Don't wanna be here? Send us removal request.
Text
deli gömleğini ütüsüz de giyebilirsin. sana söz veriyorum, duyguların hakkında dünya böyleyken soru sormayacağım. uzun uzadıya sıralanan cümlelerimi bir kaldırıma tükürdüm, yanına öyle geldim. artık bir kavgam bile yok. uyu. eğer uyursan sabah olur. zaten sabah ve böyle şeyler hep olur.
201 notes
·
View notes
Text
şayet benim sana açacağım daha çok çiçek vardı ama bazı insanlar çiçekleri tek tek. hızlı hızlı. öyle işte aynen. cinayet ama çiçeği koparmanın suçunu yüklenemez herkes ve bunun bir suç olduğunu kabullenemez. çiçekçiler de bir nevi cinayet bahçesidir ama siktir ediyoruz bunları. öyle öyle. bunun bir cinayet olduğunu inkar etmek gibi birtakım alışkanlıklarınız vardı sizin, doğru. neyse ne diyorduk. benim sana açacağım daha çok çiçek vardı ama bir şeyler oldu ve saksı çatladı tam orta yerinden. kanım fışkırır gibi toprağı döküldüydü yere. bunu da anlarım ama anlatamam. zaten saksının kırılması kimseye bir ölüm gibi gelmez ama otur karşısına bir de çiçeğe sor. neyse, ne demiyorduk? bunlar. bunlardan hiç bahsetmiyorduk. görmek istemediğiniz birkaç şey vardı. bu yüzden tam da. şayet benim size anlatamayacağım çok şey var bunlar gibi çocuklar. şayet anlatamayacağımdan değil. anlamak gibi bir derdiniz olmadığından. oysa olsaydı, benim, size, açacağım, daha, çok, çiçek.
23 notes
·
View notes
Text
“üzerine
yazı yazılan
her şey sayfadır
ve sayfalar seni anlatır.
beni de ağlatır..”
42 notes
·
View notes
Text
yolunu unuttuğun sokaklar sende kalsın. benim kapısında uyuyakaldığım evlerim var. bir şarkı bir yerlerde hiç susmamak üzere çalıyor. biliyor musun hem de hiç! öylesine dönüp duruyor plak ama adı yok. notaları kaybolmuş. üstelik sen de hiç dinlememişsin ama olsun. diyorum ki bazı şeyler güzel olmak zorunda değil sevgilim. takvimin tüm yaprakları farklı ağaçlardan gelir. zaten biz de elbette aynı yerlerden tekrar tekrar kanayacaktık. elbette kaybedilmiş akıllarla örülen duvarların altında kalacaktık. elbette olacaktı tüm bu olanlar ve elbette bizi kimse kollamayacaktı. didem bunu söylemeden önce de böyleydi bu, didem mezara girdikten sonra da böyle olacak. sen jiletlerinle barış düşünme bunları. benim paramparça olmuş fotoğraflarla ahbaplığım çok eskilere dayanır tutma bizi. bakma bize sen, hem, bazı şeyler biz sevmesek de güzel ve yalınlığı gırtlağına kadar reddetmemize hiç gerek yok. ne olduysa bu kalabalıktan oldu zaten. kavga iyice uzadı. ilk yumruğun sebebini kimse hatırlamıyor ve herkes bitirici darbeyi düşünüyor ne garip değil mi. ben yere düşeli çok oldu ve ağlamayı bıraktım. lütfen neden diye sorma. azıcık kalmış aklım da kaçacak diye ödüm kopuyor bazı sorular sorulduğunda. kendimi çok yorgun hissediyorum. kapısında uyuyakaldığım evler boşuna dikilmemiş oraya. bir şey olmuş ki kapanmış kapılar. kaldırımlar boşuna dilsiz değil ve ben sana bir tokatla kırılmadım. senin öfken sende kalsın. benim aptallığım tilki huylu oluşumdan gelir. lütfen bir şeyler sende kalsın. en sevdiğim kitap sende kalsın ama okuma onu olur mu. küllüğüm sende kalsın. kırılacaksa da kırılsın. al lütfen bu kafamdaki tüm filler senin olsun. sen onları da nasıl olsa bir köşede unutursun. diyorum ki ne olacaksa olsun da sende kalsın bir şeyler ama yeter ki kalsın. yoksa başka türlü bunun nasıl hissettirdiğini hiçbir zaman anlamayacaksın.
14 notes
·
View notes
Text
Ben şimdi inatla kalkmıyorsam ayağa, daha kötü düşeceğimi bildiğimden. Sevgilim, yaz günü bana kış yaşatanların hepsinin ciğerini bilmeme rağmen, git diyemiyorsam kimseye, sevdiğimden değil, tekrar sevemeyeceğimi bildiğimden.
131 notes
·
View notes
Text
o sancıyı eskimiş yadigar bir ceket gibi. her gittiğin yere götürüyorsun çocuğum. izledim seni birkaç akşam. sanırım varlığına alıştığın bir ağrının yokluğunda ne yapacağını bilmiyorsun ve denemekten korkuyorsun. denemelerin hep ağlatmış ve kanatmış seni. denemelerin hep taşları öptürmüş sana. yastığını ıslatmış. annenin gözlerini yaşartmış. denemelerin güzel sonuçlanmamış ve haklısın çoçuğum sen. izledim seni birkaç akşam. o sancıyı eski bir fotoğrafı cüzdanından kopartamaman gibi. o sancıyı yavrusunu araba çiğnedikten sonra cesedin başından ayrılamayan kedi gibi. o sancıyı yalnız bir anne gibi. her gittiğin yere. üzülüyorum ama haklısın. kahroluyorum ama haklısın. içim kıymıklanıyor ama haklısın. izledim seni birkaç akşam ve biliyor musun yardımcı olabilmeyi de çok istedim. seni soymak istedim tüm ağrılarından. izlerini her neredeyse oradan. her neredeyse oradan bir yara bandı gibi sökebilmeyi. içindeki çocuk cesetlerini toz alır gibi alabilmeyi. hatrındaki o kan kırmızısını yeşeren bir ağaç gibi güzelleştirebilmeyi. içinin bir şeylerden korkan yanlarını öpüp ayağa kaldırabilmeyi çok istedim çocuğum. çok istedim de sen bir kez daha birisine dökülmemeye yeminler etmişsin çok defa ve kahrolsun ki haklısın. üzgünüm ki haklısın.
45 notes
·
View notes
Text
içinde bir fırtına çıkmış ve yüzüne bakan herkes üşümüş. noldu demişler, n’aptın? demişsin ki ben çok şey. susmuş kalmışsın sonra. devamı devrilmiş kalmış bir yerlere de aramaya korkmuşsun. yarım kaldığını sandığın şeylerin aslında çoktan bitmiş olduğunu görmek de oymuş gözlerini öyle simsiyah bir karga gibi. sonra sen böyle değildin demişler de demişler. hayır diyememişsin. dilini ısırmışsın da kopartıp atamamışsın hiçbir savunma cümlesini. öyle kalmış. içinde bir şarkı çalmış ve cenaze marşı gibi bir şey olduğunu hiçbir yaratılan anlamamış. o şarkı seni bir girdaba sokmuş çocuğum. nakaratında boğulmuş kalmışsın. ne zaman ağzını açsan duymuş herkes uğultulu tınıyı ve kimseye neyin ne olduğunu anlatamamışsın. bir öyle bir böyle yapmışsın ve henüz gözü oyulmayanların gözünde arsız olmuşsun. öyle kalmış.içinde bir yerlere bir çiçek dikmişsin, tüm kanını emmiş büyüyeceğim diye. ölüyorum diyememişsin yaprağına bile kıyamayıp. annene anlatmışsın, acıyor demişsin. salaksın sen demiş. buna ayrı çiçeğe ayrı üzülmüşsün ama yaprak kımıldamamış. hiçbir şey değişmemiş. siz şikayet edince bir şeyler değişiyor ama niye bende böyle oluyor demek istemişsin de herkes kulaklarını tıkamış. diyememişsin bir şey. öyle kalmış.zaman geçmiş. içinde yerlerde yangın çıkmış, yanıyorum diyememişsin. bir şeyler dediğinde ve demeye çalıştığında neler olduğunu hatırlamışsın ne zaman ağzını açsan. diyememişsin o yüzden bir şey. her şey kül olmuş. çok sonraları anlayanlar gelip kızmış da kızmış sen yaktın diye. sonra saygısız ve vefasız olmuşsun öyle kalmış. o yüzden kızmıyorum sana. bir şeyler hep böyle böyle ters gitmiş ve sen artık özgürsün. koş.
10 notes
·
View notes
Text
buralarda öyle kalibresi yüksek kurşunların sıkılması, promili yüksek şeylerin içilmesi yahut etinden et kopartan cümlelerin kurulması seni korkutmasın ben hala bindiğimiz taksideki şarkıyı duyunca çocuk gibi gülümsüyorum. ben var ya ben. evet böyle şeyler oldu ve oluyor. evet biz çok ayrı ayrı. evet evet sen çok güzelsin ama bende öylesine heykel gibi kalmış şeyler oldukça senin doksan benli sırtın yere gelmez ki. nasılsa her konuştuğunda ben kalbimi titreteceğim. nasılsa canımdan kalan son nefesi her akşamüzeri sana üfleyeceğim ve inan nasılsa hükümete kızdığımda seni aklıma getirip güzel şeyler de var deyip gülümseyeceğim. o yüzden sen kalkma yerinden rica ederim. ben gelirim yanına. bak, diyorum ki bir akşam olmuştu. sarhoşluğun verdiği yetkiye dayanarak yavaş yavaş yürürken ben seni hatırlamış ve duraksamıştım bir sokağın başında. demiştim evet. evet. idrakına vardırdığın şeyler için teşekkürler. ve bir kediyi aynı anda sevdiğimiz için. kuracağım cümleleri biliyor musun kurmayıp biriktiriyorum birlikte harcarız diye. seveceğim köpekleri sevmeyip gülümsüyorum beraber öperiz diye ve bu yeri sana ayırdım. evet, gelip burada ölürsün diye. ölürsen de kalırsın umarım. buraları davul gibi kafayla ve otobüs gibi bir kalple konuşmayalım. sonra söylediklerim için beni affedecek misin, söylediklerim için beni affetme ben sana daha neler söylerim. ben sana daha neler, ben bize daha neler neler. yemin ederim evet. bir şarkı çaldığında aklıma geliyorsun ve ben sana gide gele ayrılmış deriyi dikiş atar gibi bir araya getirmek istiyorum ki bu gurur. bu mutluluk. sen güzel. ben böyle. vega büyümüş, nar gelmiş. sen çok güzel. ben hala.
20 notes
·
View notes
Text
bir şey olduğu yok. sakin bir müzik çalıyor ama konumuzla n’olur alakası olmasın bunun. aslında edip cansever’i azıcık severim. bir kahvenin bende de en az yirmi gün hatrı vardır. konumuzun bunlarla da alakası olmasın ama olur mu. bir şeyler kötü gidiyor ve bağırmak istiyorum. dünyanın çapraz bağları kopmuş gibi hissediyorum böyle olunca. ben kopartmamışım biliyorum ama ben de tutmamışım kopmasın diye. birisi yüzüme tükürür de suç bana kalır diye korkuyorum. kinimi atamıyorum. bana kızmanızı hazmedemiyorum. ben öyle olmasını istediğim için öyle oluvermiyor hiçbir şey. buna kızıyorum. buna üzülüyorum da. ama edip cansever’i biraz severim. trafikte çiçek satan bir abinin de akşam eve gidişini merak etmiyor değilim. o çiçekler kalınca n’oluyor hep merak etmişimdir. konumuz ne olsun. konumuz bunlar olmasın. kızgınlığımı atamıyorum. cümlelerimi törpüleyemiyorum. annemi üzüyorum. annemin de bende çok hatrı vardır biliyor musunuz. bence tam olarak bu yüzden anneme çiçek almalıyım. böylelikle ona bir şeyleri beceremediğimi fark ettirmemeye çalıştığımı bir çiçek buketi ile gizleyebilirim. bu hain bir plan ve ben de çok sinsiyim. kedileri sadece çevremde insanlar varken severim. sokak köpekleri kalabalıklarda dostumdur. yalnızken çok korkarım. yalnızken her şeyden korkarım. kalabalıklarda en güzel pozumu veriyorum evet ben sinsinin tekiyim. ama didem madak’ı yalnızken de çok severim. füsun’un bende bilmemkaç asırlık hatrı vardır. karmaşıklaşıyor değil mi her şey. biliyorum. bir şeyleri ben karmaşıklaştırmamışım ama bir şeyleri de ben düzeltmemişim. ondan hep böyle.
9 notes
·
View notes
Text
izi izleyeceğim ama kafamı kaldırdığım her seferinde daha da ağırlaşma ve sonraki sefere daha çok, daha uzun eğik eğik yürüme problemini çözemiyorum. dersime çalışmıştım ama öyle ki sırtımda birkaç dünyanın yükü varmış gibi bir kambur. omuzlarımdan bastıran birkaç ülke. içimi doldurup taşıran bir insanın sevgisi. biliyor musun burada her şey karışmış. ama nasıl da karışmış. kaçarken adımları düşünmeden atman ve adımlarının attıkça azalması. yürüdükçe yere daha da çivilenmen ve bu bir çok şeyi değiştirir. beni değiştirir. seni değiştirir. bizi değiştirir. evet, böyleymiş. bir akşam uyanmışım, dünyanın hepsine kızmışım. bir şeyler söylenmişim de ne olup bittiğini ben de anlamamışım. bu bir şeyleri değiştirir mi? kavgayı yarıda bırakmanın kimseyi barışa ulaştırmayacağını söylediler. dinliyor musun, benim savaşım biteli çok oldu. çoktandır senin için savaşıyorum. bu övgü bir şeyleri değiştirir mi? seni ya da beni buradan alıp herhangi bir yere götürebilecek bir şarkı olsaydı onu ezberlerdim. bu dünyayı durdurabilecek bir kitap olsaydı onu yazardım. böyle olmayacak olsaydı bunları yapmazdım. sana hiç kızmadım ama yanında uyanamam. senden önce kendimi yenmem gerekiyor ve benim ellerim çok güçsüz. yere yıkılmadım ama kafamı kaldıramıyorum ve evet bak, her şey karışmış. yolu bilmemek ayrı bir ülkedir, yoldan çıkmak ayrı ülke. ayaklarım sınırda. sınır üzerimden geçip gidiyor ve hangi ülke beni kabul edecek bilmiyorum. rüzgar ne taraftan eserse o tarafa küfretmek için dişlerimi sıktım. ağzımda bilmemkaç ülkenin unutulmuş küfrü, annemi özlemiş olmamın ağırlığını taşıyan kelimeler, senin adın. senin ellerinin rengi. bak, her şey karışmış. bu, bir şeyleri değiştirir mi? cevabı bilmiyorsan dert etme, ben de rilke bir ağıdında ne demiş bilmiyorum. zaten ağıtlarda da çok sıkılıyorum.
7 notes
·
View notes
Text
anlatamam biliyorum. bu beni çok yoruyor artık. sokağımı kaybetmek ve tokamı kopartmak üzereyim. aynaları sevmiyorum. umurumun dışına çıkamamak bir çok şeyi keskinleştiriyor bende ve ben gitgide. gitgide keskinleşiyorum şikayetçi olsun varsın adım ama artık. ama artık bacaklarım o eski şevkli adımları atamıyor. bağışlayın beni ezberimin elleri çok ağır. hafızamın yumrukları balyoz gibi. yanaklarım kıpkırmızı. gözlerim mosmor. ağlamıyorum ama ağlamak üzereyim. anlatamam biliyorum ama ne yapacağımı da hiç bilmiyorum. sokağa çıkıyorum. köpeklerin başını okşuyorum sorun yok. kediler ile bile sorun yok ama siz. siz öyle değilsiniz çok başkasınız. hadi gidiyoruz diyorsunuz ve gidebiliyorsunuz bir yerlerden. ben öyle değilim ben korkuyorum. değişimden korkmuyorsunuz ama ben her şey, her zaman aynı kalsın istiyorum. değişen şeylere alışmaya çalışırken ezildim kaldım zaten kaç binanın altında. bunu size söyleyemiyorum çünkü kahkaha atarsınız biliyorum. attınız da. içim bir çocukmuş, öyle söylediniz. eminim söyledikten birkaç dakika sonra unutmuşsunuzdur ama ben kaç gece, çok gece oturdum düşündüm bunu. kaç soru, çok soru sordum şu kadarcık kelimelere ama siz böyle yapmıyormuşsunuz. nasıl yapmıyorsunuz inanamıyorum size. çocukken de hep ritmi kaçırırdım ama o zaman böyle olmuyordu. tekrar deneyebiliyordum. siz gördüğünüz ilk uyumsuzlukta büyük insan harcamaları yapabiliyorsunuz ve ben bundan çok korkuyorum. ne yapacağımı bilmiyorum. ne yapacağımı bilmiyorum. bir tokayı anısı var diye yıllarca sakladığımı size söylediğimde neden öyle baktınız bana? o kadar komik miydi? tamam belki o an soramadım size bunları ama bilmiyordum siz hiç böyle şeyleri düşünmüyormuşssunuz? nasıl düşünmüyorsunuz? ben korkuyorum. ben bundan çok korkuyorum.
5 notes
·
View notes
Text
bunlar çok kıymıklı kelimeler çiçeğim. dilime inatla batırışımın, öpersin diye eylemlerimden olduğunu bildiğini biliyorum. bunu biliyor olmanın huzuru da üzerimde. bak çiçeğim. benim şarkılarımı alabilirsin. minnettar bırakılan bir gururu görünce bir şey deme ama. bunlar da biraz korkuyla alakalı çünkü. istediğimi doksan dokuz yaşında bulmak ve yüz yaşına basamadan ölmek gibi bir şeyler hissettirdiğini anlayacağını biliyorum. bunları bilmenin huzuru da. sen de. olup biten de. üzerimde. artık eziliyor oluşumun haklı sızlanışını öp de bitsin bu kavga. çiçeğim, ağlayışla.
sana dair bir şeylerden bu çiçeğim. bulutlarımı üzerine alabilirsin, sorun yok. bir yatakta sana bahşettiğim sırrı sakla ama uyurken. bulaşmasın hiçbir rüyana. çünkü bu rengin acı bir tonu var. bir sırrı, incisini saklayan istiridye gibi saklayacağını bilmenin huzrunu aldım ben üzerime. sorun yok. üşümek yok çiçeğim artık üşümek yok. bu dünyanın çağları hep kıymık gibi batmıştır ya insanların vicdanına. sen de benim öyle bir şeylere kırgın kırgın bakmama kızma. olur bazen öyle şeyler. çocuklar gülümsemelerini parklarda bırakır bazen. anneler dualarını seccadelerde. babalar kırk yılda bir kere gelen şefkatlerini ceplerinde. öyle işte çiçeğim sen anlıyorsun aslında beni. gülümse. gülümsemene dair bir şeylerden bu çiçeğim. anlatacaklarımın olmasıyla ağlanacaklarımın olması arasında. ağlayacaklarımın, ağlatacaklarımın olması arasında. bir yerlerde sıkışıp kalmış içimi al da örülü saçlarınla bir ninni çığır ona. yorgunluğunu alır biraz uyku ve alsın. buralarda biraz karmakarışıklaşıyorsa cümleler, sen benim biraz yolu kaybetmiş olmamdan mütevellit anlayışla karşılarsın bunca olup biteni. biliyorum. bunun huzuru da üzerimde. eylemler çiçeğim. seni alıp bir kutsal gibi üç kere öpmek bunların en güzeliydi. bunlar da zaten güzelliğine dair bir şeyler. sorun yok. sorun hiç olmadı. çünkü her zaman açmıyor ya sapsarı çiçekler, bu da öyle. yolun sonu her zaman istediğin manzarayı bağışlamıyor ya sana, bu da öyle. bir şeyler oldu ve olanlar hiç güzel olmadıya ağlayışımı anlarsın sen. bu bir sancıya parmak basmakla öpmek arasında. kanatmakla kapatmak arasında. o yüzden ince ince sızlayan parmakların yuvasını özlemesini anlayışla karşılayacağını biliyorum. sana bir sırrı yanında yatarken verdim ya, hafifleyişimi ağlayışla karşıla. öpeyim ve bitsin.
23 notes
·
View notes
Text
sana dair bir şeylerden bu çiçeğim. bulutlarımı üzerine alabilirsin, sorun yok. bir yatakta sana bahşettiğim sırrı sakla ama uyurken. bulaşmasın hiçbir rüyana. çünkü bu rengin acı bir tonu var. bir sırrı, incisini saklayan istiridye gibi saklayacağını bilmenin huzrunu aldım ben üzerime. sorun yok. üşümek yok çiçeğim artık üşümek yok. bu dünyanın çağları hep kıymık gibi batmıştır ya insanların vicdanına. sen de benim öyle bir şeylere kırgın kırgın bakmama kızma. olur bazen öyle şeyler. çocuklar gülümsemelerini parklarda bırakır bazen. anneler dualarını seccadelerde. babalar kırk yılda bir kere gelen şefkatlerini ceplerinde. öyle işte çiçeğim sen anlıyorsun aslında beni. gülümse. gülümsemene dair bir şeylerden bu çiçeğim. anlatacaklarımın olmasıyla ağlanacaklarımın olması arasında. ağlayacaklarımın, ağlatacaklarımın olması arasında. bir yerlerde sıkışıp kalmış içimi al da örülü saçlarınla bir ninni çığır ona. yorgunluğunu alır biraz uyku ve alsın. buralarda biraz karmakarışıklaşıyorsa cümleler, sen benim biraz yolu kaybetmiş olmamdan mütevellit anlayışla karşılarsın bunca olup biteni. biliyorum. bunun huzuru da üzerimde. eylemler çiçeğim. seni alıp bir kutsal gibi üç kere öpmek bunların en güzeliydi. bunlar da zaten güzelliğine dair bir şeyler. sorun yok. sorun hiç olmadı. çünkü her zaman açmıyor ya sapsarı çiçekler, bu da öyle. yolun sonu her zaman istediğin manzarayı bağışlamıyor ya sana, bu da öyle. bir şeyler oldu ve olanlar hiç güzel olmadıya ağlayışımı anlarsın sen. bu bir sancıya parmak basmakla öpmek arasında. kanatmakla kapatmak arasında. o yüzden ince ince sızlayan parmakların yuvasını özlemesini anlayışla karşılayacağını biliyorum. sana bir sırrı yanında yatarken verdim ya, hafifleyişimi ağlayışla karşıla. öpeyim ve bitsin.
23 notes
·
View notes
Text
oldurup bitirdiğine gereken açıklamanın ağırlığını kadere bile yükleyemeyeceğin zamanlarda gözlerini açık tutmak zor gelir. göreceklerimden korkmuyorum hayır. görmek istediklerimi göremeyeceğime inanmak istemiyorum. molozlarını buraya dökemeyeceğini söyleyen her tabela bir bıçak gibi, evet. uzun uzun adımlar ve eskiden saatlerce dinlediğin ama şimdi sonuna tahammül edemediğin o şarkı. ağzındaki kabullenemeyişin bıraktığı o kekremsi tat. havalar soğumuş. üç günde bir sigara almaya giderken yüzüne tüküren market kapısı. dibinden kazıtılmış saçların güzelliği. gözlerini kapatmayıp n’apacaksın? kapat. ışıklar kesilince herkes ve her şey aynıdırı öğrendiğinden beri gündüzleri uyanmıyorsun ya senin ben çaresizliğini öpeyim. bu mu çözümün? çözümlerini kesiklerle değiştirdiğinde konuşalım mı. bir şeyleri konumlandırıp bak bu benim en sevdiğim şey. en sevdiğim insan. en sevdiğim şarkı tiyatrosunun perdelerini kapat ama. yokluğu üşütmüyorsa ne önemi var değil mi. çiçeğim, diyorum ki anlatmak istediklerimi unutmamaya çalışırken konuşmakla arama kocaman dağlar girdi. uyudum kaldım yorgunluktan. rüyamda seni gördüm. kalk, dağlara geldik dedin. dağlarda ne konuştuğunun önemi yok zaten eğme başını dedin. o uykudan sonra da çok şey değişti. dünyanın eksini kaydığından beri artık her şey ne de anlamsız değil mi.
7 notes
·
View notes
Text
hediye ettiğin saksıdan darağacı yeşermesi toplumun bir sorunu olsaydı keşke. isyan çıksaydı ülkeler devrilseydi ve yeni doğan bir çocuğun adı deniz olsaydı gibi bir şeyler işte. biliyor musun o zaman içim rahatlardı o zaman suçu birilerine atabilmenin hafifliğini cebime koyar mutlu mutlu yürür dururdum coğrafyalar boyu. ağzımda namussuz bir sigara belirirdi. o mutlulukla öldürürdüm onu. zaten ben ki ne zaman mutlu olsam hep birileri ölür, birileri öldürülürdü ama öyle değilmiş ki. öyle değilmiş yaşam ve sevginin savaş halinde olduğu rahme düştüğümden beri sapsarı bir savaş veriyordum ben. öyle olmak zorunda değilmiş ilk adımlarım kavgayla atıldı benim. ilk cümlem kavgaydı. ilk aşkım kavga, ilk ağlayışım kavgadandı öyle olmak zorunda değilmiş buradayım işte! bak ben buradayım. sevginin yaşatma gücü diye bir şey varmış. minettarım ki sen beni uyutmadın kalk dedin. kalk uyku ısmarlamanın sırası değil aç gözlerini dedin. kendimi bir anda başka coğrafyalarda bulduğum olmuştu daha önce ne yapacağını bilmeyen aslan gibi ama sen beni öylesine kuvvetli adımlar atabildiğim sokağa sokunca geldim. yolumu bulunca yürüdüm. noktasını bulmuş bir cümle gibiydim orada. durum böyleyken senin aynalığını ben nasıl öpmem. burada nasıl olmam. buradan nasıl giderim. çağlar boyu insanlık evriminin hep pozitif yönde ilerlediği yanılgısının günde üç öğün önüme koyulduğu akşamlarda ben bunu bilmiyordum. kavga için nefes alıp verirken bunu bilmiyordum. öldürürken bunu bilmiyor, sevmeye çalışırken ve başarısızlığa uğradığımda bunu bilmiyordum teşekkür ederim bunlar için öğrendim bunları. darağacı için teşekkürler. kahve için, sokak için teşekkürler. yanında uyuyabilir miyim?
11 notes
·
View notes
Text
hem ben karşında oturmayı çok özlemişim. burada hiç karşında oturmamıştım. burası diyorum, kapısında retro yazan yer, evet. evet, kahve söyleyince yanında annenin yaptıklarına çok benzeyen keklerden veren yer. orada öyle karşı karşıya oturunca sana üzülme çocuğum diyemedim. kardeşim, çiçeğim, çocuğum benim üzülme diyemedim. ben de üzüldüm. ben de üzgündüm. olana bitene üzüldüm. böyle olmasına üzgündüm. böyle güzel güzel zamanlar geçirmen gereken yaşta insanların ağız kokularına gülümseme ile karşılık vermek zorunda olmana o günün sabahından beri üzgündüm hem de. ama sen başkaydın. sen hep başkaydın. karşı karşıya oturacağımız yere gelirken mendil satan çocuğa verecek nakit paran kalmadığı için üzgündün gördüm ben. yine de sen onunla dakikalarca sohbet edip ödemeni insanlığınla yaptın ama bu seni tatmin etmedi, biliyorum. sen hep böyleydin. dünya hep böyleydi. biz hep böyleydik. her şey hep böyle kötü kokuyordu. sen ellerinle burnunu tıkamayı ne zaman bıraktın bilmiyorum. artık alışmış gibisin zaten sormayacağım. zaten sana böyle hissettiren şeyi biliyorum bende de olmuştu ondan. çok kötü hissettirmişti, ağlatmıştı ama bir şey olmuştu ve eninde sonunda ben de alışmıştım. derler ki picasso ispanya iç savaşı sırasında nazi bombardımanının şiddetinden ve vahşetinden ilham alıp guernica’yı yapar. bir nazi subayı picasso’ya “bunu sen mi yaptın” diye sorunca da, “hayır, sen yaptın” şeklinde karşılık verir. o yüzden, sebepleri ve sonuçları görebiliyorum. diyorum ki neden böyle olma diye düşünme ben düşündüm. düşündüğüm için de böyle oldum.
öylesine bir yerin öylesine bir yerinde. hava biraz soğuk, ellerin biraz üşümüş. ne diyeceğini bile bilmeden. üstelik saatlerdir kahkahalarla etrafa neşe saçmışken. öylesine bir yerin öylesine bir yerinden kaçıp gitmek istedin ya birdenbire. ben seni anlıyorum bana da olmuştu ondan. uzun süre sonra bile göremediğin tüm arkadaşlarının, soyadını hatırlamadığın sevdiklerinin, eskiden taşlarını tanıdığın kaldırımların, dolabının, ellerinin, o güzel güzel dostluklarının arasından bir yerden hiç eksik olmayan o duyguyu biliyorum. aklımın iplerini evet saldım. iki uçlu bıçaklar seni de affetmemiş. artık bir öpücüğün can yakabileceğini öğrendiğini, ânın değerini bildiğini biliyorum. durum böyleyken nelerin seni alıp nereye götüreceğini düşünme sakın ben düşünmüştüm hiç güzel olmamıştı. onları unut. şeyi hatırla, bir şarkı çalıyordu. gülümseyen birkaç insan sarışın bir köpeğe bakıyordu. sen orada öylesine otururken neler olup bitti de bu zamana kadar böyle geldim diye düşündün. çayının dibini içtin. sigara içesin gelmedi. adım atar gibi oldun, hareket edesin gelmedi. öylesine birkaç dakika bekledin. yeni bir çay söylemedin. elindeki bardağı bırakmadın. derin bir nefes aldın ve düşündün. onu hatırla. diyorum ki işte öyle düşünme bir daha ben düşündüm hiç güzel olmuyor. boş ver bunları.
12 notes
·
View notes
Text
öylesine bir yerin öylesine bir yerinde. hava biraz soğuk, ellerin biraz üşümüş. ne diyeceğini bile bilmeden. üstelik saatlerdir kahkahalarla etrafa neşe saçmışken. öylesine bir yerin öylesine bir yerinden kaçıp gitmek istedin ya birdenbire. ben seni anlıyorum bana da olmuştu ondan. uzun süre sonra bile göremediğin tüm arkadaşlarının, soyadını hatırlamadığın sevdiklerinin, eskiden taşlarını tanıdığın kaldırımların, dolabının, ellerinin, o güzel güzel dostluklarının arasından bir yerden hiç eksik olmayan o duyguyu biliyorum. aklımın iplerini evet saldım. iki uçlu bıçaklar seni de affetmemiş. artık bir öpücüğün can yakabileceğini öğrendiğini, ânın değerini bildiğini biliyorum. durum böyleyken nelerin seni alıp nereye götüreceğini düşünme sakın ben düşünmüştüm hiç güzel olmamıştı. onları unut. şeyi hatırla, bir şarkı çalıyordu. gülümseyen birkaç insan sarışın bir köpeğe bakıyordu. sen orada öylesine otururken neler olup bitti de bu zamana kadar böyle geldim diye düşündün. çayının dibini içtin. sigara içesin gelmedi. adım atar gibi oldun, hareket edesin gelmedi. öylesine birkaç dakika bekledin. yeni bir çay söylemedin. elindeki bardağı bırakmadın. derin bir nefes aldın ve düşündün. onu hatırla. diyorum ki işte öyle düşünme bir daha ben düşündüm hiç güzel olmuyor. boş ver bunları.
12 notes
·
View notes