kumarvezar-blog
kumarvezar-blog
KumarVeZar
111 posts
Bir kumarbazın beyninden geçen yarı gerçek sıradışı hikâyeler. İstediğiniz üzere eğer yetişebilirsem istediğiniz konuda bir hikayemi paylaşabilirim. İyi Eğlenceler.
Don't wanna be here? Send us removal request.
kumarvezar-blog · 7 years ago
Text
selam
4 notes · View notes
kumarvezar-blog · 8 years ago
Text
Otel Odasında Cinayet 2
O gün çok güzeldi. Bülent bey evden çıkmadan önce karısını içtenlikle öptü. Şu korkunç dünyadaki tek barınağı karısıydı. İnsanların vurdumduymazlıkları, kabalıkları hayatı boyunca Bülent bey’i yaralayıp durmuştu. Özellikle kabalık ve kötü niyet, çocukluğundan beri adeta kalbinde yara olmuştu. İlk başlarda kendisine ve çevresindekilere yapılan haksızlıklara elinden geldiğince müdahale etmeye çalışmış, fakat bir süre sonra gece gündüz bununla yaşıyor olduğunun farkına vararak bu görevinden kendini azletmek zorunda kalmıştı. Fakat ne zaman etrafında yarasına dokunan bir olay olsa müdahale etmese bile saatlerce olayı düşünür, kafasında evirir çevirir ruhunu yorardı. Bu sabah da üç gündür düşündüğü şey kafasını yiyordu yine. Üç gün önce sabah otobüste yaşlı bir kadına ilk önce yer istediği adam, daha sonra şoför kaba davranmış, kadıncağızı topluluk içinde rencide etmişlerdi. Üç gündür neden kendini ortaya atıp kadıncağıza yardım etmediğini düşünüp duruyordu. Mahvolmuştu. 
Hayatı boyunca alışverişte olsun, müşterileri ile ilişkilerinde olsun her zaman teşekkür etmiş, iyi günler dilemiş, elinden geldiği kadar kibar davranmış, rencide edilse bile alttan almıştı. Zaten yufka yürekli, yumuşak yüzlü bir insandı ama bir centilmenden çok bir korkak olarak görüldüğünü etrafındakilerin arkasından yaptığı yorumlardan biliyordu. Kanunlarda hırsızlığın, cinayetin, herşeyin bir cezası vardı ama yalanın, iftiranın, hor görülmenin, kalp kırmanın, kabalığın, kısacası saygısızlığın bir cezası yoktu ve bu olay Bülent bey için bardağı taşıran son damla olmuştu. O gün karısını öpmeden önce uzun süredir eline almadığı silahı yerinden çıkarıp beline taktı ve yemin etti; kendisine ya da etrafındaki bir mazluma yapılacak ilk saygısızlığın karşılığını ne pahasına olursa olsun verecekti. Her zaman olduğu gibi işe giderken kullandığı otobüse binmek üzere yola çıktığında sigarasının bitmiş olduğunu hatırladı fakat her zaman sigara aldığı büfeyi geçmişti çoktan. Geç kalmamak için durağın karşısındaki büfeden sigara almaya karar verdi. 
Ahmet’in babası apartman sorumlusuydu. İlkokul hayatı boyunca kapıcının oğlu olarak babasına yardım etmiş, diğer arkadaşları kahvaltı edebilsin diye kapılarına ekmek bırakmak zorunda kalan kişi olmuştu. Hayat onun için kolay başlamamıştı fakat bir gün hayatını kazanacaktı. Bu yüzden çok çalıştı. Örnek bir öğrenciydi. Zeki sayılmazdı ama zeka nedir ki, önemli olan azimdi. Ahmet azimliydi. Kendi parasını kazanacağı günü bekliyordu. Anne babası onurlu insanlardı ve onları çok seviyordu. Kendisini okutan ailesini daha iyi şartlarda yaşatmak tek isteğiydi. İşten kaçmazdı. Üniversite hayatı boyunca hem çalışıp hem okumuştu ailesine daha fazla yük olmamak için. Orada da hem örnek bir öğrenci hem örnek bir insan olmuştu. Yaşlılara yardım eder, babasının arkadaşlarının dükkanlarına bakar, hesaplarında onlara yardımcı olur ve karşılık beklemezdi. Yine de ne yaparsa yapsın o üstten konuşan, buyuran, aşağılayan insanlardan kurtulamamıştı. Kimse hakkını gasp etmemiş, fiziksel zarar vermemişti ama dil yarası kalbini parçalamıştı küçüklüğünden beri. Gel lan buraya ! Git şunu al lan ! ... Bunlardan kurtulmuştu sonunda. Üniversiteden mezun olmuş, askerliğini yapıp gelmiş ve iyi bir işte çalışmaya başlamıştı. Para biriktirir biriktirmez hayalini gerçekleştirmiş, babasından emekli olmasını rica etmiş, ailesini daha iyi şartlarda yaşatmayı başarmıştı. 
Yine de ailesinin bir çevresi vardı. Akrabaları, dostları... Bu çevreden, kök saldıkları bu yerden koparmak istememişti onları. Taş yerinde ağırdır derler. Kök salmasına salmışlardı ama hiç ağırlıkları yoktu toplum içinde bu insanların. Canına tak etmişti Ahmet’in. Bir daha ne ailesi, ne kendisi, ne etraflarındaki emekçi insanların aşağılanmalarını kabul etmeyecekti. Buna kararlıydı. Yeni evlerine taşınmışlardı. Ev taşıma işini her zaman olduğu gibi babasıyla beraber yapmamışlardı bu sefer. Nakliyatçı tutmuşlardı. Bir daha çalıştırmayacaktı ailesini. Her şey iyi gidiyordu. Bunu bozmak isteyen herkese haddini bildirecekti. Evden çıkmadan önce buna yemin etti kendi kendine. Ne pahasına olursa olsun bir daha asla hor görülmeyecekti okumuş Ahmet. 
O gün izinliydi. Taşınmak için izin istemişti iş yerinden. Sabah ekmek almak için babasının arkadaşının sahibi olduğu bakkala gitti. Gider gitmez Ziya amca oğlum dedi, dükkana iki dakika bakıver benim acele eve gitmem lazım dönünce anlatırım sana ne olduğunu. Apar topar büfeden çıkıp gitti. Ahmet şaşkınlık içindeydi ama alışkındı böyle durumlara. Büyük ihtimalle kızı doğuma girmişti ya da öyle birşeydi. Neyse önemi yoktu, dükkana sahip çıkardı o ya da bir başkası gelene kadar. Aslında hiç istemiyordu orada durmayı çünkü o lanet müşterilerden nefret ederdi. Parayı atıp insanın yüzüne bile bakmazlardı. Hoş bir şehrin nüfusu ne kadar artarsa insanların kalpleri de o kadar buzlaşıyordu, insanlar robotlaşıyordu. bunu anlayabilirdi belki, eğer empati yapmasaydı. Kendisi de doğduğundan beri bu şehirde yaşıyordu ama kendini hiçbir zaman kabalığa, saygısızlığa teslim etmemişti. Büyük şehirde yaşamak saygısızlığa mazeret değil, tam tersi, saygısız olmamaya bir nedendi onun için. Böyle olmalıydı. O yüzden müşteri her zaman haklıdır diye birşey yoktu, olmamalıydı. Bu sabah kendi kendine ettiği yemini hatırladı. Gelen ilk kaba müşteriye dersini verecekti. Ne pahasına olursa olsun ... 
Bülent bey büfeye yaklaştı. Büfeciye bakmadı bile, içi kin ve nefret doluydu insanlara karşı. Parayı ortaya attı ve bir sigara istedi. Büfeci doğru düzgün ver parayı dedi tezgahın altındaki tüfeğe elini hınçla atarak. Bunu fark eden Bülent Bey altta kalmadı, elini beline götürdü silahını çıkartmak için. Her şey bu kadar hızlı ve basit bir şekilde gerçekleşti. 
Onlar birbirlerini öldürürken büfenin karşısındaki durakta oturan iyi giyimli, sert duruşlu ihtiyar insanoğlunun basitliğine gülümsedi. 
0 notes
kumarvezar-blog · 8 years ago
Text
42
- Sadece sessiz ol dedim sana! Sadece sus, sus dedim, sessiz ol !!!
+ Bu senin demenle olmuyor ! 
- Kimin demesiyle olacak peki ? 
+ İçimin hazır olması lazım buna. Bu ancak beynimin verebileceği bir karar ve sen hiç yardımcı olmuyor, beynim ile arama giriyorsun. Seni ona karşı savunamıyorum ki. Alt-üst ilişkisi kurmak istercesine, emir kipleriyle konuşuyorsun.
- Lütfen ! Sadece susmanı istiyorum. Beynine rica et sussun ki lanet olası ağzın da dursun, şu işi halledip gidelim buradan bir an önce !
+ Şaka yapıyor olmalısın. Gerçekten de hiç yardımcı olmuyorsun. Kendimi işe veremiyorum senin yüzünden. Susar mısın ?
- Peki lanet olası peki sustum ! Yeter ki bitsin bu işkence ! Seninle yalnız kalmak insanın eski karısı ile telefonda kavga etmesinden... Dur ! O ses neydi öyle ?! Sessiz ol ! 
+ Ben bir şey duymuyorum. Tek işittiğim şey hala emir kipi ile konuşman ve susmamı söylemen.
- Sessiz, ol ! Sessiz ol ! Allah'ın belası sessiz ol dedim sana sadece bir saniye sessiz ol. Bir şeyler duyduğum konusunda ciddiyim.
+ Ben ciddi değilim, hiçbir zaman da olmadım ve ilkokul öğretmenimin dediği gibi hiçbir zaman da olmayacağım. O lanet okula asla gitmemem gerekirdi. Belki okula hiç gitmesem şu an seninle baş başa bu lanet yerde olmazdım. Ya da senin gibi olmazdım belki. Bazen gerçekten iğrenç biri olduğunu görebiliyorum. Demek ki ben de öyleyim. Evet evet sen gerçekten de iğrenç bir insansın. Hatta hayatta tanıdığım en iğrenç insansın. Demek ki o yüzden en iyi dostumsun. Neyse en azından benim dostlarım var ve bu da demektir ki ben de o çok nadir bulunan şanslı insanlardanım. İğrenç olmasına iğrençsin ama seninle çok mutluyum dostum. Şu lanet sesi dinlemeyi bırak buraya gel korkak olma işimiz daha bitmedi. 
- Tamam hadi hızlanalım o zaman ama önce bir kere daha sayalım. Bakalım eksik var mı?
+ Ben 42 saydım. Sen?
- Ben de. Tamam devam edelim çok az kaldı bitmesine. Ve güneşin doğmasına da az kaldı. Eğer güneş doğarsa yanarız. 
+ Bu senin fikrin ben öyle düşünmüyorum. Bence hiçbir tehlike yok dostum rahat ol burada bizden başka hiç bir canlı yok. Bu kadar endişe insanı öldürür dostum. 
- Beni öldüren endişe değil, senin çenen olursa o zaman yanarım. En az iki saatimizi aldı yine o çene. Neyse şimdi tartışmayalım daha fazla. 14 kasa var, her kasaya üçünü koymamız lazım. Davran hadi beraber yapalım. Üç deyince ! Bir, iki üç ! Hah, güzel oldu devam. Bir, iki, üç ! ...
+ Evet güzel gidiyoruz. Çünkü bu işin beyni benim. Sen değilsin. 
- Sen gerçekten hastasın. 
+ Neden öyle dedin, yüzüm solgun mu gözüküyor ??? Dün bir kızla yakınlaşmıştım. Gerçi bir şey olmadı aramızda ama yine de kızı hijyenik bulmadım. Acaba ondan bir hastalık mı kaptım diye düşünüyordum ki bana hasta olduğumu söyledin. Sabah aynada yüzüm biraz solgundu. Bir baksana bana sence hasta mıyım gerçekten ???
- Güzel kardeşim. Canım kardeşim. Eğer şu işi hemen halledip buradan defolup gitmezsek patron canımıza okur, başımıza türlü türlü belalar açar. Her şeyi nasıl da hemen anladığını bilirsin. Bir açığımızı bulur ve bütün emeğimiz boşuna gider. Bu sandıkları hemen gömmemiz lazım bizim tarlanın arkasındaki bahçeye. Umarım kazdığın yer yeterince derindir. Senin bilip benim bilmediğim ne varsa, ne zaman sana bir sorumluluk verilse o işte bir problem oluyor ve patron hayatımızı karartıyor. Ki bu sefer cidden hayatımız mahvolabilir. 42 amma da çokmuş. Kendimizi aştık bu sefer. Bunları gömecek yer bile kalmadı kendi lanet bahçemizden başka çünkü o kadar geniş bir alan nereden bulunur iki gün içinde bilmiyoruz bile. 
+ Patron insan değil ki, hayvan. İnsan olsa hiçbir zaman problem yaşamazdık. Normal değil yani. Hem ben iş makineleri kursunu birincilikle bitirdim. O kazdığım çukuru görünce krater sanacaksın buna emin ol. Patron bile anlayamayacak bu işi. Ama doğru hemen bitirmek lazım yoksa dediğin gibi patron mahvedecek bizi, bir, ikiii, üüüç.
- Eee dünkü kız güzel miydi bari ? 
+ Hahaha merak ettin demek. Tabi ki güzeldi. 
- Hadi oradan seni bugüne kadar güzel bir kızla görmedim hiç. 
+ Söylemeyecektim ama peki sen bilirsin. Aslında bence güzel değildi ama sence oldukça güzeldi. Bunu sen söyledin bana. Bu sabah fabrikada tanıştığın kız var ya, güzel güzel deyip durdun akşama kadar. 
- Allah senin belanı versin. Ben o kızla senden çok daha fazla yaklaştım ve sen de buna seyirci kaldın. Neden uyarmadın beni ? Neden beni hasta bir kızın kollarına bıraktın Allah'ın cezası. Yüzüme bak hemen, benimki de solgun mu?
+ İki saattir ışık yok. Ben de o yüzden mal mal yüzüne bakıyorum ya. Görmek istedim sende de bir solgunluk var mı diye ama artık yolda bakarım. 
-  Beni kobay olarak mı kullandın ? 
+ Hayır tabii ki de. 
- O zaman niye haber vermedin ?
+ O zaman yüzüm bu kadar solgun değildi. Seni kıskandığımı düşünmeni istemedim. 
- Neyse Allah’ın cezası tamam son kasayı da sen doldur. Ben gidip kamyonu getireyim hemen gidelim artık. Patron uyanmadan şu işi bitirelim. Yoksa biliyorsun neler olacağını. 
+ Tamam tamam. Ama bu işin beyni benim. Her şeyi ben planladım bunu unutma. O güzel kız bile benim sayemde... Eğer patron arıza çıkarırsa sorumluluk senin. Beni ilgilendirmez. 
- Allah'ın cezası, keşke bugün yanıma almasaydım bu manyağı. Şu kamyonun içinde yalnızken bile bakışlarını üstümde hissediyor, sesini beynimin içinde duyabiliyorum. O sandıklardan birinin içine kilitleyip gömesim var aslında ya neyse... Şu iş bir bitsin uzun süre tatile çıkacağım. 42 nedir hayvan herif. Ben sadece 1-2 demiştim. İki günüm bu işe gitti ve bu kadar büyük bir işte arkamızda iz bırakmamak imkansız gibi bir şey. Ne kadar kontrol edersek edelim. Polis bizi bir şekilde mutlaka yakalar. Allah kahretsin. Daha gece başlamadan defolup gitseydim keşke ve bu manyağı ihbar etseydim. Ama çenesi durmaz ki. Başına bir şeyle vurup öldürsem öldürürüm ya bu herifi gerçekten, patronun hatırı var yoksa şimdiye kadar ya kodese ya mezara göndermiştim bu ruh hastasını. Off of !!! Artık yapacak bir iş yok, işime odaklanmalıyım. Bugüne kadar yakalanmadık, şimdi de yakalanmamalıyız. Her şeyi üstümüze yıkarlar yoksa hazır bizi ellerine geçirmişken. 
+ Şuna bak kamyonu nasıl kullanıyor. O işi de ben yapsaydım keşke. Hiçbir şeyini beğenmiyorum bu herifin. Nefret ediyorum. İğrenç biri bence. Hiçbir şey konuşulmuyor. Bir kere benim kadar okumuş değil. Düzgün bir aileden gelen, iş güç sahibi biri değil. Başı boş, katil tipli, tehlikeli serserinin biri. O kızı nasıl heba etti bugün ! İlaçlarını kullanmıyor sanırım. Hastanede de ilaç kullanmamak için direnirdi. Daha o zaman anlamam lazımdı ne kadar lüzumsuz bir insan olduğunu. Boş yere gerginlik yaratır dikkatleri üzerine çekerdi. Taktik ile strateji arasındaki farkı bile bilmez köylü cahil. Koca psikiyatri koğuşuna bizim gibi kaç bin insan gelip gidiyor. O ilaçları kim alıyor kim almıyor anlamazlar sanıyor kütük. Gerçi benim gibisini görmedi o koğuş bence, ben mükemmele çok yakın biriyim. Deliyim gerçi evet bazı kusurlarım var ama yok denecek kadar az bence. Şu kamyonu kullanışına bak şunun. Gel gel daha gel ! Daha yer var korkma gel gel gel ! Dur tamam ! Duuur hooop ! 
- Ben kamyonun kasasına çıkayım sen kasaları ittir ben yerleştireyim.
+ Çok ağır bunlar. Transpalet bulmam lazım geliyorum ben sen burda beni bekle. 
- Tamam çabuk ol lütfen. 
+ İstersen sen de benimle gel.
- Neden ?
+ İçerisi çok karanlık. Işıkları da açamayız. İki saattir karanlıkta senin solgun yüzünü görmeye çalışıyorum ve karanlık yüzünden yüzün sanki şekil değiştiriyormuş gibi görünmeye başladı...
- Ne yani hayaletlerden mi korkuyorsun ?
+ Evet.
- Senin öyle şeylere inanmadığını sanıyordum. 
+ İnanmıyorum. 
- O zaman sorun ne ? 
+ İnanmamak demek korkmayacağım anlamına gelmez ki. Zaten burada hayaletler olsa ikimiz de kurtulamayız, yani benimle gelmenin hiçbir faydası olmaz. Faydası olmayacak olsa seni çağırmazdım. Ama fayda sağlıyorsa demek ki inanmıyorum. Sadece varlığın bana böyle şeylere inanmadığımı hatırlatacağı için seni yanımda istiyorum. Yürü hadi çabuk gidip çabuk gelelim. 
- Tamam Allah'ın cezası tamam gidelim peki. 
+ Cins cins konuşup durma. 
- Offf ! Peki. Şurdan ineyim aşağı bekle. 
+ Tamam tamam şaka yaptım, geri yukarı çık iki saat önceden getirmiştim bile transpaleti. Çünkü bu işin neyiyim ben söyle bana. 
- Beyni beyni. Sen bu işin beynisin sevgili kardeşim, yeter ki şu sandıkları ver bana ben de kamyona yerleştireyim ve uzayalım bir an önce.
- Kaç tane sandık kaldı ?
+ Bitmek üzere.
- Demek senin susman için çalışman gerekiyormuş. Bunu bilsem en baştan beri ağır işleri sana yaptırırdım. 
+ Ben de bu kadar nankör olduğunu bilsem en baştan seni yanıma almazdım. Sefil. Al bu da son sandık güzelce sabitle yolda düşmesin. 
- Sabitledim bile ama ne olur ne olmaz sen kasada kalıp sandıkları kontrol etsene yolculuk boyunca. Zaten çok mesafe gitmeyeceğiz. 
+ Kamyonu benim kullanmama ne dersin dostum ?
- İyi de senin ehliyetin yok ki. 
+ Senin sanki var. 
- Olsun. Ben daha tecrübeliyim senden en azından. Eski mesleğim. 
+ Ama ben daha iyi kullanıyorum senden. Ve emin ol ehliyeti varmış taklidini senden daha iyi yaparım. Hem benim tipime bak senin tipine bak. Ben gayet efendi, temiz yüzlü biriyim. Sen ise...
- Ben ise ne ? 
+ Sende kamyoncu tipi var.
- Kamyoncu olduğumdan olmasın ?
+ Tamam sen kullan ama yakalanırsak sorumlusu ben değilim. 
- Tamam sen değilsin. 
+ Tamam. Radyoda istediğimi dinlerim ama.
- Tamam. Seni dinlemekten iyidir. 
+ Saatlerdir müzik dinleyemedim. Biraz kafamı dinleyip kestireceğim müzik eşliğinde. Vardığımızda beni uyandırırsın. Ooo en sevdiğim şarkı, sorry seems to be the hardest word. Sen ingilizce biliyor musun ? 
- Hayır. 
+ O kadar ülke gezmişsin niye bilmiyorsun ???
- İşaret dilini iyi kullanıyorum. 
+ Hahaha hiç güleceğim yoktu. Baya kültürlüsün aslında sen. O kızı başka nasıl tavlayacaktın ki. 
- Tavlamadım ki. 
+ Olsun sonuçta elde etmeyi bildin ya sen ona bak. Önemli olan sonuçtur, araç değil. 
- Amaca giden her yol mübahtır. 
+ Vaaay gerçekten de sandığımdan kültürlüsün. İşte geldik. Çukur az ileride.
- Gerçekten de krater gibiymiş. 
+ Sana demiştim. Patron asla anlamayacak kendi bahçesinde neler döndüğünü heheh.
- Bence bu krater bile bizi kurtarmaz. 1-2 demiştim sana, 14 sandık taşıyoruz. Allah sonumuzu hayır etsin. 
+ Sen merak etme. Ben ne sandıklar gömdüm, hiç yokmuşlar gibi heheh.
- Peki, peki bakalım. Ben sandıkları çukura boşaltıp yatmaya gideceğim biraz , sen iş makinesi ile üstünü kapatıver olur mu çok yorulduk bugün biraz dinlenelim. 
+ Tamam. 
- Sandıkları boşalttım, eve uyumaya gidiyorum gerisi sende.
+ Tamam, uyanınca beni de uyandır.
- Hey, uyan. Uyan hadi uyan uyan !!!
+ Ne oluyor ?
- Kapıda polisler var. Ev senin. Git kapıya bak.
+ Tamam tamam merak etme. Şu köpeği sustur sabah sabah insanın kafasını şişiriyor. 
+ Günaydın memur bey hayırdır bu saatte ?
* Günaydın. Hakkınızda şikayet var. Daha doğrusu köpekleriniz ��ok havladığı için komşular şikayetçi olmuş.
+ Nasıl olur memur bey bizim sadece bir tane köpeğimiz var ve arazimiz çok geniştir. Nerede havlamış ki ? Sesi nasıl komşulara gitmiş ?
* Birden fazla köpek hakkında şikayet aldık. Ara sıra oluyor böyle şeyler. Köpeğiniz peşine başka köpekleri de takmıştır. Arazide birşeyler buldular sanırım. İşte bu elimdeki arama izni. Bir de biz bakalım. Büyük ihtimalle işe yaramaz birşey bulmuşlardır, leş falan, kemik vesaire hayvan gömdünüz mü yakın zamanda ?
+ Evet memur bey gömdük. 
* Odur o zaman. Biz bi etrafa bakalım siz rahatsız olmayın. 
+ Peki . Buyrun geçin bahçeye buradan çıkılıyor. Arkasında arazi kapısı var.
- Ne oldu ? 
+ Polis arsaya bakmak istiyor, köpekler birşey bulmuş havlıyorlarmış.
- Eee ??? Sen ne dedin ?!
+ Buyrun dedim ne diyeceğim ki ?
- Salak herif !!! Salak !!! Bütün cesetleri bulacaklar şimdi. 42 ceset ! Aptal ! Gerizekalı herif sana demiştim, 42 cesedin kokusunu saklayacak bir çukur yoktur ! 
1 note · View note
kumarvezar-blog · 8 years ago
Photo
Tumblr media
20K notes · View notes
kumarvezar-blog · 8 years ago
Photo
Tumblr media
53K notes · View notes
kumarvezar-blog · 8 years ago
Audio
(SRO Artists, Inc.)
1 note · View note
kumarvezar-blog · 8 years ago
Audio
(Anii Kirkitadze)
1 note · View note
kumarvezar-blog · 8 years ago
Text
#hikaye #öykü #roman #cinayet #psikoloji #edebiyat # karakter #yazıdizisi #dizi 
Otel Odasında Cinayet  Bölüm 1
O cinayet odasındaki gece henüz gerçekleşmeden birkaç ay önce, alkol Mete’nin hayatındaki herşeyi götürdükten sonra, hayata sıfırdan başlamak zorunda ve biraz geç kalmıştı. Yine de o kadar geç sayılmazdı. Cinayeti çözebilmek için ilk önce en önemli detayları vermek gerekir. Hatta sadece önemli olanları. Bunu yazmamın sebebi ise olayı birtek benim bilmem değil, başta tabi ki polis teşkilatı, daha sonra medya ve medyayı takip edenler.. Herkes biliyor. Kimsenin bilmediği ise bu olayın diğer cinayetler ile ilişkisi. Ama ilk önce Mete ile başlayalım.
Mete’nin birkaç mesleği vardı. Alkolün ona kaybettirdiği en önemli şey, yani sevgilisi sayesinde eğitimine ite-kaka devam etmiş, askere gidip gelmişti. Babasının servetini de unutmamak lazım. Mete askerden geldiğinde yerinde yeller esen o servet… Tecrübesizliğini acilen gidermek üzere yazıldığı kursa giderken etraftaki insanları incelemeden duramamıştı yine. Gözlem yeteneği onun hem en güçlü hem de en zayıf yönüydü.  Kumarda bu yeteneği ona çok şey kazandırmış olsa da, hergün evinden dışarı adım attığında etrafında bulunan insanların yüzüne bakması yeterliydi onların acılarına, umutsuzluklarına, kibirli, korkak, saldırgan, çekingen, şehvetli, cimri, temiz, uyumlu, uyumsuz, huzurlu, huzursuz… yüz ifadelerini ve duygularını kendi içinde yaşamak için. Yüzüne baktığı her insanın halini içinde hisseder, birkaç saat sonra yorgun düşerdi. 
Özellikle askerde bununla baş etmek için kendini geliştirmek için bol zamanı olmuştu. Yine de sivil hayata döner dönmez, o kurs kapısından içeri girer girmez o haller yine içine akmaya başlamıştı bile, sanki hiç askere gitmemiş, orada yaşadığı acılardan hiç ders çıkarmamış, kalbi nasırlaşmamış gibi. Sivil hayat merhemi kalbini yeniden yumuşatmış olacaktı ki etrafındaki gülen yüzlerin altındaki gerçekler bağırmaya başlamıştı; çıkar ilişkisi. 
En nefret ettiği şey olmasa da, tiksindirmek için tek başına yeterli bir duyguydu onun için çıkar ilişkisi. En azından herkes bakımlı, saygılı, seviyeli, güler yüzlü, pozitif, iş güç sahibi, varlıklı ve iyi giyimliydi. Mete’nin giyimi diğerlerinden aşağı kalır değildi. Alkole herşeyini vermişti evet, ama kıyafetleri, ayakkabıları vs ona kalmıştı. Babasından ona geçen bir huydu bu; hiçbirşeyini satmaktan hoşlanmazdı. Fakat aradan geçen yıllar ruhu gibi kıyafetlerini de eskitmişti. Yine de bazı modalar asla geçmez. Zevk sahibi olduğu belliydi en azından. Yine de etrafındakiler zevk sahibi ya da kültürlü olan insanlarla değil, çıkarına hitap edebilecek insanlarla olmayı tercih eden sınıftandı. Para ve müdavimleri.
Bütün bu ayrıntıların önemi, kursun bitişini kutlamak üzere hep beraber gidilen o otelde ortaya çıkıyor. Özlü sözler, numara alıp vermeler, sahte samimi iyi dilekler… Bu maskeli baloya daha fazla tahammülü kalmayan Mete içki şişesine sarılmak yerine cebinden çıkardığı antidepresanı alelacele susuz yutmuştu. Saat ilerledikçe alkol alımı artmış, herkes daha da gevşemiş, daha rahat, daha gevşek, daha açık olmaya başlamıştı. Daha da açılabilmek için evli olanlar evine, şanslı bekarlar ise geceyi tek başına bitirmemek için otel odalarına çekilmeye başladılar. Mete’nin yanında ise diğerlerine göre daha samimi bulduğu iki arkadaşı; Kadir ve Aslı vardı. Ortalığın gittikçe sakinleştiğini farkeden bu ortayaşlı gençler odalara dağılmak üzere asansöre bindiklerinde espriler, yarım kalan sohbetler, kahkahalar gecenin henüz bitemeyeceğini haber vermişti bile. Aslı, Mete ve Kadir’i odasına davet etti çünkü Aslı’nın odası oteldeki en büyük odalardan biriydi, gayet uygundu. 
Mete Kadir’in ısrarını kıramayıp Aslı’nın davetini kabul etti. Ama kabul etmesinin asıl nedeni arkadaşlarının düzgün diksiyonu, zevkli kıyafetleri ve katlanılabilir bulduğu nezaket ve terbiyeleriydi. Aslı’nın odasına girer girmez odanın ne kadar dağınık olduğunu gören Mete şaşırmıştı. Aslı gibi bir hanımdan beklemezdi. Fakat herhalde çok acelesi vardı diye düşündü. Önyargılı biri olsa da önyargılarından emin olana kadar kuruntularına pabuç bırakmamayı, sevgilisini kaybetmesine sebep olan deneyimlerine borçluydu. Hemen alkole sarılan gençlere, daha doğrusu viskinin karşıkonulmaz görüntüsüne bakmak istemeyen Mete odaya göz gezdirmeye başladı. İlk gördüğü şey yerde ağzına kadar açık bir vaziyette bulunan valiz oldu. Valizden dışarı sarkan kıyafetlerden biri dikkatini çekti. Daha doğrusu dikkatini çeken asıl şey bluzun etiketiydi. Birden kalp atışları hızlanmaya başladı. Çaktırmadan valize daha yakın olan koltuğa geçip otururken bu arada Aslı ile Kadir açık açık flört etmeye başlamışlardı bile. Valizin içindeki bütün kıyafetler ya fason üretim ya sahte markalardan oluşuyordu. Hele o sahte parfüm şişesi herşeyi anlatmaya tek başına yeterdi zaten. Aslı hanım o kadar da Aslı hanım değil demek ki diye düşündü Mete. Hayal kırıklığının nedeni gördükleri değil, Aslı’nın göstermeye çalıştıklarıydı. Fakir olmak demek öyle görünmek zorunda olduğun anlamına gelmez… Cahil olmak demek öyle görünmek zorunda olduğun anlamına gelmez. Yeyip içtiğini kimse görmüyor ama giydiğini herkes görür… Allah kahretsin dedi Mete. Askerlik yaparken küfürleşip bel altı iğrenç espriler yapan, verilen emri asla ilk seferde anlayamadığı halde Albay kibrine sahip onbaşılar, hastanelerde doktorlardan daha kibirli olan temizlik elemanları… Hepsi yüreğini sıkıştırırken bir antidepresan daha almak için ceplerini karıştırmaya başladı. Hiçbir zaman aradığını bulamazdı lanet ceplerinde ve herzaman fermuarını açık unuturdu. Tam bu sırada Kadir ve Aslı’nın konuşmaları kulağında patladı; “geliyom”lar, “o neydi gız”lar, “Allahsız gız”lar, “zaar, emme, la, lu, da, du” lar… Gerçek şiveleri maskelerini düşürmüştü. Aralarında en samimi ve çıkar düşünmeyen insanlar bunlar herhalde diye düşünürken şu an Aslı ve Kadir’in, Mete’yi sadece bir katalizör olarak kullandıkları aşikar olmuştu. Demek ki eskimiş kıyafetlerinden dolayı kendilerinden biri olduğunu düşündükleri bu ucuz maskelilerin Mete’den çıkarları buydu diye düşündü. Çıkarları ise onların yakınlaşmasını sağlamak. Allah kahretsin. Midesi bulanan Mete kusmamak için son umudu olan ilaç kutusunu yere düşürdü. İlaç kutusu yatağın altına sürüklenirken halıda bir leke farketti. Bu lekeyi nerede görse tanırdı. Annesi intihar ettiğinden beri o lanet evin halısından ne kadar çıkarmayı denerse denesin çıkmayan leke. Hemen lekenin hizasında tavana baktı ve emin oldu. 
Gerçekten de haklıydı. Tam 365 gün önce o odada biri öldürülmüştü. Annesinin intiharı da bu ölüm ile alakalıydı. Kaybolan servetleri de. Mete bundan habersiz anılara dalmıştı. İçki şişesinin elinde olduğunu bile farketmemişti. Sadece kapağı açtı ve içmeye başladı. Tam bir yıldır herkesten habersiz oynadığı oyun bitmişti. Henüz haberi olmasa da bundan tam bir yıl önce babası o odada öldürülmüştü. 
2 notes · View notes
kumarvezar-blog · 8 years ago
Photo
Sen olmasan ne güzelliği kalırdı ki...
Tumblr media
5K notes · View notes
kumarvezar-blog · 8 years ago
Video
youtube
0 notes
kumarvezar-blog · 8 years ago
Text
Otel Odasında Cinayet  Bölüm 1
O cinayet odasındaki gece henüz gerçekleşmeden birkaç ay önce, alkol Mete’nin hayatındaki herşeyi götürdükten sonra, hayata sıfırdan başlamak zorunda ve biraz geç kalmıştı. Yine de o kadar geç sayılmazdı. Cinayeti çözebilmek için ilk önce en önemli detayları vermek gerekir. Hatta sadece önemli olanları. Bunu yazmamın sebebi ise olayı birtek benim bilmem değil, başta tabi ki polis teşkilatı, daha sonra medya ve medyayı takip edenler.. Herkes biliyor. Kimsenin bilmediği ise bu olayın diğer cinayetler ile ilişkisi. Ama ilk önce Mete ile başlayalım.
Mete’nin birkaç mesleği vardı. Alkolün ona kaybettirdiği en önemli şey, yani sevgilisi sayesinde eğitimine ite-kaka devam etmiş, askere gidip gelmişti. Babasının servetini de unutmamak lazım. Mete askerden geldiğinde yerinde yeller esen o servet... Tecrübesizliğini acilen gidermek üzere yazıldığı kursa giderken etraftaki insanları incelemeden duramamıştı yine. Gözlem yeteneği onun hem en güçlü hem de en zayıf yönüydü.  Kumarda bu yeteneği ona çok şey kazandırmış olsa da, hergün evinden dışarı adım attığında etrafında bulunan insanların yüzüne bakması yeterliydi onların acılarına, umutsuzluklarına, kibirli, korkak, saldırgan, çekingen, şehvetli, cimri, temiz, uyumlu, uyumsuz, huzurlu, huzursuz... yüz ifadelerini ve duygularını kendi içinde yaşamak için. Yüzüne baktığı her insanın halini içinde hisseder, birkaç saat sonra yorgun düşerdi. 
Özellikle askerde bununla baş etmek için kendini geliştirmek için bol zamanı olmuştu. Yine de sivil hayata döner dönmez, o kurs kapısından içeri girer girmez o haller yine içine akmaya başlamıştı bile, sanki hiç askere gitmemiş, orada yaşadığı acılardan hiç ders çıkarmamış, kalbi nasırlaşmamış gibi. Sivil hayat merhemi kalbini yeniden yumuşatmış olacaktı ki etrafındaki gülen yüzlerin altındaki gerçekler bağırmaya başlamıştı; çıkar ilişkisi. 
En nefret ettiği şey olmasa da, tiksindirmek için tek başına yeterli bir duyguydu onun için çıkar ilişkisi. En azından herkes bakımlı, saygılı, seviyeli, güler yüzlü, pozitif, iş güç sahibi, varlıklı ve iyi giyimliydi. Mete’nin giyimi diğerlerinden aşağı kalır değildi. Alkole herşeyini vermişti evet, ama kıyafetleri, ayakkabıları vs ona kalmıştı. Babasından ona geçen bir huydu bu; hiçbirşeyini satmaktan hoşlanmazdı. Fakat aradan geçen yıllar ruhu gibi kıyafetlerini de eskitmişti. Yine de bazı modalar asla geçmez. Zevk sahibi olduğu belliydi en azından. Yine de etrafındakiler zevk sahibi ya da kültürlü olan insanlarla değil, çıkarına hitap edebilecek insanlarla olmayı tercih eden sınıftandı. Para ve müdavimleri.
Bütün bu ayrıntıların önemi, kursun bitişini kutlamak üzere hep beraber gidilen o otelde ortaya çıkıyor. Özlü sözler, numara alıp vermeler, sahte samimi iyi dilekler... Bu maskeli baloya daha fazla tahammülü kalmayan Mete içki şişesine sarılmak yerine cebinden çıkardığı antidepresanı alelacele susuz yutmuştu. Saat ilerledikçe alkol alımı artmış, herkes daha da gevşemiş, daha rahat, daha gevşek, daha açık olmaya başlamıştı. Daha da açılabilmek için evli olanlar evine, şanslı bekarlar ise geceyi tek başına bitirmemek için otel odalarına çekilmeye başladılar. Mete’nin yanında ise diğerlerine göre daha samimi bulduğu iki arkadaşı; Kadir ve Aslı vardı. Ortalığın gittikçe sakinleştiğini farkeden bu ortayaşlı gençler odalara dağılmak üzere asansöre bindiklerinde espriler, yarım kalan sohbetler, kahkahalar gecenin henüz bitemeyeceğini haber vermişti bile. Aslı, Mete ve Kadir’i odasına davet etti çünkü Aslı’nın odası oteldeki en büyük odalardan biriydi, gayet uygundu. 
Mete Kadir’in ısrarını kıramayıp Aslı’nın davetini kabul etti. Ama kabul etmesinin asıl nedeni arkadaşlarının düzgün diksiyonu, zevkli kıyafetleri ve katlanılabilir bulduğu nezaket ve terbiyeleriydi. Aslı’nın odasına girer girmez odanın ne kadar dağınık olduğunu gören Mete şaşırmıştı. Aslı gibi bir hanımdan beklemezdi. Fakat herhalde çok acelesi vardı diye düşündü. Önyargılı biri olsa da önyargılarından emin olana kadar kuruntularına pabuç bırakmamayı, sevgilisini kaybetmesine sebep olan deneyimlerine borçluydu. Hemen alkole sarılan gençlere, daha doğrusu viskinin karşıkonulmaz görüntüsüne bakmak istemeyen Mete odaya göz gezdirmeye başladı. İlk gördüğü şey yerde ağzına kadar açık bir vaziyette bulunan valiz oldu. Valizden dışarı sarkan kıyafetlerden biri dikkatini çekti. Daha doğrusu dikkatini çeken asıl şey bluzun etiketiydi. Birden kalp atışları hızlanmaya başladı. Çaktırmadan valize daha yakın olan koltuğa geçip otururken bu arada Aslı ile Kadir açık açık flört etmeye başlamışlardı bile. Valizin içindeki bütün kıyafetler ya fason üretim ya sahte markalardan oluşuyordu. Hele o sahte parfüm şişesi herşeyi anlatmaya tek başına yeterdi zaten. Aslı hanım o kadar da Aslı hanım değil demek ki diye düşündü Mete. Hayal kırıklığının nedeni gördükleri değil, Aslı’nın göstermeye çalıştıklarıydı. Fakir olmak demek öyle görünmek zorunda olduğun anlamına gelmez... Cahil olmak demek öyle görünmek zorunda olduğun anlamına gelmez. Yeyip içtiğini kimse görmüyor ama giydiğini herkes görür... Allah kahretsin dedi Mete. Askerlik yaparken küfürleşip bel altı iğrenç espriler yapan, verilen emri asla ilk seferde anlayamadığı halde Albay kibrine sahip onbaşılar, hastanelerde doktorlardan daha kibirli olan temizlik elemanları... Hepsi yüreğini sıkıştırırken bir antidepresan daha almak için ceplerini karıştırmaya başladı. Hiçbir zaman aradığını bulamazdı lanet ceplerinde ve herzaman fermuarını açık unuturdu. Tam bu sırada Kadir ve Aslı’nın konuşmaları kulağında patladı; “geliyom”lar, “o neydi gız”lar, “Allahsız gız”lar, “zaar, emme, la, lu, da, du” lar... Gerçek şiveleri maskelerini düşürmüştü. Aralarında en samimi ve çıkar düşünmeyen insanlar bunlar herhalde diye düşünürken şu an Aslı ve Kadir’in, Mete’yi sadece bir katalizör olarak kullandıkları aşikar olmuştu. Demek ki eskimiş kıyafetlerinden dolayı kendilerinden biri olduğunu düşündükleri bu ucuz maskelilerin Mete’den çıkarları buydu diye düşündü. Çıkarları ise onların yakınlaşmasını sağlamak. Allah kahretsin. Midesi bulanan Mete kusmamak için son umudu olan ilaç kutusunu yere düşürdü. İlaç kutusu yatağın altına sürüklenirken halıda bir leke farketti. Bu lekeyi nerede görse tanırdı. Annesi intihar ettiğinden beri o lanet evin halısından ne kadar çıkarmayı denerse denesin çıkmayan leke. Hemen lekenin hizasında tavana baktı ve emin oldu. 
Gerçekten de haklıydı. Tam 365 gün önce o odada biri öldürülmüştü. Annesinin intiharı da bu ölüm ile alakalıydı. Kaybolan servetleri de. Mete bundan habersiz anılara dalmıştı. İçki şişesinin elinde olduğunu bile farketmemişti. Sadece kapağı açtı ve içmeye başladı. Tam bir yıldır herkesten habersiz oynadığı oyun bitmişti. Henüz haberi olmasa da bundan tam bir yıl önce babası o odada öldürülmüştü. 
2 notes · View notes
kumarvezar-blog · 10 years ago
Photo
Tumblr media
542 notes · View notes
kumarvezar-blog · 10 years ago
Photo
Tumblr media
765 notes · View notes
kumarvezar-blog · 10 years ago
Link
0 notes
kumarvezar-blog · 10 years ago
Photo
Tumblr media
From “Commercial Interiors International” (1986)
3K notes · View notes
kumarvezar-blog · 10 years ago
Photo
Tumblr media
501 notes · View notes
kumarvezar-blog · 10 years ago
Photo
Tumblr media
From “Commercial Interiors International” (1986)
1K notes · View notes