Tumgik
baranbaglan · 10 years
Text
....
Yağmurda ıslanan yüzler mahçuptur biraz bir önce ki ayrılığa, sokaklar rüzgarın satır arası anlamları, biz hangi mevsimde sevsek o mevsim yağmura gebedir...
3 notes · View notes
baranbaglan · 10 years
Note
sevgili baran 1 hafta kadar önce arkadaşım bir link yolladı senin radyo yayınındı muhteşem şarkılar çalmıştın düzenli bir yayın mı bu yoksa o günlük tek miydi? (bu arada bu sayfayı bulana kadar canım çıktı cevap verirsen sevinirim)
Merhaba çok özür dilerim buraya pek bakamıyorum :( o nedenle geç yazdım. Düzenli bir yayınımız yok malum düzensizlik içerisinde yaşıyoruz facebook ve twitter üzerinden topraksizlar hesaplarını takip ederseniz yayın olduğu günleri de öğrenebilirsiniz. Geç cevapladığım için tekrar özür dilerim
1 note · View note
baranbaglan · 10 years
Photo
Tumblr media
İtirazım var Tebrikler Onur Ünlü... +18 Yasağı ile adından söz ettiren ama içerisinde 18 Yaş üzeri her hangi bir durum barındırmayan bir film.. 18 Yaş meselesini anlamak çok zor değil Film'in baş karakteri İmam'ın sisteme karşı tavırları 18 yaş altı olumsuz örnek teşkil edebilecek tarzdaydı devlet gözünde, devlet bu imamı devletin fetvasını verir, bilimde uzaktır ve asla kurullar dışına çıkmaz, çünkü o bir imamdır. Besmele ile rakı yudumlayan imam... 'Komşusu aç iken tok yatmamak için zengin semtlere taşınan' insanların dini değildir, islamiyet demekten hiç kaçınmadı... Filmin konu ve detayları ile ilgili yüzlerce şey yazılabilir ama tavsiyem şu ki; Mutlaka İzleyin,İzletin. Türkiye sineması ele alındığında gişe rekorları kıran, gündemi sarsan Recep İvedik saçmalığını görmek endişe uyandırıyor olsa bile, Onur Ünlü ve o müthiş sinematografisi hala bir umudun olduğunu hissettiriyor bize. Müziklerinden, oyunculuklarına, hikayesinden, kurgusuna kadar şahane bir film olma özelliğini kazanmış bulunmakta benim için İtirazım Var. Gezi şehitlerine verdiği selam, Polis-Devlet-Diyanet' e verdiği ayarlar ile de izlenmeyi hak ediyor. Başta Onur Ünlü olmak üzere, Hikaye ve Oyunculukta filme desteğini hiç çekmeyen, Sırrı Süreyya Önder'e, Serkan Keskin, Hazal Kaya, Osman Sonant ve diğer tüm oyunculara, bize böylesi bir film izlettikleri için teşekkürler...
2 notes · View notes
baranbaglan · 10 years
Text
Anna Sexton - İç Savaş
İkiye ayrılırım ama ele geçireceğim kendimi. Gururu kazıp çıkaracağım. Makası alacağım ve dilenciyi kesip çıkaracağım. Bir kaldıraç alacağım ve dışarı çıkaracağım içimdeki Tanrı’nın kırılmış parçalarını, O’nu tekrar bir araya koyacağım bir satranç oyuncusunun sabrıyla. Kaç parça? Binlerce gibi hissediliyor, bir fahişe gibi giyinip süslendi Tanrı yeşil su yosununun sümüğüyle. Yaşlı bir adam gibi giyinip süslendi Tanrı, ayakkabılarının üstünde sendeleyerek. Bir çocuk gibi giyinip süslendi Tanrı, tümüyle soyunuk, derisinden bile, soyduğunuzda bir avokado kadar yumuşak olan. Ve diğerleri, diğerleri, diğerleri. Ama onların hepsini ele geçireceğim ve içimdeki Tanrı’nın tam bir ülkesini kuracağım – ama birleşik, yeni bir ruh yaratacağım deriyle süsleyeceğim onu ve sonra gömleğimi giyeceğim ve bir ilahi söyleyeceğim, kendimin şarkısını.
2 notes · View notes
baranbaglan · 10 years
Video
youtube
En çok çocukluğumdan vuruyorum akşam üstleri, radyoların sesi kısık.. Ve hiç bir ses artık Erivan'dan gelmiyor...
1 note · View note
baranbaglan · 10 years
Photo
Tumblr media
Geç Başlayanlar Gözlerini açtığında iki saat uyuduğunu fark etti, birkaç gündür uyumuyor ders çalışıyordu, neden çalıştığını bilmeden, insan bu bazen amaçsızlaşır bir nedene bağlamak hata olurdu belki. Yataktan kalkmadan baş ucunda duran sigarasından bir dal aldı, çakmağı bulamıyordu, yatağın karşısında duran masaya gözleri çakmak oradaydı, uyurken ev arkadaşı sigara almış baş ucundan çakmağı da alıp sigarayı odanın kapısına yürürken yakıp çakmağı masanın üzerine bırakmıştı, kalktı yataktan masadan çakmağı alıp sigarasını yaktı, mutfağa yöneldi ayılmak için kahve yapması gerekiyordu, suyu çaydana doldurup ocağı yaktı, sigarası ağzında tekrar odaya geldi masanın önünde duran kolları kırık sandalye ye oturdu, dirseklerini masaya koyup sigarasını iki parmağının arasına aldı, uyumak istiyordu ama gitmesi gereken bir sınav vardı. Kafasında sınavı kurgularken su kaynamaya başlamıştı her zaman kullandığı annesi ile yaptığı bir alışveriş sırasında bir kahve alana bir fincan bedava kampanyası ile aldığı ve evde hiç kimsenin kullanmasına izin vermediği fincana birkaç kaşık kahve koydu, bir kaşık şeker kaynayan suyu boşalttı ve çay kaşığı ile karıştırıp kaşığı mutfak tezgahının üzerine koydu. Odaya döndü ve bir sigara daha yakıp masanın üzerinde duran radyoyu açtı, metalik bir ses günaydın diye başlıyordu programa ve onun için hiç samimi gelmiyordu, çünkü o sesin sahibinin para kazanmak için o saatte uyanıp radyo ya gittiğini iyi biliyordu, daha önce yüzlerce kez dinlediği bir şarkı çaldı sesi kısıp ders notlarını toparladı. Giyinmesi çok zamanını almıyordu çünkü pijaması hiç olmamıştı buna ihtiyaçta duymadı hiç, yıkaması ütülemesi büyük zahmetti gereksizlikleri pek sevmezdi, pantolonunu giydi ve montunu aldı, güz dönemi bütünleme sınavları zamanı havalar soğuk olurdu genelde, son yudum kahvesini alıp sigarasını söndürdü ve mp3 player’ını alıp kulaklığını taktı, sabahları otobüslerde kimse konuşmaz ya uykuyu düşünür yada müzik dinleyerek ellerindeki ders notlarına bakardı tabelasında üniversite yazan özel halk otobüsünde evlerinin önündeki dolmuş durağına gelene kadar tıklım tıklım dolan otobüs çoğu zaman arka kapıdan yolcu alırdı, yine öyle oldu ve arka kapıdan bindi, parfüm kokuları, klima ve motor sesi, kulaklıklı ve makyajlı kadınlar, elini yüzünü yıkamamış kendisi. yaklaşık olarak 17 dakika sürüyordu ev ile okul arası, buna dayanması gerekiyordu, cebinden ekmek aldığı zaman kalan para üstünü vermemek için bakkalın verdiği yaklaşık olarak o bakkalın kurulduğu zamandan kalan bir sakızı çıkardı, sert tatsız sakızı çiğnerken gözlerini kapattı ve ayak da ki yolcuların tutunması için yapılmış demire tutundu, üniversiteye vardıklarında indi otobüsden para vermeden devam etti, çünkü arka kapıdan binmiş ve şöförün; ‘Arkadan binenler lütfen ücretlerini uzatsın’ uyarılarını dikkate almamıştı, ikaz panosunda Oturan yolcu: 30 Ayakta yolcu : 45 yazıyordu ve otobüs de saydığı kadarı ile 95 kişi vardı belki daha fazla. Okula vardığında kantinin dış penceresine yöneldi ve çay istedi 5 yıldır aynı kişiler tarafından işletilen kantindeki adamın samimiyetsiz ve uykusuz yüz ifadesi ile kağıt bardak ve plastik çay kaşığı içinde olan çayı aldı ve bir sigara yaktı o sırada fakülte girişine doğru kendinden hiçbir zaman emin olmadığı adımlar ile yürüyordu, kapıda onu beklemeyen sigara içen sınıf arkadaşları ile karşılaştı, onlar sınavdan konuşuyor ve ritüel haline gelmiş ‘final ile aynı soracak, vize ile finali karıştırıp soracak’ sözlerine kulak asmadan çayını yudumlayıp burnundan sigara dumanı çıkarıp eğleniyordu. Sınav kağıtları dağıtıldı, iki sınıf o ilk sınıf da oturacak yer bulamamıştı, ayakta da sınav olabilirdi ama bu üniversite yönetmenliğine aykırıydı, her şey çok kurallarına göre işliyormuş gibi. Sınav başladı, birkaç asistan ve sınav sorularını okuyup anlatan bir Doç.Dr. ünvanı olan ders hocası vardı sınıf da ‘Arkadaşlar lütfen ders ile ilgili tüm notlarınız kendinizden uzak bir yere koyun, sınav sırasında her türlü alışveriş yasaktır’ uyarıları, kağıda baktı, vizeden de finalden de soru yoktu, bambaşka sorular vardı, numarasını ve adını yazıp kağıda kalemi bıraktı, zorlamıyordu zorladığı zamanlarda olmuştu ama sonuç asla değişmiyordu, en arka sırada oturuyor ve bütün sınıfı görebiliyordu, sigara içmek istiyordu ama oda yönetmenliğine aykırıydı, güzel şeyler hep aykırıdır kurallara dedi kendi kendine. Başında biten sırtını duvara yaslamış ve gözünü kağıdına diken asistanın şu sözlerini duydu;’Neden çözmüyorsun, çalışmadın mı yoksa’ cevap verme gereği duymadı çünkü asistanın kendisi değil ünvanı konuşuyordu, geçen yıl bir sınavda onun hemen arkasında oturan ve kopya çeken birinin asistan olmasının ilginçliği değildi elbet ama garipti. Tüm sınıfı süzmeye başladı, arkasındaki kağıdına bakmasın diye kağıdına kapanan masasının altında memurluk sınavı çalışma kitabı olan idealist(!) sınıf arkadaşlarını görünce gülümsedi, tepesinde kollarını bağlamış asistanın çözmüyorsan çıkabilirsin sözlerine sınav süresi 75 dakika, bende 75 dakika buradayım diye cevap verdikten sonra tekrar sınıfı gözlemeye devam etti, umudunu yitirmiş bazı öğrenciler boş kağıt verip terk ederken sınıfı harıl harıl sorulara cevap veren öğrencilerde gözünden kaçmıyor değildi, hatta öyle ki sınavın henüz 35. dakikasında 4. kağıdını dolduran arkadaşını hayretle izlemeye başladı, saat ilerliyor kopya çekenler, terleyenler, masasındaki suyu yudum yudum nefes gibi yutkunmaya çalışanlar. Arkadaşlar süreniz doldu kalemleri bırakın dediğinde asistan sınıf da kalan 3 kişiden biriydi ve sınav kağıdında şöyle bir not vardı; ‘Bu kağıdın boş olduğunu düşünmeyin, görsel olarak öyle ama düşünsel olarak değil’ Sınav sonuçlarına bahar dönemi ders kayıtlarını yapmak için öğrenci bilgi sistemini açtığında bakmıştı geçer not 60’dı, ama orada 59,4 yazıyordu. Nedenini merak etmeye başladığında gelen bir mesaj ilişti gözlerine şöyle yazıyordu; sakın dersten kaldığını düşünme o burada öyle yazabilir ama düşünsel boyutu çok farklı. Bir sigara yakıp gülmeye başladığında kahve fincanı yanındaydı, ve radyodaki o adam yine günaydın diyordu.
1 note · View note
baranbaglan · 10 years
Text
Ömür Hanımla Güz Konuşmaları
“Her şeyi iyi yanından görmeyi kim öğretti bize? Acıyı görmeyen insan, umutsuzluğu yaşamayan, iliklerine dek kederin işleyip yaralamadığı bir insan, mutluluktan, umuttan, sevinçten ne anlar? Göğü görmeden, denizi görmeden maviyi anlamaya benzemez mi bu?
4 notes · View notes
baranbaglan · 10 years
Text
Biri, takvimin ilk yaprağını koparıyor. Biri, ‘hoş geldin yeni yıl’ diyor. Biri, bir sigara yakıyor, çayını yudumluyor. Biri,sınır ötesinde, Biri,sınır berisinde, sinir harbinde. Biri,bombalıyor. Biri, savaş diyor başka bir şey demiyor. Biri, Barış diyor, sesine ses arıyor. Biri, denemiş ve yanılmış. Biri,yalan söylüyor. Biri, zembereği kırık bir saat gibi. Biri, bir sevda şarkısı gibi direniyor. Biri, çok üşüyor. Biri, fazla terliyor. Biri, mengenede can. Biri, işkencede dişlerini sıkıyor. Biri, açlık grevinde yatıyor. Biri, zindan duvarına bir çizgi daha çekiyor. Biri, çok kırgın, öfkelenmiş, dertlidir. Biri, çiçekleri suluyor, kuşlara yem veriyor. Biri, yeni yılda sana bir armağan vermek istiyor. Biri, zaten senin bir armağan olduğunu düşünüyor. Biri, uçmak istiyor, konmak istiyor. Biri, kanat istiyor senden. Biri, bir yangının korlarını söndürmeye çalışıyor. Biri, çığlığına yanıt bekliyor. Biri, ateşe ve rüzgara dair olmak istiyor. Biri, hiç yürünmemiş yol oluyor. Biri, iş arıyor, ekmek derdinde. Biri, taksit ödüyor. Biri, film izliyor, kazak örüyor. Biri, zile basıyor. Biri, kapıyı açıyor, gülümsüyor. Biri, treni kaçırıyor, çok dalgın. Biri, birini anıyor. Biri, kanamalı bir hasta, kötüye gidiyor. Biri, seni seviyor, çok seviyor. Biri, şükrediyor. Biri, küfrediyor. Biri, gidiyor ve dönmüyor. Biri, ağlıyor, ağıt yakıyor. Biri, sevdanın deli ırmağı. Biri, yağmur sesi ve şarap. Biri, düş ufkunun ötelerinde. Biri, hesap soruyor, yanıt arıyor.. Biri, uzun bir cümleye başlıyor. Biri, birine sımsıkı sarılıyor. Biri, öpüldükçe güzelleşiyor. Biri, şarkı dinliyor, şiir okuyor. Biri, ‘öteki’ne bozuluyor. Biri, gazete okuyor. Biri, hayatı sorguluyor. Biri, aç, eli boş, boynu bükük. Biri, kimliksiz. Biri, görmeyen göz, duymayan kulak. Biri, söylemeyen dil. Biri, dardadır şimdi. Biri, yorgun bedeninde bir yangın. Biri, kapılarını zorluyor umudun. Biri, kendi dar anlamını aşan bir yoğunluk içinde. Biri, hani şu ayrılık diye bilinen yara. Biri, ölüyor ‘Hoşça kal hayat’ diyor Biri, doğuyor, dünyaya ‘merhaba’ diyor.
10 notes · View notes
baranbaglan · 10 years
Photo
Tumblr media
Bir ışık süzülüyordu, meğerse güneşmiş..
3 notes · View notes
baranbaglan · 11 years
Photo
Tumblr media
Uygarlığın doğuşu.. kadim kavimlerin kadim toprakları mezopotamya.. Midyat'2012
4 notes · View notes
baranbaglan · 11 years
Video
youtube
Mehmet Atlı -Be Zeman U Be Ziman
2 notes · View notes
baranbaglan · 11 years
Photo
Tumblr media
Yağmur yağdı.. ve biz susstuk..
3 notes · View notes
baranbaglan · 11 years
Video
youtube
Damien Rice - Cheers Darlin
1 note · View note
baranbaglan · 11 years
Text
İntihar Felsefesi
Eski Yunan’da son zamanlarda intiharın bu şekilde kabul edilebilir bir eylem olması, o devirde intiharların artmasına neden olan faktörlerden biri olabilir. Özellikle Yunan sitelerinin Roma’ya katılmasıyla bu oranlarda bir artış görülmüştür. Hristiyanlığın batı dünyasında egemen olmasıyla beraber, kilise öğretileri felsefe alanında da etkin duruma gelmiş ve Rönesans dönemine kadar bu etkinliğini sürdürebilmiştir. Bu dönem filozoflarında, insan hayatının Tanrı’ya ait olduğu fikri egemen durumdaydı. Dinle felsefenin bu dönemde içiçe oluşu intihar olaylarının düşük bir oranda kalmasına neden olmuş; fakat tamamen engelleyememiştir. Rönesans ile birlikte kilise felsefesi etkinliğini yitirmiş ve intihar konusunda da daha tavizkâr bir tutum takınılmaya başlanmıştır. Montaigne, insanın kendi iradesiyle yaşamına son verebileceğini savunmuştur. “hayat bir işinize yaramadıysa, boşu boşuna geçtiyse, onu yitirmekten ne korkuyorsunuz. Daha yaşayıp da ne yapacaksınız” diyen Montaigne’e göre, ölümle bütün dertler bitecektir (Montaigne 1984). Bunun için ölümden korkmamalı ve dertlerden kurtulmanın bir yolu olarak da intiharı düşünmelidir. 18. yüzyıl felsefesinde ençok işlenen konulardan biri özgürlük olduğu için, bu dönemdeki filozofların hemen hepsi intihara da izin verir bir tavır takınmışlardır. Montesquieu intihara karşı uygulanan kanunları eleştirmiştir. Hume, intiharın bir suç olduğu fikrini çürütmeye çelışıyor. Ona göre intihar, ilahi yasaya karşı gelme değildir; çünkü bu yasa doğa yasasıyla birlikte işler ve insanın doğadaki yerini bulmasına yardımcı olur. Rousseau, başkasına zarar vermedikce intiharı destekler. Söylentilere göre, mutsuz bir yaşamı olan Rousseau da intihar etmiştir. Aynı dönemlerde yaşamış olan Diderot ise, doğal olmadığı ve kilisenin öğretilerine karşı geldiği için anti-sosyal bir davranış olarak görür ve karşı çıkar. 19. yüzyılda Kant, intihara karşı çıkmaktadır. Hume’un görüşünü eleştirir. Kant’a göre, doğal olarak insanın ilk amacı kendini korumaktır. Bunun için intihar bir kusurdur ve lanetlenmelidir. Schopenhauer, Kant’a göre daha çok taviz verir. Ona göre, kişi intihar etme hakkına sahiptir; ama bu, boş ve aptalca bir şeydir. İntihar, kişinin doğaya sorduğu bir sorudur: Ölümün ötesinde ne var? Kendilerini öldürenler sadece acı çeken bedenlerinin acısına son verebilirler; sonsuz sürekliliklerine engel olamazlar. “Bazıları çok erken, bazıları çok geç hayattan ayrılıyorlar, asıl iş tam zamanında ölmektir” (Arkun 1963) diyen Nietzsche, intihara karşı değildir. İntihar kişinin hakkı ve ona verilen bir armağandır. Üst-insanın yaratılması için felsefesini yönlendiren Nietzsche, bu üstün amaca katkıda bulunamayacak kişinin intihar etmesini ve bundan da mutluluk duymasını söyler. Hartmann ise, insanın sahip olduğu tek şeyin bu dünya olduğunu belirterek, en iyi olmamakla beraber elimizdeki bu dünyadan vazgeçmememiz gerektiğini savunur. Yaşamak, temelde arzu edilmeyen bir şeydir; hayal kırıklığı ile doludur. Fakat yine de, elimizdekinin en iyisi olan bu yaşamdan kaçmamalıdır. Camus, “acaba hayat yaşamaya değer mi, değmez mi?” sorusuna cevap vermeye çalışır (Hübscher 1980). Camus için bu soru felsefenin temel sorusudur; bundan başka da temel felsefe sorusu yoktur. Bu sorunun cevabını Camus şöyle verir: İnsan intihar edebilir, ancak bu dürüstlük olmaz. Ölüm insanı huzura kavuşturur, fakat insanın gerçek çabası dünya üzerinde mümkün olduğu kadar çok kalmaya, onu incelemeye çalışmak olmalıdır. Batıdaki bu çok farklı görüşlere karşılık, doğu dünyasında egemen olan mistik felsefenin görüşüne göre, intihar etmek kişinin istemine bağlıdır. Yani kişi, yaşam ile ölüm arasında karar verme hakkına sahiptir. Jainizm ve Budizme göre, yüreklerimizden yaşama isteklerini çıkarmalıyız. İnsan ancak yokolarak acıdan kurtulur ve mutlu olabilir. Hatta, Jainizmin kurucusu olan Mahavira, insanın aç kalarak kendini öldürmesini büyük bir erdem olarak nitelendirir. Konfüçyus ise intihara karşı çıkar. Ona göre, insanın amacı iyi ve uzun yaşamaktır. İnsan ölümden sonrasını merak etmemelidir. Çünkü, ölümden sonra hayat olduğu bilinirse, kimileri canlarına kıyarak oraya gitmeyi isteyebilirler (Hançerlioğlu 1976). Belirli bir tarihsel sırayla değindiğimiz bu düşünürlerin görüşleriyle, yaşadıkları dönemlerdeki intihar oranları arasında doğrudan bir ilişki göze çarpmaktadır. Konumuz açısından önemli olan nokta da budur. Fakat bu ilişkiye bakarak, intiharın sorumluluğunu sadece düşünürlere bağlamak da yanlış olur. Çünkü, genelde, toplumsal düşünce toplumu oluşturan öğelerden sadece bir tanesidir. Konuya felsefi açıdan baktığımızda sonuç olarak şunu söylemek mümkündür: İnsan yaşamak için doğar, yaşaması gereklidir; olumsuz toplumsal koşullar karşısında çaresiz kaldığını hissettiği anda kişinin, yaşamına son verme hakkı vardır. Çünkü insan yaşamı, insanın yaptığı eylemlerden oluşur. Şöyle veya böyle intihar da bir eylemdir ve kişi istediği takdirde bu eylemi gerçekleştirebilir.
4 notes · View notes
baranbaglan · 11 years
Video
youtube
Nostalghia - Andrei Tarkovsky (Mother Mother)
0 notes
baranbaglan · 11 years
Photo
Tumblr media
Sokakların kuytuluklarına sıkışmış yaşamlar! Cevapsız bir sorudur esasında evsizlerin öyküleri… Şehirlerin en işlek caddelerine de rastladığımızı o dilenciler, kimsesizler o ötekiler. Bir hikayesi olmalı o şehrin çok iyi aydınlatılmış sokağına oturmuş kadınların ve o kadınların kucaklarındaki çocukların. Toplumsal statülere, ideolojik ve felsefik anlatımlara yer vermeden en sade en yalın hali ile anlatılmalı bu öyküleri, çünkü hepimiz çok iyi biliyoruz o insanların bizden farklı öykülerinin olduğunu. Soğuk bir sonbahar günü sonbaharlar hep soğuktur fakat bugün daha bir soğuk, yine aynı yerinde oturmuş bir kadın çok tanıdık bir yüzü var;çünkü her gün orada, orada olmadığı günleri sorgulamak gerek aslında ama dikkat çekmiyor işte belki dikkat çekiyor olsaydı orada o kadar zaman aynı yerde aynı kıyafetlerle oturmazdı… Belli ki dikkat çekmiyor. Dedim ya soğuk bir sonbahar günüydü, bulutlar yağmur yüklenmiş fakat kararsız ve bulutlar hep kararsız güneşli bahar günlerinde güneşi gizleyip bizi kendi gölgesin de üşüten bulutlar değil midir? İşte tam öylesi bir günde yine rastladım aynı kadına karşı kaldırımda oturup saatlerce izledim o kadını, kafasını hiç kaldırmadan cansız bir beden gibi bir heykel gibi durdu orada saatlerce bulutlar kararsızlıklarını karamsarlaştırıp yağmur yağdırdılar fakat kadın yine hiç kımıldamadı. İnsanlar geçiyor önünden şemsiyeli, şemsiyesiz yağmurdan kaçanlar yağmur altında el ele dolaşan çiftler, arabalar sileceklerini çalıştırıp geçiyorlar, korna sesleri ama kadın hiç kımıldamadan beklemeye devam ediyor. Bir insan neden bu kadar bekler ki, yaşamın anlamını bu kadına anlatabilir miyiz? Hani savaşlar falan, şu uluslararası sözleşmeler… Bence bir anlamı yok.Kaybedenlerin daha çok kaybettiği bir evrende kaybeden bir kadına kazanmanın ne olduğunu nasıl anlatabiliriz? Anlatsak değişecek mi? Yani anlatsak o kadını bir daha görmeyecek miyiz acaba.. cevapsız sorular uzar gider, kadının ihtiyacı olan şey belki de demli bir bardak çaydır, çayın da bir anlam ifade etmediği bir ‘an’ dır ya da kadının yaşadığı, ‘an’ doldurur mu içini kadının onca yıl aynı yerde oturmasında ki zamanı. Kapalı bir davet salonunda eşsiz bir müzik çalıyor, bir kadın sinema salonundaki acıklı bir sahneye ağlıyor, bir adam arkasına bile bakmadan çekip giden bir kadın için gözyaşı döküyor, bir kadın katırlar üzerinde taşıdığı evlatlarının cansız bedenlerinin yasını tutuyor, bir kadın şehrin en işlek caddesinde hiç kımıldamadan oturuyor saatlerce. Gözyaşlarının rengi aynıdır da yükü de aynı mıdır ki? Sorsan birinin acısı diğerininkinden daha büyük, ya evlatları beyaz Toroslarla götüren ve bir daha evladına sarılamayan annelerin gözyaşları.. O anneler de tıpkı hiç kımıldamayan kadın gibi şehrin en işlek caddesinde her hafta oturuyorlar.. Hiç kımıldamadan gözyaşları içerisinde… Ve bu kadınların ‘çok acıklı’ hikayeleri var duymak isterseniz bir cumartesi günü güneş en tepedeyken en bilindik şehrin en bilindik caddesine gidin sokak ortasında oturmuş kımıldamayan kadınlar göreceksiniz… Baran Bağlan
0 notes
baranbaglan · 11 years
Text
Sonbahar
Serin bir akşam üstü düşüyorsun aklıma.. Demli bir çay koy bardağın öte yanı sensizlik,görünmesin..!
1 note · View note