#bitkisel uyku önerileri
Explore tagged Tumblr posts
Text
Uyku Yapan Bitkiler Nelerdir?
Uyku Yapan Bitkiler Nelerdir?

#Bitkiler, #BitkiselÇaylar, #BitkiselÇözümler, #BitkiselDestekler, #BitkiselIlaçlar, #BitkiselTakviyeler, #BitkiselTedaviYöntemleri, #BitkiselTedaviler, #BitkiselUykuÇayı, #BitkiselUykuÇözümleri, #BitkiselUykuÇözümü, #BitkiselUykuDesteği, #BitkiselUykuDestekleri, #BitkiselUykuHapı, #BitkiselUykuHapları, #BitkiselUykuIlacı, #BitkiselUykuIlaçları, #BitkiselUykuÖnerileri, #BitkiselUykuÖnerisi, #BitkiselUykuReçeteleri, #BitkiselUykuTakviyeleri, #BitkiselUykuTakviyesi, #BitkiselUykuÜrünleri, #BitkiselUykuÜrünü, #BitkiselUykuYardımcıları, #BitkiselUykuYardımı, #BitkiselUykuyaYardımcılar, #BitkiselYağlar, #ÇarkıfelekÇiçeği, #DoğalÇözümler, #DoğalRahatlamaYöntemleri, #DoğalTakviyeler, #DoğalUykuYardımcıları, #DoğalUykuyaGeçiş, #Gevşeme, #Ginseng, #Ihlamur, #Lavanta, #Melisa, #Nane, #NaneÇayı, #Papatya, #Passiflora, #RahatlatıcıBitkiler, #SağlıklıYaşam, #StresAzaltma, #StresleBaşEtme, #Uyku, #UykuAlışkanlıkları, #UykuDüzeni, #UykuDüzensizliği, #UykuHijyeni, #UykuKalitesi, #UykuÖncesiRitüeller, #UykuRutini, #UykuSorunları, #UykuSorunlarınaDoğalÇözümler, #UykuYapanBitkiler, #Uykusuzluk, #ValerianKökü https://is.gd/ltdaPD https://www.tibbivearomatikbitkiler.com/blog/uyku-yapan-bitkiler-nelerdir/
Uyku yapan bitkiler ile ilgili uyku kalitesini artırabilecek bitkilerden bahsedebiliriz. İlk olarak, melisa bitkisi uyku düzenini iyileştirmek için yaygın olarak kullanılan bir bitkidir. Melisa çayı veya yağı, rahatlatıcı özellikleriyle bilinir ve sakinleştirici bir etkiye sahiptir. Bu bitki, uykusuzlukla mücadelede ve stresin azaltılmasında etkili olabilir.
Bir diğer uyku yapan bitkiler için yardımcısı bir bitkide lavantadır. Lavanta, hoş kokusuyla tanınır ve gevşemeye yardımcı olabilir. Lavanta yağı, uyku öncesi kullanıldığında rahatlatıcı bir etki sağlayabilir ve daha derin ve kaliteli bir uykuya yardımcı olabilir. Ayrıca, lavanta çayı içmek de uyku öncesi stresi azaltabilir ve uyku kalitesini artırabilir. Bu bitkilerin uyku düzenini iyileştirmek için doğal ve güvenli bir seçenek olduğu düşünülmektedir.
İlginizi çekebilir: Gerçeği Öğrenin! Melisa mı? Limon Otu mu?
Uykusuzluk, modern yaşamın yaygın bir sorunudur ve birçok kişi doğal yöntemlere başvurarak uykularını düzenlemeye çalışır. Uyku düzenini sağlamak için kullanılabilecek birçok bitki bulunmaktadır. İşte uyku yapan bitkilerden bazıları:
Lavanta: Lavantanın hafif ve rahatlatıcı bir kokusu, uykuya dalma sürecini kolaylaştırabilir. Birkaç damla lavanta yağı, yastığa sürüldüğünde veya bir difüzörde kullanıldığında rahatlatıcı bir etki yaratabilir.
Melisa: Melisa bitkisi, sakinleştirici özellikleriyle bilinir. Çay olarak tüketildiğinde, sinirleri yatıştırabilir ve uykuya geçişi destekleyebilir.
Papatya: Papatya çayı, yatıştırıcı etkisiyle ünlüdür. Sindirim sistemini rahatlatır ve sinirleri yatıştırarak uykusuzluğa iyi gelebilir.
Nane: Nane çayı, rahatlatıcı bir etkisi olan bir diğer bitkisel çaydır. Sindirimi düzenler ve gevşemeye yardımcı olur.
Ginseng: Ginseng, stresle baş etmeye yardımcı olabilir ve enerji seviyelerini dengeleyebilir. Düzenli kullanımı, uyku kalitesini artırabilir.
Passiflora (Çarkıfelek Çiçeği): Passiflora bitkisi, sakinleştirici özelliklere sahiptir ve uykusuzlukla mücadelede yardımcı olabilir. Çay olarak veya takviye olarak kullanılabilir.
Valerian Kökü: Valerian kökü, yatıştırıcı etkisiyle bilinir ve uykuya geçişi hızlandırabilir. Ancak, kullanmadan önce bir uzmana danışmak önemlidir.
Ihlamur: Ihlamur, çiçekleri için yetiştirilen bir ağaçtır. uzun zamandır soğuk algınlığı ve grip tedavisinde kullanılır. Sakinleştirici ve gevşetici etkileri olan ve uykuya dalmayı kolaylaştırdığı bilinen flavonoidler ve tiliadin adı verilen bir bileşik içerir.
Bu bitkilerin kullanımıyla ilgili bireysel yanıtlar kişiden kişiye değişebilir. Herhangi bir bitki veya takviyeyi kullanmadan önce, bir sağlık uzmanına danışmak her zaman önerilir. Ayrıca, düzenli bir uyku rutini oluşturmak, sağlıklı bir yaşam tarzı sürdürmek ve uyku alışkanlıklarına dikkat etmek de uyku sorunlarıyla baş etmede önemli faktörlerdir.
Dikkat edilmesi gereken bazı ek ipuçları şunlardır
Herhangi bir bitkisel takviye almadan önce doktorunuzla veya eczacınızla konuşun.
Hamileyseniz veya emziriyorsanız, herhangi bir bitkisel takviye almadan önce doktorunuzla veya eczacınızla konuşun.
Bitkisel takviyeleri doktorunuzun veya eczacınızın reçete ettiği ilaçlarla etkileşime girebileceğinden, aldığınız tüm ilaçları doktorunuza veya eczacınıza bildirin.
Tavsiye edilen dozdan fazlasını almayın.
Uyku hijyeninizi iyileştirmeye yardımcı olabilecek bazı ek ipuçları şunlardır:
Her gün aynı saatte yatağa gidin ve kalkın.
Yatmadan önce kafein ve alkolden kaçının.
Yatmadan önce rahatlatıcı bir yatmadan önce rutini oluşturun.
Yatak odanızın karanlık, sessiz ve serin olduğundan emin olun.
Rahat bir yatak ve yastık kullanın.
Uyumadan önce elektronik cihazlardan kaçının.
Bitkilerin kullanımıyla ilgili bireysel yanıtlar kişiden kişiye değişebilir. Herhangi bir bitki veya takviyeyi kullanmadan önce, bir sağlık uzmanına danışmak her zaman önerilir. Ayrıca, düzenli bir uyku rutini oluşturmak, sağlıklı bir yaşam tarzı sürdürmek ve uyku alışkanlıklarına dikkat etmek de uyku sorunlarıyla baş etmede önemli faktörlerdir.
#bitkiler#Bitkisel Çaylar#bitkisel çözümler#bitkisel destekler#bitkisel ilaçlar#bitkisel takviyeler#bitkisel tedavi yöntemleri#Bitkisel tedaviler#bitkisel uyku çayı#bitkisel uyku çözümleri#bitkisel uyku çözümü#bitkisel uyku desteği#bitkisel uyku destekleri#bitkisel uyku hapı#bitkisel uyku hapları#bitkisel uyku ilacı#bitkisel uyku ilaçları#bitkisel uyku önerileri#bitkisel uyku önerisi#bitkisel uyku reçeteleri#bitkisel uyku takviyeleri#bitkisel uyku takviyesi#bitkisel uyku ür��nleri#bitkisel uyku ürünü#bitkisel uyku yardımcıları#bitkisel uyku yardımı#bitkisel uykuya yardımcılar#bitkisel yağlar#çarkıfelek çiçeği#doğal çözümler
0 notes
Photo

Bağışıklığı güçlendirmenin anahtarı: Antioksidan bakımından zengin beslenme Beykent Üniversitesi Sağlık Bilimleri Yüksekokulu Beslenme ve Diyetetik Bölümü Dr. Öğr. Üyesi Ülkü Demirci, koronavirüse karşı bağışıklık sisteminin güçlendirilmesinin önemli olduğuna dikkat çekerek, gıda tüketimine ilişkin tavsiyeler verdi. Bağışıklık sisteminin organizmayı çoğu hastalığa karşı koruyan tüm biyolojik yapı ve süreç sistemlerinden oluştuğunu ifade eden Dr. Demirci, ''Bağışıklık sistemi, organizmanın vücudu için bir savunma sistemi gibidir; birçok farklı ajanın varlığını tespit eder veorganizmayı koruyucu etkinliğe sahiptir'' dedi. ''Temel beslenme önerileri'' D vitamini almanın bu dönemde kritik önem arz ettiğini belirten Dr. Demirci açıklamasında şu ifadeleri kullandı: “Bağışıklık sistemini güçlü tutmanın ilk yolu vücudu temizleyen ve antioksidan kapasitesi yüksek besinleri tüketmekten geçmektedir. Bağışıklık sistemi güçsüz olan kişilerde genellikle yoğun stres, geçmeyen yaralar, uzun süren grip vakaları, uykuya geçmede zorlanma şeklinde belirtiler ortaya çıkmaktadır. Yapılan çalışmalar yeterince güneş ışınlarından yararlanmış kişilerin, grip ve nezle gibi enfeksiyonlara yakalanma oranının daha düşük olduğunu göstermektedir. Güneş ışınından yeterli yararlanmayan, vücutlarında D vitamini düzeyleri düşük olanların solunum yolları enfeksiyonlarına da yakalanma risklerinin olabileceği öngörülmektedir. D vitaminin temel kaynağı güneş olmakla birlikte, D vitamininden zengin besinlerin başında, yağlı balıklar, yumurta ve süt gelmektedir. Çinko, bağışıklık sisteminin temel mekanizmasında ve serbest radikallerin vücuda verdiği hasarı önlemede önemli bir role sahiptir. Ayrıca pek çok immün sistemi reaksiyonunda hayati role sahiptir; metabolizmayı hızlandırır, enerjik ve pozitif olmaya katkıda bulunur. Özellikle mevsim geçişlerinde mutlaka çinko seviyelerine dikkat edilmelidir. Çinko değerlerini besin yoluyla desteklemek için öğünlerde hindi eti, kabak çekirdeği, kuru baklagiller, deniz ürünleri, ruşeym, susam, fındık, badem, ceviz, fıstık gibi besinlere yer verilmelidir. “Aşırı yağ kullanımı bağışıklık sistemini baskılamaktadır” Proteinden zengin beslenme ve daha az yağ kullanımı bağışıklık sistemini olumlu yönde etkilemektedir. Aşırı yağ kullanımı bağışıklık sistemini baskılamaktadır. Bu nedenle beslenme düzeninde hayvansal yağlar yerine özellikle bitkisel yağlar tercih edilmelidir. Ayrıca balıkta yüksek miktarda bulunan omega-3 yağ asitleri de bağışıklık sisteminin güçlenmesine destektir. Omega-3 yağ asitlerinin en önemli kaynağı balıktır; meme ve akciğer kanserini azalttığını gösteren veriler vardır. Dolayısıyla haftada 2-3 gün balık tüketimi günlük Omega-3 gereksinimini karşılayacaktır. Eğer balık tüketilmiyorsa, mutlaka Omega-3 suplemanı şeklinde takviye alınmalıdır. C vitamini sitokin üretimi ve immünoglobulin sentezini artıran enfeksiyonlara bir yanıt olarak T-lenfosit proliferasyonunu iyileştirerek immün sistemi uyarır. E vitamininin immün sistem düzenleyici etkileri büyük ölçüde antioksidan aktivitesi ile ilişkilidir. Aynı şekilde A vitamininin humoral antikor yanıtını düzenleme potansiyelleri ile bağışıklık sistemi üzerine önemli etkileri bulunmaktadır. A vitamini, en fazla kış sebzelerinde bulunmaktadır. Havuç, patates, balkabağı, brüksel lahanası, brokoli, pırasa yüksek miktarda A vitamini içermektedir. Kuşburnu, portakal, mandalina, greyfurt, kivi C vitamininden zengindir. Yine her gün yeşil yapraklı, biber, maydanoz, dereotu içeren bol limonlu bir salata günlük C vitamini ihtiyacınızın tamamını karşılamaktadır. E vitamini ise daha çok, tahıl ve tahıl ürünlerinde, kuru baklagillerde yüksek oranda bulunur. Bir dilim esmer ekmek, bir porsiyon kuru baklagil ve bir porsiyon mercimekli bulgur pilavı, günlük E vitamini ihtiyacını karşılamaktadır. “Selenyum bağışıklık sistemini kuvvetlendiriyor” Selenyum bağışıklık sistemini kuvvetlendirici, antioksidan özelliği olan bir mineraldir. Virüs üremesini engellediği için tedavi edici etkisi araştırılmaktadır. Bir dilim tam buğday ekmeğinde 10 mikrogram selenyum bulunmaktadır. Ceviz, et, sakatatlar, balık ve kabuklu deniz ürünleri, kepekli unlar, susam, kabak çekirdeği, yumurta selenyumun en iyi kaynaklarıdır. Vücudumuzda üretilen çok güçlü bir diğer antioksidan olan glutatyon, birçok hastalığın sebebi sayılan serbest radikalleri hücre içerisinde yok etmektedir. Glutatyonun üretimi için ise soğanın içinde bulunan sistein maddesinin soğan veya sarımsak yiyerek tüketilmesi gerekmektedir. “Yatak odasında mavi ışık yayan elektronik cihazlar bulundurulmamalıdır” Probiyotik bakterilerin sistemik ve mukozal immün hücrelerin ve intestinal epitel hücrelerin fonksiyonlarını düzenleyerek bağışıklık üzerinde olumlu sonuçları çalışmalarda saptanmıştır. Antibiyotik kullanımı, stres, kötü beslenme ya da toksin maddelere maruz kalındığında bağırsaklardaki bakterilerin sayısı azalmakta veya yok olmaktadır. Sağlıklı bir flora ve güçlü bir bağırsak için probiyotikten zengin beslenme ihmal edilmemelidir. Probiyotik kaynaklar arasında; ev yapımı turşu, yoğurt, kefir, tarhana, elma sirkesi gibi besinler bulunmaktadır. Yeterli su tüketimi (kg başına 30 ml), bağışıklık sistemi elemanlarının sorunsuz çalışması için çok önemli; özellikle enfeksiyon durumlarında su tüketiminin ekstra özenli bir şekilde arttırılması gerekmektedir. Kronik yorgunluk da hastalık riskini arttıran faktörlerden biridir. Yeterli ve dengeli beslenmenin yanı sıra günlük en az 6-8 saat kaliteli uyku da oldukça önemlidir. Sağlıklı uyku için akşam saatlerinde ağır egzersizler ve ağır yemekler tercih edilmemelidir. Yatak odasında televizyon, telefon ve tablet gibi mavi ışık yayan elektronik cihazlar bulundurulmamalıdır.'' #urfahaber #urfayazar #urfa #sanliurfa #urfagündemi #urfasondakika #haber #sondakikahaber #haberler
0 notes
Text
Kaliteli cinsel yaşam sırları
Cinsellik kavramı günümüzde şekil değiştirirken cinsel sağlık da önem kazanıyor
Geçtiğimiz aylarda yeni bir kavramla tanıştık: Cinsel wellness. Tam Türkçe’sini bulmak zor olsa da, bunu ‘cinsel afiyet, iyilik’ olarak çevirmek yanlış olmaz. Peki nedir bu cinsel wellnes, kimler, niçin ihtiyaç duyar? Tüm bu soruların yanıtını bulmak için Dr. Ece Hattat’a danıştık... Cinselliğe yeni bakış açısı Tüm dünyada cinsellik artık biyo-psiko-sosyal perspektiften inceleniyor. Yani, cinselliği etkileyecek damarsal, sinirsel, hormonsal faktörlerin yanı sıra, genel sağlığa ilişkin risk faktörlerinin ayrıca kişinin psikolojik ve sosyal yapısının incelenip bir tedavi planı oluşturulması esas olarak alınıyor. Şu anda devam ettiğim ESSM (European Society for Sexual Medicine)’a bağlı Avrupa Cinsel Tıp Akademisi’nde de tüm konular bu şekilde ele alınıyor. Aslında bu durum tüm sağlık için geçerli. Dünya Sağlık Örgütü, ayrıca cinsel yönden sağlıklı olmanız için, sadece sertleşme sorunu, orgazm problemi gibi bir cinsel sorun yaşamamanızın yetmeyeceğini, eğer cinsellikte, fiziksel olduğu kadar, psiko-sosyal yönden de mutlu değilseniz, sağlıklı sayılamayacağınızı vurguluyor. Dr. Ece Hattat da, yıllardır Prof. Dr. Halim Hattat tarafından oluşturulan androlojik tedaviyi kadın ve erkek hastalara uyguladıklarını ve şimdi yeni bir protokol oluşturduklarını söylüyor. Ve sözlerine şu şekilde devam ediyor: “Ekibimizde üroloji, androloji, jinekoloji, dahiliye, psikoloji, beslenme ve egzersiz yönünden uzmanlarımız var. Biz bu ekiple birlikte kişileri ve mümkünse partnerlerini inceleyip bir cinsel sağlık profili oluşturuyoruz. Bu plan dahilinde verilen beslenme, egzersiz önerileri, besin destekleri, gerekirse cinsel sorunların medikal tedavileri, varsa dahili sorunların tespiti ve tedavisi, stres yönetimi, cinsel terapi gibi kişiye özel uygulamalardan yararlanıyoruz.” Şu ana kadar alışagelmiş tedavilerde kaliteli yaşlanma programları ile androlojik cinsel tedavilerin ayrı ayrı ele alındığını belirten Hattat, bu konuları birleştirerek hastalara metabolik dedektif gibi yaklaştıklarını, bir yandan da cinsel sağlıkları ve ilişki kalitelerini incelediklerini belirtiyor ve kişinin yaşam kalitesini artırmak, cinsel performansını artırmak, enerjik olmasını sağlamak gibi sebeplerle bitkisel besin takviyelerini de önerebildiklerini sözlerine ekliyor. ETKİLENEN SADECE ERKEKLER DEĞİL Kadınlarda cinsel sorunlar aslında erkeklerden daha fazla görülüyor. Yapılan çalışmalar kadınların neredeyse yarısının (yüzde 40-45) bir cinsel sorun yaşadığını gösteriyor. 500 kadın üzerinde yapılan bir çalışma, kadınların yüzde 39’unun en az bir cinsel sorun yaşadığını ortaya koydu. Yaklaşık 13 bin kadın üzerinde yapılan başka bir araştırma da, kadınların yaklaşık yüzde 70’inin tam olarak tatmin olmadığını gösterdi. Üstelik bu sorunlar yaşla birlikte artıyor. Kadınlarda en sık cinsel isteksizlik, orgazm sorunları, cinsellikten zevk alamama, uyarılma ve ağrı hastalıkları ile performans endişesi görülüyor. Bunların sebeplerine bakıldığında, organik faktörlerle, yani damarsal, hormonsal, sinirsel sorunlar gibi problemlerle birlikte, kadının cinselliği nasıl öğrendiği, eski deneyimleri, ilişki problemleri, iletişim sorunları, kültürel baskılar gibi psiko-sosyal nedenler de önemli yer tutuyor. Bir de erkeğin sorunu kadını etkiliyor. Partnerin sertleşme sorunu, erken boşalma, penisteki anatomik şekil veya hacim bozuklukları kadının cinsel hayatını olumsuz etkiliyor, tatminini azaltıyor. CİNSEL SORUNLAR GENEL SAĞLIĞIN GÖSTERGESİ Hem erkeklerde hem de kadınlarda, genel sağlığı olumsuz yönde etkileyen her faktör, cinsel tatmini azaltıyor. Sigara, alkol, uyku sorunları, sağlıksız beslenme, kilo fazlalığı, hareketsiz bir yaşam, aşırı ve kontrol edilemeyen stres, kolesterol, tansiyon, kan şekeri yüksekliği gibi pek çok risk faktörü cinsellik için de geçerli. Mesela kalp damar sorunları yaşayan kadınların yaklaşık yarısı ve daha fazlası cinsel sorun yaşıyor. Tiroid sorunları, diyabet, kemik-eklem sorunları gibi diğer hastalıklar ve çeşitli ilaçlar da, cinselliği olumsuz etkiliyor. Üstelik cinsel bölgelere giden damarlar, koroner kalp damarlarından çok daha küçük çaplı olduğundan, genel sağlık sorunları, kendini ilk olarak cinsel problemler olarak gösterebiliyor. Cinsel wellness, tüm dünyada adını yeni yeni duyurmaya başlayan bir kavram. Cinsel wellness, sağlığın tüm boyutlarını, kaliteli bir cinsellikle birleştiren ve kişiyi fiziksel sağlık kadar, psikolojik ve sosyal yönden de destekleyen bir önleme, tedavi ve koruma programı. Cinsel wellness’ın amacı, sağlık ve cinsellik için risk teşkil eden hususları ortaya çıkarmak, yaşam kalitesini ve mutluluğu etkileyecek durumları tespit etmek, bunları en erken ve etkili yoldan tedavi edip, kişilerin ve partnerlerinin hayat ve ilişki kalitelerini arttırmak. Cinsel wellnes’ı bu sözlerle tanımlayan Dr. Ece Hattat, cinselliğin kaliteli bir yaşamın önemli bir parçası olduğunu, cinsel sorun yaşayan kişilerde hayat kalitesinin düştüğünü sözlerine ekliyor. Bu durumun partneri de etkilediğini söyleyen Hattat, buna ek olarak, cinsel sağlığın genel sağlığın önemli bir barometresi olduğunun pek çok çalışma ile gösterildiğini ifade ediyor. Çünkü cinselliği etkileyen her şey kalbi, beyni ve tüm diğer sistemleri de etkiliyor. Cinsel sağlığa olumsuz etki edecek risklerin ortaya çıkarılıp, varsa cinsel sorunların tedavi edilmesi genel sağlığı da olumlu etkiliyor. Dr. Ece Hattat, tüm bu noktadan yola çıktıklarını ve “kaliteli yaşam bir tutkudur” sloganıyla hem cinsellik ve ilişkilere hem de genel sağlığa sağlık katmayı amaçladıklarını anlatıyor.
0 notes
Text
New Post has been published on Kiloverdirirmi.Com
New Post has been published on https://www.kiloverdirirmi.com/zayiflamak-icin-20-oneri/
Zayıflamak İçin 20 Öneri
Zayıflamak İçin 20 Öneri
Zayıflamak isteyenler için öneriler sunmaya devam ediyoruz. Sizlerde hızlı ve kolay bir şekilde zayıflamak istiyorsanız bu önerileri dikkate alın. Tabi ki zayıflama kişiden kişiye değişen bir konudur. Bazı kişileri zayıflatan diyetler; bazı kişilerde bir sonuç vermez. Fakat belli kurallar vardır ki bunlar herkes için ortaktır. İşte bu kurallardan 20 tanesini sizler için veriyoruz.
Kilo Vermek İçin Tavsiyeler
1) Kendinize bir hedef kilo belirleyin ve bunun için motive olun. Motivasyon oldukça önemlidir. Kilo verme de belki de en etkisi hususlar motivasyon ve inançtır.
2) Düzenli bir beslenme alışkanlığı edinin. Öğünlerinizin saatleri belli olsun ve her gün yaklaşık olarak o saatlere uymaya özen gösterin.
3) Dinlenmeye özen gösterin ve uyku saatleriniz düzenli olsun. Her gün yeteri kadar uyuyun ve dinlenin.
4) Alkol alışkanlığınız varsa bir an önce bunu bırakın. Hem sağlık için hem de zayıflamak için bu gereklidir.
5) Yemek yerken diyet yapmıyor olsanız bile porsiyonlarınızı küçültün. Tabağınıza yemek korken normale göre biraz daha az koyun. Tatlıları da çok az tüketmeye çalışın.
6) Kızartma ve hamur işi yemeklerden uzak durmaya çalışın. Bunun yerine sebze ağırlıklı ve az yağlı yemekler tüketin.
7) Şerbetli tatlılardan uzak durmaya çalışın. Şeker ile beraber tuzu da azaltın.
8) Evde acıktığınızı hissettiğinizde ağır şeyler yemek yerine ara öğünlerde meyve veya az yağlı yoğurdu tercih edin.
9) Beyaz ekmek yerine kepek ekmek, çavdar ekmeği veya tam tahıl ekmeği tüketin.
9) Asitli içeceklerden ve şekerli sıcak içeceklerden uzak durun. Bunun yerine çok şekerli olmayan meyve sularını ve bitkisel şekersiz çayları tercih edin.
10) Hareket edin. İş yerine veya eve giderken tempolu bir şekilde yürüyün.
11) Düzenli bir şekilde spor yapmaya çalışın. Egzersiz hareketlerini düzenli olarak evde tekrarlayın.
12) Çevrenizdeki insanların size negatif etki yapmasına izin vermeyin.
13) Dışarıda yemek yememeye özen gösterin. Eğer dışarıda yemek durumunda kalırsanız size en uygun az kalorili, sağlıklı bir menü seçimi yapın.
14) Süt, yoğurt gibi ürünler tüketin. Fakat bu ürünleri tüketirken az yağlı olanları tüketmeye özen gösterin.
15) Haftanın günlerine göre kendinize özel günler belirleyin. Mesela bir günü meyve günü olsun, bir günü pirinç günü olsun gibi.
16) Eğer tek başınıza kalıyorsanız veya sadece kendiniz için yemek yapıyorsanız çok yemek yapmak yerine az miktarda size yetecek miktarda yemek yapın.
17) Ev işleri yaparken bunları spora çevirin. Hem işlerinizi halledin hemde spor yapmış olun.
18) Gece yatmadan 2 saat öncesine kadar bir şey yemeyin. Fakat bitki çayları içebilirsiniz.
19) Bisiklet sürme veya yüzme gibi hobiler edinin.
20) İstediğiniz kiloya ulaştığınızda kendinize bir ödül belirleyin ve bu ödül için çalışın.
#kesin kilo verdiren yöntemler#kilo vermek için#kilo vermek için öneriler#kolay kilo verme#zayıflama tavsiyeleri#zayıflama teknikleri
0 notes
Text
Cilt Gözeneklerini Kapatmanın Etkili Yolları
Cilt Gözeneklerini Kapatmanın Etkili Yolları
Cilt gözeneklerinden kurtulmanın etkili yolları
1 ”deri temizliği ” Yüzümüz gün içerisinde bir çok zararlı faktörün etkisindedir. Bunlardan bazılarını makyaj, stres, hava kirliliği, uyku eksikliği vb. sıralayabiliriz. Bütün bu şikayetlerimizden ilk önce cildimizi sabah ve akşam cildimizi düzenli olarak temizleyerek en üye indirebiliriz.
Cilt temizleme işlemine önce kaliteli bir makyaj temizleyici ile başlayarak devamında yüzümüzü yıkadıktan sonra tonik, krem ve serum ile işlemi tamamlamamız fazla önemlidir.
Gündüz kremi ve gece kremi kullanmalıyız. Bunu rutin tatbik haline dönüştürmeliyiz ki etkin sonuca ulaşabilelim.
Eğer herhangi bir makyaj uygulanmamış olsa bile, yüzümüzde yağ ve toz birikimlerinin olduğunu unutmayalım ve günlük bakım işlemlerimizi kibarca uygulamaya devam edelim.
2. olarak makyaj fırçalarımızı temiz tutmalıyız
Ne değin meşgul olursak olalım makyaj temizleme fırçalarını temizlemeyi unutmamak ve düzenli olarak temizliğini sağlamak gerektiğini bilmeliyiz.
3. cildimizin su kaybını önlemeliyiz
Cildimizdeki su kaybını sadece su tüketerek gideremeyeceğimizi hepimiz biliyoruz. Cildimizi emin nemlendirmemiz gerekmektedir. Cildimize nemlendiriciden ziyade nemlendirici serum kullanırsak daha etkin olduğunu görebiliriz.
Craig Kraffert deri hastalıkları uzmanı uzmanı yüzünüzdekn kirin arındırılması için nemlendirici serum kullanmanın gözeneklerinizi sıkıştırarak daha astarlı bir görünüme kavuşabileceğinizi söylemektedir.
4. Cildinizi Cilt Tipine Yerinde Nemlendirin
Nemlendiriciler cildinizi onarmada gerçekten etkili bir çare yöntemidir. Cildiniz nem oranına kadar nemlendirme işlemini sağlamalısınız.
En ideal nemlendirme şekli sabahleyin ve akşam düzenli olarak uygulamaktır.
Ama cildinizi nemlendireceğim diye bilinçsizce uygulayacağınız işlemler cildinizin kontrolsüz bir şekilde yağlanmasına sebep olabilir ve gözeneklerinizin belirginleşmesine niçin olur.
Bunun için cildinizin uyumlu olarak bakımını sağlamalısınız.
5. cildinizi güneşten koruyunuz
Güneşin yararlı etkileri olduğu gibi zararlı etkileri de olduğunu hatırlayalım.
Eğer fazla vakit yüzümüz güneşe çıplak maruz kalırsa gözeneklerimiz genişler. böylece çantamızda aralıksız bir güneş koruyucu krem taşımalıyız.
6. cildinizi ölü hücrelerden arındırın
Cildimizin gözeneklerinin tıkanmasının bir nedeni de ölü hücrelerin cildimizde birikmesidir.
Bunu durdurmak için cildi ölü hücrelerden arındıran sivilce önleyici temizleyiciler kullanabiliriz.
Ama hergün kullanımda cildinizin tahriş olduğunu fark ediyorsanız işlemi haftada 2-3 kez tekrarlayabilirsiniz.
7. güzelliğiniz için rutin bakım yapın
cilt bakımı ve makyaj ürünleri için alışveriş yaparken, alacağınız ürünlerin içerisinde doğal bileşenlerin olmasına uyarı edin.
8. cildinize Buharlı Nemlendirme yapın
Cümbür Cemaat saunaya gidemeyebilir fakat bu sauna etkisini cildimize nebati buhar maskesi yapark gözenekleri nizi en aza indirebilirsiniz.
Nasıl mı? Bir kaseye sıcak su hazırlayın içerisine doğal bitkisel malzemeler ekleyin.
Cilt tipinize göre. Eğer akneli bir cilde sahipseniz gül yaprakları, lavanta, fesleğen, biberiye ve hatta akarsu ağacı yağı ekleyebilirsiniz.
Kullanıma hazır olana değin bu karışımı bir havlu yardımıyla kapatın.
Saçınızı yüzünüze değemeyecek şekilde toplayın. Havlunun altına kafanızı sokun ve buharı soluyun.
buhar kokusu bununla birlikte size büyük bir aromaterapi sağlayacaktır. Cildinizi 15 dakika dek bekletin.
Cildiniz buhar etkisiyle yumuşak bir ayla gelecektir. bu nedenle cildinizi nezaketle yıkayın ve yumuşak bir havlu ile kurulayın. sonra yerinde bir nemlendirici sürebilirsiniz.
9. Buz ile cildinizi yenileyin
Deri gözeneklerimizi en üye indirmek için çok kolay ve pratik bir yolda buz uygulamasıdır.
Ancak buz etkisi cilt sıkılaştırmada kısa süreli pratik bir çözümdür unutmamalıyız.
Eğer bir anda bir davete gidecekseniz fazla dar uygulayabilirsiniz. Mesela ince bir kumaş türüne bir buz küpü sarın ve cildiniz üstünde gezdirin.
Bu cildinizi,n ürettiği yağ oranı seviyesini en üye indirmenize ve cildinizin gözden düşmüş bölgelerindeki parlamayı önleyecektir.
10. Sağlıklı beslenin
Tüm bu saydığımız çözümlerin başında dinç beslenmek geldiğini unutmamalıyız.
Ne olursa olsun dıştan cildinize ne dek itina gösterirseniz gösterin fakat cildin içten beslenmesi ve nemlenmesi fazla daha önemlidir.
Günde 8 bardak su tüketmek, fazla yağlı yiyeceklerden uzaktan durmak, daha çok sebze ve kepek ağırlıklı gıdalar harcamak, akne üretimine neden olan süt ürünlerinden eksik harcamak, bol bol A, B ve C vitamini almak çok önemlidir.
Şu Anda aynanın karşısına geçin ve cilt bakımınızı ertelemeyin.
Kaynak: Diet Önerileri, Diet Programları
0 notes
Text
Cilt Gözeneklerini Kapatmanın Etkili Yolları
Cilt Gözeneklerini Kapatmanın Etkili Yolları
Cilt gözeneklerinden kurtulmanın etkili yolları
1 ”deri temizliği ” Yüzümüz gün içerisinde bir çok zararlı faktörün etkisindedir. Bunlardan bazılarını makyaj, stres, hava kirliliği, uyku eksikliği vb. sıralayabiliriz. Bütün bu şikayetlerimizden ilk önce cildimizi sabah ve akşam cildimizi düzenli olarak temizleyerek en üye indirebiliriz.
Cilt temizleme işlemine önce kaliteli bir makyaj temizleyici ile başlayarak devamında yüzümüzü yıkadıktan sonra tonik, krem ve serum ile işlemi tamamlamamız fazla önemlidir.
Gündüz kremi ve gece kremi kullanmalıyız. Bunu rutin tatbik haline dönüştürmeliyiz ki etkin sonuca ulaşabilelim.
Eğer herhangi bir makyaj uygulanmamış olsa bile, yüzümüzde yağ ve toz birikimlerinin olduğunu unutmayalım ve günlük bakım işlemlerimizi kibarca uygulamaya devam edelim.
2. olarak makyaj fırçalarımızı temiz tutmalıyız
Ne değin meşgul olursak olalım makyaj temizleme fırçalarını temizlemeyi unutmamak ve düzenli olarak temizliğini sağlamak gerektiğini bilmeliyiz.
3. cildimizin su kaybını önlemeliyiz
Cildimizdeki su kaybını sadece su tüketerek gideremeyeceğimizi hepimiz biliyoruz. Cildimizi emin nemlendirmemiz gerekmektedir. Cildimize nemlendiriciden ziyade nemlendirici serum kullanırsak daha etkin olduğunu görebiliriz.
Craig Kraffert deri hastalıkları uzmanı uzmanı yüzünüzdekn kirin arındırılması için nemlendirici serum kullanmanın gözeneklerinizi sıkıştırarak daha astarlı bir görünüme kavuşabileceğinizi söylemektedir.
4. Cildinizi Cilt Tipine Yerinde Nemlendirin
Nemlendiriciler cildinizi onarmada gerçekten etkili bir çare yöntemidir. Cildiniz nem oranına kadar nemlendirme işlemini sağlamalısınız.
En ideal nemlendirme şekli sabahleyin ve akşam düzenli olarak uygulamaktır.
Ama cildinizi nemlendireceğim diye bilinçsizce uygulayacağınız işlemler cildinizin kontrolsüz bir şekilde yağlanmasına sebep olabilir ve gözeneklerinizin belirginleşmesine niçin olur.
Bunun için cildinizin uyumlu olarak bakımını sağlamalısınız.
5. cildinizi güneşten koruyunuz
Güneşin yararlı etkileri olduğu gibi zararlı etkileri de olduğunu hatırlayalım.
Eğer fazla vakit yüzümüz güneşe çıplak maruz kalırsa gözeneklerimiz genişler. böylece çantamızda aralıksız bir güneş koruyucu krem taşımalıyız.
6. cildinizi ölü hücrelerden arındırın
Cildimizin gözeneklerinin tıkanmasının bir nedeni de ölü hücrelerin cildimizde birikmesidir.
Bunu durdurmak için cildi ölü hücrelerden arındıran sivilce önleyici temizleyiciler kullanabiliriz.
Ama hergün kullanımda cildinizin tahriş olduğunu fark ediyorsanız işlemi haftada 2-3 kez tekrarlayabilirsiniz.
7. güzelliğiniz için rutin bakım yapın
cilt bakımı ve makyaj ürünleri için alışveriş yaparken, alacağınız ürünlerin içerisinde doğal bileşenlerin olmasına uyarı edin.
8. cildinize Buharlı Nemlendirme yapın
Cümbür Cemaat saunaya gidemeyebilir fakat bu sauna etkisini cildimize nebati buhar maskesi yapark gözenekleri nizi en aza indirebilirsiniz.
Nasıl mı? Bir kaseye sıcak su hazırlayın içerisine doğal bitkisel malzemeler ekleyin.
Cilt tipinize göre. Eğer akneli bir cilde sahipseniz gül yaprakları, lavanta, fesleğen, biberiye ve hatta akarsu ağacı yağı ekleyebilirsiniz.
Kullanıma hazır olana değin bu karışımı bir havlu yardımıyla kapatın.
Saçınızı yüzünüze değemeyecek şekilde toplayın. Havlunun altına kafanızı sokun ve buharı soluyun.
buhar kokusu bununla birlikte size büyük bir aromaterapi sağlayacaktır. Cildinizi 15 dakika dek bekletin.
Cildiniz buhar etkisiyle yumuşak bir ayla gelecektir. bu nedenle cildinizi nezaketle yıkayın ve yumuşak bir havlu ile kurulayın. sonra yerinde bir nemlendirici sürebilirsiniz.
9. Buz ile cildinizi yenileyin
Deri gözeneklerimizi en üye indirmek için çok kolay ve pratik bir yolda buz uygulamasıdır.
Ancak buz etkisi cilt sıkılaştırmada kısa süreli pratik bir çözümdür unutmamalıyız.
Eğer bir anda bir davete gidecekseniz fazla dar uygulayabilirsiniz. Mesela ince bir kumaş türüne bir buz küpü sarın ve cildiniz üstünde gezdirin.
Bu cildinizi,n ürettiği yağ oranı seviyesini en üye indirmenize ve cildinizin gözden düşmüş bölgelerindeki parlamayı önleyecektir.
10. Sağlıklı beslenin
Tüm bu saydığımız çözümlerin başında dinç beslenmek geldiğini unutmamalıyız.
Ne olursa olsun dıştan cildinize ne dek itina gösterirseniz gösterin fakat cildin içten beslenmesi ve nemlenmesi fazla daha önemlidir.
Günde 8 bardak su tüketmek, fazla yağlı yiyeceklerden uzaktan durmak, daha çok sebze ve kepek ağırlıklı gıdalar harcamak, akne üretimine neden olan süt ürünlerinden eksik harcamak, bol bol A, B ve C vitamini almak çok önemlidir.
Şu Anda aynanın karşısına geçin ve cilt bakımınızı ertelemeyin.
Kaynak: Moda Haberleri, Moda Stil Önerileri
0 notes
Link
Yapılan araştırmalar her 10 kişiden birinde depresyon görüldüğünü ortaya koyuyor. Uyku ve beslenme bozukluğu sorunu tetikleyenler arasında. Depresyonda yaşanan hormon değişimleri de iştahı dengesizleştiriyor. Doğru beslenmeyle serotonin ve melotin hormonlarını yükseltmek ve depresyonu engellemek mümkün. Normal yaşamda zevk alınan, mutlu olunan olaylardan keyif almamak depresyonun en belirgin özelliklerinden biri. Keyifli anların o kişi için hiçbir anlam ifade etmemesi, üzüntülü olma, keder, karamsarlık duygularının yoğun hissedilmesi de depresyonun diğer özellikleri arasında yer alıyor. Depresyonun oluşmasında ise pek çok faktör rol oynuyor. Kalıtımsal nedenler, toplumsal olaylar, kayıplar, yaşamın bazı dönemlerindeki yaşam şekli değişiklikleri, hormonal bozukluklar ya da biyokimyasal değişiklikler depresyona neden olan faktörler arasında yer alıyor. Son yıllarda büyük artış yaşanan depresyon her 10 kişiden birinde görülüyor. Depresyon yaşanırken vücutta bazı hormon düzeylerinde sapmalar meydana geliyor. Beslenme alışkanlıklarında yapılan bazı önemli değişiklikler de depresyon oluşumuna engel olabiliyor. Depresyon hastaları her ay ağırlıklarının yüzde 5'ini kaybediyor Depresyonun en sık görülen belirtileri arasında uyku bozukluğu ve iştahsızlık yer alıyor. Dönemsel moral bozukluğu gibi değerlendirilip psikolojik destek alınmadığında ise derinleşip, ağırlaşabiliyor. Bu durumda yaşanan iştahsızlık ve uykusuzluk gibi faktörler de çok daha ağırlaşabiliyor. Süre uzadıkça vücutta oluşturdukları harabiyet artabiliyor. Bu harabiyetlerden biri de hastanın kilosunda yaşanıyor. Öyle ki depresyon hastaları ayda yaklaşık yüzde 5 oranında kilo kaybediyor. Hormonlardaki değişiklikler depresyona neden oluyor Sonbaharda ve kış aylarında günlerin kısalmasıyla birlikte birçok kişide mevsimsel depresyon eğilimi başlıyor. Bu depresyon genellikle bahar aylarında sona eriyor. Beynin kimyasalları olan serotonin ve melatonin düzeylerindeki değişiklikler özellikle güneş ışınlarının az görüldüğü sonbaharda depresyona neden olabiliyor. Karanlık günler depresyonu artırıyor Karanlık ortamda ve uyku durumunda artan bir hormon olan melatonin, kış aylarında güneş etkilerinin azalması, günlerin kısalıp gecelerin uzaması ve uyku sürelerinin artmasıyla yükseliyor. Sonuç olarak da uykuya meyil artıyor, kişi uyuşuk ve bitkin oluyor. Yazın ise gün ışığının etkilerinin çok daha uzun sürmesi nedeniyle hormonun salgılanması azalıyor. Serotonin artması iştahı azaltıyor Mutluluk ve neşe duygularını artıran serotonin hormonu, aydınlıkta ve özellikle de güneş ışığında yüksek miktarda salınıyor. Bu nedenle kış aylarında salınımı azalıyor. Serotonin seviyesindeki artış iştahı azaltıyor. Sonuç olarak insanların yaz aylarında iştahları kış aylarındakinden daha az oluyor. Serotonin azalması, depresyon, şizofreni, anksiyete, sosyal fobi, migren, obsesif kompulsif bozukluk gibi birçok hastalığın nedenleri arasında yer alıyor. Bu besinler serotonini yükseltiyor Serotonin besinlerle alınamıyor. Ancak yapıtaşı triptofan isimli bir aminoasit olan serotonin vücutta yapılıyor. Triptofan, serotonin ve melatonin'in yapımında önemli bir madde. Serotonin miktarının artırılmasında ise magnezyum, çinko, triptofan ve omega 3 içeren yiyecekler büyük önem taşıyor. Muz, Hindi eti, Süt, Kakao, Erik, Ananas, Ceviz, Fıstık, Domates, Portakal, Kefir, Yumurta, Badem, Mandalina, Susam ve Keten tohumunda yüksek oranda triptofan bulunuyor. Ayrıca kefirin sakinleştirici ve depresyon azaltıcı etkisinin yanı sıra yüksek oranda kalsiyum, magnezyum ve B vitamini içeriyor. Kızılıcık en büyük melatonin kaynağı Melatonin yeterliliği için ise karanlıkta uyumak gerekiyor. Başta kızılcık olmak üzere vişne, papatya, anason, ceviz, badem ve fındıkta yüksek miktarda melatonin bulunuyor. Oreksin isimli beyinde bulunan bir madde de uyku, açlık gibi zihinsel aktivitelerin düzenlenmesinde önem taşıyor. Karbonhidrat alımının artması durumunda oreksin düzeyi azalıyor. Bu da halsizlik ve yorgunluğun artmasına ve metabolizmanın yavaşlamasına neden oluyor. Özellikle sonbaharda depresyon eğilimi olanların proteinden zengin gıdaları tüketmesi gerekiyor. Çünkü proteinli besinler oreksin miktarını arttırıyor. Depresyona karşı beslenme önerileri Gerek mevsimsel, gerekse kronik depresyonda, doğru beslenme tedavide önemli rol oynuyor. Mutlaka bir psikiyatr kontrolünde olması gereken bu hastaların beslenmelerine dikkat etmeleri tedavinin başarı şansını artırıyor. Ara öğünlerde papatya ve rezene çayı için "Kış aylarında özellikle triptofan ve C vitamini açısından da zengin portakal, mandalina tüketimini artırın. "Ara öğünlerde ve gece yatmadan önce papatya ve rezene çayı için. Çayınıza bal ekleyin. Bu çay, serotonin düzeyini arttırıp, oreksin düzeyini azaltarak gevşemenize ve rahat uyumanıza yardımcı olabiliyor. "Karbonhidrat miktarı çok düşük diyetleri uzun süre yapmayın. Bilinçsizce yapılan bu diyetler depresyona altyapı oluşturabiliyor. "Tam buğday ve bol tahıl ürünleri tercih edin. Ruşeymli ekmek tüketin "Kepekli ekmek, tam buğday ekmeği, bol tahıllı ekmek ve ruşeymli ekmeği öğünlerde çeşitli zamanlarda dönüşümlü olarak bulundurun. "Haftada 2-3 kez balık tüketin. Böylece serotonin miktarını arttıran omega 3 alımını da artırmış olursunuz. Eğer Balık tüketmiyorsanız omega3 takviyesi alabilirsiniz. "Ara öğünlerde mutlaka muz yiyin. Magnezyum açısından zengin olan muz, kasların da gevşemesine yardımcı oluyor. Magnezyum eksikliğinde vücutta yorgunluk, halsizlik, bitkinlik, depresyon görülüyor. Magnezyum, enerji metabolizmasında rol alıyor ve yetersizliğinde enerji metabolizmasında bozukluklar meydana geliyor. "Öğünlerinizde ceviz, fındık, badem, avokado, kuru incir, koyu yeşil yapraklı sebzeler, sert sular ve tam tahıllı ürünlere yer verin. Bu besinlerin içeriğinde yer alan magnezyum vücudunuzun enerji depolamasını ve kendinizi zinde hissetmenizi sağlıyor. "Çay, kahve, kafein içeren içecekler ve asitli bazı içeceklerden uzak durun. Bunların yerine ballı ılık süt, kakaolu süt, papatya çayı gibi seçenekleri tercih edin. Çorbanıza yoğurda keten tohumu katın "Kış aylarında yulaf unlu besinleri tercih etmeyin. Yulaf ununda melatonin var. Kışın melatonin miktarınız zaten yükseldiğinden yulaf unlu besinleri kışın tercih etmeyin. Ancak uykusuzluk sorununuz varsa yulaf ununu tüketebilirsiniz. "Çorbalarınıza veya yoğurdunuza 1 yemek kaşığı keten tohumu katın. Keten tohumu moralinizi toparlamaya yardımcı oluyor. "Süt ve süt ürünlerini menünüzde mutlaka bulundurun. Bu besinlerdeki kalsiyum ve B vitamininin depresyon üzerinde azaltıcı etkisi var. "Gün aşırı veya haftada 3-4 kez mutlaka yumurta tüketin. Yumurtanızın tam pişmiş olmasına özen gösterin. Alternatif Tıp ve Alternatif Tedavi, bitkisel ürünler, sifamarket
0 notes
Link
Diş hekimi Recep Eşkar, birçok hastalığın ağız ve diş sağlığına gereken özenin gösterilmemesinden kaynaklandığını belirterek, halk arasında ağız ve diş sağlığı ile ilgili doğru bilinen pek çok yanlış uygulama olduğunu ifade etti. Diş Hekimi Eşkar, yalnızca “diş ağrısı” olarak adlandırılan belirtilerin bile temelde bazı önemli tıbbi ve psikolojik sorunların habercisi olabileceğine işaret etti. Ülkemizde ağız ve diş sağlığı konusunda yeterince bilinç oluşmadığına dikkat çeken Eşkar, “Ağız ve diş hastalıklarında meydana gelen bozukluklar; beslenme, çiğneme problemleri, tat alma, gülme, kahkaha atma, uyku ve konuşma gibi fonksiyonel işlevleri negatif yönde etkileyebilmekte. Bunlara bağlı olarak da sosyal ilişkilerde zayıflama, utangaçlık, özgüven kaybı, anksiyete ve depresyon gibi psikososyal sonuçlar ortaya çıkabilmekte” dedi. Ağız ve diş hastalıkları bazı hastalıkların habercisi olabilir Sağlıklı diş ve diş eti için hekimlerin önerileri doğrultusunda uygulama yapılması gerektiği, aksi halde dişlerin ve diş etlerinin zarar görebileceğine değinen Eşkar, “Ağız ve diş sağlığı konusunda ortaya çıkan kimi sorunlar bazı hastalıkların habercisi olabilir. Bu yüzden ağzımız bir nevi vücudumuzun alarm merkezlerinden biridir. Diş fırçalama şeklinden fırça seçimine, macun kullanımından diş taşı temizliğine, süt dişlerinden ağız kokusuna kadar halk arasında bilinen yanlış ya da eksik bilgilerin paylaşılması diş ve ağız sağlığını tehlikeye atmaktadır” diye konuştu. Diş Hekimi Recep Eşkar, genel sağlığımızı büyük ölçüde etkileyen ağız ve diş sağlığı hakkında yanlış bilinen gerçekler hakkında şu bilgileri verdi: 1-Sert diş fırçası kullanmak dişleri bembeyaz yapar Yanlış! Çünkü önemli olan fırçanın sertliği değil, fırçalama tekniğidir. Diş fırçası, sentetik kıldan yapılma olmalıdır. Uçları düzgün sonlanmalıdır. Sert fırçalar diş etini tahriş eder, dişlerimizin minesine zarar verir ve dişlerde hassasiyet oluşturur. Uçları düzgün sonlanmalıdır. Fazla sert fırçalar diş etini tahriş eder. Fırça kılları aşınır aşınmaz (ortalama 6 ayda bir) mutlaka değiştirilmelidir. 2-Hamilikte diş kaybı olması çok normaldir, anne adayları diş kaybı yaşayabilir Yanlış! “Her çocuk bir diş götürür" düşüncesi ne yazık ki ülkemizde yaygın bir kanıdır. Ancak bu doğru değildir. Ağız bakımlarını doğru ve düzenli yapan bir anne adayı için böyle bir durum söz konusu değildir. 3-Hamilelikte diş tedavisi yaptırmak bebek için sakıncalıdır Yanlış! Hamileliğin her döneminde aciliyet gerektiren diş tedavileri yapılabilir, bebeğe bir sakıncası yoktur. 4-Çoçuk dişleri iğne ile çekilirse bir daha çıkmaz Yanlış! Süt dişleri 6’ncı aydan başlar 3 yaşına kadar devam eder. Kalıcı dişler ise 6 yaşında çıkmaya başlar ve 12-13 yaşlarında tamamlanır. Burada önemli olan hangi dişin çekildiğidir, dişin iğne ya da başka bir şey ile çekilmesinin önemi yoktur. 5-Süt dişlerinin yerine daha sonra kalıcı dişler geleceğinden süt dişlerinin önemi yoktur Yanlış! Süt dişlerinin en önemli görevi çocuğun düzgün beslenmesini sağlamaktır. Konuşmanın düzgün gelişimi de süt dişlerine bağlıdır. Süt dişleri kapladıkları alanla kendilerinin yerine gelecek olan kalıcı dişler için yer tutmaktadır. Bu nedenlerle süt dişleri çok önemlidir. 6-Bir kez diş taşı temizliği yaptırdıktan sonra her zaman yaptırmak gerekir Yanlış! Diş taşı temizliğinde diş yüzeyine ait olmayan maddeler (plak, diş taşı) temizlenir. Diş taşı temizliği yaptırmayan bir kişi dişleri üzerinde biriken diş taşlarını fark edemez ancak temizlik yaptırdıktan sonra birkaç gün fırçalanmayan dişlerdeki değişim hemen göze çarpar. Yani diş taşı temizliği yapılmış ya da yapılmamış olsun ağız ve diş bakımı yapılmadığı sürece diş taşlarının oluşumu kaçınılmazdır. 7-Çapraşık dişler ancak küçük yaşlarda düzelebilir Yanlış! Çapraşık dişler her yaşta düzgün hale getirilebilir. Tel tedavisi her yaştan kişiye uygulanacağı gibi, tel tedavisini estetik bulmayan hastalar görünmeyen teller sayesinde düzgün dişlere sahip olabilirler. 8-Dişleri fırçalarken diş etlerinin kanaması normaldir Yanlış! Dişleri fırçalarken diş eti kanaması normal bir durum değildir ve diş eti iltihabının en önemli belirtisidir. Vakit kaybetmeden diş hekimine başvurulması gerekmektedir. 9-Ağrıyan dişe aspirin koymak gerekir Yanlış! Aspirin ağrı kesicidir ancak etkisi ağız yolu ile alınıp kana karışınca ortaya çıkar. Dişin üzerine konulan aspirin ağrınızı dindirmediği gibi, ıstırabınızı da arttırır. Çünkü diş etinizde yara açar. 10-Ağız kokusu herkeste olur ve geçmez Yanlış! Diş çürükleri, diş eti hastalıkları, aftlar, uyumsuz ve kötü kullanılan protezler ve ağız kuruluğu, sindirim sistemi ile ilgili rahatsızlıklar, bademcik iltihaplanmaları sonucu meydana gelebilir. Ağız kokusunun asıl nedeni olan yukarıda sayılan hastalıkların tedavisi yapıldıktan sonra ağız kokusu önlenebilir. Alternatif Tıp ve Alternatif Tedavi, bitkisel ürünler, sifamarket
0 notes
Link
Yapılan araştırmalar her 10 kişiden birinde depresyon görüldüğünü ortaya koyuyor. Uyku ve beslenme bozukluğu sorunu tetikleyenler arasında. Depresyonda yaşanan hormon değişimleri de iştahı dengesizleştiriyor. Doğru beslenmeyle serotonin ve melotin hormonlarını yükseltmek ve depresyonu engellemek mümkün. Normal yaşamda zevk alınan, mutlu olunan olaylardan keyif almamak depresyonun en belirgin özelliklerinden biri. Keyifli anların o kişi için hiçbir anlam ifade etmemesi, üzüntülü olma, keder, karamsarlık duygularının yoğun hissedilmesi de depresyonun diğer özellikleri arasında yer alıyor. Depresyonun oluşmasında ise pek çok faktör rol oynuyor. Kalıtımsal nedenler, toplumsal olaylar, kayıplar, yaşamın bazı dönemlerindeki yaşam şekli değişiklikleri, hormonal bozukluklar ya da biyokimyasal değişiklikler depresyona neden olan faktörler arasında yer alıyor. Son yıllarda büyük artış yaşanan depresyon her 10 kişiden birinde görülüyor. Depresyon yaşanırken vücutta bazı hormon düzeylerinde sapmalar meydana geliyor. Beslenme alışkanlıklarında yapılan bazı önemli değişiklikler de depresyon oluşumuna engel olabiliyor. Depresyon hastaları her ay ağırlıklarının yüzde 5'ini kaybediyor Depresyonun en sık görülen belirtileri arasında uyku bozukluğu ve iştahsızlık yer alıyor. Dönemsel moral bozukluğu gibi değerlendirilip psikolojik destek alınmadığında ise derinleşip, ağırlaşabiliyor. Bu durumda yaşanan iştahsızlık ve uykusuzluk gibi faktörler de çok daha ağırlaşabiliyor. Süre uzadıkça vücutta oluşturdukları harabiyet artabiliyor. Bu harabiyetlerden biri de hastanın kilosunda yaşanıyor. Öyle ki depresyon hastaları ayda yaklaşık yüzde 5 oranında kilo kaybediyor. Hormonlardaki değişiklikler depresyona neden oluyor Sonbaharda ve kış aylarında günlerin kısalmasıyla birlikte birçok kişide mevsimsel depresyon eğilimi başlıyor. Bu depresyon genellikle bahar aylarında sona eriyor. Beynin kimyasalları olan serotonin ve melatonin düzeylerindeki değişiklikler özellikle güneş ışınlarının az görüldüğü sonbaharda depresyona neden olabiliyor. Karanlık günler depresyonu artırıyor Karanlık ortamda ve uyku durumunda artan bir hormon olan melatonin, kış aylarında güneş etkilerinin azalması, günlerin kısalıp gecelerin uzaması ve uyku sürelerinin artmasıyla yükseliyor. Sonuç olarak da uykuya meyil artıyor, kişi uyuşuk ve bitkin oluyor. Yazın ise gün ışığının etkilerinin çok daha uzun sürmesi nedeniyle hormonun salgılanması azalıyor. Serotonin artması iştahı azaltıyor Mutluluk ve neşe duygularını artıran serotonin hormonu, aydınlıkta ve özellikle de güneş ışığında yüksek miktarda salınıyor. Bu nedenle kış aylarında salınımı azalıyor. Serotonin seviyesindeki artış iştahı azaltıyor. Sonuç olarak insanların yaz aylarında iştahları kış aylarındakinden daha az oluyor. Serotonin azalması, depresyon, şizofreni, anksiyete, sosyal fobi, migren, obsesif kompulsif bozukluk gibi birçok hastalığın nedenleri arasında yer alıyor. Bu besinler serotonini yükseltiyor Serotonin besinlerle alınamıyor. Ancak yapıtaşı triptofan isimli bir aminoasit olan serotonin vücutta yapılıyor. Triptofan, serotonin ve melatonin'in yapımında önemli bir madde. Serotonin miktarının artırılmasında ise magnezyum, çinko, triptofan ve omega 3 içeren yiyecekler büyük önem taşıyor. Muz, Hindi eti, Süt, Kakao, Erik, Ananas, Ceviz, Fıstık, Domates, Portakal, Kefir, Yumurta, Badem, Mandalina, Susam ve Keten tohumunda yüksek oranda triptofan bulunuyor. Ayrıca kefirin sakinleştirici ve depresyon azaltıcı etkisinin yanı sıra yüksek oranda kalsiyum, magnezyum ve B vitamini içeriyor. Kızılıcık en büyük melatonin kaynağı Melatonin yeterliliği için ise karanlıkta uyumak gerekiyor. Başta kızılcık olmak üzere vişne, papatya, anason, ceviz, badem ve fındıkta yüksek miktarda melatonin bulunuyor. Oreksin isimli beyinde bulunan bir madde de uyku, açlık gibi zihinsel aktivitelerin düzenlenmesinde önem taşıyor. Karbonhidrat alımının artması durumunda oreksin düzeyi azalıyor. Bu da halsizlik ve yorgunluğun artmasına ve metabolizmanın yavaşlamasına neden oluyor. Özellikle sonbaharda depresyon eğilimi olanların proteinden zengin gıdaları tüketmesi gerekiyor. Çünkü proteinli besinler oreksin miktarını arttırıyor. Depresyona karşı beslenme önerileri Gerek mevsimsel, gerekse kronik depresyonda, doğru beslenme tedavide önemli rol oynuyor. Mutlaka bir psikiyatr kontrolünde olması gereken bu hastaların beslenmelerine dikkat etmeleri tedavinin başarı şansını artırıyor. Ara öğünlerde papatya ve rezene çayı için "Kış aylarında özellikle triptofan ve C vitamini açısından da zengin portakal, mandalina tüketimini artırın. "Ara öğünlerde ve gece yatmadan önce papatya ve rezene çayı için. Çayınıza bal ekleyin. Bu çay, serotonin düzeyini arttırıp, oreksin düzeyini azaltarak gevşemenize ve rahat uyumanıza yardımcı olabiliyor. "Karbonhidrat miktarı çok düşük diyetleri uzun süre yapmayın. Bilinçsizce yapılan bu diyetler depresyona altyapı oluşturabiliyor. "Tam buğday ve bol tahıl ürünleri tercih edin. Ruşeymli ekmek tüketin "Kepekli ekmek, tam buğday ekmeği, bol tahıllı ekmek ve ruşeymli ekmeği öğünlerde çeşitli zamanlarda dönüşümlü olarak bulundurun. "Haftada 2-3 kez balık tüketin. Böylece serotonin miktarını arttıran omega 3 alımını da artırmış olursunuz. Eğer Balık tüketmiyorsanız omega3 takviyesi alabilirsiniz. "Ara öğünlerde mutlaka muz yiyin. Magnezyum açısından zengin olan muz, kasların da gevşemesine yardımcı oluyor. Magnezyum eksikliğinde vücutta yorgunluk, halsizlik, bitkinlik, depresyon görülüyor. Magnezyum, enerji metabolizmasında rol alıyor ve yetersizliğinde enerji metabolizmasında bozukluklar meydana geliyor. "Öğünlerinizde ceviz, fındık, badem, avokado, kuru incir, koyu yeşil yapraklı sebzeler, sert sular ve tam tahıllı ürünlere yer verin. Bu besinlerin içeriğinde yer alan magnezyum vücudunuzun enerji depolamasını ve kendinizi zinde hissetmenizi sağlıyor. "Çay, kahve, kafein içeren içecekler ve asitli bazı içeceklerden uzak durun. Bunların yerine ballı ılık süt, kakaolu süt, papatya çayı gibi seçenekleri tercih edin. Çorbanıza yoğurda keten tohumu katın "Kış aylarında yulaf unlu besinleri tercih etmeyin. Yulaf ununda melatonin var. Kışın melatonin miktarınız zaten yükseldiğinden yulaf unlu besinleri kışın tercih etmeyin. Ancak uykusuzluk sorununuz varsa yulaf ununu tüketebilirsiniz. "Çorbalarınıza veya yoğurdunuza 1 yemek kaşığı keten tohumu katın. Keten tohumu moralinizi toparlamaya yardımcı oluyor. "Süt ve süt ürünlerini menünüzde mutlaka bulundurun. Bu besinlerdeki kalsiyum ve B vitamininin depresyon üzerinde azaltıcı etkisi var. "Gün aşırı veya haftada 3-4 kez mutlaka yumurta tüketin. Yumurtanızın tam pişmiş olmasına özen gösterin. Alternatif Tıp ve Alternatif Tedavi, bitkisel ürünler, sifamarket
0 notes
Link
Diyetisyen Emre Uzun, fazla kalorilerden kurtulmak ve kilo almayı önlemek için 11 öneri sunuyor. Kas yapmak, çok su içmek, D vitamini almak, protein içerikli besinler tüketmek bunlardan birkaçı.
Emre Uzun'un '11 basit tüyo' olarak sıraladığı önerileri şöyle:
KAS YAPIN
Bilinen şu ki 1 kilo kas 1 kilo yağdan çok daha fazla kalori harcamamızı sağlar. Vücut kompozisyonunuz metabolizmanızın temelini oluşturuyor. Ortalama yarım kilo yağ günde 15 kkal yakmamıza sebep olurken, yarım kilo kas günde 85 kalori yakımı sağlıyor. Neredeyse kaslarımız günde 6 kat daha fazla kalori yakmamıza yardımcı oluyor. Yani kaslı bir vücuda sahip olmak sadece görsel olarak fayda sağlamakla kalmıyor, kalori yakımını da arttırıyor. Sporun bir diğer avantajı da harcanan kaloriden çok metabolizmayı hızlandırması. Ayrıca yapılan egzersizlerle beraber kas kazanırken, metabolizma hızımızı da arttırırız.
DAHA FAZLA SU İÇİN
Gün içerisinde minimum yarım litre su içilmesi kalori yakımını ortalama yüzde 30 arttırıyor. Diyetisyen Emre Uzun, besinlerin sindirimi sırasında kullanıldığını ve sıcak su tüketiminin aksine soğuk su tüketiminin daha fazla kalori yaktığına dikkat çekiyor. Soğuk su aynı zamanda mide ve beyin açlığı ile başa çıkarak tokluk hissi oluşmasına da yardımcı olur. Sporcularda dehidrasyondan korunmak için yeterli su tüketimi gerekiyor. Spor yaparken, susamayı beklememeli, her fırsatta su içmelisiniz.
ISITICILARI KAPATIN
Kulağa ilginç gelecek ama soğuk havalar daha fazla kalori harcamanızı sağlar. Netherland'de yapılan bir araştırmada genç erkekler 10 gün boyunca soğuk bir odada tutuluyor, birkaç günün sonunda erkekler titrememeye başlıyor. The Jounal of Clinical İnvestigation dergisinde yayımlanan bir çalışmada ise soğuk ortamda bulunan erkeklerin 3 saatte fazladan 250 kalori yaktıkları ortaya çıkıyor.Bu açıklamalar tüm kış kalorifersiz kalmak anlamına gelmiyor, sadece saunalara girerek, belinize streçler sararak, terleme yoluyla kilo kaybettiğimiz algısına kapılmamak gerekiyor. Fazla terlemek vücuttan fazla su kaybetmenize neden olur, giden yağ değil maalesef sudur.
YEDİ SAAT UYUYUN
Eğer egzersiz yapmak için uykunuzu atlarsanız kendinize iyilik yapmış olmazsınız. Uyku, kilo kaybederken insanların çok önemsemedikleri bir ihtiyaçtır. Uykunun yeterli olmaması sonucu obezite ve kilo alma gibi sonuçlar ortaya çıkabilir. Uykusuzluk durumunda vücut epinefrin, norepinefrin ve kortizol gibi stres hormonları salgılar. Sonuçta; uzun süreli olarak vücut metabolizması etkilenir, sabah uyandığınızda canınız tatlı ya da yağlı şeyler ister ve kilo alımı gerçekleşir. Gece ortalama 7 saat uyuyup sabah o şekilde egzersiz yapmanız gerekiyor.
D VİTAMİNİ DEPOLARINIZI DOLDURUN
D vitamini güneşle aktive olan bir vitamindir. Ülkemiz konumu gereği genellikle güneş alan bir ülke olmasına rağmen birçok kişi farkında olmadan D vitamini eksikliğine maruz kalıyor. Yapılan çalışmalar İskandinav ülkelerinde D vitamini eksikliklerinin Akdeniz ülkelerine göre daha az görüldüğünü gösteriyor. Bunun sebebi ise onların D vitamini eksikliğinin bilincinde olup tamamlayıcı kullanmalarıdır. Bir çok çalışma D vitamini eksikliği ile yağ hücrelerinin fonksiyonları ve obezitenin ilişkili olduğunu saptamış, ancak kilo kaybıyla ilişkisi tam olarak anlaşılmamıştır. Vücut için yeterince D vitamini sağlamak çok önemlidir. D vitamini kas ve kemik metabolizması için gerekli olup yeterli D vitaminine sahip olmayanların kasları gelişemez.
DAHA FAZLA PROTEİN TÜKETİN
Gelişmekte olan ülkemizde bir çok insan günlük alması gereken proteinin çok çok altında besleniyor. Kişi kilo başına 0.8-1.0 gr protein almalıdır, bu da 70 kilo bir birey için 56 gram protein anlamına gelir. Proteinin çok iyi iştah bastırıcı özelliği vardır, ayrıca protein sindirilirken enerji harcandığından metabolizmanızı fişeklemeye yardımcı olur.Vücutta proteinin sindirimi basit karbonhidratlardan daha zordur. Vücudumuz proteini sindirirken, daha fazla çaba sarfeder ve sindirim sırasında daha fazla enerji harcar. Diyetisyen Emre Uzun az karbonhidratlı ve yeterli protein içeren yağsız (balık, yağsız yoğurt,yumurta, beyaz et gibi) ana öğünler tercih etmenizi ve en az 2 ara öğünü beslenmenize eklemenizi öneriyor.
HAREKETSİZ YAŞAMDAN UZAK DURUN
İşteyken veya metroya giderken, asansör yerine merdiven kullanmamız gerektiğini, markete varmadan biraz önce aracımızı park edip yürüme gibi hareketlerle daha aktif olabileceğimizi hepimiz biliyoruz. Ancak, bu yeterli olmayabilir. Hareket etmek için her fırsatı değerlendirmeliyiz. Araştırmalar aktif olmayan hayatın termogenezi uzun zamanda etkilediğini , ve düzenli olarak erken kalkıp gün boyu hareket eden insanların fayda gördüklerini saptamıştır. Aynı zamanda yürümeye zamanı olmayan insanların her saat başı kalıp 5 dakika yürümeleri gerekiyor. İlgi çekici bir araştırmada, zayıf sedanter kişi ile obez bireyi karşılaştırdığında zayıf kişinin gün içinde fazladan 152 dakika hareket ettiği saptamıştır. Sonuç olarak yaşam boyu küçük hareketlerin günlük olarak tekrar edilmesinin bize geri dönüşü büyük olabilir.
YEŞİL ÇAYDAN KAFEİN ALIN
Yeşil çayda bulunan epigallokateşin gallat metabolizmayı hızlandırmaya ve kilo vermeye yardımcıdır. Yeşil çaydaki kafein ise ikincil olarak metabolizmayı hızlandıran faktördür, ancak son yeşil çayınızı yatmadan 8 saat önce içtiğinizden emin olun yoksa kafein içeriğinden uykunuzu kaçırabilir. Ayrıca yeşil çayın günde mimimum 2, maksimum 3 fincan tüketilmesi öneriliyor.
SAĞLIKLI ARKADAŞLAR EDİNİN
Diyetisyen Emre Uzun yağlı patates kızartması yemek ve bira içmeyi teklif edecek arkadaşlar yerine sizinle birlikte sağlıklı yaşama adapte olacak arkadaşlar edinmenizi öneriyor. Araştırmalar yemek seçiminde özenli ve dikkatli olan arkadaşların bize de bu konuda yardımcı olduklarını gösteriyor. Bir araştırma sonucunda, obez arkadaşa sahip olanların yüzde 57 daha fazla obezite riski taşıdıkları ortaya çıkmıştır. Kısacası sağlıksız yaşayan arkadaşlardan uzak durun veya onları siz sağlıklı yaşama adapte edin.
PROBİYOTİK PROBİYOTİK PROBİYOTİK...
Bu aralar ne çok duyuyoruz değil mi bu terimi? Probiyotikler ile obezitenin ilişkisini kapsayan ilgi çekici ve yeni bir çok çalışma yapılıyor. Henüz net sonuçlara ulaşamasak da probiyotiklerin diyete daha çok eklenmesinde bir sakınca yoktur. Bağırsak bakterileri metabolizmayı bütünü ile etkilerken, bağırsak florasını iyileştirerek daha fazla kalori yakmamıza yardımcı oluyor. Probiyotik haplardan çok diyete ekleyebileceğiniz kefir, süt, yoğurt ve peynirlerdir. Ayrıca sarımsak, soğan, lahana turşusu, pırasa, muz, yulaf kepeği içerdiği prebiyotiklerle probiyotiklerin bağırsak duvarına tutunmasına yardımcı olduğunu unutmayalım.”
CIHAN
Alternatif Tıp ve Alternatif Tedavi, bitkisel ürünler, sifamarket
0 notes
Link
DİŞ SAĞLIĞI İLE İLGİLİ BİLİNMESİ GEREKEN 10 BİLGİ
Dt. Recep Eşkar, birçok hastalığın ağız ve diş sağlığına gereken özenin gösterilmemesinden kaynaklandığını belirterek, halk arasında ağız ve diş sağlığı ile ilgili doğru bilinen pek çok yanlış uygulama olduğunu ifade etti. Diş Hekimi Eşkar, yalnızca “diş ağrısı” olarak adlandırılan belirtilerin bile temelde bazı önemli tıbbi ve psikolojik sorunların habercisi olabileceğine işaret etti.
Ülkemizde ağız ve diş sağlığı konusunda yeterince bilinç oluşmadığına dikkat çeken Dt. Recep Eşkar, “Ağız ve diş hastalıklarında meydana gelen bozukluklar; beslenme, çiğneme problemleri, tat alma, gülme, kahkaha atma, uyku ve konuşma gibi fonksiyonel işlevleri negatif yönde etkileyebilmekte. Bunlara bağlı olarak da sosyal ilişkilerde zayıflama, utangaçlık, özgüven kaybı, anksiyete ve depresyon gibi psikososyal sonuçlar ortaya çıkabilmekte” dedi.
Ağız ve diş hastalıkları bazı hastalıkların habercisi olabilir
Sağlıklı diş ve diş eti için hekimlerin önerileri doğrultusunda uygulama yapılması gerektiği, aksi halde dişlerin ve diş etlerinin zarar görebileceğine değinen Diş Hekimi Recep Eşkar, “Ağız ve diş sağlığı konusunda ortaya çıkan kimi sorunlar bazı hastalıkların habercisi olabilir. Bu yüzden ağzımız bir nevi vücudumuzun alarm merkezlerinden biridir. ” diye konuştu.
Diş Hekimi Recep Eşkar, genel sağlığımızı büyük ölçüde etkileyen ağız ve diş sağlığı hakkında yanlış bilinen gerçekler hakkında şu bilgileri verdi:
1- Sert diş fırçası kullanmak dişleri bembeyaz yapar
Yanlış! Çünkü önemli olan fırçanın sertliği değil, fırçalama tekniğidir. Diş fırçası, sentetik kıldan yapılma olmalıdır. Uçları düzgün sonlanmalıdır. Sert fırçalar diş etini tahriş eder, dişlerimizin minesine zarar verir ve dişlerde hassasiyet oluşturur. Uçları düzgün sonlanmalıdır. Fazla sert fırçalar diş etini tahriş eder. Fırça kılları aşınır aşınmaz (ortalama 6 ayda bir) mutlaka değiştirilmelidir.
2- Hamilikte diş kaybı olması çok normaldir, anne adayları diş kaybı yaşayabilir
Yanlış! “Her çocuk bir diş götürür" düşüncesi ne yazık ki ülkemizde yaygın bir kanıdır. Ancak bu doğru değildir. Ağız bakımlarını doğru ve düzenli yapan bir anne adayı için böyle bir durum söz konusu değildir.
3- Hamilelikte diş tedavisi yaptırmak bebek için sakıncalıdır
Yanlış! Hamileliğin her döneminde aciliyet gerektiren diş tedavileri yapılabilir, bebeğe bir sakıncası yoktur.
4- Çoçuk dişleri iğne ile çekilirse bir daha çıkmaz
Yanlış! Süt dişleri 6'ncı aydan başlar 3 yaşına kadar devam eder. Kalıcı dişler ise 6 yaşında çıkmaya başlar ve 12-13 yaşlarında tamamlanır. Burada önemli olan hangi dişin çekildiğidir, dişin iğne ya da başka bir şey ile çekilmesinin önemi yoktur.
5- Süt dişlerinin yerine daha sonra kalıcı dişler geleceğinden süt dişlerinin önemi yoktur
Yanlış! Süt dişlerinin en önemli görevi çocuğun düzgün beslenmesini sağlamaktır. Konuşmanın düzgün gelişimi de süt dişlerine bağlıdır. Süt dişleri kapladıkları alanla kendilerinin yerine gelecek olan kalıcı dişler için yer tutmaktadır. Bu nedenlerle süt dişleri çok önemlidir.
6- Bir kez diş taşı temizliği yaptırdıktan sonra her zaman yaptırmak gerekir
Yanlış! Diş taşı temizliğinde diş yüzeyine ait olmayan maddeler (plak, diş taşı) temizlenir. Diş taşı temizliği yaptırmayan bir kişi dişleri üzerinde biriken diş taşlarını fark edemez ancak temizlik yaptırdıktan sonra birkaç gün fırçalanmayan dişlerdeki değişim hemen göze çarpar. Yani diş taşı temizliği yapılmış ya da yapılmamış olsun ağız ve diş bakımı yapılmadığı sürece diş taşlarının oluşumu kaçınılmazdır.
7- Çapraşık dişler ancak küçük yaşlarda düzelebilir
Yanlış! Çapraşık dişler her yaşta düzgün hale getirilebilir. Tel tedavisi her yaştan kişiye uygulanacağı gibi, tel tedavisini estetik bulmayan hastalar görünmeyen teller sayesinde düzgün dişlere sahip olabilirler.
8- Dişleri fırçalarken diş etlerinin kanaması normaldir
Yanlış! Dişleri fırçalarken diş eti kanaması normal bir durum değildir ve diş eti iltihabının en önemli belirtisidir. Vakit kaybetmeden diş hekimine başvurulması gerekmektedir.
9- Ağrıyan dişe aspirin koymak gerekir
Yanlış! Aspirin ağrı kesicidir ancak etkisi ağız yolu ile alınıp kana karışınca ortaya çıkar. Dişin üzerine konulan aspirin ağrınızı dindirmediği gibi, ıstırabınızı da arttırır. Çünkü diş etinizde yara açar.
10- Ağız kokusu herkeste olur ve geçmez
Yanlış! Diş çürükleri, diş eti hastalıkları, aftlar, uyumsuz ve kötü kullanılan protezler ve ağız kuruluğu, sindirim sistemi ile ilgili rahatsızlıklar, bademcik iltihaplanmaları sonucu meydana gelebilir. Ağız kokusunun asıl nedeni olan yukarıda sayılan hastalıkların tedavisi yapıldıktan sonra ağız kokusu önlenebilir.
Alternatif Tıp ve Alternatif Tedavi, bitkisel ürünler, sifamarket
0 notes
Link
DİŞ SAĞLIĞI İLE İLGİLİ BİLİNMESİ GEREKEN 10 BİLGİ
Dt. Recep Eşkar, birçok hastalığın ağız ve diş sağlığına gereken özenin gösterilmemesinden kaynaklandığını belirterek, halk arasında ağız ve diş sağlığı ile ilgili doğru bilinen pek çok yanlış uygulama olduğunu ifade etti. Diş Hekimi Eşkar, yalnızca “diş ağrısı” olarak adlandırılan belirtilerin bile temelde bazı önemli tıbbi ve psikolojik sorunların habercisi olabileceğine işaret etti.
Ülkemizde ağız ve diş sağlığı konusunda yeterince bilinç oluşmadığına dikkat çeken Dt. Recep Eşkar, “Ağız ve diş hastalıklarında meydana gelen bozukluklar; beslenme, çiğneme problemleri, tat alma, gülme, kahkaha atma, uyku ve konuşma gibi fonksiyonel işlevleri negatif yönde etkileyebilmekte. Bunlara bağlı olarak da sosyal ilişkilerde zayıflama, utangaçlık, özgüven kaybı, anksiyete ve depresyon gibi psikososyal sonuçlar ortaya çıkabilmekte” dedi.
Ağız ve diş hastalıkları bazı hastalıkların habercisi olabilir
Sağlıklı diş ve diş eti için hekimlerin önerileri doğrultusunda uygulama yapılması gerektiği, aksi halde dişlerin ve diş etlerinin zarar görebileceğine değinen Diş Hekimi Recep Eşkar, “Ağız ve diş sağlığı konusunda ortaya çıkan kimi sorunlar bazı hastalıkların habercisi olabilir. Bu yüzden ağzımız bir nevi vücudumuzun alarm merkezlerinden biridir. ” diye konuştu.
Diş Hekimi Recep Eşkar, genel sağlığımızı büyük ölçüde etkileyen ağız ve diş sağlığı hakkında yanlış bilinen gerçekler hakkında şu bilgileri verdi:
1- Sert diş fırçası kullanmak dişleri bembeyaz yapar
Yanlış! Çünkü önemli olan fırçanın sertliği değil, fırçalama tekniğidir. Diş fırçası, sentetik kıldan yapılma olmalıdır. Uçları düzgün sonlanmalıdır. Sert fırçalar diş etini tahriş eder, dişlerimizin minesine zarar verir ve dişlerde hassasiyet oluşturur. Uçları düzgün sonlanmalıdır. Fazla sert fırçalar diş etini tahriş eder. Fırça kılları aşınır aşınmaz (ortalama 6 ayda bir) mutlaka değiştirilmelidir.
2- Hamilikte diş kaybı olması çok normaldir, anne adayları diş kaybı yaşayabilir
Yanlış! “Her çocuk bir diş götürür" düşüncesi ne yazık ki ülkemizde yaygın bir kanıdır. Ancak bu doğru değildir. Ağız bakımlarını doğru ve düzenli yapan bir anne adayı için böyle bir durum söz konusu değildir.
3- Hamilelikte diş tedavisi yaptırmak bebek için sakıncalıdır
Yanlış! Hamileliğin her döneminde aciliyet gerektiren diş tedavileri yapılabilir, bebeğe bir sakıncası yoktur.
4- Çoçuk dişleri iğne ile çekilirse bir daha çıkmaz
Yanlış! Süt dişleri 6'ncı aydan başlar 3 yaşına kadar devam eder. Kalıcı dişler ise 6 yaşında çıkmaya başlar ve 12-13 yaşlarında tamamlanır. Burada önemli olan hangi dişin çekildiğidir, dişin iğne ya da başka bir şey ile çekilmesinin önemi yoktur.
5- Süt dişlerinin yerine daha sonra kalıcı dişler geleceğinden süt dişlerinin önemi yoktur
Yanlış! Süt dişlerinin en önemli görevi çocuğun düzgün beslenmesini sağlamaktır. Konuşmanın düzgün gelişimi de süt dişlerine bağlıdır. Süt dişleri kapladıkları alanla kendilerinin yerine gelecek olan kalıcı dişler için yer tutmaktadır. Bu nedenlerle süt dişleri çok önemlidir.
6- Bir kez diş taşı temizliği yaptırdıktan sonra her zaman yaptırmak gerekir
Yanlış! Diş taşı temizliğinde diş yüzeyine ait olmayan maddeler (plak, diş taşı) temizlenir. Diş taşı temizliği yaptırmayan bir kişi dişleri üzerinde biriken diş taşlarını fark edemez ancak temizlik yaptırdıktan sonra birkaç gün fırçalanmayan dişlerdeki değişim hemen göze çarpar. Yani diş taşı temizliği yapılmış ya da yapılmamış olsun ağız ve diş bakımı yapılmadığı sürece diş taşlarının oluşumu kaçınılmazdır.
7- Çapraşık dişler ancak küçük yaşlarda düzelebilir
Yanlış! Çapraşık dişler her yaşta düzgün hale getirilebilir. Tel tedavisi her yaştan kişiye uygulanacağı gibi, tel tedavisini estetik bulmayan hastalar görünmeyen teller sayesinde düzgün dişlere sahip olabilirler.
8- Dişleri fırçalarken diş etlerinin kanaması normaldir
Yanlış! Dişleri fırçalarken diş eti kanaması normal bir durum değildir ve diş eti iltihabının en önemli belirtisidir. Vakit kaybetmeden diş hekimine başvurulması gerekmektedir.
9- Ağrıyan dişe aspirin koymak gerekir
Yanlış! Aspirin ağrı kesicidir ancak etkisi ağız yolu ile alınıp kana karışınca ortaya çıkar. Dişin üzerine konulan aspirin ağrınızı dindirmediği gibi, ıstırabınızı da arttırır. Çünkü diş etinizde yara açar.
10- Ağız kokusu herkeste olur ve geçmez
Yanlış! Diş çürükleri, diş eti hastalıkları, aftlar, uyumsuz ve kötü kullanılan protezler ve ağız kuruluğu, sindirim sistemi ile ilgili rahatsızlıklar, bademcik iltihaplanmaları sonucu meydana gelebilir. Ağız kokusunun asıl nedeni olan yukarıda sayılan hastalıkların tedavisi yapıldıktan sonra ağız kokusu önlenebilir.
Alternatif Tıp ve Alternatif Tedavi, bitkisel ürünler, sifamarket
0 notes
Link
Diyetisyen Emre Uzun, fazla kalorilerden kurtulmak ve kilo almayı önlemek için 11 öneri sunuyor. Kas yapmak, çok su içmek, D vitamini almak, protein içerikli besinler tüketmek bunlardan birkaçı.
Emre Uzun'un '11 basit tüyo' olarak sıraladığı önerileri şöyle:
KAS YAPIN
Bilinen şu ki 1 kilo kas 1 kilo yağdan çok daha fazla kalori harcamamızı sağlar. Vücut kompozisyonunuz metabolizmanızın temelini oluşturuyor. Ortalama yarım kilo yağ günde 15 kkal yakmamıza sebep olurken, yarım kilo kas günde 85 kalori yakımı sağlıyor. Neredeyse kaslarımız günde 6 kat daha fazla kalori yakmamıza yardımcı oluyor. Yani kaslı bir vücuda sahip olmak sadece görsel olarak fayda sağlamakla kalmıyor, kalori yakımını da arttırıyor. Sporun bir diğer avantajı da harcanan kaloriden çok metabolizmayı hızlandırması. Ayrıca yapılan egzersizlerle beraber kas kazanırken, metabolizma hızımızı da arttırırız.
DAHA FAZLA SU İÇİN
Gün içerisinde minimum yarım litre su içilmesi kalori yakımını ortalama yüzde 30 arttırıyor. Diyetisyen Emre Uzun, besinlerin sindirimi sırasında kullanıldığını ve sıcak su tüketiminin aksine soğuk su tüketiminin daha fazla kalori yaktığına dikkat çekiyor. Soğuk su aynı zamanda mide ve beyin açlığı ile başa çıkarak tokluk hissi oluşmasına da yardımcı olur. Sporcularda dehidrasyondan korunmak için yeterli su tüketimi gerekiyor. Spor yaparken, susamayı beklememeli, her fırsatta su içmelisiniz.
ISITICILARI KAPATIN
Kulağa ilginç gelecek ama soğuk havalar daha fazla kalori harcamanızı sağlar. Netherland'de yapılan bir araştırmada genç erkekler 10 gün boyunca soğuk bir odada tutuluyor, birkaç günün sonunda erkekler titrememeye başlıyor. The Jounal of Clinical İnvestigation dergisinde yayımlanan bir çalışmada ise soğuk ortamda bulunan erkeklerin 3 saatte fazladan 250 kalori yaktıkları ortaya çıkıyor.Bu açıklamalar tüm kış kalorifersiz kalmak anlamına gelmiyor, sadece saunalara girerek, belinize streçler sararak, terleme yoluyla kilo kaybettiğimiz algısına kapılmamak gerekiyor. Fazla terlemek vücuttan fazla su kaybetmenize neden olur, giden yağ değil maalesef sudur.
YEDİ SAAT UYUYUN
Eğer egzersiz yapmak için uykunuzu atlarsanız kendinize iyilik yapmış olmazsınız. Uyku, kilo kaybederken insanların çok önemsemedikleri bir ihtiyaçtır. Uykunun yeterli olmaması sonucu obezite ve kilo alma gibi sonuçlar ortaya çıkabilir. Uykusuzluk durumunda vücut epinefrin, norepinefrin ve kortizol gibi stres hormonları salgılar. Sonuçta; uzun süreli olarak vücut metabolizması etkilenir, sabah uyandığınızda canınız tatlı ya da yağlı şeyler ister ve kilo alımı gerçekleşir. Gece ortalama 7 saat uyuyup sabah o şekilde egzersiz yapmanız gerekiyor.
D VİTAMİNİ DEPOLARINIZI DOLDURUN
D vitamini güneşle aktive olan bir vitamindir. Ülkemiz konumu gereği genellikle güneş alan bir ülke olmasına rağmen birçok kişi farkında olmadan D vitamini eksikliğine maruz kalıyor. Yapılan çalışmalar İskandinav ülkelerinde D vitamini eksikliklerinin Akdeniz ülkelerine göre daha az görüldüğünü gösteriyor. Bunun sebebi ise onların D vitamini eksikliğinin bilincinde olup tamamlayıcı kullanmalarıdır. Bir çok çalışma D vitamini eksikliği ile yağ hücrelerinin fonksiyonları ve obezitenin ilişkili olduğunu saptamış, ancak kilo kaybıyla ilişkisi tam olarak anlaşılmamıştır. Vücut için yeterince D vitamini sağlamak çok önemlidir. D vitamini kas ve kemik metabolizması için gerekli olup yeterli D vitaminine sahip olmayanların kasları gelişemez.
DAHA FAZLA PROTEİN TÜKETİN
Gelişmekte olan ülkemizde bir çok insan günlük alması gereken proteinin çok çok altında besleniyor. Kişi kilo başına 0.8-1.0 gr protein almalıdır, bu da 70 kilo bir birey için 56 gram protein anlamına gelir. Proteinin çok iyi iştah bastırıcı özelliği vardır, ayrıca protein sindirilirken enerji harcandığından metabolizmanızı fişeklemeye yardımcı olur.Vücutta proteinin sindirimi basit karbonhidratlardan daha zordur. Vücudumuz proteini sindirirken, daha fazla çaba sarfeder ve sindirim sırasında daha fazla enerji harcar. Diyetisyen Emre Uzun az karbonhidratlı ve yeterli protein içeren yağsız (balık, yağsız yoğurt,yumurta, beyaz et gibi) ana öğünler tercih etmenizi ve en az 2 ara öğünü beslenmenize eklemenizi öneriyor.
HAREKETSİZ YAŞAMDAN UZAK DURUN
İşteyken veya metroya giderken, asansör yerine merdiven kullanmamız gerektiğini, markete varmadan biraz önce aracımızı park edip yürüme gibi hareketlerle daha aktif olabileceğimizi hepimiz biliyoruz. Ancak, bu yeterli olmayabilir. Hareket etmek için her fırsatı değerlendirmeliyiz. Araştırmalar aktif olmayan hayatın termogenezi uzun zamanda etkilediğini , ve düzenli olarak erken kalkıp gün boyu hareket eden insanların fayda gördüklerini saptamıştır. Aynı zamanda yürümeye zamanı olmayan insanların her saat başı kalıp 5 dakika yürümeleri gerekiyor. İlgi çekici bir araştırmada, zayıf sedanter kişi ile obez bireyi karşılaştırdığında zayıf kişinin gün içinde fazladan 152 dakika hareket ettiği saptamıştır. Sonuç olarak yaşam boyu küçük hareketlerin günlük olarak tekrar edilmesinin bize geri dönüşü büyük olabilir.
YEŞİL ÇAYDAN KAFEİN ALIN
Yeşil çayda bulunan epigallokateşin gallat metabolizmayı hızlandırmaya ve kilo vermeye yardımcıdır. Yeşil çaydaki kafein ise ikincil olarak metabolizmayı hızlandıran faktördür, ancak son yeşil çayınızı yatmadan 8 saat önce içtiğinizden emin olun yoksa kafein içeriğinden uykunuzu kaçırabilir. Ayrıca yeşil çayın günde mimimum 2, maksimum 3 fincan tüketilmesi öneriliyor.
SAĞLIKLI ARKADAŞLAR EDİNİN
Diyetisyen Emre Uzun yağlı patates kızartması yemek ve bira içmeyi teklif edecek arkadaşlar yerine sizinle birlikte sağlıklı yaşama adapte olacak arkadaşlar edinmenizi öneriyor. Araştırmalar yemek seçiminde özenli ve dikkatli olan arkadaşların bize de bu konuda yardımcı olduklarını gösteriyor. Bir araştırma sonucunda, obez arkadaşa sahip olanların yüzde 57 daha fazla obezite riski taşıdıkları ortaya çıkmıştır. Kısacası sağlıksız yaşayan arkadaşlardan uzak durun veya onları siz sağlıklı yaşama adapte edin.
PROBİYOTİK PROBİYOTİK PROBİYOTİK...
Bu aralar ne çok duyuyoruz değil mi bu terimi? Probiyotikler ile obezitenin ilişkisini kapsayan ilgi çekici ve yeni bir çok çalışma yapılıyor. Henüz net sonuçlara ulaşamasak da probiyotiklerin diyete daha çok eklenmesinde bir sakınca yoktur. Bağırsak bakterileri metabolizmayı bütünü ile etkilerken, bağırsak florasını iyileştirerek daha fazla kalori yakmamıza yardımcı oluyor. Probiyotik haplardan çok diyete ekleyebileceğiniz kefir, süt, yoğurt ve peynirlerdir. Ayrıca sarımsak, soğan, lahana turşusu, pırasa, muz, yulaf kepeği içerdiği prebiyotiklerle probiyotiklerin bağırsak duvarına tutunmasına yardımcı olduğunu unutmayalım.”
CIHAN
Alternatif Tıp ve Alternatif Tedavi, bitkisel ürünler, sifamarket
0 notes
Link
Diş hekimi Recep Eşkar, birçok hastalığın ağız ve diş sağlığına gereken özenin gösterilmemesinden kaynaklandığını belirterek, halk arasında ağız ve diş sağlığı ile ilgili doğru bilinen pek çok yanlış uygulama olduğunu ifade etti. Diş Hekimi Eşkar, yalnızca “diş ağrısı” olarak adlandırılan belirtilerin bile temelde bazı önemli tıbbi ve psikolojik sorunların habercisi olabileceğine işaret etti. Ülkemizde ağız ve diş sağlığı konusunda yeterince bilinç oluşmadığına dikkat çeken Eşkar, “Ağız ve diş hastalıklarında meydana gelen bozukluklar; beslenme, çiğneme problemleri, tat alma, gülme, kahkaha atma, uyku ve konuşma gibi fonksiyonel işlevleri negatif yönde etkileyebilmekte. Bunlara bağlı olarak da sosyal ilişkilerde zayıflama, utangaçlık, özgüven kaybı, anksiyete ve depresyon gibi psikososyal sonuçlar ortaya çıkabilmekte” dedi. Ağız ve diş hastalıkları bazı hastalıkların habercisi olabilir Sağlıklı diş ve diş eti için hekimlerin önerileri doğrultusunda uygulama yapılması gerektiği, aksi halde dişlerin ve diş etlerinin zarar görebileceğine değinen Eşkar, “Ağız ve diş sağlığı konusunda ortaya çıkan kimi sorunlar bazı hastalıkların habercisi olabilir. Bu yüzden ağzımız bir nevi vücudumuzun alarm merkezlerinden biridir. Diş fırçalama şeklinden fırça seçimine, macun kullanımından diş taşı temizliğine, süt dişlerinden ağız kokusuna kadar halk arasında bilinen yanlış ya da eksik bilgilerin paylaşılması diş ve ağız sağlığını tehlikeye atmaktadır” diye konuştu. Diş Hekimi Recep Eşkar, genel sağlığımızı büyük ölçüde etkileyen ağız ve diş sağlığı hakkında yanlış bilinen gerçekler hakkında şu bilgileri verdi: 1-Sert diş fırçası kullanmak dişleri bembeyaz yapar Yanlış! Çünkü önemli olan fırçanın sertliği değil, fırçalama tekniğidir. Diş fırçası, sentetik kıldan yapılma olmalıdır. Uçları düzgün sonlanmalıdır. Sert fırçalar diş etini tahriş eder, dişlerimizin minesine zarar verir ve dişlerde hassasiyet oluşturur. Uçları düzgün sonlanmalıdır. Fazla sert fırçalar diş etini tahriş eder. Fırça kılları aşınır aşınmaz (ortalama 6 ayda bir) mutlaka değiştirilmelidir. 2-Hamilikte diş kaybı olması çok normaldir, anne adayları diş kaybı yaşayabilir Yanlış! “Her çocuk bir diş götürür" düşüncesi ne yazık ki ülkemizde yaygın bir kanıdır. Ancak bu doğru değildir. Ağız bakımlarını doğru ve düzenli yapan bir anne adayı için böyle bir durum söz konusu değildir. 3-Hamilelikte diş tedavisi yaptırmak bebek için sakıncalıdır Yanlış! Hamileliğin her döneminde aciliyet gerektiren diş tedavileri yapılabilir, bebeğe bir sakıncası yoktur. 4-Çoçuk dişleri iğne ile çekilirse bir daha çıkmaz Yanlış! Süt dişleri 6’ncı aydan başlar 3 yaşına kadar devam eder. Kalıcı dişler ise 6 yaşında çıkmaya başlar ve 12-13 yaşlarında tamamlanır. Burada önemli olan hangi dişin çekildiğidir, dişin iğne ya da başka bir şey ile çekilmesinin önemi yoktur. 5-Süt dişlerinin yerine daha sonra kalıcı dişler geleceğinden süt dişlerinin önemi yoktur Yanlış! Süt dişlerinin en önemli görevi çocuğun düzgün beslenmesini sağlamaktır. Konuşmanın düzgün gelişimi de süt dişlerine bağlıdır. Süt dişleri kapladıkları alanla kendilerinin yerine gelecek olan kalıcı dişler için yer tutmaktadır. Bu nedenlerle süt dişleri çok önemlidir. 6-Bir kez diş taşı temizliği yaptırdıktan sonra her zaman yaptırmak gerekir Yanlış! Diş taşı temizliğinde diş yüzeyine ait olmayan maddeler (plak, diş taşı) temizlenir. Diş taşı temizliği yaptırmayan bir kişi dişleri üzerinde biriken diş taşlarını fark edemez ancak temizlik yaptırdıktan sonra birkaç gün fırçalanmayan dişlerdeki değişim hemen göze çarpar. Yani diş taşı temizliği yapılmış ya da yapılmamış olsun ağız ve diş bakımı yapılmadığı sürece diş taşlarının oluşumu kaçınılmazdır. 7-Çapraşık dişler ancak küçük yaşlarda düzelebilir Yanlış! Çapraşık dişler her yaşta düzgün hale getirilebilir. Tel tedavisi her yaştan kişiye uygulanacağı gibi, tel tedavisini estetik bulmayan hastalar görünmeyen teller sayesinde düzgün dişlere sahip olabilirler. 8-Dişleri fırçalarken diş etlerinin kanaması normaldir Yanlış! Dişleri fırçalarken diş eti kanaması normal bir durum değildir ve diş eti iltihabının en önemli belirtisidir. Vakit kaybetmeden diş hekimine başvurulması gerekmektedir. 9-Ağrıyan dişe aspirin koymak gerekir Yanlış! Aspirin ağrı kesicidir ancak etkisi ağız yolu ile alınıp kana karışınca ortaya çıkar. Dişin üzerine konulan aspirin ağrınızı dindirmediği gibi, ıstırabınızı da arttırır. Çünkü diş etinizde yara açar. 10-Ağız kokusu herkeste olur ve geçmez Yanlış! Diş çürükleri, diş eti hastalıkları, aftlar, uyumsuz ve kötü kullanılan protezler ve ağız kuruluğu, sindirim sistemi ile ilgili rahatsızlıklar, bademcik iltihaplanmaları sonucu meydana gelebilir. Ağız kokusunun asıl nedeni olan yukarıda sayılan hastalıkların tedavisi yapıldıktan sonra ağız kokusu önlenebilir. Alternatif Tıp ve Alternatif Tedavi, bitkisel ürünler, sifamarket
0 notes
Link
DİŞ SAĞLIĞI İLE İLGİLİ BİLİNMESİ GEREKEN 10 BİLGİ
Dt. Recep Eşkar, birçok hastalığın ağız ve diş sağlığına gereken özenin gösterilmemesinden kaynaklandığını belirterek, halk arasında ağız ve diş sağlığı ile ilgili doğru bilinen pek çok yanlış uygulama olduğunu ifade etti. Diş Hekimi Eşkar, yalnızca “diş ağrısı” olarak adlandırılan belirtilerin bile temelde bazı önemli tıbbi ve psikolojik sorunların habercisi olabileceğine işaret etti.
Ülkemizde ağız ve diş sağlığı konusunda yeterince bilinç oluşmadığına dikkat çeken Dt. Recep Eşkar, “Ağız ve diş hastalıklarında meydana gelen bozukluklar; beslenme, çiğneme problemleri, tat alma, gülme, kahkaha atma, uyku ve konuşma gibi fonksiyonel işlevleri negatif yönde etkileyebilmekte. Bunlara bağlı olarak da sosyal ilişkilerde zayıflama, utangaçlık, özgüven kaybı, anksiyete ve depresyon gibi psikososyal sonuçlar ortaya çıkabilmekte” dedi.
Ağız ve diş hastalıkları bazı hastalıkların habercisi olabilir
Sağlıklı diş ve diş eti için hekimlerin önerileri doğrultusunda uygulama yapılması gerektiği, aksi halde dişlerin ve diş etlerinin zarar görebileceğine değinen Diş Hekimi Recep Eşkar, “Ağız ve diş sağlığı konusunda ortaya çıkan kimi sorunlar bazı hastalıkların habercisi olabilir. Bu yüzden ağzımız bir nevi vücudumuzun alarm merkezlerinden biridir. ” diye konuştu.
Diş Hekimi Recep Eşkar, genel sağlığımızı büyük ölçüde etkileyen ağız ve diş sağlığı hakkında yanlış bilinen gerçekler hakkında şu bilgileri verdi:
1- Sert diş fırças�� kullanmak dişleri bembeyaz yapar
Yanlış! Çünkü önemli olan fırçanın sertliği değil, fırçalama tekniğidir. Diş fırçası, sentetik kıldan yapılma olmalıdır. Uçları düzgün sonlanmalıdır. Sert fırçalar diş etini tahriş eder, dişlerimizin minesine zarar verir ve dişlerde hassasiyet oluşturur. Uçları düzgün sonlanmalıdır. Fazla sert fırçalar diş etini tahriş eder. Fırça kılları aşınır aşınmaz (ortalama 6 ayda bir) mutlaka değiştirilmelidir.
2- Hamilikte diş kaybı olması çok normaldir, anne adayları diş kaybı yaşayabilir
Yanlış! “Her çocuk bir diş götürür" düşüncesi ne yazık ki ülkemizde yaygın bir kanıdır. Ancak bu doğru değildir. Ağız bakımlarını doğru ve düzenli yapan bir anne adayı için böyle bir durum söz konusu değildir.
3- Hamilelikte diş tedavisi yaptırmak bebek için sakıncalıdır
Yanlış! Hamileliğin her döneminde aciliyet gerektiren diş tedavileri yapılabilir, bebeğe bir sakıncası yoktur.
4- Çoçuk dişleri iğne ile çekilirse bir daha çıkmaz
Yanlış! Süt dişleri 6'ncı aydan başlar 3 yaşına kadar devam eder. Kalıcı dişler ise 6 yaşında çıkmaya başlar ve 12-13 yaşlarında tamamlanır. Burada önemli olan hangi dişin çekildiğidir, dişin iğne ya da başka bir şey ile çekilmesinin önemi yoktur.
5- Süt dişlerinin yerine daha sonra kalıcı dişler geleceğinden süt dişlerinin önemi yoktur
Yanlış! Süt dişlerinin en önemli görevi çocuğun düzgün beslenmesini sağlamaktır. Konuşmanın düzgün gelişimi de süt dişlerine bağlıdır. Süt dişleri kapladıkları alanla kendilerinin yerine gelecek olan kalıcı dişler için yer tutmaktadır. Bu nedenlerle süt dişleri çok önemlidir.
6- Bir kez diş taşı temizliği yaptırdıktan sonra her zaman yaptırmak gerekir
Yanlış! Diş taşı temizliğinde diş yüzeyine ait olmayan maddeler (plak, diş taşı) temizlenir. Diş taşı temizliği yaptırmayan bir kişi dişleri üzerinde biriken diş taşlarını fark edemez ancak temizlik yaptırdıktan sonra birkaç gün fırçalanmayan dişlerdeki değişim hemen göze çarpar. Yani diş taşı temizliği yapılmış ya da yapılmamış olsun ağız ve diş bakımı yapılmadığı sürece diş taşlarının oluşumu kaçınılmazdır.
7- Çapraşık dişler ancak küçük yaşlarda düzelebilir
Yanlış! Çapraşık dişler her yaşta düzgün hale getirilebilir. Tel tedavisi her yaştan kişiye uygulanacağı gibi, tel tedavisini estetik bulmayan hastalar görünmeyen teller sayesinde düzgün dişlere sahip olabilirler.
8- Dişleri fırçalarken diş etlerinin kanaması normaldir
Yanlış! Dişleri fırçalarken diş eti kanaması normal bir durum değildir ve diş eti iltihabının en önemli belirtisidir. Vakit kaybetmeden diş hekimine başvurulması gerekmektedir.
9- Ağrıyan dişe aspirin koymak gerekir
Yanlış! Aspirin ağrı kesicidir ancak etkisi ağız yolu ile alınıp kana karışınca ortaya çıkar. Dişin üzerine konulan aspirin ağrınızı dindirmediği gibi, ıstırabınızı da arttırır. Çünkü diş etinizde yara açar.
10- Ağız kokusu herkeste olur ve geçmez
Yanlış! Diş çürükleri, diş eti hastalıkları, aftlar, uyumsuz ve kötü kullanılan protezler ve ağız kuruluğu, sindirim sistemi ile ilgili rahatsızlıklar, bademcik iltihaplanmaları sonucu meydana gelebilir. Ağız kokusunun asıl nedeni olan yukarıda sayılan hastalıkların tedavisi yapıldıktan sonra ağız kokusu önlenebilir.
Alternatif Tıp ve Alternatif Tedavi, bitkisel ürünler, sifamarket
0 notes
Link
DİŞ SAĞLIĞI İLE İLGİLİ BİLİNMESİ GEREKEN 10 BİLGİ
Dt. Recep Eşkar, birçok hastalığın ağız ve diş sağlığına gereken özenin gösterilmemesinden kaynaklandığını belirterek, halk arasında ağız ve diş sağlığı ile ilgili doğru bilinen pek çok yanlış uygulama olduğunu ifade etti. Diş Hekimi Eşkar, yalnızca “diş ağrısı” olarak adlandırılan belirtilerin bile temelde bazı önemli tıbbi ve psikolojik sorunların habercisi olabileceğine işaret etti.
Ülkemizde ağız ve diş sağlığı konusunda yeterince bilinç oluşmadığına dikkat çeken Dt. Recep Eşkar, “Ağız ve diş hastalıklarında meydana gelen bozukluklar; beslenme, çiğneme problemleri, tat alma, gülme, kahkaha atma, uyku ve konuşma gibi fonksiyonel işlevleri negatif yönde etkileyebilmekte. Bunlara bağlı olarak da sosyal ilişkilerde zayıflama, utangaçlık, özgüven kaybı, anksiyete ve depresyon gibi psikososyal sonuçlar ortaya çıkabilmekte” dedi.
Ağız ve diş hastalıkları bazı hastalıkların habercisi olabilir
Sağlıklı diş ve diş eti için hekimlerin önerileri doğrultusunda uygulama yapılması gerektiği, aksi halde dişlerin ve diş etlerinin zarar görebileceğine değinen Diş Hekimi Recep Eşkar, “Ağız ve diş sağlığı konusunda ortaya çıkan kimi sorunlar bazı hastalıkların habercisi olabilir. Bu yüzden ağzımız bir nevi vücudumuzun alarm merkezlerinden biridir. ” diye konuştu.
Diş Hekimi Recep Eşkar, genel sağlığımızı büyük ölçüde etkileyen ağız ve diş sağlığı hakkında yanlış bilinen gerçekler hakkında şu bilgileri verdi:
1- Sert diş fırçası kullanmak dişleri bembeyaz yapar
Yanlış! Çünkü önemli olan fırçanın sertliği değil, fırçalama tekniğidir. Diş fırçası, sentetik kıldan yapılma olmalıdır. Uçları düzgün sonlanmalıdır. Sert fırçalar diş etini tahriş eder, dişlerimizin minesine zarar verir ve dişlerde hassasiyet oluşturur. Uçları düzgün sonlanmalıdır. Fazla sert fırçalar diş etini tahriş eder. Fırça kılları aşınır aşınmaz (ortalama 6 ayda bir) mutlaka değiştirilmelidir.
2- Hamilikte diş kaybı olması çok normaldir, anne adayları diş kaybı yaşayabilir
Yanlış! “Her çocuk bir diş götürür" düşüncesi ne yazık ki ülkemizde yaygın bir kanıdır. Ancak bu doğru değildir. Ağız bakımlarını doğru ve düzenli yapan bir anne adayı için böyle bir durum söz konusu değildir.
3- Hamilelikte diş tedavisi yaptırmak bebek için sakıncalıdır
Yanlış! Hamileliğin her döneminde aciliyet gerektiren diş tedavileri yapılabilir, bebeğe bir sakıncası yoktur.
4- Çoçuk dişleri iğne ile çekilirse bir daha çıkmaz
Yanlış! Süt dişleri 6'ncı aydan başlar 3 yaşına kadar devam eder. Kalıcı dişler ise 6 yaşında çıkmaya başlar ve 12-13 yaşlarında tamamlanır. Burada önemli olan hangi dişin çekildiğidir, dişin iğne ya da başka bir şey ile çekilmesinin önemi yoktur.
5- Süt dişlerinin yerine daha sonra kalıcı dişler geleceğinden süt dişlerinin önemi yoktur
Yanlış! Süt dişlerinin en önemli görevi çocuğun düzgün beslenmesini sağlamaktır. Konuşmanın düzgün gelişimi de süt dişlerine bağlıdır. Süt dişleri kapladıkları alanla kendilerinin yerine gelecek olan kalıcı dişler için yer tutmaktadır. Bu nedenlerle süt dişleri çok önemlidir.
6- Bir kez diş taşı temizliği yaptırdıktan sonra her zaman yaptırmak gerekir
Yanlış! Diş taşı temizliğinde diş yüzeyine ait olmayan maddeler (plak, diş taşı) temizlenir. Diş taşı temizliği yaptırmayan bir kişi dişleri üzerinde biriken diş taşlarını fark edemez ancak temizlik yaptırdıktan sonra birkaç gün fırçalanmayan dişlerdeki değişim hemen göze çarpar. Yani diş taşı temizliği yapılmış ya da yapılmamış olsun ağız ve diş bakımı yapılmadığı sürece diş taşlarının oluşumu kaçınılmazdır.
7- Çapraşık dişler ancak küçük yaşlarda düzelebilir
Yanlış! Çapraşık dişler her yaşta düzgün hale getirilebilir. Tel tedavisi her yaştan kişiye uygulanacağı gibi, tel tedavisini estetik bulmayan hastalar görünmeyen teller sayesinde düzgün dişlere sahip olabilirler.
8- Dişleri fırçalarken diş etlerinin kanaması normaldir
Yanlış! Dişleri fırçalarken diş eti kanaması normal bir durum değildir ve diş eti iltihabının en önemli belirtisidir. Vakit kaybetmeden diş hekimine başvurulması gerekmektedir.
9- Ağrıyan dişe aspirin koymak gerekir
Yanlış! Aspirin ağrı kesicidir ancak etkisi ağız yolu ile alınıp kana karışınca ortaya çıkar. Dişin üzerine konulan aspirin ağrınızı dindirmediği gibi, ıstırabınızı da arttırır. Çünkü diş etinizde yara açar.
10- Ağız kokusu herkeste olur ve geçmez
Yanlış! Diş çürükleri, diş eti hastalıkları, aftlar, uyumsuz ve kötü kullanılan protezler ve ağız kuruluğu, sindirim sistemi ile ilgili rahatsızlıklar, bademcik iltihaplanmaları sonucu meydana gelebilir. Ağız kokusunun asıl nedeni olan yukarıda sayılan hastalıkların tedavisi yapıldıktan sonra ağız kokusu önlenebilir.
Alternatif Tıp ve Alternatif Tedavi, bitkisel ürünler, sifamarket
0 notes