Tumgik
#sözhakkı
seslimeram · 20 hours
Text
Sesli Meram #477 - Yersiz Yurtsuz (23.09.2024)
Tumblr media
"Ayrımcılığın, nobran bir tahayyül olagelen fişlemelerin, kamusal alanın dışına ötelemeleri takip eden terörün ortasında bir güncellik hasıl oluyor. Biteviye kendi ezberini yeniden ve hiç yılmadan imal eden bir devlet aklının suna geldiği her şey bütün o ayrımcılığı besliyor iş bu sahnede. Her durumda kurtarıcı olarak görülen hamleler fişlemeler sonsuz bir çabayı bildiriyor, sıradan olanın nihai çöküşünü. Kamusal alan daraltılırken, bizden olmayanların takip olunduğunu zikredip duran bir akımla yaşam terörün rehini kılınıyor. Devletin aklını bildiren ön alma çabalarının ortası o terör lafzıyla birlikte hakikati konuşturmamak üstüne güncelleniyor. Anayasanın etkin kılınmadığı, delik deşik, yamalı bir bohça haline dönmüş olagelen o suretin tastamam miadını doldurduğundan dem vurulan bir iklimde hemen her şeyin apaçık bir halde tekinsiz / ikiletmeksizin yıkıma rehin edilmesidir mesele. Dört başı mamur bir menzilden, içinden çıkılamayan bir karabasan ülke tahayyülüne evrimin eksik, gedik olmaksızın var edilmesidir mesel. Ki var ediliyor." sesli meram
podcast image credit: no titles:::z vladanovic:::fine art photo awards
https://archive.org/details/sesli-meram-23-eylul-2024
0 notes
gulumsesblog-blog · 7 years
Text
Hayatımda bir dizide, filmde oynamış gibi rol aldım. Bazı roller üzerime yapıştı bazısı hiç yakışmadı. Kimisini isteyerek sahiplendim kimisini de diretilerek üzerime geçirildi. Kendi benliğimden kopup başkalarına analık, babalık yapma zorunluluğu varmış gibi davrandım. Çok azdır sadece olduğum insan için bakabilen sayısı. Size de oluyor mu böyle? Çevrenizdekiler sizi kalıplara sokmaya bayılıyor mu? İnsan, anda yaşadığını bazen kavrayamıyor. Hangi durumlarda kaldığının farkına varamıyor. Çevremizde annesi, babası, halası vs vs. gibi davranan ve bizi de böyle davranmayı bilinçli bilinçsiz zorlayan insan sayısı çok fazla.Birinin yönlendirmesine, ikaz etmesine, kızmasına, uyarmasına veya yol göstermesine muhtaç ruhlar var. Bu bedenen ve ruhen yaşamını ve düşüncesini başkasına bağlayanlar. Neden bu anlam kargaşası? Bizler kimiz ki soluklarını bizim yanımızda alıyorlar? Kendileri düşünemediklerinden mi yoksa işlerine gelmesinden mi? Düşünce mimarı herkeste aynı beyin. Bu organı kullanıp kullanmamak şans işi değil. Benliğini yitirip boş düşüncelerle başkasına koşmak ne denli faydasız. Kimse kimseye annesi, babası ya da sahibiymiş gibi davranmaya mecbur değil. Bu dayatılan roller yüzünden her zaman aynı tip davranılmak zorundaymış gibi hissettirilmekte. Bu durum sanıyorum insanların kendi düşüncesine, fikrine ya da aldığı kararlara güvenip güvenmemesiyle alakalı. Başkasının düşüncesinin senin hayatında ne denli yardımı dokunur. Yaşayan sensin hisseden sensin o zaman söz hakkını neden başkalarına veriyorsun? Sahip olduğunuz insanı içinde bulunduğunuz bedeni tanıyın. Sizden başkası size yardım edemez. Siz düşüncelerinizle, fikirlerinizle ve aldığınız kararlarla varsınız. Başkasının gölgesi olmanıza gerek yok. Kalıplar yerine var olanı iyileştirin ve kimseden de böyle davranmasını beklemeyin. Böylelikle kimse kalıplarda yaşamak zorunda kalmaz. “Sen bunu nasıl yaparsın, sana yakıştı mı?” gibi cümleler kurmaktan vazgeçer.
0 notes
belkidebirharfimben · 5 years
Text
Bediüzzaman Ekrem İmamoğlu'nu destekler miydi?
"Kimi din öğretimine saldırır, kimi 'bir İslam medeniyeti olmadığını' haykırır, kimi senede bir yıkandığını ve dinsiz olduğunu yazar-söyler, meclislerinde Hz. Muhammed'e iğrenç kelimelerle söver. Halk Partisi kendi gazetelerinde bu zındıklara sözhakkı vermeğe devam ettikçe, unvanının başına 'Cumhuriyet' değil 'Şeriat' kelimesini koysa, yine müslümanlığa ve manevî değerlere saygı beslediğine hiçkimseyi inandıramayacaktır." Peyami Safa, Kavga Yazıları.
Bilmiyorum Allah hepsini yazmayı nasip eder mi? Fakat mürşidimin Münazarat'ının geçmişten bugüne bir dizi 'yanlış yorumlamaya' tâbi tutulduğunu, yapılan bu yorumların 'geçerli tek yorum' muamelesi gördüğünü, 'aksi düşünülemez' bir hale getirildiğini, hatta hasbelkader başka türlü anlaması mümkün olan genç nur talebelerine de (nefes almasına fırsat verilmez şekilde) bu hâkim görüşlerin dayatıldığını düşünüyorum. Zaman zaman da yazılarımda dokunuyorum bunlara. Ama ne benim dokunuşlarım yeterli ne de gerçeğe sahiden ilgi duyanların sayısı çok. Ezber bozulması bir açıdan konfor bozulması sayılacağından müşterisi de elbette az oluyor.
Risale okurken kafamdan çıkmayan mana şu: Bediüzzaman'ın yolu ehl-i sünnet cadde-i kübrasından, sahabe mesleğinden, selef-i salihînin nuranî silsilesinden ayrılmış olamaz. Çünkü o da ehl-i sünnet medreselerinden yetişmiş, kaynaklarından beslenmiş, renkleriyle renklenmiş bir âlimdir.
Ooooo! Ama bunu şimdi şuraya açık açık yazdım ya. el-Aman! Belki kopmuştur çoktan kıyamet. Çünkü yüreği şu kadarını bile kaldıramayacak nur talebeleri(!) var piyasada. Zira çoktan gelenek dedikleri şeyin "Tüüü, kıııh, kaka!" olduğunu  ezber etmişler. Artık bu çamuru(!) hiç Bediüzzaman'a yakıştırırlar mı? O metinlerinde kendisini kaç defa 'ehl-i sünnet' olarak tarif ederse etsin. Olamaz. I-ıh! Cık! E-eeh! Şeyhimiz kendisine 'ehl-i sünnet' diyorsa şeyh haltetmiş demektir. Hatamız ihtimali konuşulamaz.
İş o kerteye varmıştır ki, şeyhe, 'nice bir şeyh olduğunu' artık müridleri öğretmektedir. Bu yolda gerekirse metinlerine dahi, Umberto Eco'nun tabiriyle 'aşırı yorum'lara uğratılarak, ayar verilmektedir. Sonra, eğer zamanın şartları değişip eskileri uygun gelmezse, yeni bir aşırı yoruma daha tâbi tutulmaktadır mezkûr metinler. Çünkü devir anlı-şanlı modern devirdir. Modern devirde herşey çağın gereklerine hizmet ettiği kadar kapıdan geçer.
Çağın gereklerinden birisi de elbette 'demokrasi'dir. "Meşrutiyet ne kadar demokrasidir? Demokrasinin 'meşrua'sı nasıl olur? Meşrutiyete dair metinler bugünün şablonuna ne derece uyar? Nüansları nelerdir?" falan-filan soramazsınız bunları. Nereye soruyorsunuz? Höttürü-böttürü kabuller keser soluğunuzu bir anda. Belki ucunda aforoz tehlikesi bile vardır.
Mesela: Bugünlerde kimi eller marifetiyle tekrar tedavüle sokulan o metin. Bediüzzaman'ın gayrimüslimlerin memuriyetinin mümkünlüğünü savunduğu o yer. Ay, ay, ay! Neler başına gelmektedir bu sıralar onun! Hafazanallah! Gönüllerini CHP'ye kaptırmış kimseler elinde neler olmuştur o metne? Dur bakalım. Acele etmeyelim. Önce metni bir alıntılayalım:
"Sual: Şimdi Ermeniler kaymakam ve vali oluyorlar. Nasıl olur? el-Cevap: Saatçi ve makineci ve süpürgeci oldukları gibi... Zira, meşrutiyet, hâkimiyet-i millettir. Hükûmet hizmetkârdır. Meşrutiyet doğru olursa, kaymakam ve vâli, reis değiller, belki ücretli hizmetkârlardır. Gayr-ı müslim reis olamaz, fakat hizmetkâr olur. Farz ediniz ki, memuriyet bir nev'i riyaset ve bir ağalıktır. Gayr-ı müslimlerden üç bin adamı ağalığımıza, riyasetimize şerik ettiğimiz vakitte, millet-i İslâmiyeden aktâr-ı âlemde üçyüzbin adamın riyasetine yol açılıyor. Biri zayi edip bini kazanan, zarar etmez."
Bediüzzaman'ın bu umudunun demokrasilerde ne kadar gerçekleştiğini, sistemlerin bu güzel hayala ne kadar müsaade ettiğini, 'biri zayi edenin bini kazanıp kazanamadığını' sorgulamayı bir başka yazıya bırakalım. Ama şuraya bir parantez açalım: Bediüzzaman böyle demekle, koşulsuz bir şekilde, 'müslümanları gayrimüslimlerin yönetebileceğini' ifade ediyor muydu? Yani burada söylediği bir tür mandacılığın, ehl-i küfür tarafından yönetimin, müslümanlar adına mümkün olabilirliği miydi? Eğer böyle düşünüyorsa "Sizden olan ululemre itaat edin!" ayetine muhalefet etmiş olmuyor muydu?
Hâşâ! Kendisinin hem Ruslara karşı yaptığı cihadı, hem İngiliz işgaline karşı yazdığı metinleri, hem de Yunan'a karşı yapılan Kurtuluş Savaşı'na verdiği desteği bilenlerler olarak diyoruz ki: Kesinlikle ve kesinlikle böyle birşeyin imkanını tartışmıyor Bediüzzaman. Bunu kastetmiyor. Hatta 1. Meclis'te okuduğu 'namaza dair beyannameden' anladığımız kadarıyla Türkiye'deki hükümetlerin dindarlıktan uzaklaşmasına bile razı değil. Ya?
Onun kastettiği 'idarenin üst seviyesinin tartışmasız şekilde müslümanlarda olduğu bir yönetimde' onların memurları mesabesinde 'gayrimüslimlerin istihdam edilebileceği'dir. Zarureti değil imkanıdır. Burada Bediüzzaman'ın kaymakamlık/valilik gibi makamları 'reislik' değil 'hizmetkârlık' olarak tarif etmesi de aslında 'açtığı sınırlı sorumluluk alanı'nı ifadeye yönelik bir izahtır.
Evet. Osmanlı'da zaten gayrimüslim memurların istihdam edildiğini biliyoruz. Bu istihdamlar elbette şeriatın sınırladığı alanlarda oluyordu. Örneğin: Şeyhülislamlık makamına bir gayrimüslim oryantalist profesör getirilmiyordu. Kimin-ne olabileceğinin elbette sınırları vardı. İşleyişin zarar görmeyeceği, yetkinin din-ümmet aleyhinde kullanılamayacağı, aksine fayda sağlanacağı alanlarda istihdam mümkündü. Fakat tekrar dikkat çekelim: 'İstihdam' olarak mümkündü. Yoksa seçim yoluyla bir başa getiriş değildi bunlar. Bediüzzaman bu tür istihdamların mümkünlüğünü belirttiği hiçbir yerde seçimden/oylamadan bahsetmiyordu. Atayan kimdi peki? Atayan halifeydi. Evet. Şaşırmayalım. Çünkü bunları ifade ettiği rejim 'demokrasi' değil 'meşrutiyet'ti. Devamındaki soru-cevaba bakalım:
"Sual: Şeriatın bazı ahkâmı, meselâ valilerin vazifelerine taallûku var. el-Cevap: Bundan sonra bizzarure hilâfeti temsil eden Meşîhat-ı İslâmiye ve Diyanet dairesi, hem âli, hem mukaddes, hem ayrı, hem nezzâre olacaktır. Şimdi hâkim, şahıs değil, efkâr-ı âmme olduğu için, onun nev'inden şahs-ı mânevî bir fetvâ emîni ister. İşte şu hâkimin fetvâ emînisi, Meşîhatta mezâhib-i erbaadan kırk elli ulemâ-i muhakkik bir meclis-i mebusân-ı ilmiye teşkiliyle şahs-ı mânevîleri, öteki şahs-ı mânevîye fetvâ emînlik edecektir. Yoksa, hâkim ve müfti bir cinsten olmazsa, birbirinin lisânını anlamazlar. Zira şahs-ı vâhid; şahs-ı mânevîyi kandıramaz ve tenvir edemez."
Alıntıladığımız bir önceki metni 'modern demokrasi' gibi anlayanlar acaba bu kısma ne der? Hemen devamı üstelik. Ne diyor Bediüzzaman burada? Denetleme gücünün Halife ve Meşihat-ı İslamiye'de olduğu, bugünkü tabirle, Diyanet İşleri'nin tüm yetki sahiplerinin yetkilerini şeriat içinde istimal edip-ettiğinden emin olacak güce sahip olduğu bir sistemde söylüyor bunları. (Bugün bir Diyanet İşleri yetkilisi "Faiz haramdır!" diyecek olsa "Başıma birşey gelir mi?" diye üç kere yutkunuyor.) Yoksa "Verelim mazbatayı Ekrem İmamoğlu'na da isterse Diyanet Kitap Fuarı'nı yasaklasın!" gibi bir serbesti yok orada. Şeriatın sınırladığı bir sorumluluk alanı var. Bugünkü belediye başkanlıkları böyle mi peki? Oraya geçen herhangi bir CHP'li aldığı yetkiyle "Oleeey! Bu sene Ramazan'ı dualarla anacağız. Çünkü Dua Lipa konseri düzenletiyorum!" dese yaptırmayacak güç kimsenin elinde var mı?
Eğer bir süredir müşterisi olduğunuz Liberal endoktrinasyondan çıkabilirseniz siz de pekala görebilirsiniz bu netliği. Evet. Bediüzzaman böyle birşeyin 'mümkünlüğü' tastamam 'dinin meşruiyeti sağladığı bir sistemde' konuşuyor. O yüzden ismi sadece meşrutiyet değil zaten. Ya? 'Meşrutiyet-i meşrua.' Acaba siz bu sistemin hakikaten ne olduğuyla yüzleşmeye hazır mısınız? Yoksa "Aman, ne derin düşüneceğim, demokrasi derim geçerim!" diye teselli mi oluyorsunuz? Yoksa orası için söylenmiş herşeyi, hatta üzerine ne Liberal yorumlar katarak, burası için de mümkün mü görüyorsunuz? Bence bu teselli ahirette kurtarmaz. Aynı eserde diyor ki mürşidim yine:
"Sual: Bazı nâs senin gibi mânâ vermiyorlar. Hem de bazı Jön Türklerin a'mâl ve etvârı pis tefsir ediliyor. Zira bazı Ramazan'ı yer, rakı içer, namazı terk eder. Böyle, Allah'ın emrinde hıyanet eden, nasıl millete sadakat edecektir?
el-Cevap: Evet, neam, hakkınız var. Fakat hamiyet ayrı, iş ayrıdır. Bence bir kalb ve vicdan fezâil-i İslâmiye ile mütezeyyin olmazsa, ondan hakikî hamiyet ve sadakat ve adalet beklenilmez. Fakat iş ve san'at başka olduğu için, fâsık bir adam güzel çobanlık edebilir. Ayyaş bir adam, ayyaş olmadığı vakitte iyi saat yapabilir. İşte, şimdi salâhat ve mehareti, tâbir-i âharla fazileti ve hamiyeti, nur-u kalb ve nur-u fikri cem edenler vezaife kifayet etmezler. Öyleyse, ya maharettir veya salâhattir. San'atta maharet ise müreccahtır. Hem de o sarhoş namazsızlar Jön Türk değiller, belki şeyn Türktürler. Yani fena ve çirkin Türktürler. Genç Türklerin râfızîleridirler. Herşeyin bir râfızîsi var. Hürriyetin râfızîsi de süfehâdır."
Ben, bu metni okuduğum zaman, hani neredeyse CHP için oy toplayacak hale gelen bazı kardeşlere sormadan edemiyorum: Acaba siz 'hamiyet' ile 'iş'i birbirinden sapasağlim ayırabiliyor musunuz? Sandıkta geniş yetkilerle donatılacak bir CHP'linin, o yetkileri, salt nöt bir alan olan 'iş' için mi, yoksa yürekteki taraftarlıktan beslenen 'hamiyet'i için mi kullanacağından emin misiniz? Bence demokrasilerde hamiyetin işin içine karışmayacağını sananlar aldanırlar. Zira CHP, Bediüzzaman'ın bu metinleri haklarında söylediği Jön Türkler'den farklı olarak, kendisini din karşıtlığı üzerine kurgulamıştır. İktidarda olduğu dönemlerde de kendi sosyolojisini yetiştirmeye çalışır/çalışmıştır. Bu son cümlem için ayrıca delil söylemeyi abes görüyorum.
Metni uzakmak istemem ama, Bediüzzaman aynı eserde, bugünkü CHP zihniyetinin Jön Türkler içindeki kısmının ancak 'yüzde onu' olduğunu ifade ediyor. Yani yüzde doksanının hayırlı insanlardan oluştuğu kanaatinde. Aynı şey bugünkü CHP için söylenebilir mi? Yoksa CHP bu yüzde onun yüzdeyüzü ele geçirmiş hali midir? Bunu da vicdanlarımıza soralım lütfen:
"İşte onların bir kısmı, İslâmiyet fedâileridir. Bir kısmı da, selâmet-i millet fedâileridir. Onların ukde-i hayatiyelerini teşkil eden, mason olmayan ekseri, İttihad ve Terakkidir. Ve sizin şu aşâiriniz kadar ulema ve meşâyih Jön Türkler meyanında mevcuttur. Vakıa onlarda birtakım edepsiz, çok sefih masonlar dahi bulunur; lâkin yüzde ondur. Yüzde doksanı sizin gibi mu'tekid müslimlerdir. Ve'l-hükmü li'l-ekser."
Özetle kardeşlerim: Paşa gönlünüz bilir. İstediğiniz kişiye oyunuzu verin. Kimse karışamaz. Fakat lütfen, binlerce kere lütfen, Bediüzzaman'ın metinlerini incitmeyin. Onu ehl-i sünnet cadde-i kübrasının dışına, hevesleriniz/hırslarınız uğruna, sürüklemeyin. Yazıktır. Günahtır. Ayıptır. Üzerimizdeki hakkına hıyanettir. O, bir tarafta CHP'nin bir tarafta AK Parti'nin olduğu hiçbir yerde "Liyakatli olsun da ister çamurdan olsun!" diye CHP'liyi destekletmez. Çünkü, sizin aksinize, o siyasete ilişkin daha derin okumalar yapar. Partilerin kendilerini ne üzerine kurguladıklarıyla da ilgilenir. Siz böyle değilsiniz. Sizin bu meydanda müellif-i muhteremi konuşturmaya hakkınız yoktur. Gidiyorsanız, buyrun, tek başınıza gidin. Risale-i Nur'u sürüklemeyin. Malınız değildir ki yalnız sizin peşinizde dolaşsın. Yapmayın. Etmeyin. Kullanmayın. Vallahi tokadını yersiniz.
5 notes · View notes
mecazz · 9 years
Photo
Tumblr media
#şiir #sözhakkı #mustafaköneçoğlu #hece #2011 #imzalı
1 note · View note
seslimeram · 8 days
Text
Sesli Meram #476 - Yersiz Yurtsuz (16.09.2024)
Tumblr media
"Değinilen ile yaşatılanın arasındaki derin uçurum biteviye kılınan o engelleme ve alenen yok saymaların menzilinde her gün apayrı bir denetim testine tabi kılınır gündelik yaşam, sıradan insan. Isberg’in İşaret’inde yer verdiği empati testinin doğrudan bir ülkenin sınırı boyunca var edilmiş olagelen ahlaki / moral değerleri, insani normlarının yekununu salt, sınavı geçenler / geçemeyecek olanlar ayrıştırdığı bir zeminden, bugünün Türkiye’sinde ortaya çıkan görünümün benzeş halleri düşündürücüdür. Yıkıcılığı bir normatif olaraktan var eden ülke gerçektir. Geçmişinin katran karanlığını inkar etmekten artık ikrar ederken bir yandan da kıvanç duyabilen bir ahvale varan menzilin hazin öyküsüdür mesela birleşe birleşe var edilen. Daha yepyeni Diyarbakır’ın ortasında faili meçhule kurban kılınmış ol Narin Güran’ın ardından çıkagelen karaşın halin ortasında bu sınamayı görmek mümkün kılınır. Bir köyün handiyse tamamının sessizliğe büründüğü, var edilmiş cinayetin pek çok ayak oyunu ile siyasi iradenin temsilinin gözetiminde var edilebildiği, gel gelelim ol baş amirin seslendirdiği sonuna kadar gidilecek, adalet tecelli edecektir açıklaması sonrasında çıkagelen kördüğüm ilişki sarmalları içerisinde bir çocuğun canının yitimi mot-a-mot unutturulmaya çabalanır. Suçun var edildiği sahne bir plato, her türden o cinai yıkımı imal edenler figürasyon kılınarak, gündelik yaşam ediminin dibe vurduğu bir menzilde öğlen kuşağı programlarında “şiddet pornografisine” bir kesit eklenir. Narin Güran’ı yok eden karanlığın nasıl biçimlendirildiği sorgulanmasın istenir. Kimin ne ettiği muğlak kılınırken, toplumsal çürümenin / kokuşmanın dibine demirlemiş olagelen bir yerin hakikati çoktan unutturulur. Onca yıkıma rağmen sessizliğin sabit olunduğu bir yerde, kaçıncı çocuk sonrası gerçekten adalet tahayyülü var edilebilecektir ki!" sesli meram
podcast image credit: hope:::钟 田:::fine art photo awards
https://archive.org/details/sesli-meram-16-eylul-2024
0 notes
seslimeram · 14 days
Text
Sesli Meram #475 - Yersiz Yurtsuz (09.09.2024)
Tumblr media
"Yaralar biriktirmeye devam ediyor bir menzil. Dün, Anna, Georgios, Anastacia, Hristos, Ğukas, Makruhi, Krikor, Vartuhi, Keğam, Cercis, Xatun, Erdem, Romina, Jak, Meline, Abit, Raquel ve nicesi için bir hayat tahayyülü bırakmayan akıl hayatı dar ettiği gibi ol 6-7 Eylül 1955’i var etti. Ardılı, Varlık Vergisi, Aşkale Sürgünleri, 20 Dolar 20 Kg Tehciri silsile halinde devam eden bir karanlığın inşası oldu. Topyekun toplumun sorumluluğuna, o yıkımlar var edilirken var edilen sessizliğe kayıtsız kalındı. Cürüm keskinleştirilirken su çürüdü. İnsan Hakları Derneğinin bu seneki basın açıklamasında da görüleceği üzere hedef gözetenlerin, hedefe saldırıyı kimlere ihale ettiğinin de nişanesi tam bir utancın sarmalını gözler önüne serer: “Speros Vryonis halk katılımı konusunda da titiz bir çalışma yapmış, İstanbul Emniyet Müdürü’nün Yassıada duruşmalarında verdiği 300.000 kişi bilgisini inandırıcı bulmamış, elindeki verilerle bu sayının 100.000 olduğunu belirtmiştir. Yani o günkü İstanbul nüfusunun onda biri. Şehrin bugünkü nüfusuna oranlarsak bu, iki milyona yakın kişi demektir. Bugün böyle bir yıkıcılığa iki milyona yakın kişinin bilfiil katıldığını düşünürsek, halk katılımının boyutlarını daha iyi görebiliriz.” Yaşatan bir yeri, ezen, yeren ve yutan bir karanlığın menzili kılma çabasında bugün o 6-7 Eylül 1955’ten ne kadar uzağa düşüyor bu memleket, düşünebiliyor mu? Yaranın kendisinin bilinmediği hiç önemsenmediği bir zeminde cürümler ardıl sıra peyda olurken, iki satır da olsa ne özeleştiri var edilebiliyor, ne tek satırlık, yalandan da olsa bir özür paylaşılıyor. Bu çürümüşlük içinde, altmış dokuz yıl ve onca sınamadan sonra halen diri bir soru kendisini avaz avaz sorduruyor, ne etti o insanlar size! Kendi halinde, yaşama tutunan, dün komşu olup bugün / bir anda mihrak / düşman kılınabilecek ne etmişlerdi size! Ne hakla hayatların sönümlenmesine, eksiltilmesine, yıkımına bunca sessiz kalınıyor, hala ve hala… sahiden…" sesli meram
podcast image credit: lola & mia:::he xiangyu:::tique art
https://archive.org/details/sesli-meram-09-eylul-2024
0 notes
seslimeram · 22 days
Text
Sesli Meram #474 - Yersiz Yurtsuz (02.09.2024)
Tumblr media
"Mahvetme eylemini / fikrini sahiplenen bununla kıvanç duyulan, hicap edilmeyen bir yer, zeminin geleceği söz konusu olabilir mi? Bu kadar kolayca kamunun sömürülerek ekonomik anlamda yıkıma terk edildiği bir zeminde aranan düşman olarak, hesap sorulacak makam olarak mültecinin / ötekisinin görülmesinin kaçıncı evresidir mesela bu yaşanan. Bir çocuğun canının yakılmasında dahi ama ve fakatsız itiraz hakkını, reddiyeyi savunamayan ama o da şimdi Türklerin arasına karışmasaydı bahsinden, kim bilir neler neler etmiştir ön yargısı gibi nicesine sığınarak ol mahvetmenin dört bir yana taşa durması söz konusu olurken bir yarını kalır mı bu yerin? Anadolu’nun çoraklaşmış bir yere dönüşümü sağlama alınmıştı. Sözüm ona metropol, tüm kültürlerin buluşup ahenk içinde yaşayabildiği bir zemin olarak bildirilen İstanbul’un da tahribattan payını aldığı bir yerin yarını ne olur! Sorunların müsebbibi ne mülteciler, ne gayrimüslimler, ne muhacirler, ne buralı olduklarını kanıtlamaya hiçbir zaman mecbur olmayan o öteki sanılan kimliklerdir. Bütünüyle bir girdap, insan eliyle kotarılan bir cerahat sarmalının var edilmesinin yekun sorumluluğu bu üstenci / ayrıştırıcı / nefret saçan siyaset erkanının ta kendisinindir. Dünü öyle bugünü böyle şimdisi simsiyah kılınırken bir yerin yarınlarının daha şu andan çalınması güncellenirken o şiddet sarmalı, bu ayrımcılığa geçit vermeyecek bir ülkenin yarını söz konusu edilebilir. Şayet bir ülkeden bahis açılacaksa, aynen bu şekil…" sesli meram
podcast image credit: perp-walk:::lea belooussovitch:::tique art
0 notes
seslimeram · 28 days
Text
Sesli Meram #473 - Yersiz Yurtsuz (26.08.2024)
Tumblr media
"Sokakta ses verebilen, yasaklara dair konuşmayı başaran insanların da hallerinin nasıl da birdenbire bir toplumun önünde yem edilmek olduğu Dilruba Y.’nin başına getirilenlerden görünür olacaktır. Instagram adlı sosyal medya platformunun nedenlere bağlı / şartlara doğrudan ilintili olmadan kapatılabilmesinin yolunun bir kez denendiği, tüm suçlamaların yeniden kurum / halka mal edildiği bir zeminde “devletin” bir kere daha eleştirilemez olduğu vurgusuna tutunulur. Sokağa düşmüş olagelen itiraz hakkının, kısıtlı ancak birkaç cümle ile var edilebildiği zeminde bunu yapan insanların haklarının talan edilmesi Dilruba Y örneğindeki gibi seri bir biçimde tutuklanması, jet hızıyla iddianamenin hazırlanması ve yaşatılan korkunç hak gasbından belirgin olur. Tümüyle ve akamete uğramamış bir linç tertibatı güncellenir. İtiraz hakkının, eleştirel bakışın sadece o Siyasal İslam ile ırkçı / faşist takıma mahsus bir hak olarak görüldüğü zeminde şu aşağıdaki birkaç cümle suç için yeterli görülür. Instagram'a getirilen erişim engeliyle ilgili düşünceleri sorulunca verdiği cevapta “21. yüzyılın göbeğinde kalkıp da parlamenter sistemden çıkıp koskoca Türkiye Cumhuriyeti'ni tek adama verirsek o da böyle babasının çiftliği gibi kullanır” dediği için gözaltına alınıp tutuklanır. Fıkra bitti." sesli meram
podcast image credit: shatterdlens6i-2014-matthieu boucherit-slash-paris
0 notes
seslimeram · 1 month
Text
Sesli Meram #472 - Yersiz Yurtsuz (19.08.2024)
Tumblr media
"Yaşatılanların, ima edilenlerin karşılıklarından birisi artık yoldan çıkmış olagelen sıradan o insanın neleri var edeceğini de gösterir. Bütünüyle bir kimliğin, tek bir sistematik ile var edilmiş olagelen üst kimliğin etraflıca her şeyi kendisine düşman bildiğine eyleyebildiği bir zeminin imali o korkunç gerçekliği var eder. Geçtiğimiz hafta Salı günü, Eskişehir’de bir parkta meydana gelen, bıçak ve baltalı saldırının akıbeti de bunu bildirecektir. Arasız, fasılasız, eksiksiz bir nefret tahayyülünün var ettiği kırılma sonunda cinayet teşebbüsüne evrilir. Bir oyun bağımlısı diye geçiştirilmek istenen failin suna geldiği şeyler ortaya bile isteye saçılan nefretin aslında insanı nasıl dönüştürdüğünü de göstere gelir. Nazi miğferi, üstünde gamalı haç bulunan hücum yeleği, çoktan çetrefilli hale gelmiş olagelen bir aklın sunduğu, hayattaki varlığını gösterdiğini sanmasına vesile bıçak / balta her yanında, her detayında apayrı bir korkunçluk ile var edilen bir saldırının temsili / baş oyuncusu / kurgu değil hakikaten de ülkedeki cenderenin aldığı boyutu ortaya serer. Ötekisine kim olursa her ne olursa olsun ötekisine duyulan / biriktirilen öfkenin bir yansıması diye geçiştirilir. Ol parkta kendi halinde oturan insanlardan beşinin canının yanmasına / yaralanmasına sebep kılınan şiddet pratiğiyle bir kere daha görevin tamamlandığı zikredilir. Sanal mecra üstünde ortaya serdiği manifestosundaki gibi insanları “böcek gibi ezmekten” özenle / hiç ama hiçbir şerhe ihtiyaç duymadan var edebilen bir temsil, nefreti koca bir hakikate dönüştürür. Kime sahiden bu ülkede yer vardır, kimin / kimlerin hayatı güvende kalabilir sahi ama sahiden?" sesli meram
podcast image credit: unknown art:::özge enginöz:::artfridge
0 notes
seslimeram · 1 month
Text
Sesli Meram #471 - Yersiz Yurtsuz (12.08.2024)
Tumblr media
"Yaşanan ümit kırımının tüm yüzeyleri noktasına virgülüne yukarıdaki gibi birbirini teyit eder bir halden uzakta, olabildiğince yalın bir biçimde “inkarla”, “örtbas” etmeyi beraberinde getirir. “A. koyduğu Ermenisi” küfrü ile haklılığını bir insanı itekleyerek, öyle ya da böyle darp etmeyi kendine hak gören bir temsilin, bıçaksırtı bir halde yaşamaya devam eden Kınalıada’daki bir avuç Ermeni’ye yönelik gözdağı bir de böylesi bir tahayyülle var edilir. Malum ırkçı hizbin, daha sonrasında pıtrak gibi çoğalan tüm ol zafer-vatan-millet bilmem kimler partileri diye çıkagelen memleketinde “mültecilere ve gayrimüslimlere” yer olmadığını deklare eden sistem aparatı, kullanışlı “neo-naziler” için de boy göstermesi sahnelerinden birisi haline dönüştürülen bir sahnede “saldırı” öyle ya da böyle doğrudan bir müdahaleyle baş başa kalan “Ermeni’nin” halini de açığa düşürür. Her zamankinden açık bir biçimde müdahaleler, daha yeni bir eski belediye başkanı nam zatın 1914 nüfus sayımını projeksiyona baz alıp, veri setini güncelleyerek şu cümleyi kurabildiği bir zemindeyiz halen: “Şu an Türkiye de 15.554.847 Rum, Ermeni ve Yahudi var…” Kekremsi değil, laf kalabalığı değil doğrudan soy kodu fişlemelerinden sokaktaki ol ayrımcılığa, gündelik yaşamın ortasında şıp diye bitiveren bir nefret temsiliyetine ve daha yakın zamanlı Samatya’daki bir kadının canının alınmasından, askerde bir Nisan 24 günü “şakacıktan” katledilen Sevag Şahin Balıkçı’ya, pek çok kere tecrübe ettirildiğimiz o yıkıcılığın belki de en görünür yüzü, Ocak 19, 2007 Hrant Dink cinayetine benzeş ve bariz bir örnek kılınan bir tehdit / sindirme / yok etme ve en basitinden korkuyu diri tutma hallerinin ortasında kim nereye varabilecektir. Böyle bir ülkede hayatın ümidi söz konusu hiç edilebilir mi, kalır mı?" sesli meram
podcast image credit: three monkeys:::banksy:::juxtapoz
0 notes
seslimeram · 2 months
Text
Sesli Meram #470 - Yersiz Yurtsuz (05.08.2024)
Tumblr media
"Demokrasi idesinin boş, bomboş kılındığı bir zemindeyiz. Afaki bir yönelimin doğrudan ve hiç kesintisiz asırdır var edilen bu ülkenin tek tip bir akla rehineliğinin ardışık halleri, pratikleri içinde çürüme kesintisiz kılınıyor. Cürüm, biz iktidar olacağız, hayır tabi ki de biz iktidar olacağız olmalıyız bahisleri arasında iki kutbun mücadelesine sahne kılınıyor, o aralıktan cerahatle birlikte sökün ediyor. Yurttaşın haklarının tastamam tarumar edildiği bir zeminin güncelliğine çaba sarf ediliyor. Her zaman olagelen denetim, gözetim ve illa ki tahakkümün binbir suretinin yeniden ve yeniden imaliyle dünün kurucu yöneticisi ve aklının takipçileriyle, yıllarca tohumu atılmış olagelen bir karşıt aklın / zihni düşüncenin ve en nihayetinde kurucudan farklı bir / teslimiyetçi memleket tahayyülüne sahip çıkan ol cenah arasında bir punt bulundu mu yıkım ardışık kılınıyor. İktidar kavgalarında hayatın en elzem olan müşterekleri tarumar ediliyor. Hakkaniyet, hak, hukuk ve adalet tahayyülleri için ne yer / ne geçit bırakılıyor. Yönetenin arzusu doğrultusunda bir memleket o anda ister cennet isterse cehennemin ta kendisine benzetiliyor. Tek bir olumlanabilir gün var ediliyorsa gerisi topyekun yıkımın ve kuşatmanın kılınıyor. Büyük ülke nidaları aksettirilirken ne kuyuruklardan haber veriliyor. Ne yarını muallak kılınanların çektikleri sıkıntılardan bir bahis. Ne ayrımcılığın vardığı eşikten bir kesitin farkına varılabiliyor, ne de sınırın içini nasıl tarumar edebiliyorsa sınır dışında da aynısı için çabalayan bir iktidara dur denilebiliyor. Bütünü bildiren bir insani / metazori değil sahici ve kalıcı bir müşterek yaşam idesinin kökü kazılıyor öyle ya da böyle." sesli meram
podcast image credit: for a world of many worlds:::golrokh nafisi:::progressive int'l
0 notes
seslimeram · 2 months
Text
Sesli Meram #469 - Yersiz Yurtsuz (29.07.2024)
Tumblr media
"Bütünüyle kısıtlamak kafi gelmediğinden, kuşatma hep eksik bulunduğundan daha fenası, en beteri için adımlama hallerine devam olunur. Tümüyle nobran bir siyasi aktörün tüm o üyeleriyle birlikte kotardığı dejenere edilmiş menzilde, ajitasyonlar, değme mizansenler bir bitimsiz tahayyül ekseninde yinelenen darp / tehdit / tahakküm üçlüsünde zorun cismi kalıcılığı sağlama alınır. Biteviye bir zor sarmal kılınmış olan menzilde ayrımcılık, ötekisi olarak görülene hayatı dar etme şablonu silsile halinde en tepeden en alttaki halka kadar bir biçimde sabit olunur. Tümden yenilendiği bildirilen bir menzilde müşterek hakların en kestirmeden talanı bu halin bir tezahürüdür. Genel geçer olmayacak kadar afaki bir halde, yeknesak bir teşebbüs / kararlılık vurgusunda hayata vurgun kesintisiz kılınır. Tastamam, aleni bir yerel seçim yengisinin faturasının kimden / hangi kesimlerden nasıl kesileceğine dair çıkılan güzergahta onca zaman sonra varılan eşikte var edilmiş her şey bu tahayyüller eksenindeki istikameti de göstere gelir. Hedef kılınanlar, hedefe konanlar, suçlu ilan edip sonrasına karışılmayan haller ve nicesiyle kanun da nizam da çöpe basılır. Yepyeni zorun, zordan mülhem bir yerin, adıyla sanıyla bir çukurun inşasında artık parametreler binbir adetten çok kılınmıştır. Hakkın eksik kılındığı zeminde hayat neye benzer ki!" sesli meram
podcast image credit: soytarılar ve melekler:::ipek duben:::bantmag
0 notes
seslimeram · 2 months
Text
Sesli Meram #468 - Yersiz Yurtsuz (22.07.2024)
Tumblr media
"Ucuz ve ucube mavralar sökün ederken güncelliğe hayatın ehven olandan uzaklaştırılması kesintisiz kılınıyor. Ezber edilmiş sesler, bildik tavırlar, jest diye çıkagelen donuk ve mat, çoğunlukla hiçbir karşılığı kalmamış şablonlar vesaireler arasında hayatın mahvını güncel bir mesel kılıyor muktedir ve sözüm ona muhalefet. Al takke ver külah birbirilerinin açık hataları üstünde tepişiyor görünürken, o kara bu daha da kapkara, tencere yuvarlanmış da kapakları birbirine zamkla tutturulmuş cevherler asli yaraları, her günü hiç eden meselleri ve tüm yıkıcılığa karşı kayıtsızlığı ele alırlar. Tümüyle memleket yangın yeri haline belki de en kestirmeden yönlendirilirken havanda dövülen sularla günler geçirilir. Doğrudan ve apaçık bir biçimde yalın bir eksenle çürümüşlüğün normal bildirildiği zemin gerçekliği söz konusudur. Ezber edilenlerle hayatın ehven olandan ilelebet uzaklaştırılması aralıksız, kesintisiz gerçek kılınır. Tahakküm var edilirken, bir kuşatma gibi günbegün yeniden ve yılmadan imal edilmiş olagelen her şey o ucuzluk kokan, kokuşmuşluk barındıran bir yeri bildirir, görünür kılar." sesli meram
podcast image credit: guardian books:::eleni kalorkoti:::richard solomon artists rep
0 notes
seslimeram · 2 months
Text
Sesli Meram #467 - Yersiz Yurtsuz (15.07.2024)
Tumblr media
"Katran karanlığı görece bir kavram olmaktan öteye taşınıp gündelik yıkımın başat taşıyıcı yapısı olarak imal olunur. Herkesin bir ötekisine kırdırıldığı bir zemin buna örnektir misal en kestirmeden. Toplumsal katmanların, gündelik yaşam olgusu ve eylemselliğinin bariz bir hiçe dönüştürüldüğü zeminde en küçük katmanın ülkenin yüzde ellisinin hakkını vur patlasın çal oynasın sömürdüğü bir düzendir misal katran karanlığına rehin edilmiş olan o ülke. Ayda 5 milyon lira harcayan sekiz yüz insan tespit edilir, hazine ve maliye bakanlığı tarafından. Ne tek bir kuruş vergi, ne tek satır nereden buldun sorgusuna haiz olagelen ve handiyse ak parti ile iltisaklı olagelmiş tüm seçilmişlerden mülhem olduğunu anlamak için alim olmaya gerek kalmayan bir şaklaban sürüsünün varlığı birinci elden kabul edilir. Öylesine bir çürümüşlük, o kadar afaki bir sömürü düzeneğinin yüzde biri muhafazasının ta kendisidir karanlık misal. Soruşturmalar, aklamalar, soruşturmalar ve yeniden örtbaslar arasında bir gıdım emeğinin karşılığını dahi vermekten imtina edilen asgari ücretlinin hakkı ve hukuku derdest edilir. İtibardan tasarruf edilmez bildirilirken, tabağı gündelik bir mesai ücreti, dört kişilik bir menünün bir asgari ücretten çok olduğu yerlerin reklamlarına yer ayrılan bir menzilin hakikatidir karanlığa rehin kılınmak. Demirlenen sahne kimseleri kapsamadığı bildirilirken, esasen halkı ve o birbirine kırdırılmaya her zamankinde de açık bir biçimde devam olunan yoksunlar için var edilmiş özenli bir çaba olduğu artık muhakkaktır. İyi de yol nereye?" sesli meram
podcast image credit: self-portrait-with-rose:::spencer simmons:::southwest arts
0 notes
seslimeram · 3 months
Text
Yıkım - Her Günün Meseli
Tumblr media
Bir yazgı ya da kadermiş gibi yıkım her güne içkin kılınıyor. Dünden bugüne kadar ulaşıp bugünden de yarınlara varması söz konusu edilen hayata kasıt her ana içkin kılınıyor. Bir biçimde duraksamadan yenilenmiş, her gün başat öge kılınmış olagelen her hamle cürmün refakatinde şekillendiriliyor. Erk, muktedir, iktidarın sunduğu, güncellediği her edim tüm o olumlanabilir olanın tükenişini göstere geliyor. Bir yazgı ya da kadermiş gibi bütünüyle bu coğrafyanın yıkıcılığı her günün sabit bir pratiği olarak bir sınırı oluşturur. Düzenin ol yeni ülkesi bu cürüm sarmalı kapan olarak bina edilir. Yerleşik, kalıcı ve bir anlık, günlük değil aleni her güne dahil edilmiş olagelen tahayyüllerle bu çerçeveleme, çitleme hayatın ehven olanını yerle bir eder. Muktedirin ülkesi cerahatin yönünü de kalıcılaştırır. Fasarya değil doğrudan imal edilen her olgu var edilen her eylemle bir yıkım sarmalı imalattan tüm halka pazarlanır. Yoksunlaştırma, eksik kılma, yaralarıyla yaşama ve bir türlü nihai anlamda yüzleşme ihtimalinin toptan def edilmesiyle birlikte o yıkım şablonu sabitlenir. Bu yıkıcılığın ortasında hayata hiç yer var mıdır?
Düzeni var edenlerin biyopolitik bir tahakkümü eylem planı kıldığı / addettiği yerde tüm o yıkım hali her güne içkin kılınıyor. Bir uluslararası spor müsabakası, evrensel bir iyiliği var etme kurgusu olarak temellendirilen, gel gelelim endüstriyel bir tahayyülle birlikte bir kıyasıya siyaset arenasına dönüştürülmüş ol yeşil sahaların örovizyonu olagelen öro kap sırasında ülkenin temsilcisi bir futbolcunun milli ve yerli iktidarın ortaklarından ırkçılığın simgesi olagelen bozkurt işareti bu yıkım pratiğine örnek teşkil eder. Ezber edilmiş veciz, söyleniş, ifadelerle basitçe Azeri bir tarihçinin bir zamanlar o mimli siyasetim temellerini atan Türkeş efendiye öğrettiği bozkurt bugün yeniden bir gündem kılınır. Ne tantanalar ne laf kalabalıkları çarpıştırılır. Biz faşist değiliz denilirken, ari ırka ait değerlendirmelerden, Göktürklerden bu yana kullanıyoruz biz abi sakızına, ırkçı / turancı diye gezinen bir garez ve kin güder güruhun ortaklaşmasına birlikte ve beraberce ol yıkım her günün başat ögesi kılınır. Defaatle söylediğimiz gibi bir göçerler yurdu olagelen menzilin, kendine sadece ol Türk kimliğine ait bir yer sanılmasının utanç verici tezahürüne bir son ek, bunca yara bere içinde olunmasına rağmen imkanlar bulunduğunda nasıl da faşizme tutunulduğu bir kere daha kanıtlanır. Maç hikayedir, futbolcunun gösteren olduğu tepkime bir gösterinin detayı gel gelelim, hakikatini oradan çıkan gümbürtü ile kotaran devlet aklı gerçektir. İnsanlarını birbirine düşüren devletli için faşizm konuşulurken, uzunca zamandır inkar edilen ol kanlı geçmişi sahiplenen, bundan gurur duyan bir kitle ortaya çıkar. Onlar kendilerine alan / yer açmaya çabalarken, iktidarın küçük ortağı faşist partinin gerektiği hallerde siyasal İslamın temsilcisi olagelen esas aktöre bariz diz çöktürmesi gerçek kılınır.
Birlikte her şeyiyle aleni acayiplikler sarmalında bir ülke gerçek kılınır. Yıkım doğrudan eylemlerin ardından çıkagelen bir sonuca dönüşüyor. Memleket alt kümeden de düşüyormuş, ekonomik döngü ve parametreleri halkını süründürmek üstüne kuruluymuş, yeni vergilerle kallavi bir soygun düzeneğine devam ediliyormuş bunlar mesele edilmesin de yolumuza bakalım diye ne kadar garabetlik hal varsa onun diriltildiği bir güncellik hasıl olur. Yıkım zaten o’dur. Eski mafya tiplemelerinin memleket sevdalısına dönüştürüldüğü, kendisini ve her bir ülke yurttaşını açıkta bırakan, eksik koyan düzeni sorgulamak yerine bir kere daha ol nefrete bel bağlayanların sahneyi kapsadığı bir zeminde yıkımların bir sonu gelir mi? Sahi hiç böyle bir şey olabilir mi? Wan’da devletin kültür yolu nam bölgeye hakimiyet gösterisi sırasında sahne alan bir temsilin ezberlenen bir vecizi zikredip, Türklüğü dayatmasının orta yerinde hangi bahisler sorunları sahiden de konuşulur kılmaya yeterli gelecektir? Bunca kötülüğün var edilebildiği bir coğrafyanın ortasında, eşikler atlayan, kendi kendine yetebilen, demokrasisi olan bir ülke bahsinin de kof bir masala dönüşümünün ol temsili hakikati her ne yana düşecektir, sahi ama sahiden!
Artı Gerçek’ten aktaralım: “DEM Parti, Muğla'da dört Kürt işçiye yapılan ırkçı saldırıya tepki gösterdi. Açıklamada, "İktidarın, seçme seçilme hakkını dahi tanımayan hukuksuz yaklaşımı bu tarz ırkçı saldırıların yaşanmasının zeminini oluşturuyor" denildi.
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi, (DEM Parti) Emek Komisyonu Eşsözcüleri Mehmet Bozgeyik ve Sevtap Akdağ, Muğla’nın Seydikemer ilçesinde 29 Haziran’da Mardinli Kürt tarım işçilerine yönelik ırkçı bir saldırıya tepki gösterdi.
20-25 saldırganın bıçak, sopa ve silahla dört işçiye saldırdığı belirtilen açıklamada, dört işçinin kafa, kol ve bacaklarındaki kırıklarla ağır şekilde yaralandığı, işçilerin şikâyetine rağmen saldırganlar hakkında şimdiye kadar herhangi bir soruşturma başlatılmadığı vurgulandı.
'Münferit Bir Olay Değil'
Açıklamanın devamında şu ifadeler kullanıldı:
Kürt işçilere dönük bu ırkçı saldırıyı münferit bir olay olarak görmek mümkün değildir. Bu saldırı, her dönem ülkenin değişik bölgelerine çalışmak üzere gelen Kürt işçilere yönelik yaygınlaşan nefret söyleminin ve saldırıların Muğla’daki yansımasıdır.
'Cezasızlıkla Geçiştiriliyor'
İktidarın toplumu kutuplaştırarak yönetme politikası, Kürt halkına dönük savaş ve şiddet siyaseti, ayrımcı dili ve 31 Mart seçimlerinden sonra bir kez daha tanık olduğumuz seçme seçilme hakkını dahi tanımayan hukuksuz yaklaşımı bu tarz ırkçı saldırıların yaşanmasının zeminini oluşturmaktadır. Yaşanan bu saldırılar her seferinde münferit ve adli olaylar olarak gösterilmeye çalışılmakta, cezasızlıkla geçiştirilmektedir.
'Sessiz Kalmayacağız'
Kürt kimliğine karşı her türlü ırkçı ve ayrımcı saldırıya zemin hazırlayan, toplumsal barışı zedeleyen ve çatışmayı körükleyen uygulamalara ve politikalara karşı sessiz kalmayacağız. Siyasi iktidar her fırsatta kullandığı kutuplaştırıcı nefret dilinden ve başta Kürt halkı olmak üzere geniş toplumsal kesimlere dönük ayrımcı politikalarından bir an önce vazgeçmelidir. Saldırılarla ilgili etkin bir soruşturma yürütülmeli, olay tüm yönleriyle aydınlatılmalıdır. Irkçı saldırganlık yine cezasızlıkla ödüllendirilmemelidir.
DEM Parti olarak hukuki sürecin takipçisi olacak, ırkçı saldırganlığa ve onu üreten siyasete karşı mücadelemizi kararlılıkla sürdüreceğiz."
Rudaw.net’den de iliştirelim: “İddiaya göre Mardinli tarım işçileri çalıştıkları seranın demirlerini boyamak için araçları ile dar bir sokaktan geçerken karşı taraftan gelen aracın şoförü ile yol verme tartışması yaşadı.
İşçilerin anlatımına göre, yolun dar olması nedeniyle tartışma büyümesin diye yol vermelerine rağmen karşı taraftan bir kişi “Doğu’dan gelip burada adam mı olmaya çalışıyorsunuz” dedikten sonra tartışma büyüdü. Ardından mahallede toplanan yaklaşık 25-30 kişilik bir grup işçilere sopalar, satırlar ve bıçaklarla saldırmaya başladı.
İşçiler saldırıya mahalle muhtarı Hilmi Deniz'in bizzat iştirak ettiğini belirtiyorlar.
Rûdaw’a gönderilen videoda işçilerin Abdurrahim Y., Abdulhalim Y., Resul Y. ve Ahmet Y.’nin kafa, kol ve bacaklarında kırıkların olduğu ve vücutlarında morlukların oluştuğu görülüyor.
Saldırıya uğrayan işçilerden Abdulhalim Y. mahalle muhtarı Hilmi Deniz’in gruba “Bunları daha öldürmediniz mi? Hala yaşıyorlar mı” dediğini, ayrıca iki el ateş ettiğini söyledi.
Mahalle muhtarının kendisine doğrudan hedef alarak ateş ettiğini söyleyen Abdulhalim Y., kendisini sakındığı için mermilerin hedefi olmaktan son anda kıl payı kurtulduğunu sözlerine ekledi.
Şikayetçi olmalarına rağmen jandarmanın işlem yapmadığını ve kimsenin gözaltına alınmadığını belirten işçiler seslerinin duyulmasını istiyor.”
Bir yazgı ya da kadermiş gibi yıkım her güne içkin kılınıyor. Dünden bugüne, bugünden de yarınlara taşınmasına çabalanan mütemadiyen saf bir kötülük hali ile yıkım her günün başat ögesi kılınıyor. Ucuz iş gücü olarak, sigortasız çalıştırılan insanların dar anları tam anlamıyla gözetilerek ağır yüklere koşulmasının yansısı uzun bir mesele. Bir de yukarıda okuduğunuz gibi, sadece günlük rutinlerine eklenmiş bir boya işini yaparken dahi hedefin ta kendisine dönüştürülen insanlar söz konusu olur. Kürd kimliğini kriminalize ederek ol istikamette hayat hakkını hiçe sayarak, “buraya geldiniz adam mı oldunuz” gibi kadüklük ötesi bir tespitle, salt sırf bir yurdun ayrışmasını değil, memleketin de aldığı istikametin en vurucu temsiline imza atılır. Onca insanın canı hiçe sayılarak darp edilir. Öldürülmeleri için komutlar bildirilir, öteki, diğer olarak anılan ifşa olunur. Gel gelelim o kör karanlığı var edenler hiçbir surette ele verilmez. Milli ve yerli ülkenin o yazgı kabilinden suna geldiği cerahat yekunu bir kere daha yıkım için harekete geçer. Ne hak vardır, ne hukuk, ne adalet çabası söz konusudur, ne eşit yurttaşlık. Bütün bu biriktirme hallerinin sonucunda canlarından şansa olmamış insanların el aman feryatları kalakalır geriye. Bir de koca bir ah!
Yıkım her gün yeniden bambaşka biçimlerde var ediliyor artık. Düpedüz yalın ve belirgin bir biçimde yok edicilik ekseninde yürüyen bir aksin yolunda, izinde durmak yok yola bir şekilde devam diye çıkagelen iktidarın kendine korunaklı zemin kıldığı siyasetten var edilen her hamle sokaktaki bir başkasının canına kastı işlevselleştiriyor. Bütünüyle çörüşüp çürümenin ötesine geçen bir menzilin hakikati karşımıza çıkıyor. Onca zamandır var edilen nefretin ulaştığı boyut, bir toprak parçasını ev olmaktan yine yeniden alıkoyuyor. Bunun farkında mıyız? Yeterince güçlü bir itiraz yükselmediği müddetçe ol katran karanlığı ve yıkımın her yanı yeniden kuşatabileceğinin ayırtına varıyor muyuz?
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2024
Görsel: Kouzou SAKAI – The Lancet
Meramda Paylaşılan Haberler
DEM Parti'den Muğla'da Kürt İşçilere Yapılan Irkçı Saldırıya Tepki: Irkçı Saldırganlar İktidar Politikalarından Güç Alıyor
https://artigercek.com/emek/dem-partiden-muglada-kurt-iscilere-yapilan-irkci-saldiriya-tepki-irkci-309675h
Muğla’da Kürt İşçilere Saldırı: Ölesiye Dövüldüler https://www.rudaw.net/turkish/middleeast/turkey/2906202422
0 notes
seslimeram · 3 months
Text
Sesli Meram #466 - Yersiz Yurtsuz (08.07.2024)
Tumblr media
"Bir pogrom 30 Haziran – 1 Temmuz arasında Kayseri başta olmak üzere, Antep, Adana, Antakya, İstanbul ve çeperindeki illerde var edilir. Yaşamsal olanın muhafazası bir yana çoktandır terk edilmiş bir düzlemde, sebep aramaya hacet kalmaksızın bir çocuğun tacize uğradığı iddiasından sonra çıkagelen ol yıkıcılık / cürüm ekseni zaten halihazırda varlığı tescil olunmuş cürmün de istikametini görünür kılar. Amasız, fakatsız bir kötülüğün var edilmesine dair muallak hal korunurken, yıldırıyı / terörün ta kendisiyle ötekilerden hesap sorma çabasının birleştiği bir zeminde adalet mefhumu da sizlere ömür kılınır. Biteviye ol çocuğun hakkının savunulması değildir artık mesele, adaletin tecelli etmesi için bir baskı oluşturmak değildir gaile. Binlerce yıldır bir göçerler yurdu olagelen, buralı olan pek çok halkın köklerinin kazıldığı bir zemini yeniden var edebilmek, bunu modern zamanların tam da ortasında imal etmek adına sürgit yinelenen bir cerahat nükseder. Sonrası komple yıkımındır. Tacize uğrayan çocuğun akıbetine dair tek satır bir resmi açıklama yoktur ya da ne olmuştur mefhumuna dair en ufak bir açıklama gailesi. Çocuğu taciz ettiği bildirilen şahsın tutuklanmasının ardı muallak konulur. Kent çeperleri karışmış, insanlar birbirine saldırır olmuş, dert bilinmeyendir. Böyledir cürmün güncellenmesi. Bir hayatın hakkını savunuyor görünürken, başka pek çoklarının hakkını ezmeye çalışmak cürüm değilse her nedir ki?" sesli meram
podcast image credit: true colors:::yu chen:::artlymix
0 notes