplumsal faktör tarafından şekillendirilmektedir. İnternet ve sosyal medya, cinselliğin daha geniş kitlelere ulaşmasını sağlamış ve cinsel bilgiye erişimi kolaylaştırmıştır. Ancak, cinsellik hala birçok toplumda tabu olarak görülmekte ve cinsel eğitim konusunda eksiklikler bulunmaktadır. Bu nedenle, cinselliğin doğru ve sağlıklı bir şekilde anlaşılması için eğitim ve bilinçlendirme çalışmaları büyük önem taşımaktadır.
Cinsellik tarihi, insanoğlunun tutkularını, korkularını ve arzularını yansıtan zengin bir hikaye sunar. Bu hikaye, cinselliğin sadece biyolojik bir dürtü değil, aynı zamanda kültürel, psikolojik ve toplumsal bir olgu olduğunu göstermektedir. 
Cinselliğin tarihini yazmak sayfalar alır. Çok uzun ve detaylarla dolu bir konu bu. Size en kısa hali ile aktarmak istedik. 
                                                                                                               Rabixy-Hypatia
1 note · View note
bisuslu · 1 year
Text
Psikolojik Hastalıklar Belirtileri ve Nedenleri
Tumblr media
Psikolojik hastalıklar, insanların düşünce, duygu ve davranışları üzerinde olumsuz etkileri olan zihinsel sağlık sorunlarıdır. İşte en yaygın psikolojik hastalıkların bazıları: - Anksiyete bozuklukları: Anksiyete bozuklukları, sürekli endişe, korku ve gerginlikle karakterize edilir. Genel anksiyete bozukluğu, sosyal anksiyete bozukluğu, panik bozukluk ve özgül fobiler bu kategoride yer alır. - Depresyon: Depresyon, sürekli üzüntü, enerji kaybı, ilgi ve motivasyon eksikliği, uyku ve iştah sorunlarıyla karakterize edilir. Majör depresif bozukluk ve distimi gibi çeşitli türleri bulunmaktadır. - Bipolar bozukluk: Bipolar bozukluk, duygu durumunun iki uç arasında dalgalanmasıyla karakterize edilen bir rahatsızlıktır: mani (yüksek enerji, hızlı düşünce ve konuşma, düşük uyku ihtiyacı) ve depresyon. - Obsesif-kompulsif bozukluk (OKB): OKB, tekrarlayan ve istemsiz düşünceler (obsesyonlar) ve bu düşünceleri hafifletmek için yapılan zorlayıcı eylemler veya ritüeller (kompulsiyonlar) ile karakterize edilir. - Travma ve stresle ilişkili bozukluklar: Post-travmatik stres bozukluğu (PTSD), yaşamı tehdit eden veya şiddetli travma yaşayan kişilerde görülür ve stresle ilişkili rahatsızlıklar arasında yer alır. - Şizofreni ve diğer psikotik bozukluklar: Şizofreni, gerçeklikle bağlantının kopması, halüsinasyonlar, delüzyonlar, düşünce ve konuşma bozuklukları ve sosyal işlevsellik kaybı ile karakterize edilir. - Yeme bozuklukları: Anoreksiya nervoza, bulimia nervoza ve tıkınırcasına yeme bozukluğu gibi yeme bozuklukları, yemek yeme ve vücut imajı ile ilgili sapmalarla ilişkilidir. - Kişilik bozuklukları: Kişilik bozuklukları, insanların sosyal ilişkilerde ve düşünce, duygu ve davranışlarında sürekli ve zarar verici örüntüler sergilediği zihinsel sağlık sorunlarıdır. Sınırda kişilik bozukluğu, narsist kişilik bozukluğu ve anti sosyal kişilik bozukluğu gibi çeşitli türleri bulunmaktadır. - Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB): DEHB, dikkat eksikliği, dürtüsellik ve hiperaktivite gibi belirtilerle karakterize edilir. Çocukluk döneminde başlayan bu rahatsızlık, yetişkinlik dönemine de sarkabilir. - Otizm Spektrum Bozukluğu (OSB): OSB, sosyal etkileşim, iletişim ve tekrarlayıcı davranışlar ve ilgi alanlarında zorluklarla kendini gösteren gelişimsel bir bozukluktur. Bu spektrum içerisinde, belirtilerin şiddeti ve etkilenen alanlar farklılık gösterebilir. - Uyku bozuklukları: Uyku bozuklukları, uyku sürecinde düzensizlikler ve uyku kalitesinde düşüş ile ilişkilidir. İnsomnia (uykusuzluk), uyku apnesi, uyurgezerlik ve narkolepsi gibi çeşitli uyku bozuklukları bulunmaktadır. - Somatik semptom bozukluğu ve ilgili bozukluklar: Bu rahatsızlıklar, kişinin fiziksel belirtiler yaşamasına rağmen tıbbi bir neden bulunamadığı durumlarla ilgilidir. Somatik semptom bozukluğu, hastalık anksiyetesi bozukluğu ve dönüşüm bozukluğu bu kategoride yer alır. Herhangi bir psikolojik rahatsızlıktan şüpheleniyorsanız veya bu rahatsızlıklardan biriyle başa çıkmakta zorlanıyorsanız, profesyonel yardım almak önemlidir. Psikiyatristler, psikologlar bu rahatsızlıkların tanısında ve tedavisinde yardımcı olabilir ve yaşam kalitenizi artırmanıza katkı sağlayabilir. Eğer İstanbul'da ikamet ediyorsanız aşağıdaki başlıklardan size uygun psikolog yada psikiyatrist seçimi yapabilirsiniz. - İstanbul Psikolog Önerileri - İstanbul Psikiyatri Önerileri
Psikolojik Hastalıklar Neden Olur?
Psikolojik hastalıkların nedenleri karmaşıktır ve genellikle birden fazla faktörün etkileşimi sonucu ortaya çıkar. Psikolojik rahatsızlıkların ortaya çıkmasına yol açabilecek başlıca faktörler şunlardır: - Genetik faktörler: Psikolojik hastalıkların bazılarının genetik bir bileşeni vardır. Aile üyelerinde benzer rahatsızlıkların görülmesi, genetik yatkınlığın bu hastalıkların gelişiminde rol oynayabileceğine işaret eder. - Beyin kimyası ve yapısı: Beyindeki nörotransmitter dengesizlikleri ve beyin yapısındaki anormallikler, psikolojik rahatsızlıkların gelişimine katkıda bulunabilir. Örneğin, serotonin ve dopamin gibi nörotransmitterlerin dengesizliği, depresyon ve anksiyete gibi rahatsızlıklarla bağlantılıdır. - Çevresel faktörler: Stresli yaşam olayları, travma, zorbalık, istismar ve ihmal gibi çevresel faktörler, psikolojik hastalıkların ortaya çıkmasında önemli bir rol oynar. Ayrıca, sosyal destek eksikliği ve yetersiz başa çıkma becerileri de bu rahatsızlıkların gelişimine katkıda bulunabilir. - Psikolojik ve sosyal faktörler: Bireyin kişilik özellikleri, düşünme biçimleri ve sosyal becerileri de psikolojik rahatsızlıkların gelişimine etki edebilir. Örneğin, düşük özsaygı, mükemmeliyetçilik ve sürekli olumsuz düşünceler, depresyon ve anksiyete bozukluklarına zemin hazırlayabilir. - Biyolojik faktörler: Hormonal dengesizlikler, beyin hasarı ve diğer tıbbi durumlar da psikolojik rahatsızlıkların gelişimine katkıda bulunabilir. Örneğin, tiroid problemleri ve beyin hasarı, depresyon ve anksiyete belirtilerine yol açabilir. Psikolojik hastalıkların nedenleri karmaşıktır ve bireysel farklılıklar gösterir. Bu nedenle, önleyici ve tedavi edici yaklaşımlar, bireyin genetik, biyolojik, psikolojik ve çevresel faktörlerinin tümünü dikkate alarak uygulanmalıdır. Bir psikolojik rahatsızlıkla başa çıkmak için profesyonel yardım almak önemlidir, çünkü uygun tedavi ve destek, yaşam kalitesini önemli ölçüde artırabilir
Psikolojik Hastalıklar Nasıl Anlaşılır?
Psikolojik hastalıkların belirtileri, kişiden kişiye ve rahatsızlığın türüne göre değişiklik gösterebilir. Genel olarak, psikolojik rahatsızlıkların anlaşılması, davranışlar, duygular ve düşüncelerdeki sürekli ve önemli değişikliklere dikkat etmeyi gerektirir. İşte psikolojik hastalıkların belirtilerini anlamaya yardımcı olabilecek bazı ipuçları: Duygusal belirtiler: Sürekli üzüntü, anksiyete, korku, öfke, duygusal dengesizlik, umutsuzluk ve değersizlik hissi gibi duygusal belirtiler, psikolojik rahatsızlıkların göstergesi olabilir. Ayrıca, kişinin normalde keyif aldığı etkinliklere ilgisini kaybetmesi (anhedonia) ve duygusal tepkilerinde azalma veya artış yaşaması da dikkate alınmalıdır. Davranışsal ve fiziksel belirtiler: Psikolojik rahatsızlıkların belirtileri arasında uyku düzeninde değişiklikler (uyuyamama, aşırı uyuma), iştah ve kilo değişiklikleri, enerji düşüklüğü, sosyal izolasyon ve geri çekilme, konsantrasyon ve dikkat problemleri, sürekli yorgunluk ve hiperaktivite bulunabilir. Ayrıca, öz-bakım becerilerinde azalma ve kişinin sağlık ve hijyenine dikkat etmemesi de psikolojik rahatsızlıklara işaret edebilir. Psikolojik rahatsızlıkların belirtileri çoğu zaman belirsiz ve örtük olabilir, bu nedenle dikkatli gözlem ve değerlendirme önemlidir. Ayrıca, bu belirtilerin geçici olup olmadığına veya günlük yaşamı önemli ölçüde etkileyip etkilemediğine dikkat etmek önemlidir. Eğer belirtiler sürekli hale gelir ve yaşam kalitesini düşürürse, profesyonel yardım almak önemlidir.
Psikolojik Hastalıklar Nasıl Tedavi Edilir?
Psikolojik hastalıkların tedavisi, rahatsızlığın türüne, şiddetine ve bireyin özel ihtiyaçlarına bağlı olarak değişiklik gösterebilir. Genel olarak, psikolojik rahatsızlıkların tedavisinde kullanılan başlıca yöntemler şunlardır: - Psikoterapi: Psikoterapi, bireyin zihinsel sağlık uzmanıyla düşünce, duygu ve davranışlarını açıklığa kavuşturmak ve geliştirmek için yapılan düzenli görüşmelerdir. Kognitif davranışçı terapi (KDT), psikodinamik terapi, insan-merkezli terapi ve aile terapisi gibi çeşitli psikoterapi yaklaşımları bulunmaktadır. Psikoterapi, bireyin başa çıkma becerilerini geliştirmeye, olumsuz düşünce kalıplarını değiştirmeye ve yaşam kalitesini artırmaya yardımcı olabilir. - İlaç tedavisi: Psikiyatristler tarafından reçete edilen ilaçlar, psikolojik rahatsızlıkların belirtilerini yönetmeye ve hafifletmeye yardımcı olabilir. Antidepresanlar, anksiyolitikler, antipsikotikler ve duygu durum düzenleyiciler gibi ilaçlar, beyindeki nörotransmitter dengesini düzenleyerek rahatsızlığın belirtilerini azaltabilir. İlaç tedavisi, genellikle psikoterapi ile birlikte kullanılır ve bireysel ihtiyaçlara göre düzenlenir. Tedavi süreci, bireyin rahatsızlığının şiddetine ve özelliklerine bağlı olarak değişkenlik gösterebilir. Bazı durumlarda, kısa süreli terapi yeterli olabilirken, diğer durumlarda uzun süreli tedavi ve destek gerekebilir. Ayrıca, grup terapisi, destek grupları ve yaşam tarzı değişiklikleri (egzersiz, uyku düzeni, beslenme) gibi ek tedavi yöntemleri de kullanılabilir. Psikolojik rahatsızlıkların tedavisinde en önemli faktör, bireyin ihtiyaçlarına uygun bir tedavi planı oluşturmak ve sürekli destek sağlamaktır. En ağır psikolojik hastalık nedir?En ağır psikolojik hastalık olarak kabul edilebilecek tek bir hastalık yoktur. Psikolojik rahatsızlıkların şiddeti kişiden kişiye değişkenlik gösterir. Ancak, genel olarak şizofreni ve bipolar bozukluk gibi zihinsel hastalıklar, yaşamı daha fazla etkileyen ve yönetilmesi daha zor olan rahatsızlıklar arasında kabul edilir.Kaç çeşit psikolojik hastalık vardır?Psikolojik hastalıkların kesin sayısı belirtilmemiştir, çünkü zihinsel sağlık alanında sürekli yeni araştırmalar ve keşifler yapılıyor ve hastalıkların tanımları zaman içinde değişebiliyor. Read the full article
2 notes · View notes
pazaryerigundem · 3 days
Text
Bu belirtiler erken ergenlik habercisi olabilir
https://pazaryerigundem.com/haber/187883/bu-belirtiler-erken-ergenlik-habercisi-olabilir/
Bu belirtiler erken ergenlik habercisi olabilir
Tumblr media
Tokat Gaziosmanpaşa Üniversitesi’nden Dr. Arif İsmet Çatak, erken ergenlik belirtileri ve tedavi yöntemlerine dikkat çekti.
 Nurhan İÇMEZ /  TOKAT HABER
TOKAT (İGFA) –  Tokat Gaziosmanpaşa Üniversitesi Hastanesi’nden Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Pediatrist Dr. Arif İsmet Çatak, sosyal medya hesabında yaptığı paylaşımda erken ergenlik konusunda aileleri uyarıyor. Çocuklarda ergenlik belirtilerinin beklenenden önce başlaması durumunda mutlaka uzman bir doktora başvurulması gerektiğini belirten Dr. Çatak, erken teşhis ve tedavinin çocukların sağlıklı gelişimi açısından kritik olduğunu vurguluyor. 
Tumblr media
ERKEN ERGENLİK NEDİR?
Erken ergenlik, kız çocuklarında 8 yaşından önce, erkek çocuklarında ise 9 yaşından önce ergenlik belirtilerinin görülmesi olarak tanımlanır. Bu durum, normalden önce vücutta hormonların salgılanmasıyla karakterizedir. Erken ergenlik yaşayan çocuklar, fiziksel olarak yaşıtlarına göre daha hızlı büyürken, bu durum psikolojik ve sosyal açıdan da sorunlara yol açabilir.   Erken Ergenliğin Nedenleri
Dr. Arif İsmet Çatak, erken ergenliğin birçok farklı sebebe bağlı olabileceğini bildiriyor. Bu sebepler arasında genetik faktörler, obezite, dengesiz beslenme, hormonal bozukluklar ve bazı nörolojik hastalıklar yer alır. “Ailede erken ergenlik öyküsü bulunan çocuklarda bu durumun görülme ihtimali daha yüksektir,” diyen Dr. Çatak, özellikle obezitenin ve sağlıksız beslenmenin ergenlik sürecini hızlandırabileceğine dikkat çekiyor.  
Tumblr media
BELİRTİLER NELERDİR?
Erken ergenlik belirtileri, kız çocuklarında meme büyümesi ve erkek çocuklarında testis büyümesi ile kendini gösterir. Ayrıca her iki cinsiyette de tüylenme artışı, büyüme hızının artması ve vücut kokusunun değişmesi gibi belirtiler görülebilir. Bu belirtiler fark edildiğinde, ailelerin vakit kaybetmeden bir uzmana başvurulması gerektiğini belirten Dr. Çatak, “Erken müdahale ile çocuğun gelişimi kontrol altına alınabilir,” diyor.  
Erken Ergenlik Tanısı İçin Yapılan Tetkikler
Dr. Arif İsmet Çatak, erken ergenlik tanısında kullanılan yöntemler hakkında da bilgi verdi. Hormonal değerlendirme, kemik yaşı ölçümü ve kız çocuklarında rahim ile yumurtalıkların, erkek çocuklarında ise testislerin ultrason ile incelenmesi gibi tetkiklerin tanı sürecinde önemli olduğunu ifade eden Dr. Çatak, bu testlerin çocuğun genel sağlık durumunu değerlendirmek için yapıldığını belirtiyor.
Tumblr media
BU Haber İGF HABER AJANSI tarafından servis edilmiştir.
0 notes
medisaglik · 19 days
Text
Yenidoğanlar İçin Topuk Kanı Testinin Hayati Önemi
Topuk Kanı Testi ile Yenidoğanların Sağlıklı Geleceği
Türkiye’de yenidoğan bebekler, Sağlık Bakanlığı tarafından uygulanan topuk kanı testi ile kalıtsal hastalıklar açısından taranıyor. Bu tarama sayesinde geçen yıl 5 binden fazla bebek, genetik ve metabolik hastalık tanısı aldı ve erken dönemde tedavi edilme fırsatı yakaladı. Erken teşhis, bebeklerin sağlıklı bir geleceğe adım atmalarını büyük ölçüde kolaylaştırıyor.
Topuk kanı testi, yeni doğanların metabolizma ve genetik yapılarında olası bozuklukları belirleyerek, ciddi sağlık sorunlarının önlenmesine yardımcı olur. Bebeklerdeki bu hastalıkların zamanında tespit edilmesi, uzun vadede hem sağlık harcamalarını hem de ailelerin yaşadığı psikolojik baskıyı azaltır. Bu nedenle, topuk kanı testinin önemi, sağlık sistemimizdeki yerini her geçen gün daha da sağlamlaştırıyor.
Yenidoğan taramalarında en sık karşılaşılan sorun, ailelerin test sonuçlarının nasıl değerlendirileceği konusundaki belirsizliklerdir. Bu belirsizlik, ailelerin kaygı duymasına ve gerekli önlemleri zamanında almasına engel olabilir. Ancak, sağlık hizmetleri sağlayıcıları ile açık iletişim kurmak, test sonuçlarının önemi hakkında bilgi almak ve gerektiğinde uzman görüşü almak, bu sorunların üstesinden gelmenin en etkili yoludur.
Topuk kanı testi sadece sağlık sorunlarını erken aşamada tespit etmekle kalmaz, aynı zamanda ailelere bilgi vererek durumun ciddiyetini anlamalarına yardımcı olur. Test sonrasında yapılacak takipler ve gerekli tedavi planları, bebeklerin sağlığını korumak için kritik öneme sahiptir.
Sonuç olarak, topuk kanı testi, yenidoğan bebekler için hayati bir öneme sahip olup, bu testin düzenli olarak yapılması ve sonuçlarının iyi bir şekilde anlaşılması, ailelerin sağlıklı bireyler yetiştirmesine katkıda bulunur. Sağlık sisteminin bir parçası olarak devreye alınan topuk kanı testi, toplumumuzun geleceğini şekillendirecek sağlıklı nesillerin temellerini atıyor.
Detaylar için Medihaber adresini ziyaret edebilirsiniz.
Topuk Kanı Testi: Yenidoğanlarda Sağlıklı Bir Gelecek Nasıl Sağlar?
0 notes
medikalhaberler · 1 month
Text
Fototerapi, Kanser İçin Yeni Bir Umut Olabilir mi?
Tumblr media
Fototerapi Nedir?
Fototerapi, ışığın tedavi amaçlı kullanıldığı bir tıbbi yöntemdir. Bu terapi türü, belirli dalga boylarındaki ışınlar aracılığıyla vücutta biyolojik etkiler yaratmayı hedefler. Genellikle dermatolojik sorunlar, mevsimsel duygudurum bozukluğu ve bazı kanser türlerinin tedavisinde etkili bir yöntem olarak kabul edilir. Fototerapinin temel prensibi, belirli dalga boylarındaki ışığın hücresel düzeyde değişikliklere neden olup iyileştirici etkiler göstermesidir. Fototerapide kullanılan ışık türleri arasında ultraviyole (UV) ve görünebilir ışık bulunur. UV-A, UV-B ve UV-C olmak üzere üç farklı ultraviyole ışık türü vardır. UV-A daha derin cilt tabakalarına nüfuz edip cilt hastalıkları için yaygın olarak kullanılırken, UV-B yüzeysel cilt katmanları üzerinde etkilidir ve genellikle sedef hastalığı gibi cilt sorunları için tercih edilir. UV-C ise daha sınırlı tıbbi kullanıma sahiptir ve genellikle dezenfeksiyon amaçlı kullanılır. Fototerapinin işleyiş mekanizması, ışığın hücrelerin genetik materyaline ulaşarak belirli biyokimyasal süreçleri tetiklemesiyle ilgilidir. Bu süreçler, hücrelerin yeniden düzenlenmesine, enerji metabolizmasının düzenlenmesine ve anti-inflamatuar etkilerin ortaya çıkmasına yardımcı olur. Örneğin, kanser tedavisinde fotodinamik terapi olarak bilinen bir yöntem uygulanır. Bu yöntemde, vücuda verilen ışığa duyarlı bir madde ışıkla aktive edilir ve kanser hücrelerinde yüksek düzeyde oksidatif stres yaratarak onları yok eder. Fototerapi aynı zamanda depresyon ve mevsimsel duygudurum bozukluğu gibi psikolojik sorunlar için de etkin bir tedavi yöntemi olarak kullanılır. Bu durumlarda, genellikle parlak beyaz veya mavi ışık kullanılarak hormon seviyelerinin dengelenmesi ve biyolojik saatlerin düzenlenmesi amaçlanır. Genetik mekanizmalar ve biyolojik etkiler üzerine yapılan araştırmalar, fototerapinin birçok tıbbi durumda potansiyel bir tedavi seçeneği olduğunu ortaya koymaktadır.
Fototerapinin Tarihçesi
Fototerapi, yani ışık ile tedavi, antik çağlardan beri bilinen ve uygulanan bir yöntemdir. İlk olarak Eski Mısır, Yunan ve Romalılar tarafından güneş ışığı ve bazı doğal ışık kaynaklarının şifa verici özelliklerinden yararlanmak amacıyla kullanılmıştır. Hipokrat, ışık terapisinin yaraların iyileşmesinde önemli rol oynadığını belirtmiştir. O dönemin hekimleri, hastaları güneş ışığına maruz bırakabilir ve belirli rahatsızlıkları tedavi etmek için bu doğal kaynağı kullanabilirlerdi. Orta Çağ'da ise fototerapi daha sistematik bir biçimde ele alınmaya başlanmış, özellikle de cüzzam gibi hastalıkların tedavisinde kullanılmak üzere çeşitli yöntemler geliştirilmiştir. 19. yüzyılın sonlarına doğru modern fototerapinin temelleri atılmış ve bilim dünyasında önemli ölçüde kabul görmeye başlamıştır. Danimarkalı doktor Niels Ryberg Finsen, lupus vulgaris hastalığını tedavi etmek için ultrabviolet ışığı kullanarak bu alanda çığır açmış ve 1903 yılında Nobel Tıp Ödülü'ne layık görülmüştür. Günümüzde, fototerapinin uygulanabilirliği ve etkisi önemli ölçüde artmış, ileri teknolojiler ve bilimsel araştırmalar sayesinde bu terapi biçimi çeşitlenmiştir. Fotodinamik terapi, lazer tedavileri ve LED ışık terapileri gibi modern teknikler, kanser, dermatolojik hastalıklar ve bazı psikiyatrik bozuklukların tedavisinde kullanılmaktadır. Moleküler düzeyde yapılan araştırmalar, fototerapinin hastalıkların tedavisinde nasıl etkin rol oynayabileceğini daha derinlemesine anlama fırsatı sunmaktadır. Fototerapinin tarihçesi, bu tedavi yönteminin ne kadar eski ve köklü bir geçmişe sahip olduğunu göstermektedir. Antik çağlardan bugüne kadar sürekli gelişen ve yenilenen bu terapi biçimi, modern tıbbın önemli bir bileşeni haline gelmiştir.
Fototerapinin Kullanım Alanları
Fototerapi, yani ışık terapisi, tıbbın çeşitli alanlarında yaygın olarak kullanılmaktadır. Dermatoloji, psikiyatri ve diğer tıbbi disiplinler bu teknikten faydalanmaktadırlar. Dermatoloji alanında, fototerapi özellikle psoriasiz (sedef hastalığı) tedavisinde önemli bir role sahiptir. Psoriasiz, cilt hücrelerinin anormal hızda çoğalması ve birikmesi sonucu meydana gelen bir hastalıktır. UVB ışınları kullanılarak yapılan fototerapi, bu hücrelerin büyümesini yavaşlatarak ve iltihabı azaltarak psoriasiz semptomlarını hafifletebilir. Psikiyatri alanında ise fototerapi, mevsimsel afektif bozukluk (SAD) ve depresyon gibi ruhsal hastalıkların tedavisinde yaygın olarak kullanılmaktadır. SAD, genellikle sonbahar ve kış aylarında gün ışığının azalmasıyla ortaya çıkan bir depresyon türüdür. Bu durumda, belirli dalga boylarındaki ışıkla yapılan terapiler depresyon semptomlarını hafifletebilir. Işığın beyindeki kimyasal dengesizlikleri düzenlediği ve dolayısıyla ruh halini iyileştirdiği bilimsel araştırmalarla desteklenmiştir. Fototerapi ayrıca, çeşitli cilt lezyonlarının tedavisinde de kullanılmaktadır. Akne, atopik dermatit ve vitiligo gibi cilt problemleri üzerindeki olumlu etkileri kanıtlanmış durumdadır. Yüksek dozda mavi ışık tedavisi, akne oluşumuna neden olan bakterileri etkili bir şekilde öldürebilir. Benzer şekilde, ultraviolet (UV) ışık tedavisi, melaninsiz beyaz lekelerin tedavisinde ve atopik dermatit kaynaklı kaşıntı ve iltihabın azaltılmasında faydalıdır. Önemli bir diğer alan ise yenidoğan hiperbilirübinemi (sarılık) tedavisidir. Bebeklerde görülen bu durumu fototerapi ile tedavi etmek, kandaki bilirubin seviyesini düşürmenin etkin bir yoludur. Fototerapinin bu kadar geniş bir kullanım alanına sahip olması, onu modern tıbbın önemli araçlarından biri haline getirmektedir.
Fototerapinin Kanser Tedavisindeki Rolü
Fototerapi, açığa çıkan ışık dalga boylarının tıbbi amaçlarla kullanıldığı bir tedavi yöntemi olup, kanser tedavisinde umut verici potansiyel göstermektedir. Özellikle kanser hücreleri üzerinde yapılan klinik araştırmalar, belirli ışık dalga boylarının bu hücreler üzerinde seçici etkiler yaratabileceğini ortaya koymaktadır. Bu tedavi, kanser türlerine göre özelleştirilebilen bir yaklaşımla, farklı dalga boyları kullanılarak kanser hücrelerinin hedef alınmasını amaçlamaktadır. Fototerapinin kanser üzerinde etkili olabilmesini sağlayan temel mekanizma, ışığın kanser hücrelerindeki ışığa duyarlı bileşenlerle etkileşime geçmesidir. Bu etkileşim sonucunda, kanser hücrelerinin yapısı bozulabilir ve çoğalmaları durdurulabilir. Örneğin, fotodinamik terapi (PDT), fototerapinin bir biçimi olarak kabul edilir ve fotoseptörlerin aktive edilmesi ile kanser hücrelerinin imha edilmesini hedefler. PDT sırkli ve cilt kanseri çeşitlerinde daha sık kullanılsa da, akciğer ve yemek borusu gibi diğer kanser türlerinde de araştırmalara konu olmuştur. Anlamlı klinik çalışmalardan elde edilen sonuçlar, fototerapinin yan etkilerinin geleneksel kemoterapi veya radyoterapi ile kıyaslandığında daha hafif olduğunu göstermektedir. Işık tedavisinin daha hedeflenmiş ve doğrudan kanser hücrelerine yönelik olması, çevredeki sağlıklı hücrelerin zarar görme riskini azaltmaktadır. Bununla birlikte, her kanser türü için en etkili dalga boyunun belirlenmesi ve tedavi protokollerinin kişiselleştirilmesi, fototerapinin klinik uygulamalardaki başarısı için kritik öneme sahiptir. Fototerapinin kanser tedavisinde kullanılabilirliğini kanıtlamak için devam eden araştırmalar hız kesmeden sürmektedir. Bu araştırmaların ön sonuçları, umut verici olmakla birlikte, bu tedavi yönteminin klinik uygulamalarda yaygın olarak kullanılabilmesi için daha fazla bilimsel verinin toplanması gerekmektedir.
Fotodinamik Terapi ve Kanser
Fotodinamik terapi (PDT), kanser tedavisinde umut vaat eden yenilikçi bir yaklaşımdır. Bu tedavi yöntemi, fotosensitizör olarak adlandırılan ışık duyarlı maddelerin kullanımıyla gerçekleştirilir. Fotosensitizörler, kanser hücrelerinde birikmek üzere damar yoluyla vücuda enjekte edilir. Ardından, belirli dalga boylarında ışığa maruz kaldıklarında aktif hale gelirler ve tümör hücrelerini hedef alarak etki göstermeye başlarlar. Fotodinamik terapide en yaygın kullanılan fotosensitizörler arasında porfirin türevleri, klorinler ve ftalosiyaninler bulunmaktadır. Bu maddeler, kanser hücrelerinin metabolik yolaklarını etkileyerek hücre içi reaktif oksijen türleri (ROS) üretimini artırır. ROS, kanser hücrelerinin yapısal bütünlüğünü bozarak apoptoz veya nekrozla ölümüne yol açar. Bilimsel araştırmalar, fotodinamik terapinin birçok kanser türünde etkili olabileceğini göstermektedir. Özellikle deri, baş ve boyun kanserlerinde, ayrıca bazı iç organ tümörlerinde başarılı sonuçlar elde edilmiştir. Çalışmalar, bu tedavi yönteminin sadece kanser hücrelerini hedef alması ve sağlıklı dokulara minimal zarar vermesi nedeniyle önemli bir avantaj sağladığını ortaya koymaktadır. Örneğin, bir çalışmada erken evre özofagus kanserinde fotodinamik terapi uygulaması, yüksek oranda tümör küçülmesi ve hastaların yaşam kalitesinde belirgin iyileşme sağlamıştır. Ayrıca, tekrarlayan mesane kanserinde fotodinamik terapinin kemoterapiye direnç gösteren hücrelerde dahi etkin olduğu bildirilmiştir. Ancak, fotodinamik terapinin etkinliği ve uygulanabilirliği konusunda daha fazla klinik araştırmaya ihtiyaç duyulmaktadır. Tedavi sonrası yan etkiler ve uzun vadeli sonuçlar üzerine daha fazla veri elde edilmesi gerekmektedir. Bu bağlamda, PDT'nin kanser tedavisinde geniş çapta kabul görmesi için bilimsel çalışmaların sürdürülebilir ve kapsamlı bir şekilde devam etmesi hayati öneme sahiptir.
Fototerapinin Yan Etkileri ve Güvenliği
Fototerapi, özellikle kanser tedavisi söz konusu olduğunda umut vadeden bir yöntem olarak dikkat çekmektedir. Bununla birlikte, her tıbbi müdahalede olduğu gibi, fototerapi de belirli yan etkiler ve riskler içerebilir. Yaygın olarak bildirilen yan etkiler arasında ciltte kızarıklık, hafif yanma hissi ve tahriş bulunur. Bu yan etkiler genellikle kısa sürelidir ve tedavi süresince dikkatli bir şekilde izlenmelidir. Fototerapinin daha ciddi yan etkileri arasında ise cilt kanseri riski, fototoksisite ve göz hasarı sayılabilir. Özellikle, yüksek dozlarda veya uzun süreli fototerapi uygulamaları cilt kanseri riskini artırabilir. Fototoksisite, fototerapi sırasında kullanılan ışık spektrumunun cilt veya gözlerle temas etmesi sonucu meydana gelir ve şiddetli güneş yanığına benzeyen belirtilerle kendini gösterebilir. Bu tür durumları önlemek için tedavi esnasında uygun koruyucu ekipmanların kullanılması gerekmektedir. Fototerapi uygulamalarının güvenli bir şekilde yapılabilmesi için birtakım önlemler alınması gerekir. Öncelikle, her hastanın cilt tipi ve genel sağlık durumu dikkate alınarak kişiselleştirilmiş bir tedavi planı oluşturulmalıdır. Tedavi sırasında kullanılan ışık kaynaklarının dalga boyu ve şiddeti dikkatle ayarlanmalı ve standartlara uygun cihazlar tercih edilmelidir. Ayrıca, fototerapi seanslarının belirli aralıklarla ve kontrollü bir şekilde yapılması önerilmektedir. Göz güvenliği açısından da önem arz eden fototerapi uygulamaları sırasında koruyucu gözlüklerin kullanılması zorunludur. Fototerapi sürecinde düzenli olarak hastaların genel sağlık durumları izlenmeli ve herhangi bir olağandışı belirtinin ortaya çıkması durumunda hemen müdahale edilmelidir. Bu şekilde, fototerapinin yan etkileri en aza indirgenebilir ve daha güvenli bir tedavi süreci sağlanabilir.
Fototerapideki En Son Yenilikler
Fototerapi alanında son dönemde yaşanan bilimsel ve teknolojik gelişmeler, kanser tedavisinde umut verici adımlar atılmasını sağlıyor. Bu alandaki yenilikler, yalnızca mevcut tedavi protokollerini iyileştirmekle kalmayıp, aynı zamanda yeni cihazların geliştirilmesine de yol açmaktadır. Yeni nesil fototerapi cihazları, ışığın dalga boylarını daha hedeflenmiş biçimde kullanarak kanser hücrelerini daha etkili bir şekilde yok etmeyi amaçlamaktadır. Bu cihazlar, fotodinamik terapi (PDT) ve fototermal terapi (PTT) gibi tekniklerin daha geniş bir uygulama yelpazesine sahip olmasını mümkün kılmaktadır. Ayrıca, taşınabilir ve kişiselleştirilebilir cihazlar geliştirilmekte olup, bu da hastaların tedavi sırasında daha fazla rahatlık ve esneklik kazanmasını sağlamaktadır. Tedavi protokollerinde de önemli yenilikler gözlemlenmektedir. Özellikle, fototerapi ile immünoterapinin birleştirilmesi, kanser tedavisinde yeni bir dönemin kapılarını aralamaktadır. Bu kombinasyon, bağışıklık sisteminin kanser hücrelerine karşı daha güçlü bir yanıt vermesini sağlar. Ayrıca, fototerapi sırasında kullanılan ışığın yoğunluğu ve dalga boyu, tedavi sonuçlarını optimize etmek için sürekli olarak iyileştirilmektedir. Gelecekteki araştırma yönelimleri, fototerapinin güvenliğini ve etkinliğini artırmaya odaklanmaktadır. Bu bağlamda, nanoteknoloji ve biyomühendislik alanlarındaki ilerlemeler, daha hedeflenmiş ve kontrollü ışık uygulamaları için yeni fırsatlar sunmaktadır. Özellikle, nano-parçacıkların kullanımı, ışığın sadece hedef hücrelere ulaştırılmasını sağlamakta ve böylece sağlıklı dokuların zarar görme riskini minimize etmektedir. Sonuç olarak, fototerapi alanındaki bu yenilikler, kanser tedavisinde yeni umutlar vaat etmektedir. Hem mevcut tedavi yöntemlerinin iyileştirilmesi hem de yeni tedavi stratejilerinin geliştirilmesi, fototerapinin gelecekte daha geniş bir hasta kitlesine fayda sağlamasını mümkün kılacaktır.
Fototerapinin Geleceği ve Umut Verici Araştırmalar
Günümüzde hızla gelişen bilim ve teknoloji, fototerapinin kanser tedavisinde oynayabileceği rol üzerine çeşitli araştırmalara kapı aralamaktadır. Fototerapi, hücresel düzeyde çalışma prensibine sahip olup, kanser hücrelerinin yok edilmesi için ışığın spesifik dalga boylarını kullanır. Bu teknik, kanserli hücrelerin büyümesini durdurarak veya hücre ölümüne neden olarak etkili bir çözüm sunabilir. Gelecekte fototerapinin, kemoterapi ve radyoterapi gibi geleneksel yöntemlere kıyasla daha az yan etkiye sahip olması beklenmektedir. Fototerapinin kanser tedavisinde umut verici bir yöntem olarak görülmesinin nedenlerinden biri, hedeflenen hassasiyetidir. Araştırmalar, fototerapinin sadece kanserli hücreleri etkilemesi ve sağlam hücrelere zarar vermemesi üzerine yoğunlaşmaktadır. Özellikle erken tanı ve tedavi süreçlerinde fototerapinin kullanımı, hastaların yaşam kalitesini artırabilir ve tedavi sürecini daha tolere edilebilir hale getirebilir. Bu alandaki umut verici araştırma projelerinden biri, nanoteknolojinin fototerapi ile entegrasyonudur. Nanopartiküller, ışığı özel olarak seçilmiş kanser hücrelerine yönlendirebilme yeteneği sağlar. Bu, tedavi sürecinin etkinliğini artırma potansiyeline sahip bir gelişmedir. Ayrıca, fiber optik teknolojiler kullanarak vücut içindeki daha derin dokulara fototerapi uygulamak mümkün hale gelebilmektedir. Fototerapinin gelecekteki potansiyel faydalarını değerlendirdiğimizde, bu terapiye yapılacak yatırımın önemi daha da belirginleşir. Araştırma ve geliştirme çalışmalarına sağlanacak finansal destek, yeni tedavi yöntemlerinin keşfedilmesi ve mevcut tekniklerin gelişmesi açısından kritik bir rol oynayacaktır. Fototerapinin kanser tedavisinde etkili bir alternatif olabilir mi sorusuna yanıt ararken, karşılaşılan bilimsel ve teknolojik engelleri aşmak için sürdürülen yoğun çalışmalar, umut verici sonuçlar doğurabilir. Read the full article
0 notes
psikiyatristalikeyvan · 2 months
Link
0 notes
birpaylass · 3 years
Text
Uykusuzluk Problemi (Imsomnia) Nedir ?
BirPaylaş Paylaşım Platformu https://birpaylas.com/uykusuzluk-problemi-imsomnia-nedir.html
Uykusuzluk Problemi (Imsomnia) Nedir ?
Tumblr media
Uykusuzluk Problemi (Imsomnia) Nedir ?
Uykusuzluk, uykuya ani dalmayı imkansız veya imkansız hale getiren bir uyku bozukluğudur. Uykusuzluk, uykuya dalmayı, çok erken kalkmayı veya uykuyu bölmeyi zorlaştırabilen yaygın bir uyku bozukluğudur. Imsomnia durumunda olan bir kişi uyandığında kendini Yorgun bitkin ve uykusunu almamış hiç uyumamış bir şekilde hissedebilir. Uykusuzluk sadece vucudumuzun enerji seviyelerini ve ruh halini değil, aynı zamanda sağlığımızı da ciddi şekilde etkilemektedir, üretkenliği ve yaşam kalitesini de önemli ölçüde etkilendiği bilimsel olarak sonuçlar ortaya koymuştur. Uykusuzluk (Imsomnia) Nedir ?
Reklam ( Uykusuzluk Nedir? )
Skolyoz (Omurga Eğriliği) Tanımı 
Kemik Erimesi (osteoropoz) Nedir?
Sağlık belgesi Nasıl Alınır
Fibromiyalji Nedir?
Uyku yeterliliği insanoğlunda bünyeye göre değişmektedir normalde yetişkin bir kişi için uyku saatleri 6 – 8 saat arasında değişmektedir. Yine yetişkin olanlarda, bir süre sürebilen stres veya travma nedeniyle (akut)ismi verilen  uykusuzluk yaşayabilir. Ancak bir ay veya daha uzun süredir (kronik) uyku sorunu yaşayan kişilerin en kısa sürede doktoruyla görüşmeleri tavsiye edilir.
Uykusuzluk (Imsomnia) Başlıca Sebepleri Nelerdir ?
Yetişkin bir bireyde yaklaşık %50’si hayatlarının belirsiz zamanların da uykusuzluk  yaşayabilir ve her 10 kişiden 1’inde kronik uykusuzluk vardır. Uykusuzluk kadınlarda erkeklere göre yaklaşık iki kat daha çok görülmektedir  ve yaşlılarda gençlere göre daha sık görülür. Uykusuzluk çeşitli nedenlerle gelişebilir. Uykusuzluk yani Imsomnia’ya  neden olabilecek hastalıklar başlıca şunlardır; kronik stres, depresyon, duygusal veya bedensel rahatsızlık, psikolojik sorunlar, ilaç kullanımı, Çok fazla ses veya rahatsız edici ışığa maruz kalmak başlıca sebeplerindendir.
Uykusuzluk (Imsomnia) Semptomları  Nelerdir ?
Uykusuzluğunuz yaşam kalitenizi etkileyecek, sizi yorgun hissettirecek düzeye geldiğinde mutlaka doktorunuza danışmanız gerekir. Kronik ve akut uykusuzluk çoğu zaman birbiriyle karıştırıldığı için insanlar çoğu zaman doktora gitmemekte ve  ertelemeyi tercih etmektedirler. Uyku bedensel ve ruhsal olarak önemli bir durumdur. Uyku yoksunluğu kişiyi psikolojik olarak etkileyeceği gibi ileride ciddi hastalıklara da neden olabilir. Imsomnia’nın belirtileri ise şunlardır; Yorgunluk, Geceleri uykunun bozulması, Anksiyete, Sabahları çok erken kalkmak, Uykudan sonra bile yorgunluk hissetmek, Sinirli bir ruh hali ve gün boyunca bir uyuklama hali belirtileri arasında görülmektedir.
0 notes
elazigsurmanset · 5 months
Text
Ev Tozu Akarları Dikkat! Astım Ataklarını Tetikleyebilirler
Tumblr media
Astım ve alerjik hastalıklar artıyor: Göğüs Hastalıkları Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Dirican, Türkiye'de yaklaşık 5 milyon, tüm dünyada ise 300 milyon astımlı hasta olduğunu tahmin ediyor. Dr. Dirican, astımın çocuklarda en sık görülen kronik hastalıklardan biri olduğunu ve genetik yatkınlık ve çevresel faktörlerin etkisiyle ortaya çıktığını belirtiyor.
Tumblr media
Ev tozu akarları en büyük tehdit: Ev tozu akarları, polenler, hayvan tüyleri, küf mantarları ve hamamböceği gibi alerjenler astımlı hastalarda en sık tetikleyiciler arasında yer alıyor. Dr. Dirican, mesleki kimyasallar veya alerjenler, ortam değişikliği, güçlü kokular ve duygusal faktörlerin de astımı tetikleyebileceğini ifade ediyor. Astım belirtileri: Dr. Dirican, astım hastalığında görülebilecek şikâyetleri şöyle sıralıyor: Tekrarlayan hırıltılı ve hışıltılı solunum atakları Uykudan uyandıran nefes darlığı veya öksürük atakları Egzersiz esnasında artan şikâyetler Sosyal hayatı etkileme Psikolojik sorunlara yol açma Bazen hastane yatışı ve ölümcül olabilme Astım tedavisinin temeli: Dr. Dirican, astım tedavisinin temelinin eğitim olduğunu vurguluyor. Eğitimde hastaya hastalığı ve ilaçların kullanımı hakkında detaylı bilgi veriliyor. Alerjisi olan hastaların alerjenlerden korunması, sigara dumanından uzak durması, grip aşısı olması, aşırı kilolardan kaçınması ve ilaçlarını düzenli kullanması gerekiyor. Dr. Dirican, astım tedavisinde kullanılan ilaçların büyük bölümünün solunum yoluyla alındığını ve bu ilaçların doğru teknikle kullanılmasının hastalığın kontrolü için çok önemli olduğunu belirtiyor. Sağlıklı bir yaşam için: Dr. Dirican, astımlı hastaların hayatlarını rahat bir şekilde sürdürebilmesi için topluma ve yönetimlere de görevler düştüğünü vurguluyor. Dumansız hava sahası projesi ve sigara yasakları bu konuda atılmış önemli adımlardan. Dr. Dirican son olarak astım hastalığının hastaların hayatlarını istedikleri şekilde sürdürmelerine engel olmadığını, yeter ki hastaların hastalıklarını iyi tanıdıklarını ve yönettiklerini söylüyor. Unutmayın: Astım, doğru tedavi ve kontrol ile engellenebilir. Kendinizde veya yakınlarınızda astım belirtileri gözlemlerseniz bir Göğüs Hastalıkları Uzmanı'na başvurmanız önemlidir. Read the full article
0 notes
psikologkonya · 5 months
Text
Konya Uzman Cinsel Terapist
📌Cinsel uyarılma bozukluğu kişinin cinsel aktivite için gerekli olan uyarılma düzeyini sağlayamamasıdır.📌Bu bozukluğun nedenleri karmaşıktır ve aynı anda birden çok faktör etkili olabilir.📌Stres, depresyon, kaygıbozuklukları, ilişki problemleri gibi psikolojik faktörler,📌Diyabet, hormonal dengesizlikler, nörolojik bozukluklar, kardiyovasküler hastalıklar gibi fizyolojik faktörler,📌Bazı ilaçların,…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
songsforsinglepillows · 6 months
Text
Eklem Ağrılarına Ne İyi Gelir? Eklem ağrıları zaman zaman herkesin başına gelebilir. Peki eklem ağrılarına ne iyi gelir, eklem ağrılarının sebepleri nelerdir, eklem ağrıları için doğal çözümler nelerdir sizler için ele alacağız. Eklem ağrıları çoğunlukla ani bir hareket sonrasında bir dokunun ağrıması ve yanması sonucunda meydana gelir. Eklem ağrıları, genellikle hafif bir başlar ancak bazı basit fiziksel aktiviteler bile daha... https://www.begonya.com/eklem-agrilarina-ne-iyi-gelir/?feed_id=189447&_unique_id=660a0cb9421b1
0 notes
mriya2014 · 7 months
Text
Psikoloji ve İnsan gelişimi - Psikolojik Hastalıklar
Dikkat Dağınıklığı Aşırı Düşünme Unutkanlık Sebebi ve Çözümü Aşırı Düşünme (Overthinking) Tanımı, Nedenleri ve Belirtileri İçindekiler Aşırı Düşünmenin Tanımı Aşırı Düşünmenin Nedenleri Aşırı Düşünmenin Belirtileri Aşırı Düşünmenin Olumsuz Etkileri Sonuç Aşırı düşünme, herhangi bir durumda ne kadar düşünmeniz gerektiğini aştığınızda ortaya çıkan bir zihinsel durumdur. Bu durumda,…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
modern-hayatlar · 9 months
Text
Psikoloji
Psikoloji blog sayfalarının en çok okunan konu başlıklarından biri olmayı başarmıştır. Psikolojik gerçekler hakkında bilgi sahibi olmak isteyen kişiler blog sayfalarını okuyarak ilginç konularda bilgiler edinebilirler. İlginç konularda bilgiler edinmelerine ek olarak psikolojinin ilgi alanında bulunan hastalıklar hakkında da blog yazılarını okuyabilmek mümkündür.
Psikoloji başlığını seçen kişiler dünya çapında gerçekleştirilmiş olan ilginç psikolojik deneyleri de blog sayfalarına taşıyabilirler. Bu yazıların okunması ile hem psikolojinin temelleri hakkında bilgi sahibi olabilmek hem de ilginç deneyleri inceleyebilmek mümkündür. Ayrıca psikolojinin farklı kuramları ve bu kuramları ortaya atan kuramcıları hakkında da blog sayfalarında çeşitli yazılar kaleme alınır. Bu yazıların düzenli olarak takibinin gerçekleştirilmesi ilgi duyulan alanda yeterli bilgiye sahip olunmasını sağlar.
0 notes
eglence-blo · 9 months
Text
Psikoloji
Psikoloji blog sayfalarının en çok okunan konu başlıklarından biri olmayı başarmıştır. Psikolojik gerçekler hakkında bilgi sahibi olmak isteyen kişiler blog sayfalarını okuyarak ilginç konularda bilgiler edinebilirler. İlginç konularda bilgiler edinmelerine ek olarak psikolojinin ilgi alanında bulunan hastalıklar hakkında da blog yazılarını okuyabilmek mümkündür.
Psikoloji başlığını seçen kişiler dünya çapında gerçekleştirilmiş olan ilginç psikolojik deneyleri de blog sayfalarına taşıyabilirler. Bu yazıların okunması ile hem psikolojinin temelleri hakkında bilgi sahibi olabilmek hem de ilginç deneyleri inceleyebilmek mümkündür. Ayrıca psikolojinin farklı kuramları ve bu kuramları ortaya atan kuramcıları hakkında da blog sayfalarında çeşitli yazılar kaleme alınır. Bu yazıların düzenli olarak takibinin gerçekleştirilmesi ilgi duyulan alanda yeterli bilgiye sahip olunmasını sağlar.
0 notes
pazaryerigundem · 4 months
Text
Dr. Erdal Atabek vefat etti
https://pazaryerigundem.com/haber/174443/dr-erdal-atabek-vefat-etti/
Dr. Erdal Atabek vefat etti
Tumblr media
Tıp, edebiyat ve gazetecilik alanlarında ülkemizin önemli isimlerinden Dr. Erdal Atabek vefat etti.
İSTANBUL (İGFA) – Tıp, edebiyat ve gazetecilik alanlarında ülkemizin önemli isimlerinden Dr. Erdal Atabek’in vefatı ile ilgili Acıbadem Ataşehir Hastanesi Başhekimi Dr. Engin Çakmakçı,  “Hastamız ve değerli meslektaşımız Dr. Erdal Atabek, 4 Mayıs 2024 tarihinden itibaren çoklu sistemik hastalık nedeniyle hastanemizde tedavi görmekteydi. 31 Mayıs 2024, Cuma günü (Bugün) saat 12.00’de çoklu organ yetmezliği sonucu maalesef hayatını kaybetmiştir. Kendisine Allah’tan rahmet, ailesine, yakınlarına ve tüm sevenlerine başsağlığı diliyoruz” ifadelerini kullandı.
ERDAL ATABEK KİMDİR?
Dr. Erdal Atabek, 1930, Adapazarı doğumlu Türk tıp doktoru, gazeteci ve yazar Erdal Atabek, öğretmen anne ve babanın çocuğu olarak dünyaya geldi. Atabek, Gaziosmanpaşa Ortaokulu, Kabataş Erkek Lisesi (1948), İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesini bitirdi (1954). Psikosomatik Hastalıklar ve İç hastalıkları uzmanı olarak görev yaptı.
1965’te yazarlığa Milliyet gazetesinde başladı. Aynı yıl Türk Tabipleri Birliği (TTB) başkanı seçildi. Bu görevi 1984 yılına dek sürdü.
1966’da köşe yazıları Cumhuriyet gazetesinde yayımlanmaya başladı. Nadir Nadi’nin ayrıldığı dönem (11 Temmuz 1971 – 12 Temmuz 1972) [4] ve İlhan Selçuk ile arkadaşlarının ayrıldığı dönem (1992) dışında 57 yıldır köşe yazıları ve zaman zaman dizi yazılarıyla Cumhuriyet’te yer aldı. 1972 yılında kurulan Barış Derneği’nin kuruluşunda yer aldı. 12 Eylül döneminde Barış Derneği Davasından 1982 – 1986 yılları arasında 38 ay cezaevinde kaldı. Dava 1991’de beraat ile sonuçlandı.
Tıp eğitiminin ardından sürekli olarak toplumsal değişim üzerine çalışmalar yapan Atabek, değişen toplumların çocuklar ve gençler üzerindeki etkileri üzerine yoğunlaştı, araştırdı, kaleme aldı.  Birçok yarışmada seçici kurul üyesi olan Atabek halen yazarlık, seminer, konferans ve araştırmalarını sürdürmektedir. Ayrıca 2006 yılında kurulan Doğuş Çocuk Senfoni Orkestrasının kuruluşundan 2024 yılına kadar psikolojik-sosyal danışmanlığını yürüttü.
Tumblr media
BU Haber İGF HABER AJANSI tarafından servis edilmiştir.
0 notes
guncel-blo · 9 months
Text
Psikoloji
Psikoloji blog sayfalarının en çok okunan konu başlıklarından biri olmayı başarmıştır. Psikolojik gerçekler hakkında bilgi sahibi olmak isteyen kişiler blog sayfalarını okuyarak ilginç konularda bilgiler edinebilirler. İlginç konularda bilgiler edinmelerine ek olarak psikolojinin ilgi alanında bulunan hastalıklar hakkında da blog yazılarını okuyabilmek mümkündür.
Psikoloji başlığını seçen kişiler dünya çapında gerçekleştirilmiş olan ilginç psikolojik deneyleri de blog sayfalarına taşıyabilirler. Bu yazıların okunması ile hem psikolojinin temelleri hakkında bilgi sahibi olabilmek hem de ilginç deneyleri inceleyebilmek mümkündür. Ayrıca psikolojinin farklı kuramları ve bu kuramları ortaya atan kuramcıları hakkında da blog sayfalarında çeşitli yazılar kaleme alınır. Bu yazıların düzenli olarak takibinin gerçekleştirilmesi ilgi duyulan alanda yeterli bilgiye sahip olunmasını sağlar.
0 notes