dom-bib-pat
dom-bib-pat
dom-bib-pat!
35 posts
Don't wanna be here? Send us removal request.
dom-bib-pat · 11 years ago
Text
Çocukluğa götüren her şey, gülümsettikten sonra bana biraz acı geliyor. Pamuk şekeri de dahil. Götürdükten sonra, bizi tekrar olduğumuz yere getiren ne ???! Hayat mı? Faturalar, alış veriş listeleri, okunacak/alınacak kitap listeleri, çalışma konunla alakalı yapman gereken arama-taramalar, dönülmesi gereken onlarca cevapsız çağrılar-msj'lar, what sapp'da görünmez adam olmalar (ben yokum, beni karıştırmayın mı?), mes'ûliyetler, uykusuzluklar, edilmesi gereken tebrikler-teşekkürler, sınırları çizmeler, kırmızı çizgileri çoğaltmalar, gururlar-enâniyetler, biriken hüzünleri boşaltacak boş kuyu aramalar, nedenler-niçinler-aklıma yatmadılar, bir hâller, bir hâller ve çok şeyler= büyümek mi burası? Öyleyse, ben 'buradan' gitmek istiyorum da...
0 notes
dom-bib-pat · 11 years ago
Conversation
Güzel anlar sakla zihninin tavan arasına.
Serin bir rüzgâr. Limon kolonyası ferahı. Biraz nergis kokusu. Biraz yağmur dokunuşu. Bir inşirah dokusu. Mektup sıcağı. Çocuk tebessümü. Biraz sevimli sesler buketi. Biraz yıldız ışığı. Çok yıldızlı bir gece sessizliği. Biraz dost sahiciliği. Biraz gökyüzü enginliği. Hayatı biraz başaşağı sarkıtıp, bulutlara çıkma demleri. Karpuz suyu. Çekirdek tuzu. Uçuş modu. İnsansız sahil. Dalgalı deniz. Biraz eski para koleksiyonu. Çatı katı hoşlugu. Bank boşluğu.
Uzatabildiğin kadar uzat listeye.
Lâzım olabilir avunmak için, hayatın ansızın bir ânında!
0 notes
dom-bib-pat · 11 years ago
Photo
Tumblr media
İstanbul’un en huzurlu semtlerindendir Fatih. Mehmet Akif Ersoy’ un da bu sokakları adımladığını bilmek ayrı bir heyecan verir bana. Aylardan da aralık olunca nasıl bir üşüme sarar içimi…Aralık, mevsimin bir ayı  insanın kaderi olabilir dedirtiyor. Âkif ‘in kaderiydi aralık. 20 Aralık 1873- 27 Aralık 1936. Şiir ve 63 yıl. İstanbul da, aralık gibi Âkif’in kaderiydi. Mehmet Âkif Ersoy, inanmış bir kalp her şeyden önce. Bunda ailesinin rolü büyüktü hiç şüphesiz. Babasını kaybetti küçük yaşlarda, evlerinde yangın çıktı ve zor günler başladı. Ama Âkif, ileriki yıllarda söyleyeceği mısraları o yıllarda içinde büyütüyordu adeta.��‘’Yeis öyle bir bataktır ki düşersen boğulursun  Azmine sarıl sımsıkı bak ne olursun Yaşayanlar hep ümitle yaşar Ümitsiz olan ruhunu vicdanına bağlar’’ Umut, insanla birlikte yaratılmıştı Âkif için. Azmine sarıldı. Çabaladı. Çalışkandı Âkif. Veteriner okulunu birincilikle bitirdi. Anadolu’yu, Balkanlar’ı, Arabistan’ı, Arnavutluk’u gezdi. Her gittiği yerde sevildi Âkif, bütün toprakları sevgiyle birleştirdi. Mehmet Âkif Ersoy İstiklâl Marşı demektir. Mehmet Âkif, nereye giderse gitsin Vatan toprakları onun için ana kucağıydı. Ondan duası ‘Vatan’ından cüda’ olmamaktı. Âkif’in içinde sarsılmaz  bir Allah, Peygamber, Vatan, Millet aşkı vardı: ‘Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var!’ Bu imanı boğmaya neyin gücü yetebilirdi ki! Âkif, büyük bir vatan şairi olduğu gibi aynı zamanda büyük bir İslâm bilginiydi. Bitip tükenmek ne bilmeyen bir sabrı, vatanı için her şeyi göze alabilecek imanı vardı. Doğruluğun ve fedakârlığın simgesiydi. Topraklarının, halkın refahı onun için her şeyden önce gelirdi. Âkif’in dağ gibi bir duruşu vardı. Tam bir İslâm kahramanıydı . Âkif ‘ in yazdıklarına gözyaşı damlamıştır. Âkif’ in şiirlerinde kendi dertleri yoktu. Millet’in duygularının sözcüsü olmuştu. Bu yüzden de şiirlerinde ağıt vardı, sitem vardı, gözyaşı vardı. Şiirlerindeki duygu yoğunluğu daha o yıllarda herkesi etkiledi. Çünkü şiire her şeyden önce şairi inanıyordu. Şiirinde samimiydi Âkif. "Doğrudan doğruya Kur`an`dan alıp ilhamı, Asrın idrakine söyletmeliyiz İslâm`ı." , diyordu. Âkif, ilhamını Kur’an’dan alıyordu. Yayınlanan ilk şiirinde Kur’an’ a hitap etmişti. İlimde ve teknikte ilerlemenin gerekli olduğunu düşünüyordu Âkif; ancak Avrupa`nın teknolojisini alırken, manevî ve kültürel değerlerden taviz verilmemesi gerektiğini haykırıyordu. "Alınız ilmini Garb`ın alınız san`atını, Veriniz mesainize hem de son sür`atını."  Âkif için manevi değerler her şeyden önce gelirdi. Ona göre Müslümanlar iman hazinelerine sahip çıkarak ilerlemeliydi. Kalbi sağlam bir Müslüman demek çok şey demekti. Âkif, mücadele yıllarında bulunmuş, işgal altındaki toprakları görüp köyleri, kasabaları, şehirleri dolaşmış, konuşmalar yapmış, şiirler okumuştu. Sanatını gerçeğin ta kendisi olarak görüyordu. Âkif’’e göre  şiir, “libas hizmetini de gıda vazifesini de’’ görmeli. Gerçeği her an ve bütün çıplaklığıyla yakalamalı. Savaş, bunalım ve yokluk yılları ilk kez Âkif’in şiirinde yer almıştı.Âkif’e: "İstiklâl Marşı`n�� nasıl yazdınız?" diye sorulunca, şu cevabı vermişti: "Doğacaktır sana vadettiği günler Hakk`ın, Kimbilir, belki yarın, belki yarından da yakın."  "İşte İstiklâl Marşı`nı bu iman ve ümitle yazdım. İmanım olmasaydı hiç yazabilir miydim? Zaten ben başka türlü düşünüp, başka türlü yazanlardan değilim. Bu elimden gelmez. İçimde ne varsa, yazılarımda da o vardır... Allah bu millete bir daha İstiklâl Marşı yazdırmasın!.." (amin) İstiklâl Marşı’nda haykırdı Âkif. Vatan’ı için kendisini yok saydığını bir kez daha gösterdi.  ‘’Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım;Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım.Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.’’ , derken kararlıydı Âkif. Kararlı bir şairin önünde hangi kelime dile gelmez ki! Sözünün eriydi Âkif. Mithat Cemal Kuntay anlatıyor: “Meşrutiyetin ilk seneleri idi. Bir cuma günü, adam boyu kar yağmış ve o gün, ne tramvay ne araba ne şimendifer ne vapur işliyor. Çapa’ daki bizim eve ne sütçü gelmiş ne de ekmekçi. Öğlen yemeğinden sonra kapı çalındı. Biz ekmekçi geldi zannettik, baktık Mehmet Akif gelmiş ve şaşırdım,  nasıl geldiğini merak ettim. Beylerbeyi’ nden Beşiktaş’ a nasılsa bir vapur işlemişti ve “Bu kadar” dedi. ‘’ Bu kadar mı?’’ dedim; “Evet ” dedi. Vapurla Beylerbeyi’ nden Beşiktaş’ a geçmiş ve tabiî, oradan Çapa’ ya kadar yürümüş. — Nasıl yaparsın bunu, dediğimde: ‘’ Nasıl yapmam; söz vermiştim, geleceğim demiştim; sözümü çiğnememe ancak ecelim mâni olabilirdi, diyor Âkif. Sözünün eri olmak Âkif olmak demek. Siroz hastalığına tutuldu Âkif. Hastalık onu harap etti. Önemsemedi önceleri. Hava değişikliği iyi gelir diye pek çok yere gitti; ama… Siroz…Siroz onu günden güne eritti. Ve  hasta yatağındaki fotoğrafı kaldı bize o günlerden. 27 Aralık 1936. Aralık kaderdi. İstanbul gibi. Aralıkta bir şair öldü. Edirnekapı Mezarlığı’nda şimdi.  Âkif’in ruhuna Fatiha okumak tarihi anmakla bir belki de…
0 notes
dom-bib-pat · 11 years ago
Photo
Tumblr media
İçiniz hep bir hoşçakal ülkesi mi? İçiniz, hayatın bütün şekerlerini yiyip bitirmiş gibi mi? Sona bırakılan en güzel şeker de erimiş mi? O kuşlar neden öyle yapıyor? Hiçbir şey olmamış gibi mi bakıyor? En güzel vedayı uzak ülkelere uçan bir kırlangıç mı söyler, yoksa ansızın kayıp giden bir yıldız mı? Yoksa gerçekten domates daha mı yuvarlak?
0 notes
dom-bib-pat · 11 years ago
Photo
Tumblr media
An itibariyle HAYÂLEN, efil efil esen rüzigâra karşı şu bankta oturuyorum. Meselâ hayâller dostum, zihinden taşıp, göklere uzanan bazı hayâller hani dostum. Parantez içine alınamayan, hiçbir çuvala sığdırılamayan, kimsenin çalmaya cesaret edemediği/ edemeyeceği o yüksek ve müberrâ hayâller dostum. Hayâl ettiği kadar mıdır insan? Evet. Hayâller; en büyük emâresidir ruhun niteliğinin. Ve ki, ruhun kâmet-i miktarınca hayâl kurar insan. Dünyasıl, küçük, kâsır bir gelecek için (ki 'gelmeyecek' de olabilir) hayâl mefhumunu zir u zeber ettiğimizi farkedemiyoruz bazen. Hayâl mekanizması, dünyayı ve dünyanın içindeki şeyleri, eşyayı, kişileri, mecâzı içine alalım diye verilmemiş ki. Ne çok kaybediyoruz. Dünyanın aşkı, dünyanın sevdası, dünyanın her şeyi;... Hava civa değil mi bir yerde? Hangi yerde? Ötelerde... Düşünsene. Ölmüş olabilirdik.
0 notes
dom-bib-pat · 11 years ago
Text
PEK HAZİN BİR MEVLİD GECESİ
Yıllar geçiyor ki yâ Muhammed, Aylar bize hep Muharrem oldu! Akşam ne güneşli bir geceydi... Eyvâh, o da leyl-i mâtem oldu! Âlem bugün üçyüzelli milyon Mazlûma yaman bir âlem oldu. Çiğnendi harîm-i pâki şer’in; Nâmûsa yabancı mahrem oldu! Beyninde öten çanın sesinden Binlerce minare ebkem oldu. Allah için, ey Nebiyy-i ma’sum, İslam’ı bırakma böyle bîkes, İslâm’ı bırakma böyle mazlûm. Mehmet Akif ERSOY İşte Mehmed Âkif'in Peygamber aşkı... ~DoM~
0 notes
dom-bib-pat · 11 years ago
Text
Mehmed Âkif Ersoy
Mehmed Âkif Ersoy, Arnavut kökenli, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıdır. İstiklâl şairimizdir, yazmış olduğu on kıtalık marşımızla meclisemizin ilk yıllarında ayakta alkışlanarak karşılanmıştır. Sonra, ülkemizde esen ters rüzgârlar sebebiyle âhirete intikaline birkaç ay kalana kadar Mısır’da yaşamıştır. (M. Âkif’le ilgili anlatılacak çok şey var ama, şimdilik kısa kesiyorum) Vefatında, yalnızdır. Karda kışta defnedilir, İstanbul Üniversitesi’nde okuyan gençler tarafından.
Bunlardan da ziyade M. Âkif’in bir başka yönüne değinmek istiyorum. M. Âkif, mithiş bir âlimdir. İleri derecede Arapça bilmektedir. Son Osmanlı medreselerinde -bozulmadan evvelki hâli- yetişmiştir. Hadis, fıkıh gibi konuların yanında, devrindeki pozitif denilen ilimlere de vâkıftır. Kendisi büyük bir âlimdir..
Bunlardan da ziyade Âkif, ömrünün en güzel yıllarını bu millet için harcamış bir Peygamber âşığıdır. Millî Mücadele’de Arap ülkelerini, Balkanları, Doğu Avrupa’yı gezmiş güçlü bir hatiptir. İleri derecede Arapça bilen ve aynı zamanda Arapça hitabeti güçlü nadir insanlardan biridir. Doğu Avrupa’ya, Osmanlı’ya karşı savaşmak için getirilmiş, yani kandırılmış, Arap dünyasındaki müslümanlar için gitmiş, onları Osmanlıya karşı savaşmamaları konusunda ikna etmiştir. Bu yolculukları sırasına defalarca ölümden dönmüştür. Derken Millî Mücadele patlak verdiğinde savaşa katılmak istemiş, fakat devlet büyükleri onun bu büyük hatiplik hususiyetini daha faydalı kullanmak için savaşa katılmasını engellemişlerdir. Bunun derin üzüntüsünü yaşayan Âkif, Arap ülkelerini gezmiş, bizi bize düşüren Batı karşısında Araplara hatiplik yapmıştır. Şayet M. Âkif olmasaydı Arap dünyası Türklere karşı büyük bir taarruz hareketi içinde olabilirdi. Resmi devlet kitaplarımızda Arapların bizi yani Türkleri arkadar vurduğu söylenir. Bu büyük bir yalandır. Aynı yalanı Arapların ders kitaplarında da görebilirsiniz. Yani Türkler Arapları sattı! Bunlar büyük yalanlardır, ama resmi tarih yalanları, iki halkında biribirine düşman olmasına sebep olmuştur. M. Âkif elinin erişebildiği yerlere kadar gitmiş, Arap çöllerinde ülkemiz, vatanımız, milletimiz ve dinimiz için mücadele vermiştir. Arap çöllerinde ölümlerden dönmüş, İngilizlerin bazı Arap kabilelerine tonlarca altın dağıtıldığna şahit olmuştur. Evet, bazı Araplar maalesef İngilizlerden aldıkları rüşvetle bizi arkadan vurdular fakat, halk değil. Zaten bugün Mısır ve Filisitin zulmüne sessiz kalan Arap ülkelerinin yöneticilerine bakarsak neyin ne olduğunu anlarız.
İşte M. Âkif çok emek vermiştir. Ölümlerden dönmüştür. Bunları yaparken Allah rızasından başka bir isteği de olmamıştır.
M. Âkif samimi bir müslümandır, âlim bir zattır. Bunun aksini iddia edebilecek kimse olamaz, çünkü yaşadıkları ortadadır.
Şimdi, sevgili BiB’e M. Âkif hakkında araştırma yapıp burada paylaşmasını istirham ediyorum. Burada benim değinmediğim çok şey var. Mesela Paygamber sevdâlısı olmasına değinmedim. Sevgili BiB benim eksiklerimi tamamlasın…
~DoM~
0 notes
dom-bib-pat · 11 years ago
Photo
Tumblr media
...
0 notes
dom-bib-pat · 11 years ago
Text
Gözlerinin içine âyet de soksan, batıla batıl dememek Allah'ın seveceği bir durum değil elbette! Adam kendi desteklediğine oy vermiyorlar diye imanlarını sorguluyor, bundan daha büyük "anlamamak" var mıdır? Kaşke, istediğim delilleri de verebilselerdi. Doğru ya, delil yok ortada. BiB haklı. Rabbenâ, hep bana..
0 notes
dom-bib-pat · 11 years ago
Photo
Tumblr media
~Allah için sevmek~ tabi ki bunu; başörtü markasına bakarak birbirlerine selam vermeyen hanımlar anlayamaz. aynı cemaatten aynı siyasi görüşten olmayanı adam saymayan beyler de anlayamaz. sosyal medyada insanların hakkına giren müslümanlar da anlayamaz. Gazze'ye dua etmek için biraraya gelip kibiriyle diğerlerini ezenler anlayamaz. sonra senin duan kabul olacak sanırsın. süper. ben anlayamam sen anlayamazsın biz anlayamayız arkadaşım. Allah için sevsen bile birini o Allahtan daha çok başka şeyleri seviyorsa seni anlayamaz. neden bu kişi, bu kadar iyi ya hu? der anlayamaz. herkes kötü ya herkes hak yiyor ya sen susarsın, sen zorluk çıkarmazsın seni anlayamaz. müslüman müslümanı etiketleyebilir anlayamaz| Allah için sevenlerden, Allahın sevdiklerinden, Allah için sevilenlerden olmak, selamı aramızda yaymak duası duası duasıyla!
0 notes
dom-bib-pat · 11 years ago
Text
Biber!
Gerçekler acıdır, acılar gerçek. Biber de acıdır; o hâlde biber, gerçektir. Bu kadar basit..!
0 notes
dom-bib-pat · 11 years ago
Photo
Tumblr media
Ön yargı Bağdat'tan dönecek yanlış hesabı bile engeller. Ne demiş Einstein 'Ön yargıları parçalamak, atomu parçalamaktan zordur.' Ne güzel demiş.
0 notes
dom-bib-pat · 11 years ago
Photo
Tumblr media
Çok değerli ve sevgili arkadaşım gök, Seyretmem için bana kalbin kadar temiz bulutları ayırdığın için çok teşekkür etsem de yetmeyeceğinin farkındayım. O sebeple….(saçmalamadan sadede gelsem iyi olacak). Aslında sana bu ağaçları ve kuşu sunmak istediğimi söylemek istiyorum ama öyle afilli kelimelerim mevcut değil şuan. Kelime kotam sanki tamamen boşaldı. Neden mi? Çok konuşan insanlar yüzünden. Nasıl mı? Son dönemlerde tanıştığım insanların ortak özellikleri, çok aşırı konuşmaları ve daimâ kendilerinden bahsetmeleri. Ve böyle bi’ insanı dinledikten sonra beynimin cümle kurma merkezi ciddi anlamda dumûra uğruyor. Kelimelerim sağlı sollu darbe almış gibi nakavt… Hiç abartmıyorum gök, hiç. Yani kafamın içinden silindir geçmiş gibi, dümdüz meselâ şuan. Yani bazı insanlar sanki şöyle; ‘karşımdaki konuşmasını bitirse de ben konuşsam. Hiç susmadan konuşurum ki ben’. Peki ya hiç aklından geçti mi, senin bu kadar çok sevilmen, şu gürültühâne-i insanînin baş üstünde, hep güzelce sükût ettiğin için olabilir mi?
0 notes
dom-bib-pat · 11 years ago
Text
Dost
Ecdad, “dost acı söyler” demiş. Gerçekten de böyle; çünkü dost gerçekleri söyler ve gerçekler çoğu zaman hoşumuza gitmez. Ve korkarız bazen, sebepsiz yere çoğu zaman. Sonra utanmadan, Allah bize yeter, deriz. Evet, Allah bize yeter, zira her şey O’nun tasarrufunda. Eğer Allah hakiki anlamda girseydi kalbimize, gerçeklerden de korkmaz, rahatlıkla yüzleşirdik. Zaten Allah’tan korkusu olanın başka hiçbir şeyden korkusu olmaz ki. Kaldı ki gerçeklerden korksun.
Efendimiz, Uhud’dan sonra bir Yahudi kabileyi İslâm’ davet etti. Efendimiz’in davetine icabet etmedikleri gibi, buludukları yer stratejik olarak müminlere zarar verecek konumda olduğundan oranın fethedilmesi gerekiyordu. Teslim de olmuyorlardı. Bunun üzerine Efendimiz bu kabileye ait hurma ağaçlarının yakılması emrini verdi. Ve kabileden bazı insanlar birkaç ağacın başına geleni görünce, “Sen yeryüzüne nizam vermeye geldiğini iddia ediyorsun ama ağaçları helak ederek bozgunculuk çıkarıyorsun!” dediler. Çünkü ağaçlar değerli ve israf edilmemesi gereken ihtiyaçlar arasındadır. Bunun üzerine ashabdan bazılarının içine şüphe düşecek gibi oldu. Hurma ağaçlarından ne isteniyordu öyle ya…
İşte ashab böyle bir “gerçeklikle” yüzleşti. Aynı şey İfk hadisesinde de geçerli, Hendek Muhaberesi’nde de… Ashab daima imtihana maruz kaldı.. kalmalıydı ki Efendimiz’in yoluna hamlar çıkmasın, hakiki anlamda samimi ve has insanlar çıksın. Efendimiz’in yoluna, Hak yoluna…
Siz sizden öncekilerin yaşadıklarını yaşamadan cennete girebileceğinizi mi sanıyorsunuz!? Mütemadiyen imtihana maruz kalacağız..! Bilhassa da “gerçeklerin” peşine düşen insanlar!.. Yolumuz uzun, zor.
Bir yarış türü vardır. Genelde bir hafta sürer. O yarışta; koşu, bisiklet parkuru, kano, tırmanma, yüzme gibi merhaleler vardır. İlk koşarak başlanır, sonra nehirden kanolarla geçilir, sonra bisiklet… Parkuruna göre sıralama değişir. Ama çeşit çeşit aşamalar (sınavlar, imtihanlar) katedilir.
Evet Allah, ashabı, envai çeşit parkurlarda imtihan etti. Hak dostları da imtihana tâbi tutuldu, Hak dostlarının talebeleri de..!
Düşünsenize aşk sultanı Mevlânâ Hazretleri’nin papazın elini öptüğünü gören, duyan kaç kişi Hazretten soğudu, onu terketti. Kim bilir kaç kişi. Ama biz bugün biliyoruz, Mevlânâ’yı, anlıyoruz ne yapmak istediğini… Ama kim bilir kaç dostu ya da talebesi o gün onu anlayamadı.
Evet, gerçekler acı. Ve ben bir dost olarak, papazın elini öpen günümüz Mevlânâ’sını bulmak için gözlerimizi açmamız gerektiğini söylüyorum. Belki şimdiki Mevlânâ papazın elini öpmemiştir, ama belki biz onu daha farklı biliyoruzdur.
Allah gönül gözümüzü açsın.. açsın da görelim ayan beyan! Âmin.
0 notes
dom-bib-pat · 11 years ago
Text
Eeey çocuk! Ne dedim ben sana, gözleri açmak zordur! Ne oldu, gerçeklere gözünü açacağına, hoşuna gitmeyen şeyler çıktı diye kaçtın! Âyet getirildi hâlbuki senin önüne. Nerden bileceksin, senin hoşuna gitmeyen şey belki Rabbinin hoşuna gidiyordur. Ama sen korkaksın! Gözlerini açamayacak kadar korkaksın! Çünkü ön yargıların var ve sürekli birilerini mesnetsiz, delilsiz sözlerle karalayıp yaftalayıp duruyorsun! Hâlbuki aklın yolu bir. Hakperest olmak herkese nasip olmuyor demekki!
0 notes
dom-bib-pat · 11 years ago
Photo
Tumblr media
"dün gece dostlarla birlikte, suyun bir karış üstünden, hızla uçtuk!" der hazreti mevlana, su kuşu ve kara kuşu ayrımını dostum mesnevi’nin dilinden almış olan için ne muazzam manalar içeriyor bu söz ve işte bu fotoğraf… Dünyanın ve ukbanın bütün su kuşlarının kanatlarının sesleri içimizin göğünde. Çünkü savaş sadece gazze’de değil, hücum yalnız gazze’ye değil…
0 notes
dom-bib-pat · 11 years ago
Text
Sevmek
Allah'ım sevmek ne güzel şey. İnsanın içi kıpır kıpır oluyor. Yerinde duramıyor adeta. Yaptığı her şeyden zevk alıyor. Hayata bakışı değişiyor, sevilenin kalbdeki güzelliği gibi güzelleşiyor... Tabii sevmek, aynı zamanda özlemek de demek. Özlemek... Sevileni delice özlemek... Sonra sevmek, emek vermek demek. Samimane, beklentisizce sevmek demek. Sevilen için her şeyi yapmak demek. Sevmek... merak etmek demek. Çay içerken onu da beklemek demek. Boş sandalyeye bakıp hayâlini kurmak belki... Sevmek... anlatması çok zor... İşte, bu saydıklarım ve saymadıklarım.. işte bunlar varsa sevmek de vardır. En bariz belirteleridir.. Sevmek güzel şey.. çok güzel..! ~DoM~
0 notes