-Susma konuş ki ne düşündüğünü bileyim Namık, derdin ne söyler misin? Tamam bazen yemini az veriyor ve sana kızıyor olabilirim ama bi düşün neden yemini az veriyorum? Bak bodruma bir kedi yavrulamış. Annesi bırakıp gitti, gelmiyor. Ben her sabah onun sütünü yemeğini veriyorum. Vermediğim gün kapıma gelip miyavlıyor. Ama sen bana mısın demiyorsun. Ölsen gitsen gururundan açım demezsin. Ben istiyorum ki bön bön bakmak dışında bir şey yap. Ağzından baloncuk çıkarmak zor değil biliyorum, keyfin yerindeyken yapıyorsun. Ama ben istiyorum ki her zaman yap. Ben istemeden yap?
Bir zamanlar kore dizilerine takık olan kızlardan biriydim, gerçi hala seviyorum yalan yok. Az önce bir tanesinin müziğine rastladım flower boy next door. Dizi pek sevilmemişti, çok durağandı.Ama ben çok sevmiştim. Az biraz bahsetmek istiyorum.
Hikayenin konusu asosyal bir kız hakkında, çekingen, biraz korkak, zorunlu olmadıkça evden çıkmıyor, sadece yazıyor ve internet üzerinden işlerini hallediyor. Dolayısıyla başrol kahramanımız böyle bir tip olduğu için hikayede entrika aksiyon ve çok fazla aşk yok. Beni çeken ne mi olmuştu? Tam böyle bir zamandan geçerken diziyi izlemeye başlamıştım. Her bölüm sonunda verilen mesaj beni kendime getiriyor daha iyi hissettiriyordu.Bir kaç alıntı yapacağım, diziyi izlemek isteyen olursa okumasın :)
...........
“İnsanlar mutluluğun daima ellerinin altında olduğunu düşünürler..Gerçekte ne kadar mutlu olmak zorundalar?Bu kadın çok mutlu olduğunu anladığında daima gerilir.Bu kadın için, mutluluk küçükken oynamaya alıştığımız balon üfleme oyunu gibidir.Etrafında gökkuşağı renklerini taşıyan balonlara dokunduğu an patlarlar.Mutluluğun önünde, bu kadın..Henüz elini bile uzatmadan pes eder.“
............
“Bu kadının yaraları su altındaki batıklar gibi.Yaraların ne kadar derinde olduğunu bilmeyenler,Neden kaçmaması gerektiğine dair tavsiye verir.Başkalarının yaralarına tuz basan pek çok insan var.Bu kadın, boş sözler duymak istemiyor.En azından birinden“
..............
Neyse demek istediğim şey aslında kitaplar müzikler filmler sanata dair herhangi bir şey kişinin ona yüklediği anlam kadar güzel, ona göre değerli. O yüzden tavsiye üzerine okuduğum izlediğim çoğu şeyden zevk alamıyorum, çünkü onu karşıdakinin gözüyle görmüyorum, görmüyoruz.
İyi bir şeyler mi okumak istiyorsun, kendin için en iyisini bulana kadar çok oku.
İyi bir şeyler mi izlemek istiyorsun, kendin için en iyisini bulana kadar çok izle.
İyi bir şeyler mi dinlemek istiyorsun, kendin için en iyisini bulana kadar dinle.
İyi bir şeyler mi yazmak istiyorsun, daha çok yaz.
iyi bir uyku için en iyi saati hala bulamadım aramaya devam
daha yedi yaşlarında bisiklet sürmeye çalışırken tutuyorum diyip iki pedal çevirir çevirmez bırakan kuzenim sana çok kırgınım. tüm bu güvenemeyişlerimin sebebi sensin, bana “tutuyorum merak etme” demiştin. bırakacağını zaten biliyordum ama bırakma ihtimaline alışmamı beklesen olmaz mıydı? herşey çok aniden oldu. daha ne yapacağımı öğrenmemiştim bile. dizim kanıyor, çok acıyor. ben bir daha kanamasını istemiyorum. evet korkağın tekiyim. ömrün boyunca bir daha bisiklete binemeyeceğim.
Evet, benim için aşk uğruna ölünecek bir şeydir. Zaten bu kadar kuvvetli hissetmiyorsan o nasıl aşk olabilir? Ve evet, aşık olduğum kişiyle birlikte olamazsam hayatta başka kimseyle birlikte olmam, başka bir birlikteliğin hiçbir önemi yoktur. Gerekirse ömür boyu sevdiğimi beklerim. Eğer kavuşamıyorsam ona uzaktan bakmak bile bana yetebilir. Platonik aşk derin bir mevzu bence. Tabii bunlar sadece benim görüşlerim.
“İnsan nelere alışmaz ki… Zaten hayat dediğimiz bu kapalı dairenin asıl mucizesi, bu alışmak değil miydi? En sevdiğimiz mahlukları bile kaybetmeğe alışmıyor muyuz? Günlerce, aylarca, senelerce görmemeğe, mutlak, kat’î bir gurbet içinde yaşamağa alışmıyor muyuz?”