Text
“Simdi bana göre bir kere sürgün, akvaryumdaki bir baliga benzer ve o balik hep geldigi sulara geri dönmek ister. Saniyorum binlerle, on binlerle ifade edilecek siyasetçi, aydin, yazar, sanatçi insanlar var, gazeteci insanlar var. Ve bunlarin hepsi dört gözle o akvaryumdaki balık olmaktan çıkıp kendi sularinda yüzmeyi hasretle bekliyorlar…
Dönünce neyle karşilaşacagimi bilmiyorum ama çocuklugumun ve gençligimin geçtigi Hançepek, Pazar'da, Fatihpaşa'da ve Anzela'da neler görecegimi bilmiyorum. Ama bütün bunlara ragmen o topraklara, o köklere bağlılığım devam ediyor ve devam edecek. Onun ozlemi var.”
Sur Belediye Başkanı Abdullah Demirbaş
0 notes
Text
Fatih Sultan Mehmet, fermanında, “İnsanlara Allah'ın soracağı soruları sormayın. Kulun kula soracağı soruları sorun. Aç mısın, susuz musun, geçinebiliyor musun, evin var mı, hasta mısın, evinde hasta var mı?”
2 notes
·
View notes
Text
imam-ı şafii;
“benim görüşüm yanlış olması muhtemel doğrudur, muhalifimin görüşü doğru olması muhtemel yanlıştır”
mesafesinde bakarmış ilmi tartışmalara. herkesin kendi doğrusundan bu kadar emin olduğu bir dünyada ! ne kadar da değerli.
1 note
·
View note
Text
“Sultanın sofrasına oturan alimin fetvasına itibar edilmez”
İmam-I Azam Ebu Hanife
0 notes
Text
Peygamberimiz ile birlikte oturduğumuz sırada uzaklardan geldiği anlaşılan ve peygamberi daha önce ruberu tanışmamış bir atlı hışımla içeri girip, ‘Muhammed hanginiz ?’ diye sordu. Allah’ın Resulü ashabı arasında dayanmış oturuyordu. ‘İşte dayanmış olan şu beyaz kimsedir.’ dediler.
Kaynak: buhari
• oturma düzeninden, kılık kıyafetine ashabıyla o kadar eşit oldu ki. Bir yabancı bile onu onlardan ayırt edemedi. Günümüz şatafat ve riyakar alim geçinenlere bir bakın derim!
0 notes
Text
Gelo rojek hebe cîgera dayîkê kûrda xwîn Nebe
0 notes
Text
Dalgın ve yitik yürüdü
Döndü son kez
“Oğlumu -dedi-
Çok özlüyorum…”
0 notes
Text
“Sevgilim…
Bu ülke senin gövden kadar masum olsaydı, bir tek anne oğlunu devletten sormazdı."
0 notes
Text
“sesim hep kayboluyor ışıksız bir oda gibi cumartesileri” diyordu…

0 notes
Text
Leyla Zana’nın bir masaldan yola çıkarak kaleme aldığı bu metin“küçük kara balık”
…Küçük Kara Balık çelimsiz, sığ ve ancak kar sularıyla beslenen ırmak balığıdır. Tutucu,
kıskanç ve bağnaz çevresinin tüm baskılarına karşın, denizi bulmak üzere yola çıkar ve minik
cüssesine aldırmadan, kocaman yüreğiyle dalar suların derinliğine. Nice tuzaklar, girdaplar,
şelaleler aşar…Nice engellere, baskılara göğüs gerer…Direnir ve direndikçe sığmaz olur
engin sulara. Eyvah her şey bitti derken kertenkelenin, kurbağanın, salyangozun, ceylanın dostluklarıyla umutlanır bir anda.
Kaşıkçı kuşu yutsa da onu, denize olan özlemi ve özgürlüğe olan sevdasıyla kurtulur kaşıkçının torbasından.
Testere balıkları, yılanlar, yengeçler,
karabataklar ve onu bir lokmada yutmaya hazır soydaşlar, türdeşler…Hiç beklemediği yer ve
zamanlarda gelen ağır darbeler…Her yanı yara, bere, kan revan içinde. Ama o yine kararlı,
yine dirençli ve biliyor ki, asla geri dönüşü yoktur bu yolun.(…) İsyan etmiştir bir kere.
Üstelik pişman da değildir. Herşeye rağmen ve herşeye inat, can pahasına da olsa gitmeli,
gitmeli, gitmeliyim der ve gider. Küçük Kara Balık, ne filozof, ne bilge, ve ne de zamane
çocuğu. Hele hele, akıl yitirenlerden, akıl bozanlardan hiç değil. Aksine inançlı mı inançlı.
Cesur mu cesur. Kurnaz mı kurnaz ve kararlıdır ayrıca. Aykırı ve kabına sığmayandır.
Akarsuların, ırmakların, nehirlerin değil, denizlerin sonsuzluğundadır artık. Nesilden nesle anlatılır. Dilden dile dolaşır. Kırmızı, sarı, yeşil, mavi, turuncu ve beyaz renk renk balık
izindedir küçük kara efsanenin.
Çünkü, o özgür bir dünya için, küçücük dünyaları ve her şeyden önce kendi dünyasını darmadağın ve yerle bir etmiştir.”
Leyla Zana’nın bir masaldan yola çıkarak kaleme aldığı bu metinde, “küçük kara balık”a
ilişkin her bir ayrıntı, adeta kendi kişisel tarihinin bir yansıması niteliğinde
0 notes
Text
daha önce bıçaktan hiç su içmedim
hiç kısılmadı kerpetene bıyıklarım
gururlu bir gemiyim oldum bittim
sabah olur yelkenlerimi saklarım
özgürlük dediğim yerde demirledim
üstüme varma bulutları tutamam
böyle paldır küldür gideceklerdir
gelmezsen farketmez kimseyi aramam
asıl sevdiklerim en içimdekilerdir
onlarla yaşarım eğer yaşarsam
olur mu gecemi yeşile çalmak
yıldız çivilemek parmakuçlarıma
ölüm kadar çabuksa eğer yaşamak
hiç doğmamayı isterdim ama
bir kere doğmuşum ölmek yasak
0 notes
Text
Eski İranlı bir âlim öğrencilerine ders verirken şöyle demiş:
"Ben nezaketi ağaçtan öğrendim.
Ona tekme attım
ama o tepemden çiçek yağdırdı.
O utanç bana ibretlik ders oldu.”
-Anooshirvan Miandji
0 notes
Text
Ne doğan güne hükmüm geçer,
Ne halden anlayan bulunur;
Ah aklımdan ölümüm geçer;
Sonra bu kuş, bu bahçe, bu nur.
Ve gönül Tanrısına der ki:
- Pervam yok verdiğin elemden;
Her mihnet kabulüm, yeter ki
Gün eksilmesin penceremden!
1 note
·
View note
Text
Rivayettir ki, Feqi'nin vefati üzerine Hizan ve Bahçesaray mezar yeri konusunda karsi karsiya geliyorlar. Vaziyet öyle bir hal aliyor ki, iki taraf neredeyse kan dökecek duruma geliyor. Çare olarak iki ayri tabut hazirliyorlar. Birine naasi digerine ise o agirlikta tas birakiyorlar. Bunu bagimsiz bir heyet yapiyor. Sonuç olarak iki tarafta bir tabut seçmek zorunda kaliyorlar. Halk arasinda en yaygin görüs Feqi'nin Sinem'e yakin gömülmek istedigi arzusudur. Sahide'nin Hizan'da olmasi, gerçek mezarinin Hizan'da oldugu gerçegini ortaya çikariyor.
Hizan'daki kus sesleri arasindaki mezari onun hayatini özetliyor gibi...
1 note
·
View note