Tumgik
#yüksek fiyat artışları
betadene · 27 days
Text
BETA VDS
Tumblr media
Günümüz dijital dünyasında işletmelerin ve bireylerin ihtiyaç duyduğu güçlü ve esnek sunucu çözümleri büyük bir önem taşıyor. Sanal Özel Sunucu (VDS) teknolojisi, kullanıcıların yüksek performans, güvenlik ve özelleştirme seçenekleri sunarak iş süreçlerini daha verimli hale getirmelerine olanak tanıyor. Bu yazımızda, VDS sunucularının avantajlarını, güncel VDS fiyatlarını ve VDS kiralama süreçlerini ele alacağız. 
VDS Sunucu
sanal özel sunucu olarak bilinir ve bir fiziksel sunucunun kaynaklarını paylaşan sanal bir ortam sağlar. İnternet üzerinde barındırma hizmetleri sunan birçok firma, VDS kiralama seçenekleri ile tüketicilere hizmet vermektedir. VDS sunucular, kullanıcılara daha fazla kontrol ve özelleştirme imkanı tanırken, aynı zamanda yüksek performans sunar.
Gelişen teknoloji ile birlikte, işletmelerin ihtiyaçlarına uygun çözümler sunmak amacıyla VDS fiyatları da değişiklik göstermektedir. Özellikle, işletmenin büyüklüğüne ve ihtiyacına göre belirlenen bu fiyatlar, kullanıcılara etkin maliyetler sağlar. VDS sunucular, pek çok web sitesi ve uygulama için ideal bir seçimdir, çünkü güçlü performansları sayesinde yüksek trafik taleplerini rahatlıkla karşılayabilirler.
Ayrıca, VDS kiralama süreci oldukça basittir. Kullanıcılar, ihtiyaçlarına uygun bir paket seçerek hemen kullanmaya başlayabilirler. VDS sunucuları, diğer barındırma çözümlerine göre daha esnek ve ölçeklenebilir bir yapıya sahiptir. Bu nedenle, hem küçük işletmeler hem de büyük şirketler için cazip bir alternatif olmaya devam etmektedir.
Sonuç olarak, VDS sunucu tercih eden kullanıcılar, özelleştirilmiş bir sunucu deneyimi yaşarken, maliyetlerinden de avantaj sağlayabilirler. İşletmeniz için en uygun çözümü bulmak adına VDS kiralama seçeneklerini değerlendirebilirsiniz.
VDS Fiyatları
VDS sunucu hizmetleri, özellikle işletmelerin ve geliştiricilerin tercih ettiği bir çözüm olmuştur. Bu tür sunucular, kullanıcıların kendi ihtiyaçlarına göre özelleştirebileceği sanal sunuculardır. Ancak, VDS fiyatları çeşitli faktörlere bağlı olarak değişmektedir.
VDS kiralama sürecinde, fiyatların belirlenmesinde en önemli etkenler arasında sunucunun donanım özellikleri, işlemci gücü, bellek kapasiteleri ve depolama alanı bulunmaktadır. Örneğin, yüksek işlemci gücüne sahip bir sunucu kiralamak istediğinizde, fiyatların daha yüksek olacağı kesin gibidir. Bu nedenle, ihtiyaçlarınıza uygun bir VDS sunucu seçerken, bütçenizi de göz önünde bulundurmalısınız.
Ayrıca, VDS fiyatları sağlayıcıdan sağlayıcıya değişiklik gösterir. İyi bir araştırma yapmak, en uygun fiyatlarla kaliteli hizmet almanızı sağlayabilir. Uzun dönemli kontratlar genellikle daha avantajlı fiyatlar sunarken, kısa dönemli kiralamalarda fiyat artışları görülebilir.
Kısacası, VDS kiralama hizmetlerinde fiyatlandırmalar, hizmet kalitesi ve sunucunun özelliklerine bağlı olarak değişiklik göstermektedir.
VDS Kiralama
Günümüz dijital dünyasında, VDS kiralama hizmetleri, işletmelerin artan ihtiyaçlarına cevap vermektedir. VDS sunucu kullanarak daha fazla kontrol, güvenlik ve performans elde etmek mümkündür. Bu sunucular, sanal özel sunucular olarak da bilinir ve genellikle daha yüksek bir kaynak tahsisi sunar.
VDS fiyatları, genellikle kullanılan kaynaklara, sunucunun özelliklerine ve kiralama süresine bağlı olarak değişiklik gösterir. İşletmeler, ihtiyaçlarına en uygun VDS kiralama planını seçerek, bütçelerine uygun bir şekilde hizmet almaktadır. VDS hizmeti alırken, fiyatın yanı sıra, sunucunun sağladığı performans ve desteğin de göz önünde bulundurulması önemlidir.
Özellikle yoğun trafik alan web siteleri veya uygulamalar için VDS kiralama, kesintisiz bir hizmet deneyimi sağlar. Kiralama süreçleri genellikle hızlı ve etkilidir, bu da işletmelerin ihtiyaç duydukları zamanda uygun kaynaklara ulaşmalarını kolaylaştırır.
Sonuç olarak, VDS kiralama hizmetleri, işletmelere esneklik ve ölçeklenebilirlik sunarken, aynı zamanda maliyet etkin çözümler de sağlamaktadır. İşletmeler, doğru VDS fiyatları ile ihtiyaçlarına en uygun çözümleri bulabilirler.
672 notes · View notes
largetechs · 7 days
Text
Apple, iPhone 16 Pro ve Pro Max Pil Değişim Ücretini Artırdı
Tumblr media
Apple, iPhone 16 Pro ve Pro Max modellerinin pil değişim ücretini 20 dolar artırarak 119 dolara yükseltti. Bu artış, şirketin pil değişim ücretlerindeki son dönemdeki düzenli artışlarına bir yenisi olarak eklendi.
MacRumors'un bildirdiğine göre, bu fiyat artışı sadece Pro ve Pro Max modellerini etkiliyor. Standart iPhone 16 ve 16 Plus modelleri için pil değişim ücreti ise önceki yılki modellerle aynı seviyede kalmaya devam ediyor. Bu gelişme, Apple'ın pil değişim ücretlerindeki artış trendinin devam ettiğini gösteriyor. Geçen yıl, şirket iPhone 14 serisi için pil değişim ücretini 30 dolar artırmış ve 99 dolara yükseltmişti. Ardından iPad, MacBook ve daha eski iPhone modelleri için de benzer artışlar yaşanmıştı. Hatta Apple Watch'larda bile pil değişim ücretleri artırılmıştı. Bu fiyat artışlarının nedenleri arasında, pil teknolojilerindeki gelişmeler, yedek parça maliyetleri ve enflasyon gibi faktörler gösteriliyor. Ancak, bazı tüketiciler bu artışları eleştirerek, cihazların ömrünü kısaltmaya yönelik bir strateji olarak görüyor. Bu fiyat artışları, iPhone kullanıcıları için pil değişim maliyetlerini artırarak bütçelerini zorlayabilir. Özellikle cihazlarının garanti süresi dışında kalan ve pil ömrü kısalan kullanıcılar, yüksek maliyetlerle karşı karşıya kalabilirler. Eğer iPhone pilinizin ömründen memnun değilseniz ve yüksek maliyetli orijinal pil değişiminden kaçınmak istiyorsanız,şu alternatifleri değerlendirebilirsiniz: Üçüncü Taraf Tamir Servisleri: Yetkili servislerin dışında, daha uygun fiyatlı üçüncü taraf tamir servislerinden hizmet alabilirsiniz. Ancak, bu durumda cihazınızın garantisinin geçersiz olabileceğini unutmayın. DIY (Kendin Yap): Eğer teknik bilginiz varsa, resmi Apple parçalarıyla kendi başınıza pil değişimi yapabilirsiniz. Ancak, bu işlem sırasında cihazınıza zarar verme riskini göz önünde bulundurmanız gerekir. Apple'ın pil değişim ücretlerindeki artışlar, tüketiciler için önemli bir maliyet unsuru haline geldi. Bu durum, kullanıcıları daha uzun süreli cihaz kullanımına teşvik ederken, aynı zamanda üçüncü taraf tamir servislerine ve DIY çözümlerine olan ilgiyi artırabilir. Bu haber hakkında ne düşünüyorsunuz? Yorumlarınızı bekliyoruz. Read the full article
0 notes
haber-euro-turk · 12 days
Text
Yüksek kiraya yeni çözüm önerisi: Her semte özel taban tavan fiyat!
“BÖLGESEL BAZDA TAVAN FİYAT UYGULAMASINA GEÇİRİLMELİ” Tüketici Konfederasyonu Emlak Komisyonu Başkanı Bora Tren de fahiş kira artışlarının önüne geçebilmek için bölgesel bazda tavan fiyat uygulamasının hızla hayata geçirilmesi gerektiğini vurguladı. Kiraların özellikle son 3 senede ciddi artışlara maruz kaldığını dile getiren Tren, “Doğrudan ya da dolaylı olarak görülen kira artışları, yaşanan…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
paravesiyaset · 15 days
Text
Tumblr media
Osmanlı'nın neden çöktüğü, biraz tarih bilgisi olanlar tarafından zaten bilinmektedir. Osmanlı'nın çöküş sebepleri nelerdi?  çoğunluğumuz, bilgi sahibi olmadan fikir sahibi oluyoruz ve Amigo gibi taraf tutuyoruz, ancak kaderimiz değişmiyor. Türkiye neden sürekli olarak engellere çarpıyor? Bu yazıyı okumak için birkaç dakikanızı ayırmanızı rica ediyorum.
Osmanlı nasıl battı batma sebepleri nelerdi:
Ekonomik ve siyasi çöküşümüzün kronolojisi nasıl mı oldu? Geriye dönüp baktığımızda, Osmanlı Devleti'nin son iki yüz yılı sürekli yenilgilerle geçti. Her yenilginin ardından "barış" adı altında bir anlaşma imzalanırdı. Bu anlaşmalar, toprak kayıplarını kabul etmek ve askeri, ekonomik ve politik alanda dayatmalara boyun eğmek zorunda kalmak anlamına geliyordu.
Her barış anlaşması aslında bir sonraki savaşın kaybını ve yeni tavizlerin verilmesini hazırlıyordu. Osmanlı'nın yenilgilerinin temel sebebi, bilim ve teknoloji alanında çağın gerisinde kalmasıydı. Bu alanda geri kalmak, verimli üretimden uzaklaşmaya ve uluslararası rekabette geride kalmaya, dolayısıyla dışa bağımlılığa yol açtı. Dış güçler de bu zafiyetimizden faydalanıyordu.
Osmanlı'da enflasyon, 16. yüzyıldan itibaren para değerinin düşmesi, fiyat artışları ve yüksek enflasyonla kendini gösterdi. Halk bu durumun yükünü omuzlarında hissetti ve devlet, para bulabilmek adına vergileri sürekli artırdı.
Osmanlının batma sebepleri bütçe açıkları:
Böylelikle, toplumu destekleyen köylüler ezilmeye başladı ve Osmanlı İmparatorluğu 17. yüzyılda büyük bütçe açıklarıyla karşı karşıya kaldı, bu açığı kapatmak için borç aramaya başladı. 1784'te Fas'tan, 1789'da ise Hollanda'dan borç talep ettiler, ancak bu çabalar sonuçsuz kaldı. Parasızlık, Osmanlı'yı diz çöktürdü. Borç bulamayınca, Osmanlı paradaki altın ve gümüş oranını azaltarak paranın değerini düşürdü; adeta para basıyordu ve gümüş miktarı azalan paralar o kadar inceydi ki, halk arasında "paraya pul oldu" tabiri ortaya çıktı. Nihayetinde, para sıkıntısı Osmanlı'yı Batı'ya karşı diz çökmeye zorladı.
1838'de İngiltere ile yapılan Baltalimanı Ticaret Anlaşması, Osmanlı'yı bir açık pazar haline getirdi. Açık pazara dönüşen Osmanlı, giderek üretimden uzaklaştı ve bir tüketim toplumuna dönüştü, bu da kötü gidişi daha da hızlandırdı.
Osmanlının batma sebepleri Galata bankerleri:
Sultanlar, çözümü Galata Bankerleri ve dünya çapında ünlü tefeci Rothschild ailesinden borç almakta buldular. Bankerler, büyük devletlerin garantisi ve denetimi olmaksızın yeni borç vermeye isteksizdiler; bu nedenle 1854'ten itibaren İngiltere ve Fransa gibi Avrupa devletleri sahneye çıktı. Her borç alışımızda yeni ödünler vermek zorunda kalıyorduk; 1856'da yabancı sermaye yatırımlarına izin verildi ve böylece yabancılar ülkede değerli ne varsa satın almaya başladılar. Bu da yetersiz kalınca, Osmanlı 1867'de yabancılara toprak satışına izin verdi. 1876'da II. Abdülhamit tahtta oturduğunda, devlet zaten iflas etmiş ve borç ödemelerini durdurmuştu.
Osmanlı batma nedenleri Duyun-u umumiye:
Abdülhamit'in tahttan indirilme veya ruhi çöküntü bahanesiyle hapsedilme endişesi, finansal kaynak bulunamazsa bu sonun kaçınılmaz olduğu düşüncesini doğurmuştu. Bu endişeyle "Ulu Hakan", Batı'ya boyun eğdi ve 20 Aralık 1881'de Avrupalı alacaklılarla Duyunu Umumiye İdaresi'ni oluşturan Muharrem Kararnamesi'ni imzaladı.
Doğu Rumeli'den elde edilen tuz, tütün, alkol, ipek, balıkçılık ve damga vergilerinin tahsilatı Duyunu Umumiye İdaresi'ne bırakıldı. Avrupalı devletler, Osmanlı'nın ana gelir kaynaklarını ele geçirdiklerinde, borç ödemelerini garanti altına alan bu denetim mekanizması sayesinde finansman musluklarını yeniden açtılar. Bu durum, II. Abdülhamit'in 1877'den 1908'e kadar olan dönemde tam 13 kez daha borç anlaşması imzalamasına yol açtı. Her yeni borç, devletin durumunu daha da kötüleştirdi ve "Ulu Hakan"ın 33 yıllık iktidarında Osmanlı Devleti, Tunus, Mısır, Kıbrıs, Sırbistan, Karadağ ve Romanya'yı içeren bugünkü Türkiye'nin iki katı büyüklüğünde toprak kaybetti.
Osmanlı'nın temel sorunu, bilim ve teknolojiyle bağını koparması ve bunun sonucunda yaşanan üretimsizlikti. Üretimsizlikten kaynaklanan dışa bağımlılık, kaybedilen savaşlar, artan vergiler, hayat pahalılığı ve enflasyon gibi sorunlar halkın omuzlarına yüklenmekteydi. Dayanılmaz şartlar altında, isyanlar patlak verir ve zaman zaman Yeniçeriler, halkın isyanlarına öncülük ederdi.
Osmanlı batma nedenleri, Osmanlı yönetim sistemi tek adam rejimiydi.
Meşrutiyet, yani meclisli yönetim denenmiş ancak başarısız olunca hızla tek adam rejimine geri dönülmüştü. Her ortaya çıkan krizde, halk doğal olarak sorumluluğu iktidardaki tek adama yüklüyordu. Tek adam, iktidarını korumak için zaman zaman bazı vezirlerini feda ederken, çoğu zaman tahtıyla birlikte hayatını kaybediyordu. Bu nedenle, özellikle II. Abdülhamit gibi padişahlar, ekonomik isyanları önlemek amacıyla sürekli borçlanmayı tercih etmişlerdi. İktidarda kalabilmek adına yapılan yeni borçlanmalar, krizi sadece ertelemekte ve borç yükü gelecek nesillere aktarılırken devlet giderek zayıflamaktaydı.
"Dış güçler den borç almak zorunda kalındığı için onlarla iyi ilişkiler kurmak ve dayatmalarına boyun eğmek gerekiyordu. Bu yüzden devlet, savaşmadan toprak kaybetmeye başlamıştı. Kötü gidişat, dönemin en eğitimli kişileri olan din alimleri tarafından dinden uzaklaşmaya bağlanmıştı. Herkes, Müslümanların refah içinde yaşadığı Asr-ı Saadet'e geri dönmeyi arzuluyordu. Bu amaçla, Peygamber döneminin örf ve adetleri ile hukuk ve devlet düzenine dönülmesi gerektiği düşünülüyordu.
"Allah'ımız var" düşüncesiyle, daha çok dua edilerek sorunların çözüleceği sanılıyordu. İnsanlar, kendi hatalarını dua yoluyla Allah'a havale edip çözümü O'ndan bekliyorlardı. İslam dininin bu yanlış yorumu, halkı taassuba sürükleyerek toplumun bilim, eğitim ve üretimden kopmasına neden olmuştu.
Bu durumda, "dış güçler"den alınan borçlar verimli bir şekilde kullanılamamıştı. Paranın büyük bir kısmı önceki borçları ödemek için harcanıyordu. Geri kalan para ise, üretim odaklı yatırımlara yönlendirilemiyordu. Çünkü padişah, tahtını koruyabilmek için etrafında kendisini destekleyecek yandaşları beslemek zorundaydı.
Osmanlı batma nedenleri rüşvet, yolsuzluk, komisyon, adam kayırma, israf:
Rüşvet, yolsuzluk, komisyonculuk, adam kayırma ve israf, Osmanlı Devleti'nde hızla yayılmıştı. Devletin görkemini sergilemek için borçlanılarak Boğaz'da saraylar inşa ediliyor ve para adeta betona gömülüyordu. Sonuç olarak, azaltılması gereken borçlar, yeni borçlarla sürekli artıyor ve Osmanlı, borçlarının faizlerini ödeyemez hale geldiğinde iflas etti. Osmanlı Devleti, 10 Ağustos 1920'de imzalanan Sevr Barış Antlaşması ile tarih sahnesinden çekildi. Sevr Barış Antlaşması'nda "Osmanlı Devleti" ifadesine yer verilmezken, tüm hükümlerde "Türkiye" ifadesi kullanılmıştır.
Genç Türkiye borç batağından nasıl çıktı:
Mustafa Kemal Atatürk'ün liderliğindeki bir grup kahraman, Anadolu halkının fedakarlıklarıyla Kurtuluş Savaşı'nı zaferle sonuçlandırarak, yıkılan Osmanlı İmparatorluğu'nun küllerinden yeni Türkiye Cumhuriyeti'ni kurdu. Lozan Antlaşması ile yabancılara tanınan imtiyazlardan ve kapitülasyonlardan kurtulduk. Gümrüklerimizi ve ticaretimizi kendi kontrolümüze aldık. Kalkınmamız için hayati öneme sahip olan bankaları ve demiryolları gibi stratejik kurumları millileştirdik. Tarımsal üretimi artırarak gıda güvenliğini sağladık ve aç halkımızı doyurduk. Olabildiğince az borçlanarak ve çocuklarımızın geleceğini ipotek altına almadan, Osmanlı'dan devraldığımız borçları ödemeye başladık. Yeni sanayi yatırımlarıyla yerli ve milli üretime geçiş yaptık. Ancak en önemli başarımız; "Tek adam" yönetiminden kurtulmaktı. "Tek adam" rejimi, dış güçlere karşı en zayıf yönetim biçimiydi; tek bir kişinin kişisel çıkarları için taviz vermesi, tüm bir ulusu zayıflatabilirdi.
Atatürk, çözümü mecliste buldu. Türkiye Büyük Millet Meclisi, halkın tüm kesimlerini temsil ederek, dış baskılara karşı direnişimizin en güçlü dayanağı oldu. Ülke artık Cumhuriyet ile yönetiliyor, halk kendi kaderini belirleme hakkına sahipti. Atatürk'ün belirlediği ilkeler (6 Ok) etrafında kenetlenen halk, büyük bir azimle çalıştı. Hep birlikte toplumsal bir başarı elde ettik ve ülke, 15 yıl içinde yüz yıllık bir sıçrama yaptı. Fakat ne yazık ki bu parlak dönem, Atatürk'ün yaşamı ile sınırlı kaldı.
Menderes dönemi
Lord Curzon, Lozan görüşmeleri sırasında İsmet İnönü'ye, masada verdiklerini ekonomik zorluklar içindeyken geri alacaklarını söylemişti. Gerçekten de öyle oldu. İsmet İnönü, 1939'da İkinci Dünya Savaşı'nın başında güvenlik endişesiyle İngiltere ve Fransa ile üçlü ittifak anlaşması imzaladı ve savaş sonrasında Sovyet tehdidi altında ABD'ye yakınlaştı. 14 Şubat 1947'de Türkiye Dünya Bankası'na, 11 Mart 1947'de ise IMF'ye katıldı.
Truman Doktrini ve Marshall Planı kapsamında ABD ile yapılan ikili anlaşmalarla askeri, ekonomik ve eğitim alanlarında tavizler verilerek emperyalizme kapı aralandı ve Menderes Hükümetleri bu kapıdan hızla geçti.
Menderes döneminde Türkiye, ABD'nin sadık müttefiki olurken, aynı zamanda borç altında ezildi. 1956'da Rockefeller'ın ABD Başkanı Eisenhower'a yazdığı mektupta Türkiye'nin "oltada yakalanmış balık" olduğunu ve bu nedenle yem ihtiyacının olmadığını belirtmesiyle borç para akışı kesildi ve Türkiye, Osmanlı dönemindeki gibi yeniden para krizine sürüklendi. Menderes'in para bulmak için Sovyetlere yönelmesi, yaşanan ekonomik kriz ve otoriterleşmenin yarattığı memnuniyetsizlik, 1960 darbesiyle sonuçlandı.
Türkiye, Menderes'le birlikte emperyalizmin oltasına bir kez daha takıldıktan sonra bir daha kurtulamadı. Dünya devletler arasındaki ilişkiler, siyasi olduğu kadar ekonomik temelli çıkar çatışmaları üzerine kuruludur.
İkinci Dünya Savaşı da dahil olmak üzere, öncesinde devletler ekonomik çıkarları için silaha başvurabiliyordu. İkinci Dünya Savaşı'nın yarattığı yıkım, savaşı devletler arası mücadelenin dışına çıkardı. Ancak mücadele hiçbir zaman bitmedi, sadece boyut değiştirdi. 
Günümüzdeki mücadelede, savaşı kaybettiğinizi ve yenildiğinizi yaşanan ekonomik krizlerle anlıyorsunuz. Her ekonomik kriz sonrası galipler, Osmanlı'ya yapılanların benzeri olarak, ekonomik krizden çıkışın reçetesi altında bir barış anlaşmasını önünüze koyuyorlar. Bu reçeteyle sizden koparılanlar oluyor.
Türkiye de devletçiliğin sonu:
Türkiye, 1970'lerde sürekli ekonomik krizlerle mücadele etti. 1980 öncesinde bir ekonomik savaşı daha kaybettik ve galip taraf, 24 Ocak kararlarını önümüze koydu. Turgut Özal tarafından hazırlanan 24 Ocak kararları, ancak 12 Eylül 1980 Darbesi'nin yarattığı baskıcı ortamda uygulanabildi. Devlet korumasının (sübvansiyonların) tarım ve diğer stratejik sektörlerden çekilmesi ve yapılan devalüasyonla varlıklarımızın %32,7 oranında ucuzlaması, 'kapitalist sisteme entegrasyon' yalanıyla emperyalizme sunuldu.
Böylece, Cumhuriyet tarihinin devletçilik dönemi sona erdi. 1996 yılında, dönemin başbakanı Tansu Çiller, Avrupa Birliği'ne girmiş gibi Gümrük Birliği anlaşmasını imzaladı ve gümrük duvarlarımız delindi.
24 Ocak kararları ve Gümrük Birliği, 2001 yılında yaşanan ciddi ekonomik krizin temellerini oluşturdu. Dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer ile Başbakan Bülent Ecevit arasında yaşanan anayasa kitapçığı fırlatma olayı, Türkiye'nin 2001 yılında bir ekonomik savaşta daha yenildiğini kabul etmesine neden oldu. IMF adına Kemal Derviş geldi ve Türkiye'ye 15 adet yasa ile gönderildi:
- Uluslararası Tahkim Yasası - Merkez Bankası Yasası - Bankacılık Yasası - Telekom Yasası - Şeker Yasası - Tütün Yasası gibi;
Bu yasalar, vatandaşı ve üreticiyi dış güçler karşısında zayıflatırken, aynı zamanda onların önünü açtı. Ancak Atatürk'ün mirasının etkisiyle Türkiye'de hâlâ direniş gösteren odaklar vardı.
Emperyalizmin önünde iki engel Ecevit ve Erbakan:
Siyaset sahnesinde, o dönem Altı Ok'un temsilcisi olan Bülent Ecevit liderliğindeki Demokratik Sol Parti (DSP) ve Millî Görüş geleneğinden gelen Necmettin Erbakan liderliğindeki Refah Partisi (RP), emperyalizme karşı siyasi engeller olarak görülüyordu. Bürokraside ise, özellikle Türk Silahlı Kuvvetleri ve Yargı'da görev yapan vatansever personel, savunma alanında önemli bir direnç noktası oluşturuyordu. Savunmanın en son hattında ise Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) bulunuyordu.
Türkiye'de yapılan kamuoyu yoklamaları, milliyetçi-muhafazakâr eğilimdeki İslamcı oyların artışını gösteriyordu. Millî Görüş çizgisindeki bir hükümetin gelecekte tek başına iktidara gelme ihtimali, dış güçler için ciddi bir endişe kaynağıydı.
Erbakan'ın liderliğindeki Millî Görüş, sadece ABD'ye karşı değil, aynı zamanda Avrupa Birliği (AB), Uluslararası Para Fonu (IMF), Dünya Bankası ve küresel sermayeye de karşı çıkıyordu. Milli ekonomi yanlısı bir tutum sergiliyordu. Erbakan, siyasal İslam'ın etkisinde olmasına rağmen, Atatürk'ün talimatıyla yazılan Lise Tarih Kitabı'ndan eğitim almış, Osmanlı'nın çöküş nedenlerini ve Cumhuriyet'in nasıl kurulduğunu bilen bir liderdi. Böyle bir yönetimin yeniden iktidara gelmesi, dış güçlerin Türkiye'yi bir sonraki ekonomik savaşta yenilgiye uğratma planlarını zorlaştırabilirdi. Ayrıca, Erbakan'ın Gülen Hareketi'ni onaylamaması, FETÖ'nün Türkiye'deki faaliyetlerini sınırlayacaktı.
Amerikan istihbaratının önde gelen Ortadoğu, Türkiye ve İslam uzmanlarından Graham Fuller, 1990'ların başından itibaren "ılımlı İslam" projesi üzerinde çalışmaktaydı. Fuller, Ortadoğu'da anti-Amerikan radikal İslamcı hareketleri engellemenin ve geriletmenin yolunun, laik sistemleri desteklemek yerine, radikal İslamcı partileri küresel kapitalist sisteme entegre edecek ve onları dönüştürecek bir yaklaşım benimsemek olduğunu savunuyordu. Fuller ayrıca, 1990 yılında Kemalizm'in artık geçerliliğini yitirdiğini ve piyasacı-küreselleşmeci İslam'ın ön plana çıkması gerektiğini öne sürmüştü.
Ilımlı İslam tarih sahnesinde:
Türkiye'deki sol laik partiler Atatürkçülükten koparılıp Milliyetçi-muhafazakâr partiler ise Batı'ya uşak haline getirilip. Atatürkçülükten uzaklaştırılarak  emperyalizmin hizmetine sokulmaları amaçlanıyordu. Erbakan, bu niyeti "ılımlı Müslüman" kavramıyla açıklamaya çalışmıştı. Sonuç olarak, Erbakan liderliğindeki RP-DYP koalisyonu 28 Şubat darbesiyle, Ecevit liderliğindeki DSP-MHP-ANAP koalisyonu ise 2001 krizi sayesinde devrildi.
AKP Dönemi başlıyor: 
AKP, "dış güçlerle" uyumlu çalışacağına söz veren kadrolar tarafından, ılımlı İslam ekseninde, bir proje partisi olarak kuruldu ve iktidara getirildi. AKP, kendi önündeki engelleri yavaş yavaş ortadan kaldırmaya başladı. TSK, milli menfaatleri ve ülke güvenliğini gerekçe göstererek Hükümete sert muhalefet yapıyordu. AKP, FETÖ ile işbirliği yaparak TSK'daki ulusal güvenlik konusunda hassas duruş gösteren askerleri sistemden uzaklaştırdı. Benzer bir operasyon yargı kurumlarına da yapıldı. Böylece ülkede hükümeti denetleyebilecek bağımsız yargı ortadan kalkmış oldu.
Erdoğan'ın Seçimle gelen TBMM Darbesi:
Erdoğan, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin (TBMM) yetkilerini elinden aldı. 24 Haziran seçimleriyle Cumhurbaşkanlığı yönetim sistemine geçildi ve TBMM işlevsel açıdan tamamen etkisiz hale geldi. Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı kararnameleriyle ülkeyi tek başına yönetebiliyor. Böylece Osmanlı'nın "tek adam" sisteminin günümüz versiyonu hayata geçmiş oldu. Ülkede denge ve fren mekanizması kalmadı. Erdoğan, kendi önündeki engelleri kaldırdığını zannederken aslında emperyalizmin önündeki engelleri kaldırıyor.
BOP Projesi Erdoğan ile start alıyor:
Türkiye, Büyük Ortadoğu Projesi'nin (BOP) eş başkanı olarak yanlış dış politikalar izlemeye başladı. 2003'te Irak'ın ABD tarafından işgaline ve parçalanmasına yardımcı oldu. Irak'ı kaybedince Musul-Kerkük petrollerinden faydalanmak için Barzani'ye sarıldı. Irak'da Barzani hükümeti: Barzani, referandumla bağımsızlığını ilan etti. Irak ve İran ile işbirliği sayesinde şimdilik zor bela bağımsız Barzanistan'ın önü kesilebildi. Benzer bir hatayı Libya'da yaptı. Kıbrıs Barış Harekatı'nda en büyük destekçimiz olan Kaddafi'ye ihanet ederek Libya'nın parçalanma operasyonu NATO'nun İzmir'deki karargahından idare edilmesine izin verdi. Libya ile olan tarihi bağlarımızı kopardı.
Tek adamın en büyük hatası Suriye:
Erdoğan'ın Suriye politikası ağır hatalarla dolu olmuştur. Suriye'nin parçalanmasına destek vermiş, PKK kantonlarının oluşmasına izin vermiş ve 10 milyona yakın mülteciyi ülkeye kabul etmek zorunda kalmıştır. Tüm bu hatalar Türk ekonomisine ağır yük bindirmiştir.
Erdoğan ve açılım süreci:
Erdoğan, PKK ile açılım sürecini başlatarak büyük bir hata yaptı. Bu süreçte PKK'nın şehirlerde güçlenmesine göz yumuldu. PKK, Suriye'nin kuzeyinde kantonlaşma sürecini Türkiye'de de başlatmak istedi ancak güvenlik güçlerinin çabasıyla bastırıldı. Erdoğan, iç ve dış politikada yaptığı hatalardan sonra Avrasya'ya yöneldi, ancak FETÖ tarafından 17-25 Aralık 2013'te "Yargı Darbesi" ve 15 Temmuz 2016'da askeri darbe girişimiyle karşı karşıya kaldı. Erdoğan, darbe girişimini savuşturarak kahraman oldu ve önceki hatalarının unutulmasını sağladı.
Türkiye'yi batma nokrasına götürecek olan Sıcak paraya bağımlılıktır.
Erdoğan'ın en büyük hatası ekonomi yönetimindeydi. Denetim mekanizmalarından kurtulurken, emperyalizmin önerdiği ultra-neo-liberal politikaları uygulamaya başladı. Özelleştirme adı altında kamu varlıkları yandaşlara ve yabancılara devredildi. Üretimden kopan ekonomi, tüketime dayalı hale geldi. Borçlanma ve inşaat sektörüne yönelindi. Ekonomi dış kaynaklı sıcak paraya bağımlı hale geldi ve her kriz döneminde kaçınılmaz oldu. Erdoğan'ın iktidarı da dışarıdan bulacağı paraya bağımlı hale geldi, ülkede her şey satılıktı.
Erdoğan iktidarında toprak satışı:
Atatürk, Osmanlı Devleti'nin Batı kaynaklı felaketlerinden ders alarak Türkiye Cumhuriyeti'nde yabancıya toprak satışını son derecede zorlaştırmıştı. 1924 yılında çıkarılan köy kanunu ile yabancıların köylerde arazi ve emlâk almaları yasaklanmıştı. Erdoğan ise 2005 yılında Tapu Kanunu'nda yaptığı değişiklikle yabancılara toprak satış limitini 2.5 hektardan 30 hektara (300 dönüm) çıkarmıştı.
2004 yılında yürürlüğe giren 5177 sayılı kanunla yabancıların maden çıkarması serbest bırakıldı. Artık yabancı gerçek kişiler ve yabancı ülkelerde kendi kanunlarına göre kurulan tüzel kişiliğe sahip yabancı şirketler de tapu sahibi olabiliyor. Yabancı şirketler, Tüpraş, Telekom, bankalar, maden alanları, limanlar, enerji tesisleri ve derelerin tapularını alabiliyorlar. Bugüne kadar yabancı şirketler, Türkiye'nin yüzölçümünün %17'sine tekabül eden 150 bin kilometrekarelik maden alanı işletme hakkına sahip oldu ve 2002-2011 yılları arasında yabancılara satılan toprak miktarı 18,4 milyon metrekareyi buldu
Arap sermayesine muhtaç bırakılan Türkiye:
Arap sermayesine bağımlı hale geldik, ülkemizin toprakları Araplar tarafından işgal edilmeye başlandı. Erdoğan'ın tarım politikaları nedeniyle Türkiye artık kendi kendine yeten bir ülke değil, temel gıda ürünlerini ithal etmek zorunda. Ekonomik kriz nedeniyle ülkenin dış borcu üç kat artarak 453,2 milyar dolara ulaştı, dolar 30 TL'yi geçti ve enflasyon kontrolden çıktı.
Erdoğan'ın dış güçler masalı: 
Erdoğan, ekonomik krizin dış güçlerin saldırısından kaynaklandığını iddia ederek sorumluluğu başkalarına yıkmaya çalışmaktadır. Ancak gerçekte Türkiye, üretimden koparak tüketim toplumuna dönüşmesi nedeniyle tarihinin en büyük ekonomik krizini yaşamaktadır. Enflasyon, işsizlik, yoksullaşma ve ekonomik durgunluk gibi sorunlar hayatlarımızı olumsuz etkilemektedir. Erdoğan, yenilgisinin farkında değildir ve ekonomik krizin geçici kur dalgalanmalarından kaynaklandığını düşünmektedir.
Türkiye'de ekonomik kriz bitti mi?
Ülke ekonomisi sağlam temeller üzerine kurulmadığı için kriz derinleşerek devam edecek. Erdoğan, siyasi geleceğini kurtarmak için yeni borçlar bulmak zorunda kalacak ve bu borçları gelecek kuşaklara aktaracak. İktidarı kaybettiğinde ise geçmiş icraatları sorgulanacak. Türkiye, küresel sermayenin dayatmalarına boyun eğmek zorunda kalacak. Yabancı sermayenin istedikleri gibi reel sektöre yatırım yapmasına karşı değiliz, ancak ucuzlayan varlıklarımıza el koymaları ve iş adamlarımızın iflas etmesi, işçilerimizin ve köylülerimizin yabancı şirketlerde sömürülmesi kabul edilemez. Ülke olarak çok tehlikeli bir döneme girmiş bulunuyoruz.
Kriz sebebi ile daha da otokratikleşen Bir Erdoğan:
Bir kişinin kendi geleceği için taviz vermesi, bir ülkeyi dize getirebilir. Ekonomik krizle birlikte siyasi kriz de söz konusu. Ekonomik krizin yarattığı yokluk ve çaresizlik, toplumsal hareketleri tetikleyecektir. Bu süreçte Erdoğan'ın daha da otoriterleşme ihtimali yüksektir. Erdoğan, kendisine destek olmayanları "vatan hainliği" ile suçlayabilir. Ülke, bu gerilimli ortamda iç karışıklığa sürüklenebilir. Erdoğan'ın Türkiye'yi düze çıkarması mümkün gözükmemektedir. 22 yıllık icraatın sonunda bu noktaya gelinmişse, bundan sonra da bir şeylerin değişeceğini ummak akıllıca olmaz. Kişinin işi, sözlerine bakılmaz.
Erdoğan iktidarını nasıl koruyor.
Erdoğan'ın 13 seçim kazanmasının temel nedenleri; karizması, medya kontrolü, tarikat ve cemaatler ile muhalefet yokluğudur. Ekonomik krizlerden çıkış ve altyapı yatırımları dar gelirli seçmeni Erdoğan ile özdeşleştirmiştir. Erdoğan'ın yaptığı hatalar göz ardı edilmiş,  Her seçim zaferi iktidarın denetimden kopmasına yol açmıştır.
Türkiye'de medya kontrolü.
Erdoğan, medyayı kontrol altına alarak muhalif sesleri kıstı ve vatandaşların farklı görüşlere ulaşmasını engelledi. Ayrıca, diğer siyasetçilerin yapmadığı şekilde her gün en az bir yerde konuşma yaparak, hazırlanan konuşma metinlerini okuyarak, kalabalıkları büyüledi ve yenilmez bir kahraman imajı yarattı. Buna ek olarak, hakkında yazılan her şeye dava açması ve yazarları işten çıkartması, muhalif kesimin oto-sansür uygulamasına neden oldu.
Tarikat ve cemaatlerin katkısı.
Erdoğan, namaz kılan bir liderdi ve bu halkın hoşuna gitmişti. Tarikat ve cemaatler, Erdoğan'ın liderliğinde büyük bir hareket serbestisi yakaladılar. Artan imam hatip okulları sayesinde kadrolarını genişletiyorlardı. Tarikat ve cemaatlere göre Erdoğan, desteklenmesi gereken bir Osmanlı idi. Atatürk'ün şeriatı ve hilafeti kaldırması, tarikat ve cemaatlerin din anlayışına göre çok büyük bir hataydı. Dış güçler, Atatürk sembolüne saldırılmasını istismar ederek, Orta Asya kaynaklı bir Türk tarikatı Nakşibendiliğin içine sızmayı başarmıştı. Böylece Atatürk'ün emperyalizmle mücadelesi ve Batı'nın karşısında dimdik durması unutturuldu. Bu süreçte, Atatürk'ü karalayan kitaplar çıkmaya başladı. Cumhuriyet karşıtları aniden kahraman ilan edildi.
Sonuçta Atatürk'e "20'nci yüzyılın gördüğü en büyük şeytan" diyen öğretmenler ortaya çıktı. Bu zavallılar Atatürk'e küfür ettiklerini sanırken aslında kendi milletine, kendi devletine küfür ettiğinin, emperyalizmin uşağı olduğunun farkında bile değildi.
Televizyonlar Osmanlı dizileri ile Osmanlı'nın büyüklüğünü vurgulamaya başladı. Örneğin Payitaht dizisinde II. Abdülhamit'in büyük bir lider olarak gösterildiği ancak hatalarından hiç bahsedilmedi, Türkiye'nin 2 katı büyüklüğündeki toprağın nasıl kaybedildiği sorgulanmadı ve "Ulu Hakan"ın milletin topraklarını Yahudilere bile sattığı ifade edilmedi.
II. Abdülhamit, Bağdat-Berlin demiryolu yapımı için rayların geçtiği alanın sağ ve sol yanındaki toprakların mülkiyetini ve buralardan çıkan kaynakların işletim haklarını yabancılara vermişti. Ulu Hakan döneminde demiryolları, madenler, bankalar, su, hava gazı, elektrik, telefon, tramvay, tünel, sanayi kuruluşları, limanlar ve ticaretle ilgili her şey imtiyazlı yabancı şirketlere devredilmişti. Payitaht Dizisi bu hataları kamufle ediyor ve Erdoğan'ın yaptığı benzer hataların görülmesini engelliyordu.
Nakşibendiler Osmanlı'ya benzemeyi çok istiyordu ve sonunda buna kavuştular. Cumhuriyet bir anlamda ortadan kalktı, tek adam sistemine geri dönüldü ve ülkenin ekonomik durumu Osmanlı'nın son dönemlerini andırıyor.
Bu gün Türkiye'de muhalefet partisi yoktur.
Maalesef, bu süreçte en büyük destek muhalefet partilerinden geldi; umut vadeden bir politika veya yol gösterici bir lider ortaya çıkaramadılar. Devlet Bahçeli'nin, her zor durumda Erdoğan'a destek olan MHP'si üzerinde tartışmaya gerek yok. Bahçeli, "Cumhur İttifakı'na katılarak Erdoğan'ın tüm politik mirasını benimsemiş durumda. CHP'ye gelince, dönüşümü Cumhurbaşkanlığı vaadiyle Erdoğan'ın önünü açan Deniz Baykal başlattı. Ardından bir gladyo (FETÖ) operasyonuyla (kaset skandalı) Baykal'ın yerine Kemal Kılıçdaroğlu geçti.
Kılıçdaroğlu'nun liderliğinde partideki dönüşüm ivme kazandı. CHP, YENİ CHP projesi aracılığıyla Batı tipi bir sosyal demokrat partiye evrilirken, "6 OK" köklerinden uzaklaştı ve milliyetçi-muhafazakâr seçmenlerden oy kazanma çabası, bu oyların asıl sahibi olan AKP'ye kalmasına neden oldu. HDP'nin meclise girmesinin AKP'yi koalisyona zorlayacağı düşüncesi yanılgılıydı. PKK'nın etkisinden kurtulamayan bir partiye oy verilmesi teşvik edildiğinde, AKP'den ayrılması beklenen oylar ya yerinde kaldı ya da MHP'ye geçti.
Kılıçdaroğlu'nun liderliğinde, CHP'nin giderek bir kimlik partisine dönüştüğü düşüncesi halk arasında yaygınlaşmaya başladı. Kılıçdaroğlu'nun başlattığı YENİ CHP projesi başarısız oldu. Kılıçdaroğlu, dokuz yılda dokuz seçim kaybetmesine rağmen, bütün kongreleri kazanarak liderlik koltuğunu korumayı başardı.
CHP, sıradan vatandaşlardan iş çevrelerine kadar geniş bir kesimin haklarını temsil ediyordu. CHP'nin kayıpları aslında bu geniş kesimin kaybıydı. CHP yöneticileri, İngiltere Muhafazakâr Partisi'nin benzer durumda yaptığı gibi Kılıçdaroğlu'na aynısını yapamadılar, ya da Kılıçdaroğlu, cömertçe koltuğunu başkasına bırakmadı. CHP'nin seçimleri kaybetmesiyle, seçmenin güveni ve kazanma inancı azaldı. Nihayetinde, seçmen duygusal olarak partiden uzaklaştı.
Taksiciler, berberler, esnaf ve çarşı pazar herkesle konuştuğunuzda aynı şeyleri işitiyorsunuz; "Abi kime oy verelim?" diye soruyorlar. Erdoğan'dan umutlarını kesmişler. Eğer bir umut ışığı görseler, ona sıkı sıkıya sarılacaklar. Hatta Erdoğan'ın yakın çevresi de durumun ciddiyetinin farkında. Hem dış hem de iç politikadaki hatalar ile ekonominin yanlış yönetilmesinin ülkeyi uçurumun kenarına getirdiği görülüyor. Ancak hiç kimsenin lider hakkında konuşmaya cesareti yok; herkes korkuyor.
Öte yandan, Erdoğan'ın çevresi yavaş yavaş boşalıyor ve kendisi de ciddi bir endişe içinde. Artık hiç kimseye güvenmiyor. Otoriter yönetimler zor zamanlarda genellikle aynı çözümlere başvurur. Osmanlı İmparatorluğu da son günlerinde güveni damatlara bırakmıştı. Acil çözümler gerekmektedir; Türkiye Cumhuriyeti tarihindeki en büyük krizle yüz yüze. Erdoğan, 20 yıllık yönetiminin en zayıf dönemini yaşıyor ve iktidarda kalmak için her yolu deneyebilir.
Bu dönemde daha ne tür tavizler verileceğini, nelerin satılacağını veya satılmayacağını hep birlikte göreceğiz. Aslında satılacak pek bir şey kalmadı. Yeni borçlar alarak krizi geçiştirmek, Osmanlı'da olduğu gibi devleti hasta adam pozisyonuna düşürebilir. Atatürk'ün belirlediği çözüm yolu olan 6 Ok'a geri dönüşten başka bir çare görünmüyor. Kendi kaynaklarımızla ayakta durmak zorundayız.
Bu nedenle, siyasi yelpazenin sol kanadında Yeni CHP'yi bir kenara bırakıp, YENİDEN CHP'yi kurmalıyız. Siyasi yelpazenin sağ kanadında ise, içinde ABD bağlantılı finansörlerin bulunmadığı, tamamen milli bir partiye ihtiyaç var.
Sonuç:
Erdoğan döneminin sona ermesi ve devletin temellerinin daha fazla zarar görmemesi gerekmektedir. Tek adam rejimi sonlandırılarak TBMM'nin yeniden işlevsel hale getirilmesi önemlidir. Cumhuriyetin yeniden kurulması için herkesin seçimlerde bu hedefi göz önünde bulundurarak oy vermesi gerekir. En önemlisi ise tarihten ders almaktır. Vatandaşın deyimiyle, tecrübe yenmiş kazıkların toplamıdır. Yediğimiz kazıkları iyi bilmediğimiz sürece daha çok kazık atan çıkabilir. Çözüm ise zaferleri değil, yenilgileri bilmekten geçmektedir.
0 notes
pazaryerigundem · 2 months
Text
Planlı üretime kapsamlı destekleme
https://pazaryerigundem.com/haber/184839/planli-uretime-kapsamli-destekleme/
Planlı üretime kapsamlı destekleme
Tumblr media
2024-2026 dönemini kapsayan hayvancılıkta yeni destekleme programı ile belirlenen kriterleri yerine getiren işletmelere ilave destekler sağlanacak. Tarım ve Orman Bakanı İbrahim Yumaklı, bu sayede üretimde verim ve kalitenin artırılmasına olanak tanınacağını söyledi.
ANKARA (İGFA) – Tarım ve Orman Bakanlığının “Planlı Üretim” kapsamında oluşturduğu yeni destekleme modelini içeren “2024-2026 Yıllarında Yapılacak Hayvancılık Desteklemelerine İlişkin Karar” Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi. Bakan İbrahim Yumaklı, yeni destekleme programı ile belirlenen kriterleri yerine getiren işletmelere ilave destekleme yapılacağını, bu sayede üretimde verim ve kalitenin arttırılmasının sağlanacağını bildirdi.
Tarım ve Orman Bakanı Yumaklı, bugünkü Resmî Gazete’de yayımlanan karara ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
Yeni destekleme modelinin gıda arz güvenliği dikkate alınarak üretim planlaması ekseninde hazırlandığını ifade eden Yumaklı, hedeflerinin verimli, sürdürülebilir ve kalite bir üretim modeli olduğunu vurguladı.
Ülke ihtiyacının yurt içi üretimle karşılanmasını hedeflediklerinin altını çizen Yumaklı, “Bu kapsamda yerli gen kaynaklarının korunması ve geliştirilmesi, kayıtların güncel tutulması ile üretim sürecinde yaşanan maliyet artışları ve fiyat istikrarsızlıkları gibi olumsuz koşullardan üreticilerin korunmasını planlıyoruz” ifadelerini kullandı.
Yumaklı, bu amaç ve hedefler doğrultusunda, önceki yıllarda uygulanan destekleme programlarının daha etkin bir yapıya kavuşturularak 2024-2026 yıllarını kapsayacak şekilde 3 yıllık yeni bir destekleme programı oluşturduklarına dikkati çekti.
Yeni destekleme programı ile belirlenen kriterleri yerine getiren işletmelere ilave destekleme yapılacağını dile getiren Yumaklı, ayrıca, hayvancılık işletmeleri içerisinde önemli bir paya sahip olan aile işletmelerine ilk defa ilave destek verildiğini ve kırsalda üretimin ana direği olan kadınlara ve geleceğimizin teminatı gençlere pozitif ayrımcılık yapıldığını vurguladı.
KARARA İLİŞKİN DETAYLARA ULAŞMAK İÇİN TIKLAYABİLİRSİNİZ
Üreticilerin geleceğe dair planlamalarını yapabildiği, aile işletmelerinin güçlendirildiği ve yönlendirici kriterlerle verim artışının sağlandığı bir sistem hedeflediklerini belirten Bakan Yumaklı, temel hayvancılık desteklerinin yetiştiricilere bereketli olmasını diledi. 
Tumblr media
Üreticilerimizin gelecek yılları öngörebilmeleri için destek kararı ilk defa 3 yıllık olarak hazırlandığını kaydeden Bakan Yumaklı, “Birim destek tutarları her yıl yeniden belirlenecek. Destekleme tutarları katsayılar üzerinden belirlenerek performansa dayalı bir destekleme sistemi oluşturuldu. Yeni modelde yönlendirici ve verimliliği arttırıcı kriterleri sağlayanlar daha yüksek destek alacak, böylece verimli ve kaliteli üretim teşvik edilecek. Hayvancılık işletmeleri içerisinde önemli bir paya sahip olan aile işletmeleri ilk defa ilave destek alacak. Kadın ve genç yetiştiricilere ilk defa pozitif ayrımcılık yapılarak temel desteğe ilave destek verilecek. Tarımsal amaçlı örgütlerin derecelendirilmesi kapsamında; Birinci Derece Tarımsal Amaçlı Örgütlerin üye/ortakları temel desteğe ilk defa ilave destek alacak. Önceden anaç hayvanlar için ödenen küçükbaş destekleri ilk defa kuzu ve oğlaklar için ödenecek” dedi. 
Bakan Yumaklı, üretim planlamasının teşvik edilmesi kapsamında; süt ve besilik materyal üretim planlama bölgesi olarak belirlenen illerde doğan buzağı ve malaklar için temel desteğe yüzde 50, çiğ süt desteğinde ise süt üretim planlama bölgesi illerinde temel desteğe yüzde 40 ilave destekleme yapılacağını söyledi. 
Karar kapsamında 2024 yılında buzağı ve malaklar için 1.000 TL/baş, kuzu ve oğlaklar için 200 TL/baş, arıcılık için 100 TL/kovan, ipekböceği için 1.000 TL/kg, besilik erkek sığır (karkas) için 500 TL/baş, tiftik üretimi için 80 TL/kg, temel destek tutarı belirlendi.
Tumblr media
BU Haber İGF HABER AJANSI tarafından servis edilmiştir.
0 notes
yenicagkibris · 4 months
Text
Bizi uzayıp giden bir kötülük bekliyor - Hayri Kozanoğlu
Tüketici fiyatları Mayıs ayında %3.37 artışla %75.45’e yükseldi. Bu Kasım 2022’den bu yana en yüksek yıllık artışa işaret ediyor. Bilindiği gibi Merkez Bankası’nın 2024 yılı sonu enflasyon tahmini %38. Yılın ilk 5 ayının fiyat artışları %22.72’yi bulduğuna göre bu hedefin tutması için yılın geri kalan bölümünde aylık enflasyonun %1.7 ile sınırlı kalması gerekiyor. Son 7 aydaki %2.0’lik aylık…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
tarimzcom · 6 months
Link
0 notes
cointahmin · 6 months
Text
Bugün sizlerle birlikte Twitter’ın logosunun DOGE logosu ile değişmesini ve varlığın fiyatında yaşanan artışları inceleyeceğiz.Twitter’da Neler Oluyor? Dün akşam saatlerinde Twitter hesabına giriş yapan birçok kullanıcı logonun değiştiğini görünce şaşkınlığını gizleyemedi ve aldıkları ekran imajlarını paylaşmaya başladılar. Birçok kullanıcı, Elon Musk’ın 1 nisan latifesini geciktirdiğini düşünse de latife temalı göğüs token o sırada keskin bir yükselişle %22’den fazla artış yaşayarak 10 cent düzeyine kadar yükseldi. Dogecoin en son Aralık 2022’de 10 cent düzeyine yükselmişti. Yapılan bu logo değişikliği platform genelinde gerçekleşti ve toplumsal medya devinin kestirimi olarak 360 milyon aylık faal kullanıcısı tarafından görülebiliyor. Logo Neden Değişti?Değişikliğin ardındaki neden olarak, Elon Musk’ın geçtiğimiz günlerde SubReddit yöneticisiyle yapılan bir konuşmadan kaynaklanabileceği düşünülüyor. WallStreetBetsChairman kullanıcı isimli yönetici:” Kuş logosunu köpek logosuyla değiştirin” diyerek Elon Musk’a göndermede bulunmuştu. Musk ise “Hahahah bu çok uygun olur” diyerek cevap vermişti.Logonun değişmesinin akabinde paylaşımda bulunan Musk: “Söz verdiğim gibi” yazarak altına SubReddit yöneticisiyle gerçekleştirdiği konuşmanın ekran imajını paylaştı.DOGE ile Ödeme Olacak mı?Bildiğiniz üzere son vakitlerde Elon Musk Dogecoin’in ismini sık sık lanse ediyordu ve Bitcoin’den daha yeterli ödeme fonksiyonu sunabileceğini öne sürüyordu. Ocak ayında Financial Times, Twitter’ın toplumsal medya platformu aracılığıyla ödemelere müsaade verecek bir sistem tasarladığını bildirmişti. Fakat bu bahisle ilgili şu anda net bir bilgi verilmiş değil. Değişiklik sırf logo ile sonlu ve süreksiz üzere duruyor. Dogecoin daha evvel de Elon Musk’ın attığı tweetler ile önemli oranda yükselişler yaşamıştı. Musk en son cadılar bayramı gönderisinde, Shiba cinsi köpeğine Twitter tişörtü giydirerek paylaşımda bulunmuştu. Dogecoin fiyatı bu gelişmenin akabinde da 16 cent düzeylerine kadar yükselmişti. DOGE Davası Ne Durumda? Bildiğiniz üzere Elon Musk’ın Dogecoin ile ilgili devam eden bir davası bulunuyor. Yatırımcılar, geçtiğimiz aylarda Elon Musk’ın Dogecoin’i desteklediği ve manipülasyon yaptığı argümanıyla Musk’a dava açmıştı. Musk, Dogecoin ile ilgili sık sık attığı tweetler ile 8 Mayıs 2021’de varlığın fiyatını 73 cent düzeyine ulaştırmış ve o düzeylerden DOGE alanlar yüzde 90’a yakın kayıp yaşamıştı. Elon Musk da bundan iki gün evvel ABD’li bir yargıçtan kendisine yöneltilen bu 258 milyar dolarlık davanın düşürülmesini talep etmişti. Bununla birlikte Musk’ın avukatlarının komik fotoğraflar ve takviye tweetleri atmanın bir dolandırıcılık argümanı manasına gelmediğini savunduğu bildirildi. Balina Hareketleri Artış GösterdiLunarCrush’ın açıkladığı bilgilere nazaran Dogecoin’in 24 saatlik süreç hacmi son üç ayın en yüksek düzeyi olan 3.54 milyar dolara yükseldi. Bununla birlikte on-chain analitik firması Lookonchain’de balina hareketlerine bir gelişme paylaştı. Paylaşılan datalara nazaran en büyük beşinci Dogecoin balinası, yaşanan artışların akabinde 650 milyon DOGE (61,3 milyon dolar) transfer etti. Adres en büyük beşinci DOGE sahibi olmaya devam ederken şu ana kadar 80,14 milyon dolarlık bir kar etmiş durumda. Kimi üyeler adreslerin büyük bir satışa hazırlandığına inanırken, birtakım üyeler bu adreslerin Elon Musk’a ilişkin olduğunu argüman etti. Lakin DOGE topluluğu bu görüşü genel olarak reddediyor. DOGE Fiyat AnaliziŞu anda 0.098 dolar düzeyinden fiyatlanan DOGE için yükselişine devam ettiği takdirde takip edilecek birinci direnç noktası 10 cent bölgesinde bulunuyor. Şayet DOGE fiyatı 10 cent bölgesinde yer alan bu direnç noktasını geçmeyi başarırsa karşılaşacağı bir sonraki direnç 13 cent düzeyinde bulunuyor. Mümkün bir düşüş senaryosunda ise birinci takviye düzeyi 0.09 dolar bölgesinde. Oradan yaşanacak bir düşüşte takip edilecek ikinci dayanak düzeyi ise 0.07 dolar civarında yer alıyor.
0 notes
elazigsurmanset · 11 months
Text
Kiralık Ev Fiyatlarında Yavaşlama Sinyalleri Alıyoruz !
Tumblr media
Kiralık Ev Fiyatları Düşer Mi ? Merkez Bankası Başkanı Erkan, büyükşehirlerde kiralık ev ilanlarındaki fiyat artışlarında yavaşlama olduğunu söyledi. Erkan, dikkat çeken konuşmasında, “Özellikle büyükşehirlerde, kiralık ev ilanlarındaki fiyat artışlarında yavaşlama sinyalleri alıyoruz” dedi. T.C. Merkez Bankası Başkan Hafize Gaye Erkan’ın “Enflasyon Raporu 2023-IV”ün Tanıtımına İlişkin Bilgilendirme Toplantısında önemli mesajlar verdi. İşte o toplantıdan dikkat çeken açıklamalar, “Ancak, yeni konut fiyatları ve kira artışlarında öngörülen yavaşlamanın enflasyona yansıması zaman alacaktır. Bu durumun temelinde, hizmet enflasyonundaki atalet bulunmaktadır. Hizmet kalemlerinde zamana bağlı fiyat güncelleme davranışının yaygın oluşu, fiyat artışlarının daha uzun süreye yayılmasına sebep olmaktadır. Hizmetler başta olmak üzere, enflasyondaki ataletin kırılması, beklentilerin düzelerek yeniden çıpalanmasına bağlıdır. Ancak, son dönemde aylık enflasyondaki artışların beklenenden yüksek gerçekleşmesi, beklentiler üzerinde olumsuz bir etkide bulunmuştur. Nitekim, sol panelde görüldüğü üzere, Piyasa Katılımcıları Anketi’nde 12 ay sonrası enflasyon beklentileri temmuz-ekim döneminde 12 puan yükselmiştir. Bununla birlikte, enflasyon beklentilerindeki bozulma aydan aya yavaşlamıştır. Enflasyon beklentileri arasındaki uzlaşı da temmuz sonrasında bir miktar güçlenmiştir. 2024 yıl sonu enflasyonu beklentileri ise yüzde 40,9’dur. Öte yandan, bildiğiniz üzere, ekim ayında anketin temsil gücünü artırmak amacıyla katılımcı listemizde kapsamlı bir revizyon gerçekleştirdik”
Para Politikasında Kararlılık ve Tutarlılık
Erkan şunları söyledi, “Bu revizyonun etkisini arındırıp ekim ayı verisine sabit panelle baktığımızda, 12 ay, 24 ay ve beş yıl sonrası beklentilerde gerileme görmekteyiz. Beklentiler, geçmiş enflasyon gelişmelerine dayalı olduğu kadar, Merkez Bankasının tahminlerine bağlı olarak geleceğe yönelik unsurlarla da şekillenmektedir.  Dolayısıyla, para politikasındaki kararlılık ve tutarlılık ile bu çerçevede geliştirdiğimiz iletişim politikası, beklenti oluşumunda Merkez Bankası tahminlerinin ağırlığını artırarak, beklentilerin yeniden çıpalanmasını hedeflemektedir”
Vergi Güncellemesi
Erkan, vergilerde güncelleme yapıldını ifade ederek, “Politika metinlerimizde ve Temmuz Enflasyon Raporu’nda manşet enflasyon ve enflasyonun ana eğiliminde kısa vadede belirgin bir yükseliş öngördüğümüzü paylaşmıştık. Nitekim, tüketici fiyatları enflasyonu, eylül ayı itibarıyla yüzde 61,5’e çıkarak haziran ayına kıyasla 23,3 puan yükselmiştir. Bu artışa katkıları alt kalemler bazında incelediğimizde, 7,9 puan ile hizmet, 5,3 puan ile temel mal ve 4,8 puan ile gıda grupları öne çıkmaktadır. Enflasyonun haziran-eylül arasında yükselmesinin temel sebebi, büyük şokların bir arada gerçekleşmesidir. Enflasyonun belirleyicilerine bu açıdan bakıldığında, mayıs-eylül arasında yüzde 90 oranında yükselen akaryakıt fiyatları, 4,8 puanlık katkıyla öne çıkmaktadır.  Aynı dönemde, sepet kurda gerçekleşen yüzde 40’a yakın artışın maliyet kanalıyla enflasyona 4,3 puanlık etkisi olmuştur. Bunun yanında, deprem nedeniyle ortaya çıkan finansman ihtiyacı ve artan kamu harcamalarını dengelemek amacıyla, temmuz ayıyla birlikte kamu gelirlerini destekleyici tedbirler alınmıştır. Başta KDV ve maktu ÖTV artışları olmak üzere, vergilerde ve yönetilen fiyatlarda yapılan birçok güncelleme kısa bir dönemde gerçekleşmiştir. Söz konusu vergi güncellemelerinin etkisi ise 2,5 puan olmuştur” diye konuştu. (BSHA – Bilim ve Sağlık Haber Ajansı)    Read the full article
0 notes
fiyatinedir · 1 year
Text
Egea'nın Yurtdışı Fiyatları Yerli Otomobil Algımızı Değiştirecek
Tumblr media
Gün geçmiyor ki şaşıracak yeni bir konumuz olmasın. Zaten otomobil fiyatlarındaki artış dur durak bilmeden sürekli devam ediyor birde bunun üzerine farklı durumlarla karşılaşıyoruz. Fiyatı Nedir bugün sizler için Ülkemizde üretilen Fiat Egea'nın Türkiye'de ve dünyadaki satış fiyatlarını karşılaştırdı. Biz şaşırdık sizde şaşırın istedik...
Türkiye'de Üretilen Egea Yurt Dışında Daha Ucuz!
Otomobil fiyatlarının yüksekliği, Türkiye'nin en önemli ekonomik sorunlarından biri haline geldi. İkinci el araçlardaki fiyatların sıfır araçlardan yüksek olması, bu sorunun boyutunu gözler önüne seriyor. ÖTV'nin sıfır otomobil fiyatlarına yansıması da bu sorunun önemli bir nedeni olarak gösteriliyor. Türkiye'de üretilen Fiat Egea'nın dünyanın diğer ülkelerindeki fiyatlarına bakıldığında, yerli otomobillerin yurt dışına göre daha pahalı olduğu görülüyor. Bu durum, yerli otomobil algısını da olumsuz yönde etkiliyor. Türkiye'de üretilen Fiat Egea, yerli otomobil olarak kabul ediliyor. Hem yaygın servis ağı hem de parçalarının Türkiye'de olması, bu algının oluşmasında önemli rol oynuyor. Ancak, Egea'nın dünyanın diğer ülkelerindeki fiyatı, Türkiye'deki fiyatından çok daha düşük.
Tumblr media
Fiat Egea Türkiye Fiyatı Ülkemizde Egeanın en ucuz paketinin fiyatı 803 Bin TL'dir. Sosyal medyanın aktif kullanımıyla beraber araçlar üzerindeki KDV ve ÖTV ödemelerinin ne boyutta olduğu daha çok belirgin hale geldi. Ayrıca Motor silindir hacmine göre hesaplanan ÖTV tutarı üzerinden bir de kdv ödediğimizden dolayı vergi oranı, toplam fiyatın yaklaşık 3'te 2'sini oluşturmaktadır. Matrah değişimleri gerçekleşmediği için son dönemde vergi oranları yükselmiş oluyor. Dolayısıyla buda fiyatlara yansıyor. İnsan araştırma yaparken yurt dışında bir de kur farkı olmasına rağmen aynı aracın daha ucuz olduğunu görünce şaşırıyor. Unutmadan birde ülkelere göre asgari ücretle kaç adet Egea alabiliriz buna bakalım. Hadi gelin birlikte Egea'nın Tipo ismiyle satıldığı dünya pazarı ülkelerine bakalım.
Egea Türkiye'de 803 Bin TL Bosna'da 622 Bin TL (21 bin 490 Euro)
Tumblr media
Egea-Türkiye_de-803-Bin-TL-Bosna_da-622-Bin-TL-_21-bin-490-Euro Bosna'da Fiat Egea olarak bildiğimiz araç Tipo ismiyle satılmaktadır. Bu aracın satış fiyatı Bosna'da 21 bin 490 Euro olurken 622,138 TL'ye denk gelmektedir.
Çek Cumhuriyeti'nde de 640 bin 362,08 TL'ye denk geliyor
Tumblr media
Çek-Cumhuriyeti_nde-de-640-bin-362_08-TL_ye-denk-geliyor. Çekya ya da resmi ismiyle Çek Cumhuriyeti'nde Fiat Egea 640 Bin 362 TL'ye satılmaktadır.
İspanya'da Satış Fiyatı 665 Bin 172 TL
Tumblr media
İspanya_da-Satış-Fiyatı-665-Bin-172-TL İspanya'da Egea almak isteyenlerin ödeyeceği rakam 665 Bin TL. 22.950 Euro fiyata satılmaktadır.
Hindistan'da 105 bin 686 Lira!
Tumblr media
Hindistan_da-105-bin-686-Lira Hindistan'da aynı araç 327 bin 900 Hindistan Rupisine satılıyor. Türk lirasına çevirdiğimizde 105 bin TL!
Almanya'da 31 bin 490 EURO (Pahalı mı?)
Tumblr media
Almanya_da-31-bin-490-EURO-_Pahalı-mı Almanya'da satış fiyatı 31 bin 490 Euro olan araba, Türk Lirası olarak 911 bin 640 Liraya tekabül ediyor. İlk defa pahalı bir yere denk geldik diyelim fakat alım gücü buradaki açığı kapatıyor.
Türkiye'de aracın bir alt modeli 959 bin
Tumblr media
Türkiye_de-aracın-bir-alt-modeli-959-bin Araç fiyatlarında ki artışları kesmek için yapılan müdahaleler sizce işe yarayacak mı? ne diyorsunuz bu fiyat farklarına ? Read the full article
0 notes
kripto101resmi · 1 year
Text
Kripto Para Hacmi Düşerse Ne Olur?
Tumblr media
Kripto Para Hacim Düşerse Ne Olur? konusuyla ilgili olarak yazdığımız makalemize hoş geldiniz. Kripto paralar, finansal dünyada son yıllarda dönüşüm yaratan önemli bir varlık sınıfı haline gelmiştir. Bitcoin başta olmak üzere birçok kripto para, yatırımcıların ve teknoloji meraklılarının ilgisini çekmiş, büyük volatiliteye rağmen büyüme potansiyeli sunmuştur. Ancak, kripto para piyasası genellikle dalgalı bir seyir izler ve bu dalgalanmanın bir sonucu olarak kripto para hacimleri değişebilir. Kripto para hacminin düşmesi, beraberinde çeşitli etkileri getirebilir ve bu durum, hem yatırımcılar hem de piyasa analistleri için yakından izlenmesi gereken bir konudur.
Kripto Para Hacmi Ve Önemi
Kripto paraların hızla gelişen dünyasında, piyasa dinamiklerini anlamak ve analiz etmek büyük bir öneme sahiptir. Kripto para hacmi, bu dinamiklerin temel ölçütlerinden biridir ve piyasanın likiditesini, işlem yoğunluğunu ve genel sağlığını yansıtır. Kripto para hacmi, belirli bir süre içinde gerçekleşen tüm işlem değerlerinin toplamını ifade eder. Diğer bir deyişle, alıcılar ve satıcılar arasında gerçekleşen işlemlerin büyüklüğünü yansıtan bir metriktir. Bu nedenle, kripto para hacmi, piyasadaki işlem aktivitesinin bir göstergesi olarak kabul edilir ve piyasa katılımcılarının kararlarını şekillendiren önemli faktörlerden biridir. Kripto para hacmi, piyasa likiditesini belirlemenin yanı sıra fiyatların oluşumuna da etki eder. Yüksek hacimli bir piyasa genellikle daha fazla likiditeye sahip olduğundan, alıcılar ve satıcılar daha kolay bir şekilde işlem yapabilirler. Bu da fiyatların daha gerçekçi ve dengeli bir şekilde oluşmasına katkı sağlar. Öte yandan, düşük hacimli bir piyasa, daha az alıcı ve satıcının bulunduğu anlamına gelir ve bu da fiyatların daha kolay manipüle edilebileceği anlamına gelebilir. Kripto para hacminin piyasa analizlerinde kullanılması, yatırımcılara ve analistlere büyük bir avantaj sağlar. Hacim verileri, piyasadaki eğilimleri belirlemek, işlem hacmi artışları veya azalışları hakkında fikir edinmek ve fiyat hareketlerinin gücünü değerlendirmek için kullanılır. Özellikle hacim ile fiyat arasındaki uyumsuzluklar, piyasadaki potansiyel değişiklikleri öngörmek için kullanışlı bir araç olabilir. Kripto para hacmi, kripto para piyasasının temel belirleyicilerinden biridir ve piyasa katılımcılarının işlem stratejilerini oluştururken dikkate almaları gereken bir faktördür. Hacim verileri, piyasadaki likidite düzeyini, fiyat oluşumunu ve işlem aktivitesini anlamada yardımcı olur. Bu nedenle, kripto para yatırımcıları ve analistler, kripto para hacmi verilerini yakından takip ederek daha bilinçli kararlar alabilirler.
Tumblr media
Fiyatlarda Düşüş Eğilimi
Kripto Para Hacim Düşerse Ne Olur? konusuyla ilgili olarak kripto para piyasasının en belirgin özelliklerinden biri olan volatilitedir ve bu volatilite fiyatların aniden yükselmesine veya düşmesine neden olabilir. Kripto para hacmi düştüğünde, genellikle fiyatlar üzerinde düşüş eğilimi gözlenir. Bu düşüş eğilimi, birkaç temel faktörün bir sonucu olabilir. İlk olarak, düşen kripto para hacmi, piyasada işlem yapan alıcı ve satıcı sayısının azaldığını gösterebilir. Piyasada daha az katılımcı olduğunda, alıcı ve satıcı arasındaki denge bozulabilir ve bu da fiyatların düşmesine neden olabilir. Düşük hacimli bir piyasada, büyük bir alıcı veya satıcı işlem yapmak istediğinde fiyatlar daha hızlı bir şekilde değişebilir çünkü piyasa daha az likit hale gelir. Diğer olarak, düşen kripto para hacmi, piyasada güven eksikliğine neden olabilir. Yatırımcılar genellikle düşen hacimleri, olumsuz bir piyasa duyarlılığı olarak algılarlar ve bu da satış baskısı yaratabilir. Fiyatların düşmesi ve daha fazla yatırımcının paniklemesi, düşük hacimli piyasalarda sıkça görülen bir durumdur. Ayrıca, spekülatörler ve kısa vadeli yatırımcılar düşük hacimli piyasalarda daha etkili olabilir. Bu tür yatırımcılar, düşük hacimli piyasalarda daha hızlı ve agresif işlemler yaparak fiyatları manipüle edebilirler. Bu da beklenmedik fiyat hareketlerine ve düşüşlere yol açabilir. Kripto para hacminin düşmesi, genellikle fiyatların düşüş eğilimi göstermesine neden olabilir. Düşük hacimli piyasalarda likiditenin azalması, güven eksikliği ve manipülasyon riski, fiyatların ani düşüşlerine yol açabilir. Bu nedenle, kripto para yatırımcılarının ve piyasa analistlerinin, düşen hacimli dönemleri dikkatlice değerlendirmesi ve uygun önlemleri alması önemlidir. Volatilite Artışı Kripto para piyasasının belirgin özelliklerinden biri olan volatilite, fiyatların hızla ve büyük ölçüde değişebilme eğilimini ifade eder. Kripto para hacmi düştüğünde, genellikle volatilite artışı gözlenir. Bu artışın birkaç nedeni bulunmaktadır. Düşen kripto para hacmi, piyasadaki likiditenin azaldığını gösterir. Likiditenin azalması, büyük bir alıcı veya satıcı işlem yapmak istediğinde fiyatların daha hızlı değişmesine neden olabilir. Bu da beklenmedik fiyat dalgalanmalarının artmasına yol açabilir. Piyasa düşük hacimli olduğunda, küçük işlem hacimleri bile büyük fiyat değişikliklerine neden olabilir. Volatilite artışı aynı zamanda kripto para piyasasındaki riski yükseltebilir. Yüksek volatilite, yatırımcıların daha büyük kayıplara neden olabilecek ani fiyat değişiklikleriyle karşılaşma olasılığını artırır. Bu da yatırımcıların daha temkinli davranmalarına ve riskleri daha dikkatli bir şekilde değerlendirmelerine neden olabilir. Ayrıca, düşen kripto para hacmi, spekülatörler ve kısa vadeli yatırımcılar için bir fırsat yaratabilir. Bu tür yatırımcılar düşük hacimli piyasalarda daha etkili olabilir ve kısa vadeli fiyat dalgalanmalarından kar elde edebilirler. Ancak bu tür işlemler, volatiliteyi artırabilir ve piyasada daha büyük dalgalanmaların yaşanmasına neden olabilir. Kripto para hacminin düşmesi, genellikle volatilite artışına yol açabilir. Bu durum, piyasanın daha hızlı ve ani fiyat değişikliklerine sahne olabileceği anlamına gelir. Yatırımcılar ve piyasa analistleri, volatilite artışını dikkatlice değerlendirmeli ve risk yönetimi stratejilerini güçlendirmelidirler. Ayrıca, spekülasyonlara karşı daha dikkatli olmak da önemlidir, çünkü düşük hacimli piyasalarda manipülasyon riski artabilir. Yatırımcı Güveni ve Uzun Vadeli Görünüm Kripto Para Hacim Düşerse Ne Olur? konusuyla ilgili olarak kripto para piyasası, yatırımcı güveninin büyük ölçüde etkilediği dinamik bir alandır. Kripto para hacmi düştüğünde, yatırımcı güveninde azalma gözlenebilir ve bu da uzun vadeli görünümü etkileyebilir. Bu durum, birkaç farklı açıdan incelenmelidir. Düşen kripto para hacmi, yatırımcıların piyasa hakkında endişe duymasına neden olabilir. Yatırımcılar, düşük hacimli dönemlerde piyasanın daha az likit olduğunu ve fiyatların daha kolay manipüle edilebileceğini düşünebilirler. Bu düşünceler, yatırımcıların kripto paralara olan güvenini zayıflatabilir ve daha temkinli bir yaklaşım benimsemelerine yol açabilir. Aynı zamanda, düşen kripto para hacmi, uzun vadeli yatırımcıları etkileyebilir. Uzun vadeli yatırımcılar genellikle projelerin temellerine ve potansiyeline odaklanırlar. Ancak düşük hacimli dönemlerde piyasa volatilitesi arttığı için uzun vadeli yatırımların değerini belirlemek zorlaşabilir. Bu da yatırımcıların tereddüt etmelerine ve daha kısa vadeli stratejilere yönelmelerine neden olabilir. Uzun vadeli görünümü etkileyen bir diğer faktör, düşen hacmin piyasaya olan genel etkisidir. Düşen kripto para hacmi, medyada olumsuz haberlere ve spekülasyonlara neden olabilir. Bu da piyasa duyarlılığını artırabilir ve yatırımcıların paniklemesine yol açabilir. Bu gibi dönemlerde yatırımcıların güveni sarsılabilir ve kripto para projelerinin uzun vadeli başarısı konusundaki endişeler artabilir. Kripto para hacminin düşmesi, yatırımcı güvenini etkileyebilir ve uzun vadeli görünümü etkileyebilir. Yatırımcılar, güvenlerini yeniden kazanmak ve uzun vadeli stratejilerini sürdürebilmek için piyasa koşullarını yakından izlemelidirler. Ayrıca, kripto para projelerinin temel değerlerini ve potansiyelini değerlendirirken duyarlı olmaları da önemlidir.
Tumblr media
Piyasa Katılımcıları ve İlgili Faktörler
Kripto Para Hacim Düşerse Ne Olur? konusuyla ilgili olarak kripto para piyasasının karmaşıklığı, piyasa katılımcıları ve bu katılımcıların hareketlerini anlamayı gerektirir. Piyasa dinamikleri, kripto para hacmi düştüğünde değişebilir ve bu dönemde piyasaya katılanlar ve ilgili faktörler dikkatle gözlemlenmelidir. Düşük hacimli dönemlerde piyasa katılımcıları daha temkinli hareket edebilir. Büyük yatırımcılar, düşük hacimli piyasalarda daha fazla dikkatli olabilir ve büyük işlem yapmaktan kaçınabilirler. Bu, piyasa likiditesini azaltabilir ve fiyat hareketlerini daha da zorlaştırabilir. Özellikle spekülatörler düşük hacimli dönemlerde daha etkili olabilirler. Düşük hacimli piyasalar, daha küçük işlem hacimleri nedeniyle fiyatları daha kolay manipüle edilebilir hale getirebilir. Bu da spekülatörlerin fiyatları kısa vadede etkileme olasılığını artırabilir. Bu tür yatırımcıların piyasaya olan etkisi, düşük hacimli dönemlerde daha belirgin olabilir. Ayrıca, düşen kripto para hacmi, piyasadaki haberlerin etkisini artırabilir. Olumsuz haberler düşük hacimli bir piyasada daha büyük bir etkiye sahip olabilir ve fiyatların düşmesine neden olabilir. Aynı şekilde, olumlu haberler de hacmin artmasına ve fiyatların yükselmesine yol açabilir. Piyasa katılımcılarının yanı sıra, piyasa dışındaki faktörler de düşük hacimli dönemlerde etkili olabilir. Regülasyon haberleri, teknolojik gelişmeler ve küresel ekonomik durum gibi faktörler, piyasa katılımcılarının duyarlı olduğu konulardır. Düşen kripto para hacmi, piyasa katılımcılarının davranışlarını etkileyebilir ve piyasa dinamiklerini değiştirebilir. Büyük yatırımcıların temkinli hareket etmesi, spekülatörlerin etkisi ve dışsal faktörler, düşük hacimli dönemlerde piyasa üzerindeki etkilerini artırabilir. Piyasa katılımcıları, bu faktörleri dikkatle değerlendirmeli ve stratejilerini buna göre ayarlamalıdırlar. Burada makalemizin sonuna geliyoruz zamanınızı ayırıp okuduğunuz için teşekkür ederiz. Yeni makalelerimizden ve kripto paralar hakkında bilgi almak için bizi takip etmeye devam edin. Kripto Paralara Vergi konusuyla ilgili olarak bilgi almak için tıklayın. Read the full article
0 notes
nekadarhaber · 1 year
Text
Mahfi Eğilmez acı reçeteyi açıkladı
Tumblr media Tumblr media
Mahfi Eğilmez acı reçeteyi açıkladı. Türkiye, büyük bir ekonomik darboğazdan geçiyor ve iktidarın atacağı adımların istenilen olumlu sonuçları henüz verememiş durumda. Yükselen fiyatlar, vatandaşları zorluyor ve her geçen gün daha da artıyor. Ünlü ekonomist Mahfi Eğilmez, kendi sitesinde yayınladığı bir yazıda bu durumla ilgili görüşlerini paylaştı. Eğilmez, 'Acı Reçete' başlıklı yazısında, fiyatların niçin enflasyondan daha hızlı arttığı, fiyatların niçin gerçek enflasyona göre olması gereken düzeyden de öteye gittiği sorularına cevap ararken, iktidarın da yapması gerekenleri sıraladı. Eğilmez'in yazısı şu şekilde; Fiyatlar niçin enflasyondan daha hızlı artıyor? Yanıtlamamız gereken ilk soru budur. Çünkü tüketici fiyatları enflasyonu (TÜFE) dediğimiz şey, sonuçta en çok tüketilen mal ve hizmetlerin fiyatlarının, bu mal ve hizmetlerin aile bütçelerinde işgal ettiği ağırlığa göre hesaplanmış bir katsayıyla çarpılarak dâhil edildiği bir sepetin değerinin sürekli artması demektir. Türkiye'de hangi mal veya hizmetin fiyatına bakarsanız bakın, TÜFE'nin gösterdiği yüzde 38,21'lik yıllık artışı bulmak mümkün değil. Geçtiğimiz yılın gıda fiyatlarına baktığımızda yüzde 100'ün üzerinde artışlarla karşılaşıyoruz. Konut fiyatları, kiralar, otomobil, benzin, ulaştırma, okul ücretleri, apartman veya site aidatları yüzde 38,21'in üç katına varan artışlar gösteriyor. Bu durumun araştırma yapılmasına bile gerek yok, hepimiz bunu yaşayarak görüyoruz. ENAG grubu da yıllık enflasyonu yüzde 108,58 hesaplıyor. ENAG'ın tüketici enflasyonu hesabı TÜİK'in TÜFE hesabından 2 kat kadar daha yüksek. Yani ENAG'ın hesabı, bizim yaşayarak deneyimlediğimiz fiyat artışlarına çok daha yakın bir durumu gösteriyor. O zaman sorunun yanıtını şöyle verebiliriz: Fiyatlar, enflasyondan daha hızlı artmıyor, enflasyon hesabı doğru yapılmıyor. Gerçekte saçma bir durum yok, saçmalık, ölçüm ve hesaptan kaynaklanıyor. Fiyatların gerçek enflasyona göre olması gereken düzeyden de öteye gitmesinin nedeni, aslında ilk sorunun yanıtında gizli. Eğer bir ülkede açıklanan enflasyon verisi gerçeği yansıtmıyorsa, yani enflasyon açıklanandan daha yüksekse veya en azından insanlar öyle olduğunu düşünüyorsa, o zaman fiyat artışları enflasyondan daha yüksek olur. Satıcılar, gelecekte yaşanacak gerçek enflasyon artış payını bugünün fiyatına eklemeye başlıyor. Öyle olunca da ortaya fahiş fiyat denilen fiyatlar çıkıyor. Geleceğin enflasyonunu bugünün fiyatlarına geçirmeye neden olan şey, satıcının aç gözlülüğü değil, kendini koruma güdüsüdür. Bunu yapmadığı takdirde sattığı maldan elde edeceği parayla yeni mal alma imkânı olmayacağını düşünüyor. Geleceğin enflasyonunun bugünün fiyatına yansıtılmasını önlemenin yolu, fiyatları denetlemek ya da satıcıya ceza vermek değil, ekonomi politikasında bir hata olup olmadığını, varsa hatanın nerede olduğunu araştırmak ve hatayı düzeltmeye çalışmaktan geçiyor. Hatanın nerede olduğunu bulmak o kadar zor değil, zaten yıllardır bunu göstermeye çalışıyoruz. Bütün mesele hatayı düzeltecek önlemleri alacak cesarete sahip olmak. Geleceğin enflasyonunun bugünün fiyatlarına yüklenmesini önlemek için yapılması gereken şey, insanların beklentilerini düzeltmek. Bunun da yolu, doğru ekonomi politikasını uygulamaya koymaktan geçiyor. Doğru ekonomi politikası, sadece faizi azar azar artırmak ve vergileri yükseltmek değildir. Bunlar, geçmişte yapılan yanlışları, seçim nedeniyle bol keseden dağıtılan paraları toparlamaya yarar ama ne yazık ki beklentileri düzeltemez. Dışarıdan bir yerlerden para bulmakla da bu sorunlar düzeltilemez, bunlar geçici iyileşmeler sağlayabilir. Beklentileri düzeltmek için yapılması gereken şey, yapısal reformlardır. Beklentileri düzeltmenin başka yolu ne yazık ki yok. Önce gerçek enflasyonu hesaplayıp kabul etmek gerekiyor. Ki alınacak önlemlerin ne olduğu ortaya çıksın. Hemen ardından hukukun üstünlüğünün ve yargının bağımsızlığının sağlanmasından başlayarak, güçler ayrımına, vergi dilimlerinin yeniden ayarlanmasına, eğitimin yalnızca bilime dayandırılmasına kadar bir dizi yapısal reformun yapılmasını öngören bir programın açıklanması gerekiyor. Eğitim reformuyla ekonominin ne ilgisi var diye sormayın, başımıza ne geldiyse bilim dışı eğitimden geldi. Yanlış ekonomi politikası uygulamamızın ve bu duruma düşmemizin de nedeni yanlış eğitim. Yapısal reformlarla birlikte Merkez Bankası'nın faizi yavaş yavaş gerçek enflasyon düzeyine yükseltmeye başlaması gerekiyor. Bunun bir üst sınırı olmamalı. Merkez Bankası'nın faizi ne kadar yükselteceğini önceden yavaş yavaş topluma aktarması, beklentileri düzeltmek için uygun olur (eğer yapısal reformlar yapılmayacaksa faizi yükseltmenin fazlaca bir yararı olmaz.) Bu dönem döviz açısından sıkıntılı olacağı için IMF'ye gidilmesi de bir seçenek olarak mutlaka düşünülmeli. Hiçbir yerden IMF'den alınacak destek kadar ucuza borç bulma imkânı yok. Buna ek olarak birçok yatırımcı ve borç veren, IMF'nin program uyguladığı ülkeye para yatırır. IMF bize acı reçete uygulatır diye düşünülüyorsa, acı reçete zaten vergi artırımları ve düşük ücret artışlarıyla uygulandı ve IMF gelsin gelmesin uygulanmaya devam edilecek. Çünkü bugüne kadarki yanlışları düzeltmenin yolu ne yazık ki başka yolu yok. Read the full article
0 notes
coinhaber · 1 year
Text
Solana, Fiyatı Artarak Öne Çıkıyor
Tumblr media
Solana, Fiyatı 20 dolara yaklaşarak öne çıktı. Bitcoin, son günlerde yaşadığı dalgalanmalardan sonra 30.500 dolar seviyesinde istikrarlı bir şekilde seyrediyor. Diğer altcoinler hafta sonları genellikle daha az hareketli oldu. Yine de SOL önemli kazançlar elde ederek öne çıkıyor.
BTC 30.000 Doların Üzerinde
Bitcoin, geçen hafta 26.500 dolardan 31.000 dolara kadar yükselerek aylar sonra en yüksek seviyesine ulaştı. Ayılar fiyat düşüşüne müdahale etmeye çalıştı. BTC'nin fiyatı artışını durdurmak için yeterli olmadı. Sonuçta btc, son bir haftadır 30.000 ila 31.000 dolar arasında hareket ediyor. SEC, BlackRock, Fidelity ve diğer şirketler tarafından yapılan Bitcoin Spot ETF başvurularını, kritik bilgiler eksik olduğu gerekçesiyle reddedebileceği haberleriyle birlikte Cuma günü piyasaları etkiledi. Bu haberler sonrasında BTC, hızla düşüşe geçerek 29.500 dolara kadar geriledi (Bitstamp verilerine göre). Boğaların hızlı bir şekilde tepki vermesiyle varlık tekrar yükselişe geçti. Cumartesi günü 30.500 dolara kadar toparlandı. Son 24 saat içinde piyasa oldukça sakin seyretti. Bu nedenle, piyasa değeri hala 600 milyar doların biraz altında ve altcoinlerin piyasada yaklaşık 'lik bir payı bulunuyor.
SOLANA 20 Dolara Yakın
Son birkaç haftada altcoinler etkileyici fiyat artışları yaşadı ve bazıları öne çıktı. Bitcoin Cash, haftalık 0'ün üzerinde artış yaşayarak bu hafta 320 doların üzerine çıkarak 14 aylık bir zirve kaydetti. Benzer bir durum LTC için de geçerliydi. LTC, son zamanlarda 110 doların üzerine çıkarak 14 ayın en yüksek seviyesini gördü. Ancak artık LTC, DOGE, ETH, TRX, DOT, BCH ve SHIB gibi varlıkların grafikleri daha az değişkenlik gösteriyor.
Kripto Piyasası Değeri Son 24 Saatte Yükseldi
XRP neredeyse %3 oranında arttı ancak hala 0,5 doların altında seyrediyor. SOL ise yaklaşık %5 artışla 19 doların üzerine çıktı. Toplam kripto piyasası değeri son 24 saat içinde sadece 10 milyar dolar artarak CMC'de 1,2 trilyon dolar seviyesine ulaştı. Read the full article
0 notes
pazaryerigundem · 3 months
Text
Memur ve emeklinin zamlı maaşları belli oldu
https://pazaryerigundem.com/haber/180717/memur-ve-emeklinin-zamli-maaslari-belli-oldu/
Memur ve emeklinin zamlı maaşları belli oldu
Tumblr media
Temmuz ayı enflasyon rakamının açıklanmasıyla birlikte 2024 yılının ikinci 6 ayında alacağı memur ve memur emeklisinin maaş artış oranı da netleşti. Buna göre, SSK ve Bağ-Kur emeklilerinin maaş artışı yüzde 24,73, memur ve memur emeklilerinin maaş artışı ise yüzde 19,31 oranında gerçekleşti.
ANKARA (İGFA) – Haziran ayı enflasyon rakamının yüzde 1,64 olarak açıklanmasıyla birlikte kamu görevlileri/emeklilerinin Temmuz ayında alacağı maaş/ücret artışları belli oldu.
Haziran ayı verilerine göre Ocak-Haziran 6 aylık enflasyon yüzde 24,73 ve yıllık enflasyon yüzde 71,60 olarak gerçekleşti.  Bu veriler çerçevesinde, enflasyon farkı yüzde 8,46 ve kamu görevlilerinin alacağı zam oranı yüzde 19,31 oldu.
Rakamların netleşmesi ardındna Memur-Sen ve Eğitim Bir-Sen Genel Başkanı Ali Yalçın, enflasyonun hayatımızdan çıkarak, maaş ve ücretlerdeki erimenin bitmesi gerektiğini söyledi. 
EN DÜŞÜK KAMU GÖREVLİSİ MAAŞI 36 BİN 460 TL OLDU
Mevcut artışlarla birlikte en düşük kamu görevlisi ve emeklisine ilişkin rakamları da tek tek açıklayan Genel Başkan Yalçın, “7. Dönem Toplu Sözleşme görüşmelerinde Kamu İşveren Heyeti’nin direttiği, Kamu Görevlileri Hakem Kurulu’nun noter görevi üstlenerek tescillediği maaş/ücret artışları; yüksek enflasyona yenildi ve 6 aylık dönemin son 3 ayı (Nisan -Mayıs-Haziran) kamu görevlileri cebinden, birikiminden ve kazancından harcayarak ayakta kalmak için mücadele etti. Mevcut artışlarla birlikte;  En düşük kamu görevlisi maaşı 30 bin 560 TL’den 36 bin 460 TL’ye, En düşük kamu görevlisi emekli aylığı 14 bin 740 TL’den 17 bin 585 TL’ye yükselmiş oldu. Kamu görevlisi emeklilerine yapılmayan (1 yıl) seyyanen artış “Görev Aylığı-Emekli Aylığı” arasındaki uçurumu büyütüyor, gelir kayıpları artarak devam ediyor. Emekliler Yılına yakışacak ve taçlandıracak düzenlemeler uygulamaya geçirilmeli; emek verenlerin, ömrünün büyük bir kısmını alın teri akıtarak geçirenlerin taleplerine kulak verilmelidir” dedi.
ENFLASYON HAYATIMIZDAN ÇIKSIN, MAAŞ VE ÜCRETLERDEKİ ERİME BİTSİN ARTIK!
Haziran ayı enflasyon rakamının %1,64 olarak açıklanmasıyla birlikte kamu görevlileri/emeklilerinin Temmuz ayında alacağı maaş/ücret artışları belli oldu. Haziran ayı verilerine göre Ocak-Haziran 6 aylık…
— Ali YALÇIN (@_aliyalcin_) July 3, 2024
“YÖNTEM ADİL OLMALI, SONUÇLARI EMEKÇİYİ KORUMALI”
Memur-Sen olarak; beklenen ve tahmin edilen enflasyon ile piyasa gerçekliği bulunan ve kamu görevlileri tarafından kabul edilen maaş/ücret artışı dışında hiçbir hükme imza atmadıkları gibi atmayacaklarını da söyleyen Yalçın, “1 Temmuz itibariyle elektriğe gelen yüzde 38 zam, doğalgaz desteğinin ve yüzde 25 kira sınırı süresinin uzatılmaması, zorunlu harcamalara gelen artışlar, dolaylı vergilerin yükü ve diğer ekonomik gerçekler; sabit gelirlilerin maaş/ücret artışından daha fazla gider sağladığı gerçeği ıskalanmamalıdır. Maaşlar/ücretler ile piyasadaki fiyat artışlarının kaybedenini sürekli olarak sabit gelirlilerimiz olduğu gerçeğinin bilinmesine rağmen, maaşlara 6 ayda bir, ürünlere ise hemen hemen her ay artış yapılmaktadır. Enflasyon baskılanmadığı, fiyat artışları durmadığı müddetçe maaş/ücret artışları erimeye, emekçi kaybetmeye ve gelir dağılımındaki adaletsizlik büyümeye devam edecek. 1 ay boyunca emek veren, gece gündüz çalışan ve evine helal ekmek götürmek için dişini tırnağına takan emekçinin “ücreti” enflasyonu artıyor söyleminden/eyleminden vazgeçilmelidir.    Bu noktada atılacak adımlar, yapılacak düzenlemeler ve belirlenecek yöntemler adil olmalı, sonuç; alın teri ve akıl terinin değerini artırmalı, emekçiyi korumalı, gelir dağılımında adaleti sağlamalıdır” diye konuştu.
Tumblr media
BU Haber İGF HABER AJANSI tarafından servis edilmiştir.
0 notes
Text
Başkan Şarlak, Tadilat Sürecinde Fiyatlar Aşırı Artmıştır
Tumblr media
“Tadilat sürecinde fiyatların aşırı artması ve denetimsizliğin bir an önce son bulması gerekmektedir. Şehir dışına çıkan ustalarımız biran önce kalıcı olarak Malatya dönmelidir” dedi.“FİYATLARIN ARTIŞ NEDENİ ARAŞTIRILMALI”Deprem sonrası özellikle hasarlı evlerdeki tadilat süreci denetimsizliği ortaya çıkarmıştır diyen Başkan Şarlak “Tadilat sürecinde fiyatların aşırı artması ve denetimsizliğin bir an önce son bulması gerekmektedir. Şehir dışına çıkan ustalarımız biran önce kalıcı olarak Malatya dönmelidir. Vatandaşımızın zor durumundan istifade eden vicdansızlar ise mutlaka cezalandırılmalıdır. Fiyatlar neden ve nasıl iki kat artmıştır. Bunun ivedilikle araştırılması ve önlemlerin gecikilmeden alınması gerekmektedir. Zaten depremden dolayı mağdur olan insanların ortada hiçbir neden yokken günlük olarak değişen alçı, boya, usta/kalfa ücretlerine yetişememesi. Ev sahibi ve kiracılara ayrıca toplu konut alçı boya ve diğer işlerine maliyet bindirmektedir. Kiraların artışına bir etken de budur. Seçim döneminde üzerinde durulmayan bu konu aslında kümülatif olarak deprem bölgelerinin mal ve hizmet alımını etkilemektedir. TOKİ’nin bu kısa zamanda yapılan ihalelerinde dahi fiyat artışları bariz ortadadır. Kalkınmanın el birliğiyle, kuvvetin alt alta değil yan yana olmakla mümkün olacağı unutulmamalıdır. Devletimizin gücüne inanıyor ve fırsatçılara fırsat vermemesi için sopasını göstermesi gerektiğini düşünüyoruz. Allah bize bir daha böyle bir felaketi yaşatmasın inşallah.” dedi.“KALİFİYE ELEMANLAR MALATYA’YA GERİ DÖNMELİ”ASKON Şube Başkanı Mustafa Şarlak, “6 Şubat depremleri sonrası Malatya’dan birçok insanımız ayrıldı ve kendine yeni bir hayat kurdu. 10 – 15 yıllık ustalar farklı illerde daha yüksek maaşlarla işe başladı. Hükümetimiz deprem bölgelerine ivedilikle destek olmalı ve Sanayi Bölgeleri başta olmak üzere birçok alanda desteklerle kalifiye elemanların geri dönüşünde ortadaki engelleri kaldırmalıdır. Malatya’yı yeniden ayağa kaldırmak, üretimi artırmak istiyorsak biran önce kalifiye elemanları Malatya’ya yeniden döndürmemiz gerekiyor.” dedi. Read the full article
0 notes
Text
Başkan Şarlak “Tadilat Sürecinde Fiyatlar Aşırı Artmıştır”
Tumblr media
Anadolu Aslanları İş Adamları Derneği (ASKON) Malatya Şube Başkanı Mustafa Şarlak, 6 Şubat tarihli depremler sonrası aradan geçen 90 güne ilişkin olarak geçmiş olsun mesajı yayınlayarak kalifiye iş gücüne duyulan ihtiyacın önemine değindi “Tadilat sürecinde fiyatların aşırı artması ve denetimsizliğin bir an önce son bulması gerekmektedir. Şehir dışına çıkan ustalarımız biran önce kalıcı olarak Malatya dönmelidir” dedi.
“FİYATLARIN ARTIŞ NEDENİ ARAŞTIRILMALI” Deprem sonrası özellikle hasarlı evlerdeki tadilat süreci denetimsizliği ortaya çıkarmıştır diyen Başkan Şarlak “Tadilat sürecinde fiyatların aşırı artması ve denetimsizliğin bir an önce son bulması gerekmektedir. Şehir dışına çıkan ustalarımız biran önce kalıcı olarak Malatya dönmelidir. Vatandaşımızın zor durumundan istifade eden vicdansızlar ise mutlaka cezalandırılmalıdır. Fiyatlar neden ve nasıl iki kat artmıştır. Bunun ivedilikle araştırılması ve önlemlerin gecikilmeden alınması gerekmektedir. Zaten depremden dolayı mağdur olan insanların ortada hiçbir neden yokken günlük olarak değişen alçı, boya, usta/kalfa ücretlerine yetişememesi. Ev sahibi ve kiracılara ayrıca toplu konut alçı boya ve diğer işlerine maliyet bindirmektedir. Kiraların artışına bir etken de budur. Seçim döneminde üzerinde durulmayan bu konu aslında kümülatif olarak deprem bölgelerinin mal ve hizmet alımını etkilemektedir. TOKİ’nin bu kısa zamanda yapılan ihalelerinde dahi fiyat artışları bariz ortadadır. Kalkınmanın el birliğiyle, kuvvetin alt alta değil yan yana olmakla mümkün olacağı unutulmamalıdır. Devletimizin gücüne inanıyor ve fırsatçılara fırsat vermemesi için sopasını göstermesi gerektiğini düşünüyoruz. Allah bize bir daha böyle bir felaketi yaşatmasın inşallah.” dedi. “KALİFİYE ELEMANLAR MALATYA’YA GERİ DÖNMELİ” ASKON Şube Başkanı Mustafa Şarlak, “6 Şubat depremleri sonrası Malatya’dan birçok insanımız ayrıldı ve kendine yeni bir hayat kurdu. 10 – 15 yıllık ustalar farklı illerde daha yüksek maaşlarla işe başladı. Hükümetimiz deprem bölgelerine ivedilikle destek olmalı ve Sanayi Bölgeleri başta olmak üzere birçok alanda desteklerle kalifiye elemanların geri dönüşünde ortadaki engelleri kaldırmalıdır. Malatya’yı yeniden ayağa kaldırmak, üretimi artırmak istiyorsak biran önce kalifiye elemanları Malatya’ya yeniden döndürmemiz gerekiyor.” dedi. Read the full article
0 notes