Tumgik
ablukaltindanotlar · 2 months
Text
Tumblr media
0 notes
ablukaltindanotlar · 2 months
Text
Here’s a video so you can hear the water and the thrushes. I took it for you because you couldn’t be there. <3
97K notes · View notes
ablukaltindanotlar · 2 months
Text
Tumblr media
12 notes · View notes
ablukaltindanotlar · 2 months
Text
Tumblr media
3K notes · View notes
ablukaltindanotlar · 2 months
Text
Yarın sabah uyansam ve içim böyle çiçek açsa rengarenk ve coşku ile
N'olur
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
55K notes · View notes
ablukaltindanotlar · 2 months
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media
And the Fall Sings
6K notes · View notes
ablukaltindanotlar · 2 months
Text
Yazarken de hiç yorulmuyorum. Aksine baya bir rahatladım. Tuhaf ki bana çok iyi gelmesine rağmen bunu artık çok nadir yapıyorum. İnsan kendine öfkeli olunca iyi gelen şeyleri yapmayarak kendini cezalandırmaya çalışıyor galiba.
0 notes
ablukaltindanotlar · 2 months
Text
Evliliğin bir kadını nasıl sinsice ele geçirdiğini net bir şekilde görmeye başladım. On yıllık birliktelik, bunun dört yılı evlilik, harika bir kız çocuğu, farklı farklı seyahatler ve deneyimler sonrasında biliyorum ki evlilik çocuk isteyen bir kadın için ancak çocuğun -kültürel ve geleneksel bazı sebepler dolayısıyla- yaşamını konforlu kılmak adına önemli. Bir erkekle aynı evi paylaşmanın kesinlikle sağlıklı bir sonu olduğuna inanmıyorum bu dört yılın sonunda ne yazık ki. Bu belki benim kendi eşim ile ilgilidir ama beni ele geçirdi, sinsice her şeyime sahip oldu ve artık elinden almak istesem bile bu boşanmadan mümkün değil gibi geliyor. Artık bazı şeyleri kendine o kadar hak olarak görüyor ki "ben de buradayım!" dediğim her seferde kavga ediyoruz. Çok garip, on senedir türlü şeylerine kişisel farklılıklar, yetiştirilme, farklı kültürler, vs.vs.vs.vs.vs diyerek empati ile yaklaştım, çoğu zaman bana sorun olarak gelen şeyleri sorun olarak bile taşımadım -ki taşıdığımda da mutlaka kavga çıkmıştır ilk etapta -ki benim eşim kavga etmeden asla sen haklısın ya da haklı olabilirsin diyebilen biri değil. Şimdi artık destek alıyorum, kendi alanımı sağlıklı bir şekilde kurabilmek için taleplerim oluyor, her seferinde ya şakayla karışık eleştiriliyorum ya da ciddi ciddi kavga ediyoruz. Mesela aynı evde olduğumuz dört yıllık süreçte kendi şarjımı özgürce kullanabildiğim zaman dilimi çok sınırlıdır. Son bir senedir de evde her şarja ihtiyaç duyulduğunda benim şarjımı kullanıyor. Şarja onun evde olduğu saatlerde ihtiyacım olursa bunun savaşını vermek zorundayım. Ki genelde alıp gidip yatıyor. Ama esas mesele benim artık şarjla ilgili sorun çıkarma hakkım yoktur, çünkü bu tarihe kadar tamam demişimdir. Şimdi bu sorunsa benim için, sorunun kendisi aslında benimdir. Sürekli canının istediği gibi davranmasına rağmen o kadar iyi bir manipülatördür ki sürekli sanki sizin istediğiniz şeyler yapılıyor gibi anlatır. Herrrrr zaman yorgundur ama nasıl oluyorsa aynı zamanda herrr zaman enerjisi yüksek kişi de odur. Faaliyet seçen, izleyeceği bir filmde bile bir ton kriteri olan odur ama aynı zamanda her şeye hayır diyen de sizsinizdir. Mesela güneşli bir pazar günü ailecek Foça'ya gitmişizdir, arabayı koyduğu yerden çarşıya yürümek istemez, siz yürümek isterseniz de o kadar söylenir ki, üfff... kavga çıkar, onun tek pazar günüdür, dinlenmek istiyordur, yürüyemezdir. Kafeye oturmak isterseniz de kafede sıkılır, mekan basar öyle 15 dakikadan fazla bir yerde oturamazsınız da. Yani Foçaya gideriz, arabayı park ettiğimiz alanın çevresinde ufak bir tur atarız, birer bira içip döneriz eğer sandalye atabileceğimiz bir günübirlikçi ortamı yoksa tabii. Varsa ve mümkünse tekelden aldığımız erzakları alıp oraya çökmek ve oradan kalkınca da direkt evine ve fifasına dönmek ister. Foçaya git gel total 3 saattir ve orada geçireceğiniz 1 saat için değer midir acaba??
Mesela onun ailesinin baya bir içine girmişsinizdir artık, bütün kuzenlerini, teyzelerini ve hatta baba tarafını bile tanıyorsunuzdur, tabiki de sevdikleriniz, sevmedikleriniz, size yapılan yanlışlar ve sizin de yaptığınız yanlışlar olacaktır, olmuştur da. Ama siz bunlara sustuysanız belli bir süreden sonra artık konuşma hakkınızı da kaybetmişsinizdir. Bu evlilik sahnelerinde olur ya "ya şimdi konuşun ya da sonsuza dek susun" onun gibi. Ama benzer koşullar onun için oluştuğu zaman o her lafı söylemekten çekinmez, rahatça her şeyden şikayet edebilir. Mesela siz onun için daracık bir kanepede yatmaktan rahatsız olmamışsınızdır, uyuduğunuz odanın kapısının lak diye sürekli açılabilmesinden rahatsız olmamışsınızdır, bebeğinizi emzirirken sürekli yanınıza gelinip izlenmekten rahatsız olsanız dahi dişinizi sıkıp susmuşsunuzdur, bazılarına belki yıllarca ve bu sorun da olmamıştır çünkü ona gerçekten iyi gelecek birkaç günlük bir ziyarettir bu ve lafı edilmeye değmezdir belki de. Ama o benzer koşullar oluştuğunda yattığı çift kişilik yatağın dar olduğundan söylenir, ortamın havasız olduğundan söylenir, soğuktan söylenir, sıcaktan söylenir, yemekten söylenir, yapacak hiçbir şey olmamasından söylenir, ona karşı haklı-haksız her tavır ve davranıştan yana söylenir ve hatta bazen olmayan durumlar hakkında yorum yapar ve kafasındaki olan bitene söylenir.
Evlilik söz konusunda olduğunda mükemmel diye bir şey yoktur, biliyorum. Çünkü insan mükemmel değildir ki kurduğu, yaptığı herhangi bir şeyde de kusurlar olacaktır, normaldir. Ben de kesinlikle mükemmel bir insan değilim. Ama onunla aynı eve çıktığımız, evli olduğumuz şu dört yıllık süreçten önce, 25 yıllık bu zaman diliminde kendimi hep uyumlu bir insan olarak görmüşümdür, çevremden böyle dönüşler almışımdır. Kimliğimi buna göre şekillendirmişimdir. Ben bu evlilik sürecinde kendimle ilgili tüm kimlik algılarımda şüpheye düştüm. Kendinizle ilgili olabilecek her konuda, özellikle özünüzü nasıl algıladığınızla ilgili şüpheye düşerseniz hayatla ilgili geriye ne kalır? Hayatı nasıl algılamaya başlarsınız? Güvensizlik yayılır dört bir yana, korkular, kaygılar, belirsizlikler, hayal kırıklıkları, öz saygı, öz güven gibi değerlerin kaybı, daha birçok şey. Ve henüz ilişkinin başlarındayken bile biliyordum aslında böyle olacağını. Bile bile yaptım, pişman değilim. Eşime çok aşıktım, onu çok seviyordum ve hala gerçekten çok seviyorum. Bana gerçekten inanılmaz güzel, inanılmaz akıllı bir kız çocuğu getirdi tüm bunlar. Ama artık bir sonu olacağını biliyorum. Bu bulanık resim her tartışmada biraz daha derinlik kazanıyor ve aramızda oluşan her mesafede netleşiyor. Yani ben ya onun eşi olup yitip gideceğim ya da kendim olarak ve sağlıklı, ayakları yere basan, mutlu bir anne olarak hayata kendim ve kızım için sımsıkı tutunacağım. Şimdi ona kendimi anlatmak için o kadar enerjimi harcıyorum ki geriye bir şey kalmıyor, artık yaşanan gerginliklerde vücudum alarm veriyor ve sağlığımdan korkmaya başladım. Çünkü anlaşılmak için karşı konulmaz bir isteğim var ama o kesinlikle kendi bildiğinden şaşmayan ve anlamak için ufacık bir çaba göstermeyen bir insan. Her olayda "ben haklıyım" diye kapı açtığı için sürekli sizi kendi haklı yanlarınızı, kendi kırgınlıklarınızı, kendi açınızdan olanı biteni ispat etmeye iter. Kendinizi tüm bunlar açısından ispat etmeye o kadar yorarsınız ki bir noktadan sonra tartışma içinde "bug"a girersiniz, birden anlamsızlaşır. oluşan o boşluktan da hemen şöyle yararlanır "haksız olduğun için cevap veremiyorsun, sıçıp batırdın, geri adım at, özür dile vs.vs.vs.vs" 10 yılı geçtim, 5 yıl sonra bile dönüp baktığımda yorucu gelecek bu garip kavgaların içinde olmak istemiyorum. Kesinlikle evlilikte aradığım, bulmayı umduğum yoldaşlık, duyguları, zorlukları, mutlulukları, umutları, hayalleri paylaşmak, birbirine tam olarak eş olmak, ortak değerler yaratmak, bir bir açığını görmeye değil örtmeye, tamir etmeye çalışmak gibi şeylerin neredeyse hiçbirini, evet çok üzgünüm ama neredeyse gerçekten hiçbirini bulamadım. Dedem vefat ettiğinde kavga, anneannem vefat ettiğinde kavga, özel günler öncesinde kavga, hayatta yeni bir maceraya atılacaksanız kavga, bir yere gidilecekse kavga, gidildiğinde bi şekilde mutlaka kavga. 19 yaşındaydım hayatıma o girmeden, şimdi 29 yaşındayım. 19 yıl etmediğim tüm kavgaları bu 10 senede fazlasıyla ettim. Çirkinleştim, asla işitmem dediklerimi işittim, söylemem dediğim şeyler söyledim. Hayatımda kimseye yapmak zorunda olmadığım açıklamaları yaptım, kendim üzerinde kimseye sunmayacağım bir hareket özgürlüğü sundum. Çamaşırını takip ettim, yıkadım serdim topladım katladım yerleştirdim yeri geldi donuna, çorabına kadar ütüledim. Söküklerini tamir ettim. O yemez diyip yiyebileceği yemekler yapmak için ekstra çaba ve zaman harcadım, sonucunda bazen yine şaka yollu ya da ciddi eleştirildim. Bilmediği birçok şey öğrettim. Bir evlat verdim ona. Bulaşık, temizlik, çamaşır gibi rutin ve aslında paylaşılması gereken ev işleri içinde çok sefer kayboldum. Üzücüdür ki farkında değil ve çoğunu benim görevim biliyor. Sanırım buraya baya bir kustum ama daha bir bu kadar da yazarım. Ama ben artık en çok kendime yaramak istiyorum, mutlu olmak istiyorum ve kızıma da iyi bir anne olmak istiyorum. Bunlar da bu kavgaların içerinde zorlaşıyor.
Sanırım artık daha çok yakıyor canımı ve tahammülüm bitiyor en ufak mesele ve gerginliklerde bile. Sanırım bizi ortak bir gelecekte hayal edecek kadar yan yana getiremiyorum artık kafamın içinde. Sonumuz hayrola!
0 notes
ablukaltindanotlar · 2 months
Text
Kaybettim.
Daha 1 sene geçmeden dedemin gidişi üzerinden, anneannemi kaybettim. o kocacığına kavuştu. Üzerinden üç ay geçiyor, ben hala yokluğunu kabullenmiş değilim. Ölmedi de halen evinde, hayat onun için devam ediyor gibi hissediyorum. Sonra sesini duymadığım geliyor aklıma, arasam telefonumu nasıl açıyordu onu hatırlamaya çalışıyorum. Birden boğazım düğümleniyor, burnumun direği sızlıyor acıdan. Nasıl gideceğim o eve, gitmesem hiç olmaz.
Hayatım artık hep ucu açık cümleler gibi ya da devamı gelecek sandığınız ama bir şekilde sonu havada kalan kitaplar, diziler, filmler gibi. Yetişkinlik hayatım boyunca gri bölgeleri kabul etmem gerektiği fikri dayatılıyor hayat tarafından. Siyah ve beyaz gibi algılamamam gerekiyor. Bazı şeyler tamamlanmayabilir, belirsiz olabilir vs. Ama ısrarla onu -her ne ise- belirgin hale getirmeye çabalıyorum, resmen deli işi. Ama belirsizlikler vardır, yarım kalan işler yarım bile olsa hiç başlanmamışlardan iyidir.
0 notes
ablukaltindanotlar · 8 months
Text
Bir insanın ayakkabıları özlenir mi, bileğindeki tesbihi, ceketleri, duruşu, ses tonu, bakışlarının şefkati, varlığının sıcaklığı...
Her şeyini özledim canım dedeciğim.
2 notes · View notes
ablukaltindanotlar · 11 months
Photo
Tumblr media
92K notes · View notes
ablukaltindanotlar · 11 months
Text
Tumblr media
394 notes · View notes
ablukaltindanotlar · 11 months
Photo
Tumblr media
320K notes · View notes
ablukaltindanotlar · 11 months
Photo
Tumblr media
820K notes · View notes
ablukaltindanotlar · 11 months
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Northern Vietnam. Credit to linhscape (Instagram).
555 notes · View notes
ablukaltindanotlar · 11 months
Text
Tumblr media
8K notes · View notes
ablukaltindanotlar · 11 months
Photo
Tumblr media
Coupe de Ville 1964 William Eggleston
799 notes · View notes