Tumgik
dusunumsel · 4 years
Text
Telefonla Konuşan 8700 Dolarlık Bir Tuvalete Kimin İhtiyacı Var?
Tumblr media
Bir kavram çıkar, benimsenir ve sonunda zenginlere ait olur. Sürdürülebilirlik için de farklı bir son beklemek saflık olurdu. Bunun son örneği 8700 dolarlık özellikli bir tuvalet. Bir marka sürdürülebilirlik meselesinin takip edenlerin hayali olan bir tuvalet tasarladı. Philippe Starck tarafından tasarlanan klozetin en önemli özelliği bide oturağı – veya Duravit’in dediği gibi, temizlemesi kolay ve kesinlikle daha önce gösterdiklerimizden kesinlikle daha çekici olan düz bir kapağa entegre edilmiş bir “duş tuvaleti” olması. Duş tuvaleti, ne güzel kavram değil mi? Ürün için – tuvalet kağıdı kullanımı azaltması göz önüne alınarak – şöyle deniyor: “Şaşırtıcı bir şekilde, aynı zamanda su, ağaç ve uzun vadede para tasarrufu sağlar.” Bu tuvalet öyle muhteşem ki duvara monte ediyorsunuz, hem masrafı daha azmış hem de duvar kırmıyorsunuz vs. Muhteşem değil mi? Daha çok özellik var: HygieneGlaze’e sahip klozet “temastan altı saat sonra bakterilerin %90’ını ve 24 saat sonra bakterilerin %99.999’unu etkili bir şekilde öldürüyor. Ayrıca bununki HygieneGlaze 2.0, bakteri çoğalmasını daha etkili bir şekilde engelliyor. Kendiliğinden yükselen bir kapağı ve oturağı ve içinde bir gece lambası var. Bu özellikle geceleri çocuklar için harika, diye anlatılmış lamba. Read the full article
0 notes
dusunumsel · 4 years
Text
Ruhunuza İyi Gelecek 4 Belgesel
Pandemi ile bi’ durup düşündük, kendimize yöneldik, belki de daha fazla dikkat etmek gerek,dengemizi aradığımız bir süreçte, ilham olabilecek 4 belgesel, zihnen ve bedenen iyi bir başlangıç noktası olabilir. Heal (Netflix) https://www.youtube.com/watch?v=s5Hpm-6Inxc Heal belgeselini izleyince zihnimizden bedenimizdeki her hücreye uzanan bağın ne kadar kuvvetli olduğu gerçeğiyle yüzleşiyorsunuz. Düşüncelerimizin vücudumuzda kimyasal ve biyolojik değişimlere sebep olduğu çeşitli araştırmalarla kanıtlandı. Kafamızda dolaşan kötü düşüncelerin insanın bağışıklık sistemini nasıl çökertip mahvettiğinden bahsediyor. Özetle, duygusal çöküntüler aslında fiziksel çöküntülere de  sebep olduğunu görüyoruz. Hayatını istediğin kadar düzene sok; sağlıklı beslen, spor yap eğer bilinçaltında çözemediğin stresin, travman varsa vücudunun buna tepki olarak bir hastalık üretmemesi mümkün değil hatta iyileşme sürecini bile doğrudan etkiliyor. Belgeselin önemle değindiği bir konu meditasyon. Zihni rahatlatmak, boşaltmak ya da yönlendirmedeki önemi ve  fiziksel değişimlerine etkisi aktarılıyor. Vücudumuz ve zihnimiz arasındaki bu  konuya alternatif yönden değinen bir belgesel. Walk With Me (Speakit Films) https://www.youtube.com/watch?v=2bN4-nr3DGI Bilinçaltımızda dönen her şey biz fark etsek de etmesek de gündelik yaşamımıza yansır ve bunu dengeleyebilmek için meditasyon en önemli ve en etkili araçtır. Read the full article
0 notes
dusunumsel · 4 years
Text
Bildiklerimizi Unutmamak İçin 5 Sihirli Yol
Özellikle sınav dönemlerinde hepimiz çalışmanın ve öğrenmenin daha kolay olmasını temenni ediyoruz. Bu konuda öğrenmeyi ve hafızada tutmayı daha kolay hale getiren bazı yöntemler var. Bu yöntemlere kısaca bir göz atalım: Loci Yöntemi Hafıza sarayı veya zihin sarayı tekniği diye de geçen metot, asıl olarak hafızada tutmak istenilen bilgilerin mekanlarla bağdaştırılması şeklindedir. Çok iyi bilinen sokak, ev, okul hatırlamak istenilen bilgilerle eşleştirip belleğe yerleştirerek uygulanır. Mekân ne kadar canlı olursa hatırlamak da o oranda kuvvetli olur. Sherlock Holmes karakteri Loci yöntemini kullanma konusunda muazzam bir örnektir. Zincirleme Yöntemi Hikâye oluşturma yöntemi olarak da bilinen yöntem, yeni öğrenilen bilgileri veya kelimeleri peş peşe getirerek anlamlı ya da anlamsız ve komik bir hikâye oluşturmadır. Çoğu interaktif ders videoları bu yöntemi kullanarak özellikle sözel derslerde ezberi amaçlar. Kanca Yöntemi Özellikle yabancı dil eğitiminde etkin olarak kullanılan bir yöntemdir. Yabancı dildeki kelimeleri hatırlayabilmek amacıyla Türkçede ki ses benzerliği olan kelimeleri kullanmak bu yönteme bir örnektir. Çivileme Yöntemi Fonetik alfabe ile yapılan ve kanca yöntemini de içine alan bir metottur. Bu metotta amaç kelimeleri fonetik alfabedeki rakamlara denk gelen harfler ile beynin hem sol hem sağ lobunu etkin olarak kullanarak hatırlama yeteneğini attırmak ve hafızadan en yüksek verimi almaktır. İlk Read the full article
0 notes
dusunumsel · 4 years
Text
Zamanı Nasıl Daha İyi Yönetebiliriz?
Tüketim çağında yaşayıp her şeyi tüketiyoruz ; en çok da zamanımızı. Bazen akışın içerisinde kayboluyoruz. Önceliklerimiz yer değiştiriyor ya da dikkatimizi dağıtan birçok unsura takılıyoruz. Bu tüketimi üretime geçirmek adına zaman yönetimi üstüne sıkça konuşulan bir konu. Sorumluluklarımızı yerine getirmemek her zaman bizi sıkıntıya sokar. İş/okul, ev, hele ki metropolde yolda harcadığımız vakitler, ekrana bakarak geçirdiğimiz saatler derken günün sonunda bazen kendimizi hiçbir şey yapmamış gibi bulabiliriz. Yapılan bir araştırmaya göre modern bir insan zamanını, iş dışında, günde 4 saat ekrana bakarak geçiyormuş. Yani 1 yılda neredeyse 2 ayımızı tablet, telefon ve bilgisayara bakarak geçiyoruz. Bu 2 ay belki de yetiştiremeyince kendimizi yetersiz ya da kötü hissettiğimiz durumları hafifletebilir. ‘Hayatta hiçbir zaman planladıklarınız tam anlamıyla gerçekleşmez. Bu nedenle çalışma sürelerinin %60'ı kadarını planlamak gerekir. Zamanın %100'ünü tahmin edilemeyen, süreleri bilinmeyen durumlar nedeniyle planlayamayız.’ Ümit Ünker Telaşın ve sorumluluklar artıyor, zaman daralmış gibi geliyor. Belki bu pratik öneriler günü biraz ferahlatabilir. 1 Yapılacaklar Listesi Sabah kalktığınızda ilk öncelik yapılacaklar listesi oluşturmak. O gün içinde yapacağınız şeyleri öncelik sırasına göre dizdiğinizde hem herhangi bir işinizi unutmaktan hem de ‘ne yapacağım?’ kararsızlığının getirdiği vakit kaybından kurtulursunuz. Liste hazırlamak organize olmanın kilit noktasıdır. En Read the full article
0 notes
dusunumsel · 4 years
Text
Irene
Irene, yaşadığın coğrafyanın soğuk rüzgarlarını yolluyorsun bana. Yıllar önce yazdığım bir şiirde yarattığım bir karakter değil miydin sen? Seni yazarken aşkı tariflemiştim, seni yazarken uçuruma doğru ilerleyen bir kör gibiydim, seni yazarken dünyanın kahredici ağıtlarını dinlemeyi bir yana bırakıp cıvıl cıvıl kuş seslerine kulak vermiştim, seni yazarken hüzünlüydüm, seni yazarken sevinçliydim, seni yazarken kelimelerin tükendiğini hissediyordum, seni yazarken bütün bu çelişkilerin ruhumda açtığı derin oyuktan sonsuza uzanan o kudretli dağların zirvelerinden gelip çağlayan bir pınar fışkırıvermişti. Irene, bana büyük harflerle yazdığın mektuptaki kelimelerin her birini binlerce kez gözden geçirdim. Yazdıklarındaki derin umutsuzluğu aşıp yok edecek bir simge var mı diye. Çocukça bir oyun bu oynadığımız evet, biliyorum. Fakat bunu yaparak, yani kelimelerden örülü mektupların aynı zamanda görsel olarak bir anlatıya dönüşmesi üzerine kafa yorarak birbirimize verdiğimiz kıymeti ve zekamızın uyumlu ahengini yeniden keşfetmiyor muyuz? Bana söylediklerini hatırlıyorum Irene, “sen” diyordun “tıpkı sesine aşık bir tiyatrocu gibi aşıksın yazdıklarına” ve ekliyordun “böylece ne yazdığından ziyade nasıl yazdığına önem vermek durumunda kalıyorsun.” Irene, senin bende bir narsist görmeyi arzulamanı hoş görmüyorum fakat bundan dolayı üzülmüyorum da. Read the full article
0 notes
dusunumsel · 4 years
Text
Altı Üstü Kayıt - İlk Yayın
https://open.spotify.com/episode/2B3i0IbqOl4fs17ek9QouA?si=wbx4k0vYRsCHPlfHbeWTrA Read the full article
0 notes
dusunumsel · 4 years
Text
Güzel Bir Filme Benziyor
Tumblr media
“Ellerini çok seviyorum Carmen, bana Tanrısız bir cenneti hatırlatıyor.” “Sanırım bu bir çeşit iltifat.” “Elbette.” “İşte hep bunu yaşatıyorsun bana, söylediklerinin ne anlama geldiğini düşünürken, iltifatlarını veya eleştirilerini kaçırıyorum.” “Beni bütünüyle anlıyor olmandan asla mutlu olmazdım.” “Sen anlaşılmayı hak ediyorsun Louis.” ‘Kapat şu mıymıy filmi’ diye bağırmamak için kendimi zor tutuyorum. Dikkatle ekrana bakıyor. Böylesi boktan filmlerden ne anlıyor hiç bilmiyorum. “Kendi dilini bulamamış bütün yönetmenleri izliyorsun” diyorum. Duymazlıktan geliyor. “Baksana Suzanne, beni duyduğunu biliyorum, benden nefret ediyorsan bunu içinden söylemek yerine yüzüme söyleyebilirsin.” Gözlerini deviriyor. Sevmediğimi bildiği halde sürekli yapıyor bu aptalca hareketi. “Suzanne, şu aptal filmlerin yakasından düş artık, işe yarar bir iki şey izle, dünya yanıyor ve sen nevrotik kadınların gizemli görünmeye çalışan ucubelere olan aşkının anlatıldığı filmler izlemekten başka bir şey yapmıyorsun, daha fazlasını yapabilirsin, samimiyim Suzanne.” Yerinden kalkıp televizyonu kapatıyor. Yüzünde, içindeki öfkenin yansımalarını görüyorum. Damarları alnından çıkacak gibi. “Alınganlık ediyorsun ama ortalıkta dolaşıp caka satmak için şu aptal diyaloglardan çok daha fazlasına ihtiyacın olduğunu söylemekten öte bir şey yapmıyorum.” Tahammülü sona eriyor. Patladı patlayacak fakat kendini telkin ediyor, ağzını mühürlemenin derdinde. “Üstelik…” diye söze girerken “Yeter!” diye bağırıyor. Read the full article
0 notes
dusunumsel · 4 years
Text
Nostalgia
Tumblr media
Çın Çın Çın! Perde açılmakla kapanmak arasında bir tereddüt yaşıyor.  Biraz İtalyano, İtalyanovski Aleksey ya da. Uçurtmasını kaybeden çocuklar gibi bir yarım küreden diğerine kadar geliyor şair, daimonu bulmak için. Ay ışığı her gece peşimde, büyüleyen gözleriyle ellerimi tutuyor bir kadın, kilisenin sunakları arasında, parmaklarımdan geçen rüzgar keşke beni de götürse. Gerçek eriyip gidiyor yağmurla geride öznelliğin bakışı kalıyor. Kilise sessiz bir hareketlilik içinde, bir tek rahibenin simsiyah adımları yankılanıyor. Öylece bakıyorum duvarlara,  Neruda sürgünlerimden bir iz arıyorum mecazı yeniden bulan postacının kanlarında. Mussolini zulmünü görüyorum bazilikalarda. Adı bir zamanlar Güneş ülkesiydi buraların, güneş toplanır, güneş öğütülür, güneş işlenirdi. Şair bıraktığında ülkesini geride, cennetle cehennem birbirine girmemişti daha, kayıp imgesi belki de artık açmayan güllerden ibaretti. Beni bir bakış hevesi getirdi buraya, gözümün dünyanın merkezi olduğuna inandığım gün, Da Vinci perspektifi arayıp durdum denizlerin derin uzaklıklarında. Nedensiz ve sıradanlıkla kendimi tanrıların sofrasında buluyorum. Mezar gibi bir yerde etrafında tahta masanın ve güneş eğik bir çizgi halinde vururken duvarlara sanki İsa’yı gösteriyor parmağıyla. Oysa Italo, Antonio, Aleksey ve ben ve Dante birbirimizi bulmuştuk ihtilal planları yaparken. Varsın o Fransız bizi papazlıkla suçlasın, ve ezilsin ağır çelik paletlerin altında. Read the full article
0 notes
dusunumsel · 4 years
Text
Kanlı Eller
Tumblr media
Güneş çoktan doğdu. Uykusuz bir geceyi daha geride bıraktım. Bu uykusuz geçen yedinci gece. Anlatacak hiçbir şeyim yok. Yirmi iki dakikadır kımıldanmadan oturuyorum. Saatin tiktaklarını dinliyorum. Üzerimde kime ait olduğunu bilmediğim bir ceket var. Rita Hayworth’un gerçek adının ne olduğunu hatırlamaya çalışıyorum. Televizyonun ekranında kımıltılar var. Vücudumda tuhaf bir uyuşma hissediyorum. Ağzım açık, ağzımdan nefes alıp veriyorum. Etrafta koşuşturan fareler ve duvarda geçit töreni düzenleyen yılanlar görüyorum, bir çeşit halüsinasyon. Ellerimi açıp kapamaya çalışıyorum fakat beceremiyorum. Ayağımı uzattığım sehpanın altında doksanlı yıllardan kalma sinema dergileri var, onları geçen gece çöpte buldum. Dergilerin altında yazdığım öyküler duruyor. Öykü yazmak hoşuma gidiyor. Kendimi Raymond Chandler veya bir başkası gibi hissediyorum bu sayede. Yazdıklarım muhtemelen beş para etmez şeyler. Çoğu zaman uykusuzluğa tutulduğum vakitler yazıyorum. Çünkü uykusuzluğun uğultulu sesini dinlemek katlanılmaz bir şeydir, bunu en iyi Van Gogh bilir. Miyop gözleriyle bir portrenizi çizmesini, iki kadeh absent içip karşılıklı laflamayı dileyeceğiniz cinsten bir adamdır Van Gogh. Bundan bir saat on üç dakika önce dairemin kapısının önünden tuvalete kadar öğürerek kustum. Bu sırada dairenin kapısını kapatıp kapatmadığımı bilmiyorum. Kalkıp bakacak halim yok ve kapının açık oluşu güvende hissetmemi sağlıyor, bu kutu gibi evin içinde yalnız kalmak istemiyorum. Read the full article
0 notes
dusunumsel · 4 years
Text
Kaçış
Tumblr media
Gözlerimi kapatıyorum, başım dönüyor. Gözlerimi açık tutma gayreti içerisindeyken ise bütün dünya dönüyor. Böylesine vahim bir vaziyet söz konusu, ‘bu gecenin içinden çıkmak mümkün olmayacak’ gibisinden hislerle yalpalıyorum. Yerlerde yuvarlandığıma dair bölük pörçük bir anı kendini hatırlatınca üstüme başıma, kirli ellerime, tırnaklarıma bakıyorum. Sağ elimi yumruk yapınca felaket sızlıyor. Bir dayak atma durumu söz konusu olabilir, dayak yemiş olsaydım mağlubiyetin kan kırmızılığını gözlemleyebilirdim üzerimde. Galibiyetime biçilen ödül dayak yememiş olmanın tesellisi. Gururlanmak için bu kadar bir sebep bile yeterli oluyor. Hayat pek adil dövüşmüyor ve böylesi simgesel galibiyetler ile onun daima galip konumda oluşuna karşın bir gün kazanacağımıza ikna ediyoruz kendimizi. Midem buruk, ağzım zehir gibi, yürürken aldığım nefesler yarım yarım. Yıllardır bu caddede sarhoş olup yürümemiştim. Husumetli olduğum caddelerden biri bu cadde. Kibirli, böbürlenen bir aurası var. Üstelik küçüklüğünde masumiyet iksiriyle dolu bir kazana düşmüş olan eski sevgilimin evi bu caddede bulunduğu halde bu izlenimim halen geçerliliğini korumayı sürdürüyor. Düşünün, tanıdığınız en masum insan böylesi bir caddede otursun, nasıl bir felaket olduğunu anladınız değil mi? Birazdan onun yeşil gözlerinde teselli bulacağımı sezerek adımlarımı hızlandırıyorum. İşte bu çeyrek yüzyıllık apartman onun yaşadığı yer, bir vakitler birlikte yaşadığımız yer. Kapıyı çalıyorum. Üçüncü kata çıkıyorum. Read the full article
0 notes
dusunumsel · 4 years
Text
Oscar'a Aday Olmuş 5 Kısa Film
Tumblr media
Oscar'a aday olmuş 5 kısa filmi sizin için derledik. İyi seyirler dileriz. Madre https://www.youtube.com/watch?v=FOJL4uo1TMo Rodrigo Sorogoyen tarafından yönetilen İspanyol yapımı film aile ilişkilerini konu alıyor ve aynı zamanda da kısa film dalında 2017 Oscar adayı. The Voorman Problem https://www.youtube.com/watch?v=EaB2wiiOgHM 2013 yılında Oscar'a aday gösterilen ve Mark Gill tarafından yönetilen kısa film insan psikolojisinin derinlerini araştırıyor. The Neighbors' Window https://www.youtube.com/watch?v=k1vCrsZ80M4 Diane Weipert'in gerçek hikayesinden esinlenen ve Marshall Curry tarafından yönetilen 2019 yapımı kısa film 2020 Oscar adayları arasında yerini aldı. Sing https://www.youtube.com/watch?v=SEZqInXHUU8 Kristof Deak tarafından yönetilen ve ödüllü bir koronun başına geçen bir ilkokul öğrencisi kızın hikayesini anlatan film 2017'de Oscar'a aday gösterilmişti. Skin https://www.youtube.com/watch?v=DkCVrWC0ZP4 2018'de kısa film dalında Oscar alan SKIN, Guy Nattiv tarafından yönetildi. Yönetmenin aynı yıl bitirdiği ve yine aynı ismi taşıyan uzun metraj filmi içerik olarak kısa metrajdan farklı. Read the full article
0 notes
dusunumsel · 4 years
Text
Modunuzu Değiştirecek Stand-Up Gösterileri
Tumblr media
Evde Stand-Up izlemek kimine göre sıkıcı bir akşamın en eğlenceli kurtarıcısı ve dijital platformlar da ev içi izlence saatleri arttıkça Stand-Up içeriklerini kuvvetlendirmeye devam ediyor, ve salonlarda izleme fırsatı bulamayacağımız pek çok performansı yakalayabiliyoruz. Belki ortada aynı salondan yükselen kahkaha bulutuna aynı anda dahil olmuyoruz. Daniel Sloss: Live Shows https://www.youtube.com/watch?v=bO6_OBXNOwM BB: 2 bölüm halinde yayınlanan Live Shows stand up gösterisi hem güldürüyor hem de soğuk duş etkisi yaratıyor. Özellikle Jigsaw bölümünde günümüz ilişkileriyle ilgili çok çarpıcı şakalar yapıyor. Hatta Jigsaw bölümü yüzünden binlerce ilişkinin bittiği haberi yapılmıştı. Gözden geçirmen gereken bir ilişkin varsa ve gülmek istiyorsan kaçırmaman gereken bir stand-up gösterisi. Dave Chapelle: The Age of Spin https://www.youtube.com/watch?v=OaRBPXLgKyg BC: 10 yıllık aradan sonra sahnelere döndüğü bu gösterisinde Dave Chapelle neden ara verdiğinden bahsederek kendini ifade etmiş hem de şahane mizahıyla sevenlerini oldukça mutlu etmişti. Ofansif bir mizahı olan Dave bel altı şaka yapmayı da oldukça seviyor. Muhalif sanatçı iğneleyici üslubuyla sistem eleştirisi yapmaktan geri durmuyor. Stand-up kayıtları izlemeye başlamayı düşünüyorsan bu duayen atlanamaz. Gad Elmaleh: Gad Gone Wild https://www.youtube.com/watch?v=tIgwVkjLaqE BB: Read the full article
0 notes
dusunumsel · 4 years
Text
Halüsinasyon
Tumblr media
“O gece yazdım; sadece yazdım. Ne anlattığımın pek farkında değildim; kustum evet, tam olarak yaptığım buydu. Hayatı hayata kusuyordum; ölümlü olduğumuza dair bir dinginlik her yeri ve her şeyi kapladı. Yok, en güzel meyveydi; tadı, kokusu, oluşu bambaşkaydı. Kendimi kandırmayacaktım. Arada bir Mihail’e bakıyordum, yazdığım masanın üzerinde yayılma biçimleri isimli bir eylem dizisi gerçekleştiriyordu. İkimizin aynı dünyada olması, aynı zaman dilimini paylaşıyor olmamız, birbirimizi bulmamız muhteşem bir şeydi ve hiçti. Bu seviştiğimiz insanlar, seviştiğimiz acılar, seviştiğimiz anlamlar açısından da bir ve aynı şeydi. Bunların hepsini yazarken anladım; yalnızlığın, sessizliğin, evrenin, kaygının ve kurgunun şeyleri tanımlamak için ne denli çaresiz ama ne denli gerekli olduğunu kavradım. Gereklilikler çaresizliktendi. Gözlerimi kapadım bir anlığına, yazının başında kapadım gözlerimi. Mihail’le uçsuz bir denize baktığımızı düşündüm. Benim ve sevdiğim kadınların başkalarından başka zamanlarda aldıkları hazzı düşündüm; acının neden bir tanışıklık duygusuna eşlik ettiğini düşündüm. Mihail denize girdi, yüzdü. Ufuktaki güneşe kadar yüzdü ve geri geldi. Sadece onun bana geri döneceğini düşündüm; dünyada ve dışında dünyanın. Sonra gözlerimi açıp yazı masasının başında insanın kendini dünyanın savunmasız bulduğu o anlatılamaz haklılığı hissettim. Bir olmayan olarak, bir başka olmayana nasıl bağlandığımı korkuyla fark ettim. Read the full article
0 notes
dusunumsel · 4 years
Text
Şiirli Denemeler - Metin Altıok
Tumblr media
Bir kentten bir diğerine savruldu gövdem, bir göl esintisinden bir kurak iklime. Sitem edilmez. Beyhudedir. Fakat nabzım telaşlı, kalbinin ürküntüsü bana da mı bulaştı? Halimden kim anlar diye aranıp dururken bir kez daha en hakiki dosta çarpıverdim. Kalem ve kağıttan öte hakikat var mı? Daima ikmale kalan hayta bir öğrenciydim, sanatım yazmak değil konuşmaktır kahkahalar arasında, konuşacak bir baş kalsaydı eğer şiiri düşlemezmişim meğer. “Gözlerine derinden ne zaman baksam; /Hep uzaklaşıp giden yalnız bir adam” derken Altıok Metin aynadaki gözlerini mi görüyordu acaba? Peki ya öncesi? “Temiz kalmış ne bulunur bir çöplükte/ Aşk da kirlenir elbet insanla birlikte.” Yaşamak, merasimli bir kirlenmektir o vakit. Oysa böylesi bir yaşamaya fazla gelecek düşler görür insan. O kimin hükmüdür? Bir elmayı dişlemenin saadeti, bir bahar bahçesinin yeşil serinliği, tenin öfkesini dizginleyen mavilik… Senden geçtim, serden geçtim, kendimden geçtim; şimdi boynumda bir urgan, önümüz sonbahar, kelimeler kuzguni, yarını fısıldayan kuşlar uzak diyarlara göç etmede, oysa nasıldı bir vakitler, şiir söyledimdi bir gece yarısı dudaklarına: “Ben şimdi biraz da  Senin için görüyorum;  Gökyüzünün parlak,  Bakış seken mavisini.  Ben şimdi biraz da  Senin için duyuyorum;  Gecenin o sarsak,  Yokuş çıkan ezgisini. Read the full article
0 notes
dusunumsel · 4 years
Text
Bu Nasıl Bir Meziyettir
Tumblr media
‘Haber Global’de ‘Jülide Ateş’le 40’ adlı bir program yayınlanıyor. Daha evvel CNN TÜRK’te Buket Aydın’ın sunduğu bir formattı, ilk defa onun sunuculuğunda izlemiştim. Youtube üzerinden denk geldim Jülide Ateş’in programına. 20 Ağustos 2020’de yayınlanmış olan Hıncal Uluç’un konuk olduğu bölümü seyrettim. Aman yarabbi! Format çok güzel, sorular fena, hani şu ‘Hard Talk’ denilen cinsten bir sohbet. Hıncal Uluç’a zor sorular geliyor, zor sorularda stüdyo birden kızarıyor, Hıncal Bey’in yüzü ise hiç kızarmıyor. Zaten Hıncal Bey’in yüzü belki 60 yıldır hiç kızarmıyor! Neyse… Mesele başka. Program bir buçuk saatten biraz uzun, yani koyu bir sohbete koyuluyor Hıncal Bey ve sunucu hanımefendi. Sohbet esnasında kimlerin kimlerin adı geçiyor: Sezen Aksu, Alaattin Çakıcı, Fazıl Say, Ertuğrul Özkök, Defne Joy Foster… Özel hayata dair sorular, tanıklıklar, tanıdıklar falan filan. Hıncal Uluç 80 yaşında, Allah uzun ömür versin, Türkiye’de 80’li yıllardan 2000’li yılların başına kadar popülaritesi bir hayli yüksek olan köşe yazıcılarından(!) biriydi. Gençler pek bilmese de basının köşe taşlarından biri halen Hıncal Uluç. Özallaşma ile beraber sükse yapan pop gazeteciliğin öncülerinden olan Hıncal Bey özel yaşamında nasıldır bilmem fakat yazdığı köşede ve konuştuklarında mühim bir şey olmadığını açık açık söylemek lazım. Read the full article
0 notes
dusunumsel · 4 years
Text
Yeni İktidar Teknikleri
Geçenlerde bir hayli ince ama ufuk açıcı bir kitap okudum. Byung- Chul Han’ın ‘Psikopolitika Neoliberalizm ve Yeni İktidar Teknikleri’ adlı kitabı. Esasen Han, Foucault, Marx, Deleuze, Hegel, Nietzsche okumaları ile bugüne bakmaya, neoliberal politikaları bu isimler ile değerlendirmeye gayret etmiş. Bir takım önemli satır başlarını sizlerle paylaşacağım. Han ‘Akıllı İktidar’ başlıklı bölümde günümüzde güç kullanmak ve yasaklamak yerine insanların kendiliğinden boyun eğmesine sebebiyet veren iktidar pratiklerine değiniyor: “Güç kullanarak insanlara emir ve yasaklardan oluşan bir korse giydirmek için büyük çaba harcayan disiplinci iktidar verimsizdir. İnsanların kendiliğinden egemenlik ilişkilerine boyun eğmelerini sağlayan iktidar tekniğiyse çok daha verimli. Engellemek ya da baskılamak yerine harekete geçirecek, motive edecek, optimizasyon sağlayacaktır. Kendine has verimliliği, yasak ve yoksun bırakma yerine hoşnutluk ve tatmin sağlamasından kaynaklanır. İnsanlara boyun eğdirmek yerine, onlarda bağımlılık yaratmayı amaçlar. Akıllı ve dost iktidar kendisine tabi öznelerin iradelerine karşı cepheden iş görmez, onların iradelerini onların çıkarları doğrultusunda yönlendirir. “Hayır”dansa “evet” der, baskılayıcı olmaktan ziyade ayartıcıdır. Olumlu duygular uyandırıp bunları sömürmeye çalışır. Yasaklamaktansa ayartır. Özneye karşı çıkmak yerine ona yaklaşır.” Han, Read the full article
0 notes
dusunumsel · 4 years
Text
Yalanın Bekçileri
Tumblr media
Yalan “aldatmak ereğiyle ve gerçeğe aykırı olarak söylenen söz,” biçiminde özetlenebilir. Asılsız, uydurma, doğru olmayan, asparagas… Yalan, her insanın gündelik hayatının bir parçası. Yalanla temas halinde olmak için usta bir yalancı olmaya gerek yok, bize söylenen yalanlar, yalanla doğrudan ilişkimizin bir göstergesi. Geçenlerde bir arkadaşım ‘yalan söylemek artık bende yuva yaptı, yaşımı sorduklarında bile nedensizce yalan söylüyorum’ dedi. Bu sözler üzerine yalanın yalnızca onun gündelik hayatının değil herkesin gündelik hayatının önemli bir parçası olduğunu düşündüm. Pembe, beyaz, zararsız… Yalanın boyutuna, içeriğine, önemine göre birçok tasnife de girişmiş durumdayız. Dolayısıyla yalanı da birçok konuda olduğu gibi bağlamı içinde kabul edilebilir veya tehlikeli, yakışıksız vs. buluyoruz. Elbette bizler (insanlar) sıklıkla yalana başvuruyoruz. Evrimsel, kültürel olarak yalan söylememizin, yalanın işlevinin ve icadının üzerine binlerce çalışma var. Biz daha ziyade yalanın toplumsal boyutu ile alakadar olacağız. Günümüzde iyi bir yalan hakikatle eşdeğer bir gerçeklik üretebilme gücüne sahip. Post-truth şeklinde kavramsallaştırılan hakikat arzusunun yitimi, yalan ve yalanın siyaseti ile ilgili her türlü tartışmada bir hareket noktası. Yalan, sözel/ yazınsal olmanın ötesinde imaja dair bir şey aynı zamanda. Biz bir insana veya bir grup insana sadece vücut dilimiz ve imajımız ile yalan söyleyebilme imkanına sahibiz. Read the full article
0 notes