Tumgik
unalstone · 3 years
Text
İnsan(lık) Onuru
İnsan toplumsal bir varlık olarak yaratılmıştır. Yalnız yaşama lüksüne sahip değildir. Tarih boyunca ferdiliğe inat hep bir arada bulunma ve dayanışma ile kamusal alan oluşturmuştur. Bu toplumsallık beraberinde bazı arızi değerleri ortaya çıkarmıştır. Her ne kadar arızi desek de zamanla bu araçlar amaç haline de gelmiştir.
Vatan, millet, dil, din, kültür gibi öğeler bunlardandır. İnsanın toplumsallığını ve toplumla birlikte huzuru ve emniyeti elde edebilmesi için yaşanılan ortamda ortaya çıkan ortak değerleri sahiplenmesi elzem bir hal almıştır.
21. yüzyılda ise bu değerler daha bir beynelmilel hale gelmiş ve toplumsal bir olguyu da aşarak bütün insanlığı kapsar hale gelmiştir. Mesela bir dini inanca mensup olan insanlar veya aynı milletten olan insanların aynı topraklar üzerinde yaşamasa da aynı duyguları taşıdıkları için dünyanın neresinde olurlarsa olsunlar yine de küçük bir ülkede yaşayan insanlar gibi değerlere sahiplenme ve değişime aynı anda adapte olma özelliği ortaya koyabilir hale gelmişlerdir.
Bu ileri düzey yani dünyanın, ortak değerlere sahip olanlarca küçük bir ülke gibi kabullenilmesi yanında bunlardan daha da önemli olan ve bu birlikteliği ayakta tutan en önemli ve hayati olan şey ise bu düşüncelerin yoğun yaşandığı topraklardaki insanların ortak yaşama kültürünü ayakta tutabilmeleridir. Örneğin bir aile içerisindeki fertler birbiri ile anlaşamaz ve kavga halinde olursa bu diğer akrabaları ve çevresindeki insanlarla olan ilişkilerini olumsuz etkiler. Aynen bunun gibi siz yaşadığınız toplumda kardeşlik ve hoşgörü kültürünü oluşturamazsanız dünyadaki birlikteliği ve huzuru da tesis edemezsiniz.
Bir gemi misali aynı araçla yol alıyoruz. Bu ortak ve vazgeçilmez aracı da ayakta tutmak, onu her türlü tehlikelerden korumak içindeki her insanın en asli ve birinci vazifesidir. Bunun ilk şartı da kanaatimce “her bir ferde insandır” nazarıyla bakmaktan geçer.
Hangi duygu ve düşünceye, hangi ideolojiye, hangi dini inanışa, hangi ırka, hangi renge sahip olursa olsun nefes alıp veren her fert insandır ve insanca muamele görmeye ve insanca yaşama hakkına sahiptir. Albert Einstein “Genelde insanlığın kaderi, hak ettiği olacaktır.” der. Biz başkalarına neyi müstahak görüyorsak o da gelip bizi bulacaktır.
İnsan istediği yaşam biçimini seçebilir ve kendisini o idea yoluna adayabilir. Ama bunu yaparken insanın, senin gibi düşünmeyen ve senin gibi yaşamayan insanların da varlığından şikayetçi değil hoşnut olması lazım. Doğuştan elde edinilen ve her insana verilen haklar kutsaldır ve kimsenin de bunu tahakküm altına alma gibi bir lüksü yoktur. Akıl da doğuştan elde edinilen ve kullanılarak belli bir kalıba veya şekle boyanılan, her insanın en önemli varlık bildirisidir. Ondandır ki insanın aklını ve sonucu olan düşünce tarzını horgörmek kimsenin hakkı olamaz. Aristo’nun dediği gibi “insanın özü akıl olduğuna göre, insan ancak aklıyla, aklının etkinliğiyle mutlu olabilir.” Öyle ise insanların aklına ve aklının ürününe saygı mutluluğu getirecek şarttır.
Hele de kozmopolit bir toplumsa o toplumu ayakta tutan şey hoşgörü ve saygıdır. Bu ise o toplumda yaşayan her ferdin görevidir. Kin ve nefret değil sevgi ve merhamet olmalı soluklarımız. Ötekileştiren değil yakınlaştıran olmalı adımlarımız. Küçümseyen değil değerleştiren olmalı bakışlarımız. Bir insanın onuru bütün insanların onurunun sorumluluğundadır. Büyük filozof Aristo’ya sözü bırakarak bitirelim: “İnsan, rüzgarda hareket eden gül gibi olmalı ki etrafına güzel kokular yayabilsin.”
2 notes · View notes