Tumgik
#sedef taşı ne için
tesbihatolyesi · 4 years
Text
Bilekliklerin İnanılmaz Güçleri ve Mucizevi Faydaları!
Bileklik
Bileklikler, deyince akla gelen ürünlerin sınırı yoktur. Yüzlerce bileklik modelleri ''Tesbih Atölyesi'' güvencesi ile sizlere sunulmaktadır. Atölyemizde hazırladığımız doğal taşlar önce cilalanır. Sonrasında delim işlemi yapıldıktan sonra doğal taşlar tek tek el işciliği ile örülerek makrome yapılır. Taşların her birinin ayrı ayrı özelliği ve farklı farklı faydası mevcuttur. Örneğin sünnet olan Akik taşı bileklik, kişinin negatif enerjilerden arındırır ve pozitif enerjilere dönüştürür. Baş ağrısı ve sinir stresi alacaktır. Sizlere hazırladığımız %100 orijinal doğal taşlardan sunduğumuz bileklikler Türkiye'nin en uygun fiyat garantisi ile sunulmaktadır. Bayan Bileklik, Örneğin zultanit taşı bileklik, ortam ışığına göre 7 renk değiştirmektedir. His taşı bileklikler de vücut ısısına göre 12 renk değiştirmektedir. Teninize temas ettiği anda kahverengiden yeşile, yeşilden, mavi, eflatun, turkuaz gibi renklere dönüşmektedir.
Bileklik Fiyatları
Bileklik fiyatlarından bahsetmek istedik. Erkek Bileklik, Piyasada satılan gerçek bir akik taşlı bileklik 100 TL üzeri fiyatlardan başlar. ''Tesbih Atölyesi'' sizlere 39.90 TL'den başlayan akik taşı bileklikler sunar bunun gibi yüzlerce doğal taşlardan hazırladığımız ve kehribar taşlarından hazırlanan bileklikler en uygun fiyat garantisi ile sizlere sunulmaktadır. ''Ücretsiz Kargo'' ve ''Taksit İmkanları'' ile hemen sahip olabilirsiniz. Bileklik fiyatlarında %70'e varan indirim fırsatlarını sizlere sunmuş bulunmaktayız. İddia ediyoruz. Türkiye'nin en uygun fiyat garantisini sizlere veriyoruz.
Bileklik Modelleri
Doğal taş erkek bileklik modellerinden bahsetmek istedik. Yüzlerce doğal taş ve kehribar taşlarından hazırladığımız el işciliği bileklik modelleri ve çeşitlerini sizlere sunmaktayız. ''Ücretsiz Kargo'' ve ''Taksit İmkanları'' sizlerle. Orijinal ve kaliteli bileklikler ne yazık ki piyasada satılmamaktadır. Doğal taş denilip turkuaz taşlarının boyanıp mercan taşı satıldığı diye bir devirde yaşamaktayız. Bu sebeple alışveriş yaptığımız markaların Ticaret Odası Sicil Kaydı olmasına ve Güvenilir marka olmasına çok çok dikkat etmekte fayda var. Google üzerinden marka yorumlarını inceleyip alışveriş yapmalıyız. Siz değerli müşterilerimize %100 orijinal ve kaliteli ürünler sunmaktayız. Aynı zamanda ''Ücretsiz Kehribar kadın bileklik, Kargo'' ve ''Taksit İmkanları'' sunmaktayız.
Kadın Bileklik
Doğal taş Kadın bileklik modellerinde yüzlerce çeşit ve modeller sizlere sunmaktayız. Orijinal ver garantili ürünlerimize iade ve değiişim imkanları ile sahip olabilirsiniz. Kadın bileklik denildiğinde akla en güzel doğal taş ve kehribar bileklikler gelmektedir. Zarif ve şıklığınıza şıklık katacak ürünlere ''Tesbih Atölyesi'' güvencesi ile hemen sahip olabilirsiniz. Ürünlerimizin tamamı el işciliğidir. El işciliği bilekliklerimizin yapım aşaması yaklaşık bir gün sürmektedir. Sadece ve sadece makrome örme işciliği 1 saat kadar sürmektedir. Bayan ustalarımız örme işlemini yapmaktadırlar. Doğal taşların %100 orijinalliği konusunda sizlere garanti Doğal taş kadın bileklik vermekteyiz.
Bayan Bileklik
Bayan Bileklik modelleri zarif olmalıdır. Şıklığınıza şıklık katacak ürünleri atölyemizde usta ellerde sizler için hazırladık. %100 Orijinal ve kaliteli bileklik modellerine hemen sahip olmak için sitemizi ziyaret edebilir ürünlerimizi inceleyebilirsiniz. Bayanlar zarif modeller sever, şık modeller sever. %100 Orijinal doğal taşların içerisindeki mineral açısından oldukça zengindir. Faydaları ve şifaları bilimsel açıdan kanıtlanmıştır. Aynı zamanda taş bileklikler tedavi amaçlı eski medeniyetler tarafından kullanılmıştır. Dünyanın dört bir yanından tedarik ettiğimiz doğal taşları atölyemizde sizler için işliyoruz. %100 orijinal ve garantili ürünlere hemen sahip olmak için sitemizi ziyaret edebilirsiniz. ''Ücretsiz Kargo'' ve ''Taksit İmkanları'' ile hemen sahip olabilirsiniz.
Hediye Bileklik
Hediye Bileklik, denildiği zaman akla ''Tesbih Atölyesi'' gelir. Hediyelik bileklik modellerimiz doğal taş ve kehribar Doğal taş erkek bileklik modellerinden yapılan ürünlerdir. Hediyelik bileklik sevdiğiniz kişinin burcuna göre uyumlu doğal taşlardan bileklik alabilirsiniz. Baş ağrısı ve migreni olan sevdiğiniz bir kişiye akik taşı hediye bileklik alarak baş ağrısı ve migrenini ortadan kaldırabilirsiniz. Ağrı hisseden kişiler için Kehribar taşı, birebirdir. İçerisindeki bulunan ''Süksinik Asit'' vücuda temas ettiğinde salgı yapmaya başlar. Ağrı kesicilerin içerisinde de kehribar kullanılmaktadır. Yani doğal taşların şifası ve faydası masallarda gizli değil. Bilimsel olarak kanıtlanmıştır. Bir çok müşterimiz gerçekten işe yarar mı ?,  fayda sağlar mı ? diye bize yazıyor. Kesinlikle faydasını göreceksiniz buna emin olabilirsiniz.
En Güzel Bileklikler
En güzel bileklikler dediğimiz göreceli bir kavramdır. Fakat ''Tesbih Atölyesi'' her zevke göre bileklik tasarlar. Örneğin akik, sedef, his taşı, zultanit, jasper, yıldız taşı, kalsedon, tibet akik, alexandrit, inci, firuze, kalsedon, opalit, opal, ay taşı gibi yüzlerce doğal taş modellerinden hazırladığımız en güzel bileklikler'i kesinlikle beğeneceğinize eminiz. Yüzlerce model ve çeşit Doğal taş kadın bileklik, garantisi ile kehribar modellerimizden hazırladığımız ürünler ağrı kesici görevi görür. Kişiyi sakinleştirecek ve pozitif enerji verecektir. ''Ücretsiz Kargo'' ve ''Taksit İmkanları'' ile hemen sahip olabilirsiniz. Ürünlerimizin geneli makrome el işciliğidir. Bayan ustalar tarafından sadece bir bilekliğin örülmesi için 1 saat el işciliği harcanmaktadır.
Taşlı Bileklik
Taşlı bileklik denildiği zaman, taşlardan hazırlanmış modeller akla gelmektedir. Sizlere %100 gerçek taşlardan hazırladığımız ürün çeşitlerini sizlere sunmaktayız. %100 kaliteli ve orijinal taşlardan hazırladığımız bileklikler akik, jasper, inci, turkuaz, firuze, yıldız taşı, kalsedon, varisit, sedef, gibi yüzlerce taşlardan hazırladığımız ürün çeşitlerine hemen sahip olmak içins sayfamızı ziyaret edebilir kendinize uygun taşı seçebilirsiniz. Ücretsiz Kargo ve Taksit Doğal taş erkek bileklik, İmkanları sunulmuştur. Taş bilekliklerimizin işciliği basit gibi gözüksede oldukça zordur. 29.90 TL'den başlayan fiyatlar ile ürünleri sizlere sunmaktayız. Makrome işciliği ile örülen bilekliklerin sadece makrome el örme işciliği bayan ustalarımız tarafından yaklaşık bir saat içerisinde yapılmaktadır.
Zarif Bileklik
Kehribar Erkek Bileklikler, Zarif Bileklikler, sizler için hazırlanan şıklığınıza şıklık katacak kibar harika model ve çeşitleri sizlere sunuyoruz. Kehribar taşlarınden ve yüzlerce doğal taş tan hazırlanan ürünlerimizi inceleyebilirsiniz. %100 Doğal ve kaliteli taşlardan hazırladığımız zarif bilekliklerimiz; akik, kehribar, zultanit, his taşı, yakut, safir, opal, ay taşı, gibi yüzlerce çeşit doğal taşlardan hazırlanmıştır. Her taşın kendine has bir faydası uyumlu olduğu burç ve özellikler vardır. ''Ücretsiz Kargo'' ve ''Taksit İmkanları'' ile hemen sahip olabilirsiniz. %70'e varan İndirim fırsatlarını ayağınıza kadar getirdik. Tesbih Atölyesi, 1943 yılından bu yana toptan satış yapan firmadır yaklaşık on yıldır e-ticaret hizmeti sunmaktadır.
Ucuz Bileklik
Ucuz bileklik denildiği zaman akla ''Tesbih Atölyesi'' gelir. Sizlere en ucuz fiyatlı en kaliteli bileklik modelleri ve çeşitleri sunmaktayız. Ürünlerimizi inceleyerek hemen sepete ekleyebilir satın alabilirsiniz. Örneğin Türkiye'nin en değerli taşı zultanit ortam ışığına göre 7 renk değiştirmektedir. Piyasada 200 TL olan bileklik modellerini sizlere 54.90 TL'den başlayan fiyatlar ile sunmaktayız. Piyasanın 4/1 fiyatına gerçek %100 orijinal zultanit taşlı bileklik alabilirsiniz. Bu gibi yüzlerce bileklik modelleri 29.90 TL'den başlayan fiyatlar ile sizlere sunmaktayız. Ürünlerimizi hemen inceleyebilir ve satın almak için 2 dakika içerisinde siparişinizi tamamlayabilir. 2 İş günü içerisinde ürünler ayağınıza kadar gelmektedir.
Kız Bilekliği
Kehribar erkek bileklik, Kız bileklikleri arasında yüzlerce çeşitler ve uygun fiyatlar garantileri ile sizlere sunduk. Orijinal ve kaliteli modellerimize %70'e varan indirim fırsatları ile kız bilekliği Tesbih Atölyesin'de sizleri bekliyor. Ücretsiz Kargo ve taksit imkanları sunmaktayız. Ürünlerimiz %100 doğal ve gerçek olup 24.90 TL'den başlayan fiyatlar ile hemen sahip olabilirsiniz. %70'e varan indirim fırsatları ile sahip olabilirsiniz. Şıklığınıza şıklık katacak ürünlerimizin hepsi el işciliğidir. Garanti, İade ve Değişim imkanları ile gönül rahatlığıyla alışveriş yapabilirsiniz.
Güzel Bileklikler
Güzel bileklik modelleri dendiği zaman akla ilk gelen marka ''Tesbih Atölyesidir.'' Sizlere %100 doğal orijinal ve kaliteli güzel bileklik modelleri sunmaktayız. Akik, inci, kalsedon, firuze, turkuaz, zultanit, his taşı gibi yüzlerce doğal taşlardan elde edilen güzel bileklikler'e sahip olabilirsiniz. ''Ücretsiz Kargo'' ve ''Taksit Kehribar erkek bileklik, İmkanları'' ile hemen sahip olabilirsiniz. Sinir ve stresinizi alacak ürünlerimiz, negatif enerjilerden sizleri arındaracak ve pozitif enerjilere  dönüştürecektir. Kullanmaya başladığınız andan itibaren farkı hissedeceksiniz.El işciliği makrome işcilikli ürünlerimize hemen sahip olabilirsiniz.
Takı Bileklik
Takı bileklik, modelleri geçmişten bu güne kadar kullanılan takı ve aksesuarların en önemlisidir. Orijinal ve doğal  takı bileklik modelleri ve çeşitlerine en uygun fiyat garantisi ile hemen sahip olabilirsiniz. ''Ücretsiz Kargo'' ve ''Taksit İmkanları'' ile ürünlerimize hemen sahip olabilir. Şıklığınıza şıklık katabilirsiniz. El işciliği ürünler atölyemizde sizler için tek tek ince işcilik ve titizlik ile hazırlanmıştır. Ürünlerimizin hepsi %100 orijinal ve doğaldır. Kehribar kadın bileklik, Türkiye'nin en uygun fiyat garantisi ile ürünlerimize hemen sahip olabilirsiniz. Bayan ustalarımız tarafından örülen modellerin yaklaşık olarak sadece örmesi bir saat almaktadır.
Bileklik Aksesuar
Kehribar Kadın Bileklikler en önemli aksesuarlardan biridir. En değerli aksesuarımız olan bilekliği dikkatli seçmek gerekir. Eğer doğal taş bileklik satın almak istiyorsanız güvenilir markalardan alışveriş yapmak gerekmektedir. Bileklik ve aksesuar modelleri ve çeşitlerine ''Ücretsiz Kargo'' ve ''Taksit İmkanları'' ile hemen sahip olabilirsiniz. En değerli aksesuarımız olan bileklik modelleri ve çeşitlerine hemen sahip olmak için sayfamızdan güven ile sipariş oluşturabilirsiniz. Usta işcilikli ürünlerimize gönül rahatlığı ile sahip olabilirsiniz.
Modellerimizi Görmek İçin Hemen Tıkla
0 notes
miatosuaritma · 4 years
Text
Termal Su Ne İşe Yarar?
New Post has been published on https://www.miato.com.tr/termal-su-ne-ise-yarar/
Termal Su Ne İşe Yarar?
Su ne işe yarar konusuna dair merak ettiklerinizi içeriğimizde bulabilirsiniz! Hepimizin ismine aşina olduğu, aslında yer altından çıkan suları ifade eden termal suların pek çok yararı olduğu bilinmektedir. Yeraltındaki mineralleri ve bazı radyoaktif maddeleri bünyesinde taşıyan termal suların bu sayede adeta bir şifa kaynağı olduğunu söylemek mümkün. Peki kendisine turizm sektöründen sağlık sektörüne kadar birçok alanda yer edinen termal su ne işe yarar? Günümüzün en sık tercih edilen alternatif tedavi yöntemlerinden biri haline gelen termal suların birçok faydası olduğunu söyleyebiliriz. Dinlendirici ve arındırıcı etkileri ile şifa kaynağı olarak tanımlayabileceğimiz termal suların cilt bakımından beyin ve damar hastalıklarına kadar pek çok konuda faydalanılıyor. Sağlıklı ve kaliteli su üreten MIATO akıllı su arıtma cihazları olarak bu içeriğimizde termal su ne işe yarar sorusunu kapsamlı bir şekilde yanıtlama çalışacağız.
1. Cilt Bariyerini Güçlendirir
Günümüzde herkes sağlıklı ve parlak bir cilde sahip olmak için bol bol su tüketilmesi gerektiğinin farkındadır. Cilt bariyeri susuz kaldığında zamanla esnekliğini kaybeder ve deri yapısı sertleşir bu da kırışıklık olarak adlandırdığımız çizgilerin oluşmasına neden olur. Cilt makyajdan ya da kirden arındırılırken cildin ihtiyaç duyduğu doğal mineraller de kaybolur. Termal suyun ise güçlü bir cilt bariyeri ve sağlıklı bir cilt için gerekli olan tüm mineralleri taşıdığını söyleyebiliriz. Bu yüzden epilasyon yaptırdığınız zamanlarda, güneşlendiğiniz anlarda ya da cildinizde nedenini bilmediğiniz sivilceler çıktığında termal suyun faydalarından yararlanabilir, genç ve ışıltılı bir cilde sahip olmanın keyfini sürebilirsiniz. Ek olarak termal su kan dolaşımını hızlandırarak yarattığı emilim ve birikim ile sedef, egzama gibi birçok deri hastalığının tedavisinde de etkilidir. Ayrıca yaşlanma hızını minimuma indirgeyerek biyolojik hücre yapısını korumaktadır.
2. İltihapları İyileştirir
Termal su ne işe yarar sorusunun bir diğer yanıtı ise vücuda yayılmış olan iltihapları iyileştirmesidir. Özellikle sinir ucu ve eklem iltihaplanmalarında termal suyun etkisi çok büyüktür. Bu nedenle bu tür hastalıklarla savaşan kişiler ülkemizin çeşitli bölgelerindeki termal otellere giderek hem keyifli hem de sağlıklı günlerin tadını çıkartabilirler.
3. Kadın Hastalıklarına İyi Gelir
Termal sular aynı zamanda kadın hastalıklarını iyileştirme konusunda da çok etkili bir doğal kaynaktır. Kadınların aylık regl döngüsünü daha düzenli hale getirmesinin yanı sıra iç organlarda oluşan akıntılara da iyi gelen termal su, özellikle regl öncesi gerçekleşen sancılara olumlu etkide bulunmaktadır.
4. Böbrek Hastalıklarını İyileştirmeye Yardımcı Olur
Böbrek taşı ya da böbrek kumu gibi rahatsızlıkların, bu hastalıkla mücadele eden kişilerin hayat kalitesini büyük ölçüde düşürdüğü bilinmektedir. Termal suyun bu hastalıkların iyileştirilmesi noktasında da yarar sağladığını söyleyebiliriz. İçerisindeki mineral oranıyla etkili bir temizleyici olan termal sular toksinleri ve böbrekleri temizler. Bu yüzden böbrek hastalıklarının tedavileri termal su ile desteklenebilmekte, hastalık süreci çok uzamadan tamamlanmaktadır.
5. Solunum Yolu Rahatsızlıklarını Tedavi Eder
Bronşit ve astım gibi solunum yolu rahatsızlıklarının iyileştirilmesinde içerisinde bulunan kükürt ve iyot nedeniyle termal suların etkisi büyüktür. Üst solunum yollarındaki iltihaplı akıntılara ve sinüzit problemi yaşayan kişilerin bu rahatsızlıklarına da iyi gelen termal suların yalnızca verem ve zatürre gibi ileri seviyeye gelmiş hastalıklarda herhangi bir işe yaramadığı bilinmektedir.
6. Şeker Hastalıklarını İyileştirir
Tip 2 diyabet olarak adlandırılan, doğuştan değil de sonradan meydana gelmiş olan rahatsızlığın ilacı da termal sudur. Yapılan araştırmalar her hafta düzenli olarak termal havuzda yüzen kişilerin kan şekerinde azalma meydana geldiğini göstermiştir. Yani kan dolaşımının hızlanması ve termal suda bulunan minerallerin insan vücuduna faydalı dokunuşlarda bulunması diyabet rahatsızlığını iyileştirmektedir.
7. Eklem Ağrılarına İyi Gelir
Termal suların adeta bir şifa kaynağı olduğunu yazımızın önceki bölümlerinde belirtmiştik. Bu noktada termal su ne işe yarar sorusunun bir diğer cevabı olarak da eklem ağrıları ortaya koyabiliriz. Yüksek sıcaklıktaki ile yapısı kaslardaki gerilim azaltmaya yardımcı olan termal su özellikle hareket esnasında daha çok kasın çalışmasına yardımcı olur. Bu özelliği ile eklem ağrılarını minimuma indirgediğini söyleyebiliriz. Ek olarak termal su, bir yıpranma hastalığı olarak da tanımlanan ve eklem ağrılarının ilerleyen süreçlerinde şekil bozukluğu yaratan kireçlenme hastalığının ilerlemesini de durdurabilmektedir. Özellikle kireçlenme hastalığından muzdarip olan kişilerin zamanla ağrılarının yok olmasını sağlarken romatizma hastalarının da ağrılarını hafifletmektedir.
8. Psikolojik Sorunları Giderir
Termal su ne işe yarar konulu içeriğimizde son olarak termal suyun psikolojik rahatsızlıklara iyi geldiğinden söz edebiliriz. Özellikle hayatın koşuşturmacasına takılıp kendinizi unuttuğunuz o yoğun anlarda kendinizi termal su ile dinlendirip iyileştirebilirsiniz. Böyle zamanlarda yapmış olduğunuz sıcak bir banyo ve uyku yaşadığınız tüm fizyolojik ve psikolojik yorgunlukların önüne geçmektedir. Termal su ne işe yarar sorusuna yanıt vermeye çalıştığımız içeriğimizin bu bölümünden sonra faydalı özellikleri ile bilinen termal suyun kimler için zararlı olabileceğine değineceğiz.
Termal Su Zararlı Mıdır?
Her ne kadar birçok faydası bulunsa bile termal suların bazı kesimler tarafından doktor onayından geçtikten sonra yararlanması da çok önemlidir. Termal sular  özellikle kanser ve organ yetmezliği gibi hastalıklara sahip olan kişiler için son derece tehlikeli sonuçlara kapı aralayabilecek niteliktedir. Böyle durumlar için ya da termal suya ulaşma imkanı bulunmayanlar için kaliteli ve sağlıklı bir içme suyunun da benzer etkileri sağladığını söyleyebiliriz. Tüm bu bilgiler ışığında MIATO su arıtma cihazlarının hem kaliteli hem de lezzetli içme suyu için size yardımcı olabileceğiniz ekleyelim. Öte yandan, birçok faydası ile gündemdeki popülerliğini her zaman koruyan alkali su hakkında merak ettikleriniz için Alkali Su Nedir ve Ne İşe Yarar? Başlıklı içeriğimize göz atabilirsiniz.
0 notes
kredivepara-blog · 5 years
Text
KOBİ Kredi Şartları Nelerdir? Vakıf-İş-Garanti
Tumblr media
Küçük ve Orta Büyüklükteki İşletmeler için bankalar tarafından tanımlanan krediler KOBİ kredileridir. KOBİ kredisi veren bankaları öğrenip bu bankalar aracılığıyla ihtiyacınız dahilinde kredilerden faydalanabilirsiniz. Bankaların sunmuş olduğu KOBİ kredisi belli başlı şartlar dahilinde kullandırılmaktadır. Bankaların müşterine kullanıma sunduğu KOBİ kredisi çeşitlerine göre aradığı şartlarda değişkenlik gösterebilir. Örneğin Garanti Bankası'nın KOBİ'ler için sunduğu Taşı kredisi için istediği şartlar ile Rotatif Krediler için istediği şartlar birbirinden farklıdır. Şimdi detaylıca birkaç bankanın KOBİ kredi şartları incelersek:
Vakıfbank
Vakıfbank KOBİ kredilerini KOBİDOST kredileri adı altında müşterilerine kullandırmaktadır. Bu krediler Nakit krediler, Gayrinakit krediler, Proje ve Yatırım kredileri, Dış Ticaret kredileri, Hammadde alım kredisi, TMO Makbuz senedi karşılığı kredilerdir. Bu krediler de kendi içerisinde bazı alt kredi çeşitlerine ayrılmış durumdadır. 1. Nakit krediler; İşletme ihtiyaç kredileri (KOBİ'lerin kısa ve orta vadeli ihtiyaçlarını karşılamak için kullanılabilen kredidir. ) Plaka kredileri (Şehir içi toplu taşıma yapan kişilerin kurdukları vakıf,dernek, oda yahut kooperatif üyesi olan minibüs, taksi, servis aracı ve özel halk otobüsü sahiplerinin kullanabileceği bir kredi türüdür. Bu kredi ilgili hattın bedeli, aracın yenilenme/ bakım, onarım bedellerinin karşılaşması için kullanılır.) İş yeri edindirme kredileri Ticari araç kredileri Ticari bankomat 7/24 kredisi Rotatif krediler Spot krediler Dövize Endeksli krediler (DEK) Döviz kredileri: İskonto/İştira Kredileri Çek/Senet karşılığı krediler Enerji verimliliği kredileri Altın kredileri Çek ve ödeme araçları 2. Gayri Nakit krediler:  Akreditif Kredisi, Kabul/Aval Kredileri, Teminat ve Referans Mektupları  olarak kullanılabilen kredi çeşididir.
Garanti
1. Hazır Hesap: İhtiyaç durumunda kullanabileceğiniz miktarın bulunduğu bir hesaptır. Bu hesaptan ne kadar kullanırsanız o kadarlık kısmının faizini ödersiniz. Bu hesap için bankaya başvurmaktan başka bir şart bulunmamaktadır.  2. Taşıt kredisi: Şirketinizin ihtiyacı olan Taşıt alımları için kullanılabilen bir kredidir. Bunun dışında başka bir harcamada kullanılmaz. Bu krediyi alabilmek için banka şubelerinden birine başvurmanız gerekmektedir. 3. Rotatif krediler: Kısa süreli nakit ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla, kişiden kişiye değişen limitlerle tanımlanan ve imza karşılığında para çekilebilen kredi türüdür. Banka şubesine gidip başvuruda bulunduktan sonra şirketle ilgiği kısa vadeli harcamalarda kullanılabilir. 4. Ticari Taksitli: 3 aydan 36 aya kadar vadeyle kullanılabilen ve şirkette yapılacak olan yeniliklerin masraflarını karşılamak amacıyla kullanılabilen bir kredidir.  
İşBank
Nakdi krediler Gayri Nakdi krediler
Halkbank
1. ESKKK Kefaletiyle krediler Esnaf ve Sanatkarlar Sicil müdürlüğüne ve Esnaf ve Sanatkarlar Odası'na kayıtlı olan esnaflar, Esnaf ve Sanatkârlar Kredi ve Kefalet Kooperatifine ortak olan 2. ESKKK Kefaleti olmaksızın krediler Esnaf ve Sanatkarlar Sicil müdürlüğüne ve Esnaf ve Sanatkarlar Odası'na kayıtlı olan esnaflar, Esnaf ve Sanatkârlar Kredi ve Kefalet Kooperatifine ortak olmayanlar 3. Sıfır faizli esnaf kredisi Kaybolmaya Yüz tutan mesleklere sahip olan kişilere kullandırılacak olan kredi türüdür. Bu meslekler; el dokuma işleri, bakır işletmeciliği, çini ve çömlek yapımı, sedef kakma ve ahşap oyma işleri, kaşıkçılık, bastonculuk, semercilik, yazmacılık, yorgancılık, keçecilik, lüle ve oltu taşı işçiliği, çarıkçılık, yemenicilik, oyacılık ve bu işlere benzerlik gösterdikleri Maliye Bakanlığı’nca kabul edilen 4. Halk esnaf destek paketi Esnaf ve sanatkar, küçük işletme ve mikro işletmelerin kullanabileceği bir kredi türüdür. Bu kredi ilgili işletmelerin finansal ihtiyaçlarını karşılamak için kullanılmaktadır. Genel olarak bakıldığında KOBİ kredileri, kredinin kapsadığı alanlar dahilinde kullanılmalıdır. Yani herhangi bir KOBİ kredisi neyi kapsıyorsa o ihtiyaçlar için kullanılmalıdır. Temelde bunun haricinde KOBİ kredi kullanımı için ekstra şartlar bulunmamaktadır. Burada incelediğimiz bankalar haricinde diğer bankaların resmi web siteleri üzerinde hangi kredi şartları kullanılabileceği bilgisi detaylı olarak anlatılmıştır. Read the full article
0 notes
themoiira · 5 years
Text
Stresi Azaltmanın 7 Yolu I Moiira
Kadın ve Yaşama Dair Her Şey https://moiira.com/stresi-azaltmanin-7-yolu/
Stresi Azaltmanın 7 Yolu
Tumblr media
Durumunuzu Tersine Çevirmek ve Sağlığınızı Geri Kazanmak için 6 Anahtar’dan Stresi Azaltmanın 7 Yolu; uyarlanmış bir alıntıdır .Palmer, enflamatuar kök nedenlerini ortadan kaldırarak ve bağırsaklarını iyileştirerek. MS’ini tersine çeviren. Fonksiyonel Tıp Sertifikalı Sağlık Koçudur.Kontrol edebileceğimiz temel neden kategorilerini temsil eden FIGHTS ™ adlı otoimmün koşulların iyileştirilmesi ve önlenmesi için bir çerçeve yarattı: Gıda, Enfeksiyonlar, Gut sağlığı, Hormon dengesi, Toksinler ve Stres. Bu alıntı, 6 anahtardan birine odaklanır: Stres .
Kimse stresli olaylardan kaçamaz. Neyse ki, vücudumuz çoğu fırtınayı havalandırmak için inşa edilmiştir ve hatta bu deneyimlerden küçük dozlarda büyür veya büyür. Ancak, birçoğumuz için stresin daha uzun süreli ve daha zararlı etkilerini deneyimlemek çok yaygın. 
Bilim, modern yaşamın devam eden günlük stresleri, büyük stresli bir olay veya çocukluktan kaynaklanan duygusal travmalar gibi üç çeşit stresin, otoimmün hastalıkların gelişmesine ve devam etmesine, on yıllar sonra bile derinlemesine bağlı olduğunu göstermektedir . Doktorunuz, yaşamınızdaki stresi sorgulamamış veya sizi stres ve otoimmün konular arasındaki güçlü bağlantılar hakkında eğitmemiş olabilir ve bu modern tıpta bir boşluk yaratır. Görmezden gelmek isteyebileceğimiz kadarıyla, aklın ve bedenin ayrılmaz bir şekilde bağlantılı olduğuna dair geniş kanıtlar var. 
Fizyolojik olarak, vücudumuz bir stresöre
“dövüş, uçuş veya don” tepkisi ile tepki veriyor, bir dizi hormonal değişiklik içeren bir dizi kimyasal reaksiyon. Adrenal bezi , kortizol , adrenalin olarak da bilinen epinefrin – ve norepinefrini kan dolaşımınıza salıvererek vücudunuzu savaşmaya veya koşmaya hazırlar.
Sempatik sinir sisteminiz aktive olur, kalp atış hızınız ve kan basıncınız yükselir, kaslarınız gerilir ve sindirim durur – hepsi de hayatta kalma şansınızı artırmaya çalışır. Eğer olay kısa sürerse ve ayıyı aşarsanız ya da evinizdeki garip sesin kediniz değil hırsız olduğunu öğrendiniz, stres tepkiniz azalır ve ideal olarak “rahatlama tepkisine” dönersiniz, vücudunuzun “dinlenmeye” ve parasempatik sinir sisteminin kontrolü altında ”modu sindirmek. 
Ama rahatlama yanıtına geri dönmezseniz ne olur? Stres reaksiyonunuz “her zaman açık” konumda sıkışırsa ne olur? 
Çalışmalar, kronik stresin vücuttaki hemen hemen her sistem ve organ üzerinde olumsuz etkileri olabileceğini göstermiştir. Uzun süreli stres ile vücudun dokuları – bağışıklık hücreleri de dahil olmak üzere – kortizolün düzenleyici etkilerine karşı daha az duyarlı hale gelebilir ve kortizolün enflamatuar cevabı yönetme yeteneğini azaltır. Bu, otoimmün hastalıkların başlangıcı ve ilerlemesi ile ilişkili kontrolsüz inflamasyona neden olabilir . ( 1 )
Araştırmalar, insanların yüzde 80’inin otoimmün hastalık başlamadan önce nadir görülen duygusal stres yaşadıklarını göstermektedir; ve sadece stres hastalığa neden olmaz , aynı zamanda hastalığın kendisi de kısır bir döngü yaratarak ciddi strese neden olur . ( 2 )
  Stresi Azaltmanın 7 Yolu Bağlantı
İşte stres ile otoimmün hastalıkların başlangıcı ve güçlendirilmesi arasındaki bağlantıyı gösteren bilimin bir görüntüsü:
24 yaşın üzerindeki 54.000 kadının uzunlamasına bir araştırması, herhangi bir travmaya maruz kalanların – araba kazalarından cinsel saldırılara kadar – travma geçirmemiş kadınlara kıyasla, lupus geliştirmesinin üç kat daha fazla olduğunu göstermiştir. ( 3 )
2.490 Vietnamlı gazinin araştırması, kronik TSSB’si olan (travma sonrası stres bozukluğu), romatoid artrit (RA), sedef hastalığı, tip 1 diyabet ve otoimmün tiroid hastalığı dahil olmak üzere otoimmün hastalık riskinin yüzde 174 oranında arttığını buldu. TSSB. ( 4 )
Geçen yıl “daha ​​olumsuz yaşam olayları” ya��ayan insanlar, Graves hastalığını geliştirme kontrollerinden 6,3 kat daha fazlaydı. ( 5 )
RA’lı insanlar sık ​​sık hastalık ve / veya hastalık patlamalarının başlamasından önce stresli veya travmatik yaşam olaylarının meydana geldiğini not eder. ( 6 )
Crohn hastalığı ve ülseratif kolitli kişilerde duygusal bozuklukların görülme sıklığı genel popülasyona göre daha yüksektir. ( 7 ) 
Sekiz hafta sonra MS hastalarında aile çatışması ve meslekle ilgili sorunlar, yeni beyin lezyonlarının gelişimi ile güçlü bir şekilde ilişkilidir. ( 8)
Alt satır: Otoimmün koşulların gelişmesini veya ilerlemesini önlemek veya ��nlemek istiyorsanız, duygusal iyiliğinize yönelmelisiniz.
İlgili:  Sağlık Çıktılarını İyileştirmek İçin Strese Bakmanın Yeni Bir Yolu
Duygusal İyi Oluşun Geliştirilmesiyle Stresi Azaltmanın 7 Yolu
Hep hayatında taleplerini kontrol etmek mümkün olmayabilir olsa da, çok proaktif stresi azaltmak için ne yapmak mantıklı ve ideal olarak daha önce, stres ile başa çıkmak için kapasitesini artırmak, ancak özellikle sonra, belirtiler ortaya çıkar. 
Havayolu personelinin akıllıca sözlerini düşünün: İlk önce kendi oksijen maskenizi takın! Birçok kadın, özellikle de kadınlar, önce bencilce olduklarını düşündükleri için ilk önce kendileriyle ilgilenmeye direniyorlar. Ama aslında bunun tam tersi: Duygusal refahınıza öncelik vermek, günlük rol ve sorumluluklarınız için size daha fazla enerji verir . Enerji kapasitenizi artırmanın ötesinde, çalışmalar bu stratejilerin inflamasyonu azalttığını, bağışıklık sisteminizi güçlendirdiğini, mutluluğu artırdığını ve daha iyi bir beyin inşa ettiğini göstermektedir. 
Harvard’a bağlı Massachusetts General Hospital’daki bir araştırma, meditasyon , yoga ve dua gibi rahatlama-cevap tekniklerinin sağlık hizmeti ihtiyacını yüzde 43 azaltabileceğini doğruladı . ( 9 ) Rahatlama uygulamalarının ilaç ihtiyacınızı nasıl azaltabileceğini veya doktordan tamamen kaçınmanıza yardımcı olabileceğini hayal edin! 
Aşağıdaki stratejilerin bilimsel olarak stresi azalttığı ve benimsemesi oldukça basit olduğu kanıtlanmıştır :
Stresi Azaltmanın 7 Yolu 1. Uyku Önceliklendirin
Kronik uyku eksikliği , kardiyovasküler hastalıklar, diyabet, obezite, kanser ve potansiyel olarak kısaltılmış bir yaşam süresi gibi bir dizi olumsuz sağlık sonucuna yol açabilir. Tek bir gecede birkaç saatlik kayıp uyku bile iltihaplanmaya, insülin direncine neden olur ve bağışıklık sisteminize zarar verir. ( 10 )
Öte yandan, iyi bir gece uykusu bedenlerimizin ve beynimizin onarım, yeniden düzenleme, sıfırlama, onarım ve yenilenme konularında yardımcı olması için zorunludur.
Stresi Azaltmanın 7 Yolu Bir şans ver: 
En restoratif uyku için (eğer yapabilirseniz) 10: 00’dan önce yatma alışkanlığı edinin.
Telefonunuzu uçak moduna getirerek (bazı uzmanlar WiFi yönlendiricinizin kapatılmasını tavsiye ederek), diğer elektronik aletlerin fişini çekerek ve tamamen karanlık ve sessiz olması için kulak tıkacı ve göz farı veya karartma perdesi kullanarak bir uyku koruma alanı oluşturun.
Sağlıklı bir sirkadiyen ritmini desteklemek, HGH’yi (insan büyüme hormonu) artırmak, gözlerinizi güçlendirmek ve bağışıklık sisteminizi güçlendirmek için sabah güneşi olmadan güneşlenmeden güneş alın.  
Stresi Azaltmanın 7 Yolu 2. Bilinçli ve Yavaşça Nefes Alın
Stres rahatlaması için en hızlı yollardan biri tam burnunuzun dibinde. Her günün her dakikasında yaptığınız bir şey; otomatik, özgür ve ne yazık ki nefes almıyor. Yavaş, kontrollü karın nefesi beynin uyarılma merkezini yatıştırır, sakinleştirici ve sindirici parasempatik sinir sistemini harekete geçirir ve aklınıza ve vücudunuza her şeyin iyi olduğu mesajını gönderir.
Stresi Azaltmanın 7 Yolu Bir deneyin : 
“5 x 5 nefes al” seçeneğini deneyin: Nefesinizi yavaşça nefes alıp verin ve nefes vermede 5’e kadar sayın. Karnınızın solukta genişlediğini ve solukta söndürüldüğünü hissedin. Bir dakikayı tamamlamak için altı kez tekrarlayın.
5 x 5 solunum tekniğinin, temel solunum ile karşılaştırıldığında gevşeme duygularını önemli ölçüde arttırdığı, ayrıca sağlık, esneklik ve gençliğin önemli bir göstergesi olan kalp hızı değişkenliğini (HRV) arttırdığı kanıtlanmıştır. ( 11 )
3. Daha Fazla Taşı
Bilim, günde dört saatten fazla olarak tanımlanan uzun süreli oturma ve hareket eksikliğinin, kardiyovasküler hastalık, diyabet, kanser ve erken ölüm gibi daha kötü sağlık sonuçları ile ilişkili olduğunu göstermektedir. ( 12 )
Bununla birlikte, 30 dakikalık veya daha fazla günlük yürüyüş, bisiklet, yüzme veya kuvvet antrenmanı gibi tutarlı, orta derecede egzersiz antienflamatuar, bağışıklık sistemini güçlendirir ve strese karşı güçlü bir tampondur. ( 13 )
Bir şans ver: 
Her yerden başla ve oradan inşa et. Yatağa veya tekerlekli sandalyeye bağlıysanız veya 30 dakikalık bir egzersizi düşünmek için bile hastaysanız, mikro hareketler veya sandalye / yatak yoga ile denemeler yapın ve günlük hareket süresini ve sayısını giderek artırın.
Fiziksel olarak daha fazla aktivite yapabiliyorsanız ve enerjiniz varsa, zevk aldığınız ve tutarlı olarak yapacağınız egzersizi seçin. Çeşitlilik ve kanıtlanmış stres atma için, bizzat veya çevrimiçi olarak yoga, qigong veya tai chi derslerini düşünün. 
Stresi Azaltmanın 7 Yolu 4. Doğada Zaman Harcayın
Çoğu insan içlerinde her gün yaklaşık yüzde 90’ını (22 saat) harcıyor; Artan araştırmalar, evlerde ve ofis binalarındaki havanın dış ortamdaki havadan daha ciddi şekilde kirlenebileceğini ve özellikle de gençler, yaşlılar ve kronik hastalar için sağlık sorunlarına yol açabileceğini veya kötüleştiğini göstermektedir.
Araştırmalar ayrıca, doğada geçirilen zamanın, azaltılmış kortizol, azalan inflamasyon, gelişmiş bağışıklık fonksiyonu, azalmış depresyon ve endişe duyguları ve hatta iyileştirilmiş hafıza dahil olmak üzere uzun bir sağlık yararları listesine sahip olduğunu doğrulamaktadır. ( 14 )
Bir şans ver:
Nerede yaşıyor olursanız olun, dışarı çıkmayı ve doğada zaman geçirmeyi bir öncelik haline getirin . Bir banliyö parkına yapılan bir günlük gezi bile, doğal katil (NK) hücreleri ve antikanser proteinlerini yedi gün sonra arttırır! ( 15 ) D vitamini seviyenizi yükseltmek, ruh halinizi iyileştirmek ve uykunuzu iyileştirmek için ne zaman olabiliyorsanız, biraz güneş alın. ( 16 )
Stresi Azaltmanın 7 Yolu 5. Meditasyon – Biraz bile
Genellikle “maymun zihni” olarak adlandırılan zihin sohbetçisi, modern zihinlerin ortak varsayılan modudur. Bazı şanslı insanlar için, varsayılan mod yaratıcıdır, çoğumuzda yaygın düşünceler sürekli, rüzgârlı endişeler, kaygılar ve korkulardır.
Bilim, “gevşeme tepkisi” ile savaş ya da uçuş stresi tepkisi arasındaki parasempatik karşılaşma ile uğraşarak zihin sohbetini evcilleştirmenin bir yolu olarak kesinlikle meditasyondadır. Meditasyon, stres, kaygı, depresyon, esnekliği ve empatiyi arttırmak, beyninizin boyutunu artırmak ve bağışıklık fonksiyonunda yer alan genlerin ekspresyonunda faydalı ve acil değişiklikler üretmek için yapılan çok sayıda çalışmada gösterilmiştir. ( 17 )
Bir şans ver: 
10 dakika boyunca, ideal olarak uyandığınızda, mümkünse sessiz bir yerde rahat bir yere oturun. Gözlerini kapat. Karnınıza nefes alırken, bilinçli ve yavaşça nefesinizi verin. “Barış”, “aşk” veya “om” gibi bir kelimeyi veya sesi tekrarlayın. Zihniniz dolaştığında yavaşça kelimeye veya sese geri getirin.
10 dakikanız olduğunu düşünmüyor musunuz? Beş ile başla. Bu hala korkutucu geliyorsa, bir taneyle başlayın. 
Stresi Azaltmanın 7 Yolu 6. Sosyal Bağlantıları Geliştirin
Son araştırmalar, gerçek veya algılanan yalnızlığın veya sosyal izolasyonun, hem erken ölüm riskinin artmasıyla ilişkili olduğunu hem de obeziteden belki de daha ölümcül olduğunu gösteriyor! ( 18 )
Neyse ki, durumumuzu ve algılarımızı değiştirebiliriz. Bağışıklık sistemini güçlendirdiği, insanların hastalıktan daha hızlı iyileşmelerine, endişe ve depresyon seviyelerini düşürmelerine yardımcı olduğu ve% 50 daha uzun ömür şansına yol açabileceği güçlü sosyal bağlantıların olduğu gösterilmiştir. ( 19 )
Bir şans ver:
İzole hissediyorsanız, uzanıp başkalarıyla bağlantı kurma cesaretini toplayın. Veya, yeterli sosyal bağlantı olmasına rağmen neden yalnız hissettiğini incelemelisin. Daha fazla bağlantı bulmanıza yardımcı olacak bazı fikirler:
Yerel bir topluluk merkezinde bir sınıf düşünün : yoga, qigong, meditasyon, sanat, vb. Dersten önce veya sonra öğretmenlerle ve diğer öğrencilerle tanışın.
Yerel bir rekreasyon grubu bulun : yürüyüş, yürüyüş, dans, köprü, mahjong, vb. Sosyal medya sitesini kullanma Meetup.com ilgi alanına göre bir grup bulmanın iyi bir yoludur. 
Bir kitap kulübüne katılın veya katılın .
Bir çorba mutfağında, yemek kilerinde, bakımevinde veya yerel bir okula gönüllü olun . 
Sizinle rezonans eden bir inanç topluluğu keşfedin . Haftada bir araya gelen birçok manevi ve dini olmayan örgüt var. 
Eski arkadaşlarla tekrar bağlan . 
Eve bağlıysanız, arkadaşlardan ve komşularınızdan ziyaret etmelerini isteyin ; ve inanca dayalı bir topluluğun parçasıysanız, topluluk sosyal yardım programları hakkında bilgi isteyin .
Stresi Azaltmanın 7 Yolu 7. Herkesi affedin
“Affetmezliğin” tıp kitaplarında hastalık olarak sınıflandırıldığını biliyor muydunuz ? Öfke, kızgınlık ya da pişmanlık gibi duyguları barındırırken zararlı ya da ölümcül olsa da, affetmek sağlıkta büyük ödüllere yol açabilir: kalp krizi riskini azaltmak, kolesterol seviyelerini ve uykuyu iyileştirmek, ağrı ve endişe, depresyon ve stres krizlerini azaltmak. ( 20 )
Bir şans ver:
Affetmek, gerçekten affetmeyi hak edip etmediklerine bakılmaksızın, size zarar veren bir kişiye veya gruba karşı kızgınlık veya intikam duygularını salıverme konusunda bilinçli, kasıtlı bir karar olarak tanımlanabilir. Davranışı unutmanız, reddetmeniz veya mazeret etmeniz gerektiği anlamına gelmez; bu sadece kendinizi derinden tutulan olumsuz duygulardan kurtardığınız anlamına gelir.
Bildiğim en etkili affetme uygulamalarından biri, Ho’oponopono adlı kısa ama güçlü bir antik Hawaii duası : Üzgünüm. Beni Affet lütfen. Teşekkür ederim.Seni seviyorum. Sadece bu dört çizgiyi söyleyerek – herhangi bir sırayla – sana zarar veren insanları düşünürken kalp açıyor.
Kendiniz için dua ettiğinizden emin olun! Kendini affetme daha da güçlü olabilir, bu da klinik depresyon riskini azaltır ve iltihap belirtilerini azaltarak sağlığı iyileştirir. ( 21 )
Otoimmün bir rahatsızlığınız olsun veya olmasın, yaşamınızdaki stresi ele almak, sağlık sonuçlarınızı iyileştirmenin en iyi yollarından birini aşağı indirir. Gevşeme tepkisini proaktif olarak devreye soktuğunuzda, bağışıklığınızı geliştirdiğiniz, hasarlı dokuyu onardığınız ve hayatın kaçınılmaz stresleri ile daha iyi başa çıkabileceğinizi bilerek yürekten geçin.
Kaynak: Moiira % Etiketler%
0 notes
fenrees · 4 years
Text
İnci Nasıl Oluşur? – Sedef Taşının Faydaları
İnciler denizler ve okyanuslarda yaşamlarını sürdüren kabuklu canlıların savunma mekanizmasının bir sonucu olarak ortaya çıkan doğal taşlardır. İstiridye, deniz tarağı ve çeşitli midye türlerinde inci oluşabilir. Kabuğun içine giren bir toz zerresi yada kir bu canlılar tarafından tehdit olarak algılanır. Bu tehdidi ortadan kaldırmak isteyen canlı dışarıdan gelmiş olan bu ufak cismi sedef taşıyla kaplamaya başlar. Sedef aslında bu canlıların kabuklarının iç kısmında da bulunur. Aradan geçen uzun süreden sonra yabancı cisim birkaç santimetrelik çapa sahip bir inciye dönüşür. Bir canlı tarafından doğal olarak imal edilen tek ziynet eşyası olan incinin üretimi yıllar sürer. Bu nedenle inci epey değerli bir taş olarak kabul edilir. İnci oluşumu için yaklaşık sekiz yıl beklemek gerekebilir. İnci Nasıl Oluşur konusuna kısaca değindik. Şimdi detaylara geçiyoruz.
Sedef Taşı Nedir?
Sedef taşı deniz canlıları tarafından üretilen ve yüzlerce yıldır takı tasarımında kullanılan bir taş türüdür. Krem rengine yakın bir renge sahiptir. Taşın belli kısımları parlakken diğer kısımları mattır. Okyanuslarda ve denizlerde yaşamlarını sürdüren kabuklu canlılardan elde edilen bu malzemeyi kullanarak kolye, küpe, yüzük ve bileklik gibi takılar yapmak mümkündür. Mikroskobik ölçekte görülebilen boşlukları yüzeyinde bulundurduğu dışarıdan bakıldığı vakit parlar. Bu parlaklık nedeniyle pek çok kişi tarafından tercih edilmektedir.
Benlik nedir? Bilgilerine de bakabilirsiniz.
Sedef Taşının Faydaları Nelerdir?
Sedef taşının yararları şöyle sıralanabilir:
Güç, cesaret ve bereketle özdeşleştirilen bir taştır. Taşların kişiler üzerinde etkili olduğuna inananlar bu taşı üzerinde taşıyarak mental anlamda kendilerini daha iyi hissedebilirler.
Toprağın enerjisini bünyeye kazandırdığına inanılır. Bitkinlik gibi sorunlara olan kişilere önerilir.
Kan yapımını hızlandırdığı ve kanı temizlediği söylenir.
Pozitif bir enerji yaydığı söylenir ve nazar etkisini azaltmasıyla bilinir.
Kişilerin pozitif bir düşünce yapısına kavuşmasını sağlamaktadır.
Baş ağrısına iyi geldiğine inananlar bulunmaktadır.
Mide, bağırsak ve dalak ile alakalı sorunların çözülmesine yardımcı olabilir.
Üstte bahsi geçen faydalar batı tıbbı tarafından ispat edilmiş durumlar değildir. Bu nedenle sedef taşını başlı başına bir tedavi unsuru olarak kabul etmek doğru olmaz. Kişiler günlük hayatta bazen çeşitli destek unsurlarına gereksinim duyarlar. Onları koruyan ve onlara iyi gelen bir cismin yada bir varlığın bulunması onların psikolojik anlamda daha iyi olmasına yardımcı olacaktır. Sedef taşının sizlere iyi geleceğine inanırsanız beyninizi belli ölçüde kandırmış olursunuz ve beyin gerçekten de çeşitli hormonları salgılayarak size kendinizi daha iyi hissettirir. Günümüzde pek çok kişi taşların enerjisine ve kişiler üzerindeki etkisine inanmaktadır. Bu kişiler bu taşların faydasını belli ölçüye dek mutlaka görürler. En hafif olarak kendilerini daha ferah ve güvende hissedebilirler. Bu hisler de kişilerin hayat kalitesini olumlu yönde değiştirebilir.
İnci İle İlgili Video Anlatımı
İnci Nasıl Oluşur konusuyla ilgili bilgilendirici bir videoyu sizlerle paylaşıyoruz.
youtube
İnci Hangi Renktedir?
İncinin rengi genelde sedef rengidir. Sedef rengi kirli beyaz ile krem rengi arasında bir renk olarak kabul edilebilir. Bazı inciler ise beyaz, pembe ve siyah renkte olabilirler. Bu inciler sedef renkli olanlara göre çok daha az bulunurlar ve haliyle daha değerlidirler. Özellikle siyah inciye denk gelmek oldukça düşük bir ihtimaldir. Bu nedenden ötürü siyah inci epey kıymetli bir taş olarak kabul edilir. Bu ince kullanılarak yapılan takılar da bir o kadar değerli olmaktadır. İnci doğada hazır bir biçimde bulunan bir taştır. Çeşitli girişimciler suni yollarda inci üretimini hayata geçirmektediler. Kurulan çiftliklerde kabuklu deniz canlılarının içine yabancı cisimler koyulur ve inci oluşumu süreci başlatılır. İki ile sekiz yıl arasındaki bir sürede inciler tamamlamış olur. Suni incilerin fiyatı doğal olanlara göre daha azdır.
İncinin Kalitesini Ne Belirler?
İncinin kalitesini belirleyen faktörler şöyle sıralanabilir:
Tür
Ebatlar
Şekil
Yüzey pürüzlülüğü
Parlaklık
Renk
Bu kriterler göz önüne alınarak doğal incilerin değeri hakkında bir çıkarım yapmak doğru olacaktır. İnciler de kendi aralarında çeşitli türlere sahip taşlardır. Doğada bulunma sıklığına göre paha biçilen bu taşlar bir şekilde tüketicilerin karşısına çıkar. Günümüzdeki pek çok inci takı kültür incileri kullanılarak üretilmiştir. Kültür incileri ile doğal inciler arasında herhangi bir farklılık bulunmaz. Havuzlarda yetiştirilen deniz canlıları uzun süre bekletilir ve bu canlıların inci oluşturması beklenir. Sonrasında inci çeşitli işlemlerden geçirilerek takıya dönüştürülür. Bu işin endüstrileşmesi incinin değerini belli ölçüde düşürmüştür lakin inci takılar hala epey pahalı takılar olarak kabul edilir.
İnci Türleri Nelerdir?
İnci familyaları şu şekildedir:
Akoya
Güney denizi
Tahiti
Bunların her biri tatlı su incisi olarak kabul edilir. Binlerce yıllık bir tarihe sahip olan tatlı su incilerinin kökeninin Çin’e dayandığı düşünülmektedir. Günümüz teknolojisinde inci üretimi doğal yöntemlere nazaran çok daha hızlıdır. Aşılama tekniği sayesinde tek bir canlıdan yirmi adet inci elde etmek mümkündür. Bu incilerin büyük bir kısmı kalitesiz olur. Şekli, rengi yada parlaklığı takılar için uygun olmaz. Suni yolla elde edilen incilerin sadece %2’si gerekli şartları sağlar. Kalan inciler sedef taşı olarak değerlendirilebilir. Tuzlu sularda oluşan inciler de vardır ve bu inciler ayrıca incelenmelidir. Üstteki inci çeşitlerinin her biri farklı özellikleri bünyesinde bırakmaktadır.
Arsenik nedir? Hakkında detaylara da bakabilirsiniz.
Akoya İncisi Nedir?
Japon incisi olarak da bilinir ve tatlı su incileri arasında en ufak boyuta sahip olanlarıdır. Kendi ismiyle aynı isimde anılan Akoya istiridyesinin içinde yetişmektedir. Optimum koşullar oluşturulduğu vakit bu inciler epey parlak bir görünüme sahip olur. İstiridyelerden çıkan incilerin bir kısmı mükemmel bir şekle sahip olmaktadır. Oldukça dayanıklı bir inci türü olarak kabul edildiği için kolye ve küpe yapımında sıklıkla kullanılır. Dizi inci olarak isimlendirilen kolyelerde kendine yer bulabilir. Gri, krem ve beyaz renkte olurlar. Zarif görünüşlerinden dolayı her yüzyılda mutlaka ilgi görürler.
Güney Denizi İncisi Nedir?
Güney denizi incileri Avustralya, Endonezya ve Filipinler sahillerinde yetiştirilebilen bir inci türüdür. Yetiştirilmesi oldukça zor bir inci türü olarak kabul edilir zira bu inciyi insanlığa kazandıran istiridye dış ortam koşullarından çok hızlı bir biçimde etkilenmektedir. İklimsel değişimler incilerin şeklini ve boyutunu direkt olarak değiştirir hatta çoğu durumda istiridye herhangi bir inci bile vermeyebilir. Altın sarısı ve gümüş renginde sizlerin karşısına çıkar. Diğer inciler arasında dikkat çeken bir yapıya sahiptir. Elde etmesi zor olduğu için epey nadir inciler olarak bilinirler. Boyut olarak diğer tatlı su incilerinden büyüktürler.
Tahiti İncisi Nedir?
Siyah inci olarak da anılan Tahiti incisi ismini ana vatanı olan Tahiti adalarından almaktadır. Bu bölgede yetişen bir istiridyenin mahsulü olarak kabul edilen bu inciler dışarıdan herhangi bir müdahaleye gerek kalmadan üretilebilirler. Gerekli şartların sağlandığı bir ortamda bir sene kadar yetiştirilen bu inciler sonrasında aşılanır. Aşı yapıldıktan sonra iki yıl boyunca kendi hallerine bırakılır. İsmi her ne denli siyah olsa da genelde rengi yeşil, mor ve gri olmaktadır. Bu renklerin epey koyu tonları söz konusu olduğu için inciler neredeyse siyah görünürler. İnci oluşumu süreci bittikten sonra elde 8 ile 15 mm çapa sahip inciler olacaktır.
Ayrıca atalet bilgilerine bakabilirsiniz.
İnci Nasıl Oluşur konusuyla ilgili yorumlarınızı ve sorularınızı bekliyoruz!
Kaynak: https://www.zovovo.com/inci-nasil-olusur/
0 notes
kadincasagliklove · 4 years
Text
Çay Ağaçı Yağı Nedir ? Ne İşe Yarar - İnanılmaz 5 Faydası
New Post has been published on https://www.kadinaozelsirlar.com/cay-agaci-yagi-ne-ise-yarar/
Çay Ağaçı Yağı Nedir ? Ne İşe Yarar - İnanılmaz 5 Faydası
Faydaları ile dikkat çeken çay ağacı yağı sıklıkla tercih edilen bitkisel yağlardan bir tanesidir. Çeşitli faydaları olan bu yağ ile ilgili merak edilen pek çok husus var. Zira bu yağın kullanım alanı oldukça geniş bir yelpazeye yayılıyor. Ciltten saçlara mantardan aknelere kadar birçok soruna şifa olabilmektedir. Bu noktada önemli bir bilgiye değinilmesi gerekir. Çay ağacı yağı, direkt olarak tüketilemez. Yani, içilemez. Bu ciddi zararlara neden olur. Bu nedenle kesinlikle tüketilmemelidir.
MAKALE BAŞLIKLARI
Çay Ağacı Yağı Nedir?
Çay Ağacı Yağı Ne İşe Yarar?
Çay Ağacı Yağı Faydaları
Çay Ağacı Yağı Cilde Faydaları
Evde Çay Ağacı Yağı Nasıl Yapılır?
Çay Ağacı Yağı Nasıl Kullanılır?
Hangi Hastalıklara İyi Gelir?
Mantara İyi Gelir Mi?
Sivilce için Nasıl Kullanılır?
Çay Ağacı Yağı Nedir?
Çay ağacı yağı, Melaleuca alternifolia adıyla da bilinmektedir. Mersingiller familyasının bir üyesidir. Bitkinin, ana gövdesi kara olup dalları beyaza yakındır. Yeni Zellandalı gemiciler tarafından keşfedilen yağ, çok uzun yıllardır kullanılmaktadır. Çay ağacının en önemli özelliği anti bakteriyel etkiye sahip olmasıdır. Bu özelliğiyle en saf ilaçtır.
Aynı zamanda anti bakteriyel olması sebebiyle pek çok rahatsızlığa şifa olmaktadır. Avustralya’ya özgü bir bitkidir olup yeşil ağaç ve çalılardan oluşur. Taşıdığı özelikler sayesinde birçok sağlık sorunu için tercih edilmektedir. Saf ve doğal bir yağ olmakla birlikte çay ağacını dalları da kurutularak çay yapılmaktadır.
Çay Ağacı Yağı Ne İşe Yarar?
Cilt temizliği ve cilt sorunlarının giderilmesi bakımından fayda sağlar. Akne, sivilce ve uçuk gibi cilt problemleri üzerinde etkilidir.
Çay Ağacı Yağı Faydaları
Bitkisel yağlar içinde çay ağacı yağı, en çok tercih edilenler arasındadır.
Sağladığı faydalar;
Yüksek ateş, düzensiz ve yanlış beslenmeler neticesinde ağız içinde iltihaplı yaralar meydana gelebilmektedir. Çay ağacı yağı, bu yaraların iyileşmesine yardım eder.
Diş aralarında biriken yemek artıklarının temizlenmesinde etkilidir.
Düşme ve travma sonrası ciltte meydana gelen morarmaların hafiflemesi için de çay ağacı yağı tercih edilir. Bu morlukların üzerine sürülerek morlukların hızla iyileşmesi sağlanır.
Diş taşlarının meydana gelmesini önler. Diş taşı oluşumunun önüne geçer. Bununla beraber dişlerin daha beyaz görünmesini sağlar.
Diş etlerinin çeşitli sebeplerden dolayı deformasyona uğramasının önüne geçer. Diş eti sağlığını korur.
Tükürük içinde bakteriler bulunmaktadır. Bu bakterileri azaltır. Buna bağlı olarak bakterilerden kaynaklanan ağız kokusu önlenmiş olur.
Orta şiddette ve çok şiddetli kulak ağrılarında etkili bir ilaçtır. Kulak içine bir damla damlatılırsa kulaktaki ağrıyı keser. Kulak içinde birikmiş olan iltihabı dağıtır. İltihabın dağılmasıyla ağrının geçmesini sağlar.
Birçok insan, tırnak kırılmaları ya da tırnak uzamaması sorunlarıyla karşı karşıya kalır. Bu sorunlar için de  önerilir. Bu yağ tırnaklara düzenli olarak uygulanırsa tırnaklar daha sağlıklı uzar. Tırnaklardaki kırılma ve çatlamalar son bulur. Tırnaklar güçlenir.
Böcek sokmaları sonrasında ortaya çıkan etkileri azaltır. Bunun yanı sıra; böcekleri uzaklaştırmak için de önerilmektedir. Bu yağ, vücuda sürüldüğünde böcek ve sinekler yaklaşamaz.
Ciltte oluşmuş olan her tür yara üzerinde iyileştirici bir etkiye sahiptir. Yaranın üzerine sürülerek kısa sürede yaranın iyileşmesini sağlar.
Özellikle koltuk altı ve bikini bölgesi gibi uzun süre kapalı olan bölgelerde koku oluşma ihtimali yüksektir. Çay ağacı yağı bu kötü olan kokuları engeller. Bu bölgelere hafif ve doğal bir koku verir.
Pek çok sağlık sorununda etkili şifa kaynağı olarak kullanılmaktadır. Sağlık açısından önemli olduğu kadar güzellik alanında da önemli bir yer edinmeyi başarmıştır.
Çay Ağacı Yağı Cilde Faydaları
Çay ağacı yağı cilt güzelliği için tercih edilmesinin yanı sıra farklı cilt problemleri için de uygulanabilmektedir.
Çeşitli cilt sorunlarına karşı kullanılmaktadır.
Ciltteki sivilce ve akne gibi iltihaplı oluşumları engeller.
Sivilce ve aknelerden ötürü ciltte beliren leke ve izlerin kısa zamanda geçmesini sağlar.
Kırışıklıkların azalmasını sağlar. Ciltte yeni kırışıkların oluşmasına engel olur.
Cilde ferahlık verir ve cildi rahatlatır.
Cilt gözeneklerini açarak cildin rahat nefes almasını sağlar.
Burun kenarı ve dudak bölgesinde sıklıkla görülen uçukların hızlı bir şekilde geçmesini sağlar.
Çıbanları kısa sürede geçirir.
Banyo sırasında banyo suyuna bir miktar eklenirse ciltteki tüm gözenekler açılır.
Saç dökülmesi, kellik ve kepek gibi saç derisi rahatsızlıklarına da çözümdür. Saçların gürleşmesi, saç dökülmesinin bitmesi ve saçın canlanması için de önerilir. Bunun için şampuana bir iki damla  ilave etmek yeterlidir. Saçlar bu şampuanla yıkanmaya devam edilirse saçlardaki tüm sorunlar ortadan kalkar.
Boğaz ağrıları ve diş ağrıları için etkili bir şifa kaynağıdır.
Vücudun terlemesi dengelenir. Böylece cilt, terleme ile daha kolay bir şekilde toksin atar.
Egzama tedavisinde  sıklıkla tercih edilmektedir. Özellikle saç bölgesindeki egzamaların tedavisinde kullanılır.
Doğal bir dezenfektandır. Yapılan araştırmalar sonucuna göre temizleyicilerin içine çay ağacı yağı konularak dezenfektan özelliği artırılabilmektedir. Grip, soğuk algınlığı gibi hastalıklara sebep olan mikropları öldürür. Bu özelliğiyle dikkat çekmektedir.
Tamamen doğal olan bu yağ ile cilde canlılık kazandırmak ve cildi birçok sorundan kurtarmak mümkün. Bunlara ilave olarak çay ağacı yağı evde peeling yapılabilir.
Özellikle kadınlar bu pelling tarifini sıklıkla uygulamaktadır. Bunun için; küçük bir kap alınır. Kabın içine yarım su bardağı miktarınca şeker, ¼ su bardağı susam yağı ya da zeytinyağı konulur. Bu karışımın üzerine bir çorba kaşığı bal ve yaklaşık olarak on damla kadar çay ağacı yağı karıştırılır. Haftada bir kez olmak üzere bu uygulama yapılabilir.
Evde Çay Ağacı Yağı Nasıl Yapılır?
En çok merak edilen konulardan bir tanesi de evde yapımıdır. Ancak evde yapımı mümkün olmayan bu ürünü, aktarlardan alındıktan sonra kullanım amacına göre şifa verici karışımlar elde edilebilir.
Çay Ağacı Yağı Nasıl Kullanılır?
Çay ağacı yağı kullanım amacına göre uygulanır. Söz gelimi; çay ağacı yağını saçlar için kullanılacaksa en pratik yöntem şampuanın içine çay ağacı yağı katmaktır. Ancak; sivilcelere uygulanacaksa sivilceler için önerilen maskeleri uygulamak gerekir.
Hangi Hastalıklara İyi Gelir?
Çay ağacı yağı birçok hastalığa iyi gelmektedir. Diş eti hastalıkları, mantar, sedef, egzama, kellik, herpes virüsü, pek çok deri hastalığının tedavisinde kullanılabilmektedir.
Mantara İyi Gelir Mi?
Mantar enfeksiyonları en sık rastlanan sağlık sorunları arasında yer almaktadır.
Tedavi açısından da uzun zaman alabilen bir rahatsızlıktır. Özellikle tırnak mantarları için çay ağacı yağı önerilmektedir. Çay ağacı yağı zeytinyağı ile karıştırılır. Bu karışım mantarlı tırnağa sürülür. Başarılı bir sonuç elde edilene kadar bu uygulamaya devam edilir. Bunun yanı sıra; vajinal maya mantarı ve deri mantarı enfeksiyonunun tedavisinde de kullanılmaktadır.
Mantar hastalığı için bu yağ ile bir mantar merhemi elde etmek mümkün. Küçük bir kap içine iki damla çay ağacı yağı, bir damla lavanta yağı ve bir çay kaşığı hafif aromalı bir yağ ilave edilir. Burada bahsi geçen hafif aromalı yağ; susam yağı, zeytinyağı ya da badem yağı olabilir. Bu tercih tamamen kişilerin isteğine bağlıdır.
Bu yağın katılma amacı aroma içindir. Bu karışım mantarlı bölgeye sürülür. Bu merhem günde birkaç kez uygulanabilir. Bir süre sonra bölgenin mantarlardan arındığı görülür.
Sivilce için Nasıl Kullanılır?
Cildin en büyük sorunlarından biri de ciltte meydana gelen sivilce ve aknelerdir. Yukarıda da bahsedildiği gibi çay ağacı yağı, sivilce ve aknelerle savaşan en etkili bitkisellerden bir tanesidir. Çay ağacı yağı, antiseptik içerdiği için bu tür cilt problemlerine karşı önleyici bir işlev görür. Ciltte sivilce ve akne oluşumunun önüne geçer. Var olan sivilce ve aknelerin hızlı bir şekilde yok olmasını sağlar.
Bilindiği gibi sivilce ve akneler geçtikten sonrası ciltte izleri kalır. Çay ağacı yağı, bu iz ve lekeleri de yok eder. Cilde pürüzsüz bir görüntü verir ve cildi adeta yeniler.
Bir parça pamuğun üzerine bir iki damla miktar konur. Daha sonra pamuk sivilceler üzerine nazik bir şekilde sürülür. Bu uygulamayla gözenekler açılı ve temizlenir. Bu sayede cilt bakterilerden arın ve sivilceler yok olur. Bu uygulama hafta bir ya da iki kez uygulanabilir. Bu uygulama sonrası cilt yıkanarak temizlenir.
Sivilce tedavisinde diğer bir öneri çay ağacı yağı ve bal karışımıdır. Bu maske, sivilceler üzerinde son derece ciddi bir etkiye sahiptir. İki çay kaşığı bal ile beş damla çay ağacı yağı karıştırılır. Burada kullanılacak balın organik olması gerekmektedir. Bu özel ve doğal karışım sivilceli bölgelere uygulanır.
Cildin karışımı iyice emebilmesi için masaj yaparak uygulanması önerilir. Yavaş hareketlerle masaj yapılması önerilir. Yaklaşık beş dakika kadar beklendikten sonra ılık su ile cilt güzelce yıkanır ve maskeden arındırılır. Akşamları yatmadan önce bu maske uygulaması yapılabilir. Sivilcelere karşı etkili bir çay ağacı maskesidir.
0 notes
kadindasaglikblog · 4 years
Text
Çay Ağaçı Yağı Nedir ? Ne İşe Yarar - İnanılmaz 5 Faydası
New Post has been published on https://www.kadinaozelsirlar.com/cay-agaci-yagi-ne-ise-yarar/
Çay Ağaçı Yağı Nedir ? Ne İşe Yarar - İnanılmaz 5 Faydası
Faydaları ile dikkat çeken çay ağacı yağı sıklıkla tercih edilen bitkisel yağlardan bir tanesidir. Çeşitli faydaları olan bu yağ ile ilgili merak edilen pek çok husus var. Zira bu yağın kullanım alanı oldukça geniş bir yelpazeye yayılıyor. Ciltten saçlara mantardan aknelere kadar birçok soruna şifa olabilmektedir. Bu noktada önemli bir bilgiye değinilmesi gerekir. Çay ağacı yağı, direkt olarak tüketilemez. Yani, içilemez. Bu ciddi zararlara neden olur. Bu nedenle kesinlikle tüketilmemelidir.
MAKALE BAŞLIKLARI
Çay Ağacı Yağı Nedir?
Çay Ağacı Yağı Ne İşe Yarar?
Çay Ağacı Yağı Faydaları
Çay Ağacı Yağı Cilde Faydaları
Evde Çay Ağacı Yağı Nasıl Yapılır?
Çay Ağacı Yağı Nasıl Kullanılır?
Hangi Hastalıklara İyi Gelir?
Mantara İyi Gelir Mi?
Sivilce için Nasıl Kullanılır?
Çay Ağacı Yağı Nedir?
Çay ağacı yağı, Melaleuca alternifolia adıyla da bilinmektedir. Mersingiller familyasının bir üyesidir. Bitkinin, ana gövdesi kara olup dalları beyaza yakındır. Yeni Zellandalı gemiciler tarafından keşfedilen yağ, çok uzun yıllardır kullanılmaktadır. Çay ağacının en önemli özelliği anti bakteriyel etkiye sahip olmasıdır. Bu özelliğiyle en saf ilaçtır.
Aynı zamanda anti bakteriyel olması sebebiyle pek çok rahatsızlığa şifa olmaktadır. Avustralya’ya özgü bir bitkidir olup yeşil ağaç ve çalılardan oluşur. Taşıdığı özelikler sayesinde birçok sağlık sorunu için tercih edilmektedir. Saf ve doğal bir yağ olmakla birlikte çay ağacını dalları da kurutularak çay yapılmaktadır.
Çay Ağacı Yağı Ne İşe Yarar?
Cilt temizliği ve cilt sorunlarının giderilmesi bakımından fayda sağlar. Akne, sivilce ve uçuk gibi cilt problemleri üzerinde etkilidir.
Çay Ağacı Yağı Faydaları
Bitkisel yağlar içinde çay ağacı yağı, en çok tercih edilenler arasındadır.
Sağladığı faydalar;
Yüksek ateş, düzensiz ve yanlış beslenmeler neticesinde ağız içinde iltihaplı yaralar meydana gelebilmektedir. Çay ağacı yağı, bu yaraların iyileşmesine yardım eder.
Diş aralarında biriken yemek artıklarının temizlenmesinde etkilidir.
Düşme ve travma sonrası ciltte meydana gelen morarmaların hafiflemesi için de çay ağacı yağı tercih edilir. Bu morlukların üzerine sürülerek morlukların hızla iyileşmesi sağlanır.
Diş taşlarının meydana gelmesini önler. Diş taşı oluşumunun önüne geçer. Bununla beraber dişlerin daha beyaz görünmesini sağlar.
Diş etlerinin çeşitli sebeplerden dolayı deformasyona uğramasının önüne geçer. Diş eti sağlığını korur.
Tükürük içinde bakteriler bulunmaktadır. Bu bakterileri azaltır. Buna bağlı olarak bakterilerden kaynaklanan ağız kokusu önlenmiş olur.
Orta şiddette ve çok şiddetli kulak ağrılarında etkili bir ilaçtır. Kulak içine bir damla damlatılırsa kulaktaki ağrıyı keser. Kulak içinde birikmiş olan iltihabı dağıtır. İltihabın dağılmasıyla ağrının geçmesini sağlar.
Birçok insan, tırnak kırılmaları ya da tırnak uzamaması sorunlarıyla karşı karşıya kalır. Bu sorunlar için de  önerilir. Bu yağ tırnaklara düzenli olarak uygulanırsa tırnaklar daha sağlıklı uzar. Tırnaklardaki kırılma ve çatlamalar son bulur. Tırnaklar güçlenir.
Böcek sokmaları sonrasında ortaya çıkan etkileri azaltır. Bunun yanı sıra; böcekleri uzaklaştırmak için de önerilmektedir. Bu yağ, vücuda sürüldüğünde böcek ve sinekler yaklaşamaz.
Ciltte oluşmuş olan her tür yara üzerinde iyileştirici bir etkiye sahiptir. Yaranın üzerine sürülerek kısa sürede yaranın iyileşmesini sağlar.
Özellikle koltuk altı ve bikini bölgesi gibi uzun süre kapalı olan bölgelerde koku oluşma ihtimali yüksektir. Çay ağacı yağı bu kötü olan kokuları engeller. Bu bölgelere hafif ve doğal bir koku verir.
Pek çok sağlık sorununda etkili şifa kaynağı olarak kullanılmaktadır. Sağlık açısından önemli olduğu kadar güzellik alanında da önemli bir yer edinmeyi başarmıştır.
Çay Ağacı Yağı Cilde Faydaları
Çay ağacı yağı cilt güzelliği için tercih edilmesinin yanı sıra farklı cilt problemleri için de uygulanabilmektedir.
Çeşitli cilt sorunlarına karşı kullanılmaktadır.
Ciltteki sivilce ve akne gibi iltihaplı oluşumları engeller.
Sivilce ve aknelerden ötürü ciltte beliren leke ve izlerin kısa zamanda geçmesini sağlar.
Kırışıklıkların azalmasını sağlar. Ciltte yeni kırışıkların oluşmasına engel olur.
Cilde ferahlık verir ve cildi rahatlatır.
Cilt gözeneklerini açarak cildin rahat nefes almasını sağlar.
Burun kenarı ve dudak bölgesinde sıklıkla görülen uçukların hızlı bir şekilde geçmesini sağlar.
Çıbanları kısa sürede geçirir.
Banyo sırasında banyo suyuna bir miktar eklenirse ciltteki tüm gözenekler açılır.
Saç dökülmesi, kellik ve kepek gibi saç derisi rahatsızlıklarına da çözümdür. Saçların gürleşmesi, saç dökülmesinin bitmesi ve saçın canlanması için de önerilir. Bunun için şampuana bir iki damla  ilave etmek yeterlidir. Saçlar bu şampuanla yıkanmaya devam edilirse saçlardaki tüm sorunlar ortadan kalkar.
Boğaz ağrıları ve diş ağrıları için etkili bir şifa kaynağıdır.
Vücudun terlemesi dengelenir. Böylece cilt, terleme ile daha kolay bir şekilde toksin atar.
Egzama tedavisinde  sıklıkla tercih edilmektedir. Özellikle saç bölgesindeki egzamaların tedavisinde kullanılır.
Doğal bir dezenfektandır. Yapılan araştırmalar sonucuna göre temizleyicilerin içine çay ağacı yağı konularak dezenfektan özelliği artırılabilmektedir. Grip, soğuk algınlığı gibi hastalıklara sebep olan mikropları öldürür. Bu özelliğiyle dikkat çekmektedir.
Tamamen doğal olan bu yağ ile cilde canlılık kazandırmak ve cildi birçok sorundan kurtarmak mümkün. Bunlara ilave olarak çay ağacı yağı evde peeling yapılabilir.
Özellikle kadınlar bu pelling tarifini sıklıkla uygulamaktadır. Bunun için; küçük bir kap alınır. Kabın içine yarım su bardağı miktarınca şeker, ¼ su bardağı susam yağı ya da zeytinyağı konulur. Bu karışımın üzerine bir çorba kaşığı bal ve yaklaşık olarak on damla kadar çay ağacı yağı karıştırılır. Haftada bir kez olmak üzere bu uygulama yapılabilir.
Evde Çay Ağacı Yağı Nasıl Yapılır?
En çok merak edilen konulardan bir tanesi de evde yapımıdır. Ancak evde yapımı mümkün olmayan bu ürünü, aktarlardan alındıktan sonra kullanım amacına göre şifa verici karışımlar elde edilebilir.
Çay Ağacı Yağı Nasıl Kullanılır?
Çay ağacı yağı kullanım amacına göre uygulanır. Söz gelimi; çay ağacı yağını saçlar için kullanılacaksa en pratik yöntem şampuanın içine çay ağacı yağı katmaktır. Ancak; sivilcelere uygulanacaksa sivilceler için önerilen maskeleri uygulamak gerekir.
Hangi Hastalıklara İyi Gelir?
Çay ağacı yağı birçok hastalığa iyi gelmektedir. Diş eti hastalıkları, mantar, sedef, egzama, kellik, herpes virüsü, pek çok deri hastalığının tedavisinde kullanılabilmektedir.
Mantara İyi Gelir Mi?
Mantar enfeksiyonları en sık rastlanan sağlık sorunları arasında yer almaktadır.
Tedavi açısından da uzun zaman alabilen bir rahatsızlıktır. Özellikle tırnak mantarları için çay ağacı yağı önerilmektedir. Çay ağacı yağı zeytinyağı ile karıştırılır. Bu karışım mantarlı tırnağa sürülür. Başarılı bir sonuç elde edilene kadar bu uygulamaya devam edilir. Bunun yanı sıra; vajinal maya mantarı ve deri mantarı enfeksiyonunun tedavisinde de kullanılmaktadır.
Mantar hastalığı için bu yağ ile bir mantar merhemi elde etmek mümkün. Küçük bir kap içine iki damla çay ağacı yağı, bir damla lavanta yağı ve bir çay kaşığı hafif aromalı bir yağ ilave edilir. Burada bahsi geçen hafif aromalı yağ; susam yağı, zeytinyağı ya da badem yağı olabilir. Bu tercih tamamen kişilerin isteğine bağlıdır.
Bu yağın katılma amacı aroma içindir. Bu karışım mantarlı bölgeye sürülür. Bu merhem günde birkaç kez uygulanabilir. Bir süre sonra bölgenin mantarlardan arındığı görülür.
Sivilce için Nasıl Kullanılır?
Cildin en büyük sorunlarından biri de ciltte meydana gelen sivilce ve aknelerdir. Yukarıda da bahsedildiği gibi çay ağacı yağı, sivilce ve aknelerle savaşan en etkili bitkisellerden bir tanesidir. Çay ağacı yağı, antiseptik içerdiği için bu tür cilt problemlerine karşı önleyici bir işlev görür. Ciltte sivilce ve akne oluşumunun önüne geçer. Var olan sivilce ve aknelerin hızlı bir şekilde yok olmasını sağlar.
Bilindiği gibi sivilce ve akneler geçtikten sonrası ciltte izleri kalır. Çay ağacı yağı, bu iz ve lekeleri de yok eder. Cilde pürüzsüz bir görüntü verir ve cildi adeta yeniler.
Bir parça pamuğun üzerine bir iki damla miktar konur. Daha sonra pamuk sivilceler üzerine nazik bir şekilde sürülür. Bu uygulamayla gözenekler açılı ve temizlenir. Bu sayede cilt bakterilerden arın ve sivilceler yok olur. Bu uygulama hafta bir ya da iki kez uygulanabilir. Bu uygulama sonrası cilt yıkanarak temizlenir.
Sivilce tedavisinde diğer bir öneri çay ağacı yağı ve bal karışımıdır. Bu maske, sivilceler üzerinde son derece ciddi bir etkiye sahiptir. İki çay kaşığı bal ile beş damla çay ağacı yağı karıştırılır. Burada kullanılacak balın organik olması gerekmektedir. Bu özel ve doğal karışım sivilceli bölgelere uygulanır.
Cildin karışımı iyice emebilmesi için masaj yaparak uygulanması önerilir. Yavaş hareketlerle masaj yapılması önerilir. Yaklaşık beş dakika kadar beklendikten sonra ılık su ile cilt güzelce yıkanır ve maskeden arındırılır. Akşamları yatmadan önce bu maske uygulaması yapılabilir. Sivilcelere karşı etkili bir çay ağacı maskesidir.
0 notes
kadinaozelsrlar · 4 years
Text
Çay Ağaçı Yağı Nedir ? Ne İşe Yarar - İnanılmaz 5 Faydası
https://www.kadinaozelsirlar.com/cay-agaci-yagi-ne-ise-yarar/
Çay Ağaçı Yağı Nedir ? Ne İşe Yarar - İnanılmaz 5 Faydası
Faydaları ile dikkat çeken çay ağacı yağı sıklıkla tercih edilen bitkisel yağlardan bir tanesidir. Çeşitli faydaları olan bu yağ ile ilgili merak edilen pek çok husus var. Zira bu yağın kullanım alanı oldukça geniş bir yelpazeye yayılıyor. Ciltten saçlara mantardan aknelere kadar birçok soruna şifa olabilmektedir. Bu noktada önemli bir bilgiye değinilmesi gerekir. Çay ağacı yağı, direkt olarak tüketilemez. Yani, içilemez. Bu ciddi zararlara neden olur. Bu nedenle kesinlikle tüketilmemelidir.
MAKALE BAŞLIKLARI
Çay Ağacı Yağı Nedir?
Çay Ağacı Yağı Ne İşe Yarar?
Çay Ağacı Yağı Faydaları
Çay Ağacı Yağı Cilde Faydaları
Evde Çay Ağacı Yağı Nasıl Yapılır?
Çay Ağacı Yağı Nasıl Kullanılır?
Hangi Hastalıklara İyi Gelir?
Mantara İyi Gelir Mi?
Sivilce için Nasıl Kullanılır?
Çay Ağacı Yağı Nedir?
Çay ağacı yağı, Melaleuca alternifolia adıyla da bilinmektedir. Mersingiller familyasının bir üyesidir. Bitkinin, ana gövdesi kara olup dalları beyaza yakındır. Yeni Zellandalı gemiciler tarafından keşfedilen yağ, çok uzun yıllardır kullanılmaktadır. Çay ağacının en önemli özelliği anti bakteriyel etkiye sahip olmasıdır. Bu özelliğiyle en saf ilaçtır.
Aynı zamanda anti bakteriyel olması sebebiyle pek çok rahatsızlığa şifa olmaktadır. Avustralya’ya özgü bir bitkidir olup yeşil ağaç ve çalılardan oluşur. Taşıdığı özelikler sayesinde birçok sağlık sorunu için tercih edilmektedir. Saf ve doğal bir yağ olmakla birlikte çay ağacını dalları da kurutularak çay yapılmaktadır.
Çay Ağacı Yağı Ne İşe Yarar?
Cilt temizliği ve cilt sorunlarının giderilmesi bakımından fayda sağlar. Akne, sivilce ve uçuk gibi cilt problemleri üzerinde etkilidir.
Çay Ağacı Yağı Faydaları
Bitkisel yağlar içinde çay ağacı yağı, en çok tercih edilenler arasındadır.
Sağladığı faydalar;
Yüksek ateş, düzensiz ve yanlış beslenmeler neticesinde ağız içinde iltihaplı yaralar meydana gelebilmektedir. Çay ağacı yağı, bu yaraların iyileşmesine yardım eder.
Diş aralarında biriken yemek artıklarının temizlenmesinde etkilidir.
Düşme ve travma sonrası ciltte meydana gelen morarmaların hafiflemesi için de çay ağacı yağı tercih edilir. Bu morlukların üzerine sürülerek morlukların hızla iyileşmesi sağlanır.
Diş taşlarının meydana gelmesini önler. Diş taşı oluşumunun önüne geçer. Bununla beraber dişlerin daha beyaz görünmesini sağlar.
Diş etlerinin çeşitli sebeplerden dolayı deformasyona uğramasının önüne geçer. Diş eti sağlığını korur.
Tükürük içinde bakteriler bulunmaktadır. Bu bakterileri azaltır. Buna bağlı olarak bakterilerden kaynaklanan ağız kokusu önlenmiş olur.
Orta şiddette ve çok şiddetli kulak ağrılarında etkili bir ilaçtır. Kulak içine bir damla damlatılırsa kulaktaki ağrıyı keser. Kulak içinde birikmiş olan iltihabı dağıtır. İltihabın dağılmasıyla ağrının geçmesini sağlar.
Birçok insan, tırnak kırılmaları ya da tırnak uzamaması sorunlarıyla karşı karşıya kalır. Bu sorunlar için de  önerilir. Bu yağ tırnaklara düzenli olarak uygulanırsa tırnaklar daha sağlıklı uzar. Tırnaklardaki kırılma ve çatlamalar son bulur. Tırnaklar güçlenir.
Böcek sokmaları sonrasında ortaya çıkan etkileri azaltır. Bunun yanı sıra; böcekleri uzaklaştırmak için de önerilmektedir. Bu yağ, vücuda sürüldüğünde böcek ve sinekler yaklaşamaz.
Ciltte oluşmuş olan her tür yara üzerinde iyileştirici bir etkiye sahiptir. Yaranın üzerine sürülerek kısa sürede yaranın iyileşmesini sağlar.
Özellikle koltuk altı ve bikini bölgesi gibi uzun süre kapalı olan bölgelerde koku oluşma ihtimali yüksektir. Çay ağacı yağı bu kötü olan kokuları engeller. Bu bölgelere hafif ve doğal bir koku verir.
Pek çok sağlık sorununda etkili şifa kaynağı olarak kullanılmaktadır. Sağlık açısından önemli olduğu kadar güzellik alanında da önemli bir yer edinmeyi başarmıştır.
Çay Ağacı Yağı Cilde Faydaları
Çay ağacı yağı cilt güzelliği için tercih edilmesinin yanı sıra farklı cilt problemleri için de uygulanabilmektedir.
Çeşitli cilt sorunlarına karşı kullanılmaktadır.
Ciltteki sivilce ve akne gibi iltihaplı oluşumları engeller.
Sivilce ve aknelerden ötürü ciltte beliren leke ve izlerin kısa zamanda geçmesini sağlar.
Kırışıklıkların azalmasını sağlar. Ciltte yeni kırışıkların oluşmasına engel olur.
Cilde ferahlık verir ve cildi rahatlatır.
Cilt gözeneklerini açarak cildin rahat nefes almasını sağlar.
Burun kenarı ve dudak bölgesinde sıklıkla görülen uçukların hızlı bir şekilde geçmesini sağlar.
Çıbanları kısa sürede geçirir.
Banyo sırasında banyo suyuna bir miktar eklenirse ciltteki tüm gözenekler açılır.
Saç dökülmesi, kellik ve kepek gibi saç derisi rahatsızlıklarına da çözümdür. Saçların gürleşmesi, saç dökülmesinin bitmesi ve saçın canlanması için de önerilir. Bunun için şampuana bir iki damla  ilave etmek yeterlidir. Saçlar bu şampuanla yıkanmaya devam edilirse saçlardaki tüm sorunlar ortadan kalkar.
Boğaz ağrıları ve diş ağrıları için etkili bir şifa kaynağıdır.
Vücudun terlemesi dengelenir. Böylece cilt, terleme ile daha kolay bir şekilde toksin atar.
Egzama tedavisinde  sıklıkla tercih edilmektedir. Özellikle saç bölgesindeki egzamaların tedavisinde kullanılır.
Doğal bir dezenfektandır. Yapılan araştırmalar sonucuna göre temizleyicilerin içine çay ağacı yağı konularak dezenfektan özelliği artırılabilmektedir. Grip, soğuk algınlığı gibi hastalıklara sebep olan mikropları öldürür. Bu özelliğiyle dikkat çekmektedir.
Tamamen doğal olan bu yağ ile cilde canlılık kazandırmak ve cildi birçok sorundan kurtarmak mümkün. Bunlara ilave olarak çay ağacı yağı evde peeling yapılabilir.
Özellikle kadınlar bu pelling tarifini sıklıkla uygulamaktadır. Bunun için; küçük bir kap alınır. Kabın içine yarım su bardağı miktarınca şeker, ¼ su bardağı susam yağı ya da zeytinyağı konulur. Bu karışımın üzerine bir çorba kaşığı bal ve yaklaşık olarak on damla kadar çay ağacı yağı karıştırılır. Haftada bir kez olmak üzere bu uygulama yapılabilir.
Evde Çay Ağacı Yağı Nasıl Yapılır?
En çok merak edilen konulardan bir tanesi de evde yapımıdır. Ancak evde yapımı mümkün olmayan bu ürünü, aktarlardan alındıktan sonra kullanım amacına göre şifa verici karışımlar elde edilebilir.
Çay Ağacı Yağı Nasıl Kullanılır?
Çay ağacı yağı kullanım amacına göre uygulanır. Söz gelimi; çay ağacı yağını saçlar için kullanılacaksa en pratik yöntem şampuanın içine çay ağacı yağı katmaktır. Ancak; sivilcelere uygulanacaksa sivilceler için önerilen maskeleri uygulamak gerekir.
Hangi Hastalıklara İyi Gelir?
Çay ağacı yağı birçok hastalığa iyi gelmektedir. Diş eti hastalıkları, mantar, sedef, egzama, kellik, herpes virüsü, pek çok deri hastalığının tedavisinde kullanılabilmektedir.
Mantara İyi Gelir Mi?
Mantar enfeksiyonları en sık rastlanan sağlık sorunları arasında yer almaktadır.
Tedavi açısından da uzun zaman alabilen bir rahatsızlıktır. Özellikle tırnak mantarları için çay ağacı yağı önerilmektedir. Çay ağacı yağı zeytinyağı ile karıştırılır. Bu karışım mantarlı tırnağa sürülür. Başarılı bir sonuç elde edilene kadar bu uygulamaya devam edilir. Bunun yanı sıra; vajinal maya mantarı ve deri mantarı enfeksiyonunun tedavisinde de kullanılmaktadır.
Mantar hastalığı için bu yağ ile bir mantar merhemi elde etmek mümkün. Küçük bir kap içine iki damla çay ağacı yağı, bir damla lavanta yağı ve bir çay kaşığı hafif aromalı bir yağ ilave edilir. Burada bahsi geçen hafif aromalı yağ; susam yağı, zeytinyağı ya da badem yağı olabilir. Bu tercih tamamen kişilerin isteğine bağlıdır.
Bu yağın katılma amacı aroma içindir. Bu karışım mantarlı bölgeye sürülür. Bu merhem günde birkaç kez uygulanabilir. Bir süre sonra bölgenin mantarlardan arındığı görülür.
Sivilce için Nasıl Kullanılır?
Cildin en büyük sorunlarından biri de ciltte meydana gelen sivilce ve aknelerdir. Yukarıda da bahsedildiği gibi çay ağacı yağı, sivilce ve aknelerle savaşan en etkili bitkisellerden bir tanesidir. Çay ağacı yağı, antiseptik içerdiği için bu tür cilt problemlerine karşı önleyici bir işlev görür. Ciltte sivilce ve akne oluşumunun önüne geçer. Var olan sivilce ve aknelerin hızlı bir şekilde yok olmasını sağlar.
Bilindiği gibi sivilce ve akneler geçtikten sonrası ciltte izleri kalır. Çay ağacı yağı, bu iz ve lekeleri de yok eder. Cilde pürüzsüz bir görüntü verir ve cildi adeta yeniler.
Bir parça pamuğun üzerine bir iki damla miktar konur. Daha sonra pamuk sivilceler üzerine nazik bir şekilde sürülür. Bu uygulamayla gözenekler açılı ve temizlenir. Bu sayede cilt bakterilerden arın ve sivilceler yok olur. Bu uygulama hafta bir ya da iki kez uygulanabilir. Bu uygulama sonrası cilt yıkanarak temizlenir.
Sivilce tedavisinde diğer bir öneri çay ağacı yağı ve bal karışımıdır. Bu maske, sivilceler üzerinde son derece ciddi bir etkiye sahiptir. İki çay kaşığı bal ile beş damla çay ağacı yağı karıştırılır. Burada kullanılacak balın organik olması gerekmektedir. Bu özel ve doğal karışım sivilceli bölgelere uygulanır.
Cildin karışımı iyice emebilmesi için masaj yaparak uygulanması önerilir. Yavaş hareketlerle masaj yapılması önerilir. Yaklaşık beş dakika kadar beklendikten sonra ılık su ile cilt güzelce yıkanır ve maskeden arındırılır. Akşamları yatmadan önce bu maske uygulaması yapılabilir. Sivilcelere karşı etkili bir çay ağacı maskesidir.
0 notes
kirginligarecete · 5 years
Text
V
"canını sıkan bir sokağı boyuyorsun da kırmızıya,
bir yaprak düşse dalından altında kalıyorsun"
Eve geldiğinde gün henüz batmamıştı. Balkon kapısını ve pencereyi araladı. Bütün kapı ve pencereler açık olunca göğsündeki ağırlık biraz ferahlıyor, daha rahat nefes alıyordu sanki. Üzerini değiştirmeden dolaptaki boş saksıları çıkarıp salona taşıdı. Yemek masasının üzerine minik kare desenli mavi örtüyü yaydı. Toprak poşetini bir bıçak marifetiyle köşesinden açtı. Toprağın hava alması için saksının dibine çakıl taşı koymak lazımdı. Geçen bahar ayırdığı bir avuç taşı nereye koyduğunu anımsamaya çalıştı. Önce çalışma masasının altındaki sepetleri karıştırdı. Çocuklara aldığı hediyeleri paketlerken kullandığı rafyalar, kurdeleler, renkli iplikler, desenli kağıt torbalar arasında bir müddet oyalandı. Çekmeceleri şöyle bir karıştırdı. Kitaplığın en alt rafında istiflenmiş ıvır zıvır ne varsa tıkıştırdığı kutuları yokladı. Kemik saplı, çiçek desenli ayna, sedef tarak, anneannesinden kalma altın küpeler, kartpostallar, fotoğraflar, mektuplar, kar küreleri, biletler, kurutulmuş çiçekler, eldivenler, orada olduğunu unuttuğu ne varsa hepsi karşısındaydı. Nerden baksan geçmişinin en mühim ayrıntıları sayılırlardı. Bir an kutunun en altında duran üzerinde isminin ve adresinin yazılı olduğu büyükçe zarfı fark etti. Eline aldığında üzerinden geçen zamanı ve içinde taşıdığı kıymetin ağırlığını bir kez daha hissetti. Bu hiç eskimeyen hatırayı incitmekten korkar gibi içindekileri çıkardı. Her biri beyaz bir karton üzerine siyah, büyük puntolarla yazılmış kelimelere vaktiyle hiç el değmemiş bir hikâye sığmıştı. Bu hikâyeyi dilediği gibi sahiplenememenin ve neyi istediğini bilmek gözü pekliğini gösterememenin sıkıntısını tekrar duydu. Sanki o derin üzüntü hiç azalmamış, varlığını bir kuytuda gizlice sürdürmüştü. Kutudan çıkardığı her şeyi tekrar yerleştirdi. Zarfı ve içindekileri ise yerini unutmak istemediği bir yara gibi çalışma masasının üzerine bıraktı.
0 notes
tesbihatolyesi · 4 years
Text
Sedef Taşı Tesbihlerin Bilinmeyen Gerçekleri!
Sedef Taşı Tesbih
Sedef taşı tesbihler, beyaz ve beyaz tonlarında bulunan bir doğal taştan yapılır. Sedef taşının faydaları ve şifaları oldukça fazladır. Eski medeniyetler tarafından tedavi amaçlı olarak kullanılmıştır. Türkiye'de rezervi mevcuttur. Görüntü olarak şıklığınıza şıklık katacak tesbih modelidir. Harika bir görünüme sahip olan sedef tesbih modellerine ''Tesbih Atölyesi''  güvencesi ile Türkiye'nin en uygun fiyatlarıyla sahip olabilirsiniz. Aynı zamanda ''Ücretsiz Kargo'' ve ''Taksit İmkanları'' ile hemen sahip olabilirsiniz.
Sedef Tesbih Özellikleri
Sedef tesbihlerin özelliklerinden bahsedelim; Sedef taşı, bereket güç ve cesaret taşı olarak bilinir. Toprağın enerjisini çekip vücuda verir. Dinçlik ve zindelik oluşturur. Bedeni zararlı toksinlerden temizler. Kan yapımına karaciğer, dalak, mide, bağırsak ve mesane hastalıkları tedavilerinde kullanılır.
Sedef Tesbih Fiyatları
Sedef Tesbih Fiyatlarından sizlere bahsedelim Piyasada doğal ve orijinal olanı 150 TL üzerinde bulunan sedef tesbih modelleri ''Tesbih Atölyesi'' güvencesi ile 49.90 TL'den başlayan fiyatları ile ulaşabilirsiniz. Aynı zamanda ''Ücretsiz Kargo'' ve ''Taksit İmkanları'' ile hemen sahip olabilirsiniz.
Sedef Tesbih Faydaları
Sedef Tesbih Faydalarından ve Mucizevi Şifalarından Bahsettik. Sedef Taşı, Tarihte Bir Çok Medeniyet Tarafından Tedavi Amaçlı Olarak Kullanılmıştır.
• Cesaret, bereket ve güç taşıdır. • Topraktaki Toprak enerjisini bedene verir. • Kan üretimine yardımcı olur. • Zararlı toksinlerden arındırır. • Mide, karaciğer, Mesaneyi güçlendirir. Hastalıklarını iyileştirir. • Baş ağrıları migren'e oldukça etkilidir. Sedef Tesbih Nasıl AnlaşılırSedef tesbih nasıl anlaşılır konusuna geldik anlamanın yolları basittir. Öncelikle görünüm testi ile başlayalım. Görünüm olarak beyaz renkli ve sert olmalıdır. Üzerinde damar yapısı bulunabilir. Buradan anlayabiliriz. Diğer bir anlama yolu ise çakmak testidir. Çakmak ile kısa bir süre yaklaşık 5 saniye gibi taşa zarar vermeden tutulduğunda üzerinde yanma erime oluşmuyorsa o taş doğaldır. Sedef Modelleri Sedef modelleri oldukça geniş kapsamlıdır. Tesbih Atölyesi olarak sizlere sedef taşı diziler, sedef taşı tesbihler, sunmaktayız. Atölyemizde üretilen ürünlerimiz üreticiden neredeyse toptan satış fiyatları ile sizlere sunulmaktadır. Hemen sahip olmak için ''Tesbih Atölyesi'' bir tık ile sipariş verebilirsiniz. ''Ücretsiz Kargo'' ve ''Taksit İmkanları'' ile hemen sahip olabilirsiniz. Beyaz Taş Tesbih Beyaz taş tesbih modelleri ve çeşitleri diye bilinen doğal taş türü aslında sedef taşıdır. Onlarca modeli bulunan sedef tesbihlere ''Tesbih Atölyesi'' güvencesi ile hemen sahip olabilirsiniz. Beyaz taş tesbihler günümüzde oldukça moda şıklığınıza şıklık katacak ürün çeşitlerine sitemiz üzerinden ulaşabilirsiniz. Beyaz rengi bütün kıyafetleriniz ile kombine olacak çekim keyfi sizleri memnun edecektir. Arpa Kesim Sedef TesbihArpa kesim sedef tesbih modellerine ''Tesbih Atölyesi2' güvencesi ile ulaşabilirsiniz. %100 doğal ve orijinal kaliteli arpa kesim sedef tesbihler Türkiye'nin en uygun fiyat garantisi ile sahip olabilirsiniz. Arpa kesim hem çekim olarak hem günlük kullanım olarak sizlere keyif verecektir. Sinirinizi ve stresinizi alacaktır.
0 notes
urfaobjektif-blog · 6 years
Photo
Tumblr media
Salatalığın faydaları nelerdir?
Salatalık her yerde kolayca yetiştirildiğinden dolayı herkes tarafından severek tüketilir. Ferahlatıcı özelliği olması ve kanser türlerini önlemesi, bilinen yararları arasında yer almaktadır. Peki faydalarını saymakla bitiremediğimiz salatalığın vücuda ne gibi yararları vardır? İşte detaylar…
Anavatanı Hindistan olan salatalık, kabakgillerden, su kabağı familyasına ait bir sebzedir. Salatalığın üç türü bulunmaktadır. Bunlar, kahvaltılık salatalık, turşuluk salatalık ve dilimleme salatalıktır. Esas yetişme alanı Güney Asya olan salatalık, birçok coğrafyaya uyum sağlamış olan bir bitkidir. Salatalık, sarmaşık şeklinde toprak üzerinde, yerde yetişmektedir. Silindirik konik şekilde olan salatalık, 60 cm uzunluğuna kadar ulaşabilmektedir. Salatalığın çapı ise 10 cm uzunluğuna kadar ulaşabilmektedir. Koyu yeşil bir renge sahip olan salatalık, pürüzsüz bir bir yüzeye sahiptir. Çok çeşitli renk ve şekillerde yetişebilen salatalık, beyaz, sarı ve turuncu renklerde de olabilir. Ayrıca, genellikle silindir şekilli olan salatalık, küresel ve oval şekillerde de yetişebilmektedir. Yaklaşık olarak % 90’ı sudan oluşan salatalık, genellikle çiğ olarak tüketilen bir sebzedir. Salatalık, sağlığı destekleyen çeşitli bitkisel besin kaynaklarını içermektedir. Flavonoidler gibi bitkisel besin kaynakları bakımından zengin olan salatalık aynı zamanda, mükemmel bir K vitamini kaynağıdır. Salatalık, çok iyi bir pantotenik asit kaynağı olmakla birlikte, iyi birer, bakır, potasyum, manganez, C vitamini, fosfor, magnezyum, biotin ve B1 vitamini kaynağıdır. Tüm bunlara ek olarak salatalık zayıflatma özelliği ile de son derece faydalıdır.
SALATALIĞIN FAYDALARI NELERDİR?
– İdrar söktürücü özelliği vardır.
– Mide rahatsızlığına iyi gelir.
– Yüksek oranda C vitamini, potasyum ve magnezyum içerir.
– Lif açısından oldukça zengindir.
– Dolaşım sistemine yarar sağlar.
– Kas esnekliğini arttırır.
– Yaz aylarında vücudu serinletir. Vücut ısısını dengede tutar.
– Gut hastalığına iyi gelir.
– Kalbi korur.
– Sindirim sistemine katkı sağlayarak hazımsızlığı önler.
– İyi bir karbonhidrat kaynağıdır ve yüksek oranda folik asit içerir.
– Şeker hastalığına iyi gelir.
– Karaciğer, böbrekler, pankreas ve safra kesesi için iyi bir temizleyicidir.
– Saç ve tırnak yapısını kuvvetlendirir. Tırnakların kolay kırılmasını önler.
– Mesane iltihabı için kullanılabilir. Kemik ve kıkırdak yapısına korur: Silis açısından zengindir. Silis maddesi, kasları, tendonları, kıkırdak ve kemikleri koruyan bir maddedir. Silis bakımından zengin olması nedeniyle güçlü bir kemik ve kıkırdak yapısına sahip olmaya yardım eder.
Zayıflatır: Salatalık zayıflamaya yardım eder. Kalorisi çok düşük olduğu için fazla miktarda tüketilse bile kilo aldırmaz. 100 gram salatalık ortalama 15 kaloridir. Bu nedenle diyet listelerine eklenebilir. Ara öğünlerde tüketilebilir. Özellikle yoğurt ile karıştırılarak yenebilir. Aynı zamanda salatalık suyu içilerek de zayıflama sağlanabilir.
Kabızlığı ve böbrek taşı oluşumunu engeller: Yüksek oranda su ve lif içerir. Bu içeriği nedeniyle bağırsakları rahatlatarak kabızlık oluşumunu önler.
Çok iyi bir B vitamini kaynağıdır: İçerdiği B vitamini sayesinde duygusal ve zihinsel sağlığı korumaya yardım eder. Stresi azaltır.
Yüksek oranda su içerir: Salatalığın yüzde 95 i sudur. Bu yüzden vücuttaki toksinlerin kolaylıkla dışarı atılmasını sağlar.
Birçok kanser türüne karşı koruma sağlar: Kansere karşı mücadelede yardım eder. Özellikle meme kanseri, yumurtalık kanseri, prostat kanseri, rahim kanseri ve kolon kanseri gibi kanser türlerine yakalanma riskini azaltır.
Ağız kokusunu hafifletir: Ağır şekilde ağız kokusuna sebep olacak yiyecekler yedikten sonra bir dilim salatalık ağzınıza alarak damağınıza yapıştırın. 30 saniye kadar bekleyin. Daha sonra ağız kokusunun geçtiğini fark edeceksiniz. Ağız kokusuna neden olan bakterilerin yok olmasını sağlar.
Beyin sağlığını korur: Hafızayı güçlendirir. Sinir hücrelerini iyileştirir. Alzheimer için faydalıdır.
Yüksek tansiyona karşı fayda sağlar: Yapılan bir araştırmada yüksek tansiyon rahatsızlığı bulunan kişilere potasyum, magnezyum ve lif içeriği yüksek besinler içeren bir diyet uygulandı. Salatalık da bu besinler arasındaydı. Araştırmanın sonucunda kan basıncının düzenlendiği, düştüğü belirtildi. Bu sayede yüksek tansiyon da düştü.
Günlük vitamini ihtiyacının büyük bir bölümünü karşılar: B ve C vitaminlerini içerir. Özellikle B vitamini içerdiği için deri, göz, ağız, saç ve karaciğer sağlığını korumaya yardımcı olur. Aynı zamanda kabuğunda yüksek miktarda A vitamini vardır.
Selülitlerden kurtulmak için kullanılabilir: Selülit olan bölgeleri birkaç dilim salatalık ile yer çekimine karşı şekilde ovabilirsiniz. Bu şekilde daha sıkı ve selülitsiz bir görünüm sağlar. Tüm bunların yanında salatalık cilde de çok faydalıdır.
SALATALIĞIN CİLDE FAYDALARI NELER?
– Sağlıklı ve parlak bir cilt sağlar.
– Yüksek su içeriği nedeniyle cildi nemlendirir.
– Cilde doğal bir parlaklık verir.
– Sedef hastalığı, egzama ve akne gibi cilt rahatsızlıklarına fayda sağlar.
– Derideki yağ tabakasını ortadan kaldırır.
– Güneş yanıklarına iyi gelir.
– Gözlerdeki koyu halkalara, göz altındaki şişliklere karşı kullanılabilir.
Salatalığın faydaları nelerdir?
0 notes
itsbelinceltme-blog · 7 years
Text
Saçı ve cildi canlı tutan besinler
New Post has been published on http://www.belinceltme.com/saci-ve-cildi-canli-tutan-besinler/
Saçı ve cildi canlı tutan besinler
Çiğ tüketilen besinleri yiyerek güzelleşebilirsiniz. Bu besinler, saçınızı ve cildinizi güçlendirerek, bakım yapar.
Söze hemen, ‘aman sakın yanlış anlamayın!’ diyerek başlayalım; çünkü ‘yiyerek güzelleşin’ derken, dilediğinizi yemenizi ve bu şekilde güzelleşmenizi kastetmiyoruz. Sizi içten ve dıştan güzelleştirecek, uzmanların özellikle çiğ olarak tüketmenizi önerdikleri bazı besinlerden bahsediyoruz. Bazı besinlerin, özellikle çiğ olarak tüketilmeleri halinde hem sağlık hem de güzellik kaynağı olduklarını vurgulayan uzmanların verdikleri bilgilere göre, içerdikleri silikon ve sülfür ile her biri iyi birer enerji kaynağı olan bu besinler, aynı zamanda vücudu arındırarak, cilt ve saç güzelliğine katkıda bulunma yeteneğine sahip.
İşte bu besinler ve özellikleri:
Papaya: İçeriğindeki doğal enzim ve amino asit sayesinde, beyindeki mutluluk hormonunu arttırır.
Salatalık: Karaciğeri ve böbrekleri çalıştırarak, idrarla birlikte vücuttaki üre asidi ve ürat tuzlarını eritip dışarı atılmasını sağlar. İçeriğindeki kükürt kanı temizler, ciltteki ter bezlerini çalıştırır, bol vitamin ve madeni madde vererek cildin taze ve pürüzsüz olmasını sağlar.
Hindistan cevizi: ’Lauric asit’ adında, nadir bulunan bir madde içerir. Bu madde, vücudun bulaşıcı hastalıklara ve virüslere karşı direncini arttırır.
Keten tohumu: Yüksek oranda çoklu doymamış yağ asitleri, düşük oranda doymuş yağ asiti, yüksek oranda lifle birlikte bol miktarda potasyum, magnezyum, demir, bakır, çinko ve çeşitli vitaminler içerir. Kanserden kabızlığa, öksürük ve ses kısıklığından sedef hastalığına kadar çok geniş bir etki alanı bulunmaktadır.
Zeytin: Safrayı arttırıp, karaciğeri çalıştırır. Karaciğer ağrılarını keser. Yaprakları ve kabukları, yüksek tansiyonu ve kandaki şeker miktarını düşürür.
Roka: Roka yaprakları daha çok sonbahar ve kış aylarında salata olarak kullanılır. İştah açıcı, uyarıcı, kuvvet verici ve öksürük kesici özelliği vardır. Tohumları da aynı etkileri gösterir. Afrodizyak özelliği mevcuttur.
Turp: Bol C vitamini, iyot ve kükürt içerir. Karaciğeri ve mideyi çalıştırır, böbreklerdeki kum ve taşı döker, cildi güzelleştirir. Uzmanlar, turpun bağırsakları dezenfekte ettiğini, akşam yenilen turp veya içilen bir bardak turp suyunun çok iyi uyku verdiğini söylüyor.
Cidinizi yaşlandıran yiyecekler
Margarin: Kahvaltı ve kızartma yağı olarak sofralarda yer verdiğimiz margarindeki doymuş yağ asitleri cilt hücrelerine zarar veriyor ve vücutta yağ olarak depolanıyor, kısacası şişmanlatıyor.
Kahve: Ensülin oranını artırdığı için cilde zarar veriyor. Ayrıca stres hormonu kortizolü harekete geçiriyor.
Havuç: Havuç, muz, üzüm ve mango gibi meyve ve sebze türleri, yüksek glisemik indeksleri dolayısıyla Perricone’nin yasaklı listesinde yer alıyor. Glisemik indeks, kan şekerinin bir öğünde ne kadar arttığını gösteriyor.
Portakal: Her ne kadar vitamin açısından yüksek bir meyve olsa da şekeri yükseltmesiyle de biliniyor. Bu yüzden sağlıklı C vitamini alabileceğimiz meyveler elma ve limon.
Pizza: Pizzadaki karbonhidrat yağ yakımını engelliyor. Ama haftada bir kez yemek zarar vermiyor.
• Alkol alımı cildi yaşlandırıyor
• Şekerli besinler kana hızla karışır, ve sizi çabuk yaşlandırır.
• Kırmızı et de cildinize zarar verir.
• Kızartmalardan uzak durun.
• Tuzdan olabildiğince uzak durun.
0 notes
Text
Saçı ve cildi canlı tutan besinler
Çiğ tüketilen besinleri yiyerek güzelleşebilirsiniz. Bu besinler, saçınızı ve cildinizi güçlendirerek, bakım yapar.
Söze hemen, ‘aman sakın yanlış anlamayın!’ diyerek başlayalım; çünkü ‘yiyerek güzelleşin’ derken, dilediğinizi yemenizi ve bu şekilde güzelleşmenizi kastetmiyoruz. Sizi içten ve dıştan güzelleştirecek, uzmanların özellikle çiğ olarak tüketmenizi önerdikleri bazı besinlerden bahsediyoruz. Bazı besinlerin, özellikle çiğ olarak tüketilmeleri halinde hem sağlık hem de güzellik kaynağı olduklarını vurgulayan uzmanların verdikleri bilgilere göre, içerdikleri silikon ve sülfür ile her biri iyi birer enerji kaynağı olan bu besinler, aynı zamanda vücudu arındırarak, cilt ve saç güzelliğine katkıda bulunma yeteneğine sahip.
İşte bu besinler ve özellikleri:
Papaya: İçeriğindeki doğal enzim ve amino asit sayesinde, beyindeki mutluluk hormonunu arttırır.
Salatalık: Karaciğeri ve böbrekleri çalıştırarak, idrarla birlikte vücuttaki üre asidi ve ürat tuzlarını eritip dışarı atılmasını sağlar. İçeriğindeki kükürt kanı temizler, ciltteki ter bezlerini çalıştırır, bol vitamin ve madeni madde vererek cildin taze ve pürüzsüz olmasını sağlar.
Hindistan cevizi: ’Lauric asit’ adında, nadir bulunan bir madde içerir. Bu madde, vücudun bulaşıcı hastalıklara ve virüslere karşı direncini arttırır.
Keten tohumu: Yüksek oranda çoklu doymamış yağ asitleri, düşük oranda doymuş yağ asiti, yüksek oranda lifle birlikte bol miktarda potasyum, magnezyum, demir, bakır, çinko ve çeşitli vitaminler içerir. Kanserden kabızlığa, öksürük ve ses kısıklığından sedef hastalığına kadar çok geniş bir etki alanı bulunmaktadır.
Zeytin: Safrayı arttırıp, karaciğeri çalıştırır. Karaciğer ağrılarını keser. Yaprakları ve kabukları, yüksek tansiyonu ve kandaki şeker miktarını düşürür.
Roka: Roka yaprakları daha çok sonbahar ve kış aylarında salata olarak kullanılır. İştah açıcı, uyarıcı, kuvvet verici ve öksürük kesici özelliği vardır. Tohumları da aynı etkileri gösterir. Afrodizyak özelliği mevcuttur.
Turp: Bol C vitamini, iyot ve kükürt içerir. Karaciğeri ve mideyi çalıştırır, böbreklerdeki kum ve taşı döker, cildi güzelleştirir. Uzmanlar, turpun bağırsakları dezenfekte ettiğini, akşam yenilen turp veya içilen bir bardak turp suyunun çok iyi uyku verdiğini söylüyor.
Cidinizi yaşlandıran yiyecekler
Margarin: Kahvaltı ve kızartma yağı olarak sofralarda yer verdiğimiz margarindeki doymuş yağ asitleri cilt hücrelerine zarar veriyor ve vücutta yağ olarak depolanıyor, kısacası şişmanlatıyor.
Kahve: Ensülin oranını artırdığı için cilde zarar veriyor. Ayrıca stres hormonu kortizolü harekete geçiriyor.
Havuç: Havuç, muz, üzüm ve mango gibi meyve ve sebze türleri, yüksek glisemik indeksleri dolayısıyla Perricone’nin yasaklı listesinde yer alıyor. Glisemik indeks, kan şekerinin bir öğünde ne kadar arttığını gösteriyor.
Portakal: Her ne kadar vitamin açısından yüksek bir meyve olsa da şekeri yükseltmesiyle de biliniyor. Bu yüzden sağlıklı C vitamini alabileceğimiz meyveler elma ve limon.
Pizza: Pizzadaki karbonhidrat yağ yakımını engelliyor. Ama haftada bir kez yemek zarar vermiyor.
• Alkol alımı cildi yaşlandırıyor
• Şekerli besinler kana hızla karışır, ve sizi çabuk yaşlandırır.
• Kırmızı et de cildinize zarar verir.
• Kızartmalardan uzak durun.
• Tuzdan olabildiğince uzak durun.
Saçı ve cildi canlı tutan besinler
0 notes
alternatif-tip · 8 years
Link
Günümüzde Modern Tıpta belli başlı bazı hastalıklarda Tuz kullanımı sınırlandırılmış ya da tamamen yasaklanmıştır. Bunun yerine GERÇEK HİMALAYA TUZLARI tavsiye edilmiştir. HİMALAYA TUZU ile sadece tuz ihtiyacının karşılanmasının yanı sıra Astım, Alerji, Yüksek tansiyon, Kabızlık; Diyabet; Bağışıklık sistemi hastalıkları,Mide ekşimesi, Mide ağrıları, Göğüs ağrısı, Bel ağrısı,Eklem ağrıları,Ankiloz spondilit (eklem yangıları), Migren, Kolit ağrısı, Romatizmalı dokulardaki ağrı, Hamilelerde mide bulantısı, Obezite, Gut, Böbrek taşı, Osteoporoz (Kemik erimesi), Alkol bağımlılığında, Sigara bağımlılığında, Egzama, Akne, sivilce, Sedef hastalığı,El ve ayaklardaki mantar hastalığı, Siğil, Soğuk algınlığı,Bronşit, Deri iltihaplanması,Epilepsi,KanserGibi hastalıklar içinde yardımcı şifa kaynağı olarak gösterilmiştir. Ve gerek tarihte gerekse günümüzde birçok hastalığın tedavisinde yardımcı ürün olarak kabul görmüştür. IŞIK SUYU’nun (doymuş Himalaya kristal tuzlu su çözeltisi) hazırlanışı IŞIK SUYU’nun (doymuş Himalaya kristal tuzlu su çözeltisi) hazırlanışı Bu işlem, hayatın kaynağı olan su ve tuzu birbirine kavuştururken, ‘iki’yi ‘bir’ yapma süreci ile onları onurlandırma işlemidir. Bir başka deyişle, kristal tuzdaki saklı ateşi (enerjiyi) suyun evrenine teslim törenidir. Hazırlanışı: Cam bir kavanoz içine yumurta büyüklüğünde Himalaya kristal tuzu konulur. Üzerine iki-üç bardak temiz içme suyu ilâve edilir. Bir müddet tuzun çözünmesi için beklenir. Çözeltinin doymuş hâle geldiği, dibinde bir miktar çözünmeden kalan tuzdan anlaşılabilir. Tuzun tamamı eridiyse, doymuş çözelti için biraz daha tuz ilâve edilmelidir. Bu stok çözeltiden yemek yaparken damak tadına göre gereken miktarda kullanılabilir. Vücudun kurumasına karşı kür olarak kullanıldığında, bir bardağa yarım çay kaşığı kadar ilâve edilerek başlanabilir. Yemekleden yarım saat kadar önce, yemek esnasında ve sonrasında olmak üzere günde ortalama 10 bardak kadar alınabilir. Kademeli olarak miktar arttırılabilir. Günlük su ihtiyacı: 30 ml / kg Günlük tuz ihtiyacı: 1.10-4 g / kg (yaklaşık 5-10 g arası) (Himalaya kristal tuzunun kullanımında metal kullanmayınız.) Tuzun dışında hiçbir şey tuzun yerini tutamaz Yemeklerin yapımı sırasında damak tadı ve lezzet nedeni ile ilâve edildiği düşünülen tuz, esasında doğal bir vücût ihtiyacı ile konulmaktadır. Çünkü tuzun yerini tutabilecek hiçbir madde yoktur. Vücûdu oluşturan hücrelerin içi ve hücrelerarası ortam tuzlu sudur. Anne karnındaki bebek tuzlu su ortamında gelişir; çünkü hayat tuzlu sularda başlamıştır, eksikliğinde de biter. Saf su elektriği iletmez; tuzlu su ise vücûtdaki elektriğin üretilmesinden ve iletilmesinden sorumludur. Hücrenin içi ile dışı arasındaki farklı tuz konsantrasyonundan oluşan ozmotik basınç farkı ile de madde alışverişi sağlanır. Vücûda bağlanan serum veya göz-burun damlaları vb. gibi dışarıdan dâhil edilen sıvıların konsantrasyonları ‘izotonik’ denilen vücût hücre sıvısı konsantrasyonuna uygun olmalıdır. Hattâ, içilen suyun bile saf su olmaması gerekir. Çünkü saf su, vücûtdaki mineralleri çözüp uzaklaştırarak vücûdu güçsüz ve zâfiyet hâlinde bırakır. Benzer şekilde, rafine edilmiş, içindeki doğanın malı ve vücûdun ihtiyacı olan minerallerden arındırılmış sofra(!)-sanayi tuzu, sözde saf tuz, vücût için çok faydalı değildir; kurumanın başlıca sebeplerinden biridir. Bu bakımdan, 250 milyon yıl önce, yer kabuğunun tektonik hareketleri ile, iç denizlerin kuruyarak yüksek basınç altında sıkışıp yoğunlaşması ile kristallenmiş, içinde doğal minerallerin kolloidal biçimde dağılımı ile zenginleşmiş Himalaya kristal tuzu, vücût için en ideal tuzdur. Kaya ve deniz tuzu ile kristal tuz arasındaki fark, aynı karbon atomlarından yapılmış olmasına rağmen, yüksek basınç ve sıcaklıkta kristallenmiş olmasından dolayı elmas ile bu özelliklerden yoksun şekilde oluşan linyit (kömür) arasındaki farka benzer. Suyun dışında hiçbir şey suyun yerini tutamaz Suyun dışında hiçbir şey suyun yerini tutamaz Ne çay, ne kahve, ne boyalı meşrubatlar, ne de sunî meyva suları suyun yerine geçemez. Aksine, enerji dönüşümü ve atıklarının uzaklaştırılmasında vücûtdaki suyu tüketirler. Bu sıvılar, su yerine kullanılırsa, beyinin su ihtiyacını bildirme şekli olan susama duygusu engellenir. Zamanla enerji ihtiyacını bildirme güdüsü olan acıkma hissi ile susama hissi birbirine karışır ve susadıkça da yemek yeme arzusu doğar. Vücûdun su eksikliği bildirilemeyince, vücût kendine zarar verme pahasına (daha değerli addettiği organları için diğerlerini fedâ etmek gibi) başka yöntemlere başvurur. Bu yöntem, acımasızca, diğer hayatî organlardan suyun tedârik edilmesidir. Vücût, su kıtlığı çektiğinde kandaki suyu kullanırsa yüksek tansiyon, omurlardakini kullanırsa bel ve boyun fıtıkları, kemiklerdekini kullanırsa gut, artrit, romatizma, akciğerlerdekini kullanırsa astım, pankreastakini kullanırsa şeker, midedekini kullanırsa ülser hastalıklarını yaratır. Oluşabilecek hastalıkların sayısı bunlarla da sınırlı kalmayıp daha birçokları sayılabilir. Hücrelerin su eksikliğinde daha da fazla zorlanması, hücre içi katı enerji tüketiminin artmasına ve dolayısı ile normalinden hızlı bölünmesine ve bu tehlikeli gidişe tepki olarak da beyinin oksijen gönderimini kesmesine sebep olur. Oksijenin kesilmesi netîcesinde, hücrenin hayatiyetini devam ettirebilmek için ilkel, yâni oksijensiz-anaerobik solunumu tercih etmesi ile de kanserleşme denilen sürece girilmiş olur. Bütün bunlara sebep olan, suyu azalan motorun bir süre sonra hararet yapması, suyu azalan yemeğin bir süre sonra dibinin tutması misâli, suyu azalan vücûdun da bir süre sonra ‘kuruma’ denilen asitleşme sürecine girerek hastalık ortamına hazırlanmasıdır. Oluşan ‘sağlık ve hayat’ dengesinin dışındaki bu durumun adı hastalık değil kurumadır. O hâlde, Su hayat ise, susuzluk ölümdür. Hayatın Vazgeçilmez Kaynakları Su ve Tuz Hayatın Vazgeçilmez Kaynakları : Su ve Tuz Kadîm bilgeliklere göre, doğayı oluşturan dört ana unsur: toprak, su, ateş ve havadır. Tuz ise bu dört unsurun hepsini içerdiği için, eskiden beri kutsal bir sembol sayılmıştır. Doğadaki el değmemiş pınarlardan kaynayan ve gerekli bütün mineralleri bünyesinde bulunduran lezzetli, berrak, serin suların tazeliği ve şifa gücü, şehirlerde kullanılan işlenmiş sular ile kıyaslanamaz. Aynı şekilde, doğanın kendi bünyesinde, milyonlarca yıllık özümsenme yolu ile oluşturduğu tabiî tuz, şehir hayatında kullanılan işlenmiş sofra tuzu ile karşılaştırılamaz. Vücûdumuzun düzgün çalışabilmesi, kaslarımızın kasılması, beynimizdeki hücrelerin birbirleriyle haberleşebilmesi, kalbimizin atması ve diğer hayatî fonksiyonlarımız için su ve tuz dengesi şarttır. İnsan vücûdunun, günlük olarak, 5 gram’dan 15 gram’a kadar değişik miktarlardaki tuz tüketimine uyum sağlayabildiği söylenmektedir. Ancak bir ortalama vermek gerekirse 70 kg’lık bir kişinin günde 7 gram kadar tuza ihtiyacı olduğu söylenebilir. Günümüzde, nüfusun büyük bir bölümü, çeşitli hastalıklar ile boğuşmaktadır. Hastalıklara karşı önleyici hekimlik olarak ‘dengeli beslenmek’ bir moda deyim olmasına rağmen, dengeli sulanmak veya dengeli tuzlanmak gibi kavramlar pek kullanılmamaktadır. Denizin ortasında kalan bir kişinin onca suya rağmen susuzluktan ölmesi çarpıcı bir örnektir. Yâni okyanusun suyu içilirse, susuzluğun giderilmesi bir yana, vücûtdaki suyu da emip uzaklaştırdığı için zamanından önce susuzluktan ölüme sebebiyet verir. Şehirlerde yaşayanlar, çeşitli boyalı meşrubatları, çayları, kahveleri içmek suretiyle, dolayısı ile vücûda suyun sahte girişi ile, benzer bir susuzluk ortamı şeklinde aynı durumu yaşayabilirler. Tuz Us yapar Us Ulu Us Yapar Tuz Us yapar, Us’da Ulu Us Yapar! Modern Toplum ambalajlı kimyasal, koruyucu maddeli ve rafine beslenme sistemi ile kendini her geçen gün biraz daha zehirlemektedir. Bu zehirlenme hücreleri asidik yani ekşi yapıya dönüştürür. Beslenme uzmanları, ayurveda, tamamlayıcı tıp bizi asidik yanı ekşiden alkaliye, yani tuzluya dönüştürmeye çalışır. Toksinleri (zehirleri) temizlemenin, yani asidik hücre yapısından alkalik yapiya geçmenin en kolay yolu, gerçek işlenmemiş tuz kullanmaktır. Tuzlar’ın en iyisi de kristal yapıda şeffaf, denizin içindeki mineralleri ve ışığı abzorbe edecek kadar sert olmalıdır. Himalaya Kristal kaya tuzu buna en iyi örnektir. Vücut için iletişimin kaynağı tuzlu sudur. Tuz olmadan vücud içi elektrik olmaz, hücreler arası elektrik olmadan, iletişim olmaz. Kısaca, Us yani akıl olmaz. • Su bilgidir, Tuz us dur. • Yaşam, hücre içi ve dışı Tuzlu suda gerçekleşir. • Tuz hayatın kaynağı, denizden gelir. • Hücre zarından kolaylıkla girebilidiği için, gerçek kristal Himalaya Tuzu vucudun mineral eksikliğini giderir. • Bütün yiyecekleri bozulmaktan ve çürümekten korur, tabiki hücreleri de korur. • Saf su elektriği iletmez, Tuzlu su iletir. Tuz olmadan vücudun elektrik sistemi çalışmaz. Yani düşünemez, kanuşamaz, kasları kullanamayız. Kısaca us’lu olamayız. • Sofra tuzu diye bilinen rafine edilmiş saf sodyum klorür, başka birşeydir. Vücudun doğal ihtiyacı olan hakiki kristal tuz başka birşeydir. • Kristal Himalaya tuzunun bağışıklık sistemini güçlendirme, vücut ısısını, suyunu dengeleme özelliği vardır. •İnsanın %75′i sudur. Geriye kalan kısmı da Hakıkı Tuz dur. • Tuzlu su kullanma ve tedavi metodlarını, sitemizde görebilir ve Kristal Himalaya tuzunu sipariş verebilirsiniz. Eğer vücudun % 75′i su ise geri kalanı nedir? Belki de bu sorunun yanıtı kimilerini şaşırtabilir. Aslında dikkatli bir okuyucu için bu sorunun yanıtı çoktan verilmiştir. Daha önce dedigimi gibi, canli hücre sivisi, yani stoplazma, deniz suyuyla, daha doğrusu, yaşam öncesi deniz suyuyla özdeş ise, vücudun geriye kalanını da tuz oluşturmaktadır. Biraz düşünüldüğü zaman bu yanıtın hiç şaşırtıcı olmadığını göreceksiniz. Neden? İnsan vücudunu da, üzerinde yaşadığımız gezegeni oluşturan elementler oluşturur. Başka bir deyimle insan vücudu, genel olarak canlı, dünyayı oluşturan elementlerden meydana gelmiştir. Proteinler, vitaminler, aminoasitler ya da enzimler, karmaşık molekül bağından başka bir şey degildir. Sadece insan vücudunun değil, bütün canlıların temel yapı malzemesi olan su ve tuz aynı zamanda her canlıda yaşamın sürekliliğini ve organizmanın doğal ve doğru çalışmasını sağlar. Bundan yüzyıl öncesine, Wilhelm Heinrich Schübler (1821-1898) ölüleri yakarak küllerini incelemiş ve yanan cesetlerden arta kalanın yalnızca tuz olduğunu ispatlamıştır. Tuz yaşamın oluşmasında ve sürekliliğinin korunmasında bu kadar önemli ise, o zaman tuz nedir? Belkide çoğumuz şimdiye kadar bu soruyu hiç sorma ihtiyaci bile duymamışızdır. Çünkü her insanın günlük tuz kullanımı o kadar azdır ki, miktar olarak yok denebilecek düzeydedir. Çoğumuz soframıza gelen tuzun, gerçek tuzla hiçbir ilişkisi olmadığının farkında bile değildir. Hatta yeni kuşak gerçek tuzun ne olduğunu, nasıl bir tadının olduğu nasıl oluştuğu bile bilmez. Çünkü soframıza gelen tuz gerçek tuz değildir. Peki, yıllardır soframızdan eksik olmayan tuz değilse nedir? Bunu anlayabilmek için önce tuzun nasıl oluştuğunu ve gerçek tuzun ne olduğunu ögrenelim. Doğada bulunan bütün tuzlar, denizlerin kurumasıyla, denizde bulunan minerallerin arkaya kalması sonucu oluşmuştur. Denizdeki bu minerallerin neler olduğunu ve ne miktarda olduğunu tahmin edebilmek o kadar zor değildir. Deniz suyunda, dünyada bulunan ve su ile çözülebilen bütün elementler vardır. Milyarlarca yıldır, yağmurlar aracılığıyla dünya yüzünde bulunan ve su ile çözülebilen bütün mineraller denizlere ulaşmıştır. Dolayısıyla tuz deyince, doğadaki hemen hemen bütün mineralleri içeren madde akla gelir. Tabii bu mineraller doğadaki temsil edildikleri miktarlar oranında da, deniz tuzunda vardır. Bu nedenle kimi elementler, sodyum ve klorür gibi deniz suyunda ve doğal olarak tuzda oldukça büyük miktarlarda temsil edilirken, kalium, kalsiyum, magnesyum gibi elementler miktar açısından daha azdır. Bunun yanında tuzda yaklaşık 84 element ve iz elementler mevcuttur. Soframızdaki yediğimiz tuzun tuz olmadığını söylerken şunu kastediyoruz. Endüstrileşme ile birlikte, özellikle ekonomik sebeplerden dolayı, en az 84 elemente sahip olan tuz, rafine edilerek sadece sodyum ve klorür elementine indirgenmiştir. Bu nedenle hemen hemen gerçek tuz elimizden alınarak yerine sodyum klorür (NaCl) ile degiştirilmiştir. Sodyum klorür ile gerçek doğal tuzun tatları aynı olmasa da birbirlerine oldukça yakındır. Bu nedenle tuzun rafine edilmesiyle elde edilen Sodyum Klorür kimse fark edememiştir.Bunun yanında, rafine edilmiş tuz, kaya tuzunun yanında olukça beyaz ve temiz göründüğü için, aynı zamanda da ucuz olduğu için, hemen herkes rafine edilmiş tuzu seçmiştir. Oysa tuz için tarihte savaşlar yapılmıştr. Altınla ölçülen tuz ile birçok ülkede askerlerin aylıkları ödenmiştir. Tuz tarihte bu kadar değerli ve pahaıi iken birden yok pahasına düşmüştür. Uğruna savaşlar yapılan tuz, durup dururken neden bu kadar ucuzlamıştır, yok fiyatına pazara sürülmüştür? Tuzun bu kadar ayaklar altına düşmesi hiç kimseye garip gelmemiştir. Aradan seneler geçti, dünya savaşları bitti, insanoğlu çağı deviren makineler icat etti, bilim hemen her alanda en parlak noktasına ulaşıi. Insanoğlunun bu başarılarının karşısında herkes mest olup kalırken, diğer taraftan da, dünyanın hemen her tarafında insanlar kitlesel olarak hastalanmaya başladi. Ve bilim toplumların kitlesel olara sağlıklarının bozulmasına karşı çaresiz olduğunu da inkardan gelemedi. Sağlık sistemlerinin çıkmazı bir ülkeyle kalmayıp dünyayı sardı. Toplumsal çıkmazın öncülüğünü tarihte her zaman sistemin dışında düşünmeyi becerebilen insanlar yapmıştır. Işte kitlelerin sağlığı durduk yerde bozulurken ve sisteme bağımlı geleneksel bilim de çaresizliğini itiraf edince, çözüm gene sistemin dışından gelmek zorunda kalmıştır. Yalnız çözümün bugünkü geleneksel sağlık sisteminin dışında gelmesi, bilimsel olmadığı anlamına gelmez. Aksine bugünkü sağlık sisteminde, sağliı sisteminde, sosyal ve ekonomik kaygılar o kadar büyük boyutlara ulaşmıştır ki, bilim de bu sistem içerisinden sadece toplumsal zenginliğinde ulaşmanın bir aracı hale gelmiştir. Bilim o kadar büyük bir çıkmazdadır ki, doğadaki çıplak gözle gözlemlenebilen en basit doğrular, en basit gerçekler bile geleneksel sağlik sistemi tarafından anlaşılamamakta, çoğunlulukla da inkardan gelinmektedir. Buna en basit örnek toplumun üzerine bir karabasan gibi çöken yüksek tansiyondur. Vücudun sahip oluğu su miktarını su ve tuz birlikte düzenlerler. Yaşlı insanlar bu sözü böyle ifade edemeseler bile, tuzun yaşam için önemini çok iyi bilirler. Hele ki çölde yaşayan halklar, tuzsuz çölde yaşamanın imkansız oldugu bilirler. Bugün hala daha, güney doğu Anadolu’da hayvanlara sistemli bir şekilde tuz verilir. Bu insanlar yaptıklarının bilimsel açıklamasını yapamazlar, ancak yaptıklarının ne kadar yaşamsal önemi olduğunu bilirler. Işte belki de okur yazar bile olmayan bu insanların yaşam karşısındaki bilgeliğini, geleneksel bilim, modernleşme adı altında inkardan gelmiştir. Dolayısıyla insandaki kan dolaşımının vücuttaki su miktarından derinden etkilediğini kavrayamazlar. Çünkü bilim her şeyden önce bir mantıksal değerler zinciridir. Eğer bu matematiksel mantık zincirinde halkanın bir koptu mu , diğer halkaların sebep sonuç ilişkisi de ortadan kalkar. Yani bilim temelini kaybettiğinden anlaşılmaz hale gelir. Bugün geleneksel sağlık sistemi, yüksek tansiyonlu insanlara, hem de büyük bir histeriyle tuzdan uzak durmalarını tembihlerler. Bu ateşin üzerine benzin dökmekle eş değerdedir. Işte sistemin bu bağnaz ve at gözlüklü çıkmazını, sadece pharma endüstrisinin kar hırsına bağlamak doğru değildir. Sağlık sisteminin bu çıkmazı, daha çok da insanın sosyal karakterinde aramak gerekir. “Yeni“ her zaman insana bir güvensizlik, bir korku verir. “Yeni“’ ye karşı toplumda da aynı güvensizlik ve korku olduğu için, yeniden yana olan, toplumda oldukça sert, sosyal ve ekonomik yaptırımlara uğrar. İşte bu nedenle büyük sosyal değişimler hep devrimlerle gerçekleşmek zorunda kalmıştır. İsa yeniyi söyledi, çarmıha gerdiler. Hz. Muhammed (sav) yeniyi söyledi, çöle sürdüler. Ama sonra dönüp çarmıha gerdiklerine, sürgüne gönderdiklerine tapınmaya başladılar. Daha sonra bu yenilikçi fikirlerin etrafında çıkar odakları toplanır, başka bir yeniye tahammül edemezler. İnsanin sosyal karakteri budur. Bugün geleneksel sağlık sistemi etrafında da bir çok çıkar grupları toplanmıştır. Bunların yeniye tahammül etmelerini beklemek boşuna olur. Bütün bunlar geleneksel bilimin birçok kazanımlarını, yeteneklerini inkar anlamına gelmiyor. Ancak her geçen gün geleneksel TIP, insanı iyileştirebilecek en doğal yolları terk edip, bütün çözümü ilaç sanayinin sundukları alternatiflerde aramaktadır. Bu yüzden geleneksel TIP çözümünden uzaklaşip, hatta insanı iyileştirmeyi bir yana bırakıp, insan sağlığını tehdit eden yöntemler kullanılmaktadır. Bu haliyle geleneksel TIP ilaç endüstrisinin bir uzvu haline dönüşmektedir. Eğer bilim kendini, endüstrinin kar hırsından kurtarabilir de bağımsız olarak araştırmalarını yapabilirse, tabii ki bilimin kazanımları ve yetenekleri daha da büyüyecektir. O zaman dünya bugünkünden daha sağlıklı ve daha barışçı olacaktır. Oysa insan sağlığının doğal yollardan geri kavuşturmanın tarihi hemen hemen insanlik tarihi kadar eskidir. Bunlar geleneksel TIP tarafından kocakarı ilacı olarak aşağılanmaktadır. Doğada tuz iki biçimde bulunmaktadır. Birincisi denizlerde çözülmüş halde, ikincisi, ise toprak altında kaya halinde. Dünyanın çeşitli yerlerinde kristal olarak görülen tuzları da önce kaya tuzu kategorisinde inceleyeceğiz, sonra kristal tuzla kaya tuzu arasındaki ayrımı anlatacağız. Kaya, özellikle kristal tuzların çoğunluğu, dünyanın evrimi sürecinde yaklaşik 230-250 milyon yıl önceki dünyanın evriminde “permian“ denilen dönemde oluşmuştur. Bu zamanda, dünya üzerinde sadece “pangea“ adı verilen, dört bir tarafı okyanuslarla çevrili bir kıta vardır. Dünya tarihi içerisinde bu kıta parçalanarak bugünkü yedi kıtanın oluşmasının yolunu açar. Bu parçalanmada, depremler, volkan püskürmeleri gibi büyük yer olayları olur. Kimi çukur yerleri deniz suları doldururken, kıtaların birbiriyle buluştuğu yerde de Himalaya dağlari gibi, koca dağlar oluşur. Bu yeni oluşan göller ne denizlere akıp gidebilmiş ne de denizlerden bu gölleri yeni sular ulaşabilmiştir. Böylelikle güneş enerjisiyle suyu kuruyan bu göllerin dibinde deniz tuzu birikmiştir. Dünyadaki kimi tuz yataklari, (Örmegin Pakistan’daki) Asya kıtası ile Hindistan yarımadasının birbirine yüklendiği bölgede yüksek basınç altında kristalleşir. Tuzun Kullanımı nasıl olmalı Tuz’un Kullanımı nasıl olmalı? Kristal tuzlu su çözeltisi nasıl hazırlanır? Birçok alandan kullanılmak üzere önce kristal tuzla doymuş bir çözelti hazırlanır. Bu çözelti hemen her tuzla su kullanım biçimi için temel teşkil edeceğinden, nasıl bir doymuş çözelti hazırlanır onu görelim. Hazırlayacağımız bu doymuş tuzlu suyu çok amaçlı kullanabilirsiniz. Asıl tuzlu su içme kürü için hazırlanır. Buna karşın yemek yapmada kullanabilirsiniz. Kavanozdaki su tükendiği zaman, içinde kristal tuz bulunduğu sürece, tekrar tekrar üzerine su katabilirsiniz. Tuzlu Su Doymuş Çözeltisi Hazırlanışı Temiz bir kavanozun içine birkaç parça kristal tuz koyun Tuzların üzerini örtebilecek kadar, kaynak suyu dökün. Yaklaşık iki saat sonra, eğer tuzlar tamamen erimişse, biraz daha tuz koyun Tuz suda ancak %26 oranında çözülür ve bu bir doymuş çözeltidir. Kavanozun kapağının plastik olmasına dikkat edin. Çünkü metaller elektrik ve ışık enerjisini kendi bünyesinde toplarlar ve ayrıca çok çabuk paslanır. Tuzlu su içme kürü nasıl yapılır ? Her akla gelende su içmek gereklidir, ancak bu istenilen sonuca ulaşmak için yeterli değildir. Özellikle kanser, yüksek tansiyon, astım ve aşırı kilolardan kurtulmak için değil, aynı zamanda, hastalıkları ve erken yaşlanmayı önlemek için, bir ömür boyu yapılması gerekir. Ancak böylelikle insan hastalıklardan kendini koruyabilir. Tuzlu su ile yapılacak içme kürü aşağıdaki gibidir. Sabahleyin alacağınız tuzlu suyun önemi şurada; vücuttaki su miktarı tuz belirler. Çünkü su alındığı zaman, natrium iyonları su ile birleşerek hücre zarından dışarı taşınır. Bu şekilde vücutta su toplanır. Eğer vücudunuza tuz almazsanız, su vücudumuza hiçbir fonksiyon üstlenmeden dışarı çıkar. Yemeklerden önce içeceğiniz su, hücrede elektrik enerjisi üretir. Böylelikle vücut gereksiz yemek yeme isteğini ortadan kaldırır. Su vücudu terk ederken zehirli atıkları dışarı taşır. Böylelikle vücudun asit – baz dengesini yeniden kurar. Yemeklerde içeceğiniz su ise sindirim sistemine yardımcı olur. Yiyeceklerin hidrolizini kolaylaştırarak vücuda girmesini kolaylaştırır. Şunu utmamak gerekir ki, ancak su içerisinde çözülebilen yiyecekler vücuda girebilir. Tuzla su içme kürünün hemen her sağlık sorusuna karşı kullanılması gerekir ve oldukça güzel su verir. Sebebi ise daha öncede söylenildiği gibi, vücudun en önemli enerji ve mineral açığını kapatır. Diğer taraftan ise vücutta yıllardir birikmiş toksinlerden kurtarır. Yalnız böbrek rahatsızlığı, kalp rahatsızlığı ya da kan dolaşımı sorunları olanların, yıllarca su içmeden bir günde 2,5 litreye çıkarmaları sorunlar yaratabilir. Bu nedenle, bir hafta içerisinde yavaş yavaş artırmakta fayda vardır. Böylelikle vücuda bu yeni değişmeye ayak uydurma fırsatı sağlanır. Tuzlu su küründe her şeyden önce suyun kalitesi ve sürekliliği önemlidir. Sadece su içmek istediğiniz zaman değil, kurala uygun olarak içmek gerekir. Özellikle yemeklerden yaklaşık yarım saat önce içilen su, vücuda en yararlı sudur. Tuzlu su içme kürü sadece hastalıklara karşı ya da sadece hastalık bitinceye kadar anlaşılmamalıdır. Insanın yalnızca kaybedilen sağlığın geri getirilmesi için değil, var olan sağlığımızı korumak için de tuzlu su içme kürü yapmamız gerekir. İnsanoğlu normal koşullarda dünyaya sağlıklı gelir. Nasıl ki dünyaya gelinceye kadar ana rahminde tuzlu su içerisinde büyürse, ölünceye kadar da bu tuzlu suya ihtiyaç duyar. Daha öncede belirttiğimiz gibi su ve tuz yaşayan canlı için en önemli besin kaynağıdır. Ne tuzu tatlandırıcı olarak nede suyu, susadığımız zaman içmemiz gereken bir madde olarak görmek gerekir. Her gün ama her gün susayalım, vücudun ihtiyacı olan suyu ve tuzu almamiz gerekir. Sağlıklı ve dengeli gelişmelerini sağlamak için, çocuklarımıza da su içmeyi ögretmemiz gerekir. Himalaya kristal tuzuyla, sağlığınızı korumak ya da geri kazanmak için tuzlu su kürü uygulamaya başladığınız zaman, evinizdeki rafine edilmiş tuzu da hemen mutfağınızdan uzaklaştırmanız gerekir. Yoksa bir taraftan, hazır yiyeceklerde aldığımız tuz, öbür taraftan evde kullanılan rafine edilmiş tuz, yaptığımız kürün doğru sonuçlara ulaşmasını engeller. Sürekli içilecek tuzlu su kürü vücutta şu değişmelere sebep olur. Vücudun asit ve baz dengesini olumlu etkiler. Vücudun elektrik yükünü olumlu etkiler. Dolaşım sistemini ve organlarını olumlu etkiler. Kan basıncının düşmesine sebep olur. Vücutta biriken toksinlerin ve ağır metallerin dışarı atılması sağlar. Kaynak: Yaşamın Gizemi Su ve Tuz, Yücel Aydemir Yücel Aydemir’in kitabını sitemizden sipariş edebilirsiniz. Tuz neden rafine edilir Tuz neden rafine edilir? Kaç çeşit tuz vardır? Tuzu, doğal tuz ve rafine edilmiş sofra tuzu olarak önce ikiye ayırmak gerekir. Gerçi doğal tuzlar da insan sağlığı açısından, mineral bileşimi ve oluşum süreci açısından iki katagoride incelemek mümkün. Ancak önce temel belirleyici olan tuzun doğal mı yoksa rafinemi edilmiş olduğunu ayırt etmemiz gerekir. Çünkü bize sofra tuzu diye belletilen bir tuz değil saf sodyumklorürdür. Ve saf sodyumklorür de vücut için oldukça agrasif bir maddedir. İşte bu nedenle herkes tuzdan uzak durun der. Bize aman tuzdan kaçının derken, gerçek tuzun ne olduğunu bildiklerinden değil, sadece rafine edilmiş tuzun zararlı etkilerini bildiklerinden söylerler. Bu temel ayırt edici özelliklere göre tuzu şöyle sıralandirabiliriz; 1. Doğal tuz a. Deniz tuzu b. Kaya tuzu c. Kiristal tuz 2. Rafine edilmiş sofra tuzu (saf Sodyumklorür) 1. Doğal tuz a. Deniz tuzu: Deniz tuzu özellikle deniz kenarlarında yapılan göletlerde, deniz suyunun kurutulması sonucu elde edlir. Ancak bugün denizlerin sanayi artıklarıyla kirlenmesinden dolayı, denizden elde edilen tuzlar da rafine edilmektedir. Bu sebepten, rafine edildikten sora, tuzun kaynağı nereden olursa olsun, hiçbir anlamı ve özelliği kalmamaktadır. Rafine edilmiş tuzun kaynağı ne olursa olsun, canlı için bir zehirdir. b.Kaya tuzu: Kaya tuzu eski denizlerin kuruması sonucu oluşmuştur. Mineral bileşimi açısından, oluştuğu denizin mineral bileşimini taşır. Kaya tuzu milyonlarca yıl yaşında olduğu için hiçbir çevre kirlenmesinin etkisi yoktur. c. Kristal tuz: Dünyanın çeşitli bölgelerinde milyonlarca yıl yüksek basınç altında kalan kaya tuzları kristalleşirler. Kristal tuzlarını kaya tuzlarından ayıran en büyük özellik, basınç altında molekül yapısı yoğunlaşarak küçülmüş olmasındadır. Bu ince molekül yapısı kristal tuz iyonlarının hücre zarından hücreye girmelerini kolaylaştırır. Dünyanın en iyi kristal tuzlarından birisi de Himalaya tuzu olarak bilinen Himalaya kristal tuzudur. 2. Rafine edilmiş sofra tuzu (NaCI) nedir? Özellikle ekonomik sebeplerden dolayı, kaya tuzları yüksek basınç ve yüksek ısı altında rafine edilir. Rafine edilirken tuzun içerisinde bulunan Sodyum ve Klorür’ün dışında, diğer bütün elementler ve iz elementleri çeşitli kimyasal ve fiziksel süreçten geçirilerek ayrıştırılırlar. Ancak bu insan vücudunun ihtiyacı olan tuz değildir. Çünkü Sodyumklorür (Sofra Tuzu) insan vücudunda da kendi başına agrasif reaksiyonlara girer. Bu da vücudun kimyasal işleyişini bozar. Bu nedenle vücut sofra tuzunu agrasif bir madde olarak algılar ve hemen vücuttan dişari atmaya çalışır. Vücut bu agrasif maddeyi yanlızca su ile dışarı atabilmektedir. Toplumun büyük bir çoğunluğu su içmeye küstüğünden, vücut bu sofra tuzunu dışarı atamamaktadır. Özellikle aşırı softra tuzu tüketimi, yüksek tansiyona, romatizmal kemik ağrılarına, mide ve bağirsak kanseri gibi birçok sağlik sorununa sebep olmaktadır. (Bak. Yaşamın Gizemi (Su ve Tuz) Himalaya kristal tuzu nedir? Himalaya kristal tuzu nedir? Himalaya kristal tuzu nedir? Kaya tuzlarının oluşumu yaklaşık 250 milyon yıl önceye denk gelir. Milyonlarca yıl öncesi kuruyan bu denizlerinden arta kalan tuz yataklarından bazıları uzun yıllar yüksek basınç altında kalarak kristalleşirler. Dünyada kristal tuz yataklarından en önemlisi Pakistan’da bulunan ve Himalaya kristal tuzu olarak adlandırılan tuzdur. Bu tuzların en büyük özelliği oldukça küçük molekül yapısına sahip olmalarıdır. Kristal tuzların küçük molekül yapısı, hücre zarından kolayca girip çıkmasını sağlar. Tuzlu Su Ne Demek Tuzlu Su Ne Demek ? Güzel bir kaynak suyuyla yapılan tuzlu su, sıvılaştırılmış yoğun enerji demektir. Bugün kaynak sularının, yeraltında olan uzun yolculuğunda yoğun bir enerji bağlarıyla donandığı bilinmektedir. Hatta bazı kaynak sularının yeryüzüne çıkıncaya kadar binlerce yıl yeraltında dolaştıkları tespit edilmiştir. Öbür taraftan kristal tuzun madde ile enerji arasında bir geçiş maddesi olduğu söylenmektedir. (Dr. Hendel, B. & Ferreira P) Özellikle de yüksek basınç altında kristalleşen tuz bir enerji kütlesidir. Tuzlu suyun iyileştirme gücü, sahip olduğu bu yoğun enerjiye ve mineral zenginliğine bağlıdır. Özellikle su kıtlığından ve aşırı rafine edilmiş tuz tüketiminden ortaya çıkan hastalıkları tuzlu suyu gerekli bir biçimde kullanarak iyileştirebiliriz. Genel olarak hemen yer rahatsızlığa ve ciddi sağlık sorunlarına karşı vücudun kurumasını ortadan kaldırmak için, tuzlu su içme kürü uygulanır. Bazi rahatsızlıklara karşı örneğin göz kuruması ve yanması, grip ve ya cilt hastalıklarına karşı ise bir taraftan tuzlu su kürü yaparak vücuda içerden yardım ederken, bir taraftan da gene tuzlu su ile çeşitli yöntemlerle vücudu dışarıdan yardımcı olarak insanın yeniden sağlıgına kavuşması sağlanır. Mineral tuz, insan vücudunun madde alışverişinde en önemli görevleri üstlenirken, aynı zamanda hücrelerin birbiriyle haberleşebilmeleri için gerekli zemini de sağlar. Şunu iyi bilmemiz gerekir ki, mineral tuz ile iyileşme uzun sürer ve sabırlı olmak gerekir. Çünkü ilaçla yapılan müdahale gibi, vücudun rahatsızlıkları bastırılmaz. Buna karşın vücutta eksik olan su ve tuz ile vücudun kendi iyileştirme gücü yeniden devreye sokularak sağlanır. Bu bölümde , bazi hastalıklara karşı kristal tuzun nasıl kullanılacağı hakkinda öneriler sunulacaktir. Bunlardan en önemlisi tuzlu su kürüdür. Tuzlu su kürü sadece hastalıklardan kurtulmak için değil, sağlıklı insanın da bir ömür boyu yemek yemek, nefes almak gibi sürekli yapması gereken bir olaydır. Böylelikle ancak bu dünyadan veda edinceye kadar, sağlıklı yaşamayı becerebilirsiniz. Sağlıklı ve her gün dinç yaşamanın yolu önce kaliteli sudan ve doğal tuzdan geçmektedir. Yaşlanmayı ve ölümü durdurmak zor, ancak böylelikle yaşlanma sürecini geciktirmek ve ölüm kapımızı çalıncaya kadar sağlıklı yaşamayı sağlamak mümkün. Kristal Tuz Lambası nedir Kristal Tuz Lambası Kullandığımız birçok elektrikli ev araçları çevreye yüksek frekansta elektrik yayarlar. Bu insan vücudunun doğal elektrik frekansından oldukça yüksektir. Evlerimiz bilgisayar, televizyon gibi cihazlarin yaydığı pozitif yüklü iyonlarla doludur. Özellikle saatlerce bilgisayarın karşısında çalışma ya da televizyon seyretmeden dolayı insanda sinirlerin gerilmesine ve uykusuzluklara sebep olur. Ayrıca bu yüksek düzeydeki elektrik yüklü, vücutta bazi agrasif maddelerin özgürleşmesine sebep olur. Özgürleşen bu agrasif maddeler hücrenin genetik yapısına saldırarak bozarlar ki, bu vücutta kanser oluşmasına sebep olabilir. Çevreye yayılan aşırı elektrik yükünden, çocuklari daha fazla etkilenmektedir. Kristal tuzun içerisindeki lamba yandığı zaman tuz hafif ısınır ve odadaki nemi lamba üzerinde toplar. Bu kristal tuzun yüzeyinin hafif ıslanmasına yol açar. Ve böylelikle Kristal tuz çevreye negatif yüklü iyonlar saçar. Negatif yüklü bu iyonlar çevrenin pozitif yüklü iyonlarıyla birleşerek ortamın nötral hale gelmesine yardımcı olur. Çalışma odanıza bilgisayarınızın yanına koyacağınız bir kristal tuz lambası, hem ortama rahat bir görünümün verirken, öbür taraftan da ortamın elektrik yükünü azaltır. Böylelikle aşırı baş ağrılarından stresten ve uykusuzluktan kendinizi kurtarmış olursunuz. Neden insanın tuza ihtiyacı vardır Neden insanın tuza ihtiyacı vardır? İnsan vücudunun neden tuza ihtiyacı vardır? Doğa da yaşam birkaç temel maddenin üzerine kurulmuştur. Bunlardan birincisi oksijendir. Oksijen olmadan 3 dakika bile yaşamamız olanaksızdır. Oksijeni herhangi bir gazla değiştiremeyiz. Bunu herkes bilir. Bilmesek de kendiliğinden nefes alıp veririz. Sadece insan yaşamını değil aynı zamanda bütün canlıların yaşamını derinden etkileyen diğer iki madde ise su ve tuzdur. İnsan vücudundaki bütün canlı olayları, su içerisinde ve suyla olmaktadır. Bunun yanında suyun insan vücudundaki en önemli görevi enerji üretmektir. Su hücre zarından içeri akın ederken bildiğimiz elektrik enerjisi üretir. Özellikle beynin ve sinir sisteminin temel enerji kaynağı budur. Suyun hücreden içeri girebilmesine ise tuz yardım eder. Vücutta bütün hücreler vücut suyu diye adlandırılan sıvının içerisinde yüzerler. Hücre suyu ile hücrenin içinde yüzdüğü vücut suyu arasında tuz yoğunluğu farkı vardır. Bu fark vücutta ozmos gücünü yaratır. Canlı hücrelerin içinde bulunduıu vücut suyu ile yaptığı madde alışverişi bu ozmos gücüne bağlıdır. Yani hücreye yaşamı veren ozmos gücüdür. Çünkü canlı hücrelerde olan bütün metabolik olayların temelini ozmos oluşturur. Ana rahminde embriyo tuzlu su içerisinde gelişir ve özellikle hamileliğin son birkaç ayında her iki günde yenilenir. Neden Himalaya kristal tuzu Neden Himalaya kristal tuzu? Himalaya kristal tuzu insan sağlığı için neden önemlidir? Dünyada yaşamı su ve tuza borçluyuz. Su ve tuzun kalitesi de insan sağlığını çok derinden etkiler. Eğer biz, sağlıklı yaşamak istiyorsak, su ve tuzu gerektiği miktarlarda ve kalitede almak zorundayız. Bugün ne içtiğimiz suyun ne de yediğimiz tuzun kalitesi hakkında bir bilgimiz yoktur. Oysa su ve tuz insanoğlunun en önemli, vazgeçilmez ve hiçbir maddeyle degiştirilemez bir besin kaynağıdır. İnsan su ve tuzu gerekli miktarlarda ve kalitede almadığı zaman, yaşlanmayı hızlandırarak metabolizma bozukluklarına sebep olur. Bugün dünyayı saran ve çağın hastalıkları olarak adlandırılan, yüksek tansiyon, astım, kanser ve diğer nice hastalıkların sebeblerinden biri yaşamın vazgeçilmez bu iki maddesinin gerekli miktarkarda ve kalitede alınmayışıdır. Yapılan en son bilimsel araştırmalara göre, insan sağlığı için en kaliteli tuzun Himalaya kristal tuzu olduğunu göstermiştir. Himalaya kristal tuzuyla yapılan üç aylık bir tuzlu su kürü sonucunda, insanların bütün metabolik olaylarının doğal seviyesine ulaştığı ve rahatsızlıklarına iyi geldiği görülmüştür. Tuzun vücuttaki görevleri Tuzun vücuttaki görevleri Su ve tuz birlikte insan vucudunun en önemli yaşamsal fonksiyonlarını düzenler. Gerek hücre sıvısı, gerekse hücre dışı sıvılar, yoğunlukları farklı olan tuzlu sulardır. Vücutta hiç bir sinir hücresinin, diğer organ hücreleri ile herhangi bir bağlantısı yoktur. Oysa beyin, vücudun bütün hücreleri ile iletişim içindedir. Bu ancak, hücre dışı suyun, elektrik iletkenliği özelliğinden yararlanılarak yapılır. Bilindiği gibi saf su elektrik iletemez. Yalnızca tuzlu su elektrik iletir. Böylelikle hücreler arası ve hücreler ve sinir sistemi arasında iletişim mümkün olabilir. Bu demektir ki tuz olmadan, insan ne düşünebilir, ne konuşabilir, ne vücudunun diğer organlarının verdiği bilgileri alıp gerektiği tepkiyi gösterebilir. Vücuttaki bütün yaşamsal olaylar hücre içi ve hücre dışı bu tuzlu suda gerçekleşmektedir. Gene bütün hücrelere besinler hücre dışı sıvı ile taşınır. Bu sıvıda besinler, difüzyon yolu ile dağılır. Difüzyon’un yayılma hızı sıvının termo dinamiğine bağlıdır. Isı su içerisindeki taneciklerin hareket enerjilerini arttırdığından difüzyon kolay ve hızlı olur. Genelde soğuk havalarda hasta oluşumuzun sebebi budur. Hücre içi ve hücre dışı madde alışverişi tuzlu su yoğunluk farkları ile gerçekleşir. Bu içerdeki tuz yoğunluğu ile dışarıdaki tuz yoğunluğunun farkından ortaya çıkan ozmos ile olur. Daha öncede söylendiği gibi, hücre dışı suyun yoğunluk oranı %94 iken, hücre içi su yoğunluğu %75 civarındadır. (yanlız bu sayıları mutlaklaştırmak doğru değildir. çünkü bu oran insandan insana değiştiği gibi kişinin su ve tuz tüketimine göre de değişir. ) Yani kısaca tuz olmadan hiçbir canlı olayları yürümez. Peki tuz insan yaşami için bu kadar vazgeçilmez bir fonksiyona sahip iken kimi doktorların” yüksek tansinonuz varsa tuzdan uzak durunuz” açıklamalarını nasıl anlamak gerekir. Bu insanin kendi ölümünü yavaş yavaş kendisinin hazırlaması demektir. Evet tuzdan uzak durun ama hangi tuzdan. Bunun ayrımını şimdi daha doğru yapmak zorundayız. Rafine edilmiş tuz sadece yüksek tansiyon yapmaz. Aynı zamanda kansere varan birçok hastalığında oluşmasına sebep olur. Onun için ister deniz tuzu olsun, ister kaya tuzu olsun, isterse kristal tuzu olsun rafine edilmişse uzak durun. Tuzun vücuttaki bir diğer görevi ise potasyum-sodyum pompası ile ozmos gücünün sürekliliğini yaratarak, vücudun doğal su dengesini ayarlamasıdır. Aynı zamanda vücudu ağır metallerden ve zehirlerden arındırmasıdır. Bunun içindir ki en iyi tuz, kristal yapıda şeffaf (sarı, pembe ve gri değil) olandır. Tuz Nedir Tuz Nedir? Tuz nedir? Tuz denizden gelir. Ya kaya tuzu gibi eski denizlerin kuruması sonucu oluşmuştur, ya da deniz suları buharlaştırılarak elde edilir. O zaman denizlerden elde edilen bu tuz denize nereden gelir. Dünyada var olan ve su ile çözülebilen bütün elementlerin milyarlarca yıl boyunca yağmurlar aracılığıyla denizlere taşınması ile oluşmuş mineraller yığınıdır. Ve bu mineraller doğadaki temsil edildikleri miktarlarına eş değerlerde de tuzda temsil edilirler. Doğal bir tuzda en az seksen dört element bulunur. Dünyada var olan hemen bütün elementler tuz da da vardır. Eger biz bir damla deniz suyu dünyaya eşdeğerdedir dediğimiz zaman büyük bir yanlış yapmış olmayız. Kaç çeşit tuz vardır Kaç çeşit tuz vardır? Kaç çeşit tuz vardır? Tuzu, doğal tuz ve rafine edilmiş sofra tuzu olarak önce ikiye ayırmak gerekir. Gerçi doğal tuzlar da insan sağlığı açısından, mineral bileşimi ve oluşum süreci açısından da iki katagoride incelemek mümkün. Ancak önce temel belirleyici olan tuzun doğal mı yoksa rafinemi edilmiş olduğunu ayırt etmemiz gerekir. Çünkü bize sofra tuzu diye belletilen bir tuz değil saf sodyumklorürdür. Ve saf sodyumklorür de vücut için oldukça agrasif bir maddedir. İşte bu nedenle herkes tuzdan uzak durun der. Bize aman tuzdan kaçının derken, gerçek tuzun ne olduğunu bildiklerinden değil, sadece rafine edilmiş tuzun zararlı etkilerini bildiklerinden söylerler. Bu temel ayırt edici özelliklere göre tuzu şöyle sıralandırabiliriz; 1. Doğal tuz a. Deniz tuzu b. Kaya tuzu c. Kiristal tuz 2. Rafine edilmiş sofra tuzu (saf Sodyumklorür) 1. Doğal tuz a. Deniz tuzu: Deniz tuzu özellikle deniz kenarlarında yapılan göletlerde, deniz suyunun kurutulması sonucu elde edlir. Ancak bugün denizlerin sanayi artıklarıyla kirlenmesinden dolayı, denizden elde edilen tuzlar da rafine edilmektedir. Bu sebepten, rafine edildikten sonra, tuzun kaynağı nereden olursa olsun, hiçbir anlamı ve özelliği kalmamaktadır. Rafine edilmiş tuzun kaynağı ne olursa olsun, canlı için bir zehirdir. b.Kaya tuzu: Kaya tuzu eski denizlerin kuruması sonucu oluşmuştur. Mineral bileşimi açısından, oluştuğu denizin mineral bileşimini taşır. Kaya tuzu milyonlarca yıl yaşında olduğu için hiçbir çevre kirlenmesinin etkisi yoktur. c. Kristal tuz: Dünyanın çeşitli bölgelerinde milyonlarca yıl yüksek basınç altında kalan kaya tuzları kristalleşirler. Kristal tuzlarını kaya tuzlarından ayıran en büyük özellik, basınç altında molekül yapısı yoğunlaşarak küçülmüş olmasındadır. Bu ince molekül yapısı kristal tuz iyonlarının hücre zarından hücreye girmelerini kolaylaştırır. Dünyanın en iyi kristal tuzlarından birisi de Himalaya tuzu olarak bilinen Himalaya kristal tuzudur. 2. Rafine edilmiş sofra tuzu (NaCI) nedir? Özellikle ekonomik sebeplerden dolayı, kaya tuzları yüksek basınç ve yüksek isi altında rafine edilir. Rafine edilirken tuzun içerisinde bulunan Sodyum ve Klorür’ün dişinda, diğer bütün elementler ve iz elementleri çeşitli kimyasal ve fiziksel süreçten geçirilerek ayrıştırlıırlar. Ancak bu insan vücudunun ihtiyacı olan tuz değildir. Çünkü Sodyumklorür (Sofra Tuzu) insan vücudunda da kendi başına agrasif reaksiyonlara girer. Bu da vücudun kimyasal işleyişini bozar. Bu nedenle vücut sofra tuzunu agrasif bir madde olarak algılar ve hemen vücuttan dişari atmaya çalışır. Vücut bu agrasif maddeyi yanlızca su ile dışarı atabilmektedir. Toplumun büyük bir çoğunluğu su içmeye küstüğünden, vücut bu sofra tuzunu dışarı atamamaktadır. Özellikle aşırı sofra tuzu tüketimi, yüksek tansiyona, romatizmal kemik ağrılarına, mide ve bağırsak kanseri gibi birçok sağlık sorununa sebep olmaktadır. (Bak. Yaşamın Gizemi (Su ve Tuz) Yücel Aydemir’ DEN ALIMIŞTIR Alternatif Tıp ve Alternatif Tedavi, bitkisel ürünler, sifamarket
0 notes
alternatif-tip · 8 years
Link
Günümüzde Modern Tıpta belli başlı bazı hastalıklarda Tuz kullanımı sınırlandırılmış ya da tamamen yasaklanmıştır. Bunun yerine GERÇEK HİMALAYA TUZLARI tavsiye edilmiştir. HİMALAYA TUZU ile sadece tuz ihtiyacının karşılanmasının yanı sıra Astım, Alerji, Yüksek tansiyon, Kabızlık; Diyabet; Bağışıklık sistemi hastalıkları,Mide ekşimesi, Mide ağrıları, Göğüs ağrısı, Bel ağrısı,Eklem ağrıları,Ankiloz spondilit (eklem yangıları), Migren, Kolit ağrısı, Romatizmalı dokulardaki ağrı, Hamilelerde mide bulantısı, Obezite, Gut, Böbrek taşı, Osteoporoz (Kemik erimesi), Alkol bağımlılığında, Sigara bağımlılığında, Egzama, Akne, sivilce, Sedef hastalığı,El ve ayaklardaki mantar hastalığı, Siğil, Soğuk algınlığı,Bronşit, Deri iltihaplanması,Epilepsi,KanserGibi hastalıklar içinde yardımcı şifa kaynağı olarak gösterilmiştir. Ve gerek tarihte gerekse günümüzde birçok hastalığın tedavisinde yardımcı ürün olarak kabul görmüştür. IŞIK SUYU’nun (doymuş Himalaya kristal tuzlu su çözeltisi) hazırlanışı IŞIK SUYU’nun (doymuş Himalaya kristal tuzlu su çözeltisi) hazırlanışı Bu işlem, hayatın kaynağı olan su ve tuzu birbirine kavuştururken, ‘iki’yi ‘bir’ yapma süreci ile onları onurlandırma işlemidir. Bir başka deyişle, kristal tuzdaki saklı ateşi (enerjiyi) suyun evrenine teslim törenidir. Hazırlanışı: Cam bir kavanoz içine yumurta büyüklüğünde Himalaya kristal tuzu konulur. Üzerine iki-üç bardak temiz içme suyu ilâve edilir. Bir müddet tuzun çözünmesi için beklenir. Çözeltinin doymuş hâle geldiği, dibinde bir miktar çözünmeden kalan tuzdan anlaşılabilir. Tuzun tamamı eridiyse, doymuş çözelti için biraz daha tuz ilâve edilmelidir. Bu stok çözeltiden yemek yaparken damak tadına göre gereken miktarda kullanılabilir. Vücudun kurumasına karşı kür olarak kullanıldığında, bir bardağa yarım çay kaşığı kadar ilâve edilerek başlanabilir. Yemekleden yarım saat kadar önce, yemek esnasında ve sonrasında olmak üzere günde ortalama 10 bardak kadar alınabilir. Kademeli olarak miktar arttırılabilir. Günlük su ihtiyacı: 30 ml / kg Günlük tuz ihtiyacı: 1.10-4 g / kg (yaklaşık 5-10 g arası) (Himalaya kristal tuzunun kullanımında metal kullanmayınız.) Tuzun dışında hiçbir şey tuzun yerini tutamaz Yemeklerin yapımı sırasında damak tadı ve lezzet nedeni ile ilâve edildiği düşünülen tuz, esasında doğal bir vücût ihtiyacı ile konulmaktadır. Çünkü tuzun yerini tutabilecek hiçbir madde yoktur. Vücûdu oluşturan hücrelerin içi ve hücrelerarası ortam tuzlu sudur. Anne karnındaki bebek tuzlu su ortamında gelişir; çünkü hayat tuzlu sularda başlamıştır, eksikliğinde de biter. Saf su elektriği iletmez; tuzlu su ise vücûtdaki elektriğin üretilmesinden ve iletilmesinden sorumludur. Hücrenin içi ile dışı arasındaki farklı tuz konsantrasyonundan oluşan ozmotik basınç farkı ile de madde alışverişi sağlanır. Vücûda bağlanan serum veya göz-burun damlaları vb. gibi dışarıdan dâhil edilen sıvıların konsantrasyonları ‘izotonik’ denilen vücût hücre sıvısı konsantrasyonuna uygun olmalıdır. Hattâ, içilen suyun bile saf su olmaması gerekir. Çünkü saf su, vücûtdaki mineralleri çözüp uzaklaştırarak vücûdu güçsüz ve zâfiyet hâlinde bırakır. Benzer şekilde, rafine edilmiş, içindeki doğanın malı ve vücûdun ihtiyacı olan minerallerden arındırılmış sofra(!)-sanayi tuzu, sözde saf tuz, vücût için çok faydalı değildir; kurumanın başlıca sebeplerinden biridir. Bu bakımdan, 250 milyon yıl önce, yer kabuğunun tektonik hareketleri ile, iç denizlerin kuruyarak yüksek basınç altında sıkışıp yoğunlaşması ile kristallenmiş, içinde doğal minerallerin kolloidal biçimde dağılımı ile zenginleşmiş Himalaya kristal tuzu, vücût için en ideal tuzdur. Kaya ve deniz tuzu ile kristal tuz arasındaki fark, aynı karbon atomlarından yapılmış olmasına rağmen, yüksek basınç ve sıcaklıkta kristallenmiş olmasından dolayı elmas ile bu özelliklerden yoksun şekilde oluşan linyit (kömür) arasındaki farka benzer. Suyun dışında hiçbir şey suyun yerini tutamaz Suyun dışında hiçbir şey suyun yerini tutamaz Ne çay, ne kahve, ne boyalı meşrubatlar, ne de sunî meyva suları suyun yerine geçemez. Aksine, enerji dönüşümü ve atıklarının uzaklaştırılmasında vücûtdaki suyu tüketirler. Bu sıvılar, su yerine kullanılırsa, beyinin su ihtiyacını bildirme şekli olan susama duygusu engellenir. Zamanla enerji ihtiyacını bildirme güdüsü olan acıkma hissi ile susama hissi birbirine karışır ve susadıkça da yemek yeme arzusu doğar. Vücûdun su eksikliği bildirilemeyince, vücût kendine zarar verme pahasına (daha değerli addettiği organları için diğerlerini fedâ etmek gibi) başka yöntemlere başvurur. Bu yöntem, acımasızca, diğer hayatî organlardan suyun tedârik edilmesidir. Vücût, su kıtlığı çektiğinde kandaki suyu kullanırsa yüksek tansiyon, omurlardakini kullanırsa bel ve boyun fıtıkları, kemiklerdekini kullanırsa gut, artrit, romatizma, akciğerlerdekini kullanırsa astım, pankreastakini kullanırsa şeker, midedekini kullanırsa ülser hastalıklarını yaratır. Oluşabilecek hastalıkların sayısı bunlarla da sınırlı kalmayıp daha birçokları sayılabilir. Hücrelerin su eksikliğinde daha da fazla zorlanması, hücre içi katı enerji tüketiminin artmasına ve dolayısı ile normalinden hızlı bölünmesine ve bu tehlikeli gidişe tepki olarak da beyinin oksijen gönderimini kesmesine sebep olur. Oksijenin kesilmesi netîcesinde, hücrenin hayatiyetini devam ettirebilmek için ilkel, yâni oksijensiz-anaerobik solunumu tercih etmesi ile de kanserleşme denilen sürece girilmiş olur. Bütün bunlara sebep olan, suyu azalan motorun bir süre sonra hararet yapması, suyu azalan yemeğin bir süre sonra dibinin tutması misâli, suyu azalan vücûdun da bir süre sonra ‘kuruma’ denilen asitleşme sürecine girerek hastalık ortamına hazırlanmasıdır. Oluşan ‘sağlık ve hayat’ dengesinin dışındaki bu durumun adı hastalık değil kurumadır. O hâlde, Su hayat ise, susuzluk ölümdür. Hayatın Vazgeçilmez Kaynakları Su ve Tuz Hayatın Vazgeçilmez Kaynakları : Su ve Tuz Kadîm bilgeliklere göre, doğayı oluşturan dört ana unsur: toprak, su, ateş ve havadır. Tuz ise bu dört unsurun hepsini içerdiği için, eskiden beri kutsal bir sembol sayılmıştır. Doğadaki el değmemiş pınarlardan kaynayan ve gerekli bütün mineralleri bünyesinde bulunduran lezzetli, berrak, serin suların tazeliği ve şifa gücü, şehirlerde kullanılan işlenmiş sular ile kıyaslanamaz. Aynı şekilde, doğanın kendi bünyesinde, milyonlarca yıllık özümsenme yolu ile oluşturduğu tabiî tuz, şehir hayatında kullanılan işlenmiş sofra tuzu ile karşılaştırılamaz. Vücûdumuzun düzgün çalışabilmesi, kaslarımızın kasılması, beynimizdeki hücrelerin birbirleriyle haberleşebilmesi, kalbimizin atması ve diğer hayatî fonksiyonlarımız için su ve tuz dengesi şarttır. İnsan vücûdunun, günlük olarak, 5 gram’dan 15 gram’a kadar değişik miktarlardaki tuz tüketimine uyum sağlayabildiği söylenmektedir. Ancak bir ortalama vermek gerekirse 70 kg’lık bir kişinin günde 7 gram kadar tuza ihtiyacı olduğu söylenebilir. Günümüzde, nüfusun büyük bir bölümü, çeşitli hastalıklar ile boğuşmaktadır. Hastalıklara karşı önleyici hekimlik olarak ‘dengeli beslenmek’ bir moda deyim olmasına rağmen, dengeli sulanmak veya dengeli tuzlanmak gibi kavramlar pek kullanılmamaktadır. Denizin ortasında kalan bir kişinin onca suya rağmen susuzluktan ölmesi çarpıcı bir örnektir. Yâni okyanusun suyu içilirse, susuzluğun giderilmesi bir yana, vücûtdaki suyu da emip uzaklaştırdığı için zamanından önce susuzluktan ölüme sebebiyet verir. Şehirlerde yaşayanlar, çeşitli boyalı meşrubatları, çayları, kahveleri içmek suretiyle, dolayısı ile vücûda suyun sahte girişi ile, benzer bir susuzluk ortamı şeklinde aynı durumu yaşayabilirler. Tuz Us yapar Us Ulu Us Yapar Tuz Us yapar, Us’da Ulu Us Yapar! Modern Toplum ambalajlı kimyasal, koruyucu maddeli ve rafine beslenme sistemi ile kendini her geçen gün biraz daha zehirlemektedir. Bu zehirlenme hücreleri asidik yani ekşi yapıya dönüştürür. Beslenme uzmanları, ayurveda, tamamlayıcı tıp bizi asidik yanı ekşiden alkaliye, yani tuzluya dönüştürmeye çalışır. Toksinleri (zehirleri) temizlemenin, yani asidik hücre yapısından alkalik yapiya geçmenin en kolay yolu, gerçek işlenmemiş tuz kullanmaktır. Tuzlar’ın en iyisi de kristal yapıda şeffaf, denizin içindeki mineralleri ve ışığı abzorbe edecek kadar sert olmalıdır. Himalaya Kristal kaya tuzu buna en iyi örnektir. Vücut için iletişimin kaynağı tuzlu sudur. Tuz olmadan vücud içi elektrik olmaz, hücreler arası elektrik olmadan, iletişim olmaz. Kısaca, Us yani akıl olmaz. • Su bilgidir, Tuz us dur. • Yaşam, hücre içi ve dışı Tuzlu suda gerçekleşir. • Tuz hayatın kaynağı, denizden gelir. • Hücre zarından kolaylıkla girebilidiği için, gerçek kristal Himalaya Tuzu vucudun mineral eksikliğini giderir. • Bütün yiyecekleri bozulmaktan ve çürümekten korur, tabiki hücreleri de korur. • Saf su elektriği iletmez, Tuzlu su iletir. Tuz olmadan vücudun elektrik sistemi çalışmaz. Yani düşünemez, kanuşamaz, kasları kullanamayız. Kısaca us’lu olamayız. • Sofra tuzu diye bilinen rafine edilmiş saf sodyum klorür, başka birşeydir. Vücudun doğal ihtiyacı olan hakiki kristal tuz başka birşeydir. • Kristal Himalaya tuzunun bağışıklık sistemini güçlendirme, vücut ısısını, suyunu dengeleme özelliği vardır. •İnsanın %75′i sudur. Geriye kalan kısmı da Hakıkı Tuz dur. • Tuzlu su kullanma ve tedavi metodlarını, sitemizde görebilir ve Kristal Himalaya tuzunu sipariş verebilirsiniz. Eğer vücudun % 75′i su ise geri kalanı nedir? Belki de bu sorunun yanıtı kimilerini şaşırtabilir. Aslında dikkatli bir okuyucu için bu sorunun yanıtı çoktan verilmiştir. Daha önce dedigimi gibi, canli hücre sivisi, yani stoplazma, deniz suyuyla, daha doğrusu, yaşam öncesi deniz suyuyla özdeş ise, vücudun geriye kalanını da tuz oluşturmaktadır. Biraz düşünüldüğü zaman bu yanıtın hiç şaşırtıcı olmadığını göreceksiniz. Neden? İnsan vücudunu da, üzerinde yaşadığımız gezegeni oluşturan elementler oluşturur. Başka bir deyimle insan vücudu, genel olarak canlı, dünyayı oluşturan elementlerden meydana gelmiştir. Proteinler, vitaminler, aminoasitler ya da enzimler, karmaşık molekül bağından başka bir şey degildir. Sadece insan vücudunun değil, bütün canlıların temel yapı malzemesi olan su ve tuz aynı zamanda her canlıda yaşamın sürekliliğini ve organizmanın doğal ve doğru çalışmasını sağlar. Bundan yüzyıl öncesine, Wilhelm Heinrich Schübler (1821-1898) ölüleri yakarak küllerini incelemiş ve yanan cesetlerden arta kalanın yalnızca tuz olduğunu ispatlamıştır. Tuz yaşamın oluşmasında ve sürekliliğinin korunmasında bu kadar önemli ise, o zaman tuz nedir? Belkide çoğumuz şimdiye kadar bu soruyu hiç sorma ihtiyaci bile duymamışızdır. Çünkü her insanın günlük tuz kullanımı o kadar azdır ki, miktar olarak yok denebilecek düzeydedir. Çoğumuz soframıza gelen tuzun, gerçek tuzla hiçbir ilişkisi olmadığının farkında bile değildir. Hatta yeni kuşak gerçek tuzun ne olduğunu, nasıl bir tadının olduğu nasıl oluştuğu bile bilmez. Çünkü soframıza gelen tuz gerçek tuz değildir. Peki, yıllardır soframızdan eksik olmayan tuz değilse nedir? Bunu anlayabilmek için önce tuzun nasıl oluştuğunu ve gerçek tuzun ne olduğunu ögrenelim. Doğada bulunan bütün tuzlar, denizlerin kurumasıyla, denizde bulunan minerallerin arkaya kalması sonucu oluşmuştur. Denizdeki bu minerallerin neler olduğunu ve ne miktarda olduğunu tahmin edebilmek o kadar zor değildir. Deniz suyunda, dünyada bulunan ve su ile çözülebilen bütün elementler vardır. Milyarlarca yıldır, yağmurlar aracılığıyla dünya yüzünde bulunan ve su ile çözülebilen bütün mineraller denizlere ulaşmıştır. Dolayısıyla tuz deyince, doğadaki hemen hemen bütün mineralleri içeren madde akla gelir. Tabii bu mineraller doğadaki temsil edildikleri miktarlar oranında da, deniz tuzunda vardır. Bu nedenle kimi elementler, sodyum ve klorür gibi deniz suyunda ve doğal olarak tuzda oldukça büyük miktarlarda temsil edilirken, kalium, kalsiyum, magnesyum gibi elementler miktar açısından daha azdır. Bunun yanında tuzda yaklaşık 84 element ve iz elementler mevcuttur. Soframızdaki yediğimiz tuzun tuz olmadığını söylerken şunu kastediyoruz. Endüstrileşme ile birlikte, özellikle ekonomik sebeplerden dolayı, en az 84 elemente sahip olan tuz, rafine edilerek sadece sodyum ve klorür elementine indirgenmiştir. Bu nedenle hemen hemen gerçek tuz elimizden alınarak yerine sodyum klorür (NaCl) ile degiştirilmiştir. Sodyum klorür ile gerçek doğal tuzun tatları aynı olmasa da birbirlerine oldukça yakındır. Bu nedenle tuzun rafine edilmesiyle elde edilen Sodyum Klorür kimse fark edememiştir.Bunun yanında, rafine edilmiş tuz, kaya tuzunun yanında olukça beyaz ve temiz göründüğü için, aynı zamanda da ucuz olduğu için, hemen herkes rafine edilmiş tuzu seçmiştir. Oysa tuz için tarihte savaşlar yapılmıştr. Altınla ölçülen tuz ile birçok ülkede askerlerin aylıkları ödenmiştir. Tuz tarihte bu kadar değerli ve pahaıi iken birden yok pahasına düşmüştür. Uğruna savaşlar yapılan tuz, durup dururken neden bu kadar ucuzlamıştır, yok fiyatına pazara sürülmüştür? Tuzun bu kadar ayaklar altına düşmesi hiç kimseye garip gelmemiştir. Aradan seneler geçti, dünya savaşları bitti, insanoğlu çağı deviren makineler icat etti, bilim hemen her alanda en parlak noktasına ulaşıi. Insanoğlunun bu başarılarının karşısında herkes mest olup kalırken, diğer taraftan da, dünyanın hemen her tarafında insanlar kitlesel olarak hastalanmaya başladi. Ve bilim toplumların kitlesel olara sağlıklarının bozulmasına karşı çaresiz olduğunu da inkardan gelemedi. Sağlık sistemlerinin çıkmazı bir ülkeyle kalmayıp dünyayı sardı. Toplumsal çıkmazın öncülüğünü tarihte her zaman sistemin dışında düşünmeyi becerebilen insanlar yapmıştır. Işte kitlelerin sağlığı durduk yerde bozulurken ve sisteme bağımlı geleneksel bilim de çaresizliğini itiraf edince, çözüm gene sistemin dışından gelmek zorunda kalmıştır. Yalnız çözümün bugünkü geleneksel sağlık sisteminin dışında gelmesi, bilimsel olmadığı anlamına gelmez. Aksine bugünkü sağlık sisteminde, sağliı sisteminde, sosyal ve ekonomik kaygılar o kadar büyük boyutlara ulaşmıştır ki, bilim de bu sistem içerisinden sadece toplumsal zenginliğinde ulaşmanın bir aracı hale gelmiştir. Bilim o kadar büyük bir çıkmazdadır ki, doğadaki çıplak gözle gözlemlenebilen en basit doğrular, en basit gerçekler bile geleneksel sağlik sistemi tarafından anlaşılamamakta, çoğunlulukla da inkardan gelinmektedir. Buna en basit örnek toplumun üzerine bir karabasan gibi çöken yüksek tansiyondur. Vücudun sahip oluğu su miktarını su ve tuz birlikte düzenlerler. Yaşlı insanlar bu sözü böyle ifade edemeseler bile, tuzun yaşam için önemini çok iyi bilirler. Hele ki çölde yaşayan halklar, tuzsuz çölde yaşamanın imkansız oldugu bilirler. Bugün hala daha, güney doğu Anadolu’da hayvanlara sistemli bir şekilde tuz verilir. Bu insanlar yaptıklarının bilimsel açıklamasını yapamazlar, ancak yaptıklarının ne kadar yaşamsal önemi olduğunu bilirler. Işte belki de okur yazar bile olmayan bu insanların yaşam karşısındaki bilgeliğini, geleneksel bilim, modernleşme adı altında inkardan gelmiştir. Dolayısıyla insandaki kan dolaşımının vücuttaki su miktarından derinden etkilediğini kavrayamazlar. Çünkü bilim her şeyden önce bir mantıksal değerler zinciridir. Eğer bu matematiksel mantık zincirinde halkanın bir koptu mu , diğer halkaların sebep sonuç ilişkisi de ortadan kalkar. Yani bilim temelini kaybettiğinden anlaşılmaz hale gelir. Bugün geleneksel sağlık sistemi, yüksek tansiyonlu insanlara, hem de büyük bir histeriyle tuzdan uzak durmalarını tembihlerler. Bu ateşin üzerine benzin dökmekle eş değerdedir. Işte sistemin bu bağnaz ve at gözlüklü çıkmazını, sadece pharma endüstrisinin kar hırsına bağlamak doğru değildir. Sağlık sisteminin bu çıkmazı, daha çok da insanın sosyal karakterinde aramak gerekir. “Yeni“ her zaman insana bir güvensizlik, bir korku verir. “Yeni“’ ye karşı toplumda da aynı güvensizlik ve korku olduğu için, yeniden yana olan, toplumda oldukça sert, sosyal ve ekonomik yaptırımlara uğrar. İşte bu nedenle büyük sosyal değişimler hep devrimlerle gerçekleşmek zorunda kalmıştır. İsa yeniyi söyledi, çarmıha gerdiler. Hz. Muhammed (sav) yeniyi söyledi, çöle sürdüler. Ama sonra dönüp çarmıha gerdiklerine, sürgüne gönderdiklerine tapınmaya başladılar. Daha sonra bu yenilikçi fikirlerin etrafında çıkar odakları toplanır, başka bir yeniye tahammül edemezler. İnsanin sosyal karakteri budur. Bugün geleneksel sağlık sistemi etrafında da bir çok çıkar grupları toplanmıştır. Bunların yeniye tahammül etmelerini beklemek boşuna olur. Bütün bunlar geleneksel bilimin birçok kazanımlarını, yeteneklerini inkar anlamına gelmiyor. Ancak her geçen gün geleneksel TIP, insanı iyileştirebilecek en doğal yolları terk edip, bütün çözümü ilaç sanayinin sundukları alternatiflerde aramaktadır. Bu yüzden geleneksel TIP çözümünden uzaklaşip, hatta insanı iyileştirmeyi bir yana bırakıp, insan sağlığını tehdit eden yöntemler kullanılmaktadır. Bu haliyle geleneksel TIP ilaç endüstrisinin bir uzvu haline dönüşmektedir. Eğer bilim kendini, endüstrinin kar hırsından kurtarabilir de bağımsız olarak araştırmalarını yapabilirse, tabii ki bilimin kazanımları ve yetenekleri daha da büyüyecektir. O zaman dünya bugünkünden daha sağlıklı ve daha barışçı olacaktır. Oysa insan sağlığının doğal yollardan geri kavuşturmanın tarihi hemen hemen insanlik tarihi kadar eskidir. Bunlar geleneksel TIP tarafından kocakarı ilacı olarak aşağılanmaktadır. Doğada tuz iki biçimde bulunmaktadır. Birincisi denizlerde çözülmüş halde, ikincisi, ise toprak altında kaya halinde. Dünyanın çeşitli yerlerinde kristal olarak görülen tuzları da önce kaya tuzu kategorisinde inceleyeceğiz, sonra kristal tuzla kaya tuzu arasındaki ayrımı anlatacağız. Kaya, özellikle kristal tuzların çoğunluğu, dünyanın evrimi sürecinde yaklaşik 230-250 milyon yıl önceki dünyanın evriminde “permian“ denilen dönemde oluşmuştur. Bu zamanda, dünya üzerinde sadece “pangea“ adı verilen, dört bir tarafı okyanuslarla çevrili bir kıta vardır. Dünya tarihi içerisinde bu kıta parçalanarak bugünkü yedi kıtanın oluşmasının yolunu açar. Bu parçalanmada, depremler, volkan püskürmeleri gibi büyük yer olayları olur. Kimi çukur yerleri deniz suları doldururken, kıtaların birbiriyle buluştuğu yerde de Himalaya dağlari gibi, koca dağlar oluşur. Bu yeni oluşan göller ne denizlere akıp gidebilmiş ne de denizlerden bu gölleri yeni sular ulaşabilmiştir. Böylelikle güneş enerjisiyle suyu kuruyan bu göllerin dibinde deniz tuzu birikmiştir. Dünyadaki kimi tuz yataklari, (Örmegin Pakistan’daki) Asya kıtası ile Hindistan yarımadasının birbirine yüklendiği bölgede yüksek basınç altında kristalleşir. Tuzun Kullanımı nasıl olmalı Tuz’un Kullanımı nasıl olmalı? Kristal tuzlu su çözeltisi nasıl hazırlanır? Birçok alandan kullanılmak üzere önce kristal tuzla doymuş bir çözelti hazırlanır. Bu çözelti hemen her tuzla su kullanım biçimi için temel teşkil edeceğinden, nasıl bir doymuş çözelti hazırlanır onu görelim. Hazırlayacağımız bu doymuş tuzlu suyu çok amaçlı kullanabilirsiniz. Asıl tuzlu su içme kürü için hazırlanır. Buna karşın yemek yapmada kullanabilirsiniz. Kavanozdaki su tükendiği zaman, içinde kristal tuz bulunduğu sürece, tekrar tekrar üzerine su katabilirsiniz. Tuzlu Su Doymuş Çözeltisi Hazırlanışı Temiz bir kavanozun içine birkaç parça kristal tuz koyun Tuzların üzerini örtebilecek kadar, kaynak suyu dökün. Yaklaşık iki saat sonra, eğer tuzlar tamamen erimişse, biraz daha tuz koyun Tuz suda ancak %26 oranında çözülür ve bu bir doymuş çözeltidir. Kavanozun kapağının plastik olmasına dikkat edin. Çünkü metaller elektrik ve ışık enerjisini kendi bünyesinde toplarlar ve ayrıca çok çabuk paslanır. Tuzlu su içme kürü nasıl yapılır ? Her akla gelende su içmek gereklidir, ancak bu istenilen sonuca ulaşmak için yeterli değildir. Özellikle kanser, yüksek tansiyon, astım ve aşırı kilolardan kurtulmak için değil, aynı zamanda, hastalıkları ve erken yaşlanmayı önlemek için, bir ömür boyu yapılması gerekir. Ancak böylelikle insan hastalıklardan kendini koruyabilir. Tuzlu su ile yapılacak içme kürü aşağıdaki gibidir. Sabahleyin alacağınız tuzlu suyun önemi şurada; vücuttaki su miktarı tuz belirler. Çünkü su alındığı zaman, natrium iyonları su ile birleşerek hücre zarından dışarı taşınır. Bu şekilde vücutta su toplanır. Eğer vücudunuza tuz almazsanız, su vücudumuza hiçbir fonksiyon üstlenmeden dışarı çıkar. Yemeklerden önce içeceğiniz su, hücrede elektrik enerjisi üretir. Böylelikle vücut gereksiz yemek yeme isteğini ortadan kaldırır. Su vücudu terk ederken zehirli atıkları dışarı taşır. Böylelikle vücudun asit – baz dengesini yeniden kurar. Yemeklerde içeceğiniz su ise sindirim sistemine yardımcı olur. Yiyeceklerin hidrolizini kolaylaştırarak vücuda girmesini kolaylaştırır. Şunu utmamak gerekir ki, ancak su içerisinde çözülebilen yiyecekler vücuda girebilir. Tuzla su içme kürünün hemen her sağlık sorusuna karşı kullanılması gerekir ve oldukça güzel su verir. Sebebi ise daha öncede söylenildiği gibi, vücudun en önemli enerji ve mineral açığını kapatır. Diğer taraftan ise vücutta yıllardir birikmiş toksinlerden kurtarır. Yalnız böbrek rahatsızlığı, kalp rahatsızlığı ya da kan dolaşımı sorunları olanların, yıllarca su içmeden bir günde 2,5 litreye çıkarmaları sorunlar yaratabilir. Bu nedenle, bir hafta içerisinde yavaş yavaş artırmakta fayda vardır. Böylelikle vücuda bu yeni değişmeye ayak uydurma fırsatı sağlanır. Tuzlu su küründe her şeyden önce suyun kalitesi ve sürekliliği önemlidir. Sadece su içmek istediğiniz zaman değil, kurala uygun olarak içmek gerekir. Özellikle yemeklerden yaklaşık yarım saat önce içilen su, vücuda en yararlı sudur. Tuzlu su içme kürü sadece hastalıklara karşı ya da sadece hastalık bitinceye kadar anlaşılmamalıdır. Insanın yalnızca kaybedilen sağlığın geri getirilmesi için değil, var olan sağlığımızı korumak için de tuzlu su içme kürü yapmamız gerekir. İnsanoğlu normal koşullarda dünyaya sağlıklı gelir. Nasıl ki dünyaya gelinceye kadar ana rahminde tuzlu su içerisinde büyürse, ölünceye kadar da bu tuzlu suya ihtiyaç duyar. Daha öncede belirttiğimiz gibi su ve tuz yaşayan canlı için en önemli besin kaynağıdır. Ne tuzu tatlandırıcı olarak nede suyu, susadığımız zaman içmemiz gereken bir madde olarak görmek gerekir. Her gün ama her gün susayalım, vücudun ihtiyacı olan suyu ve tuzu almamiz gerekir. Sağlıklı ve dengeli gelişmelerini sağlamak için, çocuklarımıza da su içmeyi ögretmemiz gerekir. Himalaya kristal tuzuyla, sağlığınızı korumak ya da geri kazanmak için tuzlu su kürü uygulamaya başladığınız zaman, evinizdeki rafine edilmiş tuzu da hemen mutfağınızdan uzaklaştırmanız gerekir. Yoksa bir taraftan, hazır yiyeceklerde aldığımız tuz, öbür taraftan evde kullanılan rafine edilmiş tuz, yaptığımız kürün doğru sonuçlara ulaşmasını engeller. Sürekli içilecek tuzlu su kürü vücutta şu değişmelere sebep olur. Vücudun asit ve baz dengesini olumlu etkiler. Vücudun elektrik yükünü olumlu etkiler. Dolaşım sistemini ve organlarını olumlu etkiler. Kan basıncının düşmesine sebep olur. Vücutta biriken toksinlerin ve ağır metallerin dışarı atılması sağlar. Kaynak: Yaşamın Gizemi Su ve Tuz, Yücel Aydemir Yücel Aydemir’in kitabını sitemizden sipariş edebilirsiniz. Tuz neden rafine edilir Tuz neden rafine edilir? Kaç çeşit tuz vardır? Tuzu, doğal tuz ve rafine edilmiş sofra tuzu olarak önce ikiye ayırmak gerekir. Gerçi doğal tuzlar da insan sağlığı açısından, mineral bileşimi ve oluşum süreci açısından iki katagoride incelemek mümkün. Ancak önce temel belirleyici olan tuzun doğal mı yoksa rafinemi edilmiş olduğunu ayırt etmemiz gerekir. Çünkü bize sofra tuzu diye belletilen bir tuz değil saf sodyumklorürdür. Ve saf sodyumklorür de vücut için oldukça agrasif bir maddedir. İşte bu nedenle herkes tuzdan uzak durun der. Bize aman tuzdan kaçının derken, gerçek tuzun ne olduğunu bildiklerinden değil, sadece rafine edilmiş tuzun zararlı etkilerini bildiklerinden söylerler. Bu temel ayırt edici özelliklere göre tuzu şöyle sıralandirabiliriz; 1. Doğal tuz a. Deniz tuzu b. Kaya tuzu c. Kiristal tuz 2. Rafine edilmiş sofra tuzu (saf Sodyumklorür) 1. Doğal tuz a. Deniz tuzu: Deniz tuzu özellikle deniz kenarlarında yapılan göletlerde, deniz suyunun kurutulması sonucu elde edlir. Ancak bugün denizlerin sanayi artıklarıyla kirlenmesinden dolayı, denizden elde edilen tuzlar da rafine edilmektedir. Bu sebepten, rafine edildikten sora, tuzun kaynağı nereden olursa olsun, hiçbir anlamı ve özelliği kalmamaktadır. Rafine edilmiş tuzun kaynağı ne olursa olsun, canlı için bir zehirdir. b.Kaya tuzu: Kaya tuzu eski denizlerin kuruması sonucu oluşmuştur. Mineral bileşimi açısından, oluştuğu denizin mineral bileşimini taşır. Kaya tuzu milyonlarca yıl yaşında olduğu için hiçbir çevre kirlenmesinin etkisi yoktur. c. Kristal tuz: Dünyanın çeşitli bölgelerinde milyonlarca yıl yüksek basınç altında kalan kaya tuzları kristalleşirler. Kristal tuzlarını kaya tuzlarından ayıran en büyük özellik, basınç altında molekül yapısı yoğunlaşarak küçülmüş olmasındadır. Bu ince molekül yapısı kristal tuz iyonlarının hücre zarından hücreye girmelerini kolaylaştırır. Dünyanın en iyi kristal tuzlarından birisi de Himalaya tuzu olarak bilinen Himalaya kristal tuzudur. 2. Rafine edilmiş sofra tuzu (NaCI) nedir? Özellikle ekonomik sebeplerden dolayı, kaya tuzları yüksek basınç ve yüksek ısı altında rafine edilir. Rafine edilirken tuzun içerisinde bulunan Sodyum ve Klorür’ün dışında, diğer bütün elementler ve iz elementleri çeşitli kimyasal ve fiziksel süreçten geçirilerek ayrıştırılırlar. Ancak bu insan vücudunun ihtiyacı olan tuz değildir. Çünkü Sodyumklorür (Sofra Tuzu) insan vücudunda da kendi başına agrasif reaksiyonlara girer. Bu da vücudun kimyasal işleyişini bozar. Bu nedenle vücut sofra tuzunu agrasif bir madde olarak algılar ve hemen vücuttan dişari atmaya çalışır. Vücut bu agrasif maddeyi yanlızca su ile dışarı atabilmektedir. Toplumun büyük bir çoğunluğu su içmeye küstüğünden, vücut bu sofra tuzunu dışarı atamamaktadır. Özellikle aşırı softra tuzu tüketimi, yüksek tansiyona, romatizmal kemik ağrılarına, mide ve bağirsak kanseri gibi birçok sağlik sorununa sebep olmaktadır. (Bak. Yaşamın Gizemi (Su ve Tuz) Himalaya kristal tuzu nedir? Himalaya kristal tuzu nedir? Himalaya kristal tuzu nedir? Kaya tuzlarının oluşumu yaklaşık 250 milyon yıl önceye denk gelir. Milyonlarca yıl öncesi kuruyan bu denizlerinden arta kalan tuz yataklarından bazıları uzun yıllar yüksek basınç altında kalarak kristalleşirler. Dünyada kristal tuz yataklarından en önemlisi Pakistan’da bulunan ve Himalaya kristal tuzu olarak adlandırılan tuzdur. Bu tuzların en büyük özelliği oldukça küçük molekül yapısına sahip olmalarıdır. Kristal tuzların küçük molekül yapısı, hücre zarından kolayca girip çıkmasını sağlar. Tuzlu Su Ne Demek Tuzlu Su Ne Demek ? Güzel bir kaynak suyuyla yapılan tuzlu su, sıvılaştırılmış yoğun enerji demektir. Bugün kaynak sularının, yeraltında olan uzun yolculuğunda yoğun bir enerji bağlarıyla donandığı bilinmektedir. Hatta bazı kaynak sularının yeryüzüne çıkıncaya kadar binlerce yıl yeraltında dolaştıkları tespit edilmiştir. Öbür taraftan kristal tuzun madde ile enerji arasında bir geçiş maddesi olduğu söylenmektedir. (Dr. Hendel, B. & Ferreira P) Özellikle de yüksek basınç altında kristalleşen tuz bir enerji kütlesidir. Tuzlu suyun iyileştirme gücü, sahip olduğu bu yoğun enerjiye ve mineral zenginliğine bağlıdır. Özellikle su kıtlığından ve aşırı rafine edilmiş tuz tüketiminden ortaya çıkan hastalıkları tuzlu suyu gerekli bir biçimde kullanarak iyileştirebiliriz. Genel olarak hemen yer rahatsızlığa ve ciddi sağlık sorunlarına karşı vücudun kurumasını ortadan kaldırmak için, tuzlu su içme kürü uygulanır. Bazi rahatsızlıklara karşı örneğin göz kuruması ve yanması, grip ve ya cilt hastalıklarına karşı ise bir taraftan tuzlu su kürü yaparak vücuda içerden yardım ederken, bir taraftan da gene tuzlu su ile çeşitli yöntemlerle vücudu dışarıdan yardımcı olarak insanın yeniden sağlıgına kavuşması sağlanır. Mineral tuz, insan vücudunun madde alışverişinde en önemli görevleri üstlenirken, aynı zamanda hücrelerin birbiriyle haberleşebilmeleri için gerekli zemini de sağlar. Şunu iyi bilmemiz gerekir ki, mineral tuz ile iyileşme uzun sürer ve sabırlı olmak gerekir. Çünkü ilaçla yapılan müdahale gibi, vücudun rahatsızlıkları bastırılmaz. Buna karşın vücutta eksik olan su ve tuz ile vücudun kendi iyileştirme gücü yeniden devreye sokularak sağlanır. Bu bölümde , bazi hastalıklara karşı kristal tuzun nasıl kullanılacağı hakkinda öneriler sunulacaktir. Bunlardan en önemlisi tuzlu su kürüdür. Tuzlu su kürü sadece hastalıklardan kurtulmak için değil, sağlıklı insanın da bir ömür boyu yemek yemek, nefes almak gibi sürekli yapması gereken bir olaydır. Böylelikle ancak bu dünyadan veda edinceye kadar, sağlıklı yaşamayı becerebilirsiniz. Sağlıklı ve her gün dinç yaşamanın yolu önce kaliteli sudan ve doğal tuzdan geçmektedir. Yaşlanmayı ve ölümü durdurmak zor, ancak böylelikle yaşlanma sürecini geciktirmek ve ölüm kapımızı çalıncaya kadar sağlıklı yaşamayı sağlamak mümkün. Kristal Tuz Lambası nedir Kristal Tuz Lambası Kullandığımız birçok elektrikli ev araçları çevreye yüksek frekansta elektrik yayarlar. Bu insan vücudunun doğal elektrik frekansından oldukça yüksektir. Evlerimiz bilgisayar, televizyon gibi cihazlarin yaydığı pozitif yüklü iyonlarla doludur. Özellikle saatlerce bilgisayarın karşısında çalışma ya da televizyon seyretmeden dolayı insanda sinirlerin gerilmesine ve uykusuzluklara sebep olur. Ayrıca bu yüksek düzeydeki elektrik yüklü, vücutta bazi agrasif maddelerin özgürleşmesine sebep olur. Özgürleşen bu agrasif maddeler hücrenin genetik yapısına saldırarak bozarlar ki, bu vücutta kanser oluşmasına sebep olabilir. Çevreye yayılan aşırı elektrik yükünden, çocuklari daha fazla etkilenmektedir. Kristal tuzun içerisindeki lamba yandığı zaman tuz hafif ısınır ve odadaki nemi lamba üzerinde toplar. Bu kristal tuzun yüzeyinin hafif ıslanmasına yol açar. Ve böylelikle Kristal tuz çevreye negatif yüklü iyonlar saçar. Negatif yüklü bu iyonlar çevrenin pozitif yüklü iyonlarıyla birleşerek ortamın nötral hale gelmesine yardımcı olur. Çalışma odanıza bilgisayarınızın yanına koyacağınız bir kristal tuz lambası, hem ortama rahat bir görünümün verirken, öbür taraftan da ortamın elektrik yükünü azaltır. Böylelikle aşırı baş ağrılarından stresten ve uykusuzluktan kendinizi kurtarmış olursunuz. Neden insanın tuza ihtiyacı vardır Neden insanın tuza ihtiyacı vardır? İnsan vücudunun neden tuza ihtiyacı vardır? Doğa da yaşam birkaç temel maddenin üzerine kurulmuştur. Bunlardan birincisi oksijendir. Oksijen olmadan 3 dakika bile yaşamamız olanaksızdır. Oksijeni herhangi bir gazla değiştiremeyiz. Bunu herkes bilir. Bilmesek de kendiliğinden nefes alıp veririz. Sadece insan yaşamını değil aynı zamanda bütün canlıların yaşamını derinden etkileyen diğer iki madde ise su ve tuzdur. İnsan vücudundaki bütün canlı olayları, su içerisinde ve suyla olmaktadır. Bunun yanında suyun insan vücudundaki en önemli görevi enerji üretmektir. Su hücre zarından içeri akın ederken bildiğimiz elektrik enerjisi üretir. Özellikle beynin ve sinir sisteminin temel enerji kaynağı budur. Suyun hücreden içeri girebilmesine ise tuz yardım eder. Vücutta bütün hücreler vücut suyu diye adlandırılan sıvının içerisinde yüzerler. Hücre suyu ile hücrenin içinde yüzdüğü vücut suyu arasında tuz yoğunluğu farkı vardır. Bu fark vücutta ozmos gücünü yaratır. Canlı hücrelerin içinde bulunduıu vücut suyu ile yaptığı madde alışverişi bu ozmos gücüne bağlıdır. Yani hücreye yaşamı veren ozmos gücüdür. Çünkü canlı hücrelerde olan bütün metabolik olayların temelini ozmos oluşturur. Ana rahminde embriyo tuzlu su içerisinde gelişir ve özellikle hamileliğin son birkaç ayında her iki günde yenilenir. Neden Himalaya kristal tuzu Neden Himalaya kristal tuzu? Himalaya kristal tuzu insan sağlığı için neden önemlidir? Dünyada yaşamı su ve tuza borçluyuz. Su ve tuzun kalitesi de insan sağlığını çok derinden etkiler. Eğer biz, sağlıklı yaşamak istiyorsak, su ve tuzu gerektiği miktarlarda ve kalitede almak zorundayız. Bugün ne içtiğimiz suyun ne de yediğimiz tuzun kalitesi hakkında bir bilgimiz yoktur. Oysa su ve tuz insanoğlunun en önemli, vazgeçilmez ve hiçbir maddeyle degiştirilemez bir besin kaynağıdır. İnsan su ve tuzu gerekli miktarlarda ve kalitede almadığı zaman, yaşlanmayı hızlandırarak metabolizma bozukluklarına sebep olur. Bugün dünyayı saran ve çağın hastalıkları olarak adlandırılan, yüksek tansiyon, astım, kanser ve diğer nice hastalıkların sebeblerinden biri yaşamın vazgeçilmez bu iki maddesinin gerekli miktarkarda ve kalitede alınmayışıdır. Yapılan en son bilimsel araştırmalara göre, insan sağlığı için en kaliteli tuzun Himalaya kristal tuzu olduğunu göstermiştir. Himalaya kristal tuzuyla yapılan üç aylık bir tuzlu su kürü sonucunda, insanların bütün metabolik olaylarının doğal seviyesine ulaştığı ve rahatsızlıklarına iyi geldiği görülmüştür. Tuzun vücuttaki görevleri Tuzun vücuttaki görevleri Su ve tuz birlikte insan vucudunun en önemli yaşamsal fonksiyonlarını düzenler. Gerek hücre sıvısı, gerekse hücre dışı sıvılar, yoğunlukları farklı olan tuzlu sulardır. Vücutta hiç bir sinir hücresinin, diğer organ hücreleri ile herhangi bir bağlantısı yoktur. Oysa beyin, vücudun bütün hücreleri ile iletişim içindedir. Bu ancak, hücre dışı suyun, elektrik iletkenliği özelliğinden yararlanılarak yapılır. Bilindiği gibi saf su elektrik iletemez. Yalnızca tuzlu su elektrik iletir. Böylelikle hücreler arası ve hücreler ve sinir sistemi arasında iletişim mümkün olabilir. Bu demektir ki tuz olmadan, insan ne düşünebilir, ne konuşabilir, ne vücudunun diğer organlarının verdiği bilgileri alıp gerektiği tepkiyi gösterebilir. Vücuttaki bütün yaşamsal olaylar hücre içi ve hücre dışı bu tuzlu suda gerçekleşmektedir. Gene bütün hücrelere besinler hücre dışı sıvı ile taşınır. Bu sıvıda besinler, difüzyon yolu ile dağılır. Difüzyon’un yayılma hızı sıvının termo dinamiğine bağlıdır. Isı su içerisindeki taneciklerin hareket enerjilerini arttırdığından difüzyon kolay ve hızlı olur. Genelde soğuk havalarda hasta oluşumuzun sebebi budur. Hücre içi ve hücre dışı madde alışverişi tuzlu su yoğunluk farkları ile gerçekleşir. Bu içerdeki tuz yoğunluğu ile dışarıdaki tuz yoğunluğunun farkından ortaya çıkan ozmos ile olur. Daha öncede söylendiği gibi, hücre dışı suyun yoğunluk oranı %94 iken, hücre içi su yoğunluğu %75 civarındadır. (yanlız bu sayıları mutlaklaştırmak doğru değildir. çünkü bu oran insandan insana değiştiği gibi kişinin su ve tuz tüketimine göre de değişir. ) Yani kısaca tuz olmadan hiçbir canlı olayları yürümez. Peki tuz insan yaşami için bu kadar vazgeçilmez bir fonksiyona sahip iken kimi doktorların” yüksek tansinonuz varsa tuzdan uzak durunuz” açıklamalarını nasıl anlamak gerekir. Bu insanin kendi ölümünü yavaş yavaş kendisinin hazırlaması demektir. Evet tuzdan uzak durun ama hangi tuzdan. Bunun ayrımını şimdi daha doğru yapmak zorundayız. Rafine edilmiş tuz sadece yüksek tansiyon yapmaz. Aynı zamanda kansere varan birçok hastalığında oluşmasına sebep olur. Onun için ister deniz tuzu olsun, ister kaya tuzu olsun, isterse kristal tuzu olsun rafine edilmişse uzak durun. Tuzun vücuttaki bir diğer görevi ise potasyum-sodyum pompası ile ozmos gücünün sürekliliğini yaratarak, vücudun doğal su dengesini ayarlamasıdır. Aynı zamanda vücudu ağır metallerden ve zehirlerden arındırmasıdır. Bunun içindir ki en iyi tuz, kristal yapıda şeffaf (sarı, pembe ve gri değil) olandır. Tuz Nedir Tuz Nedir? Tuz nedir? Tuz denizden gelir. Ya kaya tuzu gibi eski denizlerin kuruması sonucu oluşmuştur, ya da deniz suları buharlaştırılarak elde edilir. O zaman denizlerden elde edilen bu tuz denize nereden gelir. Dünyada var olan ve su ile çözülebilen bütün elementlerin milyarlarca yıl boyunca yağmurlar aracılığıyla denizlere taşınması ile oluşmuş mineraller yığınıdır. Ve bu mineraller doğadaki temsil edildikleri miktarlarına eş değerlerde de tuzda temsil edilirler. Doğal bir tuzda en az seksen dört element bulunur. Dünyada var olan hemen bütün elementler tuz da da vardır. Eger biz bir damla deniz suyu dünyaya eşdeğerdedir dediğimiz zaman büyük bir yanlış yapmış olmayız. Kaç çeşit tuz vardır Kaç çeşit tuz vardır? Kaç çeşit tuz vardır? Tuzu, doğal tuz ve rafine edilmiş sofra tuzu olarak önce ikiye ayırmak gerekir. Gerçi doğal tuzlar da insan sağlığı açısından, mineral bileşimi ve oluşum süreci açısından da iki katagoride incelemek mümkün. Ancak önce temel belirleyici olan tuzun doğal mı yoksa rafinemi edilmiş olduğunu ayırt etmemiz gerekir. Çünkü bize sofra tuzu diye belletilen bir tuz değil saf sodyumklorürdür. Ve saf sodyumklorür de vücut için oldukça agrasif bir maddedir. İşte bu nedenle herkes tuzdan uzak durun der. Bize aman tuzdan kaçının derken, gerçek tuzun ne olduğunu bildiklerinden değil, sadece rafine edilmiş tuzun zararlı etkilerini bildiklerinden söylerler. Bu temel ayırt edici özelliklere göre tuzu şöyle sıralandırabiliriz; 1. Doğal tuz a. Deniz tuzu b. Kaya tuzu c. Kiristal tuz 2. Rafine edilmiş sofra tuzu (saf Sodyumklorür) 1. Doğal tuz a. Deniz tuzu: Deniz tuzu özellikle deniz kenarlarında yapılan göletlerde, deniz suyunun kurutulması sonucu elde edlir. Ancak bugün denizlerin sanayi artıklarıyla kirlenmesinden dolayı, denizden elde edilen tuzlar da rafine edilmektedir. Bu sebepten, rafine edildikten sonra, tuzun kaynağı nereden olursa olsun, hiçbir anlamı ve özelliği kalmamaktadır. Rafine edilmiş tuzun kaynağı ne olursa olsun, canlı için bir zehirdir. b.Kaya tuzu: Kaya tuzu eski denizlerin kuruması sonucu oluşmuştur. Mineral bileşimi açısından, oluştuğu denizin mineral bileşimini taşır. Kaya tuzu milyonlarca yıl yaşında olduğu için hiçbir çevre kirlenmesinin etkisi yoktur. c. Kristal tuz: Dünyanın çeşitli bölgelerinde milyonlarca yıl yüksek basınç altında kalan kaya tuzları kristalleşirler. Kristal tuzlarını kaya tuzlarından ayıran en büyük özellik, basınç altında molekül yapısı yoğunlaşarak küçülmüş olmasındadır. Bu ince molekül yapısı kristal tuz iyonlarının hücre zarından hücreye girmelerini kolaylaştırır. Dünyanın en iyi kristal tuzlarından birisi de Himalaya tuzu olarak bilinen Himalaya kristal tuzudur. 2. Rafine edilmiş sofra tuzu (NaCI) nedir? Özellikle ekonomik sebeplerden dolayı, kaya tuzları yüksek basınç ve yüksek isi altında rafine edilir. Rafine edilirken tuzun içerisinde bulunan Sodyum ve Klorür’ün dişinda, diğer bütün elementler ve iz elementleri çeşitli kimyasal ve fiziksel süreçten geçirilerek ayrıştırlıırlar. Ancak bu insan vücudunun ihtiyacı olan tuz değildir. Çünkü Sodyumklorür (Sofra Tuzu) insan vücudunda da kendi başına agrasif reaksiyonlara girer. Bu da vücudun kimyasal işleyişini bozar. Bu nedenle vücut sofra tuzunu agrasif bir madde olarak algılar ve hemen vücuttan dişari atmaya çalışır. Vücut bu agrasif maddeyi yanlızca su ile dışarı atabilmektedir. Toplumun büyük bir çoğunluğu su içmeye küstüğünden, vücut bu sofra tuzunu dışarı atamamaktadır. Özellikle aşırı sofra tuzu tüketimi, yüksek tansiyona, romatizmal kemik ağrılarına, mide ve bağırsak kanseri gibi birçok sağlık sorununa sebep olmaktadır. (Bak. Yaşamın Gizemi (Su ve Tuz) Yücel Aydemir’ DEN ALIMIŞTIR Alternatif Tıp ve Alternatif Tedavi, bitkisel ürünler, sifamarket
0 notes
alternatif-tip · 8 years
Link
Günümüzde Modern Tıpta belli başlı bazı hastalıklarda Tuz kullanımı sınırlandırılmış ya da tamamen yasaklanmıştır. Bunun yerine GERÇEK HİMALAYA TUZLARI tavsiye edilmiştir. HİMALAYA TUZU ile sadece tuz ihtiyacının karşılanmasının yanı sıra Astım, Alerji, Yüksek tansiyon, Kabızlık; Diyabet; Bağışıklık sistemi hastalıkları,Mide ekşimesi, Mide ağrıları, Göğüs ağrısı, Bel ağrısı,Eklem ağrıları,Ankiloz spondilit (eklem yangıları), Migren, Kolit ağrısı, Romatizmalı dokulardaki ağrı, Hamilelerde mide bulantısı, Obezite, Gut, Böbrek taşı, Osteoporoz (Kemik erimesi), Alkol bağımlılığında, Sigara bağımlılığında, Egzama, Akne, sivilce, Sedef hastalığı,El ve ayaklardaki mantar hastalığı, Siğil, Soğuk algınlığı,Bronşit, Deri iltihaplanması,Epilepsi,KanserGibi hastalıklar içinde yardımcı şifa kaynağı olarak gösterilmiştir. Ve gerek tarihte gerekse günümüzde birçok hastalığın tedavisinde yardımcı ürün olarak kabul görmüştür. IŞIK SUYU’nun (doymuş Himalaya kristal tuzlu su çözeltisi) hazırlanışı IŞIK SUYU’nun (doymuş Himalaya kristal tuzlu su çözeltisi) hazırlanışı Bu işlem, hayatın kaynağı olan su ve tuzu birbirine kavuştururken, ‘iki’yi ‘bir’ yapma süreci ile onları onurlandırma işlemidir. Bir başka deyişle, kristal tuzdaki saklı ateşi (enerjiyi) suyun evrenine teslim törenidir. Hazırlanışı: Cam bir kavanoz içine yumurta büyüklüğünde Himalaya kristal tuzu konulur. Üzerine iki-üç bardak temiz içme suyu ilâve edilir. Bir müddet tuzun çözünmesi için beklenir. Çözeltinin doymuş hâle geldiği, dibinde bir miktar çözünmeden kalan tuzdan anlaşılabilir. Tuzun tamamı eridiyse, doymuş çözelti için biraz daha tuz ilâve edilmelidir. Bu stok çözeltiden yemek yaparken damak tadına göre gereken miktarda kullanılabilir. Vücudun kurumasına karşı kür olarak kullanıldığında, bir bardağa yarım çay kaşığı kadar ilâve edilerek başlanabilir. Yemekleden yarım saat kadar önce, yemek esnasında ve sonrasında olmak üzere günde ortalama 10 bardak kadar alınabilir. Kademeli olarak miktar arttırılabilir. Günlük su ihtiyacı: 30 ml / kg Günlük tuz ihtiyacı: 1.10-4 g / kg (yaklaşık 5-10 g arası) (Himalaya kristal tuzunun kullanımında metal kullanmayınız.) Tuzun dışında hiçbir şey tuzun yerini tutamaz Yemeklerin yapımı sırasında damak tadı ve lezzet nedeni ile ilâve edildiği düşünülen tuz, esasında doğal bir vücût ihtiyacı ile konulmaktadır. Çünkü tuzun yerini tutabilecek hiçbir madde yoktur. Vücûdu oluşturan hücrelerin içi ve hücrelerarası ortam tuzlu sudur. Anne karnındaki bebek tuzlu su ortamında gelişir; çünkü hayat tuzlu sularda başlamıştır, eksikliğinde de biter. Saf su elektriği iletmez; tuzlu su ise vücûtdaki elektriğin üretilmesinden ve iletilmesinden sorumludur. Hücrenin içi ile dışı arasındaki farklı tuz konsantrasyonundan oluşan ozmotik basınç farkı ile de madde alışverişi sağlanır. Vücûda bağlanan serum veya göz-burun damlaları vb. gibi dışarıdan dâhil edilen sıvıların konsantrasyonları ‘izotonik’ denilen vücût hücre sıvısı konsantrasyonuna uygun olmalıdır. Hattâ, içilen suyun bile saf su olmaması gerekir. Çünkü saf su, vücûtdaki mineralleri çözüp uzaklaştırarak vücûdu güçsüz ve zâfiyet hâlinde bırakır. Benzer şekilde, rafine edilmiş, içindeki doğanın malı ve vücûdun ihtiyacı olan minerallerden arındırılmış sofra(!)-sanayi tuzu, sözde saf tuz, vücût için çok faydalı değildir; kurumanın başlıca sebeplerinden biridir. Bu bakımdan, 250 milyon yıl önce, yer kabuğunun tektonik hareketleri ile, iç denizlerin kuruyarak yüksek basınç altında sıkışıp yoğunlaşması ile kristallenmiş, içinde doğal minerallerin kolloidal biçimde dağılımı ile zenginleşmiş Himalaya kristal tuzu, vücût için en ideal tuzdur. Kaya ve deniz tuzu ile kristal tuz arasındaki fark, aynı karbon atomlarından yapılmış olmasına rağmen, yüksek basınç ve sıcaklıkta kristallenmiş olmasından dolayı elmas ile bu özelliklerden yoksun şekilde oluşan linyit (kömür) arasındaki farka benzer. Suyun dışında hiçbir şey suyun yerini tutamaz Suyun dışında hiçbir şey suyun yerini tutamaz Ne çay, ne kahve, ne boyalı meşrubatlar, ne de sunî meyva suları suyun yerine geçemez. Aksine, enerji dönüşümü ve atıklarının uzaklaştırılmasında vücûtdaki suyu tüketirler. Bu sıvılar, su yerine kullanılırsa, beyinin su ihtiyacını bildirme şekli olan susama duygusu engellenir. Zamanla enerji ihtiyacını bildirme güdüsü olan acıkma hissi ile susama hissi birbirine karışır ve susadıkça da yemek yeme arzusu doğar. Vücûdun su eksikliği bildirilemeyince, vücût kendine zarar verme pahasına (daha değerli addettiği organları için diğerlerini fedâ etmek gibi) başka yöntemlere başvurur. Bu yöntem, acımasızca, diğer hayatî organlardan suyun tedârik edilmesidir. Vücût, su kıtlığı çektiğinde kandaki suyu kullanırsa yüksek tansiyon, omurlardakini kullanırsa bel ve boyun fıtıkları, kemiklerdekini kullanırsa gut, artrit, romatizma, akciğerlerdekini kullanırsa astım, pankreastakini kullanırsa şeker, midedekini kullanırsa ülser hastalıklarını yaratır. Oluşabilecek hastalıkların sayısı bunlarla da sınırlı kalmayıp daha birçokları sayılabilir. Hücrelerin su eksikliğinde daha da fazla zorlanması, hücre içi katı enerji tüketiminin artmasına ve dolayısı ile normalinden hızlı bölünmesine ve bu tehlikeli gidişe tepki olarak da beyinin oksijen gönderimini kesmesine sebep olur. Oksijenin kesilmesi netîcesinde, hücrenin hayatiyetini devam ettirebilmek için ilkel, yâni oksijensiz-anaerobik solunumu tercih etmesi ile de kanserleşme denilen sürece girilmiş olur. Bütün bunlara sebep olan, suyu azalan motorun bir süre sonra hararet yapması, suyu azalan yemeğin bir süre sonra dibinin tutması misâli, suyu azalan vücûdun da bir süre sonra ‘kuruma’ denilen asitleşme sürecine girerek hastalık ortamına hazırlanmasıdır. Oluşan ‘sağlık ve hayat’ dengesinin dışındaki bu durumun adı hastalık değil kurumadır. O hâlde, Su hayat ise, susuzluk ölümdür. Hayatın Vazgeçilmez Kaynakları Su ve Tuz Hayatın Vazgeçilmez Kaynakları : Su ve Tuz Kadîm bilgeliklere göre, doğayı oluşturan dört ana unsur: toprak, su, ateş ve havadır. Tuz ise bu dört unsurun hepsini içerdiği için, eskiden beri kutsal bir sembol sayılmıştır. Doğadaki el değmemiş pınarlardan kaynayan ve gerekli bütün mineralleri bünyesinde bulunduran lezzetli, berrak, serin suların tazeliği ve şifa gücü, şehirlerde kullanılan işlenmiş sular ile kıyaslanamaz. Aynı şekilde, doğanın kendi bünyesinde, milyonlarca yıllık özümsenme yolu ile oluşturduğu tabiî tuz, şehir hayatında kullanılan işlenmiş sofra tuzu ile karşılaştırılamaz. Vücûdumuzun düzgün çalışabilmesi, kaslarımızın kasılması, beynimizdeki hücrelerin birbirleriyle haberleşebilmesi, kalbimizin atması ve diğer hayatî fonksiyonlarımız için su ve tuz dengesi şarttır. İnsan vücûdunun, günlük olarak, 5 gram’dan 15 gram’a kadar değişik miktarlardaki tuz tüketimine uyum sağlayabildiği söylenmektedir. Ancak bir ortalama vermek gerekirse 70 kg’lık bir kişinin günde 7 gram kadar tuza ihtiyacı olduğu söylenebilir. Günümüzde, nüfusun büyük bir bölümü, çeşitli hastalıklar ile boğuşmaktadır. Hastalıklara karşı önleyici hekimlik olarak ‘dengeli beslenmek’ bir moda deyim olmasına rağmen, dengeli sulanmak veya dengeli tuzlanmak gibi kavramlar pek kullanılmamaktadır. Denizin ortasında kalan bir kişinin onca suya rağmen susuzluktan ölmesi çarpıcı bir örnektir. Yâni okyanusun suyu içilirse, susuzluğun giderilmesi bir yana, vücûtdaki suyu da emip uzaklaştırdığı için zamanından önce susuzluktan ölüme sebebiyet verir. Şehirlerde yaşayanlar, çeşitli boyalı meşrubatları, çayları, kahveleri içmek suretiyle, dolayısı ile vücûda suyun sahte girişi ile, benzer bir susuzluk ortamı şeklinde aynı durumu yaşayabilirler. Tuz Us yapar Us Ulu Us Yapar Tuz Us yapar, Us’da Ulu Us Yapar! Modern Toplum ambalajlı kimyasal, koruyucu maddeli ve rafine beslenme sistemi ile kendini her geçen gün biraz daha zehirlemektedir. Bu zehirlenme hücreleri asidik yani ekşi yapıya dönüştürür. Beslenme uzmanları, ayurveda, tamamlayıcı tıp bizi asidik yanı ekşiden alkaliye, yani tuzluya dönüştürmeye çalışır. Toksinleri (zehirleri) temizlemenin, yani asidik hücre yapısından alkalik yapiya geçmenin en kolay yolu, gerçek işlenmemiş tuz kullanmaktır. Tuzlar’ın en iyisi de kristal yapıda şeffaf, denizin içindeki mineralleri ve ışığı abzorbe edecek kadar sert olmalıdır. Himalaya Kristal kaya tuzu buna en iyi örnektir. Vücut için iletişimin kaynağı tuzlu sudur. Tuz olmadan vücud içi elektrik olmaz, hücreler arası elektrik olmadan, iletişim olmaz. Kısaca, Us yani akıl olmaz. • Su bilgidir, Tuz us dur. • Yaşam, hücre içi ve dışı Tuzlu suda gerçekleşir. • Tuz hayatın kaynağı, denizden gelir. • Hücre zarından kolaylıkla girebilidiği için, gerçek kristal Himalaya Tuzu vucudun mineral eksikliğini giderir. • Bütün yiyecekleri bozulmaktan ve çürümekten korur, tabiki hücreleri de korur. • Saf su elektriği iletmez, Tuzlu su iletir. Tuz olmadan vücudun elektrik sistemi çalışmaz. Yani düşünemez, kanuşamaz, kasları kullanamayız. Kısaca us’lu olamayız. • Sofra tuzu diye bilinen rafine edilmiş saf sodyum klorür, başka birşeydir. Vücudun doğal ihtiyacı olan hakiki kristal tuz başka birşeydir. • Kristal Himalaya tuzunun bağışıklık sistemini güçlendirme, vücut ısısını, suyunu dengeleme özelliği vardır. •İnsanın %75′i sudur. Geriye kalan kısmı da Hakıkı Tuz dur. • Tuzlu su kullanma ve tedavi metodlarını, sitemizde görebilir ve Kristal Himalaya tuzunu sipariş verebilirsiniz. Eğer vücudun % 75′i su ise geri kalanı nedir? Belki de bu sorunun yanıtı kimilerini şaşırtabilir. Aslında dikkatli bir okuyucu için bu sorunun yanıtı çoktan verilmiştir. Daha önce dedigimi gibi, canli hücre sivisi, yani stoplazma, deniz suyuyla, daha doğrusu, yaşam öncesi deniz suyuyla özdeş ise, vücudun geriye kalanını da tuz oluşturmaktadır. Biraz düşünüldüğü zaman bu yanıtın hiç şaşırtıcı olmadığını göreceksiniz. Neden? İnsan vücudunu da, üzerinde yaşadığımız gezegeni oluşturan elementler oluşturur. Başka bir deyimle insan vücudu, genel olarak canlı, dünyayı oluşturan elementlerden meydana gelmiştir. Proteinler, vitaminler, aminoasitler ya da enzimler, karmaşık molekül bağından başka bir şey degildir. Sadece insan vücudunun değil, bütün canlıların temel yapı malzemesi olan su ve tuz aynı zamanda her canlıda yaşamın sürekliliğini ve organizmanın doğal ve doğru çalışmasını sağlar. Bundan yüzyıl öncesine, Wilhelm Heinrich Schübler (1821-1898) ölüleri yakarak küllerini incelemiş ve yanan cesetlerden arta kalanın yalnızca tuz olduğunu ispatlamıştır. Tuz yaşamın oluşmasında ve sürekliliğinin korunmasında bu kadar önemli ise, o zaman tuz nedir? Belkide çoğumuz şimdiye kadar bu soruyu hiç sorma ihtiyaci bile duymamışızdır. Çünkü her insanın günlük tuz kullanımı o kadar azdır ki, miktar olarak yok denebilecek düzeydedir. Çoğumuz soframıza gelen tuzun, gerçek tuzla hiçbir ilişkisi olmadığının farkında bile değildir. Hatta yeni kuşak gerçek tuzun ne olduğunu, nasıl bir tadının olduğu nasıl oluştuğu bile bilmez. Çünkü soframıza gelen tuz gerçek tuz değildir. Peki, yıllardır soframızdan eksik olmayan tuz değilse nedir? Bunu anlayabilmek için önce tuzun nasıl oluştuğunu ve gerçek tuzun ne olduğunu ögrenelim. Doğada bulunan bütün tuzlar, denizlerin kurumasıyla, denizde bulunan minerallerin arkaya kalması sonucu oluşmuştur. Denizdeki bu minerallerin neler olduğunu ve ne miktarda olduğunu tahmin edebilmek o kadar zor değildir. Deniz suyunda, dünyada bulunan ve su ile çözülebilen bütün elementler vardır. Milyarlarca yıldır, yağmurlar aracılığıyla dünya yüzünde bulunan ve su ile çözülebilen bütün mineraller denizlere ulaşmıştır. Dolayısıyla tuz deyince, doğadaki hemen hemen bütün mineralleri içeren madde akla gelir. Tabii bu mineraller doğadaki temsil edildikleri miktarlar oranında da, deniz tuzunda vardır. Bu nedenle kimi elementler, sodyum ve klorür gibi deniz suyunda ve doğal olarak tuzda oldukça büyük miktarlarda temsil edilirken, kalium, kalsiyum, magnesyum gibi elementler miktar açısından daha azdır. Bunun yanında tuzda yaklaşık 84 element ve iz elementler mevcuttur. Soframızdaki yediğimiz tuzun tuz olmadığını söylerken şunu kastediyoruz. Endüstrileşme ile birlikte, özellikle ekonomik sebeplerden dolayı, en az 84 elemente sahip olan tuz, rafine edilerek sadece sodyum ve klorür elementine indirgenmiştir. Bu nedenle hemen hemen gerçek tuz elimizden alınarak yerine sodyum klorür (NaCl) ile degiştirilmiştir. Sodyum klorür ile gerçek doğal tuzun tatları aynı olmasa da birbirlerine oldukça yakındır. Bu nedenle tuzun rafine edilmesiyle elde edilen Sodyum Klorür kimse fark edememiştir.Bunun yanında, rafine edilmiş tuz, kaya tuzunun yanında olukça beyaz ve temiz göründüğü için, aynı zamanda da ucuz olduğu için, hemen herkes rafine edilmiş tuzu seçmiştir. Oysa tuz için tarihte savaşlar yapılmıştr. Altınla ��lçülen tuz ile birçok ülkede askerlerin aylıkları ödenmiştir. Tuz tarihte bu kadar değerli ve pahaıi iken birden yok pahasına düşmüştür. Uğruna savaşlar yapılan tuz, durup dururken neden bu kadar ucuzlamıştır, yok fiyatına pazara sürülmüştür? Tuzun bu kadar ayaklar altına düşmesi hiç kimseye garip gelmemiştir. Aradan seneler geçti, dünya savaşları bitti, insanoğlu çağı deviren makineler icat etti, bilim hemen her alanda en parlak noktasına ulaşıi. Insanoğlunun bu başarılarının karşısında herkes mest olup kalırken, diğer taraftan da, dünyanın hemen her tarafında insanlar kitlesel olarak hastalanmaya başladi. Ve bilim toplumların kitlesel olara sağlıklarının bozulmasına karşı çaresiz olduğunu da inkardan gelemedi. Sağlık sistemlerinin çıkmazı bir ülkeyle kalmayıp dünyayı sardı. Toplumsal çıkmazın öncülüğünü tarihte her zaman sistemin dışında düşünmeyi becerebilen insanlar yapmıştır. Işte kitlelerin sağlığı durduk yerde bozulurken ve sisteme bağımlı geleneksel bilim de çaresizliğini itiraf edince, çözüm gene sistemin dışından gelmek zorunda kalmıştır. Yalnız çözümün bugünkü geleneksel sağlık sisteminin dışında gelmesi, bilimsel olmadığı anlamına gelmez. Aksine bugünkü sağlık sisteminde, sağliı sisteminde, sosyal ve ekonomik kaygılar o kadar büyük boyutlara ulaşmıştır ki, bilim de bu sistem içerisinden sadece toplumsal zenginliğinde ulaşmanın bir aracı hale gelmiştir. Bilim o kadar büyük bir çıkmazdadır ki, doğadaki çıplak gözle gözlemlenebilen en basit doğrular, en basit gerçekler bile geleneksel sağlik sistemi tarafından anlaşılamamakta, çoğunlulukla da inkardan gelinmektedir. Buna en basit örnek toplumun üzerine bir karabasan gibi çöken yüksek tansiyondur. Vücudun sahip oluğu su miktarını su ve tuz birlikte düzenlerler. Yaşlı insanlar bu sözü böyle ifade edemeseler bile, tuzun yaşam için önemini çok iyi bilirler. Hele ki çölde yaşayan halklar, tuzsuz çölde yaşamanın imkansız oldugu bilirler. Bugün hala daha, güney doğu Anadolu’da hayvanlara sistemli bir şekilde tuz verilir. Bu insanlar yaptıklarının bilimsel açıklamasını yapamazlar, ancak yaptıklarının ne kadar yaşamsal önemi olduğunu bilirler. Işte belki de okur yazar bile olmayan bu insanların yaşam karşısındaki bilgeliğini, geleneksel bilim, modernleşme adı altında inkardan gelmiştir. Dolayısıyla insandaki kan dolaşımının vücuttaki su miktarından derinden etkilediğini kavrayamazlar. Çünkü bilim her şeyden önce bir mantıksal değerler zinciridir. Eğer bu matematiksel mantık zincirinde halkanın bir koptu mu , diğer halkaların sebep sonuç ilişkisi de ortadan kalkar. Yani bilim temelini kaybettiğinden anlaşılmaz hale gelir. Bugün geleneksel sağlık sistemi, yüksek tansiyonlu insanlara, hem de büyük bir histeriyle tuzdan uzak durmalarını tembihlerler. Bu ateşin üzerine benzin dökmekle eş değerdedir. Işte sistemin bu bağnaz ve at gözlüklü çıkmazını, sadece pharma endüstrisinin kar hırsına bağlamak doğru değildir. Sağlık sisteminin bu çıkmazı, daha çok da insanın sosyal karakterinde aramak gerekir. “Yeni“ her zaman insana bir güvensizlik, bir korku verir. “Yeni“’ ye karşı toplumda da aynı güvensizlik ve korku olduğu için, yeniden yana olan, toplumda oldukça sert, sosyal ve ekonomik yaptırımlara uğrar. İşte bu nedenle büyük sosyal değişimler hep devrimlerle gerçekleşmek zorunda kalmıştır. İsa yeniyi söyledi, çarmıha gerdiler. Hz. Muhammed (sav) yeniyi söyledi, çöle sürdüler. Ama sonra dönüp çarmıha gerdiklerine, sürgüne gönderdiklerine tapınmaya başladılar. Daha sonra bu yenilikçi fikirlerin etrafında çıkar odakları toplanır, başka bir yeniye tahammül edemezler. İnsanin sosyal karakteri budur. Bugün geleneksel sağlık sistemi etrafında da bir çok çıkar grupları toplanmıştır. Bunların yeniye tahammül etmelerini beklemek boşuna olur. Bütün bunlar geleneksel bilimin birçok kazanımlarını, yeteneklerini inkar anlamına gelmiyor. Ancak her geçen gün geleneksel TIP, insanı iyileştirebilecek en doğal yolları terk edip, bütün çözümü ilaç sanayinin sundukları alternatiflerde aramaktadır. Bu yüzden geleneksel TIP çözümünden uzaklaşip, hatta insanı iyileştirmeyi bir yana bırakıp, insan sağlığını tehdit eden yöntemler kullanılmaktadır. Bu haliyle geleneksel TIP ilaç endüstrisinin bir uzvu haline dönüşmektedir. Eğer bilim kendini, endüstrinin kar hırsından kurtarabilir de bağımsız olarak araştırmalarını yapabilirse, tabii ki bilimin kazanımları ve yetenekleri daha da büyüyecektir. O zaman dünya bugünkünden daha sağlıklı ve daha barışçı olacaktır. Oysa insan sağlığının doğal yollardan geri kavuşturmanın tarihi hemen hemen insanlik tarihi kadar eskidir. Bunlar geleneksel TIP tarafından kocakarı ilacı olarak aşağılanmaktadır. Doğada tuz iki biçimde bulunmaktadır. Birincisi denizlerde çözülmüş halde, ikincisi, ise toprak altında kaya halinde. Dünyanın çeşitli yerlerinde kristal olarak görülen tuzları da önce kaya tuzu kategorisinde inceleyeceğiz, sonra kristal tuzla kaya tuzu arasındaki ayrımı anlatacağız. Kaya, özellikle kristal tuzların çoğunluğu, dünyanın evrimi sürecinde yaklaşik 230-250 milyon yıl önceki dünyanın evriminde “permian“ denilen dönemde oluşmuştur. Bu zamanda, dünya üzerinde sadece “pangea“ adı verilen, dört bir tarafı okyanuslarla çevrili bir kıta vardır. Dünya tarihi içerisinde bu kıta parçalanarak bugünkü yedi kıtanın oluşmasının yolunu açar. Bu parçalanmada, depremler, volkan püskürmeleri gibi büyük yer olayları olur. Kimi çukur yerleri deniz suları doldururken, kıtaların birbiriyle buluştuğu yerde de Himalaya dağlari gibi, koca dağlar oluşur. Bu yeni oluşan göller ne denizlere akıp gidebilmiş ne de denizlerden bu gölleri yeni sular ulaşabilmiştir. Böylelikle güneş enerjisiyle suyu kuruyan bu göllerin dibinde deniz tuzu birikmiştir. Dünyadaki kimi tuz yataklari, (Örmegin Pakistan’daki) Asya kıtası ile Hindistan yarımadasının birbirine yüklendiği bölgede yüksek basınç altında kristalleşir. Tuzun Kullanımı nasıl olmalı Tuz’un Kullanımı nasıl olmalı? Kristal tuzlu su çözeltisi nasıl hazırlanır? Birçok alandan kullanılmak üzere önce kristal tuzla doymuş bir çözelti hazırlanır. Bu çözelti hemen her tuzla su kullanım biçimi için temel teşkil edeceğinden, nasıl bir doymuş çözelti hazırlanır onu görelim. Hazırlayacağımız bu doymuş tuzlu suyu çok amaçlı kullanabilirsiniz. Asıl tuzlu su içme kürü için hazırlanır. Buna karşın yemek yapmada kullanabilirsiniz. Kavanozdaki su tükendiği zaman, içinde kristal tuz bulunduğu sürece, tekrar tekrar üzerine su katabilirsiniz. Tuzlu Su Doymuş Çözeltisi Hazırlanışı Temiz bir kavanozun içine birkaç parça kristal tuz koyun Tuzların üzerini örtebilecek kadar, kaynak suyu dökün. Yaklaşık iki saat sonra, eğer tuzlar tamamen erimişse, biraz daha tuz koyun Tuz suda ancak %26 oranında çözülür ve bu bir doymuş çözeltidir. Kavanozun kapağının plastik olmasına dikkat edin. Çünkü metaller elektrik ve ışık enerjisini kendi bünyesinde toplarlar ve ayrıca çok çabuk paslanır. Tuzlu su içme kürü nasıl yapılır ? Her akla gelende su içmek gereklidir, ancak bu istenilen sonuca ulaşmak için yeterli değildir. Özellikle kanser, yüksek tansiyon, astım ve aşırı kilolardan kurtulmak için değil, aynı zamanda, hastalıkları ve erken yaşlanmayı önlemek için, bir ömür boyu yapılması gerekir. Ancak böylelikle insan hastalıklardan kendini koruyabilir. Tuzlu su ile yapılacak içme kürü aşağıdaki gibidir. Sabahleyin alacağınız tuzlu suyun önemi şurada; vücuttaki su miktarı tuz belirler. Çünkü su alındığı zaman, natrium iyonları su ile birleşerek hücre zarından dışarı taşınır. Bu şekilde vücutta su toplanır. Eğer vücudunuza tuz almazsanız, su vücudumuza hiçbir fonksiyon üstlenmeden dışarı çıkar. Yemeklerden önce içeceğiniz su, hücrede elektrik enerjisi üretir. Böylelikle vücut gereksiz yemek yeme isteğini ortadan kaldırır. Su vücudu terk ederken zehirli atıkları dışarı taşır. Böylelikle vücudun asit – baz dengesini yeniden kurar. Yemeklerde içeceğiniz su ise sindirim sistemine yardımcı olur. Yiyeceklerin hidrolizini kolaylaştırarak vücuda girmesini kolaylaştırır. Şunu utmamak gerekir ki, ancak su içerisinde çözülebilen yiyecekler vücuda girebilir. Tuzla su içme kürünün hemen her sağlık sorusuna karşı kullanılması gerekir ve oldukça güzel su verir. Sebebi ise daha öncede söylenildiği gibi, vücudun en önemli enerji ve mineral açığını kapatır. Diğer taraftan ise vücutta yıllardir birikmiş toksinlerden kurtarır. Yalnız böbrek rahatsızlığı, kalp rahatsızlığı ya da kan dolaşımı sorunları olanların, yıllarca su içmeden bir günde 2,5 litreye çıkarmaları sorunlar yaratabilir. Bu nedenle, bir hafta içerisinde yavaş yavaş artırmakta fayda vardır. Böylelikle vücuda bu yeni değişmeye ayak uydurma fırsatı sağlanır. Tuzlu su küründe her şeyden önce suyun kalitesi ve sürekliliği önemlidir. Sadece su içmek istediğiniz zaman değil, kurala uygun olarak içmek gerekir. Özellikle yemeklerden yaklaşık yarım saat önce içilen su, vücuda en yararlı sudur. Tuzlu su içme kürü sadece hastalıklara karşı ya da sadece hastalık bitinceye kadar anlaşılmamalıdır. Insanın yalnızca kaybedilen sağlığın geri getirilmesi için değil, var olan sağlığımızı korumak için de tuzlu su içme kürü yapmamız gerekir. İnsanoğlu normal koşullarda dünyaya sağlıklı gelir. Nasıl ki dünyaya gelinceye kadar ana rahminde tuzlu su içerisinde büyürse, ölünceye kadar da bu tuzlu suya ihtiyaç duyar. Daha öncede belirttiğimiz gibi su ve tuz yaşayan canlı için en önemli besin kaynağıdır. Ne tuzu tatlandırıcı olarak nede suyu, susadığımız zaman içmemiz gereken bir madde olarak görmek gerekir. Her gün ama her gün susayalım, vücudun ihtiyacı olan suyu ve tuzu almamiz gerekir. Sağlıklı ve dengeli gelişmelerini sağlamak için, çocuklarımıza da su içmeyi ögretmemiz gerekir. Himalaya kristal tuzuyla, sağlığınızı korumak ya da geri kazanmak için tuzlu su kürü uygulamaya başladığınız zaman, evinizdeki rafine edilmiş tuzu da hemen mutfağınızdan uzaklaştırmanız gerekir. Yoksa bir taraftan, hazır yiyeceklerde aldığımız tuz, öbür taraftan evde kullanılan rafine edilmiş tuz, yaptığımız kürün doğru sonuçlara ulaşmasını engeller. Sürekli içilecek tuzlu su kürü vücutta şu değişmelere sebep olur. Vücudun asit ve baz dengesini olumlu etkiler. Vücudun elektrik yükünü olumlu etkiler. Dolaşım sistemini ve organlarını olumlu etkiler. Kan basıncının düşmesine sebep olur. Vücutta biriken toksinlerin ve ağır metallerin dışarı atılması sağlar. Kaynak: Yaşamın Gizemi Su ve Tuz, Yücel Aydemir Yücel Aydemir’in kitabını sitemizden sipariş edebilirsiniz. Tuz neden rafine edilir Tuz neden rafine edilir? Kaç çeşit tuz vardır? Tuzu, doğal tuz ve rafine edilmiş sofra tuzu olarak önce ikiye ayırmak gerekir. Gerçi doğal tuzlar da insan sağlığı açısından, mineral bileşimi ve oluşum süreci açısından iki katagoride incelemek mümkün. Ancak önce temel belirleyici olan tuzun doğal mı yoksa rafinemi edilmiş olduğunu ayırt etmemiz gerekir. Çünkü bize sofra tuzu diye belletilen bir tuz değil saf sodyumklorürdür. Ve saf sodyumklorür de vücut için oldukça agrasif bir maddedir. İşte bu nedenle herkes tuzdan uzak durun der. Bize aman tuzdan kaçının derken, gerçek tuzun ne olduğunu bildiklerinden değil, sadece rafine edilmiş tuzun zararlı etkilerini bildiklerinden söylerler. Bu temel ayırt edici özelliklere göre tuzu şöyle sıralandirabiliriz; 1. Doğal tuz a. Deniz tuzu b. Kaya tuzu c. Kiristal tuz 2. Rafine edilmiş sofra tuzu (saf Sodyumklorür) 1. Doğal tuz a. Deniz tuzu: Deniz tuzu özellikle deniz kenarlarında yapılan göletlerde, deniz suyunun kurutulması sonucu elde edlir. Ancak bugün denizlerin sanayi artıklarıyla kirlenmesinden dolayı, denizden elde edilen tuzlar da rafine edilmektedir. Bu sebepten, rafine edildikten sora, tuzun kaynağı nereden olursa olsun, hiçbir anlamı ve özelliği kalmamaktadır. Rafine edilmiş tuzun kaynağı ne olursa olsun, canlı için bir zehirdir. b.Kaya tuzu: Kaya tuzu eski denizlerin kuruması sonucu oluşmuştur. Mineral bileşimi açısından, oluştuğu denizin mineral bileşimini taşır. Kaya tuzu milyonlarca yıl yaşında olduğu için hiçbir çevre kirlenmesinin etkisi yoktur. c. Kristal tuz: Dünyanın çeşitli bölgelerinde milyonlarca yıl yüksek basınç altında kalan kaya tuzları kristalleşirler. Kristal tuzlarını kaya tuzlarından ayıran en büyük özellik, basınç altında molekül yapısı yoğunlaşarak küçülmüş olmasındadır. Bu ince molekül yapısı kristal tuz iyonlarının hücre zarından hücreye girmelerini kolaylaştırır. Dünyanın en iyi kristal tuzlarından birisi de Himalaya tuzu olarak bilinen Himalaya kristal tuzudur. 2. Rafine edilmiş sofra tuzu (NaCI) nedir? Özellikle ekonomik sebeplerden dolayı, kaya tuzları yüksek basınç ve yüksek ısı altında rafine edilir. Rafine edilirken tuzun içerisinde bulunan Sodyum ve Klorür’ün dışında, diğer bütün elementler ve iz elementleri çeşitli kimyasal ve fiziksel süreçten geçirilerek ayrıştırılırlar. Ancak bu insan vücudunun ihtiyacı olan tuz değildir. Çünkü Sodyumklorür (Sofra Tuzu) insan vücudunda da kendi başına agrasif reaksiyonlara girer. Bu da vücudun kimyasal işleyişini bozar. Bu nedenle vücut sofra tuzunu agrasif bir madde olarak algılar ve hemen vücuttan dişari atmaya çalışır. Vücut bu agrasif maddeyi yanlızca su ile dışarı atabilmektedir. Toplumun büyük bir çoğunluğu su içmeye küstüğünden, vücut bu sofra tuzunu dışarı atamamaktadır. Özellikle aşırı softra tuzu tüketimi, yüksek tansiyona, romatizmal kemik ağrılarına, mide ve bağirsak kanseri gibi birçok sağlik sorununa sebep olmaktadır. (Bak. Yaşamın Gizemi (Su ve Tuz) Himalaya kristal tuzu nedir? Himalaya kristal tuzu nedir? Himalaya kristal tuzu nedir? Kaya tuzlarının oluşumu yaklaşık 250 milyon yıl önceye denk gelir. Milyonlarca yıl öncesi kuruyan bu denizlerinden arta kalan tuz yataklarından bazıları uzun yıllar yüksek basınç altında kalarak kristalleşirler. Dünyada kristal tuz yataklarından en önemlisi Pakistan’da bulunan ve Himalaya kristal tuzu olarak adlandırılan tuzdur. Bu tuzların en büyük özelliği oldukça küçük molekül yapısına sahip olmalarıdır. Kristal tuzların küçük molekül yapısı, hücre zarından kolayca girip çıkmasını sağlar. Tuzlu Su Ne Demek Tuzlu Su Ne Demek ? Güzel bir kaynak suyuyla yapılan tuzlu su, sıvılaştırılmış yoğun enerji demektir. Bugün kaynak sularının, yeraltında olan uzun yolculuğunda yoğun bir enerji bağlarıyla donandığı bilinmektedir. Hatta bazı kaynak sularının yeryüzüne çıkıncaya kadar binlerce yıl yeraltında dolaştıkları tespit edilmiştir. Öbür taraftan kristal tuzun madde ile enerji arasında bir geçiş maddesi olduğu söylenmektedir. (Dr. Hendel, B. & Ferreira P) Özellikle de yüksek basınç altında kristalleşen tuz bir enerji kütlesidir. Tuzlu suyun iyileştirme gücü, sahip olduğu bu yoğun enerjiye ve mineral zenginliğine bağlıdır. Özellikle su kıtlığından ve aşırı rafine edilmiş tuz tüketiminden ortaya çıkan hastalıkları tuzlu suyu gerekli bir biçimde kullanarak iyileştirebiliriz. Genel olarak hemen yer rahatsızlığa ve ciddi sağlık sorunlarına karşı vücudun kurumasını ortadan kaldırmak için, tuzlu su içme kürü uygulanır. Bazi rahatsızlıklara karşı örneğin göz kuruması ve yanması, grip ve ya cilt hastalıklarına karşı ise bir taraftan tuzlu su kürü yaparak vücuda içerden yardım ederken, bir taraftan da gene tuzlu su ile çeşitli yöntemlerle vücudu dışarıdan yardımcı olarak insanın yeniden sağlıgına kavuşması sağlanır. Mineral tuz, insan vücudunun madde alışverişinde en önemli görevleri üstlenirken, aynı zamanda hücrelerin birbiriyle haberleşebilmeleri için gerekli zemini de sağlar. Şunu iyi bilmemiz gerekir ki, mineral tuz ile iyileşme uzun sürer ve sabırlı olmak gerekir. Çünkü ilaçla yapılan müdahale gibi, vücudun rahatsızlıkları bastırılmaz. Buna karşın vücutta eksik olan su ve tuz ile vücudun kendi iyileştirme gücü yeniden devreye sokularak sağlanır. Bu bölümde , bazi hastalıklara karşı kristal tuzun nasıl kullanılacağı hakkinda öneriler sunulacaktir. Bunlardan en önemlisi tuzlu su kürüdür. Tuzlu su kürü sadece hastalıklardan kurtulmak için değil, sağlıklı insanın da bir ömür boyu yemek yemek, nefes almak gibi sürekli yapması gereken bir olaydır. Böylelikle ancak bu dünyadan veda edinceye kadar, sağlıklı yaşamayı becerebilirsiniz. Sağlıklı ve her gün dinç yaşamanın yolu önce kaliteli sudan ve doğal tuzdan geçmektedir. Yaşlanmayı ve ölümü durdurmak zor, ancak böylelikle yaşlanma sürecini geciktirmek ve ölüm kapımızı çalıncaya kadar sağlıklı yaşamayı sağlamak mümkün. Kristal Tuz Lambası nedir Kristal Tuz Lambası Kullandığımız birçok elektrikli ev araçları çevreye yüksek frekansta elektrik yayarlar. Bu insan vücudunun doğal elektrik frekansından oldukça yüksektir. Evlerimiz bilgisayar, televizyon gibi cihazlarin yaydığı pozitif yüklü iyonlarla doludur. Özellikle saatlerce bilgisayarın karşısında çalışma ya da televizyon seyretmeden dolayı insanda sinirlerin gerilmesine ve uykusuzluklara sebep olur. Ayrıca bu yüksek düzeydeki elektrik yüklü, vücutta bazi agrasif maddelerin özgürleşmesine sebep olur. Özgürleşen bu agrasif maddeler hücrenin genetik yapısına saldırarak bozarlar ki, bu vücutta kanser oluşmasına sebep olabilir. Çevreye yayılan aşırı elektrik yükünden, çocuklari daha fazla etkilenmektedir. Kristal tuzun içerisindeki lamba yandığı zaman tuz hafif ısınır ve odadaki nemi lamba üzerinde toplar. Bu kristal tuzun yüzeyinin hafif ıslanmasına yol açar. Ve böylelikle Kristal tuz çevreye negatif yüklü iyonlar saçar. Negatif yüklü bu iyonlar çevrenin pozitif yüklü iyonlarıyla birleşerek ortamın nötral hale gelmesine yardımcı olur. Çalışma odanıza bilgisayarınızın yanına koyacağınız bir kristal tuz lambası, hem ortama rahat bir görünümün verirken, öbür taraftan da ortamın elektrik yükünü azaltır. Böylelikle aşırı baş ağrılarından stresten ve uykusuzluktan kendinizi kurtarmış olursunuz. Neden insanın tuza ihtiyacı vardır Neden insanın tuza ihtiyacı vardır? İnsan vücudunun neden tuza ihtiyacı vardır? Doğa da yaşam birkaç temel maddenin üzerine kurulmuştur. Bunlardan birincisi oksijendir. Oksijen olmadan 3 dakika bile yaşamamız olanaksızdır. Oksijeni herhangi bir gazla değiştiremeyiz. Bunu herkes bilir. Bilmesek de kendiliğinden nefes alıp veririz. Sadece insan yaşamını değil aynı zamanda bütün canlıların yaşamını derinden etkileyen diğer iki madde ise su ve tuzdur. İnsan vücudundaki bütün canlı olayları, su içerisinde ve suyla olmaktadır. Bunun yanında suyun insan vücudundaki en önemli görevi enerji üretmektir. Su hücre zarından içeri akın ederken bildiğimiz elektrik enerjisi üretir. Özellikle beynin ve sinir sisteminin temel enerji kaynağı budur. Suyun hücreden içeri girebilmesine ise tuz yardım eder. Vücutta bütün hücreler vücut suyu diye adlandırılan sıvının içerisinde yüzerler. Hücre suyu ile hücrenin içinde yüzdüğü vücut suyu arasında tuz yoğunluğu farkı vardır. Bu fark vücutta ozmos gücünü yaratır. Canlı hücrelerin içinde bulunduıu vücut suyu ile yaptığı madde alışverişi bu ozmos gücüne bağlıdır. Yani hücreye yaşamı veren ozmos gücüdür. Çünkü canlı hücrelerde olan bütün metabolik olayların temelini ozmos oluşturur. Ana rahminde embriyo tuzlu su içerisinde gelişir ve özellikle hamileliğin son birkaç ayında her iki günde yenilenir. Neden Himalaya kristal tuzu Neden Himalaya kristal tuzu? Himalaya kristal tuzu insan sağlığı için neden önemlidir? Dünyada yaşamı su ve tuza borçluyuz. Su ve tuzun kalitesi de insan sağlığını çok derinden etkiler. Eğer biz, sağlıklı yaşamak istiyorsak, su ve tuzu gerektiği miktarlarda ve kalitede almak zorundayız. Bugün ne içtiğimiz suyun ne de yediğimiz tuzun kalitesi hakkında bir bilgimiz yoktur. Oysa su ve tuz insanoğlunun en önemli, vazgeçilmez ve hiçbir maddeyle degiştirilemez bir besin kaynağıdır. İnsan su ve tuzu gerekli miktarlarda ve kalitede almadığı zaman, yaşlanmayı hızlandırarak metabolizma bozukluklarına sebep olur. Bugün dünyayı saran ve çağın hastalıkları olarak adlandırılan, yüksek tansiyon, astım, kanser ve diğer nice hastalıkların sebeblerinden biri yaşamın vazgeçilmez bu iki maddesinin gerekli miktarkarda ve kalitede alınmayışıdır. Yapılan en son bilimsel araştırmalara göre, insan sağlığı için en kaliteli tuzun Himalaya kristal tuzu olduğunu göstermiştir. Himalaya kristal tuzuyla yapılan üç aylık bir tuzlu su kürü sonucunda, insanların bütün metabolik olaylarının doğal seviyesine ulaştığı ve rahatsızlıklarına iyi geldiği görülmüştür. Tuzun vücuttaki görevleri Tuzun vücuttaki görevleri Su ve tuz birlikte insan vucudunun en önemli yaşamsal fonksiyonlarını düzenler. Gerek hücre sıvısı, gerekse hücre dışı sıvılar, yoğunlukları farklı olan tuzlu sulardır. Vücutta hiç bir sinir hücresinin, diğer organ hücreleri ile herhangi bir bağlantısı yoktur. Oysa beyin, vücudun bütün hücreleri ile iletişim içindedir. Bu ancak, hücre dışı suyun, elektrik iletkenliği özelliğinden yararlanılarak yapılır. Bilindiği gibi saf su elektrik iletemez. Yalnızca tuzlu su elektrik iletir. Böylelikle hücreler arası ve hücreler ve sinir sistemi arasında iletişim mümkün olabilir. Bu demektir ki tuz olmadan, insan ne düşünebilir, ne konuşabilir, ne vücudunun diğer organlarının verdiği bilgileri alıp gerektiği tepkiyi gösterebilir. Vücuttaki bütün yaşamsal olaylar hücre içi ve hücre dışı bu tuzlu suda gerçekleşmektedir. Gene bütün hücrelere besinler hücre dışı sıvı ile taşınır. Bu sıvıda besinler, difüzyon yolu ile dağılır. Difüzyon’un yayılma hızı sıvının termo dinamiğine bağlıdır. Isı su içerisindeki taneciklerin hareket enerjilerini arttırdığından difüzyon kolay ve hızlı olur. Genelde soğuk havalarda hasta oluşumuzun sebebi budur. Hücre içi ve hücre dışı madde alışverişi tuzlu su yoğunluk farkları ile gerçekleşir. Bu içerdeki tuz yoğunluğu ile dışarıdaki tuz yoğunluğunun farkından ortaya çıkan ozmos ile olur. Daha öncede söylendiği gibi, hücre dışı suyun yoğunluk oranı %94 iken, hücre içi su yoğunluğu %75 civarındadır. (yanlız bu sayıları mutlaklaştırmak doğru değildir. çünkü bu oran insandan insana değiştiği gibi kişinin su ve tuz tüketimine göre de değişir. ) Yani kısaca tuz olmadan hiçbir canlı olayları yürümez. Peki tuz insan yaşami için bu kadar vazgeçilmez bir fonksiyona sahip iken kimi doktorların” yüksek tansinonuz varsa tuzdan uzak durunuz” açıklamalarını nasıl anlamak gerekir. Bu insanin kendi ölümünü yavaş yavaş kendisinin hazırlaması demektir. Evet tuzdan uzak durun ama hangi tuzdan. Bunun ayrımını şimdi daha doğru yapmak zorundayız. Rafine edilmiş tuz sadece yüksek tansiyon yapmaz. Aynı zamanda kansere varan birçok hastalığında oluşmasına sebep olur. Onun için ister deniz tuzu olsun, ister kaya tuzu olsun, isterse kristal tuzu olsun rafine edilmişse uzak durun. Tuzun vücuttaki bir diğer görevi ise potasyum-sodyum pompası ile ozmos gücünün sürekliliğini yaratarak, vücudun doğal su dengesini ayarlamasıdır. Aynı zamanda vücudu ağır metallerden ve zehirlerden arındırmasıdır. Bunun içindir ki en iyi tuz, kristal yapıda şeffaf (sarı, pembe ve gri değil) olandır. Tuz Nedir Tuz Nedir? Tuz nedir? Tuz denizden gelir. Ya kaya tuzu gibi eski denizlerin kuruması sonucu oluşmuştur, ya da deniz suları buharlaştırılarak elde edilir. O zaman denizlerden elde edilen bu tuz denize nereden gelir. Dünyada var olan ve su ile çözülebilen bütün elementlerin milyarlarca yıl boyunca yağmurlar aracılığıyla denizlere taşınması ile oluşmuş mineraller yığınıdır. Ve bu mineraller doğadaki temsil edildikleri miktarlarına eş değerlerde de tuzda temsil edilirler. Doğal bir tuzda en az seksen dört element bulunur. Dünyada var olan hemen bütün elementler tuz da da vardır. Eger biz bir damla deniz suyu dünyaya eşdeğerdedir dediğimiz zaman büyük bir yanlış yapmış olmayız. Kaç çeşit tuz vardır Kaç çeşit tuz vardır? Kaç çeşit tuz vardır? Tuzu, doğal tuz ve rafine edilmiş sofra tuzu olarak önce ikiye ayırmak gerekir. Gerçi doğal tuzlar da insan sağlığı açısından, mineral bileşimi ve oluşum süreci açısından da iki katagoride incelemek mümkün. Ancak önce temel belirleyici olan tuzun doğal mı yoksa rafinemi edilmiş olduğunu ayırt etmemiz gerekir. Çünkü bize sofra tuzu diye belletilen bir tuz değil saf sodyumklorürdür. Ve saf sodyumklorür de vücut için oldukça agrasif bir maddedir. İşte bu nedenle herkes tuzdan uzak durun der. Bize aman tuzdan kaçının derken, gerçek tuzun ne olduğunu bildiklerinden değil, sadece rafine edilmiş tuzun zararlı etkilerini bildiklerinden söylerler. Bu temel ayırt edici özelliklere göre tuzu şöyle sıralandırabiliriz; 1. Doğal tuz a. Deniz tuzu b. Kaya tuzu c. Kiristal tuz 2. Rafine edilmiş sofra tuzu (saf Sodyumklorür) 1. Doğal tuz a. Deniz tuzu: Deniz tuzu özellikle deniz kenarlarında yapılan göletlerde, deniz suyunun kurutulması sonucu elde edlir. Ancak bugün denizlerin sanayi artıklarıyla kirlenmesinden dolayı, denizden elde edilen tuzlar da rafine edilmektedir. Bu sebepten, rafine edildikten sonra, tuzun kaynağı nereden olursa olsun, hiçbir anlamı ve özelliği kalmamaktadır. Rafine edilmiş tuzun kaynağı ne olursa olsun, canlı için bir zehirdir. b.Kaya tuzu: Kaya tuzu eski denizlerin kuruması sonucu oluşmuştur. Mineral bileşimi açısından, oluştuğu denizin mineral bileşimini taşır. Kaya tuzu milyonlarca yıl yaşında olduğu için hiçbir çevre kirlenmesinin etkisi yoktur. c. Kristal tuz: Dünyanın çeşitli bölgelerinde milyonlarca yıl yüksek basınç altında kalan kaya tuzları kristalleşirler. Kristal tuzlarını kaya tuzlarından ayıran en büyük özellik, basınç altında molekül yapısı yoğunlaşarak küçülmüş olmasındadır. Bu ince molekül yapısı kristal tuz iyonlarının hücre zarından hücreye girmelerini kolaylaştırır. Dünyanın en iyi kristal tuzlarından birisi de Himalaya tuzu olarak bilinen Himalaya kristal tuzudur. 2. Rafine edilmiş sofra tuzu (NaCI) nedir? Özellikle ekonomik sebeplerden dolayı, kaya tuzları yüksek basınç ve yüksek isi altında rafine edilir. Rafine edilirken tuzun içerisinde bulunan Sodyum ve Klorür’ün dişinda, diğer bütün elementler ve iz elementleri çeşitli kimyasal ve fiziksel süreçten geçirilerek ayrıştırlıırlar. Ancak bu insan vücudunun ihtiyacı olan tuz değildir. Çünkü Sodyumklorür (Sofra Tuzu) insan vücudunda da kendi başına agrasif reaksiyonlara girer. Bu da vücudun kimyasal işleyişini bozar. Bu nedenle vücut sofra tuzunu agrasif bir madde olarak algılar ve hemen vücuttan dişari atmaya çalışır. Vücut bu agrasif maddeyi yanlızca su ile dışarı atabilmektedir. Toplumun büyük bir çoğunluğu su içmeye küstüğünden, vücut bu sofra tuzunu dışarı atamamaktadır. Özellikle aşırı sofra tuzu tüketimi, yüksek tansiyona, romatizmal kemik ağrılarına, mide ve bağırsak kanseri gibi birçok sağlık sorununa sebep olmaktadır. (Bak. Yaşamın Gizemi (Su ve Tuz) Yücel Aydemir’ DEN ALIMIŞTIR Alternatif Tıp ve Alternatif Tedavi, bitkisel ürünler, sifamarket
0 notes