yakaris
yakaris
Yakarış
781 posts
Follow @martinedemeyen
Don't wanna be here? Send us removal request.
yakaris · 12 years ago
Audio
"Hiçbir şey sonsuza dek sürmez, hatta soğuk Kasım yağmuru bile."
…Her şey sona varır.
Hoşçakalın.
Blog’umun son post’u bu. Güzel bitsin o halde, ha?
“Ah minel aşk ve minel garaib.”
Aşktan ve gariplikten.
18.03.2013
6 notes · View notes
yakaris · 12 years ago
Text
"Daha önce çok kez söz verip, yapmadığından olsa gerek."
0 notes
yakaris · 12 years ago
Note
Hırs hakkında ne düşünüyorsun? Bence doğru şekilde ve dozunda var olduğu sürece mutluluğun anahtarı olabiliyor.
Başkalarının haklarını, kişisel alanlarını ve mutluluklarını çiğnemediği sürece faydalı. Onun dışında değil.
0 notes
yakaris · 12 years ago
Text
Dün bir arkadaşımda kaldım. Perşembe sabah çıktım evden ve cuma akşam 7.00'de girdim. 7.15'te kapım çaldı. 
Açtım, Deniz Teyzeydi. "Gökhaan, sesin soluğun çıkmıyor neredeydin?" dedi. "Arkadaşta kaldım Deniz Teyze" dedim. "Ama bana haber ver gitmeden oğlum, merak ettim seni. Eve de girmedim kız arkadaşınla falansan diye" dedi. "Ederim Deniz Teyze, merak etme sen beni," dedim.
Artık annem arayıp "Bizim oğlan intihara meyilli son günlerde Deniz Hanım, bir kolaçan et" mi dedi yoksa Deniz Teyze hep dediği gibi beni harbiden oğlu gibi mi görüyor bilemiyorum. 
Garip şeyler yaşıyorum lan. Böyle şeyler hep benim başıma geliyor.
0 notes
yakaris · 12 years ago
Photo
Tumblr media
Vincent Van Gogh, Almond Blossom
Van Gogh bu resmi, çok sıkıntılı ve bunalımlar içerisinde geçen hayatının sonlarına yaklaşırken, yeğeninin doğumu şerefine yapmış. Bahar, çiçekler açmış ağaç, her şeye rağmen beliren bir umut, mutluluk kaynağı olarak dünyaya gelen yeni bir hayat.
Müzede resimleri kronolojik sırayla gezdiğinizden, ruh haliniz de takip ettiğiniz yol ile değişiyor… Ben de bunalımların resmedildiği tablolardan, Almond Blossom’a geldiğimde şöyle bir durmuştum.
Hissetmemek elde değil.
Çiçekler açtı.
8 notes · View notes
yakaris · 12 years ago
Text
Pekala, bir şeyi netleştirelim: "Yalnızlık nedir?"
Bu soruya tamamen kendim üzerinden cevap vereceğim; çünkü yalnız olmadığıma dair çok fazla uyarı alıyorum. "Yalnız değilsin, ben varım..."
Bok varsın.
Yalnızlık benim için tam olarak şu: Birine ihtiyacım olduğunda arayacak kimsenin olmaması. Bu kadar basit. Bu kadar net. O yüzden bu kadar yalnızım. 
...Lisede başladı her şey. Son sınıfa doğru. Dertleşmiyordum, konuşmuyordum, paylaşmıyordum. Bunun müsebbibi ne kadar bensem, bir o kadar da çevremdekilerdi. Söylediklerim etki etmiyordu, dediklerim anlaşılmıyordu. 'Farklı' diyorlardı bana. Bunu övgüyle söylüyordu herkes. Hocasından öğrencisine, alt dönemdekinden sınıf arkadaşıma kadar. "Tanıdığım en farklı, en orijinal adam." İyi de, bu sizin bakış açınızdan iyiydi. Benim için tek bir karşılığı vardı: Yalnızdım.
Benim konuşacak kimsem yoktu. Emre gibi, Tuğçe gibi insanlar vardı hayatımda en iyi ihtimalle ve onlar da benim onlara anlattığım kadarını anlayabiliyorlardı. Daha fazlasını anlayan kimse yoktu. Belki, arada sırada, Tuğçe...
Lise sondayken bir roman yazmaya başlamıştım. Roman kahramanı Burcu diye bir kıza aşık oluyordu. Burcu'nun tek bir özelliği vardı: Çocuğu çok iyi anlıyordu. Çocuk konuşmadan, onun ruh halini çözümleyebiliyordu. Bunu söylemekten çekinmiyorum: Çocuk bendim. Yarattığım o dünyada çocuğun hemen her özelliği benimkine uyuyordu ve ben bunu itiraf etmemek için yıllarca mücadele ettim. O zamanlar kitabımı okuyan herkes (annem, arkadaşlarım, aile dostları) "Bu çocuk sensin" derdi. Ben de ısrarla "Alakası yok" derdim. Ve inanırdım buna. O çocuğu ben yarattığım için benden özelliklere sahipti; ama asla ben değildi. Buydu düşüncem. 
Aradan altı yedi yıl geçti ve çok net görüyorum ki o çocuk benim. Sadece, o çok daha zengin, daha yakışıklı ve daha keskin kararlara sahip. (Bu cümleye kız arkadaşım "Daha ne kadar keskin olabilir ki yani bir insan?" diyecek eminim. Beni hep çok net olmakla, çok keskin düşüncelere sahip olmakla itham eder.)
İkilemim de burada başlıyor zaten. Hayat boyu beni çok iyi anlayacak insanlar, kızlar aradım; ama kendimi kimseye tam olarak açmadım. Hatta bırak açmayı; biri beni ona izin verdiğimden daha iyi tanımaya başlarsa anında ilişkimi sonlandırdım. En yakın dostlarımdan birini, sırf bu yüzden dört yıl boyunca görmedim. Set çekip durdum aramıza. Bana yakın olmasını istemedim, beni tanımasını istemedim. Bilinçaltımda hep beni tanırlarsa benden kaçarlar korkusu vardı. Ama ne hikmetse beni tanıyanlar hep daha çok yaklaştı. Karanlığımı bir şekilde onlardan uzak tutmayı başarmışım demek ki. Ya da çok daha mükemmeli; karanlık olmayabilir mi? Ama hayır, bunu umut bile etmiyorum. Fazla uçmaya gerek yok.
Tüm bunları yalnızlığa getirecek olursam: Üç gündür hayatımın en kötü üç gününü geçiriyorum. (Babamın ölümü sonrası günler hariç.) Gerçekten daha kötü üç günüm hiç olmamıştı. Ve ben bu üç gün içinde kimseyle konuşamadım. Kimseyi arayıp derdimi anlatamadım daha doğrusu.
İnsanları arayıp havadan sudan konuştum, biraz "moralim bozuk" benzeri cümleler kurdum; ama hepsi o. Annemi aradım, neşeli taklidi yaptım. Emre'yi aradım, küfür falan ettim, güldüm. Levent'i aradım "Buluşalım, çok kötüyüm" demek için; ama telefonda "Öyle merak ettim seni abi. İyi bak kendine eheh" dedim. Sağa sola döndüm, kimse yok. Yağmur'a "Naber?" diye mesaj attım, cevabına cevap atmadım bile. Yok çünkü, konuşabileceğim kimse yok.
İşte yalnızlık budur. 
İki gece önce yedi kişiyle hayvancasına gülüyor, deli gibi içiyorduk. O zaman da yalnızdım. Sadece fiziksel olarak yalnız değilidm. Dün de yalnızdım. Fiziksel olarak da yalnızdım, farkı o.
İstediğinde içini dökebileceğin dostların varken yalnız değilsin. Çok iyi dostlarım var; ama içimi dökmemi sağlayamıyorlar.
Oğlum, çok kötüyüm lan. 
5 notes · View notes
yakaris · 12 years ago
Link
İşin ilginç yanı, soyismi Karadağ olan kimseyi duymadım/görmedim henüz. Bug buldum ülkede.
0 notes
yakaris · 12 years ago
Text
Sarhoş bile olamıyorum. Uzun saatler uyuyamıyorum. Stressiz, rüyasız, uzun bir uyku uyuyamıyorum.
Dün liseden arkadaşlarla bir araya geldik. Kadıköy'de bir etkinlik varmış; tüm toplu taşıma iptaldi. Kiminin yeri değişmiş, kiminin aküsü yok, kimi komple yok... Üsküdar'dan Yeditepe Üniversitesi'nin oraya ulaşmam üç saatimi aldı. Zaten son birkaç gündür moralim çok kötüydü, bu eklemeyle birlikte tam oldu. Eve girdim, yıllardır görmediğim arkadaşlara sarıldım falan. Sonra oturdum ve anlatmaya başladım...
Niye dertlisin dediler, susamadım. Normalde sevmem paylaşmayı; ama dün susamadım lan. Konuştukça konuştum. Sonra içmeye başladık. Espriler, kahkahalar, sataşmalar... Ama hâlâ sarhoş değildim. Bayağı rakı içtim, sarhoş olmadım. 6 - 7 duble az rakı değil arkadaş. Babam üçüncüde yamulurdu lan.
Sonra uyku faslı geldi. Ben evdeki bir odaya girdim, temiz yastık ve yorgan aldım ve sonra kapımı kilitleyip uyudum. Cam açıktı, gece sessizdi ve ben çok içmiş olmama rağmen uyuyamıyordum.
Bir saatten fazla düşündüm durdum. Korkularım yavaş yavaş ele geçiriyorlar benliğimi. Mantığın çöktüğü yerde durağan ve olağan bir düşünce sistemi beklenemez. O yüzden her şey flaş patlamaları şeklinde gerçekleşiyor artık bende.
Gece dört gibi uyudum. Sabah 7.30'da kalktım. Boş boş duvarlara baktım. 
Sikeyim.
...Dün annem aradı içmeye başlamamızdan biraz önce. Tüm gece beni takmış kafasına, uyuyamamış. Nasıl olduğumu sordu. Ben işi dalgaya vurdum. Espri falan yaptım, iyiyim falan dedim. "En kötü sıkarız kafamıza Leyla" dedim gülerek. Kızdı bana. "En son lisedeyken ağzından intihar lafını duymuştum, ayağını denk al!" falan dedi. 
Tmm yhaaa. Ağız tadıyla konuşamıyoruz da...
O değil de, bunları yazdığım laptop salondaydı ve gidip alayım dediğimde karşılaştığım manzara beni askerlik öncesi sendromuna soktu. Boy ortalaması 185 cm, kilo ortalaması 90 kg olan dört tane izbandut gibi herif göt kadar salonda uyumuşlar. İkişerli olarak iki kanepeye yatmışlar. Otobüste bile yan yana koltuklarda otursalar sığmayacak adamlar burada üçlü kanepeye iki kişi sığmışlar. Ayrıca içeride buğu, sigara dumanı, rakı kokusu ve bilumum oksijensizlikten kaynaklanan şey mevcut.
Kendimi nasıl dışarı attım bilemezsiniz. Üstelik iyi bir arkadaş olarak yapmam gereken şey kapı ve camlarını açıp içeriyi uyurken ölmeyecekleri kıvama getirmekti; ancak ben aksine kapılarını daha sıkı kapadım. İçeri koku gelmesin diye. Kendi odamı da kilitledim. Pencere zaten açıktı. Şu an bildiğin izole ettim kendimi. Ekmek yoksa pasta yesinler diyen kadın gibi hissediyorum kendimi. Kenar mahalleden geçerken kafasını aksi yöne çeviren sosyete kadınlar gibi hissediyorum. Aç görünce "tek aç o mu sanki" diye düşünen kalantorlar gibi düşünüyorum. Tam bir götlük yapıyorum işte. 
2 notes · View notes
yakaris · 12 years ago
Note
yanlış hatırlamıyorsam rüyalarını yazdığın bir defterin vardı. rüyaları yazma işinin getirisi/götürüsü nedir tam olarak? bu olayı yapmak isteyip de cesaret edemeyip sürekli erteleyenler için tavsiyelerin neler?
Tehlikesi o defteri ehil biri ele geçirirse tüm bilinçaltının ortaya dökülmesi. Bu kadar büyük bir risk almaya değer mi, ona karar vermek lazım. Kendini tanımadığın birinin avuçlarına bırakmak kadar büyük bir götürü düşünemiyorum.
Getirisi ise daha sonra kendini daha iyi değerlendirebileceğin, bilinçaltına daimi bir erişimin olacağı gerçeği. 
1 note · View note
yakaris · 12 years ago
Note
belki bilmek istersin kitabın adı sinestezya.
Ah, senin yazdığın bir şey sanmıştım. Tanışmak isteyecektim hatta öyle olsaydı. Üzüldüm. Olsun, en azından güzel kitaplar okuyormuşsun...
0 notes
yakaris · 12 years ago
Note
gerçekten aradığımız şey, kendimizi birine verme özgürlüğüdür. manyakçasına kendimize tutunmamızı engelleme, kendimizi yalnızca ve kibirle kendi çıkarımız için yaşadığımız hapishaneden kurtarma özgürlüğü...öyle midir ki?
Benim için öyle ve yemin ederim daha iyi tarif edilemezdi. 
1 note · View note
yakaris · 12 years ago
Text
"Şartlar bunu gerektiriyor."
Lan orospu çocuğu, bu şartları yaratan sensin zaten.
1 note · View note
yakaris · 12 years ago
Text
Duruyorum duruyorum, başa sarıyorum. Sanki hiçbir şey yaşamamış gibi, her şey planlı bir şakaymışçasına hayatımın hep aynı evrelerinden geçiyorum. Komik aslında lan. Aynı şarkılarla depresifleşmek, aynı video'lara gülmek, aynı yazarlar, aynı dolmuş şoförleri, aynı pistonlar...
O değil de, intihar notuma "Piston komple yok" yazabilirim.
0 notes
yakaris · 12 years ago
Audio
Yeniden.
0 notes
yakaris · 12 years ago
Note
Bilmiyorum hoşuna gider mi ama paylaşmak istedim: Rökkurró - Svanur
Evet, beğendim. 6.5/10 veriyorum. Daha iyi şarkıları vardır diye düşünmedim de değil. Eğer en iyi şarkısı buysa, potansiyeli yazık etmiş derim. Ane Brun'dan daha kötü bir sesi yok açıkçası. Gerçi, vokalden çok enstrümana ağırlık vermişler. Dur bir araştırayım yaa. Teşekkürler.
0 notes
yakaris · 12 years ago
Audio
"Yapayalnızım yine, Eve sürünüyorum yine, Telefonun yanında tıkılıp kaldım..."
Yine.
1 note · View note
yakaris · 12 years ago
Note
boğuluyorum gökhan , yalnızlıktan en çok da kendimden. sen yazmayınca hepten yalnızlaşıyorum.
Mesaj at. İyi günümdeysen dertleşiriz. Arada yapanlar oluyor öyle. Boşuna acı çekmeye gerek yok. İnsan beşeri bir varlıktır vs…
2 notes · View notes