Tumgik
#sınır içi
seyyahh-h · 2 months
Text
O'na Deki-
Giderken beni de beraberinde götürdü.
Ondan geriye kalanları da ben kaldırdım.
Mektupları kutuların içine bıraktım.
Resimler diğerlerine ait resimlerin hemen yanında duruyor.
Şiir pek yazmamıştı zaten...
Ama nafile, Ondan henüz kurtulamadım.
Yazdıkları yalnızca bir kağıt parçasının üzerinde olsa da, okuduğumda sesi kulaklarımda yankılanıyor.
Resimlerine ne zaman baksam göz kapakları kımıldıyor.
Evde dolaşırken ayaklarıma anılar dolanıyor.
Gülümsemesi duvarlara asılı resimlerin üzerine takılmış kalmış.
Ne kadar uğraşsam çıkmıyor.
Mavi koltukta hala sıcaklığı duruyor ve kimi zaman bir alelade tişört henüz onun kokusunu atamamışken elime geliveriyor.
İşte o an deliriyorum.
Panik içinde kendimi dipsiz bir kuyunun içinde çırpınırken buluyorum.
Duvarlar üzerime geliyor,
Mavi koltuk beni içine çekiyor ve alelade bir tişört boğazıma düğüm üstüne düğüm atıyor.Dışarı, içeriden farksız.
Yalnız da değilim üstelik.
Koca bir yaz, bana eşlik etti.
Ben ne kadar ağladıysam, o kadar da yağmur yağdı.
Güneş saygı ile bulutların arkasında kaldı.
Şimdi, yani o yokken hayat gözüme batıyor.
Ne güneşli günler, ne ihtiraslı insanlar, ne de ulvi amaçlar umurumda.
Bir ben varım.
Milyarlarca insan bir yana,
ben hemen şuraya yalnızlar bulvarının köşe başında...
nükleer bir savaşın ardından yapayalnız kalmış gibiyim dünyada
Üstelik de onsuz...
Yani eskisinden daha güçsüz, yani daha kırılgan, yani daha anlamsız.
Koca bir çukur, dolmayı bekliyor.
Anlar ve anılar o çukurun mezar taşları gibi başımda dikiliyor.Biz
O’na de ki;
Biz onunla bembeyaz yağan bir karaltında gece yarısı yürüyüşlerinde üşümeyen ayak izleriydik.
Yeşilliklere bakan bir pencerenin gerisiydik.
Bir fenerin beklediği kumsalda güneşe yüzünü veren çakıl taşlarıydık.
Bir otel odasında umulmadık bir anda karşılaşmış sürgünde yorgunluktan uyuyakalan iki bedendik.
Aynı marka iki araba gibiydik.
Kara kaplı beyaz sayfalı bir defterde kağıt ile kalemin arasına giren bir yalnızlık şiiriydik.
Altın sarısı, maviliklerdik.
Kahverengi derinliklerdik...
O zamanlar adı artık pek de lazım olmayan, anılması yasaklanan bir esintiydik...
O bir gözyaşıydı, başladı mı bir daha durdurulamayan.
Ben bir umuttum, nereye gittiği bilinmeyen buharlı bir tirenin son vagonuna tutunan.
Biz Onunla diğerlerinden farklı gibiydik.
Şimdi o yokken benim önümde kaçak, yaşanmamış bir yaz duruyor.
Ve yazın en uzun günü, benim gözüme uyku kaçıyor.
Sonra resmi törenler başlıyor.
Düş kaçkınları, yağmur suçluları, güneş vurgunları, dost acıları ve bir insanın en anlatılamayacak, en utandığı, canını en çok acıttığı duyguları...
Yani hayat, önümden geçerken saygıda kusur etmiyor.
Biz olmasak da, şimdilik “zaman” benimle idare ediyor...Gece
O’na de ki;
Geceleri uyumuyorum artık.
Ağustos böcekleri refakatinde dalıyorum sessizliklere.
Anlayacağı en yakın dostum sabahlara uzanan bir zırıltı ya da kulaklarımda hala çınlayan “seni seviyorum” yüklü fısıltısı...
Onlar anlatıyor ben hep dinliyorum.
Sustuklarında onu dinliyorum.
Yeryüzünü o’nu düşündüğüm anlar aydınlatıyor ve üzerimde çoğu zaman hüzünlü bir ay parlıyor.
Benim kadar içi kararmasa da, Ay da “yalnız” benim kadar.
Büyük şehirlerin yalnızlarına ay refakat ediyor.
Şehrin bütün ışıkları onlar yüzünden hiçbir zaman sönmüyor.
Ayın şavkı okşuyor uykusuz yalnız insanların şehrinde hasret çeken yürekleri.
O anlarda büyük şehirlerin gece bekçileri, bir kadının göz kapaklarında dikilip aşağıya, sonsuz bir uçuruma bakarken buluyorlar kendilerini.
Eskisi gibi tereddütleri yok.
Bırakıveriyorlar boşluğa anlamsız bedenlerini, düşünmeden geride bekleyenlerini.
Sokakta yürürken rastlantılar karşı kaşıya getirirse onunla seni..
Ve şayet yanında yoksa biri.
Durdur onu ve ona yavaş sesle fısılda söyleyeceklerimi...
Gecelerin çok uzun olduğunu anladım ve şafak vakti o uyanırken ben daha yeni uykuya daldım.
O vakitler hayatın sınırları.
Ve sınır boyu mayın tarlalarının yerini tehlikeli sessizlikler alırdı.
Birbirine ulaşamayan yürekler kendilerini geceleri bitmesini istemedikleri uykulara vuruyor.
O’nun dahil olmadığı bir hayatı yaşamak, artık pek de anlamlı gelmiyor...Yalnızım
O’na de ki;
Ben, yalnız başıma, yetmiyormuşum meğerse bana.
Anlayacağı, bir yön gerekiyor.
Masanın üzerinde duran yapayalnız bir pusula,
Rotasız yolculukları çizmeye yetmiyor.
Yalnızlık özgürlük ise, benim için hapis zamanı geldi geçiyor.
Ne garip, insan bazen iki kişiyken de kendini çok yalnız hissedebiliyor.
Oysa ben, Erhan Bener romanlarından fırlatılmış “tekil bir kahraman” gibi yaşıyordum onunla yalnızlığı.
Şimdi yalnızken aynalara bakamıyorum.
O varken ondan kaçıyordum, yanımda yokken sokaklarda başımı kaldırmıyorum.
İtiraf etmesi oldukça zor ama çoğu zaman yalnızlığımı sevdiğim kadar, utanıyorum.
Varlığında kaçtığım yalnızlığıma, bugün sığınıyorum.Şiir
O’na de ki;
Kara kaplı bir deftere bir kaç satır yazmadan uykuya dalamıyorum.
Gizli bir bahçeden yükselen viyolonsel ve piyano eşliğinde ise aynı kelimeleri farklı beyaz sayfalara her gece, her gece, bir kez daha, bir kez daha, bir kez daha yazıyorum;
Ona “seni seviyorum” demek isterdim.
Sesinin üzerine ağlamak
Ve konuşmadan onu anlamak...
Bir hasret mektubu gibi gözlerine sığınmak isterdim.
Onu kucaklamak
Bağrıma basmak, öpmek, koklamak...O’na de ki;
O eğer o olmasaydı,
uğruna ölebilirdim.
O, o olsaydı,
Orada,
Yanı başımda dursaydı
cennetleri cehennem
Sebepleri neden yapabilirdim.
Keşke şurada tekrar bulabilsem onu
Bıraktığım gibi...
Küçük bir gülümseme
Ve bir kaç damla gözyaşı ile...
O’nu sevebilirdim.Ben iyiyim
O’na de ki;
Duydum. Her şeyi duydum...
Şimdi bana onu anlatıyorlar.
Sanki başka bir insandan bahsediyorlar.
Ben mi büyük anlamlar yükleyerek tam(am) lamışım O’nu...
Öyleyse ne kadar yanılmışım.
Yaratırken bir masal prensesini çocuksu düşlerimde, kendimi ne kadar iyi kandırmışım. Duyduklarım kara harflerle yazılacak masumiyet tarihine.
Kirletilmiş bir sayfaya, kalın uçlu simsiyah kalemlerle...
Bir Atilla İlhan şiiri gibi yazılanları yalnızca yaşayanlar anlayacak.
Şiirlerde bana, yalnızca O anlatılacak.
Biliyorum bir gün kendisinin anlatıldığı şiirlere rastladığında yazılanları anlamayacak. Zira tiren çoktan uzaklaşmış olacak.
Hayatın karanlık bir ara istasyonunda yapayalnız kalanlar unutulmaya mahkum olacak.O’na sor bakalım;
En çok ne eksik kaldı, biliyor mu?
Gerçi ben bilmesini beklemiyorum.
Beni anlamasını beklemediğim gibi.
Benimki geç kalmış bir veda
Ya da yanlış anlaşılmış bir aşka bir türlü konulamayan nokta, nokta, nokta.
O’nun için denk gelirse eğer, iki lafın arasına sıkıştırıver söyleyeceklerimi.
“Bana pişman olacak kadar bile zaman tanımadı.”
Oysa her insan geriye dönüp baktığında “Acaba? ” sorusunu sormak ister...
Hata yapıp yapmadığını ufak bir zaman aralığında tartışmak gereğini hisseder...
İçinden çıkamadığı durumlarla karşılaştığı anlarda bir süre için “kaçma hakkını” kullanmak için beyaz yalanlar söyler...
Ben bunların hiçbirini yapamadım.
Yapacak zaman bulamadım.
Belki bu yüzden bugün ben yalnızca “iyi olmuş” diyebiliyorum.
Yanılmadığımı, hata yapmadığımı düşünebiliyorum.
Beni en çok işte bu yaralıyor.
Bu kadar haklı çıkmak insana pişman olma fırsatını tanımıyor
C.Özdemir
21 notes · View notes
noksanbiri · 1 year
Note
abi selam, takipçin görece çok belki gören dua eder diye yazıyorum izninle
kendimden dahi sakındığım sevgilim piyade teğmen benim, görev için sınır dışına gidecek ne zaman döner belli değil. yanında tuttum kendimi ama vedalastık beri arasiz ağlıyorum, kalbim korku hissinin elinde boğuluyor, uykum hiç yok
hem onun hem de orada olan herkesin sağ salim dönmesi için dua eder misiniz rica etsem? kalbimin içi çok acıyor, ağlamamı durduramıyorum
inşAllah sağ salim dönecektir. yüreğini ferah tut. inşirah okumanda fayda var. dualarımız hepsiyle. Amin diyelim. 🌱
28 notes · View notes
mervekaratas · 4 days
Text
Türkiye'nin Merkeziyetçilik Problemi
Türkiye'de merkeziyetçilik konusu açıldığında, insanlar bu konuyu terörizm ve vatanın bölünmezliği gibi klişelerle ele almaya meyillidirler. Oysa merkeziyetçilik gerek iktisadi gerekse sosyal çerçevelerde bu ezberci perspektiften çok daha kapsamlı olarak incelenmesi icap eden, insan hayatının her alanına etki eden devletin örgütlenme yapısını ilgilendiren bir konudur.
Merkeziyetçiliğin yarattığı hukuki sorunların, ekonomik sorunların, yapısal sorunların akılcı bir çerçevede tartışılması gerekir. Bunu sağlıklı yapabilmek adına da dünyadaki diğer ülkelerde desentralizasyon süreçleri nasıl işlemiş bunu somut olarak incelersek kendi ülkemizdeki sorunlara da daha kolay ışık tutabiliriz.
Mesela endüstriyel desentralizasyon süreçleri içinde benim sevdiğim bir örnek Japonya'dır. "Cities, Autonomy, and Decentralization in Japan" adlı eserde bu örnek açıklanır. Japonya'nın 2. Cihan Harbi'ndeki mağlubiyetini takip eden dönemde ABD'nin işgal güçlerini yönetip Japonya'yı dönüştürme yoluna gittiğini görebiliyoruz. Bu süreç 1945 ve 1952 yılları arası olarak tanımlanıyor. Bu dönemde işgal kuvvetleri türlü türlü ekonomik, sosyal, idari, askeri olmak üzere çeşit çeşit reformlar yürürlüğe koyduruyor.
ABD'nin bu süreçteki amacı basittir: O dönemde hem Maoizmin yükselişine, hem Sovyetlere karşı Asya'da komünist akımlar için iyi alternatifler yaratmanın icap etmesi. Japonya bu yüzden önemli bir rol oynuyor ABD için.
Tumblr media
Gelgelelim bu dönemde Japonya'nın yapısı daha çok bir state capitalism, haliyle de nepotizm ve yozlaşmışlık var. Japonya öyle bir anda teknoloji üretmekle anılan bir ülke olmuyor. Amerikan işgali uzun bir süre sanayi sitelerini de etkisi altına alıyor. Bundan ötürü Japonlar bir süre kendi teknolojilerini üretme hususunda umutsuzluk yaşıyorlar. Devamında da teknoloji ithal edip ithal ettiklerini geliştirme üzerine bir strateji kuruyorlar.
Eh, bizde nasıl İstanbul varsa onlarda da Tokyo var. Her şey Tokyo'da konsantre olmuş. Peki endüstriyel desentralizasyonu Japonya'da ne başlatıyor? 1960'ların başında Kyushu'da bir ekonomik kriz oluyor sanayide. Ama bu bölgenin altyapısı güzel. Yani ulaşım sorunu yok ve buradaki bölgesel krizden dolayı ucuza çalıştırabilecek bir sürü işçi var. Şirketler diyor ki "Neden Tokyo'da kalalım?" Böylece desentralizasyon süreci başlıyor. Böylece hem şirketler kazanmış oluyor hem de şirketlerin taşındığı bölge halkı kazanmaya başlıyor.
Şimdi İstanbul'u düşünün. İstanbul tek başına Türkiye'nin gayri safi yurt içi hasılasının yüzde 30'undan fazlasını üretiyor. Bu sizce sağlıklı bir durum mudur? Bu durumun sebebi nedir?
Diyebilirsiniz ki "Bunun sebebi plansızlık, merkezi yönetim plan yapmadığı için böyle." Hayır, bizdeki sorun merkezi yönetimin plan yapmaması değil, bilakis merkezi yönetimin her işe haddinden fazla karışmasıdır.
Türkiye'de devlet ne yapıyor? Bir asgari ücret belirliyor. O asgari ücreti Edirne'deki de alıyor, İstanbul'daki de alıyor, Hakkari'deki de alıyor. İstanbul'da birileri evler pahalı diye şikayet ediyor, bunun sonucunda bütün ülkede kira artışına sınır getiriliyor. Piyasa dengeleri bozulunca bu sefer ev sahipleri diyor ki "Nasılsa daha sonra ben bu kirayı yükseltemeyeceğim en iyisi şimdiden daha yükseğe koyayım.", yok eğer bunu yapmazsa da mevcut kiracıları atabilmek için "Almanya'dan oğlum gelecek." moduna geçiyor, sonuç olarak problem çözülmediği gibi üzerine bir de millet birbirinin yakasına yapışıyor.
Ne oldu? Devlet sorunu çözmedi, daha da beter etti.
Oysa Türkiye idari bölgelere ayrıldığı ve buralardaki yerel yönetimler kendi asgari ücretlerini kendi iktisadi gerçekleri, kendi piyasa koşulları çerçevesinde belirlediği takdirde bambaşka bir tablo olabilirdi. İstanbul'a yığılmış o iş merkezlerinin ülkenin dört bir yanına daha ucuz iş gücü için dağıldığını tahayyül edin. Hem İstanbul'un talep fazlasından kaynaklanan, suni yöntemlerle baskılanmaya çalışılan konut krizi, trafik sorunu, o korkunç kalabalığı rahatlayacak, hem diğer şehirlerin ekonomileri canlanacak. Anlayacağınız üzere herkes kazanacak bu senaryoda, tüm ülkeyi tek merkezden yönetmek isteyen güç aşığı 2-3 kravatlı hariç tabii.
Dahası da şudur: Bir ülkenin bütün ekonomik aktivitesinin üçte birinin bu kadar küçük bir alana sıkıştırması zaten aşırı derecede risklidir. Niye risklidir? Çünkü İstanbul deprem bölgesidir. Bu koşullarda merkeziyetçi yönetimin İstanbul'daki işçi maliyeti ile Van'daki işçi maliyetinin aynı olmasına sebebiyet vererek bütün ekonomik aktivitenin İstanbul'a sıkıştırması yapılabilecek en aptalca kamu yönetimi hatalarından biridir.
Sentralize bir sistemi mantıklı bulabilmeniz müthiş homojen bir yapı olmanız gerekir.
Peki Türkiye homojen, küçük bir şehir devleti midir?
Gerçi küçük şehir devletleri de homojen olmuyor. Bakın Singapur'a. Çoğunluk Çinli ama 14'ü Malay, yaklaşık %9-10'u da Hint. Din deseniz üçte biri Budist, beşte biri ateist, yüzde 19'u Hristiyan, %15'i Müslüman. Çinliler şimdi çıkıp kendi etnik ve dini değerlerini bu toplumun kalanına dayatırsa ne olur? Bir sürü gereksiz kriz ortaya çıkar. Oysa adamlar 4 tane resmi dili koymuşlar oraya, işine bakıyor herkes. Refah içinde yaşıyorlar.
İsviçre'ye bakın, her kantonu ayrı bir dünya. İsviçre şimdi bölünmüş, egemenliğini yitirmiş, refahtan uzak bir ülke mi? Elbette değil.
Bizimkiler de 21. yüzyılda hâlâ kendi refah düzeylerini feda etme pahasına herkese "Türküm doğruyum çalışkanım." dedirme derdindeler. Kürtçe şarkı, tiyatro yasaklama derdindeler. Buna karşı çıkan herkesi de "PKK'lı, terörist" diye utanmadan yaftalıyorlar. Terörizm sorununu Kürtleri baskılayarak çözümleyebilecekleri inancıyla aynen devam ediyorlar.
Peki ülke bundan ne çıkar elde ediyor? Koca bir hiç.
Bunu dile getirmek sevgi pıtırcıklığı falan değildir, terörizmi meşrulaştırmak da değildir. Bu inat Türkiye'nin ülke olarak komple verimliliğini, yaşam standartlarını düşürmektedir. Kürtlerin temel eğitimini kendi dillerinde almasını engellemek demek, beşeri sermayeye ket vurmak demektir. Terör örgütleri için zorla dağa çıkarılacak daha fazla zavallı çocuk demektir.
Peki kim kazanmaktadır bu denklemde? Türkler değil. Kürtler de değil. Kim kazanmaktadır söyleyeyim: Ucuz ucuz popülist siyasetle, hiçbir politika üretmeden mecliste uyuya uyuya sizin vergilerinizle geçinen takım elbiseli bazı şahsiyetler kazanmaktadır. Çünkü beyin hücrelerini kullanarak sorun çözmek yerine kutuplaştırıcı siyaset ve korkudan beslenmek işlerine gelmektedir. Neden mi? PKK'nın olmadığı bir Türkiye'de MHP'yi hayal edin, nedenini anlayacaksınız.
Tekrar altını çizmek gerekir ki, milletin Türk-Kürt mevzusundan ibaret zannettiği merkeziyetçilik sorunu mevzunun sadece bir boyutudur, bu problemin asıl fecaat olan kısmı daha önce de değindiğim üzere yarattığı ekonomik sorunlardır. Ekonomik açıdan Antalya'nın ihtiyaç duyduğu idari biçim ile, Rize'ninki aynı olabilir mi? Kars'ınki ile İstanbul'unki aynı olabilir mi? Merkeziyetçi bir sistemde Ankara'da oturan bir adam bunların hepsi adına karar alıyor. Sonra ne oluyor? Bölgesel piyasaların ihtiyaç duydukları konular gündeme gelemiyor.
En basitinden şunu düşünün. A şehri ve B şehrinin popülasyon yapısı farklı. Nüfuslar kağıt üzerinde aynı diyelim ancak nüfusların niteliği farklı. Yüzlerce kilometre ötede yaşayan bir bürokrat bunu bilmiyor. A şehrinin problemi nedir, B şehrinin problemi nedir bilmiyor. Oysa yaşlı nüfus oranının daha yüksek olduğu bir yerin yaşlı bakım merkezleri ve evde bakım hizmetleri gibi girişimlerin kurulmasına öncelik vermesi gerekirken, bunun aksine çok sayıda genç aileye sahip başka bir bölgenin çocuk bakım tesislerini genişletmeye, ebeveyn destek programları sağlamaya ve erken çocukluk eğitimine yatırım yapmaya odaklanması daha mantıklı olabilir. Bunun için de sadece kaynakların nerelere ayrılacağını seçmek yeterli değildir, bazı teşvikler için yerel yönetimlerin yetkilerinin genişletilmesi gerekir.
Antalya için turizm sektörü önemlidir mesela. Antalya'da kumarhane açılıp açılmayacağına Van'da yaşayan biri neden karar versin? Kumarhane dediğiniz sektör milyar dolarlık bir sektördür, binlerce kişi için istihdam demektir, müthiş bir döviz geliri demektir. Antalya'da Alman ve Rus komşularla yaşayan birinin yürüteceği ekonomik faaliyet, neden Rize'de çay üreten biri tarafından belirlensin? Veya Rizeli bir adamın kendi üretim faaliyetlerini canlandırabilecek politikaların belirlenmesinde neden Tekirdağlı bir rakı üreticisi söz sahibi olsun? Yerel yönetimler kendi ihtiyaçlarının ne olduğuna karar verebilme noktasında daha fazla otonomi sahibi oldukları takdirde ekonomik verimliliğin artacağı ve bölge ile ilgisi olmayan kişilerin duygusal kararlarından kurtulacağı açıktır.
Erkeklerin korkulu rüyası nafakayı düşünün. Doğuda eğitim sürecini bitirmeden evlenen bir kızı korumak için bir kanun tasarlıyorsun. O kanunla daha sonra ünlü bir milyarderin boşandığı eski sevgilisi dünya turu yapıyor. Bu da mantıklı değildir. Ülkenin her bölgesinin sosyal gerçekliğinin özdeş olmadığı gayet nettir.
Daha bitmedi, merkeziyetçilikte bütün sosyal ve ekonomik çıkmazların ötesinde siyasetin özü açısından yapısal sorun da oluşuyor:
Checks and balances sorunu.
Siz 81 ilin birden karar alıcısını Ankara yaptığınızda insanlar vergilerinin nereye gittiğinin takibini bile yapamıyorlar. Hesap sorma yok, güç dengesi yok. Otorite tek bir yerde konsantre oldukça yozlaşma da artıyor. Gelgelelim, Türk sosyal medyasında profil resmini "128 milyar dolar nerede?" yapmış insanlardan birine "Power tends to corrupt; absolute power corrupts absolutely." diyerek doğrudan merkeziyetçiliğin kendisini eleştirseniz size "Devlet ayrı hükûmet ayrı." diyerek karşı çıkıyor.
Oysa yerel yönetimlerin güçlendiği bir durumda insanların yönetimlerine hesap sorma kapasitesi de artar. Vergi sistemi de bu açıdan önemlidir. Türkiye’de vergilendirme yetkisi merkezi hükûmettedir ve bu merkezi hükumet yerel yönetimlere para dağıtır. İnsan parasının hangi köprüye, hangi hastaneye, hangi hizmete gittiğinin takibini bu sistemde yapamaz, ne psikolojik ne de pratik olarak kendisini demokratik karar alma sürecinin gerçek anlamda bir parçası gibi hissedemez. Böylelikle devlet, insanların sorumluluk alma bilincini de köreltir. Bu yüzden en ufak problemde "Devlet nerede?" diye sitem etmek zorunda kalan bir çocuk toplum ortaya çıkar.
Vergilendirme sisteminin de merkeziyetçi dizaynının sorunlu olduğunun özellikle altını çizmek istiyorum.
Belediyeler Ankara'ya bu kadar muhtaç bırakıldıkları zaman merkezi hükûmet ile aynı siyasi düşüncede olan yönetimlerin kayrılması da doğal bir sonuç olarak ortaya çıkar. Seyit Torun'un geçen sene bir açıklaması oldu, CHP'li belediyelerin 20 milyar lira tutarındaki projeleri bir yıldır Erdoğan'ın imzasını beklediğini belirtmişti.
Seçimlerle 60 küsur belediye kazanan HDP'ye ne oldu peki? 3 senede iktidar bunların neredeyse 50 tanesine kayyum atadı. Sorarlarsa sisteme "demokrasi" dersiniz, kim bilecek?
Farklı bölgelerde farklı politikaların uygulanabilir olması hem ekonomik, hem sosyal anlamda kalkınmanın önünü başka bir şekilde de açabilir:
Merkezi olmayan bir sistemde, bir bölge yeni bir politika deneyebilirken, başka bir bölge farklı bir yaklaşım deneyebilir. Bu deneyler, en iyi neyin işe yaradığına dair değerli bilgiler sağlar ve daha sonra ulusal politikalar için de ışık tutabilir.
Bu temel insan doğasıdır. Çeşitlilik yeniliği besler, rekabet inovasyon getirir. Bölgelerin birbirlerinin başarılarından ve başarısızlıklarından ders almasına olanak tanınması da önemli bir avantaj olur.
Buraya kadar konuştuklarım işin sosyal, iktisadi, siyasi boyutlarıydı. Güvenlik konusunda da ademimerkeziyetçi politikaları desteklediğimi belirteyim. Türkiye neden darbeler ülkesidir bir düşünün. ABD'yi bu konuda beğenirim. Orada kolluk kuvvetleri federal, eyalet ve yerel düzeylerde kurumlardan oluşur ve Türkiye'dekine kıyasla çok daha ademimerkeziyetçi bir yapıdadır. Bu güç dengeleri açısından daha sağlam daha sağlıklı bir denge sağlar.
Yazının başında da belirttiğim gibi, ne yazık ki Türkiye'de bu konuları ne zaman açsak hep "Vay sen terörist misin, bölücü müsün?" sığlığında duygusal bir kitle ile karşı karşıya kalıyoruz. Malum, Türkiye'de iki büyük kültürel fay hattı var: Türk-Kürt ve seküler-dindar fay hatları. Vasıfsız siyasetçiler genellikle yapıcı politika üretebilecek beceriye sahip olmaktansa bu fay hatlarını kaşıyarak taraftar toplamayı tercih ediyorlar, çünkü bu kolay olan yol. Seçmen tabanlarında ise bu her mahallenin toplumun milyonlarca kişilik kalan kısmı üzerinde patolojik bir takıntı ile tahakküm kurabilme fantezisine evriliyor. Herkes ülkeyi kalkındırmak yerine, kendi kültürel değerlerini kalan tüm insanlara dayatabilme derdine düşüyor. İşte bu yüzden artık tüm bu fay hatlarının yerini merkeziyetçi buyurgan rejim taraftarları ve otonomi savuncusu ademimerkeziyetçiler arasındaki bir fay hattı almalıdır, zira tartışılması işe yarayacak olan esas meselemiz budur.
Bu mesele, pragmatik olarak ele alınması gereken bir konudur. Türkiye gibi heterojen, Balkanlardan Orta Doğu ve Kafkasya'ya kadar uzanan bir coğrafyada tüm karar alma mekanizmasını İç Anadolu'daki tek bir adama bağlamak fecaattir. Yerel yönetimlerin yetkilerini genişletmek, bugün Türkiye'de yaşamı zehir eden pek çok problemi piyasa mekanizması dahilinde çözebilme potansiyeline gebedir.
3 notes · View notes
Note
Sevgilim canımın ennn içi.. bloğumda sınır yedim de ve aşkımı çok yazasım geldi.. Seni çok seviyorum. Hayatım olduğun, bir parçan olduğum için çok mutluyum. Huzurlu hissediyorum. İçimdeki çocuk bile mutlu seninle. Her hücrem her hücrene sevgi dolu. Ailemsin 💕
benden beklenmeyecek düzeyde romantik bir ilişki yaşıyorum lan maşallah valla. ayrıca seni ısırırım seni çok seviyorum güzeller güzelim benim bir tanem o ailem diyen ağzını yerim
3 notes · View notes
bensutsevmem · 2 years
Text
Doğum Günü Yazısı’22
İyi ki doğdum.
Bugün itibariyle 34 yaşıma adım atıyor ve doğum günü yazılarının 16. edisyonunu gururla yazıyorum. 
33, hala anlamakta -ve göreceğiniz üzere anlatmakta- zorlandığım bir hızla ve yorgunlukla ve buna rağmen inanılmaz bir keyifle geçti. Bu yaş ile tek derdim, yıl boyunca kendimi bir günün 24 saatine asla sığdıramamış olmak oldu. Bu yazıyı bile ilk defa bugüne tam 3 gün kala yazdım. Aylardır tüm yılı kafamda toparlayıp alt tarafı birkaç satır yazı yazmaya çalışıyorum ama gel gör ki bir türlü vakit bulamıyorum. Çünkü yetmiyor. Yapmak ve yetişmek istediğim/zorunda olduğum o kadar çok şey vardı ki bu yıl... Canım annem, bu yılın başında bana bir sürpriz doğum günü partisi hazırlamıştı misal, ona bile geç kalmıştım. Şu anda fark ediyorum ki, yazıyı bu yıl biraz da bunun sebebini anlamak için yazıyorum. Ne oldu da bu yıl elimden bu kadar hızlı kayıp gitti ve ben onca harika gün yaşamama rağmen neden hala hiçbir şey yapamamışım gibi hissediyorum?
Geriye dönüp bu yıla baktığımda görüyorum ki en çok vaktimi alan şey işim olmuş aslında.
Bu yaşıma yeni bir işyerinde, yepyeni sorumluluklar ve yepyeni insanlarla başladım ve nasıl da iyi geldi! Gün geçtikçe özgüvenim keskinleşti, ruhum yenilendi, gözlerimin içi parladı adeta. O kadar özlemişim ki işyerinde kendimi iyi hissetmeyi, ilk 6 ay nasıl geçti hiç anlamadım. Her akşam gülümseyerek ve büyük bir tatminle çıktım ofisten ve her akşam buna tekrar tekrar şaşırdım. Gördüm ki çalışmanın ne kadar keyifli bir şey olduğunu unutmuşum son birkaç yıldır. Üstelik hırsımdan, başarma arzumdan  ve kendimi kanıtlama ihtiyacımdan da bağımsız, cidden çalışmaktan ve yaptığım işten aşırı keyif aldığım için, üstelik bir de birlikte çalıştığım insanları, onlarla geçirdiğim vakitleri sevdiğim için daha da çok sarıldım işe bu sene ve bir anda sandım ki üzerime atılan her şeyin altından kalkabilecek güce sahibim.
Sonra aniden bir gün, sıradan bir Haziran gününde, ortada hiçbir şey yokken pilim bitti benim. Nasıl olduğuna kendim de inanamadım. O güne kadar hep “yorulmak için çok gencim” diyen ben, daha önce hiç böyle bir yorgunluk yaşamamışım. Nasıl bir his olduğunu yazıya dökmek zor ama, mutsuzluk veya tatminsizlik gibi bir şey değilmiş bu, bir şalterin inmesi gibi zihnin ve ruhun kendini kapatmasıymış. Patronum tarafından zorla çıkartıldığım - ki bununla gurur duymuyorum - iki haftalık izinde deniz kenarında değil denize girecek, ayaklarını suya sokacak enerjiyi bile toparlayamamakmış. Mecalin kalmaması nasıl bir şeymiş bunu öğrendim bu yıl. Şimdi anlıyorum ki yine kendime sınır koymayı pek becerememişim 33’ümde. Aile beklentisinin dışına çıkarak kendi yolunu çizen insanın kendini kanıtlama ihtiyacının herkesten daha fazla olduğunu biliyor ve bunu kendim de hissediyordum zaten ama gördüm ki, “aman kimse bana laf söylemesin, ben her şeyin 10 adım ötesini düşüneyim, hepsini bana söylenmeden yapayım ki kimse benden bir şey istemek zorunda kalmasın” isteğim/korkum hem işyerinde hem de hayatımın genelinde kendime yersiz yüksek ve hatta bazı yerlerde insan dışı beklentiler koymama da sebep oluyormuş. Daha da önemlisi öğrendim ki işin sonunda ne kadar keyif alırsan al, durmadan ve yorulmadığını zannederek gece gündüz, hafta içi hafta sonu demeden çalışmak insanı fark ettirmeden tüketiyormuş.
33 yaşımda gördüm ki, kendini bu kadar parçalamaya da değmiyormuş zaten. Her ne başarı yakalarsan yakala, ister dava dosyası oku, ister yeni kurulmuş bir markayı yüklenip baştan aşağı tüm departmanlarıyla yönet ve bir yerlere getirmeye çalış, ister köklü bir markanın tüm global iletişimini sırtlan, ister bundan keyif al, istersen alma, ister aşırı iyi bir maaşın olsun, ister olmasın, durum, konum ve statü her ne olursa olsun bu kadar çalışmak ve bu kadar kendinden vermek; tebrik edilip alkışlansa dahi insanı -veya belki de sadece beni- yalnızca bir yere kadar tatmin ediyormuş. Bu yılın sonunda -sonunda- işimi hayatım yapmamayı ve kendimi gerek kendime gerekse başkalarına kanıtlayacağım diye paramparça etmemeyi öğrendim. Belki de bu yaşımdan aldığım en büyük ders bu oldu. İşe yarama ihtiyacı ve işe yaramadığını hissettiğinde gelen suçluluk duygusu üzerinde ise bir süre daha çalışmam lazım.
Bu yaşımın Kasım ayında, bir gün arayla hem teyze hem hala oldum. Sürekli çatık kaşları ile ucundan da olsa halaya çeken Ahu ve kucağımdan inmeyi reddetmeleriyle teyzesini kendine aşık eden Ali bu yaşın en beklenmedik renkleri oldular. Leyla ile tanışamadım bir tek. Onu da 34’ümde tanırım artık. Umarım ömrüm hepsinin büyüdüklerini ve mutlu olduklarını görmeye yeter.
Bu yıl ne Noel’de ne de yılbaşında öyle büyük planlar, yemekler yapamadım. Her ikisinde de çalıştım çünkü. Fakat her ikisini de annemle geçirdim ve gerisinin bir önemi kalmadı.
Otuz üçün Ocak ayında, her türlü önleme ve tek başıma oturduğum odalarda bile taktığım maskeme, bir başıma boş bir odada yediğim öğlen yemeklerime rağmen, corona olmayı başardım. Hiçbirimiz hala nasıl ve nereden kaptığımı bilemediğimizden bu olay hayatımın en gerçekçi “olacak olan oluyor” vakası olarak bir kenara yazıldı. Çok şükür ne anneme ne de başka birine bulaştırmadan atlattım. Sonrasında biraz daha rahatlarım diye düşünüyordum ve kademe kademe de normal hayata alıştım ama bu salgın konusunda gerçekten kendime gelmem Eylül ayını buldu.
Eylül ayı başlangıcı, son 7 senedir ilk defa hiçbir anksiyete semptomu yaşamadan çıktığım ilk yolculuğa da şahit oldu bu yıl. Hayat kendi zihninle kavga etmek zorunda kalmayınca cidden ne kadar da kolaymış. Anladım ki zamanında bu kolaylığın kıymetini bilememişim.
--
Çalışa çalışa kendimi yiyip bitirmeme rağmen düşününce çok huzurlu geçti bu yaşım. Yoğun, hızlı ve yorucuydu belki evet ama bir yandan da düşündükçe yüzümü güldürecek kadar çok keyifliydi. Kendime sarıldım hep bu yıl, kendime daha iyi baktım, kendimi daha çok sevdim ve kendimi mutlu etmek için elimden geleni yaptım. Bir bakıma ilk defa 33 yaşımda ben kendim için en iyisinin ne olduğunu düşünüyorsam hep onu yaptım. Bu sayede bana neyin iyi gelip neyin gelmediğini de daha iyi görmüş oldum. Benim bu yıl ajandam hiç boş kalmadı. Yine yeniden kendini kalabalıklar içinde bulan insan oldum, kendimi kalabalıklarda yeniden buldum. Evde renkli tuvaller birikti, ilk golf takımımı aldım, her Pazar golfe gittim, bazı günler uyanıp yogamı yaptım, bazı günler yürüyüşe çıktım, çok daha sağlıklı beslendim, yeni yerler keşfettim, en güzel şarapları içtim, en lezzetli mezeleri yedim, en sürükleyici kitapları okudum, en güzel kıyafetleri giydim, en keyifli etkinliklere katıldım, en sevdiğim insanlarla harika vakitler geçirdim ve en güzel tatilleri yaptım. 33 yaşımda ben bir hayattan tek başına alınabilecek maksimum verime ulaştım.
Bu yıl ne kalbime, ne de koynuma hiç kimse girmedi, giremedi. Zira benim buna ne vaktim oldu, ne gücüm oldu, ne de isteğim. Ama dilerim yeni yaşım farklı olur. Çünkü bu yıl gördüm ki yanında bir şeyleri gerek duygusal, gerek tensel, gerekse ruhsal olarak paylaştığın biri olmadan, hayat ne kadar keyifli olursa olsun tadı bir tık eksik. 
Bu yaşımda hem en yakın dostumun, hem de küçük kardeşim kadar sevdiğim birinin, kanımdan olsalar bu kadar kıymet vereceğimi düşündüğüm iki kadının mutlu yuvalar kuruşuna şahit oldum. Üstelik birinde gerçekten nikah şahidiydim. Bu yıl yeniden gördüm ki insan ruh eşini bulduğunda yan yana gelen iki insanın enerjisi boşlukta dalga dalga yayılıp etrafa bulaşıyor.
33’ümde muhteşem insanlar tanıdım. Bu insanların hepsi de bir şekilde tüm garipliklerime kucak açtı, beni bütün saçmalıklarımla sardı sarmaladı, dahası beni güldürdü, mızmızlanmalarıma ve bazen ani yükselişlerime göğüs gerdi. Gidilen yemeklerde benim için ekstra çatal istediler, kolayı pipetsiz içemediğimi hiç unutmadılar. Onlara komik gelse de ortak yenen şeylere elleriyle hiç dokunmadılar. Bir tanesi sabahın kör karanlığında Şile’nin dağında çekimi bir kenara koyup bana elleriyle kahve yaptı. Bir diğer ikisi bütün bir hafta boyunca yanlarında hiçbir şeye gücü olmayan, sürekli arılardan kaçan ve sadece hiç durmadan pembe kase yiyerek kahve içmek isteyen bu kıza sahip çıktı. Bir de bunca yıldır sahip olduğuma şükrettiklerim vardı yine bu sene. Birisi bana gün aşırı kahve falı baktı bazen, bir diğeri bir türlü görüşemesek de saatlerce telefonda sohbet etti benimle. Biri bana ta olduğu yerden kurabiye şeklinde kutular aldı gönderdi. Bir başkası ben corona olduğumda evimin balkonundan benimle sohbet etmeye geldi. Birisi sırf canım sıkıldı diye beni kapıp  teknesiyle adalara götürdü. Biri benimle uzun uzun yürüyüşler yapıp derin derin konulara daldı. Bir diğeri yıllardır görüşememiş olsak da ilk vakit aralığında yanıma koştu. Bazılarıyla hiç beklenmedik yerlerde karşılaştık, sanki aramıza yıllar girmemiş gibi kahkahalar atıp danslar ettik. Diğer ikisi işi gücü bırakıp bana Hollanda’da iş aramaya kalktı. Biri Kraliçe’nin öldüğü günden gazeteler toplayıp getirdi ben severim diye. Biri -ve en kıymetlisi- de sanki 33 yaşında değilmişim gibi bana her gün gözü gibi bakmaya devam etti.
Velhasıl bu koştur koştur akan yaşın bugün sonuna geldik. Her ne kadar nasıl bu kadar hızlı geçtiğini hala zerre anlamasam da ve aslında hedeflediklerimin tamamını yapamasam da şu anda görüyorum ki bu yaş aşırı derecede keyifli, kahkaha dolu, başarı dolu, sevgi dolu olmuş. Bunun böyle olmasını mümkün kılan, yamacımda duran, uzağımda da olsa beni kalbinde tutan herkese teşekkürler. Hepinizi -artık gerçekten- öpüyorum. 34’ü de birlikte devirmek dileğiyle.
Dee.
4 notes · View notes
Minecraft APK 1.21.30.03: Sonsuz Yaratıcılık ve Macera Dünyasına Yolculuk
İNDİRME BAĞLANTISI
YEDEK BAĞLANTI
Minecraft, dünya genelinde milyonlarca oyuncuya hitap eden, sonsuz yaratıcılıkla dolu bir oyun evrenidir. Bir zamanlar basit bir inşa ve hayatta kalma oyunu olarak başlayan bu fenomen, yıllar içerisinde büyük bir topluluk ve içerik yelpazesi oluşturarak oyun dünyasının en güçlü yapımlarından biri haline geldi. Minecraft APK 1.21.30.03 sürümü ise bu deneyimi bir adım daha ileri taşıyarak oyunculara hem yeni özellikler hem de daha akıcı bir oyun deneyimi sunuyor.
Minecraft Nedir?
Minecraft, basitçe bloklardan oluşan dünyalar yarattığınız ve keşfettiğiniz bir oyundur. Oyun, iki ana modda oynanır: Yaratıcı (Creative) ve Hayatta Kalma (Survival). Yaratıcı modda sınırsız kaynaklara erişiminiz vardır ve hayal gücünüzün sınırlarını zorlayarak her türlü yapıyı inşa edebilirsiniz. Hayatta kalma modunda ise kaynakları toplayarak ve düşmanlarla savaşarak hayatta kalmak zorundasınız. Her iki mod da kendi içinde farklı deneyimler sunar ve oyunun zengin içeriği sayesinde her oyuncu, kendine özgü bir macera yaratabilir.
Minecraft’ın temel cazibesi, oyunculara sınırsız yaratma özgürlüğü sunmasıdır. Basit bir ev inşa etmekten devasa kaleler yapmaya, hatta karmaşık makine sistemleri oluşturmaya kadar geniş bir inşa yelpazesi vardır. Ancak bu, Minecraft’ın sadece bir yapı oyunu olduğu anlamına gelmez. Oyun aynı zamanda keşif, strateji, hayatta kalma ve topluluk ile etkileşim gibi unsurlarla da doludur.
Minecraft APK 1.21.30.03 Sürümünde Neler Yeni?
Minecraft APK 1.21.30.03 sürümü, oyun içi performansı geliştiren ve oyunculara daha akıcı bir deneyim sunan birçok güncelleme içerir. Aynı zamanda yeni bloklar, yaratıklar (mob), biyomlar ve oyun içi özellikler de bu sürümle birlikte sunulmaktadır. Bu, oyuncuların oyun dünyasında daha fazla çeşitlilik bulabileceği ve her defasında yeni maceralara atılabileceği anlamına gelir.
Performans İyileştirmeleri: Bu sürüm, özellikle mobil cihazlarda oyun deneyimini daha hızlı ve sorunsuz hale getiren performans güncellemeleri ile doludur. Oyun dünyaları daha hızlı yüklenir, takılmalar azalır ve oyuncuların daha rahat bir oyun deneyimi yaşaması sağlanır.
Yeni Bloklar ve Eşyalar: Oyuncular, yaratıcı modda yeni bloklar ve eşyalar keşfetme fırsatı bulacaklar. Özellikle yapım meraklıları için, bu yeni eklemeler oyun içindeki inşa süreçlerini daha da genişletiyor.
Yeni Moblar: Her yeni Minecraft sürümü gibi bu sürüm de bazı yeni yaratıklarla geliyor. Bu yaratıklar hem hayatta kalma modunda yeni zorluklar sunar hem de yaratıcı modda oyunculara ilham verebilir.
Minecraft’ın Yaratıcı Modu: Hayal Gücünüzün Sınırı Yok
Minecraft’ın yaratıcı modu, özellikle tasarım ve inşa etme meraklıları için mükemmel bir oyun alanı sunar. Oyuncular sınırsız kaynaklarla donatılır ve hayal güçlerinin sınırlarını zorlayarak devasa yapılar inşa edebilirler. Burada tek sınır, oyuncuların hayal gücüdür. Minecraft, mimari tasarımlar, karmaşık makineler ve sanatsal yapılar inşa etmek için benzersiz bir platform sağlar.
Oyuncular, farklı blok türleri ile çeşitli mimari stiller deneyebilirler. Gotik kalelerden modern şehir yapılarına, hatta doğa harikalarına kadar her türlü tasarım mümkündür. Minecraft, bu anlamda bir yaratıcı araç gibidir. Eğitim ortamlarında bile kullanılan bu mod, oyunculara tasarım ve mühendislik konusunda pratik yapma fırsatı sunar.
Bu sürümle birlikte, yeni eklenen bloklar ve yapım malzemeleri oyuncuların daha detaylı ve çeşitli yapılar inşa etmelerine olanak tanır. Örneğin, oyuna yeni eklenen bakır blokları, zamanla yeşile dönüşerek yapılara eski bir görünüm kazandırır. Bu tarz detaylar, yaratıcı oyuncular için yeni kapılar açar.
Hayatta Kalma Modu: Strateji ve Zorluklarla Dolu Bir Deneyim
Minecraft’ın hayatta kalma modu, oyunculara gerçek bir hayatta kalma mücadelesi sunar. Oyuncular, sınırlı kaynaklarla başlayarak hayatta kalma, barınak inşa etme ve yaratıklarla savaşma gibi görevlerle karşı karşıya kalırlar. Bu modda, her an tetikte olmanız ve stratejik hamleler yapmanız gerekir.
Geceleri dünyada dolaşan tehlikeli moblar (yaratıklar), oyuncuları barınak yapmaya zorlar. İlk geceyi geçirmek her yeni oyuncu için bir dönüm noktasıdır. Zamanla, oyuncular kaynak toplama, madencilik, çiftçilik ve ticaret gibi farklı beceriler geliştirir. Ayrıca, oyuncuların yemek ihtiyacını karşılamak, alet ve silah yapmak gibi temel hayatta kalma görevleri de vardır.
Hayatta kalma modunun bir diğer çekici yanı, her oyun dünyasının rastgele oluşturulmasıdır. Bu, her oyunun farklı bir deneyim sunduğu anlamına gelir. Her dünya, keşfedilecek yeni biyomlar, toplanacak kaynaklar ve karşılaşılacak düşmanlarla doludur.
Minecraft Marketplace: Topluluk Yaratıcılığı
Minecraft Marketplace, oyunun topluluk tarafından oluşturulan içeriklerine kolayca erişim sağlayan bir platformdur. Burada oyuncular, farklı dünya paketleri, görünümler (skins) ve doku paketleri (texture packs) bulabilirler. Bu içerikler, oyun deneyimini kişiselleştirmek ve her defasında farklı bir Minecraft deneyimi yaşamak için mükemmel bir yol sunar.
Minecraft Marketplace'in en önemli özelliklerinden biri, oyuncuların kendi yaratıcılıklarını da sergileyebilmeleridir. Topluluk, sürekli olarak yeni içerikler üretir ve bu içerikler, oyunun sürekli olarak gelişmesine katkıda bulunur. Bu, oyunculara sonsuz bir içerik havuzu sunar.
Minecraft Komutları ve Eklentiler
Minecraft, oyunun oynanışını daha da kişiselleştirmek isteyen oyuncular için geniş bir komut ve eklenti (add-ons) yelpazesi sunar. Oyuncular, komutlar aracılığıyla oyunu tamamen kendilerine göre düzenleyebilirler. Örneğin, hava durumunu değiştirmek, mobları çağırmak veya özel olaylar yaratmak mümkündür. Bu komutlar, özellikle rol yapma oyunları veya özel oyun modları yaratmak isteyen oyuncular için çok değerlidir.
Eklentiler, Minecraft'ın temel oynanışını daha da genişleten harika bir araçtır. Oyuncular, eklentilerle oyundaki davranışları değiştirebilir veya tamamen yeni oyun modları yaratabilirler. Örneğin, bir eklenti sayesinde düşmanların daha zorlayıcı olması veya dünyadaki tüm hayvanların farklı davranışlar sergilemesi sağlanabilir. Bu, oyunu tamamen kişiselleştirmek ve her defasında farklı bir deneyim yaşamak için harika bir fırsattır.
Çoklu Oyuncu Modu: Arkadaşlarınızla Birlikte Oynayın
Minecraft’ın çoklu oyuncu modu, oyunun en keyifli özelliklerinden biridir. Oyuncular, ister arkadaşlarıyla ister dünyanın dört bir yanındaki diğer oyuncularla birlikte oynayabilirler. Realms ve Realms Plus gibi özellikler, oyunculara özel sunucular üzerinde oyun dünyalarını paylaşma imkanı tanır. Realms, Mojang tarafından barındırılan özel bir sunucudur ve oyunculara her zaman açık bir dünya sunar. Realms Plus ise bu deneyimi genişleterek oyunculara Marketplace'deki içeriklere erişim sağlar.
Oyuncular ayrıca, ücretsiz çok oyunculu sunuculara katılarak topluluk tarafından yönetilen dünyalarda oynayabilirler. Bu sunucularda farklı mini oyunlar oynayabilir, devasa şehirlerde dolaşabilir veya rol yapma oyunlarına katılabilirsiniz. Minecraft topluluğu, yaratıcı ve eğlenceli içerikler üretmekte oldukça aktif bir rol oynar. Bu, oyuncuların her zaman yeni ve ilginç içeriklerle karşılaşmalarını sağlar.
Sonuç: Minecraft Dünyasında Sonsuz Macera
Minecraft APK 1.21.30.03, oyunun temel unsurlarını daha da geliştirerek oyunculara hem yaratıcı hem de hayatta kalma deneyimini bir adım öteye taşıyor. Yeni güncellemeler, bloklar, moblar ve performans iyileştirmeleri ile birlikte, Minecraft dünyası her zamankinden daha zengin ve çeşitli.
Tumblr media
0 notes
betpioner · 24 days
Text
Tumblr media
🔤🔤🔤🔤🔤 🔤🔤🔤🔤🔤🔤🔤
💛BetPıoner'de Bonusların Sınır Yok‼️
✔️%300 HOŞGELDİN BONUSU❗️
✔️%50 HAFTA İÇİ BONUSU❗️
✔️%50 HAFTA SONU BONUSU❗️
✔️%40 GECECİ SLOT BONUSU❗️
✔️200₺ DENEM BONUSU❗️
💸 Orijinal lisans güvencesi ile 3.000.000₺ çekim limiti
✅ cutt.ly/pionertekgiris
0 notes
pazaryerigundem · 2 months
Text
Kabine bugün yoğun gündemle toplanıyor
https://pazaryerigundem.com/haber/183493/kabine-bugun-yogun-gundemle-toplaniyor/
Kabine bugün yoğun gündemle toplanıyor
Tumblr media
Bugün toplanacak olan Cumhurbaşkanlığı Kabinesi’nin gündemi oldukça yoğun…
ANKARA (İGFA) – Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, kabine toplantısına başkanlık edecek.
Beştepe’de saat 15.00’te başlayacak Kabine toplantısında Haziran ayı rakamları ile birlikte enflasyonda ibrenin aşağıya dönmesine yönelik veriler değerlendirilecek. Bu veriler kapsamında enflasyon ve fahiş fiyatla mücadele adımları ele alınacak, ek tedbirler görüşülecek.
Toplantının bir diğer önemli başlığı da terörle mücadele operasyonları olacak.
Yurt içi ve sınır ötesi operasyonlardaki son durum ele alınacak.
Toplantıda ayrıca kısa bir süre önce ABD’ye giderek burada NATO Liderler Zirvesi’ne katılan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın oradaki temasları ile ilgili de değerlendirme yapılması bekleniyor.
Tumblr media
BU Haber İGF HABER AJANSI tarafından servis edilmiştir.
0 notes
elazigsurmanset · 4 months
Text
Kamu Tasarruf Paketinde Neler Var, Neler Tartışılıyor?
Tumblr media
Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek tarafından açıklanan ve 8 ana başlıktan oluşan kamu tasarruf paketi, kamuoyunda ve sendikalarda tartışılmaya devam ediyor. Paket içeriğinde yer alan bazı önemli maddeler şunlardır: Kamuda Yabancı Menşeli Araç Kullanımı Sonlandırılıyor: 3 yıl boyunca kamuya araç alımı olmayacak. Mevcut lüks araçların satılıp satılmayacağı ise belirsiz. Kamu Personel Alımı Emekli Olan Kadar Sınırlandırılacak: 3 yıl boyunca kamuya, emekli olan kadar personel alımı yapılacak. Kamu Binaları, Deprem Riski Dışında 3 Yıl Donduruldu: Yeni kamu binası alımı ve yapımı 3 yıl süreyle durduruluyor. Yeni Sosyal Tesis Yapımı Kaldırıldı: Kamu kurumları tarafından yeni sosyal tesis alımı ve yapımı süresiz olarak kaldırıldı. Kamu Çalışanlarının Yönetim Kurulu Ücretlerine Sınırlama: Kamu çalışanlarının aldığı yönetim kurulu ücreti tek bir yerden olacak ve ücrete üst sınır getirilecek. Sınırlamanın ne kadar olacağı ise belli değil. Personel Servisi Sınırlandırılacak: Kamu kurumlarının personel servisi uygulaması sınırlandırılacak. Memurların Yurt Dışı Görevlendirmeleri Sınırlandırılacak: Memurların yurt dışı geçici görevlendirmeleri sınırlandırılacak. Mal ve Hizmet Alımlarında Kesinti: Deprem ve zorunlu harcamalar hariç mal ve hizmet alım ödeneklerinde , yatırım ödeneklerinde ise 'lik kesinti olacak. Hizmet İçi Eğitimler Otellerde Değil Kamu Tesislerinde: Hizmet içi eğitimler otellerde değil kamu tesislerinde yapılacak. Türkiye Kamu-Sen Genel Başkanı Önder Kahveci, paketin bir kısmını desteklerken, bir kısmının ise ülkeye fayda getirmeyeceğini savunuyor. Özellikle kamuya yeni personel alımının emekli olanla sınırlandırılmasına karşı çıkan Kahveci, sağlık, eğitim ve güvenlik gibi alanlarda büyük bir personel açığı olduğunu ve bunun kamu hizmetlerini aksatacağını belirtiyor. Tartışmalar: Personel alımının sınırlandırılması: Kamu hizmetlerinde personel açığı olduğu ve bu durumun hizmetleri aksatacağı savunuluyor. Yönetim kurulu ücretlerine sınırlama: Sınırlamanın ne kadar olacağı ve hangi kurulları kapsayacağı merak konusu. Kesintiler: Kesintilerin yatırımları ve kamu hizmetlerini nasıl etkileyeceği belirsiz. Otellerde yapılan hizmet içi eğitimlerin kamu tesislerine taşınması: Bu değişikliğin maliyetleri ve eğitimlerin kalitesini nasıl etkileyeceği merak konusu. Genel olarak, kamu tasarruf paketi kamuoyunda ve sendikalarda karışık tepkilere yol açıyor. Paketin bazı maddeleri desteklenirken, bazı maddeleri ise eleştiriliyor. Paketin etkisinin ne olacağı ve uzun vadede nasıl sonuçlar doğuracağı ise zaman gösterecek. Read the full article
0 notes
nergistanribilir · 4 months
Text
Uçak bileti al
Uçak bileti al işlemi artık zor değil. Heybilet.com üzerinden dilediğiniz destinasyona en uygun uçak biletilerini bulabilir, karşılaştırabilir ve anında satın alabilirsiniz. İster yurt içi ister yurt dışı seyahatlerinizde, Heybilet güvencesiyle en iyi fiyat tekliflerini keşfedin. "Gökyüzü sınır tanımaz" diyerek, maceraya atılmanız için tüm imkanları sunuyoruz. Her bütçeye uygun seçeneklerle seyahatlerinizi daha keyifli hale getirin!
0 notes
songazeteci · 5 months
Text
COĞRAFYA KADER MİDİR?
Bir ülke düşünün...
Sınır komşusu olan 2 devlet de tarihin gördüğü en büyük terör örgütü tarafından istila edilmiş olsun...
Bir ülke düşünün...
Her yıl topraklarını bölmek isteyen başka bir terör örgütü tarafından vatandaşları defalarca hedef alınmış... Ve binlerce canını teröre kurban vermiş...
Bir ülke düşünün...
Yine hemen yanı başındaki sınır komşularındaki terör yuvalanmalarından roketlerle saldırılar yapılsın, insanlar düğüne giderken ölüme, son nefesini vermeye gitsin...
Bir ülke düşünün...
Sınırındaki ülkelerde bulunan terör yapılanmasına kendi müttefikleri tarafından silah yardımı yapılsın ve desteklensin....
Evet doğru bildiniz...
Bu ülke bizim ülkemiz... Türkiye!
Tumblr media
Türkiye haritasını karşınıza alın ve çevresine bir bakın.. Ve sadece son 13-14 yılda yaşananları düşünün...
Arap Baharı ile Orta Doğu'nun çalkalanması
Suriye'deki iç savaş
Irak'ta Saddam'ın devrilmesi ile başlayan istikrarsızlık
Suriye ve Irak'ta DEAŞ terör örgütünün kurulması ve komşu ülkelerden Türkiye'ye yapılan füzeli saldırılar, metropollere yapılan terör saldırıları
DEAŞ'ın yerini PKK'nın 3 harf değiştirmiş halleri olan, YPG/PYD/SDG gibi terör örgütlerine bırakması ve bu bölücü örgütlerin Türkiye'ye saldırıları
Azerbaycan-Ermenistan arasında 2. Karabağ savaşı
2014'te Rusya-Ukrayna arasında Kırım Çatışmaları
2021'den günümüze Rusya-Ukrayna savaşı
İran-İsrail gerilimi
Yunanistan ile havada, karada ve denizde yaşanan gerilimler
Mülteci krizi
Şimdi bir de karşımıza Avrupa haritasını alalım...
Ve fark etmez hepsi için durum aynı ama bir ülkeyi seçelim... Mesela o ülke de Almanya olsun.
Tumblr media
Almanya'ya Polonya'dan, Belçika'dan, Hollanda'dan, Avusturya'dan ya da İsviçre'den hiç roketle saldırı yapıldı mı? Ya da yapılır mı?
Almanya'nın sınırındaki ülkelerden birini bir terör örgütü kontrol altına aldı mı? Ya da alabilir mi?
Komşu ülkedeki insanlar kafalarına bomba yağdığı gerekçesiyle hiç Almanya'ya akın etti mi, Almanya hiç mülteci akını yaşadı mı?
Bir üniversitenin 2016 yılında yayınladığı rapora göre Türkiye 30 yılda terörle mücadele için 40 milyar dolar harcadı...
Avrupa topraklarında yer alan hangi ülke terörle mücadele için bu kadar büyük bir bütçe ayırmak zorunda kaldı?
Ama Rusya-Ukrayna Savaşı başlayınca ne oldu...
Bir Avrupa ülkesi endişeye kapıldı...
İsveç derin bir korku yaşamaya başladı. Güvenliğinin tehlikede olduğu için tarafsızlık ilkesini bir kenara bıraktı ve NATO üyesi olmak istedi..
En son İsveç'te ne zaman savaş olduğunu hatırlıyorsunuz? İsveç'te en son ne zaman terör saldırısı oldu?
İsveç'e Finlandiya'dan, Norveç'ten hiç füze atıldı mı?
İsveç'e hiç mülteci akını oldu mu?
Hayır hiçbiri olmadı...
Ama İsveç, Ukrayna topraklarında yaşanan savaş nedeniyle güçlü bir korku yaşadı. Sonra İsveç, Türkiye'nin yıllardır başına bela olan terör örgütüne verdiği desteğin, aniden yanlış olduğunu fark etti..
Can korkusu bu tabii...
Peki şu haliyle bile İsveç'in bulunduğu coğrafya, Türkiye'nin bulunduğu coğrafya ile aynı risklere mi sahip?
Yani İsveç bir tehdidin gelme ihtimali dahilinde tüm uluslararası politikasını, savunma stratejisini tamamen değiştirdi...
Sadece bir varsayımla ve bir ihtimal için...
Ama biz yıllardır Uluslararası Kamuoyuna Türkiye'nin çevresindeki ülkelerin istikrarsızlaştığı için tehlikelerin arttığını, sınır ötesi operasyonların neden yapıldığını, güvenlik endişelerimizin haksız olmadığını anlatıp anlatıp duruyoruz...
Sizce anlamıyorlar mı, yoksa anlamak mı istemiyorlar?
Batı'nın en güzel bildiği, diline pelesenk ettiği empati sadece içi boş bir kavram olarak mı kullanılıyor?
Bütün bunlar göz önüne alındığında şimdi sormak istiyorum;
Coğrafya kader midir?
0 notes
barkoturktv · 8 months
Link
0 notes
oznnakliyat · 9 months
Text
İstanbul Nakliye
Tumblr media
İstanbul Nakliye: Güvenle Taşımanın Adı
İstanbul'un kalbinde, her geçen gün artan şehir hayatının karmaşasında, taşınmak büyük bir organizasyon gerektiren bir süreçtir. İşte tam da bu noktada devreye giriyoruz: İstanbul Nakliye. Müşterilerimize en iyi hizmeti sunarak, şehir içi nakliye, evden eve nakliye ve şehir içi nakliye aracı temini gibi geniş bir hizmet yelpazesi ile öne çıkıyoruz.
Profesyonellikte Sınır Tanımayan Hizmet
İstanbul Nakliye olarak, taşıma sürecini bir başarı hikayesine dönüştürme konusunda uzmanız. Deneyimli ve profesyonel ekibimiz, müşterilerimize en iyi hizmeti sunabilmek için taşıma sürecinin her aşamasında titizlikle çalışır. Eşyalarınızı güvenle taşımanın yanı sıra, müşteri memnuniyetini de en üst düzeyde tutmayı hedefliyoruz.
Şehir İçi Nakliye: Güvenli ve Hızlı Çözümler
İstanbul'un trafiği ve yoğunluğu düşünüldüğünde, şehir içi nakliye hizmetimizle müşterilerimize zaman kazandırıyoruz. Modern araç filomuz ve deneyimli şoförlerimizle eşyalarınızı hızlı, güvenli ve sorunsuz bir şekilde yeni adresinize taşıyoruz.
Evden Eve Nakliyat: Eşyalarınız Bizimle Güvende
Evden eve nakliyat, özel eşyalarınızın güvenli bir şekilde taşınması demektir. İstanbul Nakliye olarak, her türlü eşyanızı özenle paketliyor, dikkatlice taşıyor ve yeni evinizde güvenle yerleştiriyoruz. Her adımı özenle planlıyor, müşterilerimizin taşınma sürecini en az stresle atlatmalarını sağlıyoruz.
Şehir İçi Nakliye Aracı Temini: Size Özel Çözümler
İstanbul Nakliye olarak, müşterilerimize geniş bir araç filosu sunarak ihtiyaçlarına uygun çözümler sağlıyoruz. Taşınacak eşyalarınıza en uygun boyut ve kapasitedeki aracı seçerek taşıma sürecini daha verimli hale getiriyoruz.
İstanbul Nakliye, her taşıma sürecinde gösterdiği profesyonellikle, güvenilirlikle ve müşteri odaklı yaklaşımıyla adından söz ettiriyor. Bizimle taşınmak, sadece eşyalarınızı değil, aynı zamanda güveninizi de taşımak demektir.
İstanbul Nakliye: Profesyonelliğin ve Güvenin Adı
İstanbul'un dinamik ve büyüleyici atmosferinde, taşınmak birçok detayı içinde barındıran karmaşık bir süreçtir. Bu süreçte en önemli faktör, sizin için değerli olan eşyalarınızın güvenli ve sorunsuz bir şekilde yeni adresinize ulaşmasıdır. İşte bu noktada devreye giren İstanbul Nakliye, deneyimli kadrosu ve geniş hizmet yelpazesi ile taşıma konusundaki ihtiyaçlarınıza en iyi şekilde karşılık veriyor.
Profesyonellik ve Güvenin Birleşimi
İstanbul Nakliye, sektördeki uzun yıllara dayanan deneyimi ve profesyonel ekibi ile taşıma sürecinizi başından sonuna kadar en ince ayrıntısına kadar düşünerek planlar. Firmamız, müşterilerine sunduğu profesyonel hizmetle güvenin ve kalitenin temsilcisidir. Her taşıma işleminde müşterilerimizin beklentilerini aşmak için özveriyle çalışıyoruz.
Şehir İçi Nakliye: Hızlı ve Güvenilir Taşıma
İstanbul'un trafiği ve şehir içi dinamikleri düşünüldüğünde, şehir içi nakliye hizmetimizle müşterilerimize hızlı ve güvenilir bir taşıma deneyimi sunuyoruz. İstanbul Nakliye olarak, özel eğitimli personelimiz ve modern araç filomuz ile eşyalarınızın güvenle taşınmasını sağlıyoruz. Her türlü taşınma ihtiyacınıza uygun çözümler sunarak sizlere kolaylık sağlıyoruz.
Evden Eve Nakliyat: Eşyalarınız Bizimle Güvende
Evden eve nakliyat, en özel eşyalarınızın güvenli bir şekilde taşınmasını gerektiren özel bir süreçtir. İstanbul Nakliye olarak, uzman ekibimiz ve modern ekipmanlarımızla evden eve nakliyat hizmetinde güvenilir bir partner olmaktan gurur duyuyoruz. Eşyalarınız, özel ambalajlama ve dikkatli taşıma ile başarıyla yeni adresine ulaştırılır.
Şehir İçi Nakliye Araçları: Size Özel Taşıma Çözümleri
İstanbul Nakliye, geniş araç filosu ile her türlü taşıma ihtiyacınıza uygun çözümler sunuyor. Eşyalarınızın miktarına ve özelliklerine göre en uygun aracı seçerek taşıma işlemini en verimli şekilde gerçekleştiriyoruz. Size özel taşıma çözümleriyle her zaman yanınızdayız.
İstanbul Nakliye, kalite, güven ve profesyonellikle öne çıkan bir nakliyat firması olarak, taşıma sürecinizi kolaylaştırmak ve sizlere huzurlu bir taşınma deneyimi sunmak için burada. Bizimle iletişime geçin, İstanbul Nakliye farkını yaşayın!
0 notes
apkdrv · 9 months
Text
PK XD: Eğlence, dost & oyunlar
Tumblr media
pk xd apk, pk xd apk indir PK XD Noel'e hoş geldiniz! Yöneticinin kötülükle savaşmasına yardımcı olmak için Uğur Böceği'ni Noel havasına soktuk. Kötülerle savaşın ve Noel'i kurtarmak için portalı kapatmaya yardım edin. Hawk Moth, daha fazla çeşitlilik ve zorluk içeren bir labirentte Noel'i terörize etmeye geldi! Ama çevrede saklı hediyeler olduğunu duyduk! Glitch, Noel'in büyüsüne son vermeye çalışmak için Shadybug ve Claw Noir'ı getirdi. Bu güncellemede eğlenceyi sağlamak için size ihtiyacımız var. Güçlerinizi kullanarak Shadybug'a dönüşme fırsatını değerlendirin ve Noel'de ortalığı karıştırın! İnanılmaz bir Noel deneyimi için buz parkını ziyaret etmeyi unutmayın. Rampa mücadelesi ve paten Mini Oyunu sizi bekliyor! Dahası, kendi oyuncaklarınızı yaratabileceğiniz bir Noel evi hayal edebiliyor musunuz? İşte bu doğru. Yeni Oyuncak Fabrikası Evini keşfedin! Ayrıca anime evreninden ilham alan birçok deneyimin tadını çıkarın! Oyuna basın ve bolca eğlence ile oyunun tadını çıkarın! Avatarınızı her zaman istediğiniz gibi yapmak için paralarınızı kullanmayı unutmayın. İşte bu doğru! Burada paralarınızı değiştirebilir ve avatarınızı karakterinizin olması gerektiği gibi yapabilirsiniz! Şimdi oynayın! Burada karakterinin ve avatarının ihtiyacı olan her şeyi bulacaksın. Kendinizi asil hissetmenizi ve kraliyet ailesinden biri olmanızı sağlayacak pek çok kıyafet ve kostüm var. Arkadaşlarınızı oynamaya çağırmayı ve bu anime sezonunda avatarlarınızla çok eğlenmeyi unutmayın! Evden, sevimli kıyafetlerden ve dağınık saçlarla sonsuz rahatlıktan daha iyi bir yer yoktur, değil mi? Ama hepsi avatarınızın ve karakterinizin tarzını kaybetmeden. PK XD arkadaşlarınızla oynamak için mükemmel bir oyundur. Oyuna basın ve avatarınızı her zaman istediğiniz gibi yaratın ve oyunda inanılmaz deneyimler yaşayın. Ve bununla da bitmiyor! Avatar mı duydum? İşte bu doğru! Avatarlar PK XD'ye geldi! Evinizde birlikte oynayabileceğiniz, hikayeler ve deneyimler yaratabileceğiniz karakterleriniz olsun! Artık onlarla istediğiniz zaman etkileşime geçebilirsiniz. PK XD'de eğlence ve yaratıcılık burada. Avatarların tadını çıkarın! Bu oyunda kendi deneyimlerinizi yaratabilir ve maceralara atılabilirsiniz! Oyuna basın ve PK XD dünyasını keşfedin! Kendi avatarınızı yaratın, arkadaşlarınızı çağırın ve eğlence garanti! Birçok zorlukla karşılaşabileceğiniz bir dünya. Hadi başlayalım! Hangi karakter olmak istiyorsunuz? Bir insan avatarı mı, bir zombi avatarı mı yoksa bir tek boynuzlu at avatarı mı? Eğlenceli kıyafetleri ve aksesuarları birleştirin, renkli saçlar, kanatlar, zırhlar, kılıçlar takın ve PK XD evrenini keşfedin. Ne istersen ol ve farklı mesleklere sahip ol: influencer avatarı, astronot avatarı, bilim adamı avatarı, şef avatarı ve çok daha fazlası. Oyuna basın ve eğlenmeye başlayın! Çılgın bir yarış mücadelesinde, pizza dağıtımında ve çok daha fazlasında eğlenin! PK XD Evrenimizde olmayan bir şey mi düşündünüz? PK XD Builder'da kendi deneyiminizi yaratabilirsiniz! Mini oyun, eğlence parkı, futbol sahası veya alışveriş merkezi? Burada sınır yok! Sadece keşfedin ve eğlence garanti! Hiç 2 evcil hayvanı birleştirmeyi ve benzersiz bir sanal evcil hayvana sahip olmayı düşündünüz mü? PK XD Universe'de evcil hayvanınızla çok eğlenebilirsiniz! Evcil hayvanınızla ne kadar çok ilgilenirseniz, o kadar fantastik bir hayvana dönüşebilir! PK XD Universe'de özel tarihler daha da güzel! Avatarınızın Cadılar Bayramı, Noel, Paskalya, Çocuk Bayramı, doğum günü partileri ve temalı oyun içi eşyalarla birçok özel etkinliği kutladığından emin olun! Size ve ailenize şimdiye kadarki en iyi deneyimi sunmak için tüm önerilerinizi duymak istiyoruz! Güncel kalmak için bizi takip edin: @pkxd.universe Read the full article
0 notes
pateralba · 10 months
Text
Tumblr media
Schrödinger kedisi düşünce deneyinde; bir kedi, bir şişe zehir ve radyoaktif bir kaynakla kapalı bir kutuya bırakılır. Radyoaktif kaynağın bir saat içinde ışıma ihtimali ışımama ihtimaline eşittir. Eğer içerideki sensör radyoaktiflik algılarsa küçük şişeyi kıran mekanizma çalışır, zehir kediyi öldürür. Ölçümler deneyi etkilediği için kedinin sesini dinlemek ya da kutunun hareket ettiğini görmek gibi çözümler yoktur. Kedinin ölü ya da diri olduğunu söylemenin mümkün bir yolu olmadığı için, kedi hem ölü hem de diridir. Bir kuantum parçacığı gibi, aynı anda iki durumda süperpozisyona sahiptir. "Yalnızca" atomlar ve parçacıklar, birkaç farklı olası durumun aynı anda bir arada bulunabileceği kuantum mekaniğinin kurallarına tabidir. Yani burjuva ideologların "kuantum fiziği makro gerçekliği sarstı" iddiasının içi boştur. Makro alan ve atomların kuantum mikro alanı arasındaki "sınır" dalga fonksiyonudur. Kuantum fiziğinde olasılığın rolünü dal­ga fonksiyonu kontrol eder. Kuantum sistemleri "dalga fonksiyonu" tarafından yönetilir. Ayrıca yine burjuva ideologların "kuantum fiziği ölçümsüzlüğe bağlı var olan (ölçüm deneyi etkiliyordu) bilinmezlik sebebiyle modern fiziğin bilinebilirlik ve öngörülebilirlik ilkelerini sarstı" iddiası da yine bu düşünce deneyine dair yeni tekniklerle sınırlı da olsa yapılabilen ölçümler sebebiyle boşa düştü. Burjuva ideologlar, artık bu içi boş iddialar üzerinden bilimlerle organik bağı olan "marksizme" de saldıramaz.
0 notes
Text
SKDM Nedir ve Nasil Calisir?
SKDM nedir gibi benzeri sorular birçok kişi tarafından merak edilmektedir. SKDM; Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması (SKDM), Avrupa Birliği'nin sera gazı emisyonlarını azaltmayı ve karbon kaçağını önlemeyi amaçlayan bir ticari mekanizmadır. 2005 yılından beri uygulanan Avrupa içi emisyon ticaret sistemi (ETS) ile benzer bir karbon fiyatlandırma sistemini içermeyi hedeflemektedir. AB içinde üretilen ürünlerin yanı sıra ithal edilen ürünlerin emisyonlarını da kapsayacak şekilde tasarlanmıştır. Bu tasarım, emisyon üst sınırları ve karbon kaçağı sorunlarıyla başa çıkmak için bir önlem olarak düşünülmektedir. SKDM raporu nedir? Kısaca bu rapor; bir ülkenin veya bölgenin sınır ötesi karbon emisyonlarına yönelik olarak hazırlanan bir raporu ifade eder. Bu tür raporlar, bir ülkenin veya bölgenin ürettiği karbon emisyonlarının kaynağını ve nedenlerini anlamak için kullanılır.
SKDM'nin uygulanma zamanı, 1 Ekim 2023 tarihinde başlayacak olan bir geçiş dönemi içerecektir. Bu geçiş döneminde emisyon raporlamaları aracılığıyla bir portal üzerinden yapılacak ve mevcut sistemin iyileştirilmesine yönelik referanslar kaydedilecektir. Geçiş dönemi 31 Aralık 2025 tarihinde sona erecektir. Bu dönemde Avrupa Birliği yerleşik ithalatçılara herhangi bir maddi yaptırım uygulanmayacaktır. Maddi yaptırımların başlayacağı ana uygulama ise 1 Ocak 2026 tarihinde başlayacaktır. Sizlerde SKDM beyanı nedir gibi tüm sorularınızın cevabı için www.casem.com.tr/skdm-nedir adresine tıklayabilir ve iletişime geçebilirsiniz.
0 notes