Don't wanna be here? Send us removal request.
Text
“Gözlerim karardı, yıllar önce katlettiğim bir şeytan uyandı zihnimde, günahının bedeli, diye fısıldadı, Tanrı’nın gözünde aşığının canıdır.”
2 notes
·
View notes
Text
“Cehennem nedir?” diye bir soru yöneltiliyor orta yaşlardaki adama. Şöyle cevap veriyor kendisi, ‘Sevmemekten doğan bir acıdır.’ Jeongguk, gözlerinin buğusu, günler sonra eline geçecek olan bu mektupta bir yansıma misâli karşımda dikiliyorken, sana hitap ediyor olmanın sırtıma bindirdiği özlem yükü daha bir coşkuyla sarıyor ellerimi. Görüyorsun ya, yanmaktan yana bir korku beslediğin cehennem, yalnızca, sevmemekten doğan bir acıymış. Öyleyse, günahkârından bir müjde, seina la ton; biz, cehennem ateşine okyanusuz. Sevmekten doğacak bir şehvet, ki sana hissettiklerimin en aşağılığıdır bu duygu, sevmemekten doğan bir acıyı, her defasında mağlup edecektir. İşaret parmağın ne hâldedir? Biz iyiyiz. İçimdeki sen ve dışımdaki ben. İyilikten de niceyiz. Derdimize düşme sakın. Parmağın, Jeongguk. Öpmelerim onadır. Yıllar geçip gider elbet, din diri kalır, düşman hırsında boğulur, günah sessizleşir; yıllar geçip gider. Günahkârın çoğalır sana.
16 notes
·
View notes
Text
“Jeongguk.” diyorum sonra. İçim yanıyor ya, göğsüm buz. Gözleri titriyor, anlıyor beni, anlıyor beni. “On kış geciktin bana.” Gözleri titriyor, bir inci döküyor ellerime. Titriyorum. Deliler gibi. Bedenim sıcacık, gök sisli, etraf buz, göğsüm buz. “Seninle bir kışın silikleşmesi on senemi aldı. Sensiz bir yaşamı silmek, otuz iki yıl.” Gözleri endişeyle kasılıyor, kaşları, Tanrı yontması kaşları, titriyorum. “Göğsümdeki mezarlığa kalbini de gömmüşüm.” diyorum, yutkunuyorum. “Bir seni bırakamıyorum içimden.” Yutkunuyor, usulca öpüyorum onu. Son kez öper gibi. “Gitmeden,” diyorum, o an ağlıyor. Titriyor. Kendimi görüyorum. Kendimi görüyorum sevgilimin alev suretinde. “İadesi gerek, sevgilim.” Ağlıyor. Ağlıyor içli içli. Canımı yitiriyorum. “İadesi gerek.”
16 notes
·
View notes
Text
Seni seviyorum, Theodore
Yazmak daha kolay olsa dahi, bu iki kelimeyi yazarken ağırlığından ötürü, üç dakika otuz altı saniye boyunca duraksayıp dinlenme hissettim. Sadece yazmak bile bu kadar ağırlık veriyorsa yüreğime, dillendirmek imkansız olurdu herhalde. Ama buradan anladım ki, gerçek.
“Sen aşktan, sevgiden ne anlarsın ki?” diyebilirsin ama bu konuda hiç bahtı olmayan biri olarak bence en iyi anlayacaklardan biri benim. Sen Tanrı’ya emanet ol, bırak yüreğin benim avuçlarımda kalsın.
Ölü kalbim ve kara ruhumla, Jerome Jeon.
19 notes
·
View notes
Text
“Bu aşkın yalancısı sahiden senmişsin.” diyorum. Yutkunuyorum. Nefesleri yankılanıyor kulaklarımda. Bu dahi ağlatıyor beni, huzurlu bir yandan da. “Lakin artık, aldatanı yalnız ben değilim. Göğsünde zambağım, boynunda yüzüğüm var. Yine de başkasının kollarındasın, kim bu aşkın aldatanı, sen söyle, aşkım.” Jeongguk’a gerçekleri fısıldıyorum lâkin gerçekler ondan çok benim canımı yakıyor. Tüm acımasızlığımı takınıyorum lâkin asla onun acımasızlığının yanından dahi geçmiyor. “Dalgın bir ölüyüm, karşında.” diyorum. Jeon Jeongguk, benden ikinci kez ayrıldığında da tek kelime etmiyor bana. “Mezarımın önünde mendilini düşürsen, kalkıp verirmişim gibi. Öldüğümü unuturum. Öyle bir dalgınım, öyle bir aşığım sana.” Fısıldıyorum. Canım öyle yanıyor ki, ağrıyor her bir yanım. Canımın ağırlığını taşıyamıyorum. “Güzel gidişler sana, en güzel gidişler sana. Zambaklar sana, sevgilim.”
12 notes
·
View notes
Text
“Solmuşsun sen” diyor, titriyor öylece “Naptım ben? Soldurmuşum seni.” Monsieur Jeongguk kendi elleriyle öldürmüştü zambağını.
22 notes
·
View notes
Text
“Göğsümün ıssız vadisinin en güzel zambağı, tüm sebebi bu zambakların. Saf, temiz aşkım sana, ruhunu hissettiğim gün göğsümdeki zindan taşlarından, tüm gücüyle fışkıran güzeller güzeli zambağım”
8 notes
·
View notes