"Yanımdasın, susuyorsun; susuyor, konuşmuyorsun;bakıyor, görmüyorsun. Dokunsan donacağım" evresine geçmeden bence de söyleyin, konuşun, anlatın.Ölünce bir şeyler, anlamı kalmıyor bırakılan çiçekçiklerin. Hoş çiçekçikler yine de güzel ama o başka konu.
Gerçekten içimde dolu dizgin bir öfke var. Ben en başta kendime sonra aileme sonra milletime sonra devletime çok öfkeliyim. Hala ajitasyon yapılıyor, hala uyutulmaya çalışılıyor hala ve hala. Ben Filistinli hiçbir kardeşime üzülmüyorum. Onlar ŞEHİT oluyor ŞEHİT. Kendime müslüman demekten o kadar utanıyorum ki. Yok Türkleri savaşa çekmeye çalışıyor, yok dirlik düzen, yok işte biz bilmem kaçıncı dünya ülkesiyiz uçacağız da yok kanun bilmem ne var da işte savaş öyle kolay olmaz da... Hadi oturup hikaye atalım hadi oturup protesto edelim hadi oturup ağlayalım. Ya ulan Batı bunu yapabilir. Biz müslümanız müslüman biz bunlarla mı oyalanacağız? Kendi halimize ben kahroluyorum bu kadar aşağılık hissetmekten iğreniyorum. Yok halife yok işte dua edelim Allah korur. Allah'ın âlim sıfatı kahhar sıfatı sayılamayacak bilinemeyecek kadar çok sıfatı var. Sen hangi sıfatla karşısına çıkacaksın? Hani teslimiyet hani iman? Üç beş içimizdeki köpeği kaybedeceğiz diye imanımız mı gidecek? Hala saçma sapan oyalıyoruz. Bu kadar mıyız biz? İğreniyorum gerçekten iğreniyorum. Onlar ölüler değiller ama biz ölülerden ölüyüz. İmanımız ve son olarak da insanlığımız. Esfeli sâfilinden de aşağılık ne var bilmiyorum ama öyleyiz. Onlar o kahpeler şeytanın oyuncakları tanrıcılık oynuyor ve biz de onlara çanak tutuyoruz. Hep ölmeyi istedim şu hayatımda ama ölmeye yüzüm yok benim.
Eriklerin işte abur cuburların ne bileyim öle bite yediğimiz meybuzların çitosların falan tadı yok eskisi gibi değil derken aniden gelen yaşlandığımız gerçeğiyle yüzleşme şoku
Ulan bir şeye odaklanmışız işte görüyorsun ne konuşuyorsun başımda duymuyorum ki ben sonra senin öfke problemlerin var dua et problemlerim var CİNAYETLERİM de olabilirdi kusura bakmayın bir yere kusmam gerekiyordu
Hisler dökülüyor cümlelere, cümleler akıyor kalplere, kalpler yine dönüyor özüne. Böyle bir dans bu da kelimeler ve hislerle. Kuğucasına bazen çocukcasına. Seslerin ahengi, kelimelerin ardı sıra dizilişiyle oluşuyor senfoni. Dansa kaldırıyor hisleri ve hislerle dökülen cümleleri. Bazen şen bazen hüzün bazen nefretle karşılıyorlar birbirlerini. Birbirlerini tanımlıyor, yepyeni anlamlara salıyorlar. Böylesine güzel tablolar oluyorlar o hisli cümlelerin paragrafları. Hisli cümlelerin hisli her şeyin müptelasıyız vesselam. Dolu dolu yaşadım diyebilmenin de özü bu belki de. Hissetmeyi ve dahi yaşamayı unutmadığımız günlerimiz olsun tıpkı bu şiir gibi:
"Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
Yaşadın mı, yoğunluğuna yaşayacaksın bir şeyi
Sevgilin bitkin kalmalı öpülmekten
Sen bitkin düşmelisin koklamaktan bir çiçeği
İnsan saatlerce bakabilir gökyüzüne
Denize saatlerce bakabilir, bir kuşa, bir çocuğa
Yaşamak yeryüzünde, onunla karışmaktır
Kopmaz kökler salmaktır oraya
Kucakladın mı sımsıkı kucaklayacaksın arkadaşını
Kavgaya tüm kaslarınla, gövdenle, tutkunla gireceksin
Ve uzandın mı bir kez sımsıcak kumlara
Bir kum tanesi gibi, bir yaprak gibi, bir taş gibi dinleneceksin
İnsan bütün güzel müzikleri dinlemeli alabildiğine
Hem de tüm benliği seslerle, ezgilerle dolarcasına
İnsan balıklama dalmalı içine hayatın
Bir kayadan zümrüt bir denize dalarcasına
Uzak ülkeler çekmeli seni, tanımadığın insanlar
Bütün kitapları okumak, bütün hayatları tanımak arzusuyla yanmalısın
Değişmemelisin hiç bir şeyle bir bardak su içmenin mutluluğunu
Fakat ne kadar sevinç varsa yaşamak özlemiyle dolmalısın
Ve kederi de yaşamalısın, namusluca, bütün benliğinle
Çünkü acılar da, sevinçler gibi olgunlaştırır insanı
Kanın karışmalı hayatın büyük dolaşımına
Dolaşmalı damarlarında hayatın sonsuz taze kanı
Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
Yaşadın mı büyük yaşayacaksın, ırmaklara,göğe,bütün evrene karışırcasına
Çünkü ömür dediğimiz şey, hayata sunulmuş bir armağandır."
"Madem ki hepimiz günün birinde çekip gidicez. O halde bunca matem bunca kahır ne için? Hıı? Sizinkisi matem değil zaten korku. Korku! Hayat demek ölümü beklemek demektir. İşte,falanları filanları göriceğiz, birçok şeyin tadına bakiceğiz. Sonra da gidiyorum, elveda şarkısını..."
Toprağından koparılıp saksılar da yeşermeye zorlananlar
Solup solup açmalar
Yitip yitip dirilmeler
Gözleri griye doymuşların aradığı mavilikler
Gözleri siyaha doymuşların aradığı toz pembelikler
Yine bir bayram günü. Gittikçe anlamını yitirse de yine de buruk bir sevinci oluyor. Sevdiklerimin mezarına da uğramıyorum kaç senedir. Gerçi onlar biliyor benim vefasızlığımı, anlıyorlardır beni. Gitmek de gelmiyor içimden. Onlardan daha ölü hissetmek ve hala dünyada olmak ağırıma gidiyor. Hissizleştikçe leşleşmek işte benimkisi. Yine de umarım affolunmuşuzdur Allah'ım.
Tüm savaşlar bitti de tüm o hengamenin içinde kulaklarını kapatmış, unutulmuş bir çocuk gibiyim. Ayağa kalktığımda harabeler içinde kimse kalmamış, sessizlik her tarafı sarmış ve toz dumanları... Garip bir ölüm rahatlığı üstünde gezinip duruyorum. Savaşın hüznünü mü yoksa bitmişliğin sevincini mi taşıyayım? Bilmiyorum. Her şey o kadar nedensiz amaçsızca yaşanmış ki çocuksu bi kıkırdamakla acıyı duyumsamaktan başka bir şey yapamıyorum. Olsun neyse ki geriye oyun kuracak çok malzemem kaldı.