lilliliora-blog
lilliliora-blog
Hayata dair bişeyler
3 posts
başlık yeterince açıklayıcı bence, fazla söze gerek yok
Don't wanna be here? Send us removal request.
lilliliora-blog · 10 years ago
Photo
Tumblr media
0 notes
lilliliora-blog · 10 years ago
Photo
Tumblr media
karenin dışında kalanlar...
1 note · View note
lilliliora-blog · 10 years ago
Text
Aşk?
   Ben bazen ‘aslında her şey bir illüzyon’ kafasına giriyorum. İşte şimdi  bu yazıyı da biraz o kafayla yazıcam hazır olun. Bilinç akışı yardırıyorum o zaman, hadi başlayak.
   Aşk dediğimiz, herkesin dilindeki ama ne idüğü belirsiz şey tek eşliliğe teşvik etmek ve bu sayede sosyal düzeni sağlamak için yaratılmış ve pazarlanmış bir 'üst akıl’ ürünü olabilir mi? -Uff giriş çok sert oldu, neyse hadi devam- Yav he he bu da mı Ameriganın oyunu diyip geçme, bak bi dur çok mantıklı aslında. Şimdi neden tek eşliliğe teşvik sosyal düzeni sağlıyo? Çünkü şöyle, kimin eli kimin cebinde belli oluyo en azından, yani çocuğun anası babası aha şu diyebiliyosun bu da aile denen birimin oluşmasını sağlıyo. Bu sayede özel mülk kavramı devreye giriyo,herkesin evi barkı, malı mülkü belli oluyo. Şimdi kapitalizm geyiği yapmak istemiyorum ama özel mülk olmayınca herkes herkesden otlanıyo, insanlar sapıtııyo. Malum nüfüs çok, kaynak az o yüzden tasarruflu kullanmak lazım. Tek eşlilik olunca herkes kendi çocuğuna bakıyo, sorumluluğu kendi üstüne alıyo. Herkesin çok eşli olduğu bir dünyada kim çocuklara bakıcak, ben olsam ben de bakmam yani ne uğraşıcam, kendi büyüsün işte, derim ama işte herkes böyle dese vay halimize. Evrimsel nedenlerden dolayı da çok mantıklı tek eşlilik aslında çünkü hayat boyu sana bakacak biri olmasını garantileyerek (ideal şekliyle tabi) hayatta kalma şansını arttırıyosun. Bunlar iyi güzel de yaş ortalamasının 30 olduğu taş devrinde de yaşamıyoruz. Yani uzun yıllar yaşamamız için hayat arkadaşına muhtaç değiliz.
     Evet şimdi gelelim aşk konusuna,(yukarıya bağlanıcak birazdan merak etmeyin). İhtiyaç duyduğumuz sevgiyi, şefkati ailemiz ve yakın arkadaşlarımız aracılığıyla karşılayabiliriz. Cinsel ihtiyaçlarımızı da çekici bulduğumuz birden çok insan aracılığıyla karşılayabiliriz. O zaman aşk dediğimiz şeyin anlamı ne? Bütün bu özelliklerin tek bir insanda mı toplanması gerekiyor? Gerçekten “the one” dediğimiz beyaz atlı prensimiz, ya da prensesimiz var mı? Ayrıca cidden aşk nedir ya, harbi merak ettiğim için soruyorum. Bunun biyolojik objektif semptomları, tanımı nedir? Bu kadar kişisel yaşadığımız bir duygu nasıl evrensel olabilir. Benim aşk dediğim şeyle senin aşk dediğin şeyin aynı olduğunu anlamak mümkün müdür? Çok hoşlanmakla, aşık olmak arasındaki o ince çizgi nerededir? Yani aşkı bu kadar özel yapan nedir? Kafamda deli sorular… Neyse yukarıya bağlamak gerekirse bazen kendimizi tek eşli olmaya zorluyoruz gibime geliyor ve aşk da kendimizi savunma mekanizması olarak devreye giriyor, "Yapamam, ben ona aşığım" gibisinden. Çünkü iki kişiyi aynı anda sevmenin mümkün olup olmaması bir yana çok eşlilik ahlaksız, sapıtık bir davranış olarak görülüyor. Biriyle ilişki içerisindeyken başka birine bişeyler hissetmekten utanç duyuyoruz ve duygularımızı bastırmaya çalışıyoruz. Ama neden? Çünkü toplum bize öyle dayatmış(bknz ilk paragraf), evet her şeyin arkasında bi toplum var, kimse artık o. Diyeceğim o ki tek eşliliğin evrimsel ve sosyal düzen açısından mantıklı olması onu olması gereken şey yapmıyor. Şimdi bir örnek vercem, taa Uzak Doğu'dan. Çin'de Mosuo adında anaerkil bir toplum var. Bu toplumda evlilik diye bir kavram yok, cidden yok yani. Ortada bir sürü çocuk var, anaları belli babaları değil çünkü bu toplumda normal olan çok eşlilik. Toplumdaki erkekler bütün çocuklara bakıyor çünkü hangisi kendisinin bilmiyor. Kabileyi ziyaret eden meraklı Beyazın biri sormuş bunlara, “peki ya aşk?” diye bunlar demiş “o ne ki?” Kadın diyo ki “bazen bi adama çekiliyorum bazen diğerine, niye kendimi sınırlayayım ki.” Bu Mosuolar taa bu zamana kadar gelmiş demek ki evliliksiz çok eşli bir toplum da mümkün. Ama şimdi şöyle bişey de var bu insanların sakin ve düzenli bir hayatları var çünkü popülasyonları çok küçük, kabile olarak yaşıyolar bu yüzden birlik beraberlik duyguları çok yüksek, yani çocuklara ve yaşlılara bakmanın ortak sorumluluk olması kimseye batmıyor. Popülasyon arttıkça düzeni sağlamak da zorlaşıyor, her şey toplumum için düşüncesinin yerini her şey benim için alıyor, bireysellik öne çıkıyor ve 'ben kendime zor bakıyom elin adamının çocuğuna niye bakiyim’ algısı oluşuyor yani çok eşli bir toplum oldukça zor görünüyor bu yüzden de evlilik adlı kutsal kurum ortaya çıkıyor. “AŞK” da toplumu tek eşliliğe ve evliliğe yöneltmek için kullanılıyor ve medya aracılığıyla da insanlara pazarlanıyor.
        Biz de aşk da aşk diye kendimizi bu illüzyona kaptırıyoruz, hatta aşkı bulmayı hayat amacı ediniyoruz, varlığımızı bununla anlamlandırıyoruz ve  bulamadığımızda da deliriyoruz, depresyona giriyoruz( Bana niye yok, ben de istiyom diye..)O yüzden bir de bu açıdan bakın.Bunlar benim fikirlerim tabii, hiç bir bilimsel dayanağı yok ama yine de düşünmeye değer bence. Neyse ilk yazıdan baya kafa açtım, bu kadar yeter. Hadi by.
0 notes