Tumgik
#there are many many many proto-kayas
eliounora · 1 year
Photo
Tumblr media
my oc, kaya! I have no idea how his glasses stay on his nose
143 notes · View notes
tkh1283 · 8 months
Text
Tumblr media
#卍SEREDNİY STOH VE #卍YAMNAYA KÜLTÜRÜ
Seredniy Stoh and Yamnaya Cultures
“Yamnaya ve Androvo Kültürleri Türktür”
“#卍TürklerinTüreneğiKuzeyKaradenizBozkırlarıdır”
Valentyn Stetsyuk*
Çev: Fatih Şengül**
Özet
Tarihçilikte Kurgan diye bilinen kültürün ön-şekli olarak kabul edilen ve bugüne kadar kökenleri pek çok tartışmaya maruz kalmış Seredniy stoh ve Yamnaya kültürlerinin yaratıcıları hususunda hakim olan bilimsel yargının onların bir Hint-Avrupa menşeine sahiptir görüşünü benimsemesine karşın gerçekte bu halkın etnik aidiyetleri çözülmüş olmaktan uzaktır. Bu çetrefilli meseleyi başka bir açıdan değerlendiren Stetsyuk kendi araştırmaları neticesinde sözkonusu kültürlerin asıl sahiplerinin Türk dilli halk olduğu sonucuna varmıştır. Bu makalede yazar bahsolunan kültürlerin en göze çarpan özelliklerine çok fazla ayrıntıya girmeden, yüzeysel bir şekilde değinmekte ve yazar, kesin bir şekilde Türkler’e atfettiği her iki kültürün ışığında Türk türeneğini Kuzey Karadeniz bozkırlarına yerleştirmektedir.
Anahtar Kelimeler: Seredniy Stoh, Yamnaya, Andronova, Eski Türkler, Türk türeneği.
Abstract
Although the preponderance of the scholarly judgement that pertains to the creators of Sredniy Stoh and Yamnaya cultures of which origins have subjected to many debates hitherto, considered to be proto-type of the culture known as Kurgan in historiography, sides with the notion that they had an Indo-European stock their ethnic identities are intrinsically far away from being solved. Stetsiuk who had evaluated this crux subject from an another perspective arrived at the conclusion that the main owners of the before-said cultures were people with Turkish language at the consequence of his respective researches. In this article, the author touches upon the most salient features of the mentioned cultures in the sketchy form without going into much detail and places Turkic urheimat in the northern Black sea steppes in the light of both cultures he categorically attributes to the Turks.
Key Words:
Seredniy Stoh, Yamnaya, Andronova, Old Turks, Turkic Urheimat.
* Dr.Valentyn Stetsyuk, Dilbilimci-Tarihci, Lviv, Ukrayna. Stetsyuk, Türklerin türeneğinin Doğu Avrupa olduğu tezinin günümüz bilim dünyasındaki en önde gelen savunucusudur. Yazar aynı zamanda Ön-Bulgarların kökeninin İskitlerden geldiği görüşüne kesin bir şekilde inanmaktadır. ** Fatih Şengül, Sakarya Üniversitesi, FEF Tarih bölümü 4. sınıf öğrencisi, Sakarya.
Son zamanlarda kimi bilim adamları (örn. Osman Karatay, 2003) Eski Türklerin türeneğinin İç Asya olması fikrine şüpheyle yaklaşırken, Mario Alinei (2003) gibi başkaları da bu türeneğin Doğu Avrupa’da olabileceği ihtimalini dile getirmektedir. Hakikaten, Eski Türkleri MÖ IV. ve III. binyıllarda Pontus bozkırlarında hüküm sürmüş Seredniy Stoh ve Yamnaya kültürlerinin yaratıcıları olarak görmek için sebepler vardır. Bu durumda Türkler Eski Hint-Avrupalıları Karadeniz bozkırlarından ve orman-bozkır kuşağından çıkmak zorunda bırakmış ve burada MÖ V. binyıl sonlarında kendilerine özgü Dinyeper-Donetz kültürünü yaratmışlardır. Bakır çağının Seredniy Stoh (Rusçada Sredniy Stog “orta kaya”) kültürü 1927 yılında Zaporijya şehri yakınlarında Dinyeper ırmağı kıyısında, kayalık bir tepe üzerindeki Seredniy Stoh mevkiinde yapılan kazı esnasında keşfedilmiştir. Ukraynalı bilim adamları sonraki kırk yıl içerisinde bu kültüre ait yaklaşık yüz yerleşim merkezi, mezarlık ve farklı kalıntı üzerinde tetkiklerde bulunmuşlardır. Bu maddi kültür öğelerinin yayıldığı bölge Dinyeper ile Don arasındaki bozkır sahasını ve de sol cenaha düşen Ukrayna ormanbozkır toprağının güney kısmını içine almaktaydı. MÖ IV. binyıl ortalarından III. binyıl ortalarında kadar yaşayan bu kültürün Dinyeper, Güney Donetz ve Don ırmağı havzalarında yerli biçimleri ortaya çıkmıştır. SS (Seredniy Stoh) kültürüne dair bir makalenin yazarı olan D. Telegin, bu kültürün köklerinin oldukça belirsiz olduğunu söylemiş, fakat HintAvrupalılar tarafından yaratılmış olduğunu düşünmüştür. Bu görüş bugüne kadar akademisyenler arasında hâkim olagelmiştir. Fakat biz bahsi geçen sahaya o dönemde Türk kabilelerinin yerleşmiş olduklarını bilmekteyiz. Dolayısıyla, bu makalede arkeolojik verileri bu kültürün Türk menşeli olduğunu teyit eden dilsel malzemeyle birleştirmeye çalışacağız. SS kültürü o dönem Doğu Avrupa’daki öteki kültürlerden kendini açıkça farklı kılan kimi kesin, ortak özelliklerle tanımlanır: Çömlek işçiliğinde deniz kabukları ezilip öğütülmek suretiyle kap, kâse ve kadeh yapımında kullanılan çömlekçi çamuruna katılırdı. Kap ve kâseler kendi toplam yüksekliklerinin 1/3 yahut 1/4’üne ulaşan geniş bir boyuna sahipti ve büyük bir kısmı da delikli, şeritli süslemelerle bezenmekteydi. Kapkacakların kenarları değirmi tabanlı koni şeklinde olup, insan ve hayvan heykelleri gibi bazı sanat eserleri de balçıktan yapılırdı. El araç-gereçleri ve silahlar çakmaktaşı, taş, kemik ve boynuzdan imal edilirdi. Bu aletlerin ezici çoğunluğunu, büyük çakmaktaşı plakalarından yapılma ve genelde 15-18 cm boya sahip bıçaklar temsil etmektedir. Ok ve kargıların uç kısımları 1,5 ile 4 cm arasında bir uzunluğa sahiptir. Baltalar oval sopa biçiminde çakmaktaşından yapılmaktaydı. Boynuzdan imal edilen malzemeler arasında savaş baltaları, kazmalar, zıpkınlar ve balık tutmada kullanılan kancalar da yer almaktadır. Çekiçler ve kazmalar Kuzey Kafkasya’daki Maykop kültürüyle (Dinyester ve Güney Bug havzasındaki) Tripolye kültürünün örnekleriyle paralellik taşır, ancak Doğu Avrupa’nın kuzeybatı kısmının boynuzdan yapılma benzerlerinden oldukça farklıdır. Baltaların tamamı kulp olarak işlev gören yuvarlak bir deliğe sahipti ve de silah olarak kullanılmaktaydı. Bakırdan ziynet eşya, çok nadiren de baltaların yapımında faydalanılırdı. Bu element üzerinde yapılan kimyasal analizler onun zaman zaman Balkan kökenli olduğuna işaret etse de, bakır nesnelerin büyük bir kısmının imalı bu alanda gerçekleştirilmiştir.
Arkeolojik verilere bağlı kalındığında SS (Ahşap-mezar) kültürü insanının iktisadi yapısının hayvancılığa bağlı bir karaktere sahip olduğu, en başta da at yetiştiriciliğine dayandığı görülür. Kimi sahalarda gerçekleştirilen kazılarda ele geçen kemiklerin sayısına bakılırsa, at tüm evcil hayvan varlığının yarısından fazlasını oluşturmakta ve boynuzdan yapılma eğer bulgularının kanıtladığı gibi, esasen binit olarak kullanılmaktaydı.1 Biniciler at sürülerini atlı çobanlar olarak daha kolay ve etkili bir şekilde kontrol edebilmekteydi. Bu nedenle at sürüleri sayıca kalabalık olabilmekteydi. Türk halkları arasında at yetiştiriciliğinin geniş manada gelişimi dilsel verilerle de doğrulanmaktadır. Ortak Türkçe kelimeler arasında at için iki kelime mevcuttur; beygir ve kısrak da ayrı kelimelerle ifade edilir. Bu kelimelere ek ve bunlardan farklı olarak binici, kırbaç, yular, üzengi, toynak, rahvan, yele, eğer vb. kimi adlar için de ortak kelimeler bulunmaktadır. Vahşi atlar Herodot döneminde bile Karadeniz bozkırlarında mevcuttu. Sonuçta, atların ilk olarak burada Eski-Türkler tarafından evcilleştirildiğini öne sürmek için her türlü neden vardır.2 Dinyeper’in sağ yakasındaki Türklerin komşuları Tripolye’lilerin vahşi atlarla tanış olmalarına karşın, at Türkler tarafından kullanılmaya başlanmıştı. Zaten Tripolye’lilerin iktisadi yaşamında at çok küçük bir yer tutuyordu.
Dinyeper ve Don ırmaklarıyla bu ırmakların ayakları mersin, turna, levrek, yayın ve diğer balık türleri açısından oldukça zengindi. Bu nedenle, balıkçılık SS insanı için özel bir öneme sahipti. İnsanlar boynuzdan yapılma kancaları olan oltalar, ağlar, balık yakalama tuzakları ve balıkçılık sepetleri kullanırlardı. SS kültürünün ortaya çıkartılan pek çok yerleşim merkezindeki yemek kalıntıları içerisinde bol miktarda yayın balığı puluna rastlanmıştır.
Yayın balığı isminin çortan, çöke, süyrük, sazan vb. diğer balık isimleri gibi pek çok Türk lehçesinde yaygın bir şekilde bulunuşu ilginçtir. Tersine, HintAvrupa dilleri balık türleri için ortak adlandırmaya sahip değildir ve bu diller kimi isimleri Türkçeden ödünç almıştır.
Örneğin, Doğu Slavca sazan, abak Türkçe menşelidir. Latince sarda, sardina da köken itibariyle Türkçe ortan’dan gelmiş gözüküyor. Tüm bunlar Türkler arasında uzunca bir geçmişe sahip olan balıkçılık geleneğinin Eski Türk topluluğu dönemine kadar gittiğine delil teşkil etmektedir. Bu sebepten Türklerin türeneği İç Asya’nın susuz bozkırlarına yerleştirilemez.
Sonrasında Avrupa’nın geniş bir alanına yayılan meşhur şeritli çömlek süslemeciliği ve savaş baltaları ilk kez SS kültür çevresinde ortaya çıkmıştır. Bilim adamları SS kültürünün, oluşumunda ana unsur olduğu Pit (oymamezar) kültürüyle yakın bir genetik ilişki içerisinde bulunduğunu bilmektedirler. Eski Pit (oyma-mezar) tarihsel-kültürel bölgesi, dini imgelem yakınlığı ve sosyal ilişkiler sisteminin, aynı sosyal ve iktisadi gelişmişlik seviyesinin, maddi ve manevi kültür oluşumunda mevcut ortak genetik özelliklerin hakim oluşunun (defin geleneği, çanak-çömlek şekilleri ve süslemeciliği) ve meskun saha bütünleşmesinin birbirine bağladığı Erken Bronz çağındaki Doğu Avrupa kabilelerinin ilk birliğiydi.3
Kimi bilim adamları Pit, SS ve diğer kültürleri sözde tek bir Kurgan kültürüne dâhil ederler. Fakat ilk kurganlar ancak SS (ahşap-mezar) kültürünün geç döneminde ortaya çıkmıştır. Mezarların görünüşü SS (ahşap-mezar) kültürü kadar iyi ve neredeyse aynı olarak kalmasına karşın, mezarlar üzerine defin tepeciklerinin yaygın şekilde yapımı ancak Pit (oyma-mezar) kültürü döneminde gelişmiştir. Mezarlar toprak içine inşa edilir ve en üst kısmı taş ve ağaçlarla tekrar kapatılırdı. Kabuk, kamış ve dallarla duvarlar örtülür, zemin üzerine kamış, kabuk ve bazen hasır serilirdi. Mezarlar tek, seyrek durumlarda da çift kişilikti. Ölüler değişik yönlerde ayakları dizlerinden bükülmüş şekilde sırt üstü gömülürdü, fakat çoğunlukla baş güneşin doğduğu tarafa (mevsimine göre doğu ya da kuzey-doğu yönünde) çevrilirdi. Ölüler sıklıkla aşı boyasıyla boyanırdı. Baltalar, kaplar, süslemeler, çakmaktaşından yapılma kimi aksesuarlar medfunun yanına bırakılırdı. Mezarlarda çok nadir de olsa bakır malzemeler vardır. Günümüzdeki kurganlar 1-1,5 m arasında bir yüksekliğe sahiptir. Nadiren bu yükseklik 3-4 m’ye varmakta ve çok seyrek örneklerde 5-6,5 m’yi bulmaktadır. Çap ise yükseklikten yaklaşık on kat daha fazladır. Kurganların bir asimetrik kesiti alındığında, rahatlıkla İskit kurganlarından ayırt edilebilmektedirler. Bu asimetri zaman içerisinde doğal etki altında ortaya çıkmıştır. Bir kurgan içinde farklı dönemlere ait mezarlar olabilmektedir.
Bazen bu mezarların sayısı 10’a, hatta 15-16’ya kadar varmaktadır. Kurganların büyüklüğü ölünün sosyal statüsü konusunda tanıklıkta bulunmaktadır. Büyük kabile birlikleri hali hazırda otoriter önderlere sahipti. Zaporojya bölgesindeki Vasylivka köyü yakınlarında oldukça büyük bir kurganda bulunan zengin eşyalarla teçhiz edilmiş mezar bu iddiayı doğrulamaktadır. Taş bir asa bedenin hemen yanı başına konulmuştur ve bu, Mısır firavunları ve Mezopotamya yöneticilerinde olduğu gibi medfunun bir kabile reisi ve aynı zamanda önemli bir dini lider olduğunu teyit etmektedir. Asa gücün işareti olabildiği gibi, din/büyü maksadıyla da kullanılabilmekteydi.4 Kazılar, SS insanının uzun kafa yapısının baskın olduğu Avrupai ırka mensup olduğunu göstermektedir. SS (ahşap-mezar) kültürü temelinde gelişmiş Eski Pit (oyma-mezar) kültürü MÖ 2500’lü yıllardan 1900’lü yıllara kadar yaşamış ve SS kültürü kadar geniş bir alanı içine almıştır.
“Pit kültürü kalıntılarının yayıldığı saha oldukça geniştir. Doğuda Orenburg, Magnitosk bölgeleri ve Emba ırmağına ulaşmakta, güney yönünde yayıldığı sınır Terek nehrine kadar devam ederek Azak denizinin tüm kıyılarını takiben Kırım’ın iç kısımlarına sokulmaktadır. Kuzeydeki kalıntıları Orman-Bozkır kuşağında mevcut olup, Dinyeper kıyısındaki Kiev ile Don ırmağının kaynak kısımları ve Volga üzerindeki Samara kıvrımına kadar varmaktadır. Batı sınırı ise Güney Bug ve Dinyester arasındaki sahada kaybolur”.5
İlk başta SS kültür ileticilerinin batı yönünde, Tripolye kültür sahasına yalnızca belirli sızmaları söz konusuydu. Bu halk Sinyukha ve İngulet nehirlerine varmıştı.6 Belki, kimi zaman Tripolye çömlekçiliğinin balçık çamurunda, ezilmiş kabuk ya da kum karışımı bulunduran SS (ahşap-mezar) kültür çömlekçiliğine benzemesinin de doğrulayabileceği gibi, onlar daha ileriye, Orta Dinyester’e kadar gelmişlerdi. Açıkça, türeneklerinden ayrılan Türk kabilelerinin ilki olan bu insanlar Bulgarlar ve günümüz Çuvaşların atalarıydılar.7 Eski Türklerin geriye kalanı uzunca bir müddet kendi türeneklerinde kaldılar. Dilleri karşılıklı yakın temas içinde gelişti ve Eski Bulgarcada mevcut olmayan kimi ortak özellikler kazandı. Bu nedenle Çuvaş dili diğer Türk dillerinden ayrı bir dilmiş gibi durmaktadır.
Pit kültürünün seviyesi, mezarlarda metalden yapılma sanat eserlerinin çok nadir olmasına karşın, SS kültürü kadar yüksektir. Besbelli, eski madeni araç gereçler eritilerek yenilerini elde etmede kullanılmıştır. Pit halkının metalurji faaliyeti, alaşımlı karışımı olmayan, Güney Ural ve Kafkaslardan çıkarılan bakırın kullanımına dayalıydı. Pit halkı kendi topraklarının doğusunda, koyun yetiştiriciliğinin iktisadi yapılarında egemen olduğu büyükbaş hayvancılıkla uğraşan kabilelerle temasa girdiler. Doğu Avrupa’nın Neolitik kabileleri arasında koyun yetiştiriciliğinin yaygınlaşması, doğal çevrenin koyun evcilleştirilmesi için uygun olduğu Hazar denizi havzasının güney ve doğu kesimleri kaynaklı kültürel ve iktisadi etkilerle bağlantılıdır. Beslenilen koyunlara gösterilen itina semeresini daha fazla yavru olarak vermiş ve susuz bozkırlarda uzun mesafeli yolculukları katlanılır hale getirmiştir. Türk kabileleri arasında koyun yetiştiriciliğinin gelişmesi Avrasya bozkırlarına hükmetmede karar verici bir rol oynamış Eski Pit kültürünün oluşumunu sağlayan etmenlerden biriydi.8 Böylece bozkırların nüfusu artan hızla çoğaldı.
M.Ö III. binyıldan itibaren Pit halkının Tripolye kültürünün sol yakasından Dinyester havzasına kitlesel geçişi başladı. Bu, kimi özellikleri açıkça Pit kültürüne has, Tripolye kültürünün Usatovo grubunun varlığıyla da doğrulanmaktadır. Pit insanı yeni yerleşim sahalarında kendi geleneklerini kaybetmediler. Ivano-Francovsk bölgesi Nezvisko köyü yakınlarındaki defin sahasında, diğer kalıntıların yanında, ayakları dizlerinden bükülmüş, sırtı yere gelecek şekilde gömülü bir erkek adam iskeleti bulunmuştur. Bu duruş şekli kurgan kültürüne özgüdür. Keza kurgan defin töreni Tripolyeliler arasında yaygındı.
Dinyester havzasındaki Pit halkının bir kısmı daha da kuzeybatıya, Orta Avrupa’ya göç etti. Atı binek aracı olarak kullanarak hızlı bir şekilde uzak mesafelere yerleştiler. Yerli halklar üzerinde kültürel etkide bulunup, yeni kültür
sahaları oluşturdular. Onlar tanınmış şeritli seramik kültürlerinin bir kısmının yaratıcılarıydılar. Bu halkın Hint-Avrupa kökenli olduğuna dair bir görüş vardır, fakat son araştırmalar onların Eski Türkler olduğunu göstermiştir (Stetsyuk, 1998). Bu alandaki Pit kabilelerinin göçünde büyük Tripolye yerleşmelerinin ortadan kalkmasının nedenini açıklayacak hiçbir veri yoktur. Mesela, Pit kabileleri burada ortaya çıktıklarında Tripolyeliler halihazırda Güney Bug havzasında yoklardı.10 Tripolye kültürü baskın bir şekilde bu zamanda etkinliğini kaybeden tarıma dayalıydı. Göçebe koyun ve sığır yetiştiriciliği bozkırın kaynaklarından daha iyi istifade olanağı sağladığından, rençperlikten daha fazla verim getirmiştir. Göçebe yaşam şekline geçişi Pit ve Tripolye halklarının karşılıklı asimilasyonu izlemiş, artan nüfusla birlikte tarıma geçiş kaçınılmaz hale gelmiştir. Yaklaşık beş yüzyıl içinde Orta ve Yukarı Dinyester bölgesindeki nüfus tekrar yerleşik yaşam tarzına dönmüştür. Bu mıntıkada inkişaf etmiş Orta Bronz çağı Kamorov kültürünün arkeolojik bulguları, yerleşik tarımcılık ve hayvan besleyiciliğin, yerli nüfusun ekonomisinin temelini oluşturduğunu öğütlemektedir.
Bundan başka, Pit halkının büyük bir kısmı Don’u geçip Volga havzasına, Kuzey Kafkasya’ya ve öteye, Kazakistan bozkırlarına yayıldılar. Bunlar Oka ve Volga havzasındaki Fatianova ve Balanova kültürlerinin yaratıcıları olabilirler. Bu kültürler savaş baltası şeritli seramik kültürlerinin bir başka şekli olarak kabul edilir. Balanova kültürü M.Ö. II. binyıl boyunca kabaca günümüz Tataristan topraklarında var olmuş, yerli halkın iktisadi ve kültürel gelişimine ekseriyetle tesirde bulunmuştur.11 Muhtemelen Balanova kültürünün yaratıcıları şimdiki Kazan Tatarlarının atalarıydılar. Kazakistan içlerine yayılan Eski Türk Pit kabileleri bu alan içinde Andronova kültürünü yarattılar. Burada İç Asyalı halklarla karışıp kaynaştılar.
“Güney Sibiryalı halk grubu İç Asyalı Mongoloid gruplarla Paleo-Avrupalı türün temsilcilerinin (özellikle Bronz çağında Güney Sibirya’da ve Kazakistan’da yayılmış Andronova kültürü nüfusunun) karışımının ürünüydüler”.12
Bir diğer çalışma Moğolistan topraklarında tâ M.Ö III. binyıl sonlarından beri iki büyük bağımsız kabile birliğinin var olduğunu ortaya koymuştur. Bu birliklerden biri, doğu kesimini oluşturanlar, Mongoloid nüfusla ilişkiliydi. Ötekisi, yani batı kısmını temsil edenler ise Avrupai kökene sahipti. Tüm Türk dili konuşan halkların muhtemelen yeni antropolojik grupları kendi bünyelerine çekerek fiziki manada değişime uğramasına karşın, Türk sahasının batı kesimini oluşturan topluluklar Mongoloid unsurlarla melezleşmeden uzak kaldılar. Bu Türkler yalnızca Orta Asya, Anadolu ve Doğu Avrupa’daki öteki Avrupai tiplerle karıştılar.
DİPÇE :
1 Archaeology of Ukrainian SSR, 309. 2 Atlı kültürün Türklerin icadı olduğu yönünde V. Stetsyuk’un varmış olduğu bu sonuç çok daha önce W. Eberhard ve W. Koppers gibi batılı akademisyenler tarafından kabul edilmişti. Ancak yazar diğerlerinden farklı olarak at yetiştiriciliğinin Orta Asya’da değil, Ukrayna topraklarında neşet ettiğini öne sürmektedir ki, bu bize göre de en iyi açıklamadır. Günümüzde Liège Üniversitesi’nden ön-tarihçi Marcel Otte, Brest Üniversitesi’nden dilbilimci Jean Le Dû, Halle/ Saale Üniversitesi’nden ön-tarihçi Alexander Häusler, Utah-Salt Lake City Üniversitesi’nden kişibilimci Henry Harpending, Roma’dan tarihçi Paolo Galloni, Nice Üniversitesi’nden dilbilimci Philippe Dalbera, Molis Üniversitesi’nden dilbilimci Gabriele Costa, Stendhal de Grenoble Üniversitesi’nden dilbilimci Michel Contini, Bologna Üniversitesi’nden dilbilimci Franco Cavazza, Bologna Üniversitesi’nden filolog Francesco Benozzo, Valencia Üniversitesi’nden dilbilimci Xaverio Ballester ve Utrecht Üniversitesi’nden emekli dilbilimci Profesör Mario Alinei’den oluşan akademisyen topluluğu uzun ve hararetli tartışmalardan sonra atlı kültürün Türklerin icadı olduğu ve Seredniy Stoh (ahşap-mezar) ile Pit (oyma-mezar) kültürlerini Altay kabilelerine atfederek bu kültürlerin yaratıcıları olarak Türklerin görülmesi gerektiği görüşünü benimsemişlerdir. Bu konuyla alakalı olarak makale sonunda bir harita mevcuttur (Çevirmenin notu).
3 Shaposhnicova O.G., Fomenco V.N., Dovzchenco N.V., 1986, 5
4 Kubyshev A.I., Nechtaylo A.L. 1988, 116-117.
5 Arheologiya Ukrainskoy SSR, 1985, 337.
6 Telegin D
7 Stetsyuk, Ön-Bulgarların kökenini İskitlere bağlamaktadır. Yazarın kendi araştırmaları neticesinde vardığı bu sonucu destekleyecek kimi yazılı kaynaklar da mevcuttur. Çuvaşlar dilsel açıdan her ne kadar Ön-Bulgar dilinin devamı gibi gözükse de, bu durum köken itibariyle Çuvaşları doğrudan Bulgarlara bağlamamıza olanak tanımamaktadır. Peter B. Golden’ın da haklı olarak belirttiği gibi, Çuvaşçayı Bulgarcayı da içine alan Ön-Türkçe bir kökenden getirmek bu bağlamda daha iyi bir açıklama olacaktır (Çev. notu).
8 Masson V.M., Merpert N.Y., 1982, 238.
9 Mason V.M., Merpert N.Y., 1982, 212, 230..Y. 1973,12.
KAYNAKÇA
ALEKSEEV V.P. (1974). Geografia chelovecheskikh ras, Moskva.
ALINEI Mario (2003). “Interdisciplinary and linguistic evidence for Palaeolothic contunuity of Indo-European, Uralic, and Altaic population in Eurasia, with an excursus on Slavic ethnogenesis”. http://www.continuitas.com/interdisciplinary.pdf Arkheologia Ukrainskoy SSR (1985). Tom 2, Kiev. BADER O.N., Khalikov A.K. (1976) “Balanobskaya kultura i yeye sviazi v Povolzhie”, Problemy arkheologii Povolzhia i Priuralia. Kuybyshev.
KARATAY Osman (2003). İran ile Turan: Hayali Milletler Çağında Avrasya ve Ortadoğu. Ankara. KUBYSHEV A.I., Nechtaylo A.L. (1988). “Kremnievyi inventar Vasievskogo kurgana”, Novye pamiatniki yamnoy kultury ctepnoy zony Ukrainy. Kiev.
MASSON V.M., Merpert N.Y. (1982). Arkheologia SSSR. Eneolit SSSR. Moskva.
NOVGORODOVA E. A. (1981). “Ranniy etap etnogeneza narodov Mongolii”, Etnicheskie problemy istorii Tsentralnoy Azii v drevnosti. Moskva.
SHAPOSHNIKOVA O.G., Fomenko V.N., Dovzhenko N.D. (1986). Yamnaya kulturno-istoricheskaya obshchnost (Yuzhnobugskiy variant). Kiev.
STETSYUK Valentyn (1998). Doslidzhennia peredistorychykh etnogenetychnykh procesiv u Skhidiy Evropi. Lviv-Kyiv.
TELEGIN D.Y. (1973). Seredniostohivska kultura epokhy midi. Kyiv.
TELEGIN D.Y. (1976). “Ob absolutnom vozraste yamnoy kultury”, Problemy arkheologii Povolzhia i Priuralia. Kuybyshev
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/74035
0 notes
thesastragala-blog · 6 years
Text
#Day1KerjaKerjaBercanda
12-12-2017
Cieee this is my 1st time jadi guru les a.k.a guru privat. Setelah gatau tiba-tiba ada angin apa, dapet dorongan yg sangat kuat buat nyoba daftar di Proto*** setelah keempat teman ku daftar disana.
Jadi di tgl itu aku datang ke kantornya dengan anis (big thanks luv) trs diwawancara sm ownernya.... Masuk ke sebuah ruang gelap trs ditanya2 dan disuru simulasi ngajar Dag Dig Dug Ditanya banyak pertanyaan, misalkan jurusan kampus, trs ip, alasan mau ngajar, asal sma smp drmn, rmh dmn gtgt lah. Dan yg agak menggelitik sih pas dia nanya "kenapa ga masuk UI?"
Jawaban terbaik ku adalah "HEHEHEHE" you know lah the answer is Trs dites ngajar sis, kocag deh tbtb lupa materi jd cuma jelasin yg s = v.t wkwkw dan kata ownernya itu aku kurang detail ngejelasinnya + sebaiknya pake prolog buat ngajar anak sd. Okdeh
Dan Trs lagi, itu posisi wawancar zuhur dan setelah wawancara itu lgsg disuru ngajar di Ragunan. Kaget sii kaya terlalu terburu-buru gt tp yhaa kata ownernya tu opportunity hrs di grab secepetnya jd yaudah deh deal. 16.00 sampe di rumah hasbi depan krb. Setelah naek krl tanjung barat lanjut grab akhirnya landing juga. Rumahnya guede bgt sis gan, aku lgsg tercengang wkwk lebay
Trs di pintu samping lgsg muncul anak laki gemuk, pake celana smp, trs manis gt wajahnya kek sedikit arab. Trs masuk ke dlm rumah & belajar di samping kolam renang....trs disebrangnya ada gym, pendopo, sm dibawah ada billiard. ya u bisa bayangin kan gays megahnya gimana wkwk
Lanjut, Wkt itu ngajar mtk, materi soal-soal uas katanya, ada soal bangun ruang, peluang, akar pangkat, kesebangunan, statistika, dll Hasbi cepet nangkep, trs ngitungnya cepet, kl dia lagi kaya merenung sambil liat ke atas itu berati dia lagi ngitung wkwk 16.30-18.30 les berakhir deh.
Senang, karena bisa nyoba hal baru, ketemu orang baru, dateng ke tempat baru&belajar sesuatu. Ketika kita ngajar ternyata tanpa sadar kita juga 'diajarin' oleh orang yg notabenenya murid yg lebih muda dr kita. Diajarin belajar buat sabar sm mereka, diajarin juga bahwa semua orang itu memiliki kemampuan yang berbeda dan its beautiful on her/him way.
Intinya bahagia juga karena sudah mengalahkan rasa malas & tak ingin beranjak dr zona nyaman.
Terima kasih inspiring friends, terima kasih mas eko sudah memberi kesempatan, terima kasih hasbi (my 1st murid bgt) dan terima kasih waktu yang sudah mempersilahkan.
0 notes
Text
Tumblr media
“ECCE ANCILLA DOMINI. FIAT MIHI SECUNDUM VERBUM TUUM.” At the young age, Mary courageously responded to God’s calling. The Proto-evangelium (Gen.3:15) gave us the hint of a certain Woman’s vocation: “And I will put enmity between you and the woman, and between your seed and her seed; He shall bruise you on the head, and you shall bruise him on the heel.”
When people talk about Mary’s obedience to God’s holy will, we are all pointed to the story of Annunciation. This is true not only to the Christians but also to the Islam. The Chapter 19 or Sura XIX of Qur'an is entitled after the name of Mary, which is "Maryam” in Islamic term. If St. Luke was able to present to the Christian faith the story of Annunciation where Mary obeyed God’s will, the Chapter 19 of Qur'an also presents to the Islam the story of a woman named Maryam who obeyed the will of the Most High.
Each of us has his own vocation journey. Just like Mary in the Annunciation narrative, we have our own and unique mysterious encounter with God’s call for us. We might be so enthusiastic at the start of our voyage. And most of the time we get tired and confused with so many distractions along our way. We get tired of seminary’s everyday schedule, academic requirements and community responsibilities. But Mary is here, the pure model of discipleship. She is the model of the unconditional obedience to God’s will, cooperating in the Divine plan for humanity. When St. Gabriel, the Archangel announced that Mary will be the mother of the Son of the Most High, her later answer was “be it done unto me according to thy word.” She didn’t say “Weh? True ba?” She might ask at first, “How can this be since I have no man?”, but this is not a sign of hesitation. It is a manifestation that Mary is a law-abiding woman. At that time, when you are betrothed, there is a rule that prohibits a man to be with the woman he was betrothed to for a certain period of time. Sometimes we question things not because we are in doubt. We tend to inquire because we are so excited and we want to have a deeper understanding.
How did a woman from Nazareth carried out the heavy task of being the Bearer of the Son of the Most High?
From the beginning, she was able to say her FIAT to the Lord, accepting the hardest challenge for girl of her age: to be a mother. And not simply a mother, she will be the mother of the Son of the Most High. She will bear in her womb the Salvation of the world.
She was able to say her MAGNIFICAT, glorifying God for all the good things He has done not only in the past but also in the future.
She was able to remain STABAT at the foot of the Cross. She was able to endure the pain, to suffer with Christ, seeing her Son dying on the cross. Makita mo lang na ang anak mo ay nadapa o di kaya ay masugatan, hindi ba’t awa na ang madarama mo para sa kanya? How much more seeing your own son wounded, mocked, dying.
FIAT, MAGNIFICAT, STABAT: an ordinary woman in the small town of Nazareth was able to fulfill all these things. How?
In Portugal, they have this devotion to Maria, Nossa Senhora de Boa Memória or Our Lady of Good Memory. She may seem to be the endorser of Memo Plus Gold or the protectress of those who suffer from Alzheimer’s disease, why not? But more than the physical sickness, she helps people to cure their forgetfulness, their forgetfulness about God. Mary helps people to remeber or to bring back the memory of God’s goodness and graciousness. This may be the answer to the question we left hanging: Fiat, Magnificat, Stabat, after all, how? Mary remembers all the good things the Lord has done. In her memory, she remebered the goodness of the Lord, His will to save His people, that’s why she has the strength to say her FIAT to the Lord. In her memory, she remembered the greatness of the Lord, His favor on His lowly servant, that’s why she has the joy to proclaim the MAGNIFICAT. In her memory, she remembered God’s promise of salvation and comfort that’s why she remained STABAT at the foot of the cross.
This is now the challenge. Let us always remember God’s goodness in our lives. Kung sa tingin niyo pinanghihinaan na kayo sa inyong bokasyon, let us remember our fiat when we decided to enter the seminary. For sure it is because we know how great is God’s love for us that’s why we courageously said our yes. Let us always proclaim the magnificat, remembering all the good things the Lord has done and will be doing in our lives. Let us always remain stabat in times of sorrow and darkness in our vocation journey. We must believe that after the Passion comes the Resurrection.
The time is running and I am about to leave the Philippines. I don’t know when. But whenever I think about leaving this congregation, memories start to flash back on my mind. The memories of gratitude for all the blessings I have received. The memories of my fiat, magnificat and stabat.
Let us imitate Mary: her fiat, magnificat and stabat. The key to these three things is to remember the Lord’s goodness. Mga brads, kalimutan niyo nang nakilala nyo ako, pero wag na wag nyong kalimutan ang mabubuting bagay na ginawa sa inyo ng Panginoon. Ang mga pangyayari sa buhay natin na kung ating iisipin ay paano nating napagtatagumpayan gayong tayo ay limitado lamang.
And the last thing to consider is that, what is the key to remeber God’s goodness or discover God’s goodness in our lives. The answer is still in Mary. Mary used to ponder everything in her heart. In every event of our lives, have a time for silence. For in silence we can ponder every little thing in our hearts.
0 notes