Tumgik
#tosun baba
aykutiltertr · 6 months
Video
youtube
Özeniyolar Ama Çözemiyolar - Ahmet Demirci Ritim Karaoke Orijinal Trafik...  Ayrıcalıklardan yararlanmak için bu kanala katılın: ( Join this channel to enjoy privileges.) https://www.youtube.com/channel/UCqm-5vmc2L6oFZ1vo2Fz3JQ/join Şarkının Orijinal Versiyonunu Linkten Dinleyip Ritim Karaokesiyle Çalışabilirsiniz. https://youtu.be/duVzldF9aC0 Aykut ilter Ritim Karaoke Kanalıma Abone Olun Beğenip Paylaşın. Özeniyolar Ama Çözemiyolar - Ahmet Demirci Ritim Karaoke Orijinal Trafik (Ankara Düğünü) Söz - Müzik: Osman KARAKAYA (OsKar) Aranje          : Fatih Tosun Stüdyo/Kayıt    : Arje Müzik Yapım Montaj / Edit / Yönetmen : Onur AYDINYER (Onay Prodüksiyon) Genel Koordinatör:  Mustafa YAVUZ OsKar Yapım İletişim  : 0552 694 86 06 Ahmet Demirci - Özeniyorlar Ama Çözemiyorlar / Çabalıyorlar ama Üzemiyolar   Şarkı Sözleri Bizi eleştiren taklit eder Tavırların beni tahrik eder Yüzümdeki iplemez haller Gelmişi geçmişi tatmin eder Çabalıyorlar ama üzemiyolar Yıkılmadık şükür ezemiyolar Bizim farkımız tarzımız dedik Özeniyolar ama çözemiyolar Bi yanlışa bi insan silerim Aşk espriyse ben gülerim Arkamdan iş çevirenlere Ben hayırlı işler dilerim "Ankara türküleri" kategorisindeki sayfalar Bu kategoride yer alan toplam 73 sayfanın 73 adedi aşağıdadır. A Ah Öleyim Vah Öleyim Akan Sular Ben Olsam Al Almayı Daldan Al (Ankara) Al Kahat Mavi Kahat Alim Gitme Bazara Ankara'nın Taşına Bak Ankara’da Yedim Taze Meyvayı Asker Oldun Vatana (Zalif'im) Aslın Paktır Hiç Kin Yoktur Özünde Atım Araptır Benim Atım Kara Ben Kara Ay Bulutta Bulutta Ay Dolanaydı Gün Dolanaydı Ayaş Yollarından Aştım da Geldim B Bahçelerde Ayda Bar Bahçelerde Gün Döndü Bağda Gülü Budadım Bağlamamın Düğümü Başına Bağlamış Karalı Yazma Başında Acem Şalı Bir Dalda İki Elma Bir Elinde Kantar Bir Gemim Var Adalara Yaslanır Bu Gece Uymamışım C Camilerde Minare D Dama Goydum Yakacak Denize Dalmayınca E Elmanın Aline Bak Eski Evin Merteği Evleri Var Engin F Fidayda (Hüdayda) G Garanfil eker misin, garanfilli yar allı yar Gayadan Bakan Oğlan (Şekeroğlan) Gökte Uçan Tayyare Göle Gidelim Göle Güvercin Uçuverdi (Misket) H Harman Yeri Yaş Yeri Höyüklü'nün Etrafı Köşk Olsun I Irmağın Geçeleri (Ankara) K Kara Kaş Altına Çekmiş Sürmeler Kara Koyun Etlolur Karanfil Suyu Neyler Gülüm Karaşar Zeybeği Karlı Dağlar Ardında Karpuz Kestim Yiyen Yok (Ankara) Kayaların Arını Kezban'ın Alt Odası Sekili Kış Gelince Kar Düşür Osman KARAKAYA (OsKar) Eserlerinden Bazıları : TRİBİN OLURUM KEYFİMİZ ELLERE DERT OLDU ÖZENİYORLAR AMA ÇÖZEMİYORLAR KÖREBE (HAYATIN KUTU PENSE) ODA YANIYO BUDA YANIYO NO MANİTA NO DIRDIR TAKVİM YAPRAĞI AZAR AZAR OLAN OLMAYANA VERECEK SAĞLAM GİYDİRİRİM KINALAR YANSIN (GELİN - DAMAT OYUNU) SEN KONUŞMA SONER ABAYI YAKARIM (GELENE ROMAYI GİDENE KINAYI) GÜLMEKTEN ÖLÜCEM (SANA GÖRE AŞKLAR ŞAKADAN İBARET) YİYOSA GELME YERLE BİR OLDUM DA NE ANKARAYMIŞ ASRIN OLURUM BAKTIM OLMUYO BAKMAYACAM GEMİLERİ YAKARIM (Bİ HOŞUMA GİTTİN GİDİŞ O GİDİŞ) CANIMIN İÇİNDESİN (HERKES SIRTIMDAN VURUYOR) BEN BANA YETERİM DÜNYA KÜÇÜK (MALAMAT) SENDEKİ GÜLÜŞ OLAY EDERİZ YAPIYOSUN BU SPORU ANKARADA AYAZLARI ESTİRDİN MESELA YANİ SEN ANLAT CANIM DİNLİYORUM (EGON HAVALARDA) MAL KAYBI ETİKET ( Bİ HAVALAR) ŞANSIMA TÜKÜRSEM NAPTIN (NAABTIN) TETİKTEYİM SEVERİM BEN (HERKESE YAPIŞANI DEĞİLDE) ANKARALI YER Mİ (KALBİN ŞARJÖR AŞKIN MERMİ) CEVİZ KABUĞU İNCEDEN YANIK HOŞSUN AMA BOŞSUN AŞK BİZE YÜRÜSÜN (AŞARIZDA YAŞARIZDA) SOĞUTTUN AŞKTAN VAZİYET ALIN DEVEYE DİKEN SAÇLARIM BOZULUYO MECNUN OLSAM GÜLÜM OLSAN SON SİGARAM TAHTEREVALLİ BOŞ TENEKE HEVESİNİ ALIRIM KALBİME DİYEMEDİM TARİHE GÖMERİM GÜLÜ SERDİM YOLLARINA DÖRT ÇEKER AŞKA BABA DEDİK SEVDİM BİR ANKARALI ÖLÜSÜNÜ DİRİSİNİ KARA KARA DÜŞÜNÜRÜM İÇİM DIŞIMDAN YORGUN TETİKTEYİM LADES MECNUNLAR KÜPELİ LEYLALAR ŞÜPHELİ ARALIKSIZ SEV BENİ TALAN ETTİN BU KALBİMİ KAN KARIŞTI GÖZYAŞIMA FAZLA DEĞER BÖĞÖN CANLI DERT VARMI KOLEKSİYON ANKARAGÜCÜ FASON AŞKLAR BEN ŞEKER HASTASIYIM MEŞGULE ATTIN CAYIR CAYIR SATRANÇ SEVECEK KALP KALMADI AŞKI SATAN SATANA BİRAZ SAKARIM BİR GÜN BANA GEL DİYECEKSİN KINALAR YAKSIN (TATLI SÖZE HİÇ GEREK YOK) EDERİ KADAR SEVİYO SANSIN AŞKA MÜEBBET (NABZIM 80'LE) KIZ KULESİ AŞK İLMEĞİ ŞİMDİ AŞKLAR O BİÇİM ÖZÜR DİLERİM GÖZLERİM DÜN ARKAMIZDAN KONUŞANLAR SEN SAĞ BEN SELAMET AKLIM HEP SENDE KALDI KURULACAK HAYAL Mİ KALDI BENİ ÇOK ARARSIN FARKEDERSE KAHROLAYIM BENDEKİ SEN DÖNEN DOLAPLAR SİHİRBAZ DÜŞ PEŞİNDE 24 AYAR YALNIZLIK BİZ GİDENİ ABARTMIŞIZ İNCİR GÖZLÜM OKEYE DOLANIYORSUN PAHAIYMIŞSIN MUTLULUK SEVESİM VAR YÜREĞİMDE SONBAHAR ÇALAR SAAT GÖZLERİN İDAM SEHPASI ÇAKMAK ÇAKMAK HARİTA BAŞKENT YANSIN BANAMI SARDIN NEFESİN DAĞILIRDI BAYRAM GÜNÜ BOYNUM BÜKÜK DAHA SONRA ARAYAYIM MI EFSANELER ÖLMEZ ÇÜNKÜ ANGARALI ALIRIM DEDİM Mİ ALIRIM TUZ BASMA YARİM AŞKLAR OLMAZ ALELADE BANA UYAR DIPTIS DIPTIS PARÇALI BULUTLUYUM DÜN 1 BUGÜN 2 DO RE Mİ FA SOL YANIM ANKARA GÜLMEZ OLDU BALALIYIZ BOĞAR BENİ BU ANKARA AŞKTA GERİ VİTES YAPMAM
0 notes
kurtlukiraz · 1 year
Link
Yabani 6. Bölüm 1. Fragmanı | "Bir Baba Evladına Bunu Neden Yapar?" Yabani 5. Bölüm Sahneleri: Yabani Salı Akşamı 20.00'de FOX'ta! “Kimi kimden koruyorsunuz?” dedi Yabani. “Bizi sokaklardan mı, yoksa sokakları bizden mi?” Henüz dört yaşındayken köklü bir aileden kaçırılıp sokaklara düşen Ali, tam on yedi sene sonra evine Yaman olarak döner. Bu hikâye, bu gencin “Yaman Ali” olarak kendini yeniden var etme mücadelesinin hikayesidir. Oyuncular: Halit Özgür Sarı, Simay Barlas, Yurdaer Okur, Dolunay Soysert. KÜNYE Yapımcı: Fatih Aksoy & Mehmet Yiğit Alp Yapım Şirketi: NTC Medya Yönetmen: M.Çağatay Tosun Hikaye/Senaryo: Hilal Yıldız Genel Koordinatör: Emel Kurt Uygulayıcı Yapımcı: Cenk Yengin Müzik: Ender Gündüzlü Tür: Dram Resmi YouTube Kanalı: Resmi İnstagram Sayfası: Resmi Facebook Sayfası: Resmi Twitter Sayfası: #NTCMedya #Yabani #HalitÖzgürSarı #SimayBarlas
0 notes
gundemburadadedim · 1 year
Link
Yabani 6. Bölüm 1. Fragmanı | "Bir Baba Evladına Bunu Neden Yapar?" Yabani 5. Bölüm Sahneleri: Yabani Salı Akşamı 20.00'de FOX'ta! “Kimi kimden koruyorsunuz?” dedi Yabani. “Bizi sokaklardan mı, yoksa sokakları bizden mi?” Henüz dört yaşındayken köklü bir aileden kaçırılıp sokaklara düşen Ali, tam on yedi sene sonra evine Yaman olarak döner. Bu hikâye, bu gencin “Yaman Ali” olarak kendini yeniden var etme mücadelesinin hikayesidir. Oyuncular: Halit Özgür Sarı, Simay Barlas, Yurdaer Okur, Dolunay Soysert. KÜNYE Yapımcı: Fatih Aksoy & Mehmet Yiğit Alp Yapım Şirketi: NTC Medya Yönetmen: M.Çağatay Tosun Hikaye/Senaryo: Hilal Yıldız Genel Koordinatör: Emel Kurt Uygulayıcı Yapımcı: Cenk Yengin Müzik: Ender Gündüzlü Tür: Dram Resmi YouTube Kanalı: Resmi İnstagram Sayfası: Resmi Facebook Sayfası: Resmi Twitter Sayfası: #NTCMedya #Yabani #HalitÖzgürSarı #SimayBarlas
0 notes
kunyekultursanat · 4 years
Text
Tosun Bekir Bayraktaroğlu
2018 yılının şubat ayında Amerika Cerrahi Dergâhı şeyhi Tosun Bekir Bayraktaroğlu 92 yaşında hayatını kaybetmişti. Hak yolunda rehberim, şeyhim, mürşidim, en zor zamanlarımda akıl danıştığım, her zaman manevi desteğini aldığım fırsat buldukça da akıl aldığım şefkatli üstadımızın Hakk’ın rahmetine kavuşalı tam üç yıl geçmiş. Geçen bu zaman zarfında her gün hakkında bir yazı kaleme almak…
View On WordPress
0 notes
bilinmeyenada · 5 years
Photo
Tumblr media
Anne, Baba ve Diğer Ölümcül Şeyler, Yalçın Tosun
1 note · View note
vuslatahasret01 · 3 years
Text
"Gönül gönüldür olsada göğsünde bir kahpenin
Onu yıkan gitmesin tavafına Kâbenin!"
Hz. İbrahim(as)‘ın harç ve taşla yaptığı Mekke'deki Kâbe'ye “Kâbe-i Halîlî” denir. Ama gönül kâbesine “Kâbe-i Celîlî” denir. O Kâbe'de, Rabbinin sana olan muhabbeti vardır. O muhabbeti oraya Allah Teâlâ koymuştur. Mekke'deki Kâbe'yi ziyaret edenler bedenleri ateşten kurtarırlar. Gönül Kâbe'sine girenler ise hem bedenlerini, hem de ruhlarını ateşten azad ederler. (Tosun baba Hazretleri)
18 notes · View notes
papazinbagi · 5 years
Text
merhaba nalân, bu sen misin
yoksa sen mi sandım;
biri çimdiklesin beni
şöyle ışığa gel de göreyim
beni dümdüz eden
o yalandan gözlerini.
merhaba nalân
amortiden mi çıktın güzelim
bak yine şapşal ettin bizi
oysa ne güzel unutmuştuk
ve ne güzel sona ermişti
o gerzek pembe dizi.
hani, son bölümde sen yamuk yapıp
fabrikatör nubar bey'in
tarabya köşküne gitmiştin
hani, arkadaşım halit akçatepe'nin yanında
beni acayip refüze etmiştin
ve işte o an gözümde
eskicinin bile almadığı
bir eski eşya gibi, bitmiştin.
merhaba nalân,
pişmanlıklar denizinin biletsiz yolcusu
merhaba, artist olma hayallerinin
ikinci sınıf karakter oyuncusu.
vay anasını sayın seyirciler,
vay anasını be, vay anasını.
bak, şimdi ağlarım ha
tez kapatsın biri
gözlerimin bozuk vanasını.
oysa, o zehir kusan fabrika yolunda
beraber ıslanmıştık biz, nice yağmurda
ve o gün, nubar bey'in çarpıp kaçtığı
bir hayvancağızdı inleyen
yol kenarı çamurunda.
ve hep kendine ayırdığın
o bencil yüreğin
bir de o gariban köpeğe sızlamıştı
ve ben, ilk defa seni böyle bilmiştim
ve damarlarım ilk defa böyle cızlamıştı.
merhaba nalân, merhaba.
yoksul mahallemizin en havalı kızı.
merhaba, yanlış ağlara takılmış
muhteşem deniz yıldızı*
ben sana bakınca, dolardım bulut gibi
dolardım da bir türlü yağamazdım
sen bana bakınca
bir ağlamak düğümlenir boğazımda
gurur yapar, ağlayamazdım.
ne düşkündüm sana be
hani hayvanlar yavrusunu yalarmış
aynen öyle
ne tutkuydu bizimkisi be
hani ferhat dağları nasıl delermiş
aynen öyle
ve o nasıl gidişti be
hani bir tren gelir de üzerinden geçermiş
aynen öyle.
of nalân of.
sen benim neler çektiğimi bilsen
bunu bilmekten ölürdün
şu kadarını söyleyeyim:
hani taş olsan
yani taş olsan,
ortadan ikiye bölünürdün.
gitme nalân, dur.
tekrar gitme ne olur
aldırış etme saçma sapan sözlerime,
yoo. hayır ağlamıyorum
galiba cıgaranın dumanı kaçtı gözlerime.
belki de sen haklıydın
bu mahallede ne bahtın açılır
ne de boyun uzardı
üstelik annen ölmüştü
ve sokağınız
acını kaldıramayacak kadar dardı.
terso gidiyordu her şey
millet işi gücü bırakmış
aklını bize takıyordu
altımızda çul yoktu
üstümüzde dam akıyordu
arap kızı camdan bakıyordu
sen gittikten sonra ben,
hiç sorma.
el attığım her işi, çok geçmedi batırdım
çünkü seni unutmanın tek yoluydu,
bütün kazancımı şaraba yatırdım.
ama gelinliğin duruyor
baba yadigarı cumbalı evi de satmadım
yalanım varsa kalkmayayım şuradan,
ben seni bir tek gün
bir tek gün bile unutmadım.
merhaba nalân, merhaba üzgün melek.
merhaba kadersizim, talihsizim.
merhaba titreyen elim, sancıyan belim.
ağrıyan dizim, vazgeçilmezim.
ama necdet tosun öldü nalân.
artık yemekleri sen
salatayı da ben yapacağım
sami hazinses kadar olmasa da
bahçeyi sevdiğin çiçeklerle donatacağım.
kemal sunal da öldü nalân.
iyi kalpli amcaları birer birer uğurladık
ve dünya kirlendi
filmler bozuldu
o masum sevdalar yaşanmıyor artık.
sen varsın, ben varım.
bir de, acımasız bir dünya var dışarıda
esas film şimdi başlıyor
ve bütün koltuklar bomboş bu sinemada
merhaba nalân, merhaba
sen ortada sıçan, ben şaşkın körebe
ulan seviyorum seni be
ulan nereden inceldiyse
oradan kopsun be*
14 notes · View notes
celimunoz33 · 5 years
Text
Cute Turkish Nicknames for Guys
These cute nicknames for guys are generally used by their lady friends or by their family. Here are some good examples of these cute Turkish nicknames for boys:
Canavar (JUN-A-WAR) – It means “monster” in the dictionary. However, it is used in the sense of superior quality.
Cankuş (JUN-KUSH) – He is the very close friend that shares his/her everything.
Cano (JUN-O) – He is the one who is considered as a very sincere friend.
Cengaver (JENG-A-WHERE) – Its dictionary meaning is warrior, whereas it represents a very active person as a nickname.
Cesur yürek (JE-SOUR YEU-WRECK) – Braveheart
Çapkın (CHUP-KIN) – Casanova
Efem (EPHEM) – My daredevil boy
Ejder (EDGE- DEER) – Dragon
Fırtına (FIR-THE-NAH) – Its dictionary meaning is “storm,” but it’s used positively to explain a very effective
Gece kuşu (GE-JAE KOUSHU) – Night owl
Herkül (HARE-KEULE) – Hercules in Turkish. It is used to express an amazing physical strength.
Issız Adam (IZ-SIZ UH-DUM) – The man with no owner. It is used for the men who frequently change girlfriends but has no commitment for any of them.
Kanki (CUN-KEE) – Bestie, bosom buddy
Kaptan (CUP-THUN) – The captain. It is generally used for the men who possess a leader status in any environment.
Kara oğlan (CAR-UH OH-LAN) – Used for the guys that have darker skin color.
Koca bebek (CO-JUH BABE-ACHE) – Used for the adult guys who behave like children on certain occasions.
Kötü çocuk (KEU-TUE CHO-JUKE) – Bad boy
Kral (KRUHL) – The king
Kuzu (CUE-ZOO) – Its dictionary meaning is lamb, and it is used for calm people.
Lord (LORD) – Rich man
Maço (MACHO) – Macho man
Malkoçoğlu (MAL-KOCH-OH-LOU) – A brave warrior from the Ottoman History and was portrayed in the Turkish movies in the 70s, 80s, and It is still used to express brave guys or the guys that have that daredevil appearance.
Minik (ME-NICK) – In the dictionary, it means small. However, it is ironically used for the huge guys such as Hightower of the Police Academy movie.
Panpa (PAN-PA) – Bestie
Paşam (PASHUM) – Pasha was a high ranked official in the Ottoman Empire, and this means my Pasha.
Pilot (PEE-LOT) – Extremely drunk.
Prens (PRANCE) – The best guy of the manager or the teacher.
Rambo (RAMBO) – Very strong man
Reis (RAY-IS) – The leader.
Sert çocuk (SAERT CHO-JUKE) – The tough boy
Sırık (SI-RIIK) – It means the beanpole in the dictionary and used for very tall people.
Sünger (SUEN-GAIRE) – The person that drinks too much and keeps the liquid like a sponge.
Süpermen (SUPERMAN) – The best guy around.
Şaban (SHA-BUN) – This is the name of a movie character, who was famous for decades in Turkey, and this word is used to express a silly person.
Şampiyon (SHAMPION) – It means champion and fathers like to call their sons like this sometimes.
Şeytan (SHEI-TAN) – Satan
Tarzan (TARZAN) – It is the same Tarzan as in English, and is used for the people who do not wear anything to protect themselves during the cold days.
Tembel teneke (TAM-BELL TENEKKE) – Extremely lazy
Yakışıklı (YAKKA-SHAKH-LY) – Handsome
Zeus (ZEUS) – A very authoritative and furious boss or leader
Funny Turkish Nicknames for Guys
If you find out the secrets of the Turkish guys’ nicknaming each other, you will also fully understand the relationships among these guys. Here are only some of the examples of a million types of funny nicknames that Turkish guys use for each other.
Angut (UN-GOOT) – It is s kind of bird (ruddy shelduck), but it has the meaning of hammer-headed.
Armut (AR-MUTE) – Its dictionary meaning is pear, but it is used to nickname losers.
Ayıcık (UH-YEA-JUKE) – It means a small bear, used for a fat or huge
Azman (UZ-MANN) – Monstrous, overgrown.
Baba (BUH-BUH) – Means father, used for good hearted guys.
Balta (BUL-TAH) – This means an axe and this word is used for the people who pester
Baykuş (BUY-KUSH) – This word means owl, and it is used for people who do not sleep at nights.
Bukalemun (BOU-KHA-LEE-MOON) – Chameleon
Camış (JUM-ISH) – Water buffalo
Coni (JOHNNY) – It is used for the guys having an American lifestyle
Çakal (CHUCK-AL) – Jackal
Çakır (CHUCKAR) – It means greyish blue and this word is used for the guys who have colored eyes.
Dana (DUH-NUH) – Calf, cow
Dingil (DIN-GILL) – It means the axle of the car and is used for the guys who don’t have balance in their behaviors.
Fil yavrusu (FILL YUV-RUE-SUE) – The baby elephant. It is used for extremely fat
Hırbo, Hırt (HIR-BO /HIRRED) –) – Boorish, stupid.
İblis (E-BLIS) – Evil.
İnek (E-NECK) – Cow, it is used for nerds.
Kalas (KHA-LASSE) – Timber, it is used for indelicate guys.
Kelek (KHE-LECK) – Immature.
Kereste (KHE-REST-E) – Timber, again used for indelicate or non-skilled guys.
Kılıbık (KHA-LA-BAKK) – Wife-ridden husband
Kobra (COBRA) – The cobra snake, it is used for sneaky and effective people
Kova (CHO-WA) – It means bucket and is used for guys who are incredibly unsuccessful at sports, especially the goalkeepers.
Köse (KEU-SAE) – Beardless
Matkap (MUT-CUP) – It means the drill machine and is used for Casanovas.
Maymun (MY-MOON) – Monkey
Mezarcı (MEH-ZUR-JY) – It means gravedigger and used for extremely opportunist people.
Montofon (MONE-TOPHON) – A kind of cow, again used for nerds.
Optik (OPTIC) – The guy who wears glasses.
Öküz (EU-KUSE) – It is a commonly used word especially by ladies for the rude guys.
Pala (PUH-LUH) – The guy who has a huge mustache
Pislik (PISS-LICK) – Creepy, bastard
Sayko (PSYCHO) – Used for the psychopathic guys
Şopar (SHO-PARR) – Used for the guys who like dancing a lot
Şuursuz (SHOER-SUZE) – Unconscious, blind guy.
Tahta (TUHTUH) – Wooden, used for non-skilled guys
Tavuk (THA-VUKE) – Chicken, it is used for early sleeping guys.
Tilki (THILKY) – It means fox and used for sneaky guys
Tirbuşon (TEAR-BOUCHONE) – It is corkscrew, and this is used as a funny calling style between close friends.
Toprağım (TOP-RUAMM) – When one uses this word for another guy, it means that they are from the same hometown.
Tosun (THO-SUNE) – Bullock, it is used for fattish guys.
Totoş (THO-TOSH) – This is used for the guys with feminine attitude.
Uyuz (UE-USE) – Used for very slow and lazy guys.
Varyemez (WAR-YEAH-MAZZ) – The guys that are rich but never spend their money.
Yılan (YEA-LAN) – Snake.
Yumoş (U-MOSH) – This is again used for the guys with feminine attitude.
Zırtapoz (ZHIR-TOP-OZ) – Crazy
Zırto (ZHIR-TO) – Shortly crazy
Turkish Nicknames for Boyfriend
A Turkish girl would call her boyfriend in a lovely tone with thousands of beautiful words. Here are some excellent examples of nicknames for a Turkish boyfriend:
Aşk böceğim (ASHK BOE-JAME) – It means my love bug.
Aşkım (ASH-KIM) – My love.
Bebetom (BABE-E-TOM) – My baby.
Boğam (BO-UHM) – My bull.
Böceğim (BOE-JAME) – My beetle, my bug.
Canım (JOHN-UHM) – My sweetheart.
Canımın içi (JOHN-UHM-AN EACHEE) – Deep inside my heart.
Canımın ötesi (JOHN-UHM-AN EU-TESSEE) – Deeper inside my heart.
Can özüm (JOHN-EUSUME) – The essence of my life.
Ciğerim (JEER-EM) – My dearest.
Çağlayanım (CHU-LAYAN-UHM) – My waterfall.
Çikolatam (CHICCO-LATTE-UHM) – My chocolate.
Diğer yarım (DEE-ERR YUHR-UHM) – My other half.
Erkeğim (ERR-KEE-EEM) – My man.
Eşek (ASH-EKK) – It means donkey, but it is used positively as a sweet naming by the girls.
Fedaim (PHE-DAIM) – My Bodyguard.
Fırtınam (FIHR-THE-NUM) – My storm.
Gökkuşağım (GEUKH-KUSH-AH-UHM) – My rainbow.
Gökyüzüm (GEUKH-YUEZ-UHM) – My sky.
Güneşim (GUE-NESH-EM) – My sun.
Hayatım (HI-UTTAM) – My life.
Kalbimin sesi (KUHL-BEEM-IN SASSY) – The voice of my heart.
Kıymetlim (KUY-MATE-LEEM) – My precious.
Kralım (KRUHL-UHM) – My king
Kuşum (KUSH-UHM) – My bird.
Maymunum (MY-MOON-UHM) – My monkey.
Mabedim (MUH-BAD-EM) – My shrine.
Nefesim (NAEPHESSEM) – My breath.
Ömrüm (EUM-REUM) – My life.
Prensim (PRANCE-EM) – My prince.
Sebebim (SAE-BABE-EM) – My reason.
Serseri aşığım (SAER-SERRY ASHA-UHM) – My crazy lover.
Serserim (SAER-SERRYM) – My crazy man.
Sevdam (SAVE-DAMME) – My love.
Süpermenim (SUPERMAN-EM) – My Superman.
Sütlü çikolatam (SUET-LUE CHICCO-LATTE-UHM) – My milk chocolate.
Talihim (THALEE-HIM) – My luck.
Tatlışko (THAT-LEESH-CO) – The sweet thing.
Tosbağam (TOSS-BUHM) – My turtle.
Tosunum (THO-SUNE-UHM) – My fat thing.
Uğur böceğim (OU-URE BOE-JAME) – My ladybug (While “ladybug” is lady in English, Uğur is a male name in Turkish and has a masculine meaning).
Yakışıklım (YAKKA-SHAKH-LYM) – My handsome.
Yiğidim (YHE-EAT-EM) – My brave man.
TURKISH NICKNAMES FOR GIRLS
Cute Turkish Nicknames for Girls
The nicknaming stuff has recently been widely used by the girls in Turkey as well. However, the nicknames specific to the girls are unfortunately limited. This is because Turkish ladies are not as harsh to each other as Turkish men do.
4 notes · View notes
sonmuzik · 2 years
Text
Hasan Ali Yücel Kimdir
Tumblr media
Hasan Ali Yücel Kimdir?
Atatürk’ün ölümünden sonra, 1938-1946 yılları arasında Millî Eğitim Bakanlığı yapan Hasan-Âli YÜCEL, Cumhuriyet Döneminin, çok yönlü kişiliğe sahip seçkin bir eğitim, kültür ve siyaset adamı olarak kabul edilir. Hikmet Tuğsuz Kimdir? Bu kabulün gerisinde, kuşkusuz kısa sayılabilecek hayatına sığdırdığı programları ve ürettiği eserleri yatar. O, bu nedenle, anılmayı çok çok haketmiş Cumhuriyet büyükleri arasında yer alır. 1-ÇOCUKLUĞU VE EĞİTİMİ 1-1 Ailesi ve Toplumsal Çevre Hasan-Âli YÜCEL, bundan yüzüçyıl önce, 17 Aralık 1897’de İstanbul’da doğmuştur. Babası Ali Rıza Bey, annesi Neyire Hanımdır. Soyu, baba tarafından Giresun-Görele’nin Daylı Köyü’nden Ömer Efendi’ye , anne tarafından (IILSelim zamanında yaşamış) Kaptan İsmail Tosun Ağa’ya kadar uzanır. O’nun gelişiminde de -doğal olarak- içine doğduğu toplumsal çevrenin etkisi vardır: Anne ve baba ekonomik açıdan iyi koşullara sahiptir. Evlenmelerinden üç yıl sonra Hasan-Âli dünyaya gelir. Hem tek çocuk olarak, hem de hayli geniş bir aile ortamında büyür. Ne var ki, bir süre sonra baba Ali Rıza Bey; iş ortamının sorunları nedeniyle sık sık görevinden istifa eder; aile, değerli eşyaların satılmasmı gerektirecek kadar sıkıntılı günler yaşar. Hasan-Âli, çocukluğunun ilk yıllarında, ailesiyle Merkez Efendi Mahallesi’ndeki Yenikapı Mevlevihanesi ziyaretlerine katılır. Burada izlediği mistik makam ve fasıllar, dönüş törenleri, O’nun müzik yeteneğinin belirginleşmesinî sağlar. Çevrede “müzik Üstadı” olarak tanınan Mehmet Celaleddin Dede Efendi’nin yönettiği “müzik mektebi”nde eğitim görür. 1-2 Okul Yılları Hasan-Âli, 1901’de daha dört yaşındayken Laleli’deki Yolgeçen Mektebi’ne kaydedilir. Yazı yazma isteği oldukça fazladır. Bu nedenle, bir zorunluluk olmamasına rağmen, kendi kendine yazı yazmayı öğrenir. Edindiği bilgileri evdeki hizmetçilere ve evlatlıklara anlatmaktan zevk alır. Öğrenme ve anlatma zevki artık iyice belirginleşmiştir. Hasan-Âli, altı yaşlarında iken aile, Gümüşsuyu’nda yaptırdığı yazlık köşke taşınır. O da Topkapı Semti’nde bulunan Taş Mektep’e yazdınlır. 1906 yılında, dokuz yaşındayken Mekteb-i Osmanî’ye gönderilir. Burada ilgisini çeken yeniliklerle karşılaşır; örneğin, yazı tahtasını, haritaları ve sıraları görür; sınıf ortamıyla tanışır. Ayrı ayrı hocalardan ders görür. Bu arada Meşrutiyet ilan edilmiş (1908); hürriyet şiirleri, marşları ve şarkıları duyulmaya başlamıştır. Bunları zevkle ezberler ve söyler. Beş yıllık bu okulu 1911’de pekiyiden de üstün bir derece (Aliyyülala) ile bitirir. Okuma tutkusu oldukça gelişmiştir; Beyazıt kitapçılarından aldığı romanları -babasına rağmen- yutarcasına okumayı sürdürür. Mekteb-i Osmanî’den sonra, Hasan-Âli için Vefa İdadisi dönemi başlar, “İntikam Olsun” başlıklı ilk yazısını burada öğrenciyken yazar; “Mektepli” dergisinin açtığı yarışmaya katılır, 17 Ekim 1913’te yayınlanır. Ne var ki, son sınıftayken, Birinci Dünya Savaşı nedeniyle askere alınır; okula ara vermek zorunda kalır. Önce asteğmen; sonra teğmen olarak toplam üç buçuk yıl askerlik yapar; 2 Aralık 1918’de terhis edilir. Hasan Ali Yücel Kimdir? Hasan-Âli, askerlik sonrası öğretimini Darülfünün’da tamamlama imkanı bulur. Liselerin son sınıfında okurken askere alınan gençlere böyle bir imkan tanınmıştır çünkü, îlkin Hukuk Fakültesi’ne kayıt yaptırır. Bir yandan da İfnam gazetesinde çalışır. Türk Sesi gazetesinin kurucuları arasında yer alır. Ancak hukuk öğretimini, dersteki yöntemi yüzünden tartıştığı hocası Celalettin Arîf Bey’e kızgınlığı nedeniyle yarıda bırakmak zorunda kalır. Edebiyat Fakültesi’nin Felsefe Şubesi’ne kaydolur. Artık Cağaloğlundaki Darülmuallimîn-i Aliye (Yüksek Öğretmen Okulu)’nin öğrencisi durumundadır. Bu dönemde, Hasan-Âli; Y.Kemal, A.Hamdi Tanpınar gibi şairlerle ikbal Kıraathanesi’ne gidip gelmeye başlar, İstiklal Savaşı’nın zor günleri yaşanmaktadır. Ortalıkta İnönü Savaşlarına ilişkin haberler vardır. Hasan-Âli, gazetesinde özellikle bu savaşlara ilişkin haberler verir; bunları söz konuşu kıraathaneye de ulaştırarak dostlarını bilgilendirir. Ayrıca, ulusal protesto hareketlerine, örneğin bunların ilki ve en büyüğü 23 Mayıs 1919’da düzenlenen Sultanahmet Mitinglerine katılır. Kendisini Edebiyat Fakültesi çevresinde oluşan düşünce tartışmaları içinde bulur. Mustafa Şekip (Tunç), İsmail Hakkı (Baltacıoğlu) ve Mehmet Emin (Erişirgil)’in H.Bergson merkezli denebilecek tartışmalarını izler. Bu tartışmalarda sık sık A.Schopenhauer, J.Stuart Mili, H.Spencer, WJames gibi düşünürlerin fikirleri de ele alınmaktadır. Hasan-Âli, bu ve benzeri düşünürlerin fikirlerini kendi eserlerinden okuyamamanın sıkıntısını duyar (Bakanlığı döneminde, Tercüme hareketini başlatışmda bu deneyiminin rolü olmuştur.) Hasan-Âli’nin üzerinde etkisi olan hocalar arasında, Kuvay-ı Millî ye hareketini Akşam gazetesindeki yazılarıyla desteklemiş olan Necmettin Sadık (Sadak)’ın özel bir yeri olduğu söylenebilir. O’nu günlük gazetelerde yazı yazmaya özendiren, örneğin Akşam gazetesinde “Pazartesi Konuşmaları” başlığı altında köşe yazıları yazmaya yönelten Necmettin Sadık’tır. Hasan-Âli, Darülmuallimîn-İ Aliye’den “Ruh ve Beden” üzerine yaptığı tez niteliğindeki otuz sayfalık bir çalışmasıyla 1921’de mezun olur. Hasan Ali Yücel Kimdir? 2-1 İzmir Yılları Hasan-Âli, öğretimini bitirir bitirmez öğretmen olarak tayin edilemez, bu yüzden özel bir okulda bir süre ücretli ders vermek zorunda kalır. 1921 yılının sonunda, bazı hocalarının desteğiyle Edebiyat Fakültesi’nde öğrenci disiplinini sağlamak amacıyla oluşturulmuş inzibat memurluğuna atanır. Yaşı 25’tir; askerlik döneminden arkadaşı olan Necati (Tansel)’in kızkardeşi Refika Hanımla evlenir. Kısa bir süre sonra, İzmir Erkek Muallim Mektebi’ne Türkçe ve Edebiyat Öğretmeni olarak atanır. Kent, Yunan işgali ve zulmünün izleriyle doludur. Kötü koşullarda, 19 Aralık 1922’de öğretmenliğe başlar. Eşi İstanbul’dan İzmir’e gelir. Bir grup meslektaşıyla Muallimler Birliği ve Türk Ocağını kurar. Hasan-Âli, Mustafa Kemal ile İlk kez burada karşılaşır (2 Şubat 1923). Halkla yaptığı bir toplantıda, söz alarak Mustafa Kemal’e “mekteplerin yanında medreselerin devam edip etmeyeceği’ni sorar. Mustafa Kemal, kendisine, ilke olarak “eğitim birliği” ve “karma uygulama”dan söz ederek cevap verir. O’nun buradaki öğretmenliği uzun sürmez, işini bırakarak hamile eşiyle beraber İstanbul’a gelir. 2-2 İstanbul Yılları Bu yıllar, Laleli’de Kitapçı Ahmet Halil’in evinde kiracılıkla başlar. Edebiyat Fakültesi’nin Felsefe Bölümü’nde, alanıyla ilgisiz bir işte iki ay kadar çalışmak zorunda kalır. 1924’de yeniden mesleğine döner; ilkin Kuleli Askeri Lisesi’nde edebiyat öğretmenliği yapar, ardından İstanbul Erkek Lisesi’ne felsefe öğretmeni olarak atanır. Sonraki ders yılında, varolan görevine ek olarak edebiyat derslerine de girmeye başlar. 1926’dan itibaren İstanbul Erkek Lisesi’nde felsefe ve içtimaiyat (Sosyoloji) öğretmenliği ile Galatasaray Lisesi malumat-ı vataniye öğretmenliği yapar. 1927’de sona eren öğretmenlik yıllarında, “Felsefe Elifbası”, “Süri ve Tatbikî Mantık”, Hıfzı Tevfik ve Hamamizade İhsan ile birlikte yazdığı “Türk Edebiyatı Numuneleri” adlı eserlerini yayınlayarak ilgililerin dikkatlerine sunar. 1926 yılında da Can ile Canan adım verdikleri ikizleri doğar. Gülümser adlı üçüncü çocukları 1936 doğumludur. Hasan Ali Yücel Kimdir?
Tumblr media
2-3 Müfettişliğe Atanışı 3 Mart 1924’te yürürlüğe giren Öğretim Birliği (Tevhid-i Tedrisat) yasasının sonucu olarak, öğretim kurumlarının hepsi Maarif Vekaleti’ne bağlanmış, bu çerçevede, Mustafa Necati döneminde (1926’da) Maarif Emirlikleri kurulmuş ve ülke Mıntıkalara ayrılmıştır. 1927 başında, Hasan-Âli, Reşat Şemsettin (Sirer) ile birlikte “Mıntıka Müfettişleri” unvanıyla İstanbul Maarif Emirliğine verilirler. Hasan Ali Yücel Kimdir? Müfettişlik döneminde, Hasan-Âli, öncelikle “yazı ve dil sorunları” üzerine yoğunlaşır. T.Fikret’in batılılaşma (modernleşme) doğrultusundaki düşüncelerine ilgi duyar. O’nun “Tarihi Kadim-Doksan Beşe Doğru” adlı şiir kitabını latin harfleriyle yayınlamasının altında bu ilgi (ve hayranlık) yatmaktadır(Latin harfleriyle basılan ilk eserdir bu kitap). Hasan-Âli, 1929 sonunda İkinci Sınıf Maarif Müfettiş Umumiliğine yükselir. Maarif Emirlikleri kaldırılınca Maarif Vekaleti Teftiş Kurulu Üyesi olur. 1930’da Maarif Vekili Cemal Hüsnü (Toray), kendisini araştırma ve inceleme göreviyle Paris’e gönderir. Bu dönem, Hasan-Âli’nin “batı uygarlığıyla ilk kez karşılaşması” açısından önemlidir. Bu süre içerisinde, öğretim kurumlarını inceler ve Fransız kültürü üzerine araştırmalar yapar. Oradaki Türk öğrencilerin denetimiyle görevli müfettiş Salih Zeki ile beraber Londra’ya iki haftalık bir teftiş gezisinde bulunur. Salih Zeki geri çağrılınca müfettişlik görevi Hasan-Âli’ye verilir. Bu arada Fransızcasını geliştirmeye çalışır, opera ve tiyatro sanatlarıyla ilgilenir. 1930’un sonunda, geniş bir inceleme ve araştırma dosyasıyla Türkiye’ye döner. 1936’da bu incelemesini “Fransa’da Kültür İşleri” adıyla yayınlar. 2-4 Mustafa Kemal’le Gezi Demokrasiye geçiş denemesi çerçevesinde kurulan Serbest Cumhuriyet Fırkasi’nın kapatılmasından sonra, Mustafa Kemal, ülke boyutunda bir denetleme gezisine çıkmıştır. Her bakanlık, O’na danışmanlık yapacak ve yönergeler çerçevesinde araştırmalarda bulunacak bir müfettiş görevlendirir. Maarif vekaleti de bu görevi 33 yaşındaki genç Hasan-Âli’ye verir. Mustafa Kemal, kendisin; İzmir’den hatırlar. Bu gezinin ilk durağı Kayseri’dir, Burada, Mustafa Kemal, ders dinlemek üzere kentin lisesine davet edilir. Girdikleri sınıfta felsefe dersi yapılmakta ve öğrencilerin önünde yazarı Hasan-Âli olan ders kitabı bulunmaktadır. Mustafa Kemal, hem öğretmenin anlatımını dinler, hem de ders kitabını inceler. Arapça terimler boldur, anlaşılma güçlüğü vardır. Akşam yemeğinde, Mustafa Kemal, Hasan-Âli’ye bu sorunu çözmeyi düşünüp düşünmediğini sorar. Bu görüşmede Hasan-Âli, dilde sadeleşme ve birliğin sağlanmasının kişisel girişimlerle değil, merkezi-kurumsal çalışmalarla oluşturulabileceği düşüncesinde olduğunu söylemiştir. Buna rağmen, bu doğrultudaki kişisel çabalarını sürdürmekten geri durmamıştır. Hasan Ali Yücel Kimdir? 3 Mart 1931’e kadar devam eden bu üç aylık gezi esnasında, Mustafa Kemal’le Hasan-Âli arasında oldukça anlamlı bir diyalog daha gerçekleşir. Mustafa Kemal, bir gün, yanında bulunanlara “Türk milleti ne zaman kendîni kurtulmuş sayabilir?” diye sorar. Yanındakiler doğal olarak görüşlerini bildirirler- Sonra Hasan-Âli söz alır; “Paşam,” der; “Türk milleti ne zaman kurtarıcı arama ihtiyacını duymayacak hale gelirse o zaman kurtulmuş olur.” Mustafa Kemal, kendisine, “Bu çocuğun ileri attığı, üstünde bizi derin derin düşündürmeye değer bir fikirdir.” diyerek takdirlerim bildirir. 2-5 Türk Dili Tetkik Ccmiyeti’ne Desteği Söz konusuu denetleme gezisinden bir yıl sonra, dil devrimim doğru temeller üzerinde geliştirmek düşüncesiyle, 12 Temmuz 1932’de Türk Dili Tetkik Cemiyeti kurulur. Cemiyetin başkanı Samih Rifat, sekreteri Ruşen Eşref Günaydın), üyeleri ise Celal Sahir (Erozan) ile Yakup Kadri (Karaosmanoğlu)’dur. Bu yılın Eylül’ünde, Dolmabahçe Saray’ında ilk Dil Kurultayı toplanır. Türk dilinin sorunları tartışılır, görüşler sunulur, ana program oluşturulur ve Merkez Heyeti seçilir. Kurultaydan sonraki ilk Merkez Heyeti toplantısında alt çalışma kolları oluşturulur. Hasan-Âli, Etimoloji Kolu Başkanlığına getirilir. Hasan-Âli, Güneş-Dil Teorisini gerçekçi bulmadığı için, bu çerçevedeki tartışmalara katılmamıştır. Bu yıl içinde Hasan-Âli yeni eserleriyle gündemdedir. “Mevlana’nın Rubaileri”, “Goethe: Bir Dehanın Romanı”, “Türk Edebiyatı’na Toplu Bakış” adlı kitaplarını yayınlar. Hasan-Âli, Goethe üzerine çalışması Türkçe’de ilk olması nedeniyle, Goethe madalyasıyla ödüllendirilir. Yaşar Nabi (Nayır)’ın dediği gibi, “aklıyla batıda, gönlüyle doğuda bir düşünce adamı” olan Hasan-Âli, 1930’lu yıllarda sanat, edebiyat, felsefe ve bilim üzerine yoğunlaşmış, yazılar yayınlamıştır. 2-6 Gazi Eğitim Enstitüsü Müdürlüğü 1932 yılında, Hasan-Âli, batıdaki benzerleri örnek alınarak kurulan, öğretim üyeleri yurtdışında okumuş kişilerden oluşan Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü’ne müdür olarak atanır. Gazi Eğitim Enstitüsü’nde, kendisinin hem arkadaşı hem de meslektaşı eğitimci İsmail Hakkı (Tonguç) da öğretim üyesidir. Yakın bir işbirliği içindedirler. Bu dönemde, Hasan-Âli, 1917-1933 yılları arasında yazdığı didaktik şiirlerini “Dönen Ses” adıyla yayınlar. Bu şiirleriyle, çocuk edebiyatına katkıda bulunmuş şairlerden birisi olarak kabul edilir. 2-7 Politik Hayata Geçiş Hasan-Âli, 1933 yılı sonunda Maarif Vekaleti Orta Tedrisat Umum Müdürlüğü’ne atanır. Bu dönemde, üniversiteye geçişteki önemi nedeniyle liselerde reform düşüncesi üzerine yoğunlaşır. Bu çerçevedeki araştırmaları ve düşüncelerini “Türkiye’de Orta Öğretim” adlı eseriyle ortaya koymayı dener. Genel Müdürlüğü döneminde, bir gün, Bakan Hikmet (Bayur)” mevzuata aykırı bir ricada bulunur; tartışırlar. Bunun üzerine, maddî bir güvencesi olmamasına rağmen istifa eder. Ancak Bakanın özür dilemesiyle görevine döner. Bu arada seçim tarihi yaklaşmaktadır. 1934’te Cumhuriyet Halk Partisi’ne dilekçe vererek “Milletvekili adayı olarak önerilmesi”ni sağlar; İzmir Milletvekili olarak Meclise girer. O’nun, özellikle 1935-37 yılları arasında yayınladığı yazıları hem eğitim ve kültür alanındaki yoğun ilgisinin belgesi, hem de Maarif Vekilliği’ne hazırlandığının göstergesi niteliğindedir. Hasan Ali Yücel Kimdir?
Tumblr media
3- HASAN-ALÎ YÜCEL’ÎN MAARİF VEKİLLİĞİ 3-1 Bakan Oluşu Cumhuriyet’in kurucusu Atatürk ölmüş, Na’a’şını Büyük Millet Meclisi adına taşıyacak grup kur’a çekilerek oluşturulacaktır. Hasan-Âli Yücel, seçilen 12 Milletvekili arasındadır. Sevgiyle bağlı olduğu Atatürk’e karşı son görevini yerine getirir. 11 Kasım 1938’de İnönü Cumhurbaşkanı seçilir. 28 Aralık 1938’de, Hasan-Âli Yücel, 41 yaşında, iken istifa eden Saffet Arıkan’ın yerine, Celal Bayar kabinesinde Maarif Vekili olur. Özellikle Cumhurbaşkanı l.İnönü’nün desteğiyle, yakın çalışma ve dost grubunun katılımıyla büyük bir reform hareketi başlatır ve gerçekleştirir. Ülkemizin bugüne gelişinde, O’nun dönemindeki bu reformların yadsınamaz bir işlevi olduğu açıktır. 3-2 Reformlar 3-2.1 Kongre ve Şuralar Hasan-Alİ Yücel, l ve 2 Mayıs 1939 tarihlerinde, On Yılhk Neşriyat Sergisi ve Birinci Türk Neşriyat Kongresi’ni açar, Yazarlar, yayıncılar, eğitimciler, araştırmacılar, sanatkarlar, milletvekilleri, bakanlık görevlilerinden oluşan kongre, çeşitli alt gruplara aynlarak sorunlar ve öneriler üzerinde çalışır. 17 Temmuz 1939’da da bilim adamları, eğitimciler, yazarlar ve sanatçıların katıldığı, eğitim sisteminin ilkelerini ve okul programlarını belirlemek amacıyla Birinci Maarif Şürası toplanır. Böylece millî eğitimde çok önemli bir yeri olan bir gelenek başlatılır. 15-21 Şubat 1943 tarihlerinde de -yine Yücel’in başkanlığında- İkinci Maarif Şurası okullarda ahlak terbiyesinin geliştirilmesi gündemiyle açılır. Aynı yılın Ocak ayında Bakanlık’la öğretmenler arasında iletişimi sağlamak için Tebliğler Dergisi, Şubat’ında da İlköğretim Dergisi yayınlanır. 3-2.2 Birinci Devlet Resim ve Heykel Sergisi 1930’lu yıllar içinde, güzel sanatlar alanında çeşitli adımlar atılmış; ulusal değerlerin oluşturulması ve geliştirilmesi doğrultusunda oldukça büyük mesafe alınmıştır. 31 Ekim 1939’da, Hasan-Alİ Yücel, söz konusu adımların sonucu olarak Birinci Devlet Resim ve Heykel Sergisi’ni açar. Her yıl 31 Ekimde bir kere düzenlenen bu sergi Ankara’da kurulur ve bir ay devam eder. Sergiye, 1939’dan itibaren Maarif Vekilliği’nin yılda üç sayı yayınladığı Güzel Sanatlar Dergisinde yer verilir. Bu dergi, Türkiye’de renkli röprodüksiyonlan ilk kez vermesînden dolayı oldukça önemli bir işlev görmüştür. Günümüzde, resmi kurumlarda ve bankalarda bulunan zengin tablo ve resim kolleksiyonlarının büyük kısmının bu sergiye katılmış eserlerden oluştuğu düşünülürse, önemi daha İyi anlaşılır. 3-2.3 Basılı Yayınlar 3-2.3.1 Tercüme Bürosu Hasan-Âli Yücel, Birinci Neşriyat Kongresi’nde dünyayı, özellikle batıyı tanımak zorunluluğunun altını çizmiş, “bu zorunluluk, bizi geniş bir tercüme seferberliğine davet ediyor,” demiştir. Bu düşünceyle kurulan Tercüme Heyeti, ilk toplantısını 28 Şubat 1940’ta, Ankara’da yapar. Heyet, Dr. Adnan Adivar başkanlığında dört toplantı yapmış ve bir Daimî Büro” oluşturmuştur. Nurullah Ataç’ın yönettiği Büro’nun üyeleri arasında Saffet Pala, Sabahattin Eyüboglu, Sabahattin Ali, Bedrettin Tuncel, Enver Ziya Karal ve Nusret Hızır vardır. Kuruluşundan kısa bir süre sonra hızla çalışmalar başlar; 1946 sonunda, dünya edebiyatı klasiklerinden 496 eser Türkçeye çevrilir. Bu eserlerin yanında, özellikle felsefe ders kitabı sıkıntısı nedeniyle önemli kimi filozofların kitapları Türkçe’ye kazandınlır. 19 Mayıs 1940 yılmdan itibaren iki ayda bir Tercüme Dergisi yayınlanır. 3-2.3.2 Ansiklopedi ve Dergiler Maarif Vekaleti, Leiden’de İngilizce, Fransızca ve Almanca olarak yayınlanan İslam Ansiklopedisi’nin çevirisini kararlaştırarak İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’ni görevlendirir. 13 Ciltlik bu ansiklopedi 1988’de tamamlanmıştır. Daha sonra adı Türk Ansiklopedisi olarak değiştirilen ve İlk resmî ve telif Türkçe ansiklopedi olan İnönü Ansiklopedisi’nin ön çalışmaları başlatılır. Bu ansiklopedi 33 cilt halinde -yıllar içinde- ancak tamamlanabilmiştir. Hasan Ali Yücel Kimdir? Ayrıca, 1943-54 yılları arasında da Celal Esat Arseven’in hazırladığı 5 ciltlik Sanat Ansiklopedisi yayınlanmıştır. 1939’dan itibaren İlköğretim 1939, Maarif Vekilliği Tebliğler Dergisi 1939, Teknik Öğretim 1940, Tercüme Dergisi 1940, Tarih Vesikaları 1941, Kadın-Ev 1943 ve Köy Enstitüleri 1945 gibi dergilerin çıkarıldığı görülür. 3-2.4 Köy Enstitüleri 17 Nisan 1940’ta Köy Enstitüleri yasası çıkarılarak Köy Enstitüleri kurulmaya başlanır. 1942-43 öğretim yılında, bu okullara öğretmen, yönetici, gezici başöğretmen, ilköğretim müfettişi ve kesim müfettişi yetiştirmek için, Hasanoğlan Köy Enstitüsü bünyesinde Yüksek Köy Enstitüsü kurulur. Sayıları zamanla 21’i bulan Köy Enstitüleri, 1944’ten sonra yılda ortalama 2000 öğretmen yetiştirmiştir. Ne var ki, 1946’da bu öğretim kurumları -tartışma konusu olmaları nedeniyle kapatılmıştır. 3-2.5 Ankara Devlet Konservatuvarı Ankara Cebeci Semtinde, 1924’te Musîki Muallim Mektebi kurulmuştur. Sonra, Mustafa Kemal, müzik eğitimi alanında da reformlar istediğini belirtir. Niliayet, bir takım ön hazırlıklar yapılır; 20 Mayıs 1940’ta Devlet Konservatuvarının kuruluş yasası çıkarılır. Başlangıçta müzik ve temsil kolundan oluşan bu konservatuvarın ülkemiz sanat hayatında büyük etkisi olmuştur. Ayrıca, konservatuvar île Tercüme Bürosu arasında ilişki sağlanmış; çeviriler yoluyla Türk tiyatro yazarları ve oyuncuları için örnekler sunulmuştur. Günümüzün Senfoni Orkestraları, Devlet Tiyatroları ve Operaları (hatta bazı özel tiyatrolar) bu kaynaktan beslenerek oluşmuştur. 3-2.6 Dude Yenileşme Hasan-Âli Yücel, 1940-41 yıllarında, dilin Türkçeleştirilmesi ve bütün bilim dallarmın ifade aracı haline gelebilmesi doğrultusundaki çalışmalara ağırlık verir, ilkin, 6 Haziran 1941’de Birinci Coğrafya Kongresi’ni toplar. Sonra Gramer Komisyonu’nu toplantıya çağırır. Read the full article
0 notes
pozisyonnet · 2 years
Text
Cenk Tosun
Cenk Tosun, 7 Haziran 1991 yılında Wetzlar, Almanya’da dünyaya gelmiştir. 1,83 m boyunda ve 78 kilogramdır. Anne tarafından Ankaralı olan milli futbolcu baba tarafından Denizlilidir. Milli futbolcu, 4 Mayıs 2016 yılında Ece Akgürbüz ile dünya evine girmiştir. Çiftin nikahını Beşiktaş Belediye Başkanı Av. Murat Haznedar tarafından kıyılırken, çiftin şahitliklerini ise Beşiktaş’ın eski başkanı…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
edebiyatsoylesileri · 3 years
Text
Necati Tosuner / Öykü bitince, okuyanın kafasında sürmesini seviyorum
Tumblr media
Öykülerden seçilmiş tümcelerle oluşturulmuş sorular yardımıyla, Necati Tosuner, kendiyle konuşsa nasıl olurdu? Hürriyet Yaşar, bu yöntemle yazarı konuşturmuş ve ortaya aşağıdaki söyleşi çıkmıştı. Tosuner, "yaşam böylesine acımasız olmasa, dünya pek sıkıcı olurdu" diyor.
Yapı Kredi Yayınları, Necati Tosuner'in tüm kitaplarını yeniden yayımladı. Önce tek romanı Sancı.. Sancı, sonra da altı öykü kitabını -yazılış sırasına göre- üçer üçer bir araya getiren Kambur ve Öncesi ile Sisli ve Sonrası çıktı.
Okurlarla Necati Tosuner arasında yaşanan / yaşanacak bu yeniden buluşmanın anımsatmasıyla, Necati Tosuner'le bir konuşma yapmaya karar verince, önce bildik sorular dizildi art arda. Sonra yeniden okundu tüm öyküler. Sonra bir daha okundu. Sorulacak soruların çoğunun öykülerde de sorulmuş olduğu çıktı ortaya. 
Bildik soruların yazıldığı kâğıtlar buruluşturulup çöpe atıldı.
Öykülerden seçilmiş tümcelerle oluşturulmuş sorular yardımıyla, Necati Tosuner, Necati Tosuner'le konuşsa nasıl olurdu?
Duygularınızın bulanıklığında bir şeyler gizliydi. Biz bir şeyler arıyorduk. Ne aradığımızı, aramak isteyip istemediğimizi bilmeden yalnızca aranıyorduk, aranmak yaşantımızdı bizim.
- Bu satırları yazdığımda, lise öğrencisiydim Ankara'da. İyi öğrenci olmaya falan artık aldırıyor değildim. Bunun için çok geçerli nedenlerim de vardı elbet. Toplumun değer yargıları, gençliğimi içimden geldiğince yaşamama engel oluyordu. Tek başına Ahmet Bey ya da Ayşe Hanım değildi bunu yapan. Hep bir araya geldiklerinde onlarla aramda bir duvar oluşuyordu. Kimseye bir kötülüğü dokunmamışken, kötü adam oluyordum. Kendilerinden farklı olmam, farklılığı sırtında taşıyor olmam, beni kendilerinden aşağı kılıyordu. İşte buna yoktum. Onlardan aşağı olmadığımı kanıtlamak için, yazar olmaya özendim. Nasıl yazılır bilmeden, neyi yazmam gerektiğini bilmeden, yazarak ve yazmaktan büyük sevinç duyarak, yazınca boyumun büyüdüğü duygularına kapılarak, elliye yakın öyküden sonra, ilk kitabım Özgürlük Masalı'na aldığım öyküleri yazdım. İyi ki yazmışım, diyorum şimdi.
Terk ettim baba evini, İstanbul'a geldim; yalnızlığa sığındım
Bırakacaktım bu kentin sokaklarını. (...) Yalnız olmaktır yaşantım. Yalnızlık dostumdur benim. Ben yalnız, ben mutlu.
- Yazıyor olmak çok yardım etti bana. Elbet acı da verdi. Benim durumumdaki insanların kendilerine sormaktan kaçınacakları soruları açmak için kendimi bıçağa yatırmam gerekiyordu. Sonra da bu acıyı yazınca mutlu oluyordum.
Yaşadığım yoğun yalnızlığı da aşan derin bir düşsel yalnızlık içindeydim. Tanrı, insanlar, sevgisizlik, acınıyor olmak, yaralı olmak, eksik değil fazlalıklı saymak kendini, sessiz bir başkaldırı.. sanki yalnızlığı daha artırmak için gerekeni yaptım. Terk ettim baba evini, İstanbul'a geldim. Yalnızlığa sığındım.
Kaçmanın yenilgiyi kabullenmekten başka şey olmadığını anladığım günler sinsice ve birdenbire geldi. (...) Ama yılmamalı, yalnızlığı değil, erdemi aramalıydım. (...) İnanmak, onu aramak için yeterlidir. İnsanlardan kaçmak yerine, onların içinde, onlarla uğraşmakla başlar bu da.
- Evet, oradan oraya geldim. Yazdıklarıma da yansıdı bu. Özgürlük Masalı'nda bir şeyler sezdirilmeye çalışılır. Bu satırların alındığı Çıkmazda ise, başkaldırının doruklaştığı öyküleri içerir. Ne yaşanıyorsa o yazılıyor gibidir. Aktardığı bunalım, özel durumuma verilerek dostça bağışlanmalarla karşılanmıştır. Kendim için söylediklerime değil, başkaları için söylediklerime bakıp, benimle ilgili yanlış değerlendirmeler de olmuştur.
Sevmek güzeldir, karşılıksız kalmanın acısı yaşanıyor olsa da!
Artık kendime bir iş bulmalıyım. Öyle herkesin kapıştığı gibisinden bir iş tutacağıma güvenemediğimdendir belki, arpa saplarından sepet örmeyi kuruyorum. (...) Güzel biçimli süsler işleyeceğimi umuyorum. Sevdayı öreceğim.
- Çıkmazda'dan bir anlamda kurtuluştur Kambur. Sanki Özgürlük Masalı ile Çıkmazda'yı birlikte aşıyor gibidir. Yoğun bir sevda dokusu taşır, çaresizlikten çok direnç içerir. Yazıyor olmak da yetmez. İntiharı da başaramaz, iyi ki... Sevmek güzeldir, karşılıksız kalmanın acısı yaşanıyor olsa da!
Yok, kıyıların nasıl yağmalandığını anlatacak değilim. (...) Üzülüyorum bir akarsu gibi.
- Sisli'deki bu öykü, kitabın ilk bölümüne son verir. Bu kitapların yazıldığı yıllar, Türkiye'de toplumsal yaşamın hızla değişime uğradığı, sosyal gerçekçiliğin altın çağını yaşadığı yıllardır. Sanki yazdıklarım toplumsal gerçekliğin dışındaymış gibi, kendini anlatıyor olmakla  çok suçlandım. Oysa, önerilen biçimde ürünler vermiş olsaydım, o zaman da "Ne yapsın, kambur, bunları yazıyor işte..." gibisinden değerlendirmelerle karşılaşacaktım. İçimden gelen yoldan gittim, bakıyorum, iyi de etmişim.
Altı yaşındaysa da, Türkçeyi Başbakanımızdan daha güzel konuşuyor. (...) Elinde resimli bir dergiyle geldi, dedi ki: "Bana bunun öyküsünü anlatır mısın?" Bense yıllardır hikâye yazmaya özenirdim. Utandım.  
- Gerçekten de Süleyman Demirel'in Türkçesi çok kötüydü. 12 Eylül'den sonra Türk Dil Kurumu kapatılınca, inanılmaz bir şey oldu. Demirel'in Türkçesi düzeldi. Ortaokula (Cebeci Orta) gittiğim yıllarda, eğitimde Türkçeye büyük önem veriliyordu. Güzel Türkçe bilinciyle geldim liseye, Yazmakta biraz ilerlediğim zaman, bir hazineyle karşılaştım: Ataç'ın Sözcükler'i. Bu kitaptan kendime özel bir sözlük hazırladım.
"Öykü" sözcüğünü, "öykücü" olmamak için pek sevmiyordum, yanılmışım. Şimdi özel ad olarak da güzelce kullanılıyor. Öykücü olmak da fena değil. Hulki hikâye yazıyor, ben öykü yazıyorum. İyi de ettiğime inanıyorum.
Ben diye yazmak kötüyse, sen yazma, aferin! Sait Faik çarpar adamı
O. Henry'yi severdim ya, sevmezdim hikâyenin sonunda bir ünlem olmasını. İsterdim ki üç nokta olsun olacaksa...
- Okuyucuyu alıyordum karşıma, kendimi anlatıyordum ona. Daha çok böyle yazdım. Bu ise büyük bir içtenlik gerektiriyordu. Çok ,şükür, bunu başardım. O. Henry'yi ya da bir başkasını seviyorsam, elbet onun gibi yazmam da gerekmiyordu. Daha ilk kitabı hazırlarken, kimseye benzememek gerektiğini sezgiyle öğrenmiştim.
Öykü bitince, okuyanın kafasında sürmesini seviyorum. Ha, "ben" diye yazmanın çok fena olduğu gibi bir görüşe de rastlıyorum. Anlamıyorum, niçin? Ben diye yazmak kötüyse, sen yazma, aferin! Sait Faik çarpar adamı. Bence, Türk edebiyatı çok geniş bir mozaik. Herkese yer var orada. Herkes istediğini.. istediği gibi yazsın. Evet, bu çerçeveyi böylesine geniş tutmamın gizli bir amacı da olabilir. Hani, zar zor da olsa o mozaikte yer alabilmek gibi. Ben kendimle dalga geçmeyi severim.
Yaşam böylesine acımasız olmasa, dünya pek sıkıcı olurdu sanki
Önce bir kâğıt gibi buruşturuyorum yaşamayı. Buruşuk, bumburuşuk bir şey oluyor avcumda. Sonra geliyor umut: "Hele dur bakalım." Ve büyük bir özenle düzeltiyorum kırışıklığını.
- Beşinci kitabıma Necati Tosuner Sokağı adını koymam itici bulundu bazılarınca. Dostlarım da, cadde ya da bulvar istememiş olmamla savundular beni. Oysa öykünün zamanını belirleyen sevimli bir buluştu yalnızca. Bu da gönlümde yatan aslan olsa kime ne zararı vardı?
Necati Tosuner Sokağı ve Çılgınsı'da "ikinci kambur"un öyküleri yer alır. Yaşam böylesine acımasız olmasa, dünya pek sıkıcı olurdu sanki. Kamburunu yenmeyi başarmış adamın karşısına daha da güç bir tümsek çıkar. Daha da güç, çünkü bu derdi başkasına da yaşatmaktadır. Eşime bir çocuk veremeyişim gibi... Bu altı kitapta, 1964 - 1990 yılları arasında yazılmış 68 öykü yer alıyor. Çok sayılmaz. Bir bakıma da, hiç de az değil. Buruşturulmuş yaşamı yeniden düzeltip, bir yeni sıkıntının izlerini taşıyan yeni bir kitap hazırlıyorum şimdi. Adı, "Seni Sevdim!" Sonrasını da, sonra düşüneceğim elbet.
(Hürriyet Yaşar / Adam Öykü dergisi / Sayı 8 / Ocak - Şubat 1997)
0 notes
kabataslimecmua · 3 years
Text
Atletik Kabataşlı; Murat Ersin
Tumblr media
1953’te, İstanbul Mithatpaşa Stadı’nda yapılan Türkiye-Almanya ikili müsabakalarında, iki ülkenin 4×400 takımlarını bir arada. Murat Ersin soldan üçüncü ve gözlüklü.
Kabataş Atletizmde fırtına gibi esti uzun yıllar. Önemli bir kısmı Beşiktaş Atletizm takımının bel kemiğini oluşturacak atletler arasında ilk akla gelen ağabeylerimiz arasında Tolon Tosun, Alp Göksan, Nevres Karameşe,Yılmaz Soysal, Zeki Öztekin, Tuncay Sözer, Yalçın Çakıroğlu, Özger Orhun’u saymak mümkün. 
Atıl durumdaki Beşiktaş atletizm şubesinin 1947 yılında Kabataş alt yapısı üzerinden yeniden canlandırılması projesi baş döndürücü bir başarı silsilesini de beraberinde getirecek,  Kabataş Lisesi'nden atletler takımın çekirdeğini oluşturacaktı. Alp Gösan, Nevres Karameşe, Zeki Öztekin, Tuncay Sözer, Yalçın Çakıroğlu, Özger Orhun gibi atletler buradan yetişti. Kabataşlı sporculardan oluşan Beşiktaş Atletizm takımı, 1951-1957 yılları arasına İstanbul 2.lği ve 3.lüğü gibi dereceler aldıktan sonra, 1958 yılında Fenerbahçe'nin önünde 1. olarak tekrar İstanbul Şampiyonu olmayı başaracaktı.
Murat Ersin ağabeyimiz de bu geleneğin en müstesna parçalarından biriydi. Kabataş’ta önce Hentbolle sonra futbolla ve ardından atletizmle tanışan Murat Ersin, mektebe 1947 yılında giridi ve 51 yılında Kabataş’tan başarıyla mezun oldu. 
Tumblr media
1949-50 yıllarındaki Kabataş futbol takımının kaptanlığını yapan Ersin, Beşiktaş alt yapısının dikkatini çekecek ve süratle  bir genç yıldız adayı olarak Beşiktaş futbol takımının ana kadrosuna çekilecektir. Ne var ki, kader ağlarını başka türlü örecektir. Baba Hakkı Murat Ersin’deki atlet kumaşını farklı edecek, evladım sen 100 metre koşmalısın diyerek kendisini Beşiktaş atletizm takımına yönlendirecektir.
Murat Ersin, atletizmde milli formayı  defalarca giydi ve 100 ve 200 metre, 4×100 ve 4×400’de ülkemizi temsil etti. 1951’de başlayan atletizm hayatı 1958’de sona erdi ve ardından öğretmenlik yılları başladı. Ender Konca, Zekeriya Alp, Vedat Okyar, Ufuk Sarıca, İbrahim Kutluay gibi öğrenciler hep onun tornasından çıkmıştı.
Murat Ersin, çok yönlü bir spor adamı olarak spor tarihimizde iz bırakmış bir şahsiyet. Mektepte bir de Hentbol geçmişi var ki, 40′lı yılların sonunda Kabataş ve spor ilişkisine ışık tutan hatıralar sıralıyor kendisi; “Ben Kabataş Lisesi’ndeyken açık alan hentbolü oynanırdı. O zaman Şeref Stadı’nda okullar arası şampiyona yapıldı. Galatasaray Lisesi’nden Turgay Şeren, Coşkun Özarı okul maçlarında hentbol oynarlardı. Bir de Hamdi Saver vardı. Bizim hocamızdı, Kabataş’ta spor salonuna adı verildi. Selim Sırrı Tarcan’ın İsveç’e gönderdiği, orada yetişen ilk hocalardandı. O zamanlar hentbol oynarken, topu vurup tutup üç adım atıyordunuz. Şimdi değişti. Tek elle sürüyorsun, tuttuktan sonra üç adım atıyorsun. Basketbolde iki adım atıp kalkıyorsun, hentbolde sürme basketbol gibi tek elle veya el değiştirerek, ondan sonra üç adım atıyorsun, atıştan sonra yere düşüyorsun. Şimdi kale sahasından içeri giremiyorsun. O zaman öyle bir şey yoktu. Yalnız 9 metrede bir çizgi vardı. Futbol kalelerine atılıyordu. Kalenin iki direği arası 7,32 metre; kaleci tutamıyordu topları.”
1 note · View note
vuslatahasret01 · 6 years
Text
“Ey Kâbe! Allah seni mübarek ve mükerrem kıldı. Fakat bir müminin Allah katındaki kıymeti, senin kıymetinden daha büyüktür.”
Abdullah b. Abbas (r.a)
Hz. İbrahim(as)‘ın harç ve taşla yaptığı Mekke'deki Kâbe'ye “Kâbe-i Halîlî” denir. Ama gönül kâbesine “Kâbe-i Celîlî” denir. O Kâbe'de, Rabbinin sana olan muhabbeti vardır. O muhabbeti oraya Allah Teâlâ koymuştur. Mekke'deki Kâbe'yi ziyaret edenler bedenleri ateşten kurtarırlar. Gönül Kâbe'sine girenler ise hem bedenlerini, hem de ruhlarını ateşten azad ederler.
Tosun baba Hazrerleri.
29 notes · View notes
Photo
Tumblr media
Bir zaman sevişindik
Hele hele soyliyeyim mi. söylemiyeyim mi?. Haydi imdilik dursun, haline göre kabadayı, bir adı Memiş. bir adı Ma çoia, bir adı Baba, bir adı Kelebek, bir adı ibiş, bir adı Gamsız, ne olursa eyvatiaha kail böyle bir merdi kâmildir, Fakat nedense benden perisi haoetmiyor. Bir zaman sevişindik ama şimdiler konuşmuyor, dargın, kırgın, renctdedil. o yosma çehresi asık, o güzel güzü ri nigâhı miirde gibi süzgün, yüreği üzgün, takılıyor, harf atıyor, hattâ evvelki gün Göksu da kendisine iltifat eden birine beni göstererek: Şehir mektupçusu var, yszar! diye serzeniş etti. Sade bu kadarla kalsa iyi! Bahsi uzattı. Ne sarart var. yine birim Ahdimizdir. Elbette yine bir ziyafete gelir, bîr faka uğrar. Ah., Olmalıydınız da görmeliydiniz’. Senin şehir mektuplarını. . . . larım diyor.
Ren onun için katı bîr şey yazmadım ki. Bizim mektuplar kaşağı değil ki cilde sürünsün, çıngırak değil ki boyuna takılsın, boru değil ki ötsün, duman değil göllerini bürüsün. Bizimkiler âdeta bir tütsü. Tesir etmezse diğer nüshasını yazarut O da fayda vermezse büyüsünü Çözertz. Baktık ki yine hastalık devam ediyor, bildiğimizi söyleriz, kayda, sicile müracaat ederiz. O istediği kadar sulansın, utansın, utanmasın, ağır ağır, perde perde, fasıl fasıl, kanto, komedi, dram anlatırız. Bütün tuhaflıklarını ayrı ayrı şerhederek bu müdhi kin ne yaman bir bediayı nâdire olduğunu izaha çalışırız. Ama yine biz darılmayız, yine gider kendini seyrederiz. Varsın hiddet etsin. Hakkı da var, safi sinirdir. Siz onun löp löp olduğuna bakmayın, çabuk zayıflar. Daracık sahnelerde sıçraya aıçraya bu hale geldi, evvelden gürbüz delikanlıydı, saçı sakalı oyunlarda ağardı. Ah, o Malûmat gazetesi, onao yun urm haram etti. Elbette o da buna bir oyun edecektir. Mamada sahneye tıktılar, şimdi insaf edin. Abdi kızmasın mı? içip içip sızmasın mı?. Beni görünce bağırıp çağırmasın mı? Benden ona ruhsat, ne yaparsa yapsın.
“Hiç dikkat buyruldu mu?. Abdi komedyalarında ilâçdan bahsedildikçe ağzına tavuk göğsü, gırtlağına ekmek kadaifi. göğsüne ma hallebi, midesine baklava, hançeresine süt! ‘ ç gibi şeyler sararım diye bizi tatlı tatlı güldürür. Galiba dün acı bir şey yemiş ki, bizi görür‘görmez mülâhazayı bırakarak saldırdı. Neler, neler… O dana kapaması biçimli çehresiyle, o ahû gözleriyle, o ceylân bakisiyle, o tosun edasiyle güzel giizel, tuhaf tuhaf, lâtif lâtif kinayeler attı.. Söz söylemeğe kıyılmaz ki, mukabele edilsin efendim! O ne sözler, o ne buluş, o ne nekrelik.. Hak vergisi vesselam. Zannederim ki artık barışırız, bana sarmaz, bana darılmaz.. Derede tepede yine buluşanız, sohbet ederiz..”
0 notes
Photo
Tumblr media
Bir zaman sevişindik
Hele hele soyliyeyim mi. söylemiyeyim mi?. Haydi imdilik dursun, haline göre kabadayı, bir adı Memiş. bir adı Ma çoia, bir adı Baba, bir adı Kelebek, bir adı ibiş, bir adı Gamsız, ne olursa eyvatiaha kail böyle bir merdi kâmildir, Fakat nedense benden perisi haoetmiyor. Bir zaman sevişindik ama şimdiler konuşmuyor, dargın, kırgın, renctdedil. o yosma çehresi asık, o güzel güzü ri nigâhı miirde gibi süzgün, yüreği üzgün, takılıyor, harf atıyor, hattâ evvelki gün Göksu da kendisine iltifat eden birine beni göstererek: Şehir mektupçusu var, yszar! diye serzeniş etti. Sade bu kadarla kalsa iyi! Bahsi uzattı. Ne sarart var. yine birim Ahdimizdir. Elbette yine bir ziyafete gelir, bîr faka uğrar. Ah., Olmalıydınız da görmeliydiniz’. Senin şehir mektuplarını. . . . larım diyor.
Ren onun için katı bîr şey yazmadım ki. Bizim mektuplar kaşağı değil ki cilde sürünsün, çıngırak değil ki boyuna takılsın, boru değil ki ötsün, duman değil göllerini bürüsün. Bizimkiler âdeta bir tütsü. Tesir etmezse diğer nüshasını yazarut O da fayda vermezse büyüsünü Çözertz. Baktık ki yine hastalık devam ediyor, bildiğimizi söyleriz, kayda, sicile müracaat ederiz. O istediği kadar sulansın, utansın, utanmasın, ağır ağır, perde perde, fasıl fasıl, kanto, komedi, dram anlatırız. Bütün tuhaflıklarını ayrı ayrı şerhederek bu müdhi kin ne yaman bir bediayı nâdire olduğunu izaha çalışırız. Ama yine biz darılmayız, yine gider kendini seyrederiz. Varsın hiddet etsin. Hakkı da var, safi sinirdir. Siz onun löp löp olduğuna bakmayın, çabuk zayıflar. Daracık sahnelerde sıçraya aıçraya bu hale geldi, evvelden gürbüz delikanlıydı, saçı sakalı oyunlarda ağardı. Ah, o Malûmat gazetesi, onao yun urm haram etti. Elbette o da buna bir oyun edecektir. Mamada sahneye tıktılar, şimdi insaf edin. Abdi kızmasın mı? içip içip sızmasın mı?. Beni görünce bağırıp çağırmasın mı? Benden ona ruhsat, ne yaparsa yapsın.
“Hiç dikkat buyruldu mu?. Abdi komedyalarında ilâçdan bahsedildikçe ağzına tavuk göğsü, gırtlağına ekmek kadaifi. göğsüne ma hallebi, midesine baklava, hançeresine süt! ‘ ç gibi şeyler sararım diye bizi tatlı tatlı güldürür. Galiba dün acı bir şey yemiş ki, bizi görür‘görmez mülâhazayı bırakarak saldırdı. Neler, neler… O dana kapaması biçimli çehresiyle, o ahû gözleriyle, o ceylân bakisiyle, o tosun edasiyle güzel giizel, tuhaf tuhaf, lâtif lâtif kinayeler attı.. Söz söylemeğe kıyılmaz ki, mukabele edilsin efendim! O ne sözler, o ne buluş, o ne nekrelik.. Hak vergisi vesselam. Zannederim ki artık barışırız, bana sarmaz, bana darılmaz.. Derede tepede yine buluşanız, sohbet ederiz..”
0 notes
Photo
Tumblr media
Bir zaman sevişindik
Hele hele soyliyeyim mi. söylemiyeyim mi?. Haydi imdilik dursun, haline göre kabadayı, bir adı Memiş. bir adı Ma çoia, bir adı Baba, bir adı Kelebek, bir adı ibiş, bir adı Gamsız, ne olursa eyvatiaha kail böyle bir merdi kâmildir, Fakat nedense benden perisi haoetmiyor. Bir zaman sevişindik ama şimdiler konuşmuyor, dargın, kırgın, renctdedil. o yosma çehresi asık, o güzel güzü ri nigâhı miirde gibi süzgün, yüreği üzgün, takılıyor, harf atıyor, hattâ evvelki gün Göksu da kendisine iltifat eden birine beni göstererek: Şehir mektupçusu var, yszar! diye serzeniş etti. Sade bu kadarla kalsa iyi! Bahsi uzattı. Ne sarart var. yine birim Ahdimizdir. Elbette yine bir ziyafete gelir, bîr faka uğrar. Ah., Olmalıydınız da görmeliydiniz’. Senin şehir mektuplarını. . . . larım diyor.
Ren onun için katı bîr şey yazmadım ki. Bizim mektuplar kaşağı değil ki cilde sürünsün, çıngırak değil ki boyuna takılsın, boru değil ki ötsün, duman değil göllerini bürüsün. Bizimkiler âdeta bir tütsü. Tesir etmezse diğer nüshasını yazarut O da fayda vermezse büyüsünü Çözertz. Baktık ki yine hastalık devam ediyor, bildiğimizi söyleriz, kayda, sicile müracaat ederiz. O istediği kadar sulansın, utansın, utanmasın, ağır ağır, perde perde, fasıl fasıl, kanto, komedi, dram anlatırız. Bütün tuhaflıklarını ayrı ayrı şerhederek bu müdhi kin ne yaman bir bediayı nâdire olduğunu izaha çalışırız. Ama yine biz darılmayız, yine gider kendini seyrederiz. Varsın hiddet etsin. Hakkı da var, safi sinirdir. Siz onun löp löp olduğuna bakmayın, çabuk zayıflar. Daracık sahnelerde sıçraya aıçraya bu hale geldi, evvelden gürbüz delikanlıydı, saçı sakalı oyunlarda ağardı. Ah, o Malûmat gazetesi, onao yun urm haram etti. Elbette o da buna bir oyun edecektir. Mamada sahneye tıktılar, şimdi insaf edin. Abdi kızmasın mı? içip içip sızmasın mı?. Beni görünce bağırıp çağırmasın mı? Benden ona ruhsat, ne yaparsa yapsın.
“Hiç dikkat buyruldu mu?. Abdi komedyalarında ilâçdan bahsedildikçe ağzına tavuk göğsü, gırtlağına ekmek kadaifi. göğsüne ma hallebi, midesine baklava, hançeresine süt! ‘ ç gibi şeyler sararım diye bizi tatlı tatlı güldürür. Galiba dün acı bir şey yemiş ki, bizi görür‘görmez mülâhazayı bırakarak saldırdı. Neler, neler… O dana kapaması biçimli çehresiyle, o ahû gözleriyle, o ceylân bakisiyle, o tosun edasiyle güzel giizel, tuhaf tuhaf, lâtif lâtif kinayeler attı.. Söz söylemeğe kıyılmaz ki, mukabele edilsin efendim! O ne sözler, o ne buluş, o ne nekrelik.. Hak vergisi vesselam. Zannederim ki artık barışırız, bana sarmaz, bana darılmaz.. Derede tepede yine buluşanız, sohbet ederiz..”
0 notes