#ulus devlet
Explore tagged Tumblr posts
onderkaracay · 4 months ago
Text
Tumblr media
🎯 FEDERALİZM TEHDİDİ 🎯
Federasyon iki ya da daha fazla devletin, etnik veya mezhepsel ayrılıkların ayrı ayrı bağımsız olmakla birlikte, gönüllü katılımları ile tek bir devlet çatısı altında birleştiren siyasi birliğe denir.
Federalizmi şöylede tarif etmek mümkündür; genel bir hükümeti bölgesel hükümetler ile tek bir siyasi sistemde birleştiren, toprak bütünlüğü içinde siyasi yetkileri merkez ve yerel yönetimler arasında bölen bir yönetim biçimidir.
Federasyonda toprak bütünlüğünü korumak kolay değildir.
Emperyalizmin bir alt ideolojisi olarak sömürge olmuş toprak ve toplumlarda federasyon tercih edilir.
Ulus devletleri parçalamak toprak bütünlüğü ve siyasi birliği bozmaya yönelik demografik yapısı ile oynanan her ulus yapı emperyalizmin iç taşeronluğunu yapan yapıların çabaları sonucu bu tuzağa düşebilir.
Yakın tarihe baktığımızda Yugoslavya, Irak, Libya ve Suriye emperyalizmin yerli işbirlikçileri sayesinde bu sonu yaşadılar.
Irak ve Suriye de yaşananlar bizi yüksek bir kaygı düzeyinde ilgilendirmektedir.
Büyük Ortadoğu projesi Irak ve Suriye de yaşanan ve federasyon ile sonuçlanan emperyalizmin istediği sonuca ulaşmasını sağlayan bu yıkım projesinin eşbaşkanı hala ülkemizi yönetmekte Irak ve Suriye de yaşananları bir başarı olarak görmüş olmaları aynı paralelde federasyonu tehdidi içeren Anayasa değişikliği çabaları bu kaygı düzeyini artırmaktadır.
Saddam'ı diktatör olarak görenler Irak'ta Barzani belasını besleyerek bu ülkeyi böldüler. Türkiye Cumhuriyeti'ni yöneten iktidarın kullanışlı desteği olmasa Irak bölünemez, Suriye'de bölünmenin yolu açılmazdı.
Nitekim Esad diktatör olarak aynı yöntemle yönetimden uzaklaştırılmış oldu yerine farklı terör üreten etnik ve mezhepsel kimlikler ülkeyi federasyona götürecek tuzağa emperyalizmin yönetiminde soktular.
Büyük Ortadoğu projesinde turbun büyüğü henüz torbada gizli niyetini farklı siyasi çabalar ile ortaya koyma niyetindedir.
Sırada İran olup sonraki hedef ülkemizdir.
Üzücü olan bu sonu ülkeyi yönetenlerin görmek yerine bu niyete hizmet etme yarışı içine girmiş olmalarıdır.
Göç mühendisliği ile ülkemizin demografik yapısı ile bu bağlamda oynandı.
Anayasa değişikliği ile ülkemizi önce federasyon sonra toprak bütünlüğünü bozacak tuzağa düşürmek istiyorlar.
Demografik yapı ile kışkırtıcı olaylar ve iç karışıklıklar çıkartarak bölünmenin taşlarını emperyalizmin çıkarına döşemek istiyorlar.
BOP eşbaşkanı bu görevi bıraktığını henüz açıklamadı. Kimden izin alarak böyle yıkıcı bir projede görev aldığı da gizemini koruyor. Türk ulusuna bunun hesabını vermiş değildir.
Bir gün bunun hesabı mutlaka sorulacaktır.
Siyasette gerçeğin veya asıl niyetin ne olduğunu siyasi aktörlerin niyetlerini yaşananlar paralelinde doğru okumak mümkündür.
Suriye'de federasyona doğru yolda atılmış bir adım demek aynı şeyi kendi ükene yaşatmak demektir. BOP eşbaşkanı ne yazık ki bu yönde talihsiz bir açıklama yaparak bu görevi sürdürdüğünü adeta ilan etmiştir.
911 kilo metre sınırımız olan Suriye'de federasyon aynı şekilde bizi tehdit eden bir durumdur. Yarım asırdır terör ile binlerce insanımızın katili bir terör örgütünün bu sayede Suriye'de devlete ortak olmasına destek vermek şehit ailelerini derinden yaralamış ve üzmüştür.
Türk ulus kimliği bir ırk ismi dışında Çin'den Anadolu'ya kadar olan bölgede ulus kimlik ismidir. Bu topraklarda yaşayan ırkı ve mezhebi ne olursa olsun herkese Türk denir.
Çin sınırından Anadolu'ya kadar Türk Birliği kurmak yerine bu tür yıkıcı projelerin peşinde koşanların niyeti sahih değildir.
BOP projesi Türk Birliğini hedef alan ve engellemek isteyen bir projedir.
Anadolu'da federasyon ile Türk ulus kimliğini küçültme çabalarının amacı dünyaya büyük Türk Birliğini kurmayı engellemeye yönelik emperyalist bir niyettir.
Özelleştirme ile şirketler tarafından talan edilen ülkemize Anayasa değişikliği ile federasyon yolunu açarak adeta kefen giydirme niyetinde olan tüm unsurlardan Türk ulusu ivedi kurtulmak zorundadır.
Arap baharı sonrası BOP projesi ile Türk Mevsimi çalışmaları yapan sermaye Fransa'da suçüstü Türk fırtınasına yakalanarak bertaraf edildi.
Anayasa değişikliği ile federasyon niyetide çok yakın bir zamanda Türk ulusu tarafından bertaraf edilecektir.
Türk ulusu Ortadoğu bataklığından bir an önce kendine dönerek kurtulmalıdır.
Emperyalizmin bölgedeki çıkarları bizim ulusal siyasetimiz olamaz.
Bu niyete destek vermek yurda ve ulusa ihanettir.
Irak ve Suriye'de terör örgütleri silah bırakmadığı gibi federasyon ile emperyalizm yönetiminde Türkiye Cumhuriyeti'ni tehdit eder boyutta ülkemizi yönetenlerin kullanışlı destekleri sayesinde devletleşmektedir.
Önder Karaçay
3 notes · View notes
yfs-t-t-2623 · 3 days ago
Link
Hafızasını Kaybeden Toplum, Her Söylenene İnanır
Ulus bilinci aşındırılan bir toplum, geçmişini unutur, geleceğini göremez.
Siyasal İslamcılığın gölgesinde şekillenen bu yeni kimlik, ne Osmanlı’dır ne Cumhuriyet.
Bu, kimliksizliğin ideolojisidir. Ve kimliksiz toplumlar, başkalarının hikâyelerinde figüran olmaya mahkûmdur. 🎭
0 notes
ahmetcumhur-blog · 1 year ago
Text
"Özetliyorum, beyler. İnsan ne ırkının ne dilinin ne dininin ne nehirlerin akışının ne sıradanlığın yönünün kölesidir. Sağlıklı bir akla ve sıcak bir kalbe sahip büyük bir insan topluluğu ahlaki bir bilinç yaratır, bu bilince ulus denir."
Ernest Renan
Ulus nedir?
5 notes · View notes
serhatnigiz · 1 year ago
Text
Güney Kore'deki Ulusal Samsung Elektronik Sendikası Grevi Üzerine Kısa Bir Not
Tumblr media
Güney Kore’deki Ulusal Samsung Elektronik Sendikası Grevi; merkez, merkez-çevresi ve merkez-karşıtı arasında, tekno-sermayenin bileşenlerinin, tekno-kara dayalı pazar kavgasına dayanmaktadır.
Peki bu pazar kavgasının nedenleri nelerdir?
Birincisi; merkez-karşıtındaki üretim tesislerinin merkeze çekilmek istenmesi bu grevi tetikleyen baş neden.
İkinci neden ise; Çin glokal-tekellerinin merkez-karşıtı ve merkez-çevredeki genişleme ve pazar arttırma hareketi.
Bu nedenlerden dolayıdır ki, tekno-tesisler Amerika Birleşik Devletleri’ne çekilmek isteniyor.
Üretim alanında “tekno-gettolaşmaya” doğru bir gidişat var. Elbette bu duruma “daha uygun bir kavram” da üretilebilir.
Şimdilik tekno-gettolaşma kavramı ile süreci analiz etmemiz gerekir ise, robotik tekno-emek ve tekno-kar gettolaşmaya doğru gidiyor. Bir boyutuyla “silikon vadisi”, “Tayvan”, “Hong Kong”, vs. bunun ön-coğrafi gettolaşma denemeleri idi. Bu da ilerde daha da gelişmiş tekno-meta pazarlarının oluşmasına neden olacak gibi gözüküyor.
Gidişat bu yönde. Bu durum minimal-ulusçu devlet formlarını daha da fazla köşeye sıkıştıracaktır. Bu “sıkışmayı” üretim-değeri, dolaşım-değeri, tüketim-değeri, miras-değeri biçimindeki değer türlerinin ışığında inceleyebiliriz. Dahası bu olguları hem tarihsel-artı-değer hem de toplumsal-artı-değer üzerinden de inceleyebiliriz.
Keza değerin bileşenlerinin farklı olması değerin bileşenlerinin farklılığını getirirken, değerin bileşenlerinin farklı olması artı-değer türlerinin bileşenlerinin farklılığını, artı-değer türlerinin farklı olması ise sömürü biçimlerinin farklılığını getirir. Bu da sanayi-sermayesine bağlı sanayi-sömürgeciliği ve sanayi-emperyalizminden farklı olarak tekno-sermayeye bağlı tekno-sömürgecilik ve tekno-emperyalizm biçimlerinin de farklılığını getirir.
Bu greve dair görünen o ki; Kore devleti merkez ve merkez-çevresi karşısında kısımdan merkez-karşıtının yanında ve sendikadan yana bir tavır almak zorunda kalacaktır. Çünkü her devlet gibi Kore devletinin asıl besin kaynağı vergidir. Ve devlet tarafından alınan vergide tekno-artı-değerin bir biçimidir. Eski tabirle haraç olmaksızın yetki diktatörlüğüne dayalı temsiliyetist-memuriyetist yürütme çarkının işletilebilmesi de mümkün değildir. Devletlü-kastların merkez, merkez-çevresi ve merkez-karşıtı kapitalist konumlanışlardaki tarihsel ve güncel durumu ise bu yazının sınırlarını aşan daha kapsamlı ve derinlikli bir konudur.
Grevin sınıf türü açısından belirgin olan özelliği ise, sendikalı işçilerin büyük çoğunluğunu (sanayi emeğinin nitel gelişim biçimi olan) D5 proleterlerinin oluşturmasıdır. Mikro çip üretiminin elektronikleşmiş-sanayi iş kollarında ve bantlarında yer alan bu işçiler sendika üyesi olan D5 proleterleridir. Bunların içinde (teknik/elektronik emeğin nicel gelişim biçimi olan) az sayıda E2 protekyası olsa da, bu grevin asıl başını çekenler ise E2 protekleridir. E2 protekleri sendikanın asıl motor gücü konumundadır.
Lakin içinden geçmekte olduğumuz bu dönemde (tüketim sürecine girmiş olan) eski tip D5 proleter-sendikacılığı son evresini yaşamaktadır. E2 protek-sendikacılığı ise çekimser bir konumda olsa da, bu “sendikacılık formu” ise daha oluşum aşamasındadır. Tıpkı bir zamanlar E1 protek-sendikacılığının D4 proleter-sendikacılık karşısında pasif konumda olması gibi, bugünde D5 proletaryası karşısında E2 protekyası kendi sınıf tarzına uygun ön-denetimist-sendikacılık pratiklerini prakis sınıf mücadeleleri yoluyla keşfetmeye çalışmaktadır. Kuşkusuz bu alanda E2 protekyasının teknoburglar karşısında hala zayıf bir konumlanışta olduğu da söylenebilir.  
Maddenin/emeğin tarihsel ve toplumsal hareketi irdelendiğinde tüm bunların ne anlama geldiği kavranabilir. Bu gerçeği ve hakikati anlamak istemeyenler aslında maddenin/emeğin hareketini ısrarla izlemekten kaçınanlardır. Bu "ideolojik kaçış" insanın tümüyle tanıdığını sandığı emeğe “büsbütün yabancılaşması” sonucunu da doğurmaktadır. Dolayısıyla, emeğe ve türlerine bu yabancılaşma hali emeğin ve türlerinin diyalektik hareketinin insan düşüncesinde lime lime edilmesi problemini de yaratmaktadır. Bu da kaçınılmaz olarak, emeğin hem nesnelerdeki-bilgisine hem de öznelerdeki-bilgisine ilişkin bütünsel bir soyutlamanın-soyutlanması tarzının geliştirilmesi önünde de, ciddi bir engel teşkil etmektedir.
Güney Kore'de Samsung işçilerinden 'süresiz' grev kararı, BİA Haber Merkezi, 11.08.2024
https://bianet.org/haber/guney-kore-de-samsung-iscilerinden-suresiz-grev-karari-297382
12.07.2024
Serhat Nigiz
0 notes
judasizm1 · 4 months ago
Text
Ahmet Kaya'yi bir de böyle dinleyin...
youtube
Sertaç ortaç gibi kumarbazlar yüzünden ülkemizden ayrıldı. Oysa o bir vatanseverdir.
Bu videodaki asıl pkk'lılara destek olan kişi ise ibodur. Yıllardır bop eşkanının gölgesinde bölücülük yapıyor. Bu ülkede Kürtler cumhurbaşkanı olmuştur (hem de kaç kez). Neden? Çünkü Atatürk'ün ulus devlet anlayışındandır. İleri de devletimizi yönetecek ve biz "ulusunu" koruyacak, bir arada tutacak ve devletimizin bir arada kalmasını sağlayacak Kürt yöneticilerimiz olacak, olmalı. Güneydoğudaki bir kaç aşıretin veya sosyalist olduğunu idda eden Kürt faşistlerinin ayrılıkcı çıkışlarına bu ülkenin ulusu karşı çıkar, çıkacak. Bop eşbaşkanının imralı canisi üzerinden oynadığı oyun çok tehlikeli, yemedik, bu oyunun altında bop eşbaşkanı ve diğer aşıretler-tarikatlar-cemaatler altında kalacaklar.. (Pısırık ana muhalefet partisi ve diğer muhalif partiler hemen terörist hüda-par denilen hizbullahçı parti için kapatma davası açsın. Bunu da biz vatadaşlar mı söylesin?! Her şey "siyaseten" mi? O zaman s..ktirin gidin, boşaltın o koltukları; biz asiliz, size verilen görevi yapmıyorsanız başkasını oraya oturturuz!)
Bop eşbaşkanının beslediği ve oradan bir koltuk hesabı yapan zaat bu ilkel kabile kültürünü arkasına alamaz. Bitmiştir artık o gruplaştırmadan nemalanmak..
Sertaç ortaç denen kumarbaza gelince, o tam bir iktidar yalaksıdır. Böyle kendine "sanatçı" diyen bir çok dönek var.
Haydi Ahmet Kaya'yı çok sevdiğim şarkılarından biriyle analım;
youtube
Geçmedi yare sözümüz Yollarda kaldı gözümüz Yere sürüldü yüzümüz Böyleymiş kara yazımız.
Çiçekler açılmaz oldu Pınarlar içilmez oldu Yar bize gülmez oldu Böyleymiş kara yazımız.
Yalnız ona yar demiştik Onda bir şey var demiştik O bizi anlar demiştik Böyleymiş kara yazımız.
Hey gönül gene bu gece Kederim geceden yüce Gel susalım beraberce Böyleymiş kara yazımız.
..
.
(Ülkenin gidişitına göre bir şeyler yazarım, uzak durmak istiyorum buradan ama pek mümkün olmuyor. Umarım başarırım. Hoşçakalın, yapabilirseniz!..)
16 notes · View notes
perge · 8 months ago
Text
100 yıl önce dünyada 20 küsür ülke cumhuriyet ilan etti. savaş sonrası amaç imparatorluk ile yönetilen ülkeleri ulus devlete çevirmekti. bunu dayatan ülke hala krallıkla yönetiliyor. kim mi? İngiltere. öpüyorum sizi cumhuriyet kutlu olsun
27 notes · View notes
veganlogicdinamo · 6 days ago
Text
TÜRKİYE, ÜMMETÇİ BİR DİN DEVLETİ OLMAYACAK!
Anayasada yazdığı gibi Türkiye Cumhuriyeti laik bir devlet olsaydı, Erdoğan bu şekilde konuşamazdı. Çünkü dini “üst kimlik” olarak görmek, ümmetçi bir yaklaşımdır ve hem laikliğe hem de ulus devlete karşıdır.
Bu ülkede halkın çoğunluğunun Müslüman olduğunu belirtmesiyle birlikte, başka bir dine inananlar ya da inançlı olmayanlar da vardır. Bir toplumun üst kimliği, yalnızca din devletlerinde dindir.
9 notes · View notes
korayaker · 6 months ago
Text
İslamcılar iktidar oldular ama muktedir olamadılar. Düzeni dönüştürmek için yola çıktılar ama düzen tarafından dönüştürüldüler ve sonunda neokemalist devlet aklına teslim oldular. Düne kadar nato-kontgerila karagahlarına anti komunist derneklerinde anadolu halklarını boğazlayıp maraşta sivasta çorumda alevilere karşı devlet aklının organize ettiği katliam ve yağmaya katıldılar. 2002 de iktidar oldular Neo liberal birikime dayalı iktidar modeli içinde palazlandılar büyüdüler büyüdüler sonunda pastayı paylaşamadıklaır için birbirlerini boğazladılar 15 temmuzda kendi inancından masum sivil müslümanları katletiler.
Sonunda kendi kitleleride bağlarını kopardılar adaletsizlik hukuksuzluk yağma talan soygun ve liyakatsızlık yaparak neoliberal birikime dayalı rejim aracılığı ile zenginlere güçlü servet trasferleri aktararak kitleleri yoksulluğa ve açlığa mahkum ettiler. Neo liberal birikimin yarattığı zenginlik küçük bir azınlığı mutlu ederken yoksuluk içinde boğuşan kitleler herşeylerini yitirdi aile kurmu çöktü demografik çöküşler hızlandı geleneksel yeniden üretim sistemleri aile din ahlak gibi kurumlar zedelendi fuhuş devasa bir sektüre dönüştü cinsler arasındaki ilişkiler metalaşayarak yok olma noktasına geldi konut ve barınma krizi ayuka çıktı bütün bunlar kapitalist iktisadı yapının yani neo liberal birikimin nitel sonuçlarıdır ancak bunlar islamcılık ereği ile iktidar olan bir iktidarın döneminde yaşandı.
İslamcılığın ontolojik temeli yani kapitalist ulus devlet paradigmasına karşı öne sürdükleri şeriat fikri afganistan ve arap şeri devlet modelleri yüzünden marijanleşmiş bir olgu iken kemalist ulus devlet paradigmasına karşı türk tipi islamcılığın serüvenide neo liberal birikine dayalı iktisadi ve toplumsal yapı ile yıkıcı ve ibret verici bir son ulaştı. İslamıclığın teolojik temeli de kentleşme ile birlikte büyük darbe aldı din aile ahlak kültür gelenek gibi normatif geleneksel yeniden üretim sistemleri kentleşme ile birlikte aşındı ve çözülme sürecine girdi İleri kapitalizmin seküleşletirici etkisi eğitim bireyseleşme kariyer gibi etkenler islami cenahta ciddi br sekürleşmeye yol açtı ve tüketimci ideali e dayalı hibrit bir islamcılık peydah oldu. Sonuç düzeni dönüştürmek için yola çıkanlar dönüştüler yozlaştılar ve kendi tarihlerine ihanet ettiler
8 notes · View notes
belkidebirharfimben · 8 months ago
Text
Esenyurt 'Kürdistan' olabilir mi?
Urfa neresidir? Anadolu mudur? Arabistan mıdır? Yoksa Kürdistan mıdır? Siz cevabınızı düşünedurun, Bediüzzaman Hazretleri, Emirdağ Lahikası'nda çok ilginç birşey söylüyor: "Ben çok zaman evvel bekliyordum ki Urfa tarafında Nurlara karşı kuvvetli eller sahip olmaya çıksın. Çünkü orası hem Anadolu'nun, hem Arabistan'ın, hem Kürdistan'ın bir nevi merkezi hükmündedir. Nurlar orada yerleşse o üç memlekette intişarına vesile olur." Yani mürşidime göre Urfa hem Anadolu'dur hem Arabistan'dır hem de Kürdistan'dır. Üçünün de merkeziyetini yapan bir yerdir. Belki bir kesişim kümesidir. Haritalardan da huduttan da fazlasıdır. Aynı coğrafî okumayı, Bediüzzaman'ın, Medresetü'z-Zehra'yı hayal ettiği Van'a da yaptığını görürsünüz.
İnşaallah hafızam yanıltmıyordur. Çünkü Ahmet Yıldız Hoca'nın 'Ulus Devletin Bunalımı'nda okuduğumu hatırlıyorum. (Kitabı kitaplığımda bulamadım maalesef.) Hülasa edeyim: Hocanın bir yakını kızını evlendiriyormuş. Herhalde Ankara'daydı. Diyarbakır düğünü. Kürtçe türküler çalınıyor tabii. Komşuları düğün yerini taşlamışlar. Rahatsız oldukları şey 'gürültü' değil. Hayır. 'Kürtçe türkülerle kutlanması.' Her neyse, bir zaman sonra, yine düğünleri olmuş aynı mekanda. Fakat, aile, duvarlardan birisine büyükçe Türkiye bayrağı asmış bu defa. Komşuları, bırakın türkülerden rahatsız olmayı, gelip bir de halaya katılmışlar.
Aramızdaki kimi gerginliklerin böylesi önyargılarla sarılı olduğunu düşünüyorum ben. Hatıradaki ilk önyargı: "Kürtçe türküyle eğlenen kim varsa Türkiye düşmanıdır." Fakat önyargıları kırabilecek hamleleri yapmamak da başka bir önyargı. O da belki şöyle düşünüyor: "Ben kimseye ayrılıkçı olmadığımı ispat etmek zorun değilim." Tarafların haklılığı-haksızlığı bir tarafa, buradan çözüm çıkmıyor, çözüm çıkmaması haklıyı da bir ölçüde haksızlığa düşürüyor. Zira aslolan sulhtür. Mümkünse sulhtür.
'Kürdistan' ifadesi de böyle bir mesele. Bu ifade kullanılabilir midir? Hem 'evet hem 'hayır.' Nasıl? 'Evet.' Çünkü onunla kastedilen tarih boyunca bir coğrafya olmuştur. Hep kullanılmıştır. TBMM'nin kuruluş dönemi kayıtlarında bile geçmektedir. 'Hayır.' Çünkü onunla kastedilen yine bir ulus-devlet olmamalıdır. İttihadı bozmak arzusu ile istimal edilmemelidir. Eğer kelime özü itibariyle ifade ettiği tarihsel gerçeği değil de mezkûr siyasi maksadı vurguluyorsa elbette hükmü değişecektir. Hani Risale-i Nur'un bir yerinde denilir: "Meselâ, bir kumandanın, bir orduya verdiği arş emriyle, bir neferin arş sözü arasında ne kadar fark vardır. Birincisi, koca bir orduyu harekete getirir; aynı kelâm olan ikincisi, belki bir neferi bile yürütemez." Aynen öyledir. Yürütmez. Yürütemez. Yürütmemelidir. Zira neferin sözünde haddini aşma vardır. Yani böyle bir emri vermek hakkı yoktur.
Burada kendimce kurtarıcı müdahaleyi şurada görüyorum: 'Kürdistan' yerine 'Türkiye Kürdistanı' denilebilir. Türkiye Kürdistanı ifadesinde bir ayrılık kastı yoktur. Bir ittihad imâsı vardır. Tıpkı yukarıdaki hatırada duvara Türkiye bayrağı asmak gibidir. Karşı tarafın önyargılarını kırar. Düşmanlığına mehaz olan şüpheyi giderir. Belki bu söylediğim kimilerinin asabiyetine, o asabiyetten kaynaklanan gururuna dokunacaktır, fakat ben sulh yolunu söylüyorum kendimce. Kavga etmek isteyene yol açık. 40 senedir ediyorlar zaten. Kaç tane genci toprağın altına soktukları malum. Halihazırı değiştirecek bir usûl geliştirmeli...
Aynısını dönüp Türk kardeşlerime de söylüyorum. 'Türk' kelimesi bir ırkı ifade ediyor. Bu belli birşey. Elbette içini başka şekilde dolduranlar da vardır. Hatta ırken Türk olmayıp Türk olduğunu söyleyenler de vardır. Fakat Kürtler kendilerine Türk demek istemiyorlar. Çünkü bu yalancılıktır. Eğer Türk kelimesi bir ırkı ifade ediyor olmasaydı, ne bileyim, 'müslüman' kelimesi gibi genelgeçerliliği olsaydı mesela, elbette Kürtlerin de böyle bir sorunu olmayacaktı. En azından dindar Kürtlerin olmayacaktı. Zira onlar Türklere düşman değiller. Ancak onlar "Kizb kudret-i İlahîyeye iftiradır!" denildiği gibi düşünüyorlar. "Allah beni öyle yaratmamışken ben neden kendime Türk diyeyim?" diye amel ediyorlar. Bunu da aşmanın yolu var. Yukarıda onlara tavsiye ettiğimi size de ederim. Sulhün yolu basittir. Ya Türk kelimesinin yerine 'müslüman' diyelim yahut da 'Türkiye-Türkiyeli'yi geçirelim. Türk bayrağı yerine Türkiye bayrağı olsun. Türk sineması yerine Türkiye sineması olsun. Nesi eksilir ki böyle dense?
Bazı kavgalar çok küçük adımlarla aşılabilecek gibi durduğu halde hiçbir adım atamadığımızdan dolayı sürüp gidiyor. Kimse burnundan kıl aldırmıyor. Hatta, geçenlerde gördüm, Esenyurt'a 'Kürdistan' diyenler var. Arkadaşlar, bu, o kelimenin meşruiyetine de zarar vermektir. Eğer Kürtlerin sonradan geldikleri bir yer Kürdistan olabiliyorsa, Türklerin de sonradan gittikleri yerler pekâlâ Türkistan olabilir. O zaman onların da Doğu'ya, Güneydoğu'ya vs. 'Türkistan' deme hakları olur. Zira onlar da orada yaşıyorlar. Doğrusu bu kavgayla yaşamaktan ben epeyce sıkıldım. Doğduğumda başlamıştı. Şimdi kırkı geçtim. Aynı şekilde devam ediyor. Yeter. Ne diyelim? Allah rüşdümüzü ilham etsin. Hem devleti Kürtlere doğru atacağı adımlarda cesaretlendirsin hem de Kürtleri devlete doğru atacakları adımlarda merhametli kılsın. Âmin. Ben kendimce hem Kürtlerin hem Türklerin felahını ayrılmamakta görüyorum. Ayrılırsak iki tarafın solcuları, apoistleri ve kemalistleri, dindarları lokma lokma yutacaklar. Zira bir ellerinde 'dünyevîleşmeyi' diğer ellerinde 'asabiyeti' tutuyorlar. Bunların ikisi de pekçok lezzetlidir.
Yani kem lezzetlidir, zehirli bal gibidir, ama lezzetlidir. Vazgeçmek zordur. Mürşidim de öyle diyor: "Hem fikr-i milliyette bir zevk-i nefsanî var, gafletkârâne bir lezzet var, şeâmetli bir kuvvet var. Onun için, şu zamanda hayat-ı içtimaiye ile meşgul olanlara 'Fikr-i milliyeti bırakınız' denilmez." B��raktıramasak da bir şekilde yüzünü hayra çevirmek lazımdır. Dünyevîleşmeye zaten dinimizle karşı koymaya çalışıyoruz. Gücümüz yetiyor-yetmiyor. İkincisini de dine havale edersek kazanması zorlaşacak.
Ya? Bir çaremiz var. 'Birlikte yaşama zorunluluğu.' Bu toprakların her yerinde çoklukla bulunmaktayız. Geleceğimiz için birbirimizle yaşamak zorundayız. O halde ırkçılık bizim için kurtarıcı bir formül olamaz. Irkçılık ancak parçalanmayı getirir. Bu kadar karıştıktan sonra nasıl parçalanacağız? Aynı kitapta, Ahmet Yıldız Hoca, Kürtlerle Türkler arasında evlilik yoluyla yüzbinlerce akrabalığın oluştuğunu da paylaşıyordu. Belki yüzbin de değil. Milyon bile var. Etle tırnak gibi olmuşuz. O halde şu 'birlikte yaşama zorunluluğunu' bir kılıç gibi ırkçılığın üzerine sevkedelim artık. Gereğince amel etmekten de çekinmeyelim. Belki geleceğimize güneş doğar. Döktüğümüz kanı toprak emdi. Emdi de doydu. 'Artık yeter' demeli. Ölmekten yorulmak lazım.
9 notes · View notes
nefretim-kazand · 8 months ago
Text
Türk'ün askeri, başkomutan,yiğit devlet adamı,Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu, Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK' ü şükran,gurur,özlem ve rahmetle anıyoruz.Nûr içinde yat ATA'm.Türkiye Cumhuriyeti, ilelebet payidar kalacaktır.Sözümüzü tutuyoruz ,seni unutturmuyoruz,unutturmayacağız ! Kurtuluş Savaşımızın lideri, İlk cumhurbaşkanımıza vefa borcumuz ebediyen devam edecektir.Bütün dünyanın saygısını kazanmış,varlığını Türk varlığına armağan etmiş yüce TÜRK ,ruhun şâd olsun.
"VARLIĞIM TÜRK VARLIĞINA ARMAĞAN OLSUN !
NE MUTLU TÜRK'ÜM DİYENE !"
O İSTİKLÂL GÜNEŞİDİR
Dağlardan bağlara sözümüz şudur ;
Ata Türkiye'si dildir Türk'lerde
Yıkılmaz temelli tezimiz şudur ;
İlkesi bilinen yoldur Türk'lerde
Asil tarihine kutlu bakarsan
Bir de özsuyunu mayana karsan
Hele Sakarya'nın suyu akarsan
Heybet kıyısında saldır Türk'lerde
Çünkü O,ilimle ufuklar yakan
O,milli varlığı kanında akan
Anadolu gönül toprağı kokan
Türk'ün bahçesinde güldür Türk'lerde
Türk gençleri ,zinde olmalı, zinde !
"Ne Mutlu Türk'üm"ben diyen özünde
Ecdadın dermanı varsa dizinde
Ay yıldızı tutan eldir Türk'lerde
Gökoğuz gözlere dalın çocuklar
Türk'lük kudretiyle kalın çocuklar
Şunu da çok iyi bilin çocuklar
O,Hazar'dan bakan göldür Türk'lerde
Doğruysan Türkoğlu ; sana güç veren
Batıldan ırayıp aslını deren
Dil,Din ve Bayrakla,şanını seren
Atatürk otağı baldır Türk'lerde
hür vatan sesine
Tumblr media
Fazileti katıp şân kesesine
Albayrak tonunun her nefesine
Çanakkale,sağlam beldir Türk'lerde
....O,her köşede bir ildir Türk'lerde
🇹🇷
12 notes · View notes
onderkaracay · 2 years ago
Text
Tumblr media
🗣️ Emperyalizmin ve yerli işbirlikçilerinin ulus devleti hedefe koyma sebebi; birlik, beraberlik ve bütünlüğü koruyan sağduyulu toplum yapımızı bozmaktır. Ulus bilinci ne kadar yıpranmış olsa bile Türk ulusu birlik, beraberlik ve bütünlük içinde yaşamaktan asla vazgeçmez. Hristiyan ve Yahudi bozgunculuğun saldırısının başarıya ulaşma şansı yoktur biz bizde olduğumuz müddetçe.
] Önder KARAÇAY [
7 notes · View notes
selkie4444 · 8 months ago
Text
Tumblr media
Coğrafya kaderdir demedi, bir coğrafyanın kaderini değiştirdi.
10 Kasım, Türk milletinin kalbinde derin izler bırakan Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü anma günüdür. Onun vizyonu, azmi ve liderliği, sadece bir ulusun kaderini değil, aynı zamanda bir coğrafyanın kaderini de değiştirmiştir.
Kurtuluş Savaşı’nın en zorlu günlerinde, Anadolu’nun dört bir yanındaki insanlara umut olan Atatürk, bağımsızlık ve egemenlik mücadelesinin simgesi haline gelmiştir. O, yalnızca bir askeri deha değil, aynı zamanda bir devlet adamı ve reformcuydu. Cumhuriyet’i ilan ederek, topluma eğitim, hukuk ve sosyal reformlarla yeni bir yol açtı.
Atatürk, coğrafyanın sunduğu zorlukları aşmak için bilimin, aklın ve modernleşmenin ışığında hareket etti. Ekonomik kalkınma, sanayileşme ve eğitimdeki devrimleriyle Türkiye’yi çağdaş medeniyetler seviyesine ulaştırmayı hedefledi. Onun liderliğinde, geçmişin ağır yüklerinden kurtulan bir ulus, kendi kaderini yazmaya başladı.
Bugün, onun bıraktığı mirasla daha ileriye gitme sorumluluğumuz var. Atatürk'ün bize gösterdiği yolda, birlik ve beraberlik içinde, bağımsızlık ve özgürlüğümüzü koruyarak ilerlemeliyiz. Onun fikirleri, sadece geçmişimizi değil, geleceğimizi de şekillendirmeye devam ediyor.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü anarken, onun vizyonunu, cesaretini ve azmini hatırlamalıyız. Bizler de onun ideallerini yaşatmak ve daha aydınlık bir gelecek için çalışmak zorundayız. 10 Kasım’da, onun aziz hatırası önünde saygıyla eğiliyor, fikirleriyle yürüdüğümüz bu yolda kararlılıkla ilerleyeceğimizi bir kez daha vurguluyoruz.
7 notes · View notes
rayhaber · 8 months ago
Text
Antalya Devlet Senfoni Orkestrası'ndan Cumhuriyet Bayramı Özel Konseri
Antalya Devlet Senfoni Orkestrası, Cumhuriyetin 101. yıl dönümü şerefine muhteşem bir etkinliğe imza atıyor. Bu özel konser, “Cumhuriyet Bayramı Özel Konseri” adı altında, sanatseverlerle buluşacak. Konser, 25 Ekim saat 20.30’da Antalya Atatürk Kültür Merkezi (AKM) Aspendos Salonu’nda gerçekleştirilecektir. Bu anlamlı gecede, besteci ve orkestra şefi Oğuzhan Balcı tarafından bestelenen “Bir Ulus…
0 notes
elestirenadam · 2 months ago
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Günün Filmi: Bir Cumhuriyet Şarkısı (2024)
Yağız Alp Akaydın
Bunu kesinlikle herkes izlemeli. Türk Devrimi'nin, Cumhuriyet'in nasıl kültür alanında da mucizeler yarattığını anlatıyor. Bir Cumhuriyet Şarkısı, Ahmed Adnan Saygun'un birkaç ay içinde bestelediği ilk Türk operası olan Özsoy'un hikayesini anlatıyor. Film özelinde değil ama günümüz özelinde birkaç şey söylemek istiyorum. Son yıllarda Opera ve Bale de, yerliliğin önemi kavrandı. Bence bu konuda en büyük pay, Tan Sağtürk'ün. Maalesef Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürü olduğunda, Tayyip Erdoğan düşmanlığından dolayı gözü kör olan kesim, kendisine saldırdı. Fakat kendisinin çok önemli başarılara imza attığını görüyorum. Örneğin Cemal Reşit Rey'in yazdığı Çelebi Operası, 50 yıl sonra sahnelendi. Yine 17 Mayıs'ta Ahmet Adnan Saygun’un bugüne kadar sergilenmeyen epik dram türündeki üç perdelik operası “Gilgameş” dünya prömiyerini yapacak. Sırada Ferit Tüzün’ün “Midas’ın Kulakları” var. Piri Reis sırada… Ayrıca “Ulusal Beste ve Libretto Yarışması” heyecan verici. Anadolu'da birçok şehre de Devlet Opera ve Balesi gidiyor. Öyle Atatürkçülük lafta olmuyor. Pratikte oluyor. İşte Atatürk'ün açtığı yoldan, yerli ve millî eserleri önceleyerek yapılıyor bu iş. SIRRI SÜREYYA'YA NEDEN BAŞSAĞLIĞI DİLİYORUZ?
Bu sabah bana bir soru geldi. Sırrı Süreyya Önder'in eski sözlerini hatırlatarak nasıl başsağlığı dilersiniz diye soruyor. Geçmişe takılıp kalan, bugüne ve güncel saflaşmaya bakmayan insanlar tarihin dışına çıkıyor. Değerli arkadaşlar, dünün güneşiyle bugün aydınlatılmaz. Ya da bilimsel söyleyelim, dünya yine de dönüyor. Bakınız bunu soran arkadaş, Bir Cumhuriyet Şarkısı'nın senaryosunu Sırrı Süreyya Önder'in yazmasına hiç bakmıyor. Bir soralım bakalım, dün o sözleri söyleyenler bugün Cumhuriyet'e neden sarılıyorlar? Neden ABD ve İsrail, Sırrı Süreyya Önder'lere suikast yapmaya çalışıyor. Çünkü ABD ve İsrail ile yol yürünmeyeceğini en iyi onlar anladı ve kavradı. Aynı Kaçaznuni, Birinci Dünya Savaşı sonrası "Taşnak Partisi'nin Yapacak Bir Şeyi Yok" raporunu sunduktan sonra parti kapatmayı önerdiği gibi, Abdullah Öcalan da bugün PKK'nın yapacak bir şeyi kalmadığını belirterek partisini feshediyor. Bu durum Türkiye'nin yararınadır. Öcalan ne diyor? "Aşırı milliyetçi savruluşunun zorunlu sonucu olan; ayrı ulus-devlet, federasyon, idari özerklik ve kültüralist çözümler, tarihsel toplum sosyolojisine cevap olamamaktadır." Bu PKK'nın bütün siyasetlerini ortadan kaldırıyor. Türkiye önemli bir süreçten geçiyor. Önünde Cumhuriyet çatısı altında birleşme ve bütünleşme fırsatı var. Sırrı Süreyya Önder, geçmişi ne olursa olsun, bugün birlik ve bütünleşmeye hizmet ediyordu. ABD-İsrail cephesine değil, Türkiye cephesine hizmet ediyordu. Şimdi beni bu sözlerle eleştiren ve Cumhuriyet'e sahip çıktığını sanan arkadaş mı Cumhuriyet'e katkı yapıyor yoksa sadece bu senaryoyu yazan Sırrı Süreyya Önder mi daha çok katkı yapıyor? Büyük devletler, büyük milletler, büyük liderler geçmişe bakmaz. Birlik ve bütünlük için insanları geçmiş hatalarıyla yargılamaz. Onlara el uzatır, değiştirir ve dönüştürür. Tarih bunlarla doludur.
HZ. MUHAMMED'İN VE ATATÜRK'ÜN AFFI
İnanıyorsanız Hz. Muhammed'den örnek vereyim. Büyük devrimci peygamberimiz, amcasını öldürene ne yapıyor? Hazreti Muhammed, Hazreti Hamza'yı öldüren adam müslüman olduğunda, 'Bu bizim kardeşimizdir' diyor. Hz. Muhammed Mekke'yi fethettiğinde ne yapıyor? Oranın valisi olan, Müslümanlığın en katı muhaliflerinden olan İkrime'yi koltuğunda bırakıyor. Sen devam edeceksin göreve diyor. İkrime, Ebu Cehil'in de oğludur. İki bin yıllık Türk tarihine bakın, yine isyan eden pek çok paşa, bey yararlılıkları görüldüğünde affedilmiş ve devlet yönetimine katılmıştır. Atatürk de aynı. Mustafa Kemal, kendisine idam kararı verenleri Ankara’da halı serip karşıladı. Sevr'i imzalayanların altına kırmızı halı serdi. Örneğin, Abdurrahman Şeref Efendi. Meclis Başkanı bile yaptı onları. Yine bakın, Koçgiri isyanından bir ay sonra Atatürk o isyanın elebaşlarını bizzat kendi teklifiyle affediyor. Nedeni ne? Türkiye'nin birlik ve bütünlüğü. Doğu cephesini tahkim etmek ve Batı'ya yönelmek. Hatta o zaman da Meclis tutanaklarına bakın, eleştiriler geliyor. "Daha Mehmetçiğimizin kanı bile kurumadı" diye Atatürk'ü eleştiriyorlar. Ama Atatürk ne yapıyor onları affediyor. İşte konumunuz, Atatürk karşısında o eleştirileri yapanlar. Atatürk ise cesur ve doğru karar aldığını biliyor. Değerli arkadaşlar, bugün PKK'nın silah bırakmasını istemeyen baş kuvvet İsrail. Ve ABD içindeki Küreselci kesim. Maalesef siz bugün kurduğunuz bu cümleler ABD ve İsrail'in yanına düşüyorsunuz. Türkiye'den kopuyorsunuz. Bunu da Türklük, milliyetçilik, Atatürkçülük, terör karşıtlığı, şehitler üzerinden yapıyorsunuz. Ama bunların hepsi örtü. Bu şehitleri, gazileri, aileleri düşünen bir tavır değil. Bu tavır tam aksine yeni şehitler gelsin, yeni analar babalar ağlasın, yeni gazilerimiz olsun tavrı. PKK'nın karşısında, Öcalan'ın karşısında duruyormuş gibi görünen, ama tam olarak ABD ve İsrail'in ve onların içindeki silah bırakmama taraftarlarının yanından bir tavır. Bu sürecin başarısız olmasını isteyen Gladyo artıkları. Sahte milliyetçiler ve sahte solcular. Oraya savrulmamanız gerekiyor. Bu dostça uyarı ve eleştiri. Tarih cesur tavırları yazar. Bu süreçte cesur olmayı öneriyorum ben size.
5 notes · View notes
oguzatayinruhu · 3 months ago
Text
Tumblr media
Az önce Emine Ülker Tarhan’ın beceriksiz muhalefet konuşmasına denk geldim hem gündem hem de kişisel düşüncelerim üzerine iç dökmek isterim. muhafazakar ailelerin devrimci çocukları yazılarına cevabım, Murat uyurkulak tol kitabının giriş ve kapanış cümlesiyle açıklık getirelim, devrim, vaktiyle bir ihtimaldi ve çok güzeldi. 50-80 arası 80-2002, 2002-2015 arası ve 15 sonrası dönemlerde mikro değil makro olarak da baktığımızda ne ülke ne dünya o eski halinde değil, olmayacak. Ulus devlet anlayışının hızla yokedilmeye çalışıldığı Türkiyelilik diye bir kavramın hızla konuşulmaya başlayacağı, yeni dünya düzeninin son ayağındayız. Ne ekonomik modeller ne de politik kuramlar bizim gibi duygusal ve dürtüsel toplumlarda çok işlemiyor. Atamın başlattığı hareket sadece bu planı 100yıl ötelemiş, o kadar. Aktörlerin son tiradlarını attığı bu yıllarda yeni aktörlere yatırım yapmaktan evvel bunlarla olanı uygulamak daha basit. Gezi’de sokaklarda o dönemin bıkkınlığı ve yılmışlığıyla bi umutla sokaklardaydım; ancak kaç defa düzeni dönüştürme fırsatını gole çeviremeyen beceriksiz muhalefet nedeniyle bireysellik ve negatifi tüketmemek üzerine çabalıyorum. Ekmek için ekmeleddin bile dedik neticede. Doğuda uzun yıllar çalıştım, örgütü ve özerkliği savunanlar bile bi alışkanlıktan savunuyor ve doğudan batıya gelenlerin yaşamadığı zorbalığı batıdan doğuya gidenler net bi şekilde canlarının tehdidiyle yaşıyor. Neyse ne aynı bokun laciverti tonlarında üç beş tane dedenin ardında safında yer almayacağım. Hem yıllardır şuan olayların ateşini tetikleyen şahsın da solun reisi olduğunu düşündüğüm için sevmiyorum. Toplumda bizim mahallede her şey yapılır ama öteki mahalle aynısını yaparsa ana avrat sövme olayları keşke ülkenin aydın hukukçuları bu olayın ardından ayırtetmeksizib bütün belediyeleri incelese. Bu olaylar geçip gidecek 10 sene sonra biz ne yaptık lan siyip gençlik fotolarına bakıp, beceriksiz bir muhalefetin kandırılmışlık hissine kapılacaksınız. Sonra o gün destek olmayanlara karşı bi öfke duyacak hatta o zamanki olaylar hakkında bi şeyler konuşmamaktan utanacaksınız belki. Birlik olunca çok enteresan işler yapabiliyoruz ancak bu kez ulusalcı ve toparlayıcı bir liderimiz yok. Olmasına da izin verilecek mi? Sanmam.
3 notes · View notes
senayldrmblog · 3 months ago
Text
     Sultanahmet'ten Bir Güne Merhaba
        Tüm okurlarıma merhaba çok keyifli bir geziden yeni döndüm sizlere duygularımı taze taze aktarmak istiyorum. Beni heyecanlandıran gezi rotama gelecek olursak İstanbul'u semt semt gezdim her köşesini adımlarım izledi. İstanbul’a ilk seyahatim değildi nedendir ki her gelişimde farklı bir ben ile karşılaşıp dönüştüğüm bir yer halini aldı. Bana yeni hikayeler yeni yaşantılar sundu bu koca şehir. Bir haftalık çıktığım gezimde tek başımaydım gerçi İstanbul’da yalnız bulunmak kolaymıydı. Hikayeme birçok insan eşlik etti bu süre zarfından kalabalığa karıştım diyebilirim.
        İstanbul’u gezmeye  tarihi mekanlarını tanımakla başladım. Çünkü bir şehri tanımak için o şehrin tarihini ve geçmişini bilmek  gerektiğini düşünürüm. İlk rotam Sultanahmet Meydanıydı, bu meydan üç büyük camiyi (Sultanahmet, Ayasofya ve Sokullu Mehmet Paşa Cami) içinde barındıran büyük bir alandan oluşmaktaydı. Bu camiler tarihe nufüz etmiş tarihle bir bütün olmuş ihtişamlı bir o kadar da huzur veren yapılardı. Meydanı oldukça geniş çaplı olmasıyla beraber dikkatimi çeken bir şey daha oldu burada diğer semtlerde olduğu gibi yığınlarca yüksek katlı binalar evler yoktu. Sanki bile isteye insanlar buranın doğasını korumuş muydu? yoksa başka nedeni mi vardır bilinmez bu durumdan hoşnut oldum. Önü arkası görünmeyen bina yığınlarından oluşmuyordu burası. Oldukça kalabalık olmasına rağmen bir o kadarda sakin manevi açıdan doyuran bir yerdi. Sırasıyla tarihi camileri ziyaret ettim. Ayasofya’da büyülendiğimi söylememek olmaz barok bir mimariyle oluşturulmuş bu cami İmparator Justinianos tarafından 532 yıllarında inşa ettirilmiş ve bir katedral olarak yıllarca kullanılmış zamanla Osmanlı fetih sembolü haline gelen bu cami 1453 yılında Fatih Sultan Mehmet tarafından Camiye çevrilmiştir. İçerisindeki hiç bir doku değiştirilmemiş olan bu cami bir çok hz. Meryem tasviriyle dikkatleri üstüne çekmekte ve tartışmalar konusu olmaktadır. Benim açımdan iki dine ait işlemeleri de içinde barındırması açısından bir görsel şölen olmaktadır içerisinden siz sevgili okurlarıma bir kaç görsel ekledim.
Tumblr media Tumblr media
 
Tumblr media
Burdan yürüyüş mesafesinde olan Gülhane Parkı’na bir diğer adıyla Gülhane-i Hattı Hümayun'a rotamı döndürdüm Gülhane Parkı, Topkapı Sarayı’nın dış bahçesi denilebilir burası saraya açılan bir parktır. Aynı zamanda Tanzimat Fermanının okunarak ilan edildiği yer olması bakımından son derece önemli görülen park görülmeye değer yerlerden biridir. Ulu çınar ağaçları ve eşşiz yeşilliği ile doğa aşıklarını cezbeden bir yer halindedir. Saygı değer sanatçılarımızdan “Nazım Hikmet'in” buraya ithafen yazdığı Şiirini siz sevgili okurlarıma takdim etmek istiyorum.
CEVİZ AĞACI
Başım köpük köpük bulut, içim dışım deniz,
ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı'nda,
budak budak, şerham şerham ihtiyar bir ceviz.
Ne sen bunun farkındasın, ne polis farkında.
Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı'nda.
Yapraklarım suda balık gibi k��vıl kıvıl.
Yapraklarım ipek mendil gibi tiril tiril,
koparıver, gözlerinin, gülüm, yaşını sil.
Yapraklarım ellerimdir, tam yüz bin elim var.
Yüz bin elle dokunurum sana, İstanbul'a.
Yapraklarım gözlerimdir, şaşarak bakarım.
Yüz bin gözle seyrederim seni, İstanbul'u.
Yüz bin yürek gibi çarpar, çarpar yapraklarım.
Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı'nda.
Ne sen bunun farkındasın, ne polis farkında.
     Gülhane Parkına kadar gelmişken Topkapı Sarayı ile rotamı taçlandırmış bulundum. Fatih Sultan Mehmet 1460’lı yıllarda inşasını sürmüş. Günümüz de bu tarihi mekan müze olarak ziyaretçilerini beklemektedir. Topkapı sarayı önemli padişahlara ev sahipliği yapmış, gerek idari merkez olarak gerekse eğitim için kullanılmıştır.
İçerisinde  bölümlere ayrılmış bu yerlerden dikkatimi çeken birkaç tanesini sizlere aktarmak istiyorum.  İlk durağım, Divan-ı Hümayun yani Osmanlı devlet işlerinin görüşüldüğü büyük toplantı salonu. Burada vezirler, sadrazamlar bir araya gelir, devlet meseleleri konuşulurdu. Gözlerim, o ihtişamlı kubbeye takılıyor. Düşünüyorum, acaba burada kaç önemli karar alındı, hangi savaşların kaderi çizildi? Odanın içindeki detaylar, Osmanlı’nın sanata ve mimariye verdiği önemi bir kez daha hatırlatıyor. Topkapı Sarayı’nın en merak edilen bölümlerinden biri Harem. İçeri girerken biraz heyecanlanıyorum çünkü burası, dış dünyaya kapalı bir yaşam alanıydı. Padişahın ailesi, cariyeler ve hadımlar burada yaşardı. Dar koridorlardan geçerken duvarlarda zamanın izlerini hissediyorum. Özellikle Valide Sultan Dairesi, Cariyeler Koridoru ve Hünkar Hamamı büyüleyici. Tavan süslemeleri, odaların ihtişamı ve duvarlardaki çiniler bir sanat eseri gibi. Ve bir çok saray kültürünü öğrenebileceğiniz bilgilendirici alan bulunmaktadır. Kıyafet yeme içme sofra kültüründen bir çok şey sizi beklemektedir. Son olarak Mukaddes Emanetler Dairesi’ne yöneliyorum. Burası, Osmanlı padişahlarının kutsal emanetleri koruduğu özel bir bölüm. İçeri adım attığımda derin bir sessizlik ve huşu hissi kaplıyor içimi. Hz. Muhammed’in hırkası, kılıcı, Sakal-ı Şerif’i ve daha birçok manevi değeri yüksek eser burada sergileniyor. Hafif bir ilahi müziği eşliğinde gezerken, buradaki atmosferin manevi bir huzur verdiğini hissediyorum.
Bugün tarihin içinde kaybolmanın, geçmişe bir pencere açmanın verdiği mutlulukla Gezimin başlangıcı olan Sultanahmet Meydanı’na doğru yürüyorum. İstanbul, her köşesiyle büyüleyici bir şehir ve ben bu kıymetli yerlerin birkaçını bir güzergah oluşturarak sizlere sunma fırsatı buldum. Sizde güzel bir gününüzü ayırarak bu kıymetli yerleri ziyaret edebilirsiniz. Ziyaretinizde veya daha sonrasında bana aktarmak istediğiniz duygu ve düşüncelerinizi beklemekteyim sevgiyle kalın..
4 notes · View notes