umutturkoglu-blog
umutturkoglu-blog
psk.umut türkoğlu
5 posts
Don't wanna be here? Send us removal request.
umutturkoglu-blog · 6 years ago
Text
İnanna - Dumuzi Aşkı ve Bilinmeyen Aşık Enkimdu
Amon Ra yazılırken yüzlerce kadim tableti okudum inceledim. Kadim bilgileri toplayarak ve derleyerek günümüz araştırmacılarının yorumlarıyla yoğurdum. Bu sayede hem Nibirulu bir anunnaki prensi olan Marduk / Amon Ra nın hayatını yazdım hem de dünyanın dört yüz elli bin yıllık tarihine bir kapı araladım. Tabiki de Amon Ra nın içinde tüm bilgileri bulmak mümkün değil. Sonuçta kazılardan çıkarılmış beş yüz bin tablet bulunmakta ve her birine ulaşmak mümkün değil, yine her tabletin içeriğinin yazılması Amon Ra yı çok kalın bir kitap yapardı. İşte okuduğum, öğrendiğim ama Amon Ra da yazmadığım tabletlerden birisi: İnanna Çiftçiyi Yeğler. İnanna-Dumuzi aşkını ve bu aşkın yüzünden neler yaşandığını zaten kitabımızda anlatmıştık ama kitabın bütünlüğü açısından detaya girmemiştik. İnanna için aslında başka bir talibin olduğu ve Dumuzi'nin psikopat bir şekilde aşkına sahip çıktığını da şimdi anlatayım. İstanbul Arkeoloji Müzesinde sergilenen ve Kramer tarafından çevirisi yapılmış İnanna Çiftçiyi Yeğler adındaki tablete göre: İnanna bir eş seçmek üzeredir ama bir türlü kararını verememektedir. İnanna'nın iki talibi vardır: Birisi Enki'nin oğlu Prens Dumuzi, diğeri ise üst rütbeli bir anunnaki olan Enkimdu. Kardeşi Samaş, Dumuzi'yi seçmesi için ısrar eder ama İnanna mantıksal değil duygusal yaklaşır ve diğer talibi Enkimdu'yu seçer. Bunun üzerine Dumuzi, İnanna ile görüşmeye gelir ve neden kendisini seçmediğini öğrenmek ister. Dumuzi bir prenstir ve Afrika'nın orta bölümü ona aittir. O sırada Enkimdu'da duyup gelir ama Dumuzi onu görünce sinirlenir, hatta psikopata bağlar. İnanna sessizliğini korur ve sadece izler. Enkimdu sakin biridir ve kavgacı Dumuzi'yi yatıştırmaya çalışır. Dumuzi bir türlü sakinleşmez ve her yere tehditler yağdırır. Enkimdu'nun karşısında bir prens vardır ve eli kolu bağlıdır. Hem Samaş'ın baskısı, hem ailesinin verdiği yük(Enki-Enlil Klanları arasında bir köprü olacak bu evlilik denmesi), hem de Dumuzi'nin kendisi için yaptığı onca şey, İnanna'nın fikrini değiştirmez. Ancak baskılara dayanamayan Enkimdu vazgeçince İnanna'da pes eder. Sonunda Dumuzi'ye evet der. Dumuzi'ye verdiği yanıt mantıkla alakalıdır. Bu karardan sonra olanları zaten biliyorsunuz...
0 notes
umutturkoglu-blog · 6 years ago
Text
Kuran’da Dünya Dışı Yaşam
Kur’an’da Boyutlar ve Zamanötesi Yolculuk Kur’an’da Boyut, Zaman ve Yıldız geçitleri Bing Bang gerçekleştiğinde zaman sıfırın artı ve eksi yönünde doğru iki yönlü akmaya başlamıştır. Birisi “Ol” diğeri “Öl” yönüdür. Bu iki yön bir daireyi tamamlamak zorundadır. Bu daire tamamlandığında kıyamet dediğimiz olgu gerçekleşecektir. Aslında Allah katında her şey olup bitmiştir. O yüzden Allah “Kıyamet koptu.” Buyuruyor. Allah’a göre kıyamet kopmuştur ancak zaman boyutuna hapsedilmiş bizler, henüz o zamana ulaşmış değiliz. Paralel evrenler gereği bizim evrenimizin yaşı 20 milyar yıl ise, sıfır noktasının ötesinde de eksi 20 milyar yıl yaşında bir evren mevcuttur. İki evren arasındaki zaman dilimi 40 milyar yıldır. Hâlbuki ikisi de aynı uzayda aynı yerdedir fakat araya zaman duvarı girmiştir. İki evren arasındaki mesafe 40 milyar yıl olduğu halde yıldız geçitleriyle aralarında bir saniyenin altında bir sürede geçiş mümkündür. Yani bir defter sayfasını toplu iğneyle delip arkadaki sayfaya geçmek gibi düşünebiliriz bunu. Paralel evrenler arasındaki geçişler yıldız geçitlerinden özel izinlerle yapılmaktadır. Hz Peygamberimizde Miraç’ta Yıldız Geçitlerinden geçmiştir. Nitekim her geçidin girişinde ondan geçiş ruhsatı olup olmadığı sorulmuştur ve Cebrail’e “Men maak(Yanındaki kimdir?)” denmiştir. Çünkü normal olarak maddi bir beden yıldız geçidinden geçerken yok olabilmektedir. Ancak onun sırrını bilenler ve izinli olanlar o geçitlerden rahatça geçebilmektedirler. İnsanın bedeniyle Ahiret’e intikal edeceğinin sırrı da burada gizlidir. Paralel Evrenler Maddi evrenden bildiğimiz pozitif beyaz evren katlarından sayısız paralel evrenler oluşmuştur. Bunun tersine birde anti madde ya da negatif soyut evrenler olduğunu düşünürsek bunlarında negatif paralel evrenleri olmalıdır. Paralel negatif ve pozitif, madde ve anti madde evrenleri kara delikler birbirine bağlamaktadır. Yıldız Geçidi denen mekân boyutu da diyebiliriz buna. Eğer kara delikler olmasaydı sonsuza kadar diğer evrenlerden haberimiz olmayacaktı. Ayette geçen “Allah iki doğunun da iki batınında Rabbidir” sözleriyle “Âlemlerin Rabbi” bu hakikati anlatır. Böylece Allah var olan bütün evrenlerin kendi kudreti altında olduğunu hatırlatır. Beyaz evrendeki doğu, siyah evrendeki batı olmaktadır. Bu paralel evrenleri biz üst üste konmuş levhalar olarak algılarız. Bu evrenleri birbirine bağlayan tüneller ise yukarıda söylediğimiz yıldız geçitleridir. Bizim evrenimiz üç mekân üzerine kuruludur. Yıldız geçitleri ise dördüncü mekândır. Sürüngenlerin gözleri iki yanda olduğu halde derinlik duygusunu anlayamazlar. Her şeyi sinema perdesi gibi üst üste yapışık görürler. Başka canlılar derinliği görebilirler ama onlar da zamanı algılayamazlar. Dört boyutu birden(en, boy, derinlik ve zaman) algılayabilen sadece insan zihnidir. Sürüngenler derinliği nasıl algılayamıyorsa bizlerde Yıldız Geçitlerini algılayamıyoruz. Bu yıldız geçitleri bizim bir üst boyuta geçmemizi sağladığı gibi, üst boyutta yaşayan varlıklarında bizim boyutumuza geçmesini sağlamaktadır. Bu geçitler zaman sürecini ortadan kaldırmaktadır. Bilindiği gibi rüyalarda bizim bildiğimiz zaman mefhumu yoktur. Aynı anda sayısız mekânda sayısız olayı yaşayabilmekteyiz. Dolayısıyla tek yönlü zaman şeridiyle ancak milyarlarca ışık yılı bir sürede kat edebileceğimiz bir yolu Yıldız Geçitleri vasıtasıyla bir anda geçebilme imkânına sahibiz.
0 notes
umutturkoglu-blog · 6 years ago
Text
PARALEL EVRENDEKİ EŞBENİM ŞU AN NE YAPIYOR ACABA?
Evde geçirdiğim akşamlarımın değişmez ritüeli, kucağımda tepsi ile televizyon karşısındaki koltuğuma kurulup film ya da dizi seyretmektir. Bu akşam da tavsiye üzerine seyrettiğim 2013 yapımı Paralel Evren(Coherence) isimli film beni, filmin adını aldığı konuyu biraz kurcalamaya yöneltti. Filmin konusu oldukça sıradan: Bir kuyruklu yıldızın dünyanın epey yakınından geçeceği bir gecede bir grup arkadaş biraraya gelirler. Yemek sırasında elektrikler kesilir. Gizemli bir evde ışıkların yandığını farkeden grubun yaşadığı enteresan olayların Paralel Evren teması çercevesinde anlatıldığı bu filmde gerçekle hayal birbirine karışır. Aslında Paralel Evren daha önce de Donnie Darko, Butterfly Effect, Matrix ve Sliding Doors gibi hatırlarımızda yer etmiş kült filmler, Lost ve Fringe gibi hayran kitlesi milyonları bulan dizilere konu olmuş bir olgu. İsmi basit ve anlaşılır görünse de konu oldukça karmaşık. Paralel Evren en yalın anlatımıyla, "Fizik kuramına göre kuantum fiziği sayesinde insanın aynı anda birçok yerde olabilme durumu"dur.  Tanımı biraz daha yaratılışsal bir çerçeveye sokarsak: Şu an içinde bulunduğumuz evrenin atomdan daha küçük bir zerreciğin saniyeden daha kısa bir süre içinde aniden patlaması sonucu oluştuğu düşünülmektedir. Bu zerreciğin patlamadan önceki yerinde ise kara delik denilen belirsiz bir bölge bulunmaktadır. Bilimadamları bu bölgeden geçilerek fizik kuralları tamamen farklı başka bir paralel evrene geçileceğine inanmaktadırlar. Kainatın ve maddenin yaratılışını izah etmek için de kullanılan bu fizik teorisinin, matematiksel olarak mümkün olabileceği de ispatlanmıştır. "Bu anı daha önce yaşamıştım" ya da "Burayı daha önce görmüştüm"tarzı deja vu deneyimleri de paralel evren olgusu ile açıklanmaya çalışılmaktadır. Kuantum fiziğinin bu teorisine göre dünya üzerinde birçok paralel evren ve bu evrenlerde varolmaya devam eden birçok eşbenimiz var. Yani, her hareketimiz farklı bir sonuç doğurmuş; ve bu sonuçlara bağlı olarak farklı evrenlerde apayrı deneyimler  yaşıyoruz. Kısacası, bulunduğumuz ortamda, birkaç paralel evren daha aynı anda ama farklı boyutlarda mevcut. Kulağımızla duymadığımız ya da gözümüzle görmediğimiz için bizim üçboyutlu algılama yeteneğimiz bunları algılamada zayıf kalıyor. Bunun sonucu olarak da bu evrenleri fark edemiyoruz. Paralel Evren olgusunun gerçek olması durumunda her bir ihtimalin her bir paralel evrende farklı gerçeklestiği düşünülürse (Sliding Doors filmini izleyenler hatırlayacaktır) sonsuz paralel evren ve eşbenlerin hüküm sürdüğü yansımalar silsilesinden bahsetmek mümkün. Şu aşamada ortada kanıtlanmış ya da realize edilmiş birşey olmasa da, teorinin sadece mümkün olabilirliği ispatlanmış olsa da kuantum evreninde ne zaman bir seçim yapsam bir evrenin ve bir eşbenimin daha doğma ihtimali bana biraz ürkütücü gelmedi desem yalan olur. Diğer yandan da, yaptığım her seçimin diğer alternatifini yapsaydım neler olurdu diye düşünmek de eğlenceli geliyor. Bu yazıyı okuduktan sonra siz neler düşüneceksiniz bilmem ama ben hayatımın geri kalanına "Paralel Evren'e inanma; Paralel Evren'siz kalma !" şeklinde bir motto benimseyerek devam etme kararı aldım.
0 notes
umutturkoglu-blog · 6 years ago
Text
TANRI TASAVUFLARIN YANSIMASIMI
Tanrý Tasavvurunu Kullandýðýmýz Baðlam Tanrý’yý belirli bir biçimde anlama ve tasavvur etme, temelde insan tarafýndan gerçekleþtirilen zihinsel bir giriþimdir. Ýnsanlýðýn tarihsel tecrübesi de bunu göstermektedir. Tek bir dindarlýk türünden söz edilemeyeceði gibi genel geçer tek bir Tanrý tasavvurundan da söz edilemez. Aslýnda Tanrý kavramýnýn yapýsal formu da Onun tek bir þekilde algýlanmasýný veya anlaþýlmasýný olanaksýz kýlmaktadýr. Örneðin teologlar Onun hakkýnda konuþurken, bir yandan Onu belli tanýmlanabilir biçimlerde eylemlerde bulunan ve bireylerle ortak niteliklere sahip bir varlýk olarak tanýmlarlarken, diðer yandan Onu bilgiye hiçbir zaman konu olmayacak biçimde her þeyi bilen, kadir-i mutlak, baþlangýcý ve sonu olmayan bir varlýk olarak sunmaktadýrlar. Bu durum tanrý hakkýnda birbirinden farklý tasarýmlarýn doðmasýna neden olmaktadýr. Dinlerin Tanrý’yý bizlere sunumu ile, felsefecilerin Tanrý hakkýndaki anlatýlarý birbirinden farklýdýr. Ýbrahimi dinler, yaþayan, aktif, insan ve tabiatla sürekli bir iliþki içinde bulunan bir Tanrý tasavvuruna sahipken, filozoflar Tanrý’nýn münezzeh olduðu öðretisinden hareketle Onun hakkýnda olumlayýcý hiçbir yüklem kullanmamaya özellikle dikkat ederler. Aslýnda felsefenin aksine tek Tanrý inancýna dayalý herhangi bir din ve teolojik sistem, Tanrý’nýn bilinebileceðini ve hakkýnda olumlu yüklemler kullanýlabileceðini kabul etmek durumundadýr.1 Kitabi dinler tarafýndan ortaya konan ve kendisini vahiyle insanoðluna açan Tanrý ile filozofun tasarýmladýðý, sadece metafiziksel gereksinimleri karþýlayan Tanrý arasýnda ciddi bir tasavvur farklýlýðý vardýr. Her þeyden önce Ýbrahim’in Tanrý’sý filozoflarýn Tanrý’sýndan daha ayrýntýlý bir özelliðe sahiptir. Onun kendine özgü nitelikleri vardýr. Bu nitelikler inanan kiþilerin kaderini doðrudan doðruya belirler, Ýnsanlar Tanrý’ya sadece aklýn otoritesi ile deðil, ayný zamanda tanrýsal çaðrý ve vahiyle de baðlanýrlar.2 Filozoflarýn Tanrý’sý, Yahudi, Hýristiyan ve Müslümanlarýn inandýðý vahiy Tanrý’sýndan, erdem, adalet, sevgi ve merhamet Tanrý’sýndan, göklerin ve yerin, insanýn yaratýcýsý Tanrý’dan farklýdýr.3 Bütün bunlarýn yanýnda kitabi dinlerin kendi aralarýnda ve her bir kitabi dinin kendi içinde birbirinden farklý Tanrý tasavvuru görmek mümkündür. Örneðin ayný din içerisinde ortaya çýkmýþ ve geliþmiþ her bir teolojik sistemin kendine özgü bir Tanrý algýlama biçimi vardýr. Mu’tezili Tanrý tasavvuru ile Eþ’ari Tanrý tasavvuru pek çok açýdan birbirinden ayrýlýr. Bir kelamcýnýn Tanrý’yý anlamasý ve algýlamasý ile bir tasavvufçunun Tanrý’yý tasavvur etme biçimi birbirinden çok farklýdýr. Ýnsanýn Tanrý ile kurduðu her türlü iliþki, temelde Tanrý’nýn bir tasavvuru aracýlýðýyla gerçekleþir. Tanrý’nýn herhangi bir biçimde tasavvur edilmesi ve anlaþýlmasý bizzat Tanrý’nýn kendisi tarafýndan oluþturulduðu gibi, insan zihni tarafýndan da oluþturulmaktadýr. Baþka bir ifadeyle tasavvurlarýn oluþumunda hem Tanrý’nýn kendisi hem de insan rol oynamaktadýr. Bu konuda insanýn rolü kurumsallaþmýþ yapýlar olarak teolojiler aracýlýðýyla kendini göstermektedir. Ancak hemen belirtmek gerekir ki teolojiler tarafýndan kurgulanan ve oluþturulan Tanrý tasavvurlarý vahyin sunduðu otantik tasavvurlardan doðal olarak ayrýþmaktadýr. Bu ayrýþmanýn ve farklýlýðýn temel nedenleri olarak, Tanrý’nýn akýl ile kavranabilecek bir nesne olmamasý ve insan aklýnýn, sosyolojik, psikolojik ve fizyolojik unsurlardan baðýmsýz olmamasý gösterilebilir. Öte yandan insan aklýnýn, dönemin kültürel geliþim seviyesine baðlý dil içinde ifadesini bulan bir meleke olmasý4 bu ayrýþmayý 1 Turan Koç, Din Dili, Kayseri, 1995, s .62, 63. 2 Georges Gusdorf, Ýnsan ve Tanrý, Çev. Zeki Özcan, Ýstanbul, 2000, s. 20. 3 I. J. Ervin Rosenthal, Political Thought In Medýeval Islam, Cambridge At The Universýty Pres, 1958, s. 16. 4 Hasan Hanefi, “Teoloji mi Antropoloji mi?”, Çev. M. Sait Yazýcýoðlu, AÜÝF Derg., XXII, 507; Ýlhami Güler, Allah’ýn Ahlakiliði Sorunu, Ankara, 2000, s. 11. 109 doðal kýlmaktadýr. Gerçekte insan olarak hiç kimse, yaþadýðý dönemin dili, kültürü, kurumlarý, gelenekleri ve teolojileri olmaksýzýn Tanrý’ya yönelme olanaðý bulamaz. Bu baðlamda Tanrý tasavvurlarýnda daima tarihin ve tarihte olup biten tecrübenin izlerine hep rastlanýlabilir.5 Zira bizler aþkýn olandan söz ederken tecrübemize bütünüyle yabancý olan bir þeyden söz etmiyoruz. Ayný þekilde tarihte yaþanan tecrübelerin Tanrý’nýn kendisini bize sunmasýyla doðrudan bir iliþkisi vardýr. Baþka bir ifadeyle insanýn yaþadýðý tecrübenin þekillenmesinde Tanrý’nýn kendisini tanýtma adýna etkisini yadsýyamayýz. Tarihin mutlak hakikate katýlýmý veya mutlak hakikatin tarihe katýlýmý olarak da deðerlendirilebilecek bu etkileþim, yaþamýn her alanýnda olduðu gibi teolojik ve politik sistemlerin oluþmasýnda da önemli rol oynamýþtýr. Bu durumda þu soru gündeme gelmektedir: Tanrý tasavvurlarýnýn oluþmasýnda belirleyici unsur insan tecrübesi midir? yoksa, bizzat Tanrý’nýn kendisi mi bu tasavvurlarý belirlemektedir? Her þeyden önce Tanrý’ya iliþkin tasavvurlar, Tanrý’nýn kendisi deðildir. Tanrý’ya yönelik tasavvurlarý belirleyen Tanrý’nýn kendisi olduðu kadar, insandýr da. Ýnsanýn zihinsel kurgu yeteneði bu tasavvurlarýn oluþmasýnda önemli bir yere sahiptir. Bu tasavvurlarýn hayali(imaginative) olmamasý için dýþ dünyanýn gerçekliði ya da hakikati üzerine oturmasý gerekir.6 Tasavvurlarýn oluþmasýnda insanýn ne derece etkin olduðunu, ilk çað filozoflarýndan Ksenophanes’in ifadeleri açýk bir þekilde göstermektedir. O, Homeros-Hesiodosçu insanbiçimci çoktanrýcýlýk anlayýþýna þu eleþtirileri getirir: “Homeros ve Hesiodos tanrýlara, insanlar arasýnda ne kadar ayýp ve kusur varsa hepsini yüklemiþlerdir; Hýrsýzlýk, zina ve birbirlerini kandýrma… insanlar, tanrýlarýn kendileri gibi doðmuþ olduklarýný ve kendilerinkine benzeyen elbiseleri, sesleri ve biçimleri olduðunu sanmaktadýrlar… Evet, eðer öküzlerin, atlarýn ve aslanlarýn elleri olsaydý ve onlar elleriyle insanlar gibi resim yapmasýný ve sanat eserleri meydana getirmesini bilselerdi, atlar tanrýlarýn biçimlerini atlarýnkine, öküzler öküzlerinkine benzer çizerlerdi ve onlarýn her birine de kendi türlerine uygun bedenler verirlerdi… Habeþler, tanrýlarýn kara ve basýk burunlu, Trakyalýlar ise mavi gözlü ve kýzýl saçlý olduklarýný söylerler.” 
Sayın Mahmut AY tşk.
0 notes
umutturkoglu-blog · 6 years ago
Text
PARALEL EVREN ACABA BİZ NERDEYİZ
Son yıllarda ortaya çıkan Sicim Teorisi, M Teorisi ve Görelilik Teorisi ile Kuantum mekaniğini içine alarak birleşen yeni bakış açısına göre, bizim çok sayıda paralel evren ve bu evrenlerde yaşayan diğer eş benlerimiz var.
nı daha önce yaşamıştım… Buraya daha önce gelmiştim… Bu olayı rüyamda birebir görmüştüm… Bu cümleler sayısız insanın kullandığı sıra dışı bir olayı anlatır. Ve bu olaya Dejavu adı verilir. Sıra dışı olmasının nedeni bilimin bunu tam olarak açıklayamamış olmasındandır. Laboratuvar çalışmaları ve Beyin MR’ı ile yapılan incelemelerde, beynin önbellek ve uzun süreli belleği arasındaki kayıt alışverişi sırasında yaşanan mikro saniyelik gecikme olduğu söylenmiştir. Beynin sağ lobu ile sol lobu arasındaki bilgi, alışverişinin gecikmesi nedeniyle olduğu da iddia edilir.
Bazı epilepsi hastalarının kriz geçirmeden önce Dejavu hissi yaşamış olmaları diğer ilginç tespittir. Hatta bazı doktorlar sık Dejavu hissi yaşayanların sağlıksız olduğunu ve tıbba başvurmaları gerektiğini söyler. Lakin beyin dalgaları ile ilgili bilgilere baktığımızda ilginç bir gerçekle karşılaşırız. Durugörü, medyumluk, şifacılık gibi uygulamalar sırasında beyinden dağılan dalga boyları ile epilepsi krizi sırasında dağılan beyin dalgaları aynı frekanslardadır. Yoga ve pek çok İnisiyasyon uygulamasında deneysel olarak çalışan para psikologlar, Alfa dalga durumunun Telepati, Duru görü ve Kehanetlerle alakası olduğunu bilmektedirler. Bu dalgaların düzene konulması için önerilen çalışmaların başında ise nefes egzersizleri geliyor. Çünkü nefes egzersizleri ile beyin dalgaları değiştirilebilir ve yönetilebilir.
Bilimin klasik açıklamaları kimi ne kadar tatmin ediyor bilemem. Ama Dejavu örneklerini incelerken, bu açıklamalar anlık yaşanan Dejavu’ları açıklamaya belki yeterli olabilir. Buna karşın daha kapsamlı Dejavu örnekleri için yetersizdir bilimin izahları.
Şimdi bildiğimiz klasik bilgileri bir tarafa bırakıp zihnimizi özgürleştirelim ve Dejavu’ya başka açılardan bakmayı deneyelim. Bu açılar da yine bilimsel teorilere dayanıyor aslında. Tek farkı, bu teorilerin henüz klasik bilim bakışına sahip sabit fikirli diğer bilim adamları tarafından kabul edilmemiş olmasıdır. Bilim adamları arasında birbirini çekememe gerçeğinin herkese göre daha çok olduğunu da unutmadan ekleyelim.
Son yıllarda ortaya çıkan; Sicim teorisi, M Teorisi (Her şeyin Teorisi) ve Görelilik Teorisi ile Kuantum mekaniğini içine alarak birleşen yeni bakış açısına göre baktığımızda işler değişiyor. Bu birleşik teoriye göre bizim çok sayıda paralel evrenimiz ve bu paralel evrenlerde yaşayan diğer eşbenlerimiz var. Bu birleşik teoriye göre; evrendeki her şey titreşimlerden oluşuyor. Bu birleşik teoriye göre; atom altı parçacıklar evrenin her yerinde aynı anda bulunabiliyor. Bu birleşik teoriye göre; bu parçacıklar arasında telepati mevcut yani haberleşebiliyorlar. Bu teoriye göre biz, bir başka evrenin yansıma evreninde olabiliriz. Yine bu teoriye göre; zaman ve bilgi aynı anda bizim olduğumuz noktada zaten mevcut. Tıpkı gözümüzün ve kulağımızın görüp duyamadığı ses ve ışık dalgaları gibi… Yani üç boyutlu algılama kapasitemiz yanı başımızda duran bilgiyi ya da titreşimi alamıyor.
“The Fabric of The Cosmos” kitabının yazarı Brian Greene, sicimlere ait kanıtın kozmik mikrodalga fonda (gökyüzünün her yerinden görülebilen ışınım) bulunabileceğini düşünüyor. Greene, “Sicimlerin bize verdiği mesajı anlamayı öğrenmemiz gerekiyor” diyor.
Bu birleşik teoriyi anlayabilmek için sayfalar dolusu bilgi anlatmak gerekiyor. Bu kadar kalabalık bilgi ağının içinde beynin devreleri karışıp, içinden çıkılmaz hale gelebiliyor her şey. Bu yüzden meraklısına mutlaka Kuantum mekaniği, parçacık fiziği, uzay fiziği, paralel evrenler teorilerini ayrıntılarıyla incelemelerini öneriyorum ve Dejavu’yu bu bilgiler prizmasından geçirip biraz sadeleştirerek ele almak istiyorum. Özellikle paralel evrenlerimiz olduğunu düşündüğümüzde birçok şey için kendimize izahlar bulabiliyoruz.
Dejavu ve paralel evrenler
Paralel evrenlerimizin hepsi aynı anda vardır. Buna rağmen biz içinde olduğumuzu sandığımız tek bir evrenimizdeki farkındalığımızı yaşarız. Potansiyel diğer evrenlerimizde yolculuk yapan diğer ben’lerimiz bize uyarı mesajları gönderebilir. Bu paralel evrenin birinci gerçeğidir, çünkü titreşim ve sicim teorisi ile fotonların haberleşmesi gerçeği bunu mümkün kılar.
Varlığımızın öz gücü, tüm paralel evrenlerimizdeki farkındalıklarımıza dağıtılarak kullanılır. Bu güç varlığımızın dalga formunda olan öz varlığımızın kullandığı güçtür. Yani her evrenimizdeki eşbenimiz, ana kaynaktan gelen bir güç kullanarak yaşar. Birden fazla eşbenin olması, her benin belli miktarda gücü olması demektir. Diğer evrenlerden bazılarının iptal edilmesi, var olan özgücün daha az sayıya bölünmesi demektir. İptal edebildiğimiz paralel evrenimiz için kullandığımız güçler tek bir evrende kullanılırsa o evrenimizdeki benimizin yetkileri çoğalır. Bazı insanlar bunu yapabilmiştir. O evrenler bazen erkli rüyalarda iptal edilir, bazen bilinçaltı zihin kayıtları temizlenerek iptal edilir. Yani bağlı olduğumuz geçmiş hikâyelerimizden özgürleşerek yaparız bunu.
Bir takım çalışmalarla o paralel koridorumuza gideriz ve orada biriken enerji telciklerini geri alırız. Psikanaliz, hipnoz, Toltek özetlemesi ile yapılan şey tam da budur. Geçmişten gelen ve acısını çektiğimiz seçimlerimizin enerji kayıtlarını temizlemek bizi diğer paralel evrenlerimizden de özgürleştirir ve güçlendirir. Yani diğer bir paralel evrenimiz iptal etmiş oluruz. Kendi koridorumuzun içindeki güç yeterli duruma geldiğinde zamanın lineer çizgisinin büyülü tutukluluğundan kurtulabiliriz. Yanlara doğru dağılıp, diğer koridorlara akıp giden enerji tek bir koridor içerisinde toplandığında o koridor içerisindeki zamanı görme yeteneği artar.
Böylelikle öz bene biraz daha yaklaşmış olan ben, zaman çarkının ortasında oturarak kendi bütün zamanlarını görebilir. Yani, gelen zamanı ve giden zamanı… Bu görme; bazen durugörü, bazen şifa, bazen rüya erki olarak kullanılır. Şifacıların, durugörücülerin, Rüyacıların yaptığı şey tam da budur… Artan bu erkin nasıl kullanacağına ben’in kendisi karar verir. Bu aşamada Ben ile Özben arasındaki bağlantı sağlamlaşmış, kuvvetlenmiş ve temizlenmiş olduğundan varlık kendi öz amacını daha iyi bilir ve anlar ve kendi öz amacına uygun çalışır ve yaşar. Bu çalışma sonrası bir koridor içinde yaşayan ben, Özbeni ile gitgide daha fazla yakınlaşır. Yolculuk öze doğru olmaya başlar. Vuslat denilen şey budur. Kavuşmak…
Zaman aslında bir çark gibidir, bizim zihnimizdeki boyut kapasitesiyle ancak buna benzetebiliriz. Bu çark aynı anda, sonsuz sayıda koridor içererek döner. Bu koridorların her biri bizim seçimlerimizin koridorlarıdır. En kuvvetli koridorlar önemli seçimlerimizi yaparak oluşturduğumuz koridorlardır. Evlilik, meslek, eğitim seçimleri gibi seçimlerimiz sırasındaki seçmediğimizi düşündüğümüz alternatif şıklar diğer en kuvvetli paralel evrenimizi oluşturur. Hayatımızdaki bu seçimleri yaparken hissederiz bu seçimlerin önemli birer köşe başı olduğunu… Hani böyle önemli her seçim sonrası aklımızın bir köşesinde kalır diğer seçenek ile ilgili duygularımız. İşte o duygular bir taraftan akmaya devam eder ve paralel diğer evrenimizi besler. Varlığımızın içinden akıp giden o enerji, yürüdüğümüzü sandığımız evrenimizin içindeki ben’i zayıflatır. Geçmiş hikâyelerimizin duygu kayıtlarını temizlemek bu nedenle bizi güçlendirir. Hayatımız boyu kaç önemli seçim yaparız, bir düşünsek. Şu cümle çok şey anlatıyor:
“Kuantum evreninde ne zaman bir seçim yapılsa bir evren daha doğar.”
Asıl olan öz varlık zaman çarkının çarkın ortasında oturur ve bütün koridorları görür. Yani onun için her şey ŞİMDİ’ dir. Bütün koridorlarda dolaşan sayısız eşben vardır. Ama o benler sadece kendi koridorunun içini görür. Yani kendi lineer zamanını… Özbeniyle irtibat kurabilen eşbenlerden herhangi birisi böyle bir gerçeğin farkına vardığında bu bilgiyi kullanabilir. Kullanmak için seçenekleri vardır.
1- Tüm eşbenlerini aynı tek koridora toplamak,
2- Evrenleri arasında geçiş yapabilmek,
3- Diğer eşbenlerinden mesaj almak,
4- Özbeninden mesaj almak…
Benliğimizde çeşitli yetkide direksiyonlar vardır. Biz arabamızın tek olduğunu ve düz bir yolda gittiğimizi sanırız. Direksiyona sıkıca hâkim olduğumuzu düşünürken asıl direksiyonun hangi elimizde olduğunun gerçek farkındalığını yakalarsak elbette bilinçli ve gerçek seçimi yaparız. Gerçek direksiyonun hangisi olduğunu anladığımız an büyülüdür, anlatılamaz, ancak yaşanır. Bu büyüyü yaşamak için varlığımız olduğunu sandığımız tüm şeylerden özgür olmak şartı vardır. İsmimiz, cismimiz, kütlemiz, malımız, mülkümüz, zincirlerimiz, sevgilerimiz, düşkünlüklerimiz vs vs sonsuz sayıda bizi biz yapan ŞEY vardır. Kolay değildir HİÇ olmak…
Bu arada bu HİÇ olma halinin sürekli olmasına gerek de yoktur, bu da işin kolaylaştırıcı yanıdır. Bir saniyeliğine bile bunu yakalayıp kullanabilen çok şey yapabilir. Çünkü o bir saniye, bizim ölçüp biçtiğimiz bir saniyenin yetkilerinden çok daha fazlasına sahiptir ve zaman kanunları bunu açıklamaya yeterlidir.
Aslında birçok insan bu geçişleri yaşıyor, farkında değil. Matrix filminde ilginç bir sahne vardı, hatırlayalım. Trinity ve Neo kaçıyorlardı. Merdivenlerden çıkarken Trinity bir kedinin geçişini gördü. Trinity, bu kedinin geçişini ikinciye gördüğünün farkına varıp; “Bir şeyleri değiştirdiler acele edelim” diye bağırıyordu. İşte o değişim dediği şey bir geçiştir… Geçiş sırasında üst üste bindirilemeyen bir yaşam karesi iki kez görülür. (Dejavu’ların bir kısmı budur) Filmde değişimi yapan Matrix’tir. Matrix denilen ana kaynak program; Özben’e denk bir yapıdır. (Bu arada Kurandaki Rab kelimesi ile Matrix kelimesi aynı anlamdadır.) Farkında olmadan yapılan geçişler; Özbenin (ana program) müdahalesi ile yapılan geçişlerdir.
Anlık hissedişler dışında uzun sürelerle tanımlanan Dejavu’lar vardır. Örnek olarak benim hem de bugün yaşadığım bir olayı anlatmak istiyorum. Üç gündür gözümün önüne gelip duran bir mekân görüyordum. Beyaz ve metalik gri tonlarında döşenmiş, beyaz jaluzi storları olan geniş bir salon ve bir çok odası olan bir işyeri idi gördüğüm yer. Bugün bir arkadaşımın bir işyeri açtığını bir diğer arkadaşımdan duyunca, gözümün önünde birkaç gündür duran manzarayı hatırlayıp kendisine tarif ettirdim, acaba gördüğüm yer orası mı diye. Tarifi sonunda yanıldığımı düşündüm çünkü benim gördüğüm işyeri değildi. Derken aynı gün diğer bir arkadaşımla iş görüşmesi yapmak için yola çıktım. Oradan da başka bir arkadaşımı yeni taşındığı başka bir işyerinde ziyaret etmek için uğradım. İşyeri yeni hazırlanmış ve döşenmişti. Ben de hayırlı olsun ziyaretine gitmiştim kendisine.
Kapıyı bana açtığında çığlık attım çünkü üç gündür sürekli gözümüm önüne gelip duran manzaranın tıpatıp aynısıydı. Bu yeni yer hakkında kendisiyle de tek bir kelime bile konuşmamıştık şimdiye kadar. Bu yaşadığımı bana bir bilim adamı hangi teoriyle açıklayacak merak ediyorum. Bu olay için, anlık hafızanın gecikmeli kaydı diyebilir mi acaba? Ya da şizofreni… Diyemez, çünkü bu olay anlık değil üç dört günde yaşanan bir deneyimdir. Hem de kanıtlarıyla, tanıklarıyla. Çünkü ben ilk konuştuğum arkadaşıma gördüğüm yeri ayrıntılarıyla anlatmıştım. Koltuklar beyaz, duvarda gri metalik tuğlalar, camda ise beyaz storları var, bir sürü de oda var demiştim. Bu deneyim bir anlık değil, uzun bir süre içeren bir Dejavu’dur ve bana kendi eş benimden hem de rüyada değil, güpegündüz uyanıkken gelen bir mesajdır bana göre…
Benim gibi bu tür olayları yaşayanlar, bilimin yetersiz eski açıklamalarının doğru olmadığını iyi biliyorlar. Çünkü yaşadıklarının daha kapsamlı gerçekleri içerdiğinin farkındalar. Ve bu gerçekler, yanı başımızda duran ama çoğunlukla göremediğimiz kendi gerçeklerimizdir.
Tıpkı Matrix’teki gibi;
Yaşam sizden size yansıyandır…
1 note · View note