kubilaykarabal
kubilaykarabal
Kubilay
2K posts
Ülkem olmayan ülkemi, kayboluşumu aradım. Bulmak o kadar kolay olmasa gerek diye düşünmüştüm. ig/kubilaykarabal
Don't wanna be here? Send us removal request.
kubilaykarabal · 4 years ago
Text
artık azat etmek istiyorum bizi birbirimizden. beni senden, seni benden, çünkü yoruldum yokluğuna incinmekten, çünkü sımsıkı sardım ama tutamadım seni, karışma diye uzaklaşmakta ve dağıtmakta olan zamana. ben seninim sen benim ama biz artık orada değiliz. elimi bıraktığına artık ikna olmam gerek, orada olmadığımıza artık ikna olmam gerek, artık benim de orada olmamam, hayaletine sarılmayı bırakmam gerek. ne kadar da istemiyorum bunu, korkuyorum bundan ama ne kadar da zorundayım buna. çirkinlik yayılıyor varlığıma, cılızlaşsa da orada olan ışığımın üstünü örteceğimi bilmenin çirkinliği.
97 notes · View notes
kubilaykarabal · 4 years ago
Text
herkesin üstüme doğru geldiği o ters yolda kime yetişeceğimi nereye varacağımı bilmeden koşup durdum. yaşamayı nefes daralmasından, bacak titremesinden ibaret sandım. üzerimdeki tüm gözlerden, kulağımdaki tüm seslerden, avucumdaki öfkelerden, içimdeki korkulardan kaçtım. kaçış varsa bile evet, evet. kurtuluş yok. tam buradan sonra ya her şey çok iyi ya da çok kötü olacak diye düşündüm. hiçbir şey olmadı. ne bir rüzgâr esti, ne bir yağmur yağdı. böyle saatler, günler, haftalar, aylar geçti. durdukça ne ağırlaştım, ne çürüdüm. sanki hiç varolmamış gibi hafiftim. kafamı her kaldırdığımda güldüm, ağladım, bağırdım, kapıları çarptım. ağzımdan çıkan her söz öfkeli, sevgi dolu, kırgındı. hepsi aynı anda içimde uçsuz bucaksız ormanlar kadar sakindi. öğrendiğim, duyduğum, gördüğüm her şeyi en sevdiğim sandığımın içine sakladım. gönlümün görmediği kimseyi özlemedim. bazen kendimden sıkılmak dışında hiç kimseye bir hissiyat beslemedim. yalnız “bir ağaca koşup koşup sarıldım.” hiç konuşmadım cünkü anlatmak önemini yitirdi. artık anlaşılmak istemiyorum.
381 notes · View notes
kubilaykarabal · 5 years ago
Photo
Tumblr media
Salman Toor (Pakistani, b. 1983), Bar Boy, 2019. Oil on plywood, 48 x 60 in.
11K notes · View notes
kubilaykarabal · 5 years ago
Text
"Güneş her sabah doğudan doğar, batıdan batar. Akdeniz şafağı şanlı şereflidir. Akdenizliler, tüm gün ortalığı, iç açıcı ışığıyla aydınlatan güneşin çocuklarıdır. Kişi, akan Akdeniz aydınlığı altında coşkuya kapılır. Kuşlar, kanatlarının uçlarında günün son ışıkları, yuvalarından cennet doğaya sakin sakin bakarlar. Dağlar, ağaçlar, hatta çalılar, köklerini topraktan söküp giden ışıkla birlikte gitmek için çaba harcarlar. Alacakaranlıkta insan yüreğini bir aralık bir keder kaplar.
Derin gecede Selene (Ay), Latin ozanı Horatius'un söyleyişiyle "Sessizliğin Kraliçesi", kara geceyi bir peri masalına döndürür. En yüksek tepelerden kıyılara kadar, fosforlu bir parlaklık, mavi gökkubbenin altında, kara mavi denize bakar. Bu bir balık yumurtasıdır; karanlıkta bir göz kırpması, yaşamın doğuşu; işte bu sessizlik kraliçesidir. Kafa kaldırılıp, gözler göklere çevrilirse, olanca titreşim ve görkemleriyle yıldızlar görülür. Bütün yıldızların gökyüzünde parıldayıp göz kırptığını görmek, ağaçların yıldırıma dönüştüğü Akdeniz'in ağustosböceklerini dinlemek sanılabilirdi."
Halikarnas Balıkçısı, Altıncı Kıta Akdeniz
1 note · View note
kubilaykarabal · 5 years ago
Text
"Şimdi Herodotos'tan şu pasajı okuyalım:
Lydialılarla Medler arasında beş yıl süren bir savaş çıktı; sık sık Medler Lydialıları dövdüler, sık sık da onlar tarafından dövüldüler. Hele bir seferinde tuhaf bir gece savaşına da tutuştular: Savaş denk koşullar altında sürüyordu ki, altıncı yılda, bir çarpışma sırasında ve ortalığın en çok karışmış olduğu bir anda gündüz, birden yerini geceye bıraktı. Bu ışık tutulmasını Miletos'lu Thales, İyonyalılara önceden bildirmişti yılına, gününe kadar. Ama Lydialılar ve Medler, gün ortasında geçe olduğunu görünce çarpışmayı kestiler ve hemen bir anlaşma, bir barış sözleşmesi yaptılar." (I. kitap, 74) Aslına bakacak olursanız, Herodotos'un dediği gibi "günün geceye dönmesi" değildir söz konusu olan. Bu, insanoğlunun milyonlarca yıl süren karanlık çağının sona ermesiydi. Bu, insanoğlu tarafından önceden hesaplanan ilk güneş tutulmasıydı. Olay, İsa'dan Önce 585 yılının 28 Mayısında gerçekleşmişti. Bu tarihte insanoğlu tarihinin bilim dönemi başlamış oluyordu. Bin yıllar boyu uçurum karanlıklarında yaşayan insan soyu o tarihte aydınlığa doğru yükselmeye başladı. İ.Ö. 585 yılında insanoğlu, doğa olaylarını, mitolojinin karanlığından kurtulup, gerçek yönüyle görmeye başladı, insanoğlu, doğaya hayranlıkla, "Oh, ne güzelsin!" dedi ama sordu:
- Ama sen kimsin?
Bu soruya verilen yanıt pek hoş oldu:
- Ben senin ananım."
Halikarnas Balıkçısı, Altıncı Kıta Akdeniz, sy. 47-48
2 notes · View notes
kubilaykarabal · 5 years ago
Text
"Üç büyük modern din, Akdeniz'in güneydoğusundan kaynaklanır: Musa'nın, İsa'nın ve Muhammed'in dinleri. Her üç din de, ortak bir mitle, aynı eski durumda -tarihsel dinler olmadan önce- başlamaktadır. Akdeniz'in anatanrıçaları değişik dillerde ayrı şekilde adlandırılırdı. Küçük Asya'nın Kybele'si, Lykia'nın Leto'su Mekke'de Lat, Troia'da Helene'nin anası Leda oluyor. Günümüz İngilizcesinde bu kelime Lad-Lady (hanımefendi) biçimine dönüşmüştür. Hititlerin Kybele'si Hurri ve Pulasatilerde Hepa olarak adlandırıldı. Boğazköy'deki büyük bir röliyefte Hititlerin Fırtına Tanrısı Teşup ile gizlice evlenmesi gösterilmektedir. Kybele iyonya'ya gelir, Hepa, Hebe adını alır, tanrı ve tanrıçalara kutsal içkisi nektardan sunar. Tanrı dağı Olympos'a geri yollanır. Herakles (Herkül) tanrı olunca, onunla evlendirilir. Hebe Roma'da gençlik tanrıçası olur. Filistin'e göç eden Küçük Asya (Anadolu) Pulasatileri Hebe'yi de birlikte götürürler. Hepa bu kez Heve adını alır. Adam ile Heve (Âdem ile Havva) buradan doğar. Jerusalem'in (Kudüs'ün) kahramanı, kurtarıcısı Adamos'la evlenir. Böylece, aynı tanrıça önce Hitit Fırtına Tanrısı, sonra Herakles ve sonunda Adamos ile evlendirilmiş olur. Ancak Heve (Havva), Akdeniz gençliğinin ebedi tanrıçası olarak kalır."
Halikarnas Balıkçısı, Altıncı Kıta Akdeniz, sy. 42
0 notes
kubilaykarabal · 5 years ago
Text
Tumblr media
Pietà, Giovanni Bellini, 1460
Pietà (İtalyancada "merhamet", "şefkat" anlamına gelir) Hıristiyan sanatında Meryem Ana'nın İsa'nın cesedini kucaklayan bir kompozisyondur. 1465 ve 1470 yılları arasındaki bu panel, sanatçı Giovanni Bellini'nin sadece kültürel yakınlıklarla değil, aynı zamanda yakın akrabalık bağlarıyla bağlandığı Andrea Mantegna'nın etkisinden açıkça kurtuluşuna işaret ediyor (kayınbiraderlerdi).
Paduan sanatçısının öğretisi, ana hatların kesinlik ve gözlemcinin alanını işgal etmek için ön plana getirilen figürlerin heykelsi plastisitesinde açıkça görülebilir. Yine de Bellini, sahneyi doğal ışık atmosferine daldırır, tonları yumuşatır ve kahramanın hüzünlü insanlığını iletmek gibi titiz bir bakış açısının inşasına yoğunlaşmaz. Bu şekilde, önümüzdeki yıllarda kişisel ve açık bir üslup markası haline gelecek yeni bir dil yaratıyor.
Ayetleri pervaz boyunca şerit üzerinde atılan Augustan çağının büyük şair Propertius, bir görüntünün gözyaşlarını provoke etme kapasitesinden bahsediyor. Bu da dahil olmak üzere bazı eserlerde gözlenen bir etki.
(Via: Pinacoteca di Brera, Daily Art)
1 note · View note
kubilaykarabal · 5 years ago
Photo
Tumblr media
Caravaggio, Narcissus. c. 1599, oil on canvas. National Gallery of Ancient Art, Rome, Italy.
629 notes · View notes
kubilaykarabal · 5 years ago
Text
“Hiçbir şey bilmeyen, hiçbir şeyi sevemez. Hiçbir şey yapamayan, hiçbir şey anlamaz. Hiçbir şey anlamayan, değersizdir. Oysa anlayan kişi aynı zamanda sever, farkına varır, görür… Bir şeyin aslında, ne kadar bilgi varsa daha fazla sevgi vardır. Tüm yemişlerin böğürtlenlerle aynı zamanda olgunlaştığını düşleyen kişi, üzümlere ilişkin bir şey bilmiyor demektir.”
Paracelsus
0 notes
kubilaykarabal · 6 years ago
Text
"İnsan yirmi yaşında ya toplumun akılla bağdaşmayan düzenine girer ya da var olur. Uyum istemiyor, var olmak istiyor. Gidiyor. Sınırlarını zorluyor. Ben de gidiyorum. Henüz uyum duyacağım hiçbir şeyle karşılaşmadım."
Tezer Özlü, Yaşamın Ucuna Yolculuk
0 notes
kubilaykarabal · 6 years ago
Text
Kapanmış gözlerimde altın deniz, dalgalı
Uğuldayan orman, gürül gürül ateş,
klakson sesleri
Kekremiş yağmur tadı
Heybetli çimler arasında haşereler
Köklerim toprağın altında, kıvrım kıvrım
Kabuğunun dışında diğerleri
Şakıyan 'yerçekimli karanfil'
Ulaştır beni derine, 'elden ele'
Köklerimin üzerinde asılı duran kuzgun,
Yarattığın dünya o eski dünya değil
Değil ki köksüz kalmış diğerleri
Bir uzak dünyada
Sesim ve sesin çağırsın onları geriye
Eski kundak çağının zamansızlık ülkesine
Bilincin ve düşlerin
O antik ve büyülü oyun parkına
Haykır hakikati onlara
Ayrılma pencere önlerinden
Bilirim, inanmazlar  bana
Dönelim döngüsel olana, dönelim
Hiçbir şeyin her şey olduğu aşkın zamanlara
kökler ve kuzgun/31.10.19, botanik bahçe
0 notes
kubilaykarabal · 6 years ago
Text
0 notes
kubilaykarabal · 6 years ago
Photo
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
İyi ki doğdun Jean-Paul Sartre!
441 notes · View notes
kubilaykarabal · 6 years ago
Text
Azalarak
Sana dair her ne varsa bende -içimde/kalbimde/düşüncelerimde- artık olmamalıymış bunu henüz anlıyorum. Büyük bir yanılsamadan henüz uyanıyorum, irkilerek.
Suları çekildi denizin ve tüm gerçekliğiyle peyda oldu balık. Büyüktü, küçüldü. Çoktu, azaldı. Azalarak bitti. Her şey gibi.
Telkin ediyorum denizi  "vazgeç bu sulardan", telkin ediyorum kendimi "unut artık denizi". Yaşatamadığın her ne varsa, uzaklaş öldürmeden.
1 note · View note
kubilaykarabal · 6 years ago
Text
1 note · View note
kubilaykarabal · 6 years ago
Text
Daha düşmedim, uçuyorum.
0 notes
kubilaykarabal · 6 years ago
Text
0 notes