Text
kafamda dönenlerle ağzımdan çıkanlar bir değil. keşke beni tanısaydınız. keşke, gerçekten.
2K notes
·
View notes
Text
şiirler mısralarını, şarkılar dizelerini terk etti.
5 notes
·
View notes
Text
bir şarkın olsun, senin olsun, hayatına her giren insana “bu benim şarkım bak” diye dinlet. bir gün o kişinin hayatından çıktığında bir radyoda denk gelirse, seni hatırlasın.
tek bir parfümün olsun, özdeşleşmek iyidir. dünya bu, illa ki bir tek sen kullanmayacaksın. öyle bir sana ait olsun ki, bir yabancıda bile duysa “acaba burada mı?” diye kokuyu duyanın gözü seni arasın.
bir tane en yakın arkadaşın olsun. sadece kötü günde değil, iyi günde de aradığın ilk kişi olsun. birlikte düşün, birlikte kalkın. birbirinizi toparlayın, yaralarınızı sarın. herkes gittiğinde “şanssızlığınıza” biraz gülün, biraz ağlayın.
bir tane çok büyük aşkın olsun. bir dönem çok sevmiş ol, bir dönem nefret etmiş. her şey küllendikten sonra tebessümle hatırla. biraz da bir yanın acıyarak, “o olsaydı nasıl olurdu acaba hayatım?” diye sorgulayarak. artık bir şey hissetmesen de, “başına bir şey gelse yine de ilk ben koşarım” diyecek kadar. unutma, masallar mutlu sonla, efsaneler kavuşamamakla biter.
bir evlat edin. bir kedi olur, bir köpek de. ama olsun, kapılarını aç. senden olmayan ama senin ilgine, bakımına muhtaç bir kalbin atışlarını ellerinde hisset. bir canlının hayatını değiştirmek acayip bir şey, birinin kahramanı olmak istersen eğer bundan büyük bir fırsat olamaz. sevmek çok güzel, hele bir de her koşulda sevilmek.
bol bol kitap oku, biri seni derinden etkileyene kadar oku. onu bulduğunda kimseyle paylaşma, o hikaye senin. beğenmediğin sayfayı yırt, sevdiğin yerleri yıldızlarla donat. başucunda dursun. belki bir gün biri gizlice o sayfaları keşfeder, seni daha iyi tanıma imkânı olur.
salaş bir restaurant edin, patronundan garsonuna kadar tanı. kafan mı bozuk, mekan dolu mu, sana yer açacakları kadar müdavimi ol. bir masan olsun hep oturduğun, bir başına gitsen bile başına bir şey gelmeyeceğini bil. bir gün belki kapanır ya da yıkılır ama sen önünden her geçtiğinde “burada eskiden hep bir yerim vardı” dersin.
bir hobin olsun, kaçmak için. hiçbir şey düşünmediğin, dünyadan uzaklaşabildiğin. onunla övün, en iyi yaptığın şey olsun. insanlar şaşırsın, senin için çocuk oyuncağı olsun.
bir şey iste, imkânsız olsun. peşinden koş, yorul. defalarca vazgeç, defalarca dene. susmanın çaresizliğini de yaşa, bağırmanın da. uykuların kaçsın, düşündükçe saç diplerin bile uyuşsun. her ne ise bu istediğin, aşk da olur iş de. bağrına taş bas gerekirse, yeter ki gece yatağına yattığında “ben elimden geleni yaptım” de. bazen kazanamamış olsan da, yapabileceklerinin ya da bir şeyi delice istemenin limitini görmek de zaferdir.
vakit ayırdığın bir ailen olsun, yarın kaybettiğinde keşke daha çok zaman ayırsaydım demeyeceğin. pişmanlık kötüdür. bir daha geri getirmeye gücünün yetmedikleri içinse, işkence. kıymetini bil, yarın ne olacağı belli değil. kalp krizi dediğin bir kaç saniye, kalp kırma.
sınırların olsun aşılamayacak, duvarların olsun yıkılamayacak. herkes bilsin, ona göre davransın.
bir alanın olsun metre karesi dert değil, kapısını kapattığında gerçek sen olabildiğin, dört duvardan birininin dibine çöküp ağlayabildiğin, güçsüzlüğünü yaşayabildiğin, sonra daha da güçlü kalkabildiğin, kaldığın yerden devam edebildiğin. insan en çok kendini özlüyor çünkü.
bir sevdiğin olsun tabii, rakıya bahane olsun. belki hayallerindeki gibi olmaz koşullar ama bir şeyleri birlikte var etmenin tadı bir başka, para amaç değil araç olsun mutluluğuna. olmadığı zaman da elindekini cömertçe paylaşabil. en çok onunla gül, saatlerce muhabbet edebil. birbirinize ulaşamadığınızda, “başka biriyle mi acaba?” diye değil “başına bir şey mi geldi?” diye endişelen.
ilişkini başkalarıyla kıyaslama. biri sevdiğini çok söyler, biri daha çok gösterir, sende biri eksikse bu seni daha az seviyor demek değildir.
telefon karıştırmak ile ömür geçmez, bir insan bir şeyi yapmak isterse eğer yapar. kalbin temizse, sen araştırmadan da çıkar karşına. korkma, sonuna kadar güven. bir gün kırılırsa kalp yenisini inşa eder. kalbini temiz tut, çevreni de. unutma, yaptığın her iyilik bir gün sana geri döner.
4 notes
·
View notes
Text
bir zamanlar susması için elinizden geleni yaptığınız insanı şimdi sesi çıkmadığı için suçlayamazsınız.
4 notes
·
View notes
Text
avuç içlerine topladığı deniz kabuklarına ve gözlerinin hizasındaki engin ufuğa bakarak, büyülenmiş bir şekilde konuştu mersâ.
ㅡ sınırı olmayan bir şey var mı, çiçek? yani ben seni ne olursa olsun hiç bitmeyecek bir şekilde çok seversem eğer, sevgim sonsuz olur mu?
olduğunu varsayalım, sonsuz sevildiğimi hissettiğim ve bunu hiçbir şeyin değiştiremeyeceğini anladığım ân, dünyanın en iyi ve en ahlâklı insanı olsam da yapacağım hatalar yüreğindeki yerimi her gün biraz daha olsun eksiltmeyecek mi?
ㅡ lâkin sen, sevgimi bir zırh olarak kullanıp da beni kılıcına tutsak bırakamayacak kadar güzelsin, çiçek.
sınırı olmayan hiçbir şey yoktur mersâ, benim de öyle. kapılarını ardına kadar açtığında ve anahtarı ellerime tutuşturduğunda, evin yuva da olabilir tarumar da. hiçbir zaman bilemez ve emin olamazsın, insan olmak bu zirâ.
ㅡ evimi bir harabeye çevirip çevirmeyeceğini bilmiyorum elbet. bildiğim tek şey bunu isteyerek yapmayacağın, yüreğimdeki yerini ise hiçbir zaman eksiltmeyecek hataların.
yine de beni sonsuz bir şekilde sevemezsin mersâ.
ㅡ sana, senin de sonsuz sevilebileceğini göstereceğim. öyle olduğunu göremeyecek kadar nefret etme dikenlerinden, çünkü bir gün dikenlerin birinin en sevdiği yarası olacak çiçek.
seni, sonsuz seveceğim, dedi mersâ.
seni, sonsuz seveceğim, dedi çiçek.
5 notes
·
View notes
Text
dile getirilemeyen duygular gözyaşlarının damlayıp mürekkebini dağıttığı satırlara saklanırmış, eski bir kitap arasında kurumuş gülmüş meğer anılar. zaman geçtikçe değerlenirmiş ve kuruyup gitmesi ama derinlerde daima bir nefese debelenmesi anlam içerirmiş, aphrodite’in güllere aşkı yalan değilmiş. asırlar sonra düşman kesilmişler oysa, ne yazık’mış. belki küçük bir kalp çarpıntısı, belki gizliden bir vedaymış. bazı kitaplar daha okunmaz ve bazı sokaklardan asla geçilmezmiş, dokunduğunda gül dağılır ve seni de dağıtırmış. kaldırımlar yitirmiş sevgisini, küçükken basmaya korktuğun çizgiler içine çekmiş. zaten hayatın ortasına çekilen çizgiler daima yıpratmış seni, alıntıların altındaki çizgilere dokunmaya da korkmuşsun sen hep. onlar senin hayatına dokunmuşlar çünkü, kendini bulmuşsun ve kaybetmişsin belki de.
5 notes
·
View notes
Text
sen koparılmayı değil, çiçek olduğunun hatırlanmasını istiyorsun biriciğim. zirâ soldurup, başını toprağa yaslayarak hatırlayan da var. günden güne sulayıp, yeşerterek yüreğinde tahtını hazırlayan da. velhasıl, toprağını yanlış bahçelerde arama.*
6 notes
·
View notes
Text
bazı insanları eğitemezsiniz. kötülüklerini suratlarına vurunca inkâr etmekle kalmaz, sizden daha da nefret ederler. onları görmezden de gelemezsiniz, cezalarını hak etmişlerse etmişlerdir. merhamet her zaman en doğrusu değildir; en güzeli, en ahlâklısı da değildir. size kötülük edenleri mazur görmek, onlara anlayış göstermek içlerindeki şeytanı besler, büyütür. affetmek belki de o insana yapabileceğiniz en büyük kötülüktür.
0 notes
Text
çığlık,
bugüne kadar insanlar ile aramda belli belirsiz bir mesafe, bir çizgi vardı. ne onlar adım atar, ne ben o çizgiyi geçerim. görürler, işitirler beni öteden. ama anlarlar, dokunurlar mı? orası muallak. sıradan bir gün ama benim aklım yine bir karış havada dalıyorum uzaklara, uzuvlarım etkisiz, düşüncelerimle baş başayım. dışarıdan sessiz ama içinde fırtınalar kopan, zıt düşüncelerini dizginlemeye çalışan bir kız görünümü.
koluma dokunuyor biri, "orada mısın?" ben buradayım. siz yanımda mısınız demek geliyor içimden, susuyorum. başa sarıyorum ve dinlemeye devam ediyorum, kendimi anlatma çabasına girmiyorum hiç. bu demek değildir ki hiç denemedim, denemez olur muyum? ben kendimi açıklamayı, sırf sıra kendisine gelip söze başlamak için öylesine beni dinlediklerini anladığımda bıraktım.
sessiz kelimelerimden çığlıklarımı işitemediklerinde, gülümseyerek anlattığım travmalarımın bende asıl bıraktığı hisleri anlamadıklarında bıraktım. titreyen ellerimi, kesilen seslerimi ve akan gözyaşlarımı görmemeyi seçtiklerinde bıraktım. ben kendimi anlatmayı, önemli biri olmadığımı hissettirdiklerinde bıraktım süveyda. şimdi çığlıklarım kendime, sadece kendime. ne zamana kadar böyle devam edecek dersen. ben bitene kadar, kendi kendimi bitirip harap olana kadar.
2 notes
·
View notes
Text
bir an oluyor, içimdeki küçük kız çocuğu saçlarının şefkâtle okşanmasına muhtaç kalıyor.
1 note
·
View note
Text
evimi ateşe verdim,
yuva olmayışından
küllerini uzaklara savurdum,
toprağımın tarumar oluşundan
kaskatı kesildim utancımın
dehaletine dört yaşımdan,
verdiğim sözleri tutamayışımdan.
2 notes
·
View notes
Text
gözleri ömrümde bitmek bilmeyen bir bahardı.*
mücevher takmamıştı ama gözleri vardı.

216 notes
·
View notes
Text
ay yüzlü’m. ay, gök yüzünde yerini almışken düştün yine aklıma. gözlerinin yerini tutmasa dâhi gözlerin gibi ışıldıyor bana, sûretimiz her buluştuğunda. sen gibi sarmalıyor bedenimi, sen gibi sarıyor benliğimi, sen gibi sarılıyor. bazı anlar kayalıkların arasında sıkışmış hâlde buluyorum beni, günler ardı sıra kovalarken birbirini ve kum taneleri doldururken takvimlerimi. her bir takvim sayfası kopuyor en derininden, her bir zerren kopuyor benden ve benliğimden. ben; korkuya tutsak ve sana mahcup tüm yanlarım ile koşuyorum o kayalıklarda. yıl aldıkça unuttursa da hayat hatırlatıyorum yüzünün her bir santimini belleğime, “çiçeğim bak, ben hep böyle ömrünce gülümseyeceğim sana, ömrümce duracağım yanı başında.” der gibi baktığın fotoğraf karelerini evim belliyorum. kareler çehreni hatırlatmaya yetiyor da, hiçbir şey kokunu geri getirmeye kâfi gelmiyor. sızlıyor burnumun direği, tülbentinde hafif koku ile avutuyorum kendimi. kimi zaman koşuyorum beni büyüttüğün sokaklarda, beni yürüttüğün kaldırımlarda dizlerimi çürütüyorum, en sevdiğimiz vanilyalı dondurmayı alıyorum dört yaşıma aldığın, laf söz işitmeyeyeyim diye beni koruyan sen olmasan da, inmek nedir bilmeden sallanıyorum o salıncaklarda, ekmeğe sarıp da peyniri çaya batırıyorum. çünkü sen öyle yapardın nicedir. unuturdun kimi zamanlar adını koyduğun beni, üzerine titrediğin çiçeğini. hatırlıyor musun peki, çok uzaklardan izliyor musun beni?
çiçeklerin vardı bahçemde büyüttüğün, ellerin vardı saçlarımı ördüğün, yoklar işte şimdi.
2 notes
·
View notes
Text
bazı cümlelerin hangi yarayı deşeceğini ve hangi ateşi harlayacağını tahmin edebiliyorum. o an odağımı değiştiriyor ve farklı düşlerin içerisinde kayboluyorum yahut kendimi buna zorluyorum, bilinmez. kederde huzur bulan bedenlerin dâhi kendilerine hak görmediği bir acıdır bu, öyle derin bir sızıdır yüreklerinde, öyle kelimeler kifayetsiz bir sancıdır varlıklarının mahiyetinde. o yara daha da deşilmesin, o bıçak daha da ücra yerleri ev bellemesin diyedir. çaresi yok zirâ insanız, insansın. yüreğinde bir bıçak ile ömür rafını dolduramazsın.
5 notes
·
View notes
Text
cânımın en içi.
biz de kendimiz yazarız kendi masalımızı, olmaz mı? iki kişilik, çok masum, son sürat. ben çiçekler ile süslerim her sayfasını, neşe ile donatırım her mısrasını. çocuksu heyecanımı, en saf duygularımı sana dair. sen renk verirsin çiçeklerime, her birini büyütürsün içimde günden güne, olmaz mı?
6 notes
·
View notes
Text
yanlış toprağı evin bellediğinden çiçeklerinin çürüyüşü.*
henüz duvarlarımı aşan olmadı ama çiçeklerimi çürüten çok
2K notes
·
View notes
Text
nasıl bir his bu, biliyor musun süveyda? kuş cıvıltıları ile uyanmışsın, güneşi gülümseyerek selamlamışsın gibi. nergis kokulu kıyafetlerini geçirmişsin üzerine, tenine kazıdığın çiçekleri saklamışsın gibi dehlizlerinde. insanların arasına karışmışsın, öyle bir karışmışsın ki kendini unutmuşsun, bu da kâfi gelmemiş hislerini uyutmuşsun gibi. dudakların, hayâline sığdıramayacağın kahkahalara gebe kalmış gibi o insanların arasında. yorulmuşsun, o kadar yorulmuşsun ki dalıp gittiğinde ve gövden başını taşıyamaz hâle geldiğinde iyi uyuyamadığını söylemişsin gibi. kalbini bin parçaya bölen bir kırgınlığa göğüs germişsin, gözyaşlarını yüreğine gömmüşsün de ayağın taşa takılıp sel olmuşsun, sonra da buna ağlayan şımarık küçük kız çocuğu olmuşsun gibi. gün bitmiş, sen bitmişsin, gülümsemelerini de yanına alıp eve gelmişsin gibi. soğuk, çok soğuk yatağına kendini atmışsın gibi. duvarlar daha soğuk. sen, daha soğukmuşsun gibi. saat gece yarısını geçtiğinde suladığın yastığını görmezden gelmeye çalışıyormuşsun, kendine iyi olduğunu tembihlediğinde yüreğine düşen yangını anlamlandırmaya çalışıyormuşsun gibi süveyda. anlıyor musun beni? beni kimse anlamak istemedi, kimi zaman ben dahi kimsesiz bıraktım ve attım kendimi o kapının önüne. sen de anlama, bir şeyleri kalbine her gömdüğünde, çığlıklarını soluğuna her bastırdığında, bir gece yarısı hiç beklemediğin bir anda nefes almak zorlaştığında anlayacaksın bunu. lâkin keşke anlamasan.
3 notes
·
View notes