buraksizlikozlemi-blog
buraksizlikozlemi-blog
Sebepsiz
6 posts
Don't wanna be here? Send us removal request.
buraksizlikozlemi-blog · 8 years ago
Text
Belki bir gün okursun 6
(okurken dinlemen dileğiyle https://www.youtube.com/watch?v=-xtO_jXXAIA)
Bugün seni göremeyişimin 14. günü. Tam 2 hafta oldu. Ne değişti diye soracaksan hiçbir şey. Hala yerimde saymakta devam ediyorum. Hatta her geçen gün her yazımda kullandığım gibi dibe çökmeye devam ediyorum. Bu sefer okyanusun dibi diyeyim biraz değişiklik olsun. Ben aşağı indikçe sen yukarı çıkıyorsun. İnadına. Sen katil bir avcı, ben ise olanlardan habersiz bir kuşmuşum gibi hissediyorum. Kanadımdan vurmana rağmen yerde çırpınmaya devam ediyor, çıkış yolu arıyorum. Sahip olduğun avcı köpeği birazdan gelip beni salyalı ağızlarının arasına alacak ve ayaklarının önüne atacak.
Herkes beni her gün merak ediyor. Ama merak ediyorum sen hiç merak ettin mi? Sanırım bu kadar takılmamın sebeplerinden biri de bu. Ben Karadeniz'de dalgalarla mücadele eden bir taka gibi devam ederken bu kavgaya, sen Akdeniz'de lüks geminde keyif mi yapıyorsun? Acımasızlığın da bir skalası olmalı. Bundan sonra duygularımı kelimeleri duvar yaparak saklamaktan vazgeçiyorum. Bu acımasızlığın karşısında hiçbir korumaya ihtiyacım yok. Hep söyledim yine söyleyeceğim, ben seni değil aşık olduğum kişiyi özlüyorum. Hatta sende kalan gömleğimi kıskanıyorum. Üstüne aşık olduğum kişinin kokusu sinmiştir. Paramparça ettiğin benden kalan en şanslı parça o galiba.
Gülüp eğlenmeye çalışıyorum yokmuşsun gibi. 1 saat, 2 saat her şey güzel gidiyor. Hatta iyiyim falan sansınlar diye insanlar espri yapıyorum, gülüyorum, instagramdan hikaye, twitterdan tweet falan atıyorum. Ama 5 dakika yerime oturduğumda hüzün ayak baş parmağıma kadar iniyor. Uyuşuyor baş ayak parmaklarım, sonra komple ayağım uyuşuyor. Her hücremi kaplıyor o hüzün. O anlarda anlıyorum, sen suda yapılan el şakası gibisin. Ne kadar güzel görünse de dışarıdan, kafamdan suya bastırıyorsun beni. Ben yüzmeyi unuttum artık bu sularda. Üstelik sen bir deniz değil, gölsün. Kumun beni dibe çekiyor.
İnsanların ayrıldıktan sonra şarkıları dinleyerek ne elde ettiğini, acıları bir şarkı melodisinin ve güftesinin nasıl azaltabildiğini hep merak etmiştim. Şimdi ise o şarkıyı yazanların onu nasıl bi ruh halinde yazdığını anlayabiliyorum. O mısranın içinde yazarın neler hapsettigini, geçişlerde ne vermek istediğini. 14 gündür hareketli müzik dinlemedim. Kuru gürültü gibi geliyor. Hüzün vermeyen her şarkı anlamsız bu aralar. Hareketli şarkılar votka ile kola gibi. Hüzün veren şarkılar da aklıma bir soruyu getiriyor: "Osasuna atakları ender bile olsa gelişirken senin bana gelişin neden bu kadar gecikiyor?". Diyorum kendime bi kere daha olsa acaba olur mu? Sonra aklıma o gülen fotoğrafın geliyor. Ben kendimi dağlarken en kor alevlerle... Diyorum ki bir adım atsam ben ona bin adım uzağına düşecek. Sanırım senin beni gömdüğün yerin yanına benim de seni gömmem gerekiyor.
3 notes · View notes
buraksizlikozlemi-blog · 8 years ago
Text
Belki bir gün okursun 5
Saat sabah 5'i 10 geçiyor. Kirli bir masanın ücra köşesinde klavye ile kesişiyoruz. Bugün beni hangi dertlerinle yoracaksın, kafamı hangi cümlelerinle sikeceksin diye dik dik bana bakıyor. Ben biraz mahcubum, özür dilemek için arasına kaçırdığım kraker kırıntılarını temizliyorum. Hata yaptık sonuçta telafi etmek gerekiyor. Özür dilerim klavye. Bu aralar hassas olduğum için sana kötü davranıyor olabilirim.
Sabahın soğuğunun vurduğu şu saatlerde aklıma tek bir şey düşüyor. Bunu artık yazmama gerek yok herhalde. Herkes anlıyordur. Onu kaybetmenin Beylikdüzü'nde yaşamak olduğu bir kişi geldi aklıma. Hem de metrobüsün daha keşfedilmediği zamanlarda. Yenibosna'dan binmişim de hiçbir zaman tekrar ulaşamayacağım gibi. Çantamın üzerinde bi kedi yatıyor. Tekir, yaklaşık 2 yaşlarında. Geçtiğimiz günlerde kısırlaştırmışlar güvenliğin söylediğine göre. Üzüldüm adına, doğurganlığını o istemeden elinden aldılar. Aynı benim güler yüzümü çaldığın gibi.
İnsanlar bana acır gibi bakıyor biliyor musun? Sıkılıyorlar benden. Hatta derdime ortak olsun diye yazıları attığım bir kişi cevap vermemeye başladı. Ben bir şeyler anlatırken gözlerini kaçırıyorlar. Sözlerine yansımıyor, bakışlarından anlıyorum ama. Soruyorlar bana nasılsın diye, sen önemlisin diyorlar bizim için. Diyemiyorum kimseye günden güne daha kötü oluyorum. Çukurun içine düşüyorum. Çözülebilecek problemler ayakkabı bağı gibidir, bağlarsın olur biter. Ama bizim ayakkabı cırtcırtlı sanırım. Bağlayacak ip bulamıyoruz. Bu durumda parmak arası terliğin ıslakken yarattığı huzursuzluğu ve sonunda parmakların arasında kızarıklıkla baş başa kalıyoruz.
Yüzünün kıvrımlarını unutmaya başladığımı hissediyorum. Aslında gizli saklı zihnimin arkasında. Ama tozlandı gibi hissediyorum. Tozunu almaya çalışsam da ulaşamıyorum oraya. Bakışlarını nasıl kaçırdığını unutuyorum gibi hissediyorum. Utanınca bakışlarını nasıl kaçırdığını. Betimleme yapmak istiyorum, ama vücudum artık hissizleşiyor. Betimleme yapma yeteneğimi süpürgeyle çekiyorlar gibi. Aynı yemek masasından düşüp parkelerin arasına sıkışmış gibi sözlerim. Çıkarmaya hiçbir bin watt yetmiyor malesef.
Bu aralar manyak gibi kendimi sorgulamaya başladım. Sanki sen masumsun da o kendiliğinden değişti diyorum. Bu yol nereye gider bilmeden yürüyoruz sadece. Canımın yandığını her seferinde göstermek için ne kadar camı açsam da dumanından haberin olmuyor malesef. Seni sevmek intihar belki, kendi kafasına sıkar insan seni sevmekle. Ama sevmemek ihtimal bile değil.
Sözler art arda her geldiğinde sırasız Ehemmiyetsiz oluyor tüm hisler Nasıl anlatacağımı bilmediğim duygular İğne iplikle nakşedilir gibi dikiliyor ruhuma
Öküz oturdu tam göğsümün üzerine Zar zor nefes alıyorum bu aralar Lale devrinde yaşar gibi sen hayatı Emrine amadeyken yürüdüğün yollardaki her bir ağaç Dünya oksijenini senin için üretirken İnan ben o oksijeni soluyamıyorum Malesef her kaçmaya çalıştığımda buradaki baş harflere dönüyorum. 
1 note · View note
buraksizlikozlemi-blog · 8 years ago
Text
Buranın benim için anlamı çok farklı. Senle her kavga edişimizde, her gülüşümüzde, her üzülmemizde, her gözyaşı döktüğünde, her minnoşluk yapışında elimde telefonla üstümde pijamamla burada oturup senin ses tonunun insan bünyesinde yaptığı kimyasal değişiklikleri gözlemliyordum. Burada oturuyordum çünkü senin ses tonun kulaklarımdan beynime doğru ilerlerken yarattığı haz başımı döndürüyor, anlatımı imkansız bir zevke ulaşmama neden oluyordu.
Günün tüm saat dilimlerinde burada elimde telefon oturdum. Sen _sesini özledim, evinde telefon çekmiyor kapıya çık” dediğin her an ben buraya tünedim mahallenin tekir, bitli kedileri misali. Sen anlattın, ben elimde içmeyi unuttuğum sigaramla boşluğu izleyerek hayran hayran dinledim. Sözlerin beni hiç görmediğim, gitmediğim yerlere götürdü. Oralarda senle el ele yürüdük. İnan söylediğin şeylerin tek kelimesini hatırlamıyorum. Tek hatırladığım pamuk ses tonunun bünyemde yarattığı o uyuşturucu etkisi.
Buranın yeri çok ayrı. Burada ayrıldık, burada sevgili olduk. Burada üzüldük. Sen birine alınmıştın söylediği sözlerden dolayı. Gözyaşların ben buradayken aktı. Burada ağladım seninle. Şimdi senin için yakıyorum bu sigarayı. Bu sigara nasıl tükeniyorsa ciğerlerimde, sen de öyle tükeniyorsun kalbimin derinliklerinde. Ama ben seni tüketmek istemiyorum. Her seferinde söndürüp paketimin en ücra köşelerinde saklıyorum. Pamuklara sarıp kaldırıyorum annemin bile bulamayacağı yerlere. Ve yine burada haykırıyorum seni seviyorum gerizekalı diye. Bunu da asla okumayacaksın diye yazıyorum zaten. Okumayacaksın biliyorum çünkü sen buna zaman ayırmayacak kadar önemsemiyorsun beni.
Hoşçakal güzel hatun. Hayallerimin icra memuru. Burada kurduğum tüm hayalleri çaldın, şimdi bir twitter fotoğraf karesinin içine sıkışmış, yüzünde o geceyi aydınlatan gülüşün, önünde pastan ve biran, yumuk yumuk ellerine sıkıştırdığın o dandik sigarayla beraber. Hoşçakal hayallerimin nirvanası.
Tumblr media
2 notes · View notes
buraksizlikozlemi-blog · 8 years ago
Text
Kutlu olsun.
Bunu bir gün denk gelirsin diye yazıyorum. Sana söyleyemediğim,anlatamadığım şeyleri tarif edecek kelime henüz TDK'dan çıkmadı. İçinde kaybolduğum kalabalığın içinden uzanan el gibi gelmen cennetten firar etmiş olduğun gerçeğini malesef değiştirmiyor. Bir fırtınanın ardında bıraktığı yıkıntıyı umursamaması gibi, 90.dakikada yenik takım kalecisinin kornerde karşı takım ceza sahasında aradığı bir gol ümidi gibi. Sen galip takım ben geriye düşen Anadolu kulübü. Çektiğim her ahda var olan bir nefes gibi. Cümlelerin hiçbir manası yok Servet-i Fünün anlatımında bir iç savaş. Tüm bunların birleşiminde Suriye'den karışık bir yürek. Her esnemesinin ardından nım nım nım yapışı, her düşünceli olduğu zaman gözlerini yukarıya kaldırarak burnunu kaşıması, her öfkelendiğinde gözleriyle dik dik bakışı, her elini tuttuğumda kendini gerişin, her öptüğümde ortaya çıkan gamzeler. Parfümünün ciğerleri dolduran kokusu. “Attığın her adım Aldığın her nefes Kullandığın her hece Bahşettiğin her gülümseme Döktüğün her gözyaşı Yolladığın her bakış Saçının her teli Elinin her parmağı Gözündeki bütün kirpikler Vücudundaki her hücre Dünyadaki büyün ağaçlar sana oksijen üretmek için var Bütün iltifatlar seni selamlamak için Bütün kelimeler seni tarif etmek için Bütün yollar belki sen yürürsün diye Bütün pencereler belki sen açarsın diye Bütün insanlar, bütün bitkiler, bütün denizler Bütün kıtalar,dünya, güneş, evren Her şey, hepsi, her zaman senin için” Her neyse. Bunların artık önemi kalmadı. Sen artık bir dağın ucunda bir yazıt, Tac Mahal'de bir yüreksin. Etkisinde kaldığın rüzgarlar umarım ardında toparlanamayacak bir enkaz bırakmaz. Kendine cici davran, doğum günün kutlu olsun minnoş.
0 notes
buraksizlikozlemi-blog · 8 years ago
Text
Pasör
Ne yeter yaşadığını hissetmek için? Nefes almak? Yemek yemek? Sevmek? Üzülmek? Bunlar tek tek hiçbiri şeyi ifade etmiyor gibi. Bunların bi odada çay içip birbirlerinden elektrik almaları gerekiyor. Yoksa o alamadıkları elektrik yine kendlerini bulup çarpar mazallah. Sonra mı konuşsak acaba? Sonra mı yazsam acaba? İçim parçalanırken bir kasabın et tahtasındaymış gibi, yazmak geliyor aklıma. Neden yazıyoruz ki? Nefes almak için mi? Yaşadığını hissetmek için mi? Sevmek için? Üzülmek için? Ertelemekten nefret ediyorum. Bu yüzdendir ki alarmla uyandığım sabahlar asla ertele tuşuna basmam. Çok tiksindirici bir şey değil mi? Erteliyosun. Hayatından 5 dakikayı o 10 saniyeyi düşünerek vebalı bir duruma sokuyorsun. Git sarılsana telefona, dert tasa kalmasın. Düşünmek... Basketbol takımının oyun kurucusu gibi. Güvene, sevgiye, inanca ve mutluluğa asist yapıyorsun. Senin verdiğin doğru pas ile sayıya gidiyor. Ya doğru pas veremezsen? Rakip araya girer çalar huzur denen topu. Alır potana smacı basar! Doğru ver be şu pası kardeşim. Yapman gereken tek şey kollarından aldığın gücü ellerinde toplayarak doğru yere göndermek. Ver işte şu pası!
2 notes · View notes
buraksizlikozlemi-blog · 8 years ago
Text
Çember
Bir çember düşünün, o çemberin içinde bir dünya.
Dünyanın çarkı olumsuzluklar üzerine dönüyor. 
Şöyle ki olumlu olan bir olay çarkı kaosa sürüklüyor. 
Kaos ise iyi bir şeye neden olarak aslında kötü bir şeye neden oluyor.
Çemberin içinde bir hayat düşünün, hayatın içinde de realizm.
Realizmin çarkı hayaller üzerine dönüyor. 
Şöyle ki hayal edilen bir şey gerçek olursa çarkı kaosa sürüklüyor.
Kaos ise bir insanın hayalini gerçekleştirmesinden oluşuyor.
Hayatın içinde bir beden düşünün, o bedenin içinde de bir ruh.
Ruhun çarkı duygusuzluk üzerine dönüyor. 
Şöyle ki başka bir ruha bir yakınlık hissederse çarkı kaosa sürekliyor.
Kaos bir ruhun başka bir ruha yakınlaşması ile oluşuyor.
Bu ruhu bir çemberin içinde düşünün. Aslında her şey o çemberin içine sıkışıp kalıyor.
Çemberin içinde sıkışıp kalanlar olarak kendimize ne zaman bir nefes alacak çatlak arasak o çatlak içimize işleyip tüm organlarımızı ele geçiriyor. Acaba nefes almaya çalışmak mı yaşamak yoksa çemberin için sıkışıp kalarak ölmeyi beklemek mi ? Bilemiyorum.
Hayata "S.A.” dediğim ilk günden aklımı keşfedip "Aa düşünebiliyorum" dediğim o hayalperest dönemi çıkardığımda geriye realizmin her bir köşesini kapladığı bir yaşamla karşı karşıya kalıyorum.O realizm beni bir çembere sokuyor, çemberin içinde realizmle baş başa kalıyorum.Sonra ruhuma bakıyorum, diyorum ki acaba gerçekten çemberin içinden çıkmak için mi yaşıyoruz yoksa çemberin içinde yaşamayı öğrenmek için mi? 
Acaba hayal kurmak öğrenilen bir şey mi?
Hayal mi kursak acaba?
3 notes · View notes