Tumgik
uisare · 8 months
Text
hep bir şeyler çıkar, hep bir isteksizlik hali her tarafına bulaşmış gözlerle arkamdan bakar, istemez, kırgınlığım boğazıma batan cam olur, yumrum midemdedir senden yumruk yer gibi vurur. değdi mi diye soruşlarım sana ulaşamayacak bilirim, birilerinin kırılan kalbi, sevimsizliği yüzüne gülüş, benimkisi sırtına yük olur, bilirim, belki senelerdir bildiğim yalandır diye inancımı tazelemek istemiştim ben, belki sanmak istemiştim, yanılmak istemiştim, o kadar yanılmak ki tükürdüğümü yalayacak kadar buruş buruş olmak kadar, en acınası versiyonuma ulaşmak kadar sevmek istemiştim ben, nasıl böyle bir şey yaparsın diye bile soramadım, gülücükler de saçamadım fakat soramadım, uyuyacaktım, uyuyacaktım, saatler günler kadar olacaktı, belki aylar geçecekti, uyanacaktım orada olmayacaktın, gidişi bile bana öyle acı kıldın, öyle yaraladın, öyle ki bir gün arkama baktığımda bunları hatırlayacağım. bana. bunu. nasıl. yaparsın. uyanığım, beynim hıpızlı, hatalar gözümün önüne dans, kulağımdaki müzik yarama bıçak, dediğim halde yaptın, yaptın çünkü değilim, değilim, siz hepiniz öyleydiniz ama ben değilim, değilim biliyorum, çok şey biliyorum, değilim, bilirim, başka söze gerek var mı, yok, hiç olmadı. başkaları sinirlenir, kafayı yer, ama ben yiyemiyorum, ben hala çabalıyorum, aynı değiliz. değiliz. değiliz. biliyorum. ne çok seviyorsun biliyorum, ama acın öyle derinden, öyle daracık bir odada yalnızlıkla ve acınla, karşı karşıya gelişler kadar. bana bunu nasıl yaptın, haksızlık, haksızlık, hep haksızlıktı. artık kabullendim, artık hep geçti sandım, ama hep ummadığım yerden yara aldım. özürün. verdiğin. kelimeler. olamaz. artık. dalgam. dinmiyor. sen. içimde. bitmiyorsun. beni bilmiyorsun.
8 notes · View notes
uisare · 9 months
Text
hem benden gitmemen için hem de senden gitmemek için bir savaş halindeyim, ayağımın hiç oturulmamış bir koltuğa değişi kadar soğuk bir savaş halindeyim, günler geçerken ve geriye bakmamak için bağırırken, ağlarken, sızlarken ve hiçbir şey olmamış gibi kahkahalarla gülerken, gözlerindeki o bakışı görürken ve bakışın dayanılmaz bir gönül ağrısına dönüşürken, ne yapacağımı bilmeyerekten elim ayağım birbirine dolaşırken, ağzımın içindeki dilimi dişlerimle sıkı sıkıya ezip kan akıtana kadar sıkarken o savaş hep oradadır, orada bekler ve çürümüş yenilgiyi yüzüme vurmak için gün sayar, ölüm kokan suskunluk ve gürültü hep oradadır ve dilim kanar, çünkü benim savaşım kanlıdır, kan içimde akarken, midemi bulurken, kıkırtım kulaklarına bir yabancının mutluluğundan parçalarmış gibi gelirken, ben de oradayımdır, sana parıltıyla bakan gözlerim ve nefes nefese kalmış sorgularımın, şakalarımın sonu suskunluğumdur. seni seviyorum, seni seviyorum, seni aşkla seviyorum ve ben yalnızca hayata aşık biriyim, ve kanımın son damlasına kadar savaş meydanında oradan oraya basacak mayın arayacak kadar da utanmazım, arlanmazım, neyin ne olduğunu veyahut doğru olanın ne olduğunu bilmeyecek kadar toyum, karnım aç ve birileri benimle kanasın isteyecek kadar meraklısıyım insanların, özür dilerim, seni seviyorum, seni gelişini bekleyip gelince hiçbir şeyi bastıramayışlarım kadar seviyorum, gidişlerim içinden, susuşlarım dışımdan olacak kadar seviyorum. o kanı yutacak kadar, midemde sindirecek kadar seviyorum, o kanla yıkanacak kadar da tutkunum.
1 note · View note
uisare · 9 months
Text
artık çocuk olamayacağım, eski telefonu kaybettim, eski telefon artık yok, gidişlerin bir manası yok, göğsünün en derininden boğazının en ağzına yakın kısmına can acısı, kafada çalan o müzik, iyi olmaya dair bir arayış, etrafta, açık dolap, buruşuk kıyafetlerden bir cadı suratı ve artık yeni olan hiçbir şey olmayacakmış gibi bir kapana kısıklık, ne eskisi gibi ne de yenisi gibi olmaya can atan bir beyin, güzelliğe tutkunluğunun geçişi, kaçışı, şu koca dünyada bir dolu yanlışla var olmayı beceremeyen tek insan, kardeşinin alarmı kulağında çınlıyor, artık bir kardeşin yok, artık o şarkı yok, artı hevesin yok, artık yeni alınmış eski defterinin sayfaları kalın değil, ipince bir kağıdın üstünde yürür gibisin, adımların sert fakat kırılganlığının kime ve neye olduğunu bilmez gibi düşmeyi bekleyiş, artık ölümü beklememe, artık yaşamın manası yok, artık sessiz hayat yok, artık suskunluk yok, yeni beni selamlar ve devam edişler yok, artık kötü olmak sırf kötü olmak değil, artık bir anlamı var bu kötülüklerin ve bir anlamım kalmadı benim, kimseden değilim ve biri bana söyleseydi ne yapacağımı, ölmemi dilerdi yaşamamı söyleyerekten eminim. sıkıntı, sıkıntı, üstüme kendi kapattığım dar kutuyu delen kalemlerim bir gün göğsümü oyacaktı bilirim, yalnızca gördüğüm için. artık çocuk olamayacağım. hiç olamadım. gördüm tattım kokladım bildim, düşündüm konuştum sustum, ama hiç hissedemedim. neşem hep oldu mutluluğa ulaşabilmek için, olmadı, bunaltı, çürümüş kokmuş bir çöp kutusu, çöpe atılmayı bekleyen bir çöp kutusu, yanış ne zaman olacaktı, geri dön. eski telefon, yeni mide ağrısı, eski saçlar, eski koca yüzün elmacıkları, hep aynı kalan alt bolluk, sen nesin, söyleyemeyeceğim. beni bil, beni tat, beni okşa, göz yaşlarım gözümde birikse bile ağlat beni, seni de bilmiyorum, çünkü gerçeklik bilmediğimiz bir kuyu dibi, yosunlu taşların yeşili ovalasan da gitmez, yeşilin kaldıysa senden, seni cebime atsam da fark etmez.
1 note · View note
uisare · 11 months
Text
0 notes
uisare · 1 year
Text
ayağı değil ruhu sakat bu atın, hiçte ilahi değil, durmam duramam, ne anlatacağım bilmiyorum, kime anlatıyorum bilmiyorum, durmayacağımı biliyorum bir tek içim donan bir yavru kuş kadar soğuyana kadar, ya da ruhu değil bu sefer, ayağı sakat bir atın ölümünden on dakika sonra taşranın en verimsiz toprağı üstünde öylece yatarkenki kadar, soğuyacağım ben, hem içim hem dışım soğuyacak, ne anlatmamı istersin- istersiniz, köpekler havlıyor ezan okunmuyor bile daha, kardeşim sessiz çok sessiz konuşuyor kafayı yemişler mi diyor bilmiyorum, bir köpek olmak istiyorum en azından kafayı yiyecek bir kafam olsun diyorum, küçücük kafalı bir şey de olabilirim ya da hiç var olmayıp sadece bir kafa da olabilirim, ruhum dışında her şeyim de var olabilir ama ruhum olmasın benim. midem çalkalanıyor, sen siz, kimseniz, ne anlatmamı istersiniz, durmak yok dedim ama ruhu sakatları da vuruyormuşlar, hem de sadece vurmak değil, tek hamle değil, yavaş yavaş uzun ve bir ezan kadar, sabah ezanı kadar hatta, ben bir at değilim, bir şey bile değilim, ama ruhum sakat, ezan başladı, kardeşim yattı, köpekler sustu, ben size ne anlatacağım.
2 notes · View notes
uisare · 1 year
Text
Tumblr media
3 notes · View notes
uisare · 1 year
Text
içim çok dolu olduğunda, beklediklerim teker teker gerçekleşip yanımda sen olmadığında, dinlediğim o şarkının o sözlerinde kendimi, onu, seni bulduğumda ve bir başkasıyla konuşurken yüzüm güldüğünde, eskiler eski olduğunda ve gelecek hiç gelmeyecekmiş gibi olduğunda, kahvemin son yudumunu hararetle pipetimi dişleyerek içmemeye çalıştığımda bile o kahve bitiyor, ben içmesem başkası içiyor, başkası içmese buharlaşıp her tarafa yapışıp kalıyor, ben de kalıyorum, başında hep dursam bile kestirip atamıyorum, midem doymuyor, ağzımda kahvenin acı tadı, boğazımda kuru balgam, gözlerim bi tek gözlük çerçevemi görüyor, onu da görmesin istiyorum, biri gözlerimi oysun da hiçbir şey görmeyeyim diyorum. ben görmesem de duymasam da konuşmasam da, hissedilecek olan hissediliyor, kenara atılmış bir yarım domates oluyorum, sonra da buzdolabının kenar kısmına, ilaçların üstüne üstü açık bir kaba koyulmuşum da, biri çok hızlı açmış gibi yere yapışıyorum. sularım ve içim hiç temizlenmiyor, zorunda kalmış bile kimse benim için hissetmiyor.
3 notes · View notes
uisare · 1 year
Photo
Tumblr media Tumblr media Tumblr media
La Belle _ Kyun-dong Yeo  (2000)
24K notes · View notes
uisare · 1 year
Text
Tumblr media Tumblr media
7 notes · View notes
uisare · 1 year
Text
hiç kızarmayan yanaklar, terlerin alnının en ucundan başlayıp çenenin altına sinmiş lavanta kokusunun bile üstünü örmek için yaydığı kokuyla ilerlerken, kızarmayan yanaklar, ağzının içinin sağ köşesindeki yirmilik dişinin ağzının sol tarafına kadar acı çektirmek için orada bulunan bir savaşçı gibi acımasızca etrafa ağrılar saçıp sızlanmasına rağmen korkusuzca kızarmayan yanaklar, kızarmayan yanaklarım var benim, bir de hiç kimseden kaçmayan gözlerim. eskiden beridir kaçmaması içindir belki yanaklarımın umursamazlığı, ama tam vakit ne bilmiyorum, uzun mu sürdü yoksa minicik miydi varlığı o halimin, inan bilmiyorum, ama benim gözlerim eskiden kaçardı, ve arkasına bile bakmazdı.
3 notes · View notes
uisare · 1 year
Text
ben şimdi yirmi bir oldum. içimde yirmi birden fazla insan doğurdum. hangisine sorsan altı yaşında. altı yaşıma sorsan inanmaz bu güne çıktığıma. ama gece, çıktım kızım. kazık çaktım bak, koş kucağıma. gözlerim mosmor oldu desem, çocukken de öyleydi ki ben hala çocuğum. biz büyümeyiz diyorum, daha ben çocuk olmadım diyorum, hep kaşlarını çatıyorlar. birtakım izler, güzel insanlar, kalaylı kavgalar biriktirdim biliyorsunuz. bin tane adım oldu 98'den beri. hepsini toplasan ben etmiyor. neyle çarpsan gece çıkıyor. hep bi duvar çıkıyor. yoruldum filan hep aynı nane yani. kurutmadım ama. o kitabı çıkarıcam. bu evden çıkıcam. her yerden gidicem. ne kadar zemheriysek de ben bu davayı bahara çıkarıcam. kutlayanın da kutlamayanın da canını sikeyim. bu kadar yani. bir de vurun ulan, vurun. ben daha ölmem, sikseniz ölmem, anamı babamı sikseler ölmem ve babam annemi sikse hiç doğmam bu sefer.
2 notes · View notes
uisare · 1 year
Text
2 notes · View notes
uisare · 1 year
Text
artık daha farklı yönlerin, daha anlamsız yolların yolcusu ve belki çoktan her şeyle gerçek ilişiğini kesmiş tenekelerden ve çöplerden bir robot, bir şekilde var olan ama makineleşmiş kafasının içinde filizlenen daha doğrusu bunun için çabalayan bir çeşit kıpırdanma veya düşünce, daha doğrusu his, veya insanlar ne demişse ona ulaşmayı denerken bir korku, bir hatıralar şimşeği aşağılara ve tam gözünün önüne düştü. bir göz kamaşması, robotların bile bir çeşit reflekse sahip olduğunu gösteren bir hareket. hatta belki robotların bile umut etmeye meyli olduğunu gösteren bir şimşekti bu ki yine de fazla anlam kazanamıyordu gözünde çoğu şey. o an çöpten ellerine odaklanmaya karar verdi, çünkü şimşek gelmiş ve geçmişti. bir şeyler diledi, ama kimse görmüyor ya da duymuyordu onu, zaten duysalardı da muhtemelen bir önemi olmazdı, hiçbir eylem ya da cevap gerektirmezdi bu duyuş. Çünkü yalnızca hayal kırıklıklarından oluşuyordu hayat ve belki de biraz yaşamaya değebilecek anlar, ama onun dışında bir robot için, hele ki bozulmuş çöpten bir robot için nasıl bir beklenti içinde bulunabilirdin? çöpten robot bunu bilmesine rağmen, aslında bomboş, sayıklamalarla ve anlamsız cümlelerle dolu karmaşık önemsiz ve biraz önemli şeyleriyle duracaktı. öylece duracak ve akışıyla, farklı yönlerin, daha anlamsız yolların yolcusu olacak ve belki de her şeyle ilişiğini kesecekti.
1 note · View note
uisare · 1 year
Text
kirpiklerim kıvır kıvır parmaklarım oynak, elim çıksa yüzüme gözüme soksam oynak parmaklardan işaret olanı, güvenilir sağ elimin oynak işaret parmağı, bir oraya bir buraya sağ salim varmak gibi bir ihtimal söz konusu değil aşağıya. yazdıklarımı algılayamayan gözlerime gerekiyor acı, otobur bir yaratık için ağız sulandıran sulu ve renkli göz, sol gözüm, şeylerin olağan seyrini bozan gözüm, sağ olan sonraya kaldı çünkü evren bir devrimdir ve sağ gözüm de bir parçası.
5 notes · View notes
uisare · 1 year
Text
beni ben yapan şeylerden uzun süredir kaçış halindeyim, arkama bakmıyorum çünkü bakarsam biliyorum geri geri yürürüm, geri geri yürürken güzel görülmemekten, sevilesi olmamaktan, eskisi gibi olmamaktan korkuyorum, eskisinden daha çirkin olursam biliyorum mahvolurum, çünkü ben eskiden de eski beni hiç sevmiyordum, midemden gurul gurul sesler geliyor, sanat için yaşıyorum diyorum ama yaşamıyorum, normal bir insan gibi yaşıyorum, sabah uyanıyorum, sigara yakıyorum, kahve yapmadan sigara hiç yapmıyorum, spor var spor yapıyorum, resim çiziyorum cart curt bunlar sikimsonik aptal şeyler, hiçbir şey okumuyorum ve yazmıyorum çünkü bunlar beni ben yapan şeyler. kafamı dağıtmak için yeterli imkana sahip olduğum için ona buna şuna kendime şükür ediyorum, sonra bu imkan yüzünden hiç sevilmediğim geliyor aklıma gülüyorum, üzüldüğüm mü sanıldı, yok artık ben uzun süredir hiç üzülmüyorum, çünkü dediğim gibi hiç kendim gibi olmuyorum ve geri dönüş yolunu her zamanki gibi unuttum, ama ilk defa geriye dönsem de, olduğum yerde ayaklarım yere çin yapıştırıcıyla yapıştırılsa da, sabun sürülüp öğretmenin sorusuna müthiş bir güvenle verdiğim cevaptaki sürtünme kuvettiyle kayıversem de, kendi isteğimle bizzat adım atsam da gelecekten korkmaktan vazgeçmeyeceğim. unutmuyorum, hiç de unutmayacağım.
11 notes · View notes
uisare · 1 year
Text
kimsenin görmediğini sen gördün mü, suskun olanı duydun mu, ıslak olanı kuru, kuru olanı ıslak bildin mi, yalandan bir geleceğin yalandan taşlarını dizerken kalene birçok farklı parçanın bileşiminin sağlam olmayacağını öğrendin mi, boğazları yırtılırcasına ilgi ve şefkat isteyen o koca gözlü çocukların başını okşadın mı, sen biri için sen olmaktan hiç vazgeçtin mi, geri adım attın mı, sakin kaldın mı, yalnızlığına ortak oldun mu, onun suskunluğuyla hiç sustun mu, sen biri için bir kez olsun çabaladın mı, kalpleri milyonlarca yıldır oradan oraya sürüklenen ve minik bir kum tanesine dönüşmüş taşlar gibi deniz suyuyla parıl parıl parlayan fakat kuruyunca o parıltılı halinden eser kalmayan insanlar tanıdın mı, yanlışları seçeni seçtin mi sen hiç, yanlışları seçeni bir yanlış olarak seçtin mi, yanlış seçimlerin doğruları götürdü mü, gidenler sana geri dönecek kadar sevdi mi, birilerinin yanlış seçimi olup utanmadan af diledin mi, gülemediğin şeylere yapay cevaplar bulup kendini sevdirdin mi, yaptıysan insan, yapmadıysan tanrısın, ve tanrı hep farklı olandır.
7 notes · View notes
uisare · 2 years
Text
hiçbir şey istemiyorum diye diye beynine soktuğum hevessizlik ve mide bulantısına eş değer yalnızlığım büyük ölçüde sana çok şeyler veriyorum gibi anlaşıldı, gözündeki küçüklüğümden çıkardığın sonuç hiç gitmeyecek oluşuydu, liseli mini mini uzayan boyları ve sakallarıyla, kızların çıkmış memelerinden sakınırcacasına göz kaçıran o kanı deli meraklı çocukların yanlarında insanın kendini ne denli yalnız ve boğuk hissettiğini biliyorsun, sen de kadın oldun ve sen de hissettin o tiksinç duygusunu, utanmayı, "arlanmış" olmayı, işte belki dudaklarıma, memelerime, konuşurken arada sırada çıkarttığım pürüzlü dilime, ve sakladığım, sevmediğim, işin özünde yalnızca leş bir balık kokusuna sahip vajinama bakmadın sen, ama ruhuma dokundun, avuçladın, sıktın, yeni kesilmiş tırnaklarının keskinliğini hissettim ben eğer ki- ruhum bir beden olsaydı- sırtımda. sonsuza kadar sevecek kadar güçlü değilim ben, ama acıyı tutarım, unutmam, sakınırım mutluluklara karşı, bir anne gibi kucak açarım, yavrumu korumak pahasına damarlarda akan açılacak yaradan süzen kırmızı kan umurumda olmaz benim, gözümü kan bürür kan akıtırım, ve gömerim en derine, ne kadar derinse bana o kadar yakındır, çünkü ben bir dünya isem, çekirdek aklımdır.
8 notes · View notes