3dimension3
3dimension3
DeMeTDeRyA
203 posts
Don't wanna be here? Send us removal request.
3dimension3 · 7 years ago
Text
Sakin ve anlayışlı olmak lazım değil mi? 
Evet sakin ve anlayışlı...
Yani diyorsunuz ki herkes yapsın yapacağını biz hep sakin ve anlayışlı olalım...
Olalım , olalım...
Konumuz “Çalışan anneler” 
Yan yana bile o kadar zor duruyor ki bu 2 kelime nasıl anlatsam bilemedim!
Çalışmak ve annelik...İkisi de iki ayrı eylem biçimi...İki ayrı efor gerektiren hareket & sorumluluk hali...Zaten malum annelik başlı başlına bir iş bir meslek , e bir de kendi mesleğiniz ve işiniz var hadi bakalım bu 2 süreci yürütebiliyorsanuz yürütün...
Kurumsal hayatta çalışıyorsanız bu belirli mesai saatlerine tabiisiniz demektir.Sabah gelirsiniz akşam evinize dönersiniz.Yaklasık 8-10 saat bir fiil çalışmaktan bahsediyoruz. Aksam ile sabah arasında size kalan süre ise eğer eviniz işinize yakın ve şanlıysanız 6-7 saat.
Bu 6-7 saat dilimine zorunlu olarak ilk sıradan girenler ;
-kişisel bakımınız (e bir duş alın, bir saçınızı fönletin,manikürünüzü yapın, saçınızı boyatın artık o kadar da salmayın çocuk oldu diye)
-eviniz ile ilgili sorumluluklar (yemektir, ortalık toplamadır,çamaşırdır, ütüdür)
-çocuğunuza ayıracağınız vakit  (eşinize ayıracak vakit gördüğünüz gibi hemen hemen yok :) ) Çünkü çocuk ailenin yeni efendisi , göz bebeği, herşey onun için yapılacak.
Ben yazarken şiştim arkadaş!
Taşere edilen pek çok şey var ..Vallahi bu müessese de olmasa herhalde yalın ayak geleceksiniz işe..
Ah o kadınlar...Haftada bir kaç gün gelen evinize sizden daha hakim olan “kadınlar” , kadınlarımız...Saat 17:00- 19:00 arası Kadıkoy- Pendik otobusu “çamaşır suyu” kokar buram buram, içim sızlar bu emekçi kadınları gördükçe, çoğu ayakta, sıkış tıkış...Evine ekmek götürme derdinde olan kadınlar...Sabah gelip akşam giden kadınlar, anneler...
Duygusallasmayalım.
Ne diyorduk , kalan süre 6-7 saat... E öyle kardeşim, zaman maman yok ...Taş devrinde değiliz, erkek avlayıp kadın toplamıyor.Kadın da avcı ama bir yandan da toplayıcı...Hepsini birden yapmaya çalışırken hiç birinin hakkını tam veremiyor.Ne şahane bir anne olabiliyor (ki şahane anne olmak nedir bu da tartışılır) ne de şahane verimli bir çalışan...
Başta dedim ya sakin ve anlayışlı olalım...Olalım olalım...
- O toplantıyı Cuma yapmayalım çocuk hasta 
  15 kişilik bir toplantı herkes okey ve çocuk hasta diye başka bir tarihe erteleyeceğiz öyle mi?Erteleyelim...
- O seyahate gidemem çocuğa bakacak kimse yok
 E çalışma annem o zaman sen. Demek paraya da ihtiyacın yok, kariyer filan da zaten gereksiz, bence çalışma biz sana maaşı düzenli olarak yatırırız, hiç yorulma sen...
- Sabahları çocuk uyanmak bilmiyor, geç kalıyorum işe
 Beraber uyuyun yazık kaldırma çocuğu, biz karanlıkta geliyoruz işe ama olsun siz şaapmayın
- Cuma’ları erken çıkmam lazım, çocuğun okulu 4 te kapanıyor.
 Ah ! Hay hay...Eğitim birinci önceliği şirketimizin, siz Cuma’ları hiç gelmeyin...
Anlayışlı olalım ... Her canınız istediğinde çocuk bahane edip erken çıkın, gelmeyin, toplantılardan kaçın...
Benim bütün otobusu camasır suyu kokutan teyzemde her sabah aynı saatte gelsin ve her akşam aynı saatte çıksın senin evinden!Mazallah bir tane gömleği eksik ütülese kıyameti kopartın ama siz kurumsal hayatta insanların nezaketini sömürün...
Diyeceğim o ki, 7 yaşına kadar çocuklu annelere iş hayatında biraz esnek davranılsa, çalışma saatleri azaltılsa olmaz mı? Böylece suistimaller ve keyfi kaçışlarda engellenmiş olur ve hiç değilse bizlerde ne zaman geleceğini gideceğini bilir sinirden kafamızı duvarlara vurmayız...
3 notes · View notes
3dimension3 · 7 years ago
Text
Yer yerinden yeterince oynasın diye bekledim yazmadan önce...
Herkes bitirdiyse ben başlayabilirim...
Dün bi sabah uyandık ve öğleden sonra Acun ve Şeyma boşandı...
Aslında daha çok ACUN boşandı...
Eh Şeyma’da duruşmaya katıldı...
Siz de bunu hissetmediniz mi sahi? Aaa rica ederim , tabi ki ben hislerinize tercüman olacağım, neden çünkü ilk okulda da o en iyi kompozisyonu hep BEN yazardım...
Çok nafaka annecim :) 
Acun Hulya Avsar showa katılıp Seyma ile ilgili durumu acıkladıgında bu acıklama o zaman icin bana tuhaf gelmişti.Herhalde kızı aklamaya calısıyor diye düşünmüştüm.
Dediği şuydu “ Seyma’yı zamanında görüp begenen ve arkadaslık teklif eden benim” ...
Bu şu demekti , toplumda  Şeyma Acun’u ayarttı düşüncesi yaygındı ve Acun ise “hayır, seçimi ben yaptım” demişti...
Bu ne demekti?
Bu şu demekti;
... ilişkide de evlilikte de boşanma da da tüm seçimleri ACUN yapmıştır.
Tıpkı mahkeme çıkışı açıklamayı da ACUN’un yaptığı gibi.
Peki Şeyma ne yapmıştır ?Sadece gülümsemiştir ...Neden, çünkü onun bir söz hakkı hiç yoktur ve olmamıştır!
Şeyma’nın aynı günün akşam üstü kendi mekanından çıkarken gezetecilerin boşanma ile ilgili sorularını net olarak geçiştirmesi, taramalı tüfek gibi konuşup konuyu dağıtmaya çalışması, güçlü kadın imajı da aslında  “bu konuda hiç bir şey konuşmuyorsun”  tembihindendir ve bu haliyle kendisinin nasıl bir  “etkisiz eleman” olduğunu göstermektedir.
Bakın, bu çok ağır bir psikolojik yüktür...Ben altından kalkamazdım vallahi, helal olsun...
Sizlerin storylerinde öyle güçlü güçlü gördüğünüz o kadın aslında köyünde 5 koyuna verilen gelinlerden biridir çağdaş toplumda!
Söz hakkı olmayan, seçme hakkı olmayan...
Size hoş görünür aylık 125 bin TL nafaka, bana boş görünür hiç bir şey yapmadan sadece evlendiği ve çocuk yaptığı için zenginleşmek...İdealist olmak yada olmamak işte bütün mesele bu...
2 notes · View notes
3dimension3 · 7 years ago
Text
HomoSapiens okuyun en faniler...
Ben mi? Yeni okumadım, ukalalık sayılmaz o yüzden, öyle almayınız...
Okudum, anladım, sindirdim, yaşadım...Zarar değil fayda gördüm...
İster inanın evrime ister inanmayın ama okuyun...Çünkü en azından insanın kendini ve etrafını domine edip, diğer canlıları ezerek, sanki en üstün yaratılan o’ymuş gibi algılamasının nedenlerini açıklıyor. Eğer eğitilebilir iseniz anlarsınız, değilseniz zaten hemen dine bağlar, ordan da “olur mu canım, insan yaratılmış en üstün varlıktır “dan girer, red edersiniz...Bu düşünce de işte sizi , insandan başka herşeye karşı ön yargılı ve saygısız olmaya itebilir, yada destekleyebilir...
Daha önce yazmıştım...Ne münasebet ki atlar benim hizmetim için yaratılmış olsun...Hiç mantıklı gelmiyor...Atı yaratacak, diyecek ki insan oglu binsin, savaşlara katılsın, atı yaratacak diyecek ki yarışlar yapılsın, üzerlerinden para kazanılsın...Hayda hoppa...
Tüm bunlar insanın kendi hayal gücünün ürünü olarak ortaya çıkmıştır.Yaratılmış olanı domine edip , sahip olduğu vasıflara göre kullanmak...
Aynı şekilde birlikte yaşama becerisinin de bir düzen dahilinde sürmesi için ortaya çıkarttığı kavramlar var.
Tanrı , millet, devlet, para
Hepsi de birbiri ile dayanışma içerisinde olan kurgular...
Bir devlet olması için ortak bir din gerekiyor, ortak bir para birimi, ortak bir dil...
Acımasız bir yorum olabilir ama Hristiyanlar ‘ın kendi içlerinde bölünmeleri , katolik ve ortodoks ayrımı bile siyasi , politik ve yani işin sonunda maddi menfaatler gereğidir.
Ne dedik ; Dinler  bir dayanışma sistemidir.Hem de insanların en hızlı ikna oldukları sistem...E zaten doğduğunda ailenin , atalarının seçmiş olduğu dinin üyesi olarak Dünya’ya geliyorsun.Yani eskisi gibi zor değil din seçme işi. Ülkeler, milleler resmi dinlerini yüzyıllar önce seçtiler. Sistem işliyor, herşey oturdu ...Düşünün Turkler islamiyeti seçmemiş olsaydı yüksek ihtimal şu anda biz de Çin gibi Budist olacaktık.
Geçmişe gittiğimizde Orta Asya’daki göç ve ticaret yolları, Türklerin pek çok din ile tanışmışlarını sağlamış, bunlardan en mühimi de Budizm olmuş. Ancak Türkler ne zaman barışçıl bir din olan Budizmi benimseseler, etrafındaki milletler tarafından yok edilme tehlikesi ile karşı karşıya kalmışlar. Bu sebeptendir ki İslamiyet Türk’lere daha cuk oturmuş bir dindir.Araplara da bakacak olursak onların da geçmişi put perestlik ..E anacım onların orda cıkmıs baska din yoktmuş o zamanlar, adamlar naapsın, ilk akıllarına gelen heykellere inanmak olmuş,çokta mantıksız değil.Neyse neyse konuya geliyorum...
Konu aslında İNSANLIK...
Önce İNSAN oldugumuzu hatırlamak...
Nur Yerlitaş’ı sevmem.Yani haz etmem. Bir ara saçma sapan bir konu olmuştu, kadın canlı yayın yaparken instagramda yanındaki bir kişi “şehitler ile ilgili bir sey söylüyor, muhtemelen elinde içkisi var ya onu içmemesi için uyarıyor yada  ne biliyim şehitler var canlı yayın yapma diyor...Kadında klasik aksi halleriyle “aaa ne yapayım şehitler mehitler “ diyor... Yani evet ne yapsın sahiden? Ne hissettiğini bilebilir miyiz?İlla sözcüge ve showa mı dökmeliyiz üzüntümüzü? Kadın da gercekci bakıs acısı ile kendisini uyaran kişiye bunu söylemek istemiş aslında...Yani onun lafı şehitlere değil, şehitleri diline dolayan ve işi artık showa dönüştüren kişi ve kişilere....Ama tabi uslubu gereği bizim linçe hazır hassas sosyal medya kullanıcılarımızın hedef tahtası haline gelmiştir.Cunku iletişim konusunda sıfırız, anlamak konusunda sıfırız, yorumlamak konusunda sıfırız..Bu mesele geldi geçti bitti...Kadın beyin ameliyatı olmus, kanser yani.Bir tane resmi cıktı magazinde, sacları kesilmiş, süzülmüş...Pek üzüldüm, sahi söylüyorum, ben kimsenin hastalanmasını, hele hele ki bu korkunc hastalıkla mucadele etmesini istemem....Dusmanımda olsa bu böyle.Hoş benim herhangi birine kin beslemek dusman olacak filan gibi bir hissiyatım da yok , bu duygular aşırılıktır, kişinin düşünce sistemine, psikolojisine zarar verir...Salıvermek en güzelidir.Düşman olmak yerine yok saymak ve değer vermemek en aklı başında tavırdır...
Bu kadın hasta, hemde baya baya kötü hasta...O resminin  altına yazılan yorumları okudukca tüylerim ürperdi...İşte o andan sonra bu yazıyı yazmaya karar verdim...
Ne oluyorsunuz yahu...
“Bu kadın hala ölmedi  mi , gebersin bir an önce” diye yazanlar..
Arkadaşlar, önce insanlık...En önce insanlık gelir...Devletten, milletten, şehitten, dinden herşeyden önce İNSANLIK...
Anlamıyorum, bu neyin holiganlıgı ...Kendi hayal ürünümüz olan sistem kurguları nasıl bu kadar ilk önceliğiniz olan İNSANLIĞINIZDAN sizi uzaklastırabiliyor? Bir düzende yaşayabilmemiz için oluşturulmuş bu sistemlere bu kadar körü körüne bağlanmak doğru mu ? 
Vicdanlarımızı yitiriyoruz, aklımızı yitiriyoruz...Üstelik bu sistem aşıklığı desteklendikce alkışlandıkça daha fazla insan insanlığından uzaklasıyor...Virüs gibi yayılıyor , kangren oluyor git gide!
Ne acı ki pek cok insan farkında değil, farkında da olsa çıkamıyor o holigan kafadan çünkü o onun hem hobisi hem yaşam enerjisi ...
E bana da kızıyorlar bu düşüncem için , beni de sucluyorlar. Bense kötü bir şey demiyorum ki ; ölçülü sevmekten bahsediyorum, yeri , zamanında ve sırasını şaşırmadan...
Önce CANLILAR (insan da değil, tüm canlılar)
Sonra diğer herşey...
2 notes · View notes
3dimension3 · 7 years ago
Link
Nasıl güzel bir yer, nasıl güzel bir sahip...
Artvin’li, Arhavi’li yani, ama bir yanı da İzmir’li...
Hal böyle olunca genetiği ile oynanmış harika bişi çıkıyor ortaya...
Son kemoterapisini olmuş, daha yapacaklarım var diyor...
Yaşam enerjisi öyle güzel ki, hayran kaldım...
Bir gün mutlaka gidelim buraya...Zaten sizin oralara da yakın...
0 notes
3dimension3 · 7 years ago
Text
Kanlı Ayın kötü enerjisi hepimizi sardı...
Ben inanmıyorum böyle seylere, burclara gezegenlere falana filanada kötü bir enerji alanı olusturdugu kesin!
Az evvel bir şey okudum ve kızdım.Pek cok seye kızıyorum.Dunya’ya sevgi dolu ve güzellikle bakmak istedikçe okuduklarımız, gördüklerimiz, başımıza gelenler, karşımıza çıkanlar bizi yaralı birer Polyanna haline getiriyor...
Cocukcagız gitmiş inşaatta düşen bir cihazdan çıkan tesbihe benzer şeyi cebe atmış sonrası felaket...Meğerse radyoaktif maddeymiş cebine attığı...Kendi ve temas edenlerde el ve gözlerinden yaralanmış...Öyle böyle yaralanma değil... Sağ elindeki iki parmağını kısmen kaybetmiş, ayağındaki damarlar kopmuş, ayak bileği incelmiş...Allah’tan doktorlarımız cabbar cevvalde yazık cocukcagızın kendi dokusundan yapılan nakille bacakları ve elleri kesilmekten kurtulmus...Neye yarar yada yarar mı acaba %80 engelli...
Neresinden baksam üzülüyorum, neresinden baksam kızıyorum..Olmayacak sey derler ya , işte olmayacak şey bu! 
O parçaNIN düştüğünden şirketin sorumlu çalışanın haberi yok mu?
Bu kadar önemli bir parça nasıl böyle atıl bir şekilde ortada bırakılabilinir?
Umarım bu çocukcagız bu parçayı gercekten sadece “bulmustur”...
Yani tabi o bile kötü...Her buldugumuzu alamayız , hele ki iş yerimizde..." tesbihe benziyor” diye neden alıyorsun bilmedigin seyi...Tesbihin mi yok? Cok mu lazımdı?
Fırsatcılıkta inanın hırsızlık kadar kötü ve tehlikeli..Kendimize ait olmayan hiç bir şeyi bu bir pirinc tanesi bile olsa ALMAMALIYIZ...Kötü dersler bunlar , hatta aslında ders bile değil, sınav...
Geçmiş olsun...
0 notes
3dimension3 · 7 years ago
Text
Mumin Hoca ödev verdi...
İş hayatında kapasitenin altında kullanılmak insanda nasıl bir ruh hali yaratıyor ve düşünceleri nasıl tetikliyor 
Ben kapasitenin altında kullanılmak yerine ATIL KALMAK ‘ı tercih ediyorum...
Atıl kaldığımın 2. yılındayım.
Yaşım 39 
Hayatımın hiç bir döneminde böyle hissetmedim...
Ben ki yoğunluktan tuvaletlerde ağlayan, ben bunu nasıl yetiştiricem diye sinir krizleri geçiren ben...
Koca koca plaza dolaplarında bütün bir şirketin tüm satış dosyalarında tek tek, sayfa sayfa eli olan ben...
0 notes
3dimension3 · 7 years ago
Text
İşverenler, çalışanlarından sadakat ve özveri isterler, ancak bazen denklemin yarısını geri getiremezler ve y kuşağı çalılanlar da kendilerini geride planda bırakılmış ve desteksiz hissederler. Profesyonel ilişkiler, güven ve bağlılık üzerine kuruludur ve sizi destekleyen bir patron için çalışmak, profesyonel ve şirket başarısı için hayati önem taşır.
Şirketlerinin kendilerini önemsediğine inanan çalışanlar daha iyi performans gösterir. Bir işveren size bir çalışan olarak nasıl/ne şekilde değer verir?
Siz orada işlerinizi halledip bir an önce eve gitmek üzere mi bulunuyorsunuz?  
Adil ücret aldığınızdan, iyi eğitiminizden  ve işinizi sürdürme olasılığının yüksek olduğundan emin misiniz? ? İyi iş koşulları altında çalışıyor musunuz? Yapıcı geri bildirim alıyor musunuz, yoksa kendinizi düşük ve hatta görünmez mi hissediyorsunuz?
Y kuşağı çalışanları , patronları tarafından desteklendiklerinde, işteki mutlulukları yükselir ve şirket başarısı da buna bağlı olarak artar. Sağlıklı bir ilişki kurmak, her iki tarafın çabalarını içerir - patron ve çalışan - ve sonuç sadece şirket başarısını değil, aynı zamanda politikaların, geribildirimin ve şirket kültürünün kalitesini de artırır.
0 notes
3dimension3 · 7 years ago
Link
Bu da burda dursun...Sonra bir ara çevirmek gerek...
0 notes
3dimension3 · 7 years ago
Text
Bakalım kitabını kim yazacak
Bir paranoid şizofrenin hikayesi...
ADNAN OKTAR...
99′da da almışlar bunu yine, o zaman polis kayıtlarına geçen itirafları var...Çirkin çirkin şeyler...
E tabi sonra salınmış...Şikayetçi olanlar nedense şikayetlerini geri çekmişler hatta polisin kendilerine baskı yaptığını idda etmişler (!seçkin piriler!)
Bu şaklabanlar o yıllarda işadamlarına, mankenlere gizli kamera ve fotomontaj görüntülerle şantaj yapmakla suçlanmışlar...İsnat edilen suç “çıkar amaçlı suç örgütü kurmak ve tehditle menfaat sağlamak”
Bazen kanunlar , kararlar gerçekten yetersiz kalıyor adaleti sağlamakta.
İşin içine bir de taraflı karar vericiler girmişse ki o yıllarda fetöcü hakimler işbaşında mıydı bilemiyorum, sonuç bu olabilir...
Kanunsal boşluklardan faydalanma keyfisi...Missss
Adam paranoid şizofreni..Askerlikten bile muaf...
Kadir Çelik ile roportajında ise gayet gözümüzün içine baka baka “bedelli askerlik yaptım” diyor.Raporu var, hastalığı sebebiyle “muaf”...
Roportajın tamamını izledim...Biraz aklı basında olan biri 5 dakika sohbet ettikten sonra arkasından “deli lan bu” der..Böyle de bir adam...
Tabi sucsuz bulunan bu amcamız bu güzel boşluğu seneler içinde güzel doldurmus...Ama bu iş böyledir yahu, bir işe girersin, bir kaç sene sonra büyütürsün de büyütürsün...Bu da büyütmüş, peşine bir sürü kendi gibi manyagı takmıs ha yada manyak demeyelim de menfaatci , cesur ve aptal insanları...
Vakıf, örgüt, tarikat adı her ne ise....İnsanlar dahil olmuşlar...İşe girer gibi belki, belki inandıklarından da değildir.Ah bu para, insanın gözünü kör edebiliyor...
Ne yaptıklarını vallahi ben de anlamadım..Kim bu şaklabanlara güvenipte “casus ol” “dini boz” filan der...Yada ne harika bir vakıfsınız, insanlığa acaip faydalı işler yapıyorsunuz deyip trilyonlar bağışlar :) 
Şemsiye açılmıyor bugunlerde...Fena girdi çünkü.
İsnat edilen suçlar o kadar fazla ki, birinden yırtsa delil yetersizliğinden, diğerinden nah!
Yancıları da hala sosyal medyada direniyorlar, yok o öyle değil, bu böyle değil diye...
Ben yine de naif ruhum ile kediciklerin durumlarını düşünmüyor değilim...
Hakimlerin davada yargılananları tek tek anlaması, ne gerekçe ile bu işin içinde bulunduklarını iyice anlayıp çok adil karar vermesi gerekiyor...
Kadınların pek çoğuna acıyorum, bu hale gelmelerindeki sebebi de çok merak ediyorum.
Netekim; sistem gücünü göstermek için doğru zamanda doğru adımı atmıştır...
Yetkileri aldım, şimdi temizlikler başladı...
Strateji herşeydir...
0 notes
3dimension3 · 7 years ago
Text
Canım Özgecan’mın cinayetinin üzerinden 3 yıl geçti...
Katili ve suç ortağı babası cezaevinde öldürüldü...
Duymayan kalmadı
Cem Garipoglu intihar etti (Münevver’in katıili) belki de öldürüldü 
Duymayan kaldı mı? KALMADI
Arıtk köylerde bile internet var, televizyon var
Bir ibret hikayesi değil mi KATİL açısından bakıldıgında...
Yani caydırıcı olması bekleniyor.
Sen bunu yaptın ama bak ÖLDÜN , ALLAH BELANI VERDİ!
İdam İdam diye bagrınıyoruz ya , hani diyoruz ya “Üç beş insan asıldı mı kimse bu hareketi yapmaz”
Yok anam o iş öyle değil.Öyle kolay değil işte...Anlatamadığım bu...
Kimse geri kaldı mı yapacağından bu süre içerisinde? Caydırıcı oldu mu 
Asılsın , parça parça edilsin hatta, ip mip az bile gelir bu sapkınlara o ayrı!
Ne demek istediğimi anlamadan saldıranlar oldu...
ÇÖZÜM BU DEĞİL sözümü katilden yana olduğum şeklinde yorumlayan olursa bence hem zekasından hem de  ruh saglıgından acil endişe etsin.
“Senin cocugun olsa böyle düşünmezdin” diyenler , yahu benim cocugum olsa böyle düşünmeyi bırak, toplumun bu hale gelmesine sebebiyet veren herkesten hesap sorardım, hayırdır siz minnak aklınız ile...
Ben dediğimi diyeceğim.
Bu toplumun acil bir reforma ihtiyacı var ama o da toplum kendi farkına vardığı zaman, belki...
0 notes
3dimension3 · 7 years ago
Text
FREUD
Tanrı, bir tür yanılsama; din de toplumsal bir nevrozdur. Hem Tanrı hem de din, ürkütücü gerçek ile içgüdüsel istekler arasında uygun bir uzlaşma bulma çabası içerisinde ortaya çıkar. İnsanların doğrudan tatmin edemedikleri şeyler, çocukluk dönemindeki ailesel imgelerin bir temsili olan yaratıcı Tanrı tarafından tatmin edilir. Böylece Tanrı iki psikolojik fonksiyonu yerine getirir: Uygunsuz içgüdüsel isteklerinden vazgeçenleri ödüllendirir (iyilikler karşılığında cennet vaat eder). Endişeleri giderir ve güven sağlar (günahkârı bile sever). Dolayısıyla Tanrı, insanın arzuladığı ve ihtiyaç duyduğu bir tür babadır:“Tanrı,insanın kendi çaresizliğini telâfi etme isteğinden doğar ve bir kişinin hem kendi çocukluğunun hem de tüm insanlığın çocukluk döneminin çaresizlik anılarının izlerini taşır.”
Freud’a göre bir yanılsama olan din, gelişim sürecinde yararlı bir araç olarak varlığını sürdürmelidir ve sürdürecektir de; çünkü din insanların katlanılmaz sıkıntılara tahammüllerini kolaylaştırmaktadır. Fakat din nihayette hem yararsızdır hem de gelişime zarar vermektedir. Çünkü insanlar sonsuza dek çocuk kalamazlar, sonuçta gerçekliğin ne olduğunu öğrenmek durumundadırlar.[20] Çocukluktaki yüceltilen dışavurumlar (mesela din gibi), insanların gerçekle doğrudan muhatap olacakları olgunlaşma sürecini geciktirir. Aklın içgüdülerin önüne geçtiği, yanılsamaların terk edildiği ve varoluşun katlanılabilir hale geldiği ideal seviyeye insan ırkının ulaşması mümkün değildir. Bu yüzden dine geçici bir süre için izin verilebilir. Fakat din, bir yanılsamadan ibaret olduğundan, ideal hedefe ulaşmada büyük bir engeldir. Her şeye rağmen din, onsuz yaşayabilecek nitelikteki küçük bir grup tarafından terk edilmelidir. Cennet meleklere ve kuşlara bırakılmalıdır.
0 notes
3dimension3 · 7 years ago
Text
2 gun önce Eylül şimdi de Leyla...
Eylül cinsel olarak istismar edilip, işkence edilerek öldürülmüş...
Leyla ‘nın otopsi sonucu henuz cıkmadı...
Artık tek tesellimiz  “hic değilse tecavuze ugramamıs olsun”
Kanımız donuyor, hepimizin nutku tutuluyor...İnsanlığa , hayata , bu yaşadığımız evrene , iyi günler göreceğimize dair tüm inancımız kayboluyor...
Herkes idam idam diye bağrınıyor..Evet haklılar , bu korkunç insaların bizimle aynı dünyada nefes almalarını ben de kabul edemiyorum amma velakin adaletin bu kadar “muallak” olduğu bir ülkede acaba idam yetkisi gerçekten verilmeli mi?  Doğuracağı sonuçlar nelerdir, sosyolojik olarak anlamak, yorumlamak gerekir.
Biz maalesef yine akıl süzgecinden geçirmede öfkemizle hareket edip “idam” geri gelsin diyoruz...
Oysa ki aslında çocuk / hayvan / kadın istismarının önlenmesi için neler yapabiliriz, toplumun zihin yapısını, bakıs acısını ne sekilde “medenileştirebiliriz” diye bakmalıyız.
İdam ülkemizde 2003 tarihinde Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine uygun olarak kaldırılmış.Biliyorsunuz o yıllarda AB Üyeliği şansımız vardı.Avrupa Birliğinin ne olduğunu bilmesekte bu fikir çoğumuzun hoşuna gidiyordu.
Gelin hatırlayalım ;
Avrupa Birliği insanlık tarihinin en büyük barış projesidir. Ankara Anlaşması, Türkiye ile Avrupa Birliği ilişkilerinin hukuki temelini oluşturmaktadır .Amaç ;Türkiye ekonomisinin hızlı kalkınmasını ve Türk halkının istihdam düzeyinin ve yaşam koşullarının yükseltilmesini sağlama gereğini göz önünde bulundurarak, taraflar arasındaki ticari ve ekonomik ilişkileri aralıksız ve dengeli olarak güçlendirmeyi özendirmektir."
Buraya kadar hersey yolunda değil mi?
Peki o zaman hemen karalamaya başlayalım AB’yi... 
Bir kere MUSLUMAN ülkeler değiller...Batılı, medeni, refah seviyesi yüksek ülkeler...Yok yok, hiç bize göre değiller... Biz Arap ülkelerine yakın olmalıyız, Arap kültürünü almalıyız... Gelişmek neyimize bizim, biz Müslüman ülkeyiz...
Sene 2009. ...Davos’ta İsrail’e atar yapar, Arap ülkelerine yakınlaşır, halkın gözün de de  “güçlü lider” imajı ile ülkede bir 20 yılı garanti ederiz...
Akıllıca...
Alın size ufacık bir lafınızın bütün topluma mal olan baldan tatlı sosyolojik etkileri...
Toplumsal reforma, medenileşmeye biraz razı gelmiş toplumun , arap kültürüne olan yakınlığı ile hoooop cahiliye dönemine eğilimi...
 Cahiliye dönemi neydi ? Arapların kudurmuş oldukları zamanlardı....Ahlaksızlık, iftihar vesilesi sayılıyordu. Arabistan, dini, ruhi, ictimai ve siyasi bakımlardan, tam bir cahiliyet, taşkınlık, azgınlık ve sapıklık içerisindeydi. Zayıfların malları zorla ellerinden alınıyor, buna mani olacak bir yetkili bulunamıyordu. Devamlı çekişme halinde olan Arap kabileleri, baskın ve ya��macılığı, kendileri için bir geçim vasıtası kabul ediyorlardı. Zulüm ve yağmacılıkla övünen kabilelerin işgalinde olan Arabistan’da, siyasi bir nizam, ictimai (sosyal) bir düzen kalmamıştı. Kumar, içki, zevk ve sefa alemleri hiç yadırganmıyordu. Kadın, elde basit bir mal gibi alınıp satılıyordu. Kız çocuğunun doğması bir felaket ve yüz karası sayılıyor, hatta küçük kız çocukları diri diri toprağa gömüyorlardı. İnsanlar, inanç bakımından da parçalanmıştı. ....
Size tanıdık geldi mi bu yukarda yazanlar, sene 2018 Türkiye...
Neyse, Arap yarımadasında bütün bunlar olurken yeni bir din için gereken zemin sağlanmış oluyordu...İslamiyetin yapılandırılması kaçınılmazdı...Zaten hali hazırda 2 tane kitap vardı, onları destekleyecek şekilde devam edildi.Tabi arapların yaşamlarına göre de revize edildi.Bana göre diğerleri içinde yaptıkları en akıllıca şey ucunu kapatmış olmaları idi (son din-son peygamber)
Beni anlayacak 3-5 kişi çıkar mı acaba?
Demem o ki ; o devrin insanları ne yazık ki toplum bilincinden uzak, eğitimsiz ve cahil oldukları için kendilerini yola getirecek ,üstüne basıyorum, altını çiziyorum,  onları KORKU ile yola getirecek bir sisteme ihtiyaçları vardı...Bu sistem DİN’lerdi...
Bunu kabul etmediğimiz sürece AYDINLANMAYACAĞIZ!
O zamanlar için evet dinler caydırıcı, toplumu düzene sokucu bir sistem olabilir, iyi de yapmışlar, gerekiyormuş ama artık  insanların din ile yönetilebileceği çağlar geride kaldı...Zaten yönetilenlerin de hali ortada.
İnsanların eğitilerek ve medenileştirilerek devşirilmeleri gerekiyor.Yani farkında olmadan, süreç içerisinde medenileştirilmeleri sağlanmalı! Ama bu istenmiyor ki? Kimse aydınlansın istenmiyor, kimse medenileşsin istenmiyor,herkes dinden korksun, herkes herşeyi ayıp günah diye yapmasın isteniyor..
Sonuc; yozlaşmış bir toplum...
Önce kadına karşı kabalardı sonra şiddete başladılar. 
Önce hayvana kıst pıst diyorlardı sonra eziyete basladılar. 
Kız cocuklarının diri diri gömüldüğü bir arap toplumundan bahsettik, bunların hepsi bu cahil insanların belleklerinde, kafalarını karıştırıyor.
Cinselliğin ne olduğunu, nasıl olması , toplum içinde nasıl yaşanması gerektiğini bilmiyorlar. Ayıp çünkü.Günah. Alın size günah. Gizli gizli tecavüz edip yok etmeye kadar geliyor işte konu ....Eğiterek değil korkutarak, gizleyerek yetiştirdiğiniz insanlar böyle sapıklar olarak karşımıza çıkıyor!Bitmedi bitmeyecek....
Dünyanın en mutsuz ülkeleri. Suriye, Afganistan, Yemen, Sudan, Irak ,İran...
Daha cok Leyla’lar daha cok Eylül’ler yiter bu kafamızla...
Hepimizin başı sağolsun...
0 notes
3dimension3 · 7 years ago
Link
Aramıza hoşgedin TELOMER.
Gel otur , belli buralarda yenisin ...
Anlat bakalım enine boyuna, kimsin, nesin , necisin...
Telomer; kromozomların ucunda yer alan, herhangi bir genetik bilgi taşımayan, hücre bölünmesi sırasında kromozomların aşınmasını önleyen bir bölüm. Her hücre bölünmesinde telomerlerden bir parça eksilir ve hücre yaşlandıkça telomerler kısalır. Telomerler çok    kısalınca hücre bölünmesi durur, yani hücre ölür. “
Cok heyecan verici değil mi?
Ne anladınız ?
Hiç bir şey...:)
Hücreler ölmesin, telomerler kısalmasın...Amman ha!
Peki ne yapmalıymışız bu caaaanım telomerler için hadi bir bakalım
“ lifli gıdalar, tekli doymamış yağlar, omega-3 yağ asitleri, yağlı ve soğuk su balıkları, bitkisel kaynaklı proteinler almak da telomer boyunun kısalmasını önleyen etkenlerden. Günlük toplam kalori alımını sınırlamak, düzenli egzersiz yapmak, her gün en az 7-8 saat uyumak, stresten uzak durmak ve mümkünse haftada dört gün akşamları 12 saat aç kalmak telomer boyu kısalmasını önleyen diğer faktörler. “ miş...
Bence güzel motivasyon...Evet zaten lifli gıdalar , sebze , balık yemeliyiz. Gunluk kalori alımı da muhim.Uyku , stresten uzak durmak vs vs...Bunları telomeri daha duymamısken de biliyorduk.Kimimiz yapıyordu, kimimiz yiyordu yatıyordu :) Neyse..
100 küsür yasına kadar yasayabilirmişiz.
Telomerler uzasın ömrümüz uzasın..Ne güzel...Yersek ne güzel...
Kök hücreciler , genciler, estetik doktorlarının yeni pazarlama  kelimesi TELOMER...
Hosgeldin aramıza uzaması için fıtı fıtılar yapacağımız, para harcayacağımız telomer.
Seni de bu güzelim kapitalist Dünya’ya kurban verdik. Artık kullanır kulanır bir süre sonra yerine geçecek birşey bulur seni de kenara atarız. 
PRP ‘de bir zamanlar  senin gibi pek meşhurdu, Şimdi kime sorsan “ay ben yaptırdım “ diyor.
Hepinize UZUN UZUUN TELOMERLİ bir hayat dilerim sevgili takipçilerim...
0 notes
3dimension3 · 7 years ago
Text
Ve Chp “Kılıcdaroglu ve yönetim istifa etsin” e bağladı...Bekliyorduk...Şaşırmadık...Eli kulagındaydı...
Başarısızlığın faturası kesilmeliydi...Bu anlayışla bu yönetimle olmaz -mış efendim...
Yahu allemei cihan olsan Tr’de bu kadarsın...Seçmenine bir bak..Vallahi buna bile şükür...
Bu ülkenin güven verecek , güçlü bir merkez sağ partisi ve liderine ihtiyacı var, kabul edelim...
Meral Akşener iddalı başladı ama medya aracılığı ile yapılan ve hepimizin yuttuğu zoka ile AKP VE CHP arasındaki 2 kutup başlı çekişmenin seçmeni olduk, Meral hanıma gidebilecek oyları Akp’ye yedirdik...Güçlü bir merkez sağ partinin ivmesini düşürdük.Bu saatten sonra toparlanır mı , aynı motivasyon ile devam ederler mi emin olamıyorum.
Ben anlamam bu işlerden, neyime acaba siyaset benim.
0 notes
3dimension3 · 7 years ago
Text
Seçime 1 hafta kalana kadar istanbul’daydım
O ana kadar hiç umudum yoktu, “çok hayalperestsiniz be kardeşim” diyordum muhalefete
İyi Parti’de görev yapan yakın çevremden arkadaşlar vardı, saygı duymakla beraber “nafile bir avuntu” olduğunu söylemek içimden geliyor ama hadi kırmıyım heveslerini diyordum...Tamam sağ görüşlü bir parti, tamam Meral hanım iyi bir siyasetçi, evet siyaset cephesinde böyle bir parti boşluğu da malum ama İyi Partinin zamanı şimdi değil...Ama herseyin bir olgunlaşma zamanı var, iyi ki kuruldu...Günü gelecektir...
Neyse tüm bunlar olurken Bodrum’a gittim...Hatta Gumusluk’e gittim , hay gitmez olaydım :)
Artık her nasıl ikna ettilerse beni  vallahi inandım...Bu sefer dedim bi yaprak oynayacak...
erkek berberinde ensemi aldırırken İzmir mitingi vardı, gözlerim doldu, burnum sızladı, işte bu dedim...Bunu görmek istiyoruz!Böyle kenetlenmeyi böyle coşkuyu birlik olmayı....
Derken derken döndüm İstanbul’a...Pazar sabah uyandım hava bozuk...Değişik bir rüzgar, sevimsiz renkte bir gökyüzü..Etrafın enerjisi kaçmış, ayağım sandığa geri geri gidiyor...
Tek basıma kös kös gittim oyumu verdim...
oldu sana akşam...
Yüzde 59 ile açtı açık eksiltmeyi Anadolu Ajansı...
Canım ajansım...Kurtuluş savaşında , milli mücadeleye destek vermek için Halide Edip Adıvar  ve Yunus Nadi ‘nin çalışmaları ile kurulan Anadolu Ajansım ah güzelim ajansım...Sana da pek yüklenildi ama günün sonunda sonuç değişmedi.
Yani anlayacağımız ;
KardeŞim Türkiye’de SOL ancak bu kadar iş yapar... Menfi manada söylemiyorum...Bu kadardır yani.. Bu bile mucizedir. 
Solcu insanları dinsiz diye düşünen bir halktan bahsediyoruz.
Dinsiz insanların kötü olduğuna inanan bir halktan.
Sağ ve solun ne olduğunu bilmeyen bir halktan.
Facebooktan yakın çevresindeki “cahil” eş dostundan okuduğu haberlerle siyasi görüşü olan halktan bahsediyorum hani...
Hani şu ”Layiklik elden gidiyeaaaah” diye roportaj veren sakallı hacı amcanın çadırında oturduğu ve pazarlama çalışmasını bu cühela adam üzerinden yapan siyasi partiye oy veren bir halktan bahsediyorum...
Silahlarını alıp kutlamaya çıkan halk, halkımız
Osmanlı’yı okumadan , vatanı satan padişah, sadrazam ve tayfasını öven , hayat biçimlerini örnek alan halktan bahsediyorum.
Öyle bir halkki Cengizhan’ı Türk soyundan geldiği için sevip,yüceltip, katlettiği yüzbinlerce müslümanı , yıkıp virane ettiği Bağdat’taki değerli kütüphanelerden bi haber olan bir halk...
Makarnayı bile anlıyorum artık, halkım, halkımız...İradenize saygı duymak isterim.Elimden geleni yapacağım...
Pozitif sonuclara bakacak olursak
İnce; Güçlü, uzlaşmacı ve makul bir lider çıktı nihayet, geleceğe yatırımdır
Akp , Mhp ‘nin desteği ile istediği sonucu elde etmiştir.  
Mhp denge ve denetleme misyonuna devam etmektedir.Mhp’siz bir AKP düşünülmeyecektir.
Akşener yarışın başında iyi giderken, Akp’nin oyları kendisine azda olsa kayacakken,Mhp’den de fire beklenirken, İnce’nin son deparı ile kafası yeniden karışan seçmen ürkmüş ve baba evine geri dönmüştür. Mhp’den Akşener’e oy gitmemiştir. 
Hdp Demirtaş’ın dediği gibi 100 tweetle barajı geçmiştir. O tweetlerde olmasa geçerdi,malum seçmeni belli..Ha Kürt olmayıp verenlerde çok var, çünkü demokrasi bunu gerektirir, çok sivrilir iseler nasıl olsa hapse atarlar, korkmayın bu kadar HDP’den.
Saadet partisi milletvekili cıkartamadı...Oyları CHP’ye yaradı...Aklımızda oy verdikleri sandıkta sadece kendi ve eşinin oyunun cıktıgının romantizmi kaldı.
Köşe yazarları suskun...
İnce güzel bir açıklama yaptı.Uzlaşmacı, iyimser, saldırgan olmayan...Yenilgiyi kabul eden ve solun yükselişinede dikkat çeken..
Ortada bir sürü çirkin komplo teorisi var. Herkes her okudugu değişik görüşün peşinden gidiyor.Kirli bilgi yayılıp duruyor.Yok iç savaş çıkacakmışta, İnce ondan oylarının peşine gitmemişte.Yenilgiyi kabul edemeyen egomuz var.Oysaki İnce etti.”Bunu kabul etmiyorum, sokaklara çıkalım' bu demokrasi değil ki. Açık ara bir durum var, bu demokrasiye saygısızlıktır.”
Belki hissettiği bu değildi ve yapması gereken buydu.Bu olgun ve uzlaşmacı tavır onu her cepheden insanın gözünde yüceltmiştir.
Benim üzüldüğüm nokta ise o parti bu parti değil; seçmenin verdiği oyun manasını bilecek eleştiri düzeyinde olmaması ve verdiği bu boş oy ile bir ülkenin yönettirilmeye çalışılması...
Futbol takımı tutar gibi bir partiye sempati duyuluyor , bir kişiye sempati duyuluyor ve ona oy veriliyor 
Bu oyu verenlerin çoğunluğunun ülkenin ekonomisi, dış politika stratejisi, adalet, eğitim, sağlık sistemi ohal hakkında hiç bir fikri ve bilgisi yok...Twiterda, facebookta sagdan soldan yapılmıs capslerle, fanatik ruhu ile, dalgalarını geçiyorlar..Ego & güç mücadelesi “biz kazandık” demek için,asla  ülke için değil...Üzüldüğüm bu...
Çobanın oyu benim oyum...
Çoban kişiyi & lideri sever ben ise vatanı...
Aramızdaki temel fark bu.
0 notes
3dimension3 · 7 years ago
Text
27 Mayıs 2013’te İstanbul’da Taksim Gezi Parkı’nda ağaçların kesilmesine izin verilmemesiyle başlayan ve 31 Mayıs’ta polisin barışçı eylemcilere karşı giriştiği sert müdahale üzerine büyüyen Gezi Parkı Direnişi sırasında hayatını kaybedenlerin listesi aşağıda. Artık aramızda olmayan bu insanların hepsi direnişçi değil; ortak noktaları şu: protestolara bu kadar saldırganca müdahale edilmeseydi, şimdi hepsi yaşıyor olacaktı ....
----------------------------------------------------------------------------------------------
Dünün saldırganları bugunun koyu Filistin savunucuları...
Ne tuhaf ...
Ölüm dediğin oysaki ırksızdır, dinsizdir.
Gezi parkındaki çoluk çocuğu vururken neden bu kadar hassas değildik mesela? İşi ajite etmek ise , gencecik canlar yitirildi..Ben diyorum ya her ölene üzülyorum...
Filistin’dekilere de Suriye’dekilere de , Ruanda’dakine de...
-----
Filistin - İsrail cıkmazı , İsrail’in siyonistliği, Filistin’in antisemitizimi ile yıllardır çözülemiyor...
Yahudiymiş , müslümanmış...Ben dini & mezhepi sebebiyle asla insan ayrımıyorum,  IRKCI değilim ve ırkçılığın pozitif ayrımcılığının da olmayacağını düşünüyorum...Hemen onu belirteyim.Bu yazı ne Müslüman’ı ne Yahudi’yi kayırır, bu yazı sadeceOLANI BİTENİ ANLATIR.
Yüzyıllardır insanlar bir dini inanışa sahip olup, hayatlarına bu inanış ile yön vermektedirler. Herkes bir ırka, bir ülkeye, bir toprağa ait olma arzusundadır.  dolayısıyla toprak savaşları da yine aynı sebepten meydana gelmektedir. Kendi coğrafi alanını genişletmek istemek ,ekonomik güç sağlamak...Bir diğer din mensubu ülkenin kendi dininden olmayanı itelemesi, yok sayması, vatansızlaştırmak istemesi veya ayrı bir devlet olmasını kabullenememesi bildiğimiz şeyler..Kim hangi taraftaysa öteki taraf kötüdür!
Şimdi öncelikle Yahudi toplumunun ortaya çıkışını anlamalıyız.Kimdir bu kadar nefret edilen bu YAHUDİLER...Acaba kim neden nefret ettiğini biliyor mu? Sevin demiyorum, eğer nefret ediyorsanız da neden nefret ettiğinizi anlayın....dİN VE MEZHEPİNDEN ötürü salt kin ve nefret duymak İNSANLIĞA AYKIRIDIR
Aşırı dinci , yobaz ve cahil insanlar hangi dinden olursa olsunlar insanlığı kötülüğe götürürler...
.....
Yahudilik bilinen  ilk kutsal dindir
Nasıl ifade edeyim bunu bilemedim ama şöyle diyim. Yahudilik ilk çıktığında, temsilcileri kişiler (peygamberler ve tayfaları) dini yeterince iyi yayamadılar. Yani iyi organize olamadılar.  fetihe değil ticarete eğilimleri akabinde de vatan olarak seçtikleri , kendilerince kutsal saydıkları bölgeyi para ile  satın almaları ve bu şekilde bir ülke kurma cihetine gitmek zorunda kaldıklarını söyleyebiliriz.
Geçmişlerine bakacak olursakta;  Roma’ döneminde , Roma’lıların önce din konusunda  özgürlükçü politika izleyip sonra Yahudilerin  tapınaklarına zarar verip hemde büyük bir Yahudi nufusunu yok etmesi,  Bizans döneminde de Hristiyanların saldırıları , sonrasında Hitler ‘in Nazizim ‘i , Yahudi ırkını katletmesi , Avrupa’nın Yahudileri kovması ve  itilip kakılmaları vs derken Yahudiler nihayet islam topraklarına - arap yarım adasına itilmiştir.....
Osmanlı zamanında Filistin’den , Filistin’in yerel yöneticileri ile anlaşarak türlü yollarla para karşılığı  toprak alıp Filistin’e hakim olma çabaları başlamıştır.  (ki zaten kendi kutsal toprakları olduğu kitaplarında yazar)
Burası önemli; Osmanlı Padişahı Yahudi’lere toprak satışını kabul etmemiş, ancak Filistin’deki yerel yöneticilerin ihanetine uğramıştır , böylece Yahudiler’ler git gide bu  topraklarda yayılmıştır.
1917 ‘de İngiltere’nin Filistin’i Osmanlı’dan alıp işgal etmesi ile Yahudi göçü teşvik edilmiştir..Asıl Yahudi nufusu artışı ise 1933’te Avrupa’da Nazi fırtınasının estirilmesinden sonra başlamıştır.
Araplar, İngilizler ve Yahudiler arasında yıllar süren mücadeleler, 1947 yılında Birleşmiş Milletler´e aksedilmiş,kurulan Filistin Özel Komisyonu, Filistin´in Yahudi ve Araplar arasında ikiye bölünmesini, Kudüs´ün ise uluslararası bir statüye kavuşturulmasını önermiştir. Ancak bu öneri kabul edilmeyince, Yahudiler 14 Mayıs 1948´de İsrail Devleti´nin kuruluşunu ilan etmişlerdir.
İşte  İsrail´in kuruluşu ile birlikte Arap-İsrail Savaşları da başlamıştır...
Barış için çeşitli adımlar atılasa da her iki tarafın kendini haklı görmesi, her 2 tarafın da kendi toprak bütünlüğünü korumak istemesi sebebiyle sonuç alınamamıştır...
----
Bugun yine kimsenin bişi bilmeden ortalıga cıktıgı. “Kudus Müslümanlarındır Kudus’u vermeyiz” filan diyenlere de GÜNAYDIN demek istiyorum
Canım KUDUS 1980 yılından beri İSRAİL’İn başkenti...
6 aylık bebeği İSRAİL ASKERLERİNE taş atmaya götürecek kadar cahil insanlar oldukça, KUDUS’e TSK girsin diyenlerimiz de eksik olmayacaktır.
Sınırını korumak her devletin hakkı.İster o sınır haksızlıkla kazanılmıs olsun ister parayla ister savaşla...Kimse savaşı tırmandırmasın, kimse ırkçı olmasın, kimse nefret dolu olmasın, ölen hangi taraftan olursa olsun İNSANDIR....
Ekşide yazmış biri;
silahlara karşı taş atıp islamik fakir edebiyatına girişmeyin, israil teroristtir diye öfke biriktirip gidip kendinizi öldürtmeyin.
0 notes
3dimension3 · 7 years ago
Link
Sevgi kelebeği mi oldun çen çen :)
0 notes