Tumgik
thehcpage · 3 years
Text
AYNA
İhtişamlı bir gecede tekrar karşılaşmıştı ayna ve kristal kadeh.Aynı masada farklı insanlarlaydılar, İkiside böyle gösterişli bir malikanede insanlığa hizmet etmek için oradaydılar..Bir balo oluyordu sislerin ardından geçilmesi gereken, kırmızı kadife perdelerin arkasında saklanmış hayatlarla..
Önce ayna geldi balo yerine,
onu üst katta ki odadan çıkartıp balonun olacağı yere içeri nazikçene girişin tam karşısına iki iri yarı adam bırakıp gitti.
Geniş tavanlı şölen yerinde ayna sanki başka bir evrene acılan kapı gibi duruyordu.
Devasa büyüklükte altın yazmalı, kenarlarında elmas ve kristal yakut taşlarıyla süslenmişti ayna.
O gün için hazırdı gerçeği yansıtmaya..
Kadeh ise akşam yemeğine doğru adı Agatha olan bir kızın elinde girdi içeri;
Bu kız kestane rengi dalgalı saçlarını geriye doğru topuz yaptırmış ve  gece mavisi üzerine kırmızı gül desenli kimono giymiş bir kadındı, kendinden emin bakışlar atıyordu.
Sahi kaç yaşındaydı bu kız diye konuşulmuştu onu görenler tarafından, o bunların farkındaydı ve malikanenin içine doğru usulcana emin adımlarla süzülerek girdi Agatha.Kadeh Agatha’nın elinde, içinde nane likörüyle tokuşturuluyordu diğer kadehlerle..
Sahibesi çok zengindi istese başka kadehlerle de gelebilirdi o baloya lakin elinde tuttuğu kadeh özeldi onun için.
Kristal yapıda olan bu kadeh uzun şampanya kadehlerini andırıyordu, üst kısmı ince altın bir çizgiyle sarılıydı, kadehin tutma kısmının tam ortasında elmas vardı, değerliydi o kadeh..
Agatha içeri girip aynanın karşısında ki yuvarlak mat siyah masaya doğru yürüdü,
lakin kalabalıktan oturacak bir yer yok gibi gözüküyordu, kır sakallı bir adam Agatha’nın durumunu fark edip birini gönderdi masanın olduğu yere, uzun bir bar sandalyesi getirildi lakin Agatha’nın elbisesi o uzun bar sandalyesine oturmaya müsade etmeyecekti bu belliydi ama Agatha ısrarcıydı ve aynanın tam karşısına geçmek istiyordu elbisesini alttan toparladı kır sakallı adam sandalyeyi tuttu ve Agatha oturabildi elbisesini bıraktığında muhteşem bir manzarayla karşılaştı kır sakallı adam. Agathayla kendine baktı aynadan, göz göze geldiler, birbirlerine bakakaldılar bi an müzik kesildi ,insanlar durdu, sonra bir karartı ve ışık..kır sakallı adam bir düşünceye kapılmıştı;
O gece bir çok kişi gelip geçmişti o aynanın önünden lakin ayna sanki hiçbirini göstermemişti o adama
Ta ki Agatha’nın gözlerini ayna karşısında görene dek,
Aynanın asıl sahibi olan kır sakallı adam aynanın karşı masasında yakut taşlara bakıp o geceyi düşündü, eski eşi bir cinnet anında onu o ayna karşısına alıp elini tutup '' bak ne görüyorsun ''demişti. adam ‘'ikimizi görüyorum'’ diyebildi.şaşkınlıkla, kadın sesini yükselterek ‘'söyle'' dedi  '‘bir daha söyle’' , adam tekrarladı ‘'ikimizi görüyorum sevgilim...’'  kadın adamın elini bırakıp , ‘'ben ise bana ihanet eden bir adamın yanında duran basit bir kadından başka kimseyi görmüyorum’' dedi.
Adam önce bir afalladı, sonra kekeleyerek sadece ‘'nn nee anlamadım'’ diyebildi ama gerçekte anlıyor ve kadının ne demek istediğini iyi biliyordu,
Kadın adamı konuşturmayıp; ''Beni ne hale getirdiğini görebiliyor musun? Beni nasıl yok ettiğini?'', Adam bir şey diyemedi bi an düşünür gibiydi ne yaptığını, o ayna karşısında bir kızın bakireliğini çalmış ve kıza şantaj yoluyla tekrar tekrar birlikte olmuştu, tabi o an onları değil sadece nasıl olur da yakalanabildiğini düşünmüştü.. içinden tekrarlıyordu ''o yapamaz o söyleyemez..'' Kadın adamın yüzünü aynaya çevirdi elinde ki kristal kadehten bir yudum viski aldı yavaşça yutkundu boğazını temizledi ve tekrar ona bakıp ‘'ben bu adama her şeyimi verdim ama o bununla yetinmeyip daha fazlasını istedi ve beni bir heves uğruna öldürdü’'  der demez ayna karşısında gözlerini kocasından hiç ayırmadan gözlerinin içine doğru bakarak cebinden çıkardığı ince metal bir bıçakla boğazını kesti. Adam sadece fışkıran kanları hissetmedi arkasından sanki aynı zamanda biri göğsünün tam ortasında bir hiçlik yaratmıştı.. Sıcak kan aynadan akıp kurudu. Adam yere yatıp kafasını geriye doğru çevirdi ve yerde yatan karısının cansız bedenine, elledi hemen nasıl bu kadar soğuk olmuştu ceset? diye düşündü. Adam aynaya bakıp saatlerce öyle kalakaldığını anladı..  Derin bir nefes alıp yutkundu gözlerini kırpıştırdı ve Agatha’ya dönüp ‘'sizi bir yerden tanıyor olabilir miyim'' dedi?’
İşte o aynanın karşısında elinde kristal bir kadeh tutan Agatha ''sahi ben bu adamı tanıyor olabilir miyim ki'' dedi
Kadehinden bir yudum alan Agatha;''Belki önceki hayatımızda tanışmış olabiliriz dedi gülümseyerek.''
Adam; ''Umarım önceki hayatımızda karşılaşmanında ötesine geçebilmişizdir.'' der ve kadehe bakar.
Agatha; ''tıpkı bu an gibi mi?'' der.
Adamın gözüne kadeh takılır, kadeh tanıdık gelmiştir adama, bu kadar benzerlik nasıl mümkün olabilir diye düşünür lakin Agatha bakışı yakalar;
'‘Ah doğru bir baloya geliyorum ve elimde kendi kadehimle, biliyorum fazla gösterişli lakin biraz titiz bir insanım.Benim olmayan şeylere dokunmayı pek sevmiyorum.''
Oturduğu taburede kendini rahatsızmış gibi göstererek; ''uzun bir yolculuk ile geldim buraya, geldiğim yerde bu içeceğin mutluluk verdiğine inanılır'' der ve kadehi adama uzatır.
Adam gülümseyerek;
''Nedir'' bu diye sorar kadehi tutarak
Agatha; ''Mutuluk veren bir içecek demiştim ya'' der ve gözleriyle gülümser, içmesini bekleyerek
Adam kadehi eline alır koklar kokusu çok tatlı yasemin ve vanilya gibi kokuyordur bir yudum alır, ardından aynaya doğru düşer, sanki ayna onu içine almıştır her şey ters gözükür. Kulağında bir çınlama vardır, birden her şey kararır
Adam gülümseyerek ; ''Nedir bu?''  diye sorar kadehi uzatarak sonra bi an aklına az önce yaşadıkları gelir.
Agatha; ''Mutluluk veren..''
Adam;'' evet mutluluk veren bir içecek söylemiştin ama sanırım yeterince mutluluk doldum'' der
Agatha gülümseyerek; ''bu zamanda ne kadar emin olabilirsin ki'' der biraz daha içmesini umarak
Lakin adam az önce yaşadığı olayın şokuyla ordan kalkıp gitmek ister ama gidemez
Çünkü yere düşer.
Agatha kadehi adamın elinden alır kaldırır ve diğer insanlara bakarak
“Şölen başlasın” der.
Bir anda bütün masalarda yiyecekler dolar şato sanki daha da kalabalıklaşır.
0 notes
thehcpage · 3 years
Text
BIÇAK
  Zaman onu algılayabildiğimiz kadardır, doğru ya da yanlış, gerçek ya da yalan gibi konumlandırabildiğimiz kadardır    Az ya da çok.. yeterli ya da yetersiz, geçmiş, şimdi ve gelecek onu hatırlayabildiğimiz kadar yani algılayabildiğimiz kadardır..
        Ayakta kalma gücünü tutunduğu duvarın soğuk hissinde bulan Alexandra vücudunu sakinleştirmeye çalışıyordu.
17. Yaş gününde yani bugun Alfadan alacağı karar ile hayatının değişeceğini biliyordu, güçlü kalmalıydı.
O güne dek yaşadığı herşey Alfa tarafından izlenilmişti karar nihai ve açık olacaktı.
Belki karar çok öncesinden verilmişti ve şimdi ki duaları boşlukta yankılanan boş sözlerden farklı olmayacaktı. Bu sebepten dua dahi edemiyordu, sancı ona sadece vücudunda ki acılara hükmetmesi gerektiğini değil bir çok duygunun kontrolünü öğretiyordu.
 Bir yapay zeka tarafından yönetilmenin verdiği, kararların nihai olduğu ve değiştirilmez olduğu katı bir demokrasi de yaşıyordu.
 2123 yılında alınan kararlara göre doğan her bireye ‘aidiyet kolyesi’ kimlik suretiyle takılacak ve yaşamları Alfa adında yapay zeka olan bir makine tarafından izlenecekti.
Kusurlu gen haritası ya da gene sahip olan bireyler kesinlikle yasal yollarla evlenemeyecek, çocuk yapamayacak ve yönetilmesi daha kolay bir hale getirilecekti.
   Hedef açıktı, kusursuz insan.
   Peki hangimiz o hayallerimizde ki kadar kusursuz olabiirdik ?
Alexandra kusursuz olmadığını biliyordu, tutunduğu duvardan elini çekti. Uçsuz bucaksız dağ manzaralı odasında pencereye dönük olan koltuğa oturdu ve Eva'yı çağırdı.
Eva 2050 yasasıyla çıkmış ilk robottu kusursuz bir işletime sahipti, Alexandra'nın yanına geldiğinde elinde bir kadeh ılık ballı süt vardı.Alexandra'ya yaklaşıp  'belki ılık ballı sütün çözebileceği teknik bir durumdur ' dedi gülümseyerek ama sütü Alexandra'ya uzatmadı, belki de sadece yanında olması için çağırdığını biliyordu.'Annemden daha espirili oluşun beni her zaman etkilemişti ' dedi Eva'ya,' anneniz daha komik bir kadındı eminim suan yaşadığı boyutta başkalarına gülücükler saçıyordur' dedi Eva.
Alexandra ; ''evet, benim olması gereken zamanda başkasıyla geçirdiği zamanlar.. '' dedi.
Boş duvarda kırmızı bir ışık yanıp söndü karar Alfa tarafından canlı söylenecekti, Alexandra Eva'nın elindeki kadehte ki ılık sütten bir yudum aldı duvara döndü ' hadi ' dedi bir eliyle Eva’nın elini tutarak.
Merhaba Sayın ; Alexandra Hestellooth
Yasal yükümlüğünüz olan dersleri başarıyla verdiğinizi söylemekten gurur duyuyorum.
Yaşam standartı testi sonucunda yaşamınızın bir boyutunda Brex olma ihtimaliniz %97 size bahşedilmiş maksimum kaliteli yaşam standartı ise 62 insan yılı’dır.
Kaliteli Toplumsal Yaşam Standartları gereği tedavi seçiminizi onaylamadan evinizin sınırı dışına çıkmamanız gerektiğini hakkında sizi uyaralım, çıkmanız halinde hukuki sürecin hemen başlayacağını unutmayınız.
Seçim yapmanız için size verilen sürenin 62 insan yılı olduğunu hatırlatmak isteriz, seçim yapmayana kadar ev sınırı dışına çıkamaz, evlenemez, oy veremez, çocuk yapamaz ve bankanızdan yüklü miktar para çekemezsiniz.
Danışman olarak size bir psikolog doktor atanacaktır kendisi ile en kısa sürede temas kurabileceksiniz.
Karar nihai ve değiştirilemez olduğunu tekrar bilgilendirmek isterim.
Duvarda iki seçenek vardır ;
Alfa rem tedavisi  :  ONAYLIYORUM
Alfa rem tedavisi :  ONAYLAMIYORUM
Alexandra boş duvara bakıp bayıldı.
Uyandığında kısık bir ses ile kendisine,
İçimde binlerce cevapsız soru ve binlerce hayaller acılar ve adlandıramadığım duygular vardı.
Brex(hasta) olma ihtimali %97 ve kaliteli yaşam yılım 62 inanabiliyor musun ha!  O lanet makinaya bağlı kalmak istemiyorum, bu kadar yıl yaşamak bile istemiyorum hemen şu an da acıma son vermek istiyorum.
0 notes
thehcpage · 3 years
Text
Dallanıp Budaklanmış
Yanan her şeyin toz olmadığını biliriz, bazı şeyler havaya karışır..
Hayatta en büyük engel aslında kendimizizdir ve her zaman olduğu gibi büyük bir yanılgı içerisindeyizdir çünkü sorunun hep başkaları olduğunu sanarız ama aslında yolu seçen, engelleri aşamayacak kadar farklı yerden bakan yine bizizdir. İşte bu yüzden yanılgılarla yaşar çabalar ve öğreniriz. Rengarenk yürüdüğümüz yolda gözlerimizi kaparız her rengi fark edemeyiz bazen ama karanlığı iyi biliriz ve bir yanımız bizi hep oraya çeker yürürüz yürürüz. Suçlu bizsek karanlıkta bunu yapanın başkası olduğunu söyleriz söylediğimiz yalanlarla başkalarını çok rahat kandırabildiğimizi sanarız ama aslında kapalı olan gözlerimiz ve zihnimizin oyunudur bu. başka bir bakışacısını unuturuz unutmak en basit özelliklerimizdendir ama yine hatalarımızı bilir ve hatırlarız zihnimiz bu oyunu çok sever sorun çözmek. bazen kaçıştır bu çözüm bazen kovalamak bazen yıkmak ama asıl çözüm olayı her detayıyla görebilmektir.
Aynı anda bir çok şeyden bahsetti yanılgılar, engeller ,yalanlar, oyunlar zihnimde söylenilen her şey bir daktilonun yaptığı gibi harflere dönüşüp etime duyulanları işliyordu. Çok kolay inanıyordum ama içimde ki şüphe hiç bir zaman sönmüyordu. Granit bir vazo olduğunu sandığım şeyin içinde bir insanın fiziken de yanabildiğinin kanıtı olan külleriyle elimdeydi. 85 yıl yaşadığını varsayıyorduk ama benim için hep 100lüktü o , dedemin ölümünü kabullenmem saniyelerimi almıştı, biliyordum bir gün ölecekti. Sararıp solan bir çiçek gibiydi, zamanla bunu beklediğimi bile itiraf edebilirim ne kadar çok yıl yaşamıştı bir çok planı vardı ama yapamayacağını biliyordum, ölümsüz değildi ve bir nefesle solacaktı.
Her yaz denize bisikletle 10 dakika olan bir yerde oturmalarından dolayı mı yoksa babaannelerimin mükemmel yemeklerinden mi oraya gidiyordum diye çok sorardı annem oysa cevap basitti deniz vardı kumlar vardı, özgürlük vardı diğer şeyleri pek önemsemiyordum o zamanlar ama 2 numaralı babaannem öldüğünde anlamıştım o vişne reçelini kimse benim için ekmeğime sürmeyecekti, bir daha zeytin turşusu yiyemeyecektim, limon ağacına kadar benimle yürüyen biri olmayacaktı.
Ne çok bitiş vardı ve ben hiç yeni bir başlangıç yapamıyordum, birer birer kayıp giden hayatları görüyordum, biliyordum bir gün sıra bana gelecek ve bende kül olacağım.
Denize gidene kadar bisikletimdeki çizikleri düşündüm ben yapmamıştım biri sürmüş düşmüş gibi ya da çalmaya mı çalışmışlar pek anlayamadım ne olduğunu her neyse limanda ki marketten soğuk su aldım daha kumlara ayağımı basmamla arkamdan biri bağırdı bisikletli çocuk sen misin diye yaşadığım yerde bisiklete binmenin garipseneceğini bilmiyordum şehirde bu çok normaldi üstelik deniz kenarı insanları böyle değildi ya sanki neyse türkiyedeyim diye hatırlattım kendime başımla onay işareti yaptım ağzımdaki soğuk su sanki kafamdan aşağı dökülüyordu sonradan anladım yaşadığım şey korkuymuş. Neyse işte o gün tanıştım en yakın arkadaşım olan yusufla, o zamanlar çok korkmuştum, gözümün önünde bisikletimi çalan çocuk bu olmalı diye film bile gördüm o sırıtışı o uzun kolları ve küçük elleriyle her şeyi çalabilirdi sanki buna inanmıştım , bu arada yanılmamışım bahçeden bisikleti almaya çalışmış alamamış bir de kolunun üstüne düşmüş bunda da beni suçlu bulmuş o gün beni dövmeye plaja gelmiş ama en yakın arkadaş olduk işte hayatın stratejisi bazen beni şaşırtıyor.
0 notes
thehcpage · 3 years
Text
İNCİ
Çöl kumlarından hikayeler Bu hikayeler çöl kumlarının birbirlerine anlattıkları gerçek olaylara dayanmaktadır..
 Soğuk ve sessiz diplerin dinginliğinde varlığını sürdüren bir kum tanesiydim.
Okyanusun sonsuzluğunda zamansız bir girdapta kayboldum,
Ben bir kum tanesiydim. Okyanusu köşe bucak gezen
İstiridyelerin yanında bir gün kaderim gerçekleşti
Bir istiridye aldı beni içine en engin bilgileriyle sardı beni her şeyi öğrendim evrenin en yücesini gördüm,
Parlıyordum okyanusun içinde en değerli bendim
Gökkuşağı üzerimden geçiyordu
Sırlarla sarmalandım
Huzur okşadı her yerimi
Ben bir kum tanesiydim
Okyanusun en bilgeleriyle tanıştım
Vaftiz edildim artık saf ve kutsaldım
Dönüşümün son günü son bir sır öğrendim
Bana inci diyeceklerdi
Kim olduğunu ve neler yaşadığını asla unutma dediler
Değişmiştim ama içim her zaman bir kum tanesi olacaktı
Evrenin en derin sessizliğinde varlığını sürdüren bir kum tanesiydim
Okyanusun öğretisiyle büyüdüm ve artık sadece bir kum tanesi değilim
Büyüdüm parladım ve bir istiridyenin içinde ışığı görene kadar kalacağım
Bana inci diyecekler.
0 notes
thehcpage · 3 years
Text
Değerli
Çöl kumlarından hikayeler
Bu hikayeler çöl kumlarının birbirlerine anlattıkları gerçek olaylara dayanmaktadır..
Ben bir kum tanesiyim.Binbir kum tanesiyle birlikte aynı yere dönerek dökülüyorum, her gün aramızdan birileri kayıp gidiyor ve ben başkalarıyla tanışıyorum. Ben bir kum saati içinde zamanı bir o yana bir bu yana sallayarak gösteren bir kum tanesiyim.
Bir keresinde hiç unutmuyorum orada sessizliğin içinde biriyle tanıştım adını şimdiler de anımsayamıyorum çünkü ben ona hep değerli derdim, değerliydi benim için en son o dökülmüştü üstümüze kayıp en aşağılara doğru düşmüştü ama yerinden öyle memnundu ki şaşırıyordu onu görenler, oysa o biliyordu bi gün tekrar yer değiştirecekti, ümitliydi de. Hiç kimsenin yeri orda sabit değildi bunu biliyordu. Bi kaç gün geçti kimse bizi ters çevirmedi zamanın orda nasıl geçtiğini diğerlerine sordum ama hareket etmedikleri için bilemediklerini söylediler, öyle miydi yani bir yerlerde sabit kalınca zamanın nasıl geçtiğini bilemiyor muyduk?.. Bi kaç gün geçti diyorum ama çok fazla zaman geçmiş küçük bir çocuğun elinde öğrendim onu da , bizi ters çevirip “Babam hep bir kum tanesi olmak istiyordu anne olmuş mudur şimdi” dediğinde anladım zamanın nasıl geçtiğini. İşte şimdi her şey anlam buldu dedim ve değerliyle hep yan yana dönmek istedim o girdapta düşüşlerim anlamını daha iyi gösteriyordu. İşte orada olmak istediğimle birlikte düşüyorduk.Sürekli yer değiştiriyorduk ama hep aynı yerde birlikteydik.
1 note · View note
thehcpage · 3 years
Text
Kar tanesi Kum tanesi
Çöl kumlarından hikayeler
Bu hikayeler çöl kumlarının birbirlerine anlattıkları gerçek olaylara dayanmaktadır..
Bir kaçış yolu olarak yazmak.
Ne hissettiğimi anlamam lazımdı, bilinmezlik beni endişelendiriyor ve korkutuyordu bunlar deneyimlediğim ve
hissedebildiğim duyguydu…
Peki ya şu an ne hissediyordum, uyuşuyordum , karnımda huzursuzlatan bir ağrı, ağzımda kan tadı vardı ki şu an iyice midem bulandı. Kusmak istiyordum evet, şöyle herhangi bir yere öylece içimde ki bütün karanlığı ve siyahı işte ne varsa.. Kurtulmak istiyordum, kurtuluşu düşünmek sakinleştirirdi beni. Bu yazıyı yazmadan önce tam 15 dakika yürüdüm evrenin en tenha yerinde başı boş ağlayan birini gördüyseniz o gece bana rastlamışsınızdır. Yürümek sakinleştirmedi ama, denize bakmak isterdim sonsuzluğa bir sigara yakmak isterdim korkmadan içkimi yudumlamak. Yaşamak isterdim doya doya korkusuzca endişesiz plansız.. Yazdım ve sildim. uyumalıyım. Her gecenin duasını tekrarlayıp bu gece uykumda ölmeliyim.
Sislerin içinde yüzüme doğru gelen kör edici beyaz bir ışık vardı kaynağını göremiyordum, ışığa bakamadım daha fazla beni içine çeken bir enerjisi vardı o ışığın takip etmelimiydim acaba ? Bunca zaman hep karanlığı dar yolları seçmiştim çünkü sonunda her zaman daha tatmin edici birşeyler olurdu ışığı takip etmek istemedim o huzurun içime dolmasına alışırsam karanlıkta olduğum zaman ki kadar güvende olmayacağımı hissettim. Bir şey elime dokundu, süzülen bir şey vardı incecik zarifti yumuşak ve iç gıcıklayıcıydı sonra adımı duydum o şey mi seslenmişti, ses içimden bir yerden geliyordu çünkü konuşabilecek kimse yoktu orada, tekrar adımı duydum geçmişte sevdiğim birinin sesiydi bu. Gözlerim doldu hissediyordum evet ağlamama saniyeler kalmıştı bu kadar duygusal ve hassas olmam sisin yarattığı bir durum muydu ? Yürümüyordum da süzülüyordum adeta ve artık ışığa kapılmıştım beni içine çekiyordu karanlık hala yanımdayken seslendim, son kez mi yanımdasın diye seni bir daha hissedemeyecek miyim dedim kaygıyla ve korkuyla. Sanki yerin dibinden gelen bir ses duydum ; gözlerini kapattığında benim her yerde olduğumu fark etmiyormusun, dedi ? Gözlerimi kapatmalıydım evet.
Titremeye devam ettim bir kar tanesi olmuştum ve bir kum tanesiyle evlendiriliyordum bu bir düğündü.
Kutsanmış ateşin en güzeline en parlak kum tanesine aittim artık. Bu bir gece de verilen bir karardı, üzerine pek düşünülmemişti belliydi. Nasıl olabilirdi ki bu? ben soğuğun en keskinliğini görmüştüm sebebi neydi de bir ateş parçasıyla olabilmiştim. Evrende tek kalmıştık ve sadece birbirimiz mi vardık. Başka hiç bir şeyin umrumda olmayacağını ve bir çok sorunun cevabını yeryüzüne indiğimde o kum tanesinin bana öğreteceğini anladım öyle olmalıydı diye düşündüm ve son esintiyle bir araya geldik.
Sis tarafından kutsanmıştık.
Bilgeliği nasıl ölçebilirdim bilmiyorum ama bir şekilde hissettim. Gözlerimi açtığımda karşımda kızılın en güzel tonunda onunla karşılaştım.
Güzelliği nasıl tarif edebilirim bilmiyorum ama bir şekilde hissettim.
Aydınlık yolların hep kolay ve geniş olduğundan ve bir anda olduğundan bahsedilinirdi öyleydi ama bi şeyler rahatsız da etmiyor değildi.
İlk şiirimi karanlığa ardından bir kum tanesine yazdım
Ben kaybolmuş ya da oradan oraya savrulan bir ruh değildim.
Birşeyler oluyordu ve ben bunu kanıtlamalıydım buna kim karar veriyordu?
Evrende ki en güçlü duyguya sarıldım en güvenilinir ama kolayca sarsılanabilinen bir duygu olan inanca.
İnanmayı ben seçtim tıpkı kaybedeceğini bilerek bir oyuna başlamak gibiydi, sadece haz da olabilirdi kazandığım ya da anlamını sonra öğreneceğim bilgelik..
Fazla uzatmayacağım işte bir kum tanesiyle evlendim ve bu hikayemizin daha başlangıcıydı.
0 notes
thehcpage · 3 years
Text
Lotus ve kaktüs
Çöl kumlarından hikayeler
Bu hikayeler çöl kumlarının birbirlerine anlattıkları gerçek olaylara dayanmaktadır..
Uçsuz bucaksız bir bataklıkta bir lotus çiçeği varmış,
Rutubetli bir gecede sisler tüm bataklığı kapladığında artık oradan gitmek istemiş ve ardından gidebildiği yere kadar yüzmüş ta ki yakın bir çöle gelene kadar.
Çöle doğru geldiğinde kıyıya vurmuş bir çiçekmiş, yorgun ve çaresiz ama umudunu kaybetmemiş açmış bütün çiçeklerini, biri onu duyarda oradan kurtarır umuduyla, ve nitekim öyle olmuş bir gün batımı esintisinde çölde kimsesiz bir kaktüs onun kokusunu duymuş, ilk kokuşta aşk bu olsa gerekmiş, kaktüs lotusun kokusuna oracıkta aşık olmuş, lakin kaktüs hareket edemeyecek kadar yorgunmuş ve yıllarca çölün ortasında görebildiği tek şey bataklığın kıyısı ve çöldeki yaban otlarıymış bu yüzden bir damla göz yaşı ile vermiş nefesini ve seslenmiş lotusa;Bu güzel koku kimden gelmektedir ?Lotus uzun zaman sonra güzel bir ses duymuştur bunun verdiği sevinçle seslenir;Bu güzel ses kimden gelmektedir ?
Bir bulutun bile uğramak istemediği o yerde bir aşkın kıvılcımları böyle çıkmıştır işte lotusla kaktüs yandıklarının farkına varamadan.
Günler o kadar hızlı mevsimler o kadar çabuk geçiyormuş ki lotusla kaktüs yaşadıkları uzun bir zamanı orada anlayamamışlar ta ki bir gün çölde fırtına başlayana dek, çölün kumu bataklıktan çöle doğru esmiş esmiş, lotus kıyıda duran bir çiçekken artık çölde olan bir çiçekmiş.. Lotus yıllarca beslendiği o bataklığın kıymetini çölde kalınca anlamış, onu öyle güzel yapan aslında bataklıkmış. Çölde ölmeye başlarken fark etmiş bu durumu çünkü çöl ona göre bir yer değilmiş, Çöl kavurucu bir sıcaklıktaymış önce güzelliği gidiyormuş, çiçekleri kuruyormuş, yaprakları sararıyormuş sonra o güzel kokusu, artık kuruyormuş öyle çaresiz öyle yapayalnızmış ki o çok sevdiği kaktüs bile geçiremiyormuş bu acıyı tek umudu kaktüsün bir şeyler yapıp onu kurtarmasıymış ve belki de son kez seslenmiş kaktüse;
‘’Hep benimle olacak mısın?’’ diye
Oysa kaktüs kızgınmış fırtınaya lotusu ondan çaldığı için sanki lotusu öldüreceğini bilmiyormuş gibi esmesini kabullenememiş bu durum kaktüsü hasta etmiş bu dünya da tek değer verdiği lotusun ölümünü izlemek onu yaralamış ve  göğsünün tam ortasında bir delik açılmaya başlamış sadece lotusun doldurabileceği bir boşluk.
Lotusu kaybedeceğinin bilincinde olan kaktüs bu acıyla baş edemiyormuş ki birden duymuş lotusun ona seslenmesini dik durmak istemiş lakin göğsünde oluşan acıyla çaresizce kalakalmış ve seslenmiş lotusa;
‘’Hep seninle olacağım.’’ diye.
Lotus kaktüsün sözlerini işittiğinde son yaprağını dökmüş çölün altın kumlarına. Çölde umutsuz bir sessizlik oluşmuş.Kumlar titremiş, bulutlar çekilmiş, ve kaktüs lotusun kuruyup çöle savrulduğunu görüyormuş, kaktüs, umutsuzca birlikte yaşadığı o çölün lotusun sonunu getirmesine dayanamamış ve göz yaşları akı vermiş bir anda lotusa doğru.
Kaktüsün göz yaşları akmış akmış ve lotusun ölmekte olan bedenine doğru akmış , göz yaşları lotusa geldiğinde lotus bir an kaktüse doğru bakakalmış, kaktüsün göz yaşları lotusu kökte tutuyormuş, lotus ölürken kaktüsün onsuz yaşayamayacağını ve kahrolup öleceğini anlamış işte o an ve haykırıyormuş göklere bizi ayırmayın diye ve ansızın gök titremiş bulutlar çekilmiş uzaklardan çok uzaklardan bir ses işitmişler; ‘bu ders hem bataklığa, hem sana, hem kaktüse hemde burada ki çöl kumlarına bir ders olsun diye yaşandı’ ardından ses kesilmiş bir ışık düşmüş yer yüzüne lotus ile kaktüs arasında bir nehir oluşmuş ardından gökler buraya gözyaşı nehri demişler.
Lotus ile kaktüs böyle kavuşmuş göğün huzurunda ve bu kutsal nehir sayesinde yaşamlarına devam etmişler.
0 notes