mervesoyozen
mervesoyozen
Lalalabom!
48 posts
Gezmek konusundaki irademin yaratılışımda müsait bir yerde indiğine inanarak yaşıyor ve gözü yollarda olanlara sesleniyorum / Gezi rotası, Yaşam Tarzı, Graffiti
Don't wanna be here? Send us removal request.
mervesoyozen · 6 years ago
Text
Sarayın ve Müziğin Şehri; Viyana
Viyana‘nın bir saraylar ve parklar şehri olduğunu söylemek çok da yanlış olmaz sanırım. Avusturya-Macaristan İmparatorluğu ve öncesindeki kraliyet dönemlerinin şehre kattığı en önemli değer görkemli sarayları. Ki her biri imparatorluğun o dönemdeki ihtişamını yansıtıyor. 600 yıl boyunca Habsburg Handeanlığı’nın resmi konutu olmuş Hofburg Sarayı ise bunlar arasında en büyüğü. Bugün Avusturya Devlet Başkanlığı, müzeler ve İspanyol Binicilik Okulu‘na ev sahipliği yapan Hofburg Sarayı bir Viyana seyahatinin olmazsa olmaz durağı...
Tumblr media
240 dönüm arazi üzerine kurulu, 2600 odalı bu saray kompleksinde 18 bina (ya da küçük saraycıklar), 19 avlu ve meydan, kongre merkezi, çeşitli kiliseler ve şapeller bulunuyor. 13. YY’dan 2000’li yılların başına kadar sürekli bir değişim, gelişim göstermiş.Her imparatorun kendinden bir kalıcı eser bırakma çabasının sonucu olarak saraya çeşitli yüzyıllarda yeni binalar eklenmiş, eskiler restore edilmiş. Haliyle karşımıza bugün gördüğümüz Gotik, Rönesans, Barok, Rokoko ve Neo-Klasik dönemlere ait veya bu dönemlerden izler taşıyan bir yapılar topluluğu çıkmış.
Tumblr media
Viyana sokaklarında geleneksel retro klasik arabalara ve at arabalarına rastlamanız zamanın içerisinde yolculuk hissi uyandırıyor.
Aziz ‌Stefan Katedrali
1147 yılında inşa edilmiş Aziz ‌Stefan Katedrali, Osmanlı kuşatmaları sırasında yerel halkın sığınak olarak kullanılmış. Katedralin etrafında alışveriş caddeleri ile çevrili dini yapının içerisinde altın ve değerli taşlardan, ayin metinlerinden ve kitaplardan oluşan bir koleksiyon sergileniyor. 136,44 metrelik yüksekliğe sahip kulede yer alan ve “Türk Çanı” adıyla tanınan çan ilk olarak, Osmanlı ordusunun ardında bıraktığı metaller eritilerek yapılmış. ‌II. Dünya Savaşı sırasında 22,5 ton ağırlığındaki çan zarar görünce ‌Sankt ‌Florian kentinde benzer boyutlarda yeni bir tane daha yaptırılmış.
Tumblr media
Aziz ‌Stefan Katedrali
Hundertwasser House
Benimde birçok kişi gibi mimari bakımdan Barcelona’daki Gaudi’nin eserlerine benzettiğim Hundertwasser Evi, Sanatçı ‌Freidensreich ‌Hundertwasser ile Mimar ‌Joseph Krawina’nın ortak çalışması sonucu ortaya çıkmış. Ekspresyonist mimarinin tüm özelliklerini yansıtan yapının bünyesinde 53 daire, 4 dükkan ve 16 özel teras bulunuyor. Yapıya özgün görünüm kazandırmak için terasların tümünün zemini toprakla kaplanarak toplam 250 adet ağaç ve çalı dikilmiş. Apartmanda yaşayan aileler olduğundan içerisine girip gezmek mümkün değil ancak giriş katındaki hediyelik eşya dükkânına girip etrafı inceleyebilirsiniz. Oturup soluklunabilecek küçük de bir cafesi bulunuyor.
Tumblr media
Hundertwasser House
Mükemmel bir başyapıt; Schönbrunn Sarayı
‌Habsburg Hanedanı döneminde yazlık konut olarak kullanılan ‌Schönbrunn Sarayı‘nın bulunduğu alana, 17. yüzyılın sonunda İmparator I. Leopold’un emri doğrultusunda oğlu Prens ‌Joseph için bir av köşkü inşa edilmiş.
Babasının ölümünün ardından tahta geçen İmparator I. ‌‌Joseph, Mimar ‌Johann ‌Bernhard ‌Fischer ‌von Erlach’ın tasarımını yaptığı köşkün eşi ile oturabileceği bir imparatorluk konutuna dönüşmesi için genişletme çalışmaları başlatmış. Sarayın iç kısmını görmek isteyen ziyaretçilere biri 22, diğeriyse 44 odayı kapsayan 2 farklı tur seçeneği sunuluyor.
Saraya ilginin yüksek olmasını sağlayan bahçeleri ise 1779 yılında halkın ziyaretine açılmış. Barok stilde tasarlanan yeşil alanların oluşturulması için ilk çalışmalar, 1569 yılında İmparator ‌II. ‌Maximilian zamanında başlatılmış.
Tumblr media Tumblr media
Schönbrunn Sarayı
Schönbrunn Sarayı bahçesinde bulunan Palmenhaus dünyanın pek çok bölgesi ve ikliminden bitkilere ev sahipliği yapıyor. 
Tumblr media
Palmenhaus
Camdan mimarisi önce bizi dışından etkiledi, içi ise apayrı bir dünya idi.
Tumblr media
Karl Kilisesi
Kentteki en büyük yapılardan biri olan ‌Karl Kilisesi, İmparator ‌VI. ‌Charles tarafından veba salgınından etkilenen halkın bir an önce iyileşmesi umuduyla kentin koruyucu azizi adına inşa ettirilmiş.
1716’da başlayan yapım süreci 1737 yılında tamamlanan kiliseyi ‌Johann ‌Bernhard ‌Fischer tasarlamış. Ancak 1723 yılında vefat edince inşaatı tamamlama sorumluluğunu oğlu ‌Joseph ‌Emanuel ‌Fischer üstlenmiş.
Tumblr media
Karl Kilisesi
Sadakate ve cesarete vurgu yapan kuleleri Roma zafer kolonlarını andıracak şekilde tasarlanan dini yapının iç kısmına görkem katan heykel ve duvar kabartmalar, ‌Daniel ‌Gran ile ‌Martino Altomonte’nin imzasını taşıyor.
Tumblr media
Palmenhaus
Viyana’da bir başka Palmenhaus şehrin merkezinde 19.yy da yapılmış olan bir yapı cafe olarak kullanılmaktadır . Aslında bu yapının iki de kanadı var . Bir tarafı kelebek evi olarak sergilenmekte diğer tarafı ise sera olarak kullanılmaktadır. Ortası ise cafe. İçi oldukça ferah.
Tumblr media
Prater 
Bünyesinde nostaljik araçlardan modern hız trenlerine kadar her yaştan bireyin ilgisini çekebilecek 250 farklı oyuncak bulunan Prater, hem huzuru hem de eğlenceyi aynı anda bulabileceğiniz oldukça özel bir yer. 
Tumblr media
Viyanada Alışveriş
Kentteki en popüler alışveriş bölgelerinden biri olan Graben Caddesi, Stephansplatz ile Palais Equitable arasında uzanıyor. Aziz Stefan Katedrali’ne yakın konumdaki cadde üzerindeki yapıların büyük çoğunluğu 17. ve 18. yüzyıllarda inşa edilmiş.
Araç trafiğine kapalı caddede seçkin markalara ait mağazalarda alışveriş yapabilir, restoran ve kafelerde yerel mutfağın en özel lezzetlerinin tadına bakabilir, gurme süpermarketlerde taze çiftlik ürünleri bulabilirsiniz.
Albertina Müzesi
60 bin çizimden ve 1 milyonun üzerinde basılı eserden oluşan gösterişli bir koleksiyona sahip Albertina Müzesi, İmparatoriçe Maria Theresia’nın damatlarından Dük Albert’ın destekleriyle 1776 yılında kurulmuş.
Hofburg Sarayı’nın bahçesinde, adını aldığı yapı içerisinde konuklarını ağırlayan müzenin hem dönüşümlü hem de kalıcı sergilerinde dünyaca ünlü birçok sanatçının çeşitli dönemlerde ürettikleri çalışmaları yakından görme ayrıcalığına sahip olabilirsiniz.
Tumblr media
Albertina Müzesi
İddia ediyorum hayatımda yediğim en iyi şinitzel! Viyana’ya kadar gitmişken en popüler yemekleri olan şinitzel denemek için yaklaşık 1 ay öncesinde yer ayırttığım Figlmüller’in açıkçası en başta abartı olduğunu düşünüyordum.Çünkü gerek ülkemizde gerek yurtdışında neresi çok abartılıp önerildiyse memnun kalamadığımız bir gerçek. Ama Figlmüller öyle ki belki Viyana’ya gezmek için tekrar gitmeyi düşünmesem de  Figlmüller’e uğramak için gidebilirim net! Şehirde 2 tane  Figlmüller var, birisi merkezde ana caddede diğeri ara sokakta ve ikisi de birbirine çok yakın çapraz konumdalar. Önünde metrelerce kuyruk varken rezervasyonunuz varsa o kuyruğundan arasında yağ gibi sıyrılıp içeri girebilirsiniz :)
Tumblr media
Şinitzelinin yanı sıra yanına istediğimiz patates salatası apayrı, bugüne kadar annelerimizin altın günlerinde yediğimizden çok öte,farklı bir tattı!
Tumblr media
Figlmüller 
Tumblr media
Hard Rock Cafe Vienna
Ve son durak olmazsa olmaz gelenek haline gelen Hard Rock Cafe!
Buraya Viyana için satırlar dolusu güzel şey yazmak istedim ancak 2019 Mayıs’ında Viyana bizi 3 derecelik hava ile karşıladı. Sıcak iklim insanı ben tabi ki üşümeli titremeli anılar bıraktım Viyana’ya... 
2 notes · View notes
mervesoyozen · 6 years ago
Text
Sun’torini...
Yapılan araştırmalara göre her yıl yaklaşık 1 milyon turisti ağırlayan 75 kilometrekarelik bu küçük adaya,  İÖ 1450 yılında patlayan volkan, adaya bugünkü şeklini veriyor. Milattan önce 1600 ile 1400’lü yıllarda tarihin en büyük volkanik patlamalarından biriyle, Ege Denizi’nde bugün hala aktif olan volkanının etkisiyle Santorini adasının 73 km2’ lik alanı deniz altında kalmış. Ada hilal şekline bürünmüş ve rengi kapkara olmuş. Dünyanın en büyük volkanik patlamalarından biri olan bu felaketin ardından meydana gelen oluşuma “kaldera” deniyor. Kalderanın ortasında oluşan adalara ise “Palea Kameni” ve “Nea Kameni”. Santorini, Yunan adalarının en çok resim çekilen, en güzel mavi kubbeli beyaz badanalı manzarasına sahip adası. Haliyle diğer adalara nazaran biraz da pahalı. 
Tumblr media
Adaya Kos’dan 4,5 saatin sonunda gemiyle yaklaşırken adeta gecenin zifiri karanlığında, yüksek dağlık yapısının üzerine inci gibi dizilen şehrin ışıkları adeta gözümüzü aldı. Biz birden fazla ada görmek için Kos’dan https://www.bluestarferries.com/en/ ‘in cruise gemisi ile geçtik. Ancak alternatif ulaşım yöntemi olarak hava yolunu tercih etmek isteyenlere lazım olur diye yazmak isterim;
Olympic Havayolları www.olympicairlines.com Aegean Airlines www.aegeanair.com
Tumblr media
Adaya gece yarısı yanaştığımız için kiraladığımız araç şirketi ilave 25 euro karşılığında bizi karşılamaya geldi. Bunu özellikle belirtiyorum ki burada Kos’daki gibi gönlü zengin insanlardan ziyade daha ticari ve popülist yaklaşım hakim. 
Tumblr media
Adanın Nea Kameni adasına bakan yüzü şehir merkezi gibi düşünürsek, merkezi ise Fira alırsak kuzey ile güneyi birbirine bağlayan tek ana yol olduğunu söyleyebilirim. Biz Perissa bölgesini kalmak için tercih ettik. Hem turistik Fira ve Oia bölgesine göre daha hesaplı hemde adanın en güzel ve konforlu plajına sırtını dayamış durumda. Ada’da ana yollar çok iyi değil, yer yer ana caddelerin yanında evler sıralanmış kentleşmenin zayıf olduğunu söyleyebilirim. Biz Kos’da tabelalar okunaklı ve anlaşılır değil diye kızarken Santorini’de ana yol göremeyince Kos’a haksızlık ettiğimizi farkettik :)
Eşyalarımızla otele gece yarısı yerleştikten sonra sabah gözümüzü Perissa Plajında açıyoruz. Oldukça güzel mekanlar olduğunu söyleyebilirim.
Tumblr media
Perissa’da beachler günlük 20-25 Euro civarında şezlong şemsiye bedeli alıyor. Nerede Kos’da free şezlonglar (yalnızca yediğini içtiğini ödediğin sistem). Erkenden kahvaltımızı yapıyoruz, kaybedecek vaktimiz yok. 
Tumblr media
Hemen her koyunda yüzmeyi hedef koyuyoruz kendimize, atıyoruz sırtımıza havlumuzu Perissa’da ayağımızı denize sokuyoruz. Burası nam-ı değer Black Beach ki volkanik etkiler sonucu oluştuğunu hissetmek inanılmaz derecede güzel bir his. Kumsaldaki tüm taşlar siyah renk ve muazzam bir görüntü;
Tumblr media
Black Beach
Tumblr media
Black Beach
İkinci durağımız haritanın Güney’den adanın GüneyBatı’sına doğru ilerleyerek Vlychada oluyor. 
Tumblr media Tumblr media
Deniz kenarında bulunan kaya görünümdeki delikli ve hafif taşlar sayesinde muazzam fotoğraflarını oluyor. Görmeniz gerekenler listesinde! Denizi biraz dalgalı, açık deniz ve soğuk. Girişi biraz zor olabiliyor. Yerde incecik kumlar var bu yüzden rüzgarda uçarak rahatsız edebiliyor. Kısa süre vakit geçirmek için uygun.
Tumblr media
Üçünçü durağımız ise Akrotiri’deki Red Beach oluyor. Buraya varmamız öğlen 12′yi bulduğu için heryer oldukça kalabalıklaşıyor ve otopark konusunda sıkıntılı biryer. Zaten denize paralel kayalık bir yapının kumsalı olduğu için düz ayak yürüyerek ulaşamıyorsunuz, oldukça kayalık bölgeden önce çıkıp sonra deniz seviyesine iniyorsunuz. Bu nedenle parmak arası terlik yerine sandalet veya spor ayakkabı ile gitmek en mantıklısı oluyor.
Tumblr media
Red Beach
Tumblr media
Red Beach
Red Beach’te hizmet sunan tesisler ne yazık ki yok, kumsalın en sonunda küçük bir tesis var ancak burası da yeterli değil. Bu nedenle burada da denize girip uğrama noktası olarak görerek, aracımızı hediyelik dükkanın otoparkına kısa süreli park etmeye ikna etmiş olduğumuzdan da dolayı hemen ayrılıyoruz. Adanın güney kıyıları bittiğine göre rota Güney Doğu kıyıları oluyor. bu bölgedeki girintili çıkıntılı koylarda çok geniş bir hizmet ağı bulunmadığı için kalabalığı da az oluyor. Derken gün sonuna doğru rota bizim Oia’ya, hedef noktaya çıkarıyor. Zaten adada akternatif yollar olmadığı için bir şekilde yollar kendini tekrar ederek aynı noktalara çıkarıyor. Sözü açılmışken Santorini’de ulaşım ciddi bir mesele. Buna daha sonra değineceğim.
Gün batarken soluğu İmerovigli’de alıyoruz.
Tumblr media
İmerovigli
Burası gemi ile yanaştığımız ve o büyülendiğimiz oldukça yüksekte kalan kayalık bölge. Google resimlerinde gördüğümüz beyaz merdivenli mavi pencelereli evlerin, otellerin bulunduğu Fira bölgesine 15 dk. mesafede. Aslında Oia, Fira ve  İmerovigli birbirine çok benzeyen, birçok restorant ve otele ev sahipliği yapmış aynı kıyıya bakan mahalleler. Gün içerisinde bunlardan herhangi birinin ara sokaklarında yürüyerek akşamüstü gün batımında da romantik bir yemek yenilebilir.
Santorini’de Ulaşım
Santorini’de ulaşım ciddi bir mesele demiştim. Evet gitmeden önce bir çok yazı ve blogda araç kiralama bir opsiyon olarak gösterilirken toplu taşıma ile ulaşım sağlanabileceği yazarken ben merkez bölgelerdeki büyük şehirlerarası otobüsler dışında hiç toplu taşıma göremedim.Sık ring yapan dolmuş mantığı olmamasına karşın birde bu ulaşım yönetimi ile tüm koyları gezerek adayı kısa zamanda keşfetmek neredeyse imkansız. Yanı sıra adadaki karayolu oldukça kısıtlı, dar dolayısıyla özel araçla dahi trafik gibi faktöre takılabiliyorsunuz. Biz gitmeden önce internet üzerinden araç kiralayarak bu sorunu önden hallettik. Burada çok önemli bir detay var ki; kiraladığınız araç ofisten teslim almalı mı buna dikkat edin. Çünkü adaya ulaştığınız indiğiniz limandan ofide gitmek için ya yüklü miktarda taksi parası vereceksiniz(ki gece yarısından sonra ulaşılması halinde taksi bulmakda dert haline geliyor) veya önden araç kiralama ofisi ile görüşüp limana ek ücret karşılığında getirmesini isteyeceksiniz. Biz +25 €  karşılığında limandan teslim aldık. 2019 yaz sezonu rakamlarına göre de günlük yaklaşık 80-90 €  civarı kiralama bedeli söz konusuydu. Yani anlayacağınız Santorini’De ulaşım oldukça da pahalı.
4 notes · View notes
mervesoyozen · 6 years ago
Text
Zamanın Merkezi’nde, Greenwich’teyim
Tüm eğitim hayatım boyunca Coğrafya derslerinde adını duyduğum Greenwich’in benim için bambaşka özel anlamı daha var. Bu nedenle Londra’ya geldiğim ilk günlerde ziyaret ediyorum bu dünyaca önemli Sıfır Meridyeni’ni...
Tumblr media
Aslında ziyaret sırasında yaptığım araştırmayla öğreniyorum ki Greenwich meridyeni sadece İngiltere'den geçmiyor. "0 boylamı" Fransa, İspanya, Cezayir, Burkina Faso ve Gana gibi ülkelerden de geçerek, dünyanın doğu ile batı yarım küresini ayırıyor. Londra'daki bu "hayali boylam" sadece dünyada yönün bulunmasına yardımcı olmuyor, aynı zamanda iki boylam arasındaki 4 dakikalık zaman farkı dünyadaki "uluslararası zaman dilimini" belirliyor. 19. yüzyıla kadar her ülke güneşe göre kendi zaman kavramını belirlerken, 19. yüzyılın sonlarında demiryollarının ve iletişim ağlarının gelişmesiyle küresel zaman ve saat kavramına duyulan ihtiyaç artıyor. 
1884 yılında 25 ülkeden 41 delege Washington'da bir araya gelerek, "Uluslararası Meridyen Konferansını" düzenliyor ve dünyanın saat dilimlerini belirleyecek kararı almaya çalışıyor. Bu konferansta yapılan oylama sonucu 22 oyla Greenwich "0 meridyeni" olarak belirleniyor. Oylamada, San Domingo karşı, Fransa ile Brezilya ise çekimser oy kullanıyor. Böylece, kısaltılmışı GMT olan "Greenwich Mean Time (Greenwich saati)" dünyanın kullanacağı uluslararası zaman dilimi olarak belirleniyor. 
Tumblr media
Washington, Berlin ve Paris gibi şehirlere karşın Londra'daki Greenwich semtinin yapılan konferansta seçilmesinin nedenlerinden biri olarak, dünya deniz ticaretini yürüten denizcilerin yüzde 70'inden fazlasının oylamadan önce de Greenwich zaman dilimini kullanıyor olması gösteriliyor. https://www.ntv.com.tr/yasam/zamanin-merkezi-greenwich,EIg1y6owYUyUrAd4ajBoXA
0 notes
mervesoyozen · 6 years ago
Photo
Tumblr media
Best of London 🖍 #graffitioflondon https://www.instagram.com/p/Bt-rMyglcQq/?utm_source=ig_tumblr_share&igshid=bdq30lnnqwnh
1 note · View note
mervesoyozen · 7 years ago
Text
Londra’da Hayat Parklarda Akıyor...
Londra diyince akla ilk gelen konu başlıklarından birisi elbette Londra parklarıdır. Yaklaşık 1 aylık kalış sürem içinde yolum nerdeyse hemen hemen hergün bir parktan geçti diyebilirim. Şehrin parklara ve bahçelere ayırdığı o kadar çok alan var ki adeta parklar yaşam tarzıyla bütünleşmiş. İngilizler bir damla güneş görmeyegörsün, hemen çimlere serilip güneşlenme moduna geçiyorlar. Tabi cepleri çantaları muhakkak küçük bir şarap veya bira ile dolu. Bende hemen bu günlük geleneğe ayak uydurarak soluğu farklı bir parkta aldım. Gitmeden mutlaka Tesco gibi supermarkete uğrayıp atıştırmalık,aburcuburlarla çantayı cepleri dolduruyordum. Bu arada market alışverişlerinde plastik poşet çevre kuralları gereği yasak olduğu için para ile satılmaktaydı bu nedenle herkes mutlaka bez çanta veya file taşıyor. Bende deneyimlediğim parkları paylaşmak istedim.
Tumblr media
Londra’da var olan The Royal Parks kavramı Mart 2017'de kurulan ve Londra'daki 5000 dönümlük Royal park alanını desteklemek ve yönetmek için Temmuz 2017'de resmen başlatılan bir hayır kurumunu ifade eder.
Londra'nın en büyük sekiz açık alanı; Hyde, The Green, Richmond, Greenwich, St James’s, Bushy ve Regent’in Parkları ve Kensington Bahçeleri’dir. Ayrıca Grosvenor Square Garden, Brompton Mezarlığı, Victoria Tower Gardens, Canning Green ve Poet’s Corner gibi başkentteki diğer önemli açık alanlarından bazılarıdır.
2017 yılında, Kültür Parkları ve Spor Dairesi (DCMS) eski bir yürütme ajansı olan Royal Parks Ajansı'nın parklarını yönetmenin yanı sıra Royal Parks Vakfı'ndan bağış toplama ve bazı eğitimleri de üstlenmiştir. İki kuruluş, hayır kurumu oluşturmak ve bağış toplama, eğitim ve park yönetiminin en iyi yanlarını bir araya getirmek için güçleri birleştirmiştir.
Hyde Park-Kensington Palace
Tabi ki dünyaca ünlü bu parkı 1 numaraya koymalıydım ancak bence doğal güzellik ve habitat anlamında Londra’daki en güzel 3. veya 4. park diyebilirim. Burası en popüler park konusunda birinciliği alır ancak diğer konularda sınıfta kaldı. Hyde Park’ı Londra’nın kalbi gibi düşünebiliriz. Neredeyes her yol toplamda 150 hektar olan Hyde’a çıkıyor. Parkın ortasında sayısız ördek kuğu ile bezeli kocaman bir gölet, çimlerde ise dinlenerek parkın tadını çıkarabileceğiniz ücretli (saati 2 pound gibi tam Türk işi) şezlonglar var.
Tumblr media
Hyde Park
Tumblr media
Hyde Park
Hyde Park’ın batı yakasında bulunan Kensington Palace ve Kensington Gardens Prenses Diana’nın bir dönem yaşadığı yer olarak kayıtlara geçer. İçerisinde Kensington Sarayı, İtalyan Bahçeleri, Albert Anıtı, Peter Pan Heykeli ve Serpentine Galerisi yer alan Kensington Gardens muhteşem ağaçlar ve dekoratif çiçek yataklarıyla çevrilidir. Ayrıca Diana Anıtsal Oyun Alanı’na da ev sahipliği yapmaktadır.
Tumblr media
Kensington Gardens
Richmond Park
Bence Londra’daki en büyük ve habitat olarak en renkli park! Aynı zamanda Londra’nın en büyük kraliyet parkı olarak da bilinir. Thames Nehri; King Henry's Mound yakınında parkı ikiye böler. Buarada King Henry's Mound’u baz alarak tepeye tırmanırsanız inanılmaz keyifli bir manzaraya ortak olabilirsiniz. Bana da bir arkadaşım tavsiye etti, gerçekten şahane. Burada bulunan publardan biranızı alıp çimlere serilebilirsiniz.
Tumblr media
Regent’s Park-Primrose Hill 
1811 yılında dizayn edilen bu park en çok müthiş güzellikteki gül bahçeleri ile bilinir. Regent’s Park ayrıca futbol, rugby, kriket gibi açık hava sporlarına da ev sahipliği yapar. Bunun dışında içerisinde bir açık hava tiyatrosu ve Londra Hayvanat Bahçesi yer alır. 
Tumblr media
Regent’s Park
Tumblr media
Primrose Hill 
Primrose Hill ‘e ise Chalk Farm durağından ulaşabilen, müthiş Londra manzarasına sahip bir tepelik. Regent’s Park’a tepeden bakmış olup bu güzergahtan ulaşırken Chalcot Cres sokağında bulunan yanyana renkli evlerin arasında fotoğraflar çekebilirsiniz.
Tumblr media
Chalcot Cres Sokağı
Hampstead Park- Golders Hill 
Hampstead Park; şehrin kuzey batısında kalıyor. Bu parka Hampstead istasyonunda inip 10 dakikalık yürüyüşle ulaşabilirsiniz. Burası tamamıyla ormanlık alandan oluşan bizim  Belgrad Ormanlarını andıran doğal bir park. Bir kısmı parkın ortasından geçen anayol ile ayrılarak Golders Hill’i oluşturmaktadır. Golders Hill’de aynı zamanda ücretsiz küçük bir açıkhava hayvanat bahçesi de bulunuyor. 
Tumblr media
Hampstead Heath
Golders Hill ‘e giderseniz kısa bir yürüyüş ile  The Hill Garden and Pergola’yı da görmenizi tavsiye ederim. Pergola, Hampstead Heath'un gizli lezzetlerinden biridir. 1904 yılında Lord Leverhulme’un North End Way'e bakan ve önemli bir ev olan The Hill'i satın aldıktan hemen sonra yandaki büyük arazininde sahibi olmuş. Bahçe partileri ve yaz akşamı yürüyüşleri için hayal ettiği bahçenin yapımına 1905 yılında başlanmış. Çalışmanın ilk kısmı 1906'da tamamlanmış. Daha fazla mülk elde edildiğinde 1911'de genişletilmiş. Nihai yapının iki bölümü arasında kamu hakkı yolunun zorluğu, kamu yolu üzerinde ince bir taş köprünün inşasıyla aşılmıştır. Hill Garden olarak bilinecek olan peyzaj çalışması, daha sonra Büyük Savaş tarafından kesintiye uğramış. Proje Lord Leverhulme’in ölümünden kısa bir süre önce 1925’te tamamlanmış.
Tumblr media
The Hill Garden and Pergola
Greenwich Park
Eğer 1 gününüzü uzun uzun Greenwich’e ayırırsanız mutlaka Greenwich Park’da 1-2 saat geçirmenizi, çimlerde uzun uzun keyif yapmanızı tavsiye ederim. Burada 0 meridyen çizgisini görmek için Royal Observatory’e girmeniz gerekmektedir ancak buraya giriş ne yazık ki Londra’da alışkın olduğumuz gibi ücretsiz değil. 2018 yazı için yaklaşık 14 Pound civarında olan bileti almanız gerekiyor. Dilerseniz biletsiz, dışarıdan içeriyi gözleyedebilirsiniz :) Greenwich hakkında detaylı yazıya Greenwich yazımdan ulaşabilirsiniz.
Tumblr media
Greenwich Park
Green Park
Londra’ daki Kraliyet parklarından en küçüğüdür. Ancak yine de her yıl milyonlarca kişi tarafından ziyaret edilir. Bu park da Buckingham Palace’ ın yanı başında yer alır ve özellikle güzel havalarda tercih edilen piknik ve güneşlenme alanlarına sahiptir. Yolunuz şehir içinden yürüyerek Buckingham Palace’a düşerse tahmin ediyorum ki tesadüfen bu parktan da geçmiş olacaksınızdır.
St. James’ s Park
Tumblr media
Bu park Kraliyet parklarından en eskisidir ve Buckingham Palace’ a giden yolda yer alır. Parkın içerisinde küçük bir göl ve gölün üstünde de iki adacık bulunur. St. James’ s Park pelikanlarıyla meşhurdur.
3 notes · View notes
mervesoyozen · 7 years ago
Text
Fall in love with London!
Tumblr media
Şimdi buraya Londra Birleşik Krallık’ın başkentidir şeklinde bir giriş yapmayacağım elbette. Hiçbir zaman bu blog platformunda kimseye ders verir havada öğretici bilgiler paylaşmadım. Sanırım burayı daha çok günlük gibi kullanıyorum, kendime itiraf! Kendi çektiğim fotoğraflar ( daha çok grafftitiler) , seyahatlerde yaşadığım farklı anıları paylaşmak ve yıllar geçince kendimin unuttuğu şeyleri bile başkalarıyla paylaşmak için açıp okumak inanılmaz mutlu ediyor. Tabi yazmak hiç kolay olmuyor. Seyahat esnasında aldığım notlarda olmasa, dönünce ha şimdi ha sonra başladı başladım derken aylar geçiveriyor ve birçok şey unutuluyor. Derken döneli 15 gün olmuşken oturdum ve başladım yazmaya.
Londra’ya gitmeye aslında aylar önce karar vermiştim. Kendim için harika bir proje kurgulamış, harika bir hedef yaratmıştım. Çok da güzel başarıyla sonuçlandırdım pek tabii, tek sıkıntımız 2018 yılının Mayıs’ından itibaren boy gösteren döviz krizinin patlak vermesiyle 5 TL civarlarında olan Sterlinin 8,5-9 TL civarlarında yükselmesiydi. Bunu da buraya not düşeyim ki bundan birkaç ay birkaç yıl sonra dönüp baktığımda (ki umarım baktığımda çoktaan hızla gerilemiş olsun :) ) vay canına ülkenin haline bak bu şartlarda ne cengavermişsin sen Merve, Sterlin’e göğüs germişsin diyebileyim...
Gel gelelim aylarca beklediğim Ağustos ayı gelmiş, haftalarca üzerine düşündüğüm bavulum tam kapanacakken, bavulumun içeriğinin Londra’dan daha çok bir Miami, bir İbiza bavulu olduğunu farkedip içine birkaç ceket, uzun pantolon koymayı akıl ederek yola koyuldum. Bu kadar temkinli ve nispeten karaktersiz bir bavul yaptığım için daha fazla sevinemezdim. O meşhur Londra havasının yılın Ağustos ayında 14-15 derecelere düşüp de beni oralarda kaşe kaban almaya zorlamasından anlayacağınız üzere Londra her mevsim hatta her an soğuyabilir bir havaya sahipmiş! Zaten İngilizler dünyanın soğuğa en duyarlı insanları olabilir. Sabah evden şortla çıkıp akşam evlerine dönerken kış havasıyla karşılaşabilirler.
Tumblr media
Gel gelelim Londra’ya ayak basar basmaz heyecanla kendime bir keşif listesi yaptım. Liste öyle bir listeki yıllarca orada yaşamış ve halen yaşamakta olan pek çok kişinin henüz görmediği yerleri bile kapsıyor. Ve hatta kendime 1 şehir dışı 1 ülke dışı yer görmeyi de hedeflerime ekledim ve nihayetinde tüm döviz krizine rağmen seyahat içinde seyahat yaratarak Oxford ve Edinburg’u ziyaret ettim :) 
Londra’da Hayat
Londra’da yaşam tahmin ettiğimden de standart üzeri. Pek çok Avrupa ülkesinde nazaran hayat standartlarını dışarıdan objekitf bir gözle izleyince gerçekten ne kadar yüksek olduğunu tüm netliğiyle görebiliyoruz. Bazı şehirler çerçeden güzeldir, mesela Floransa, mesela Prag. Bazı şehirlerse zoomin yapıp sokaklarına, hayatının içine inince cezbeder. Bence Londra tam anlamıyla ikincisine örnek. Sokaklarda hayat hem çok hızlı, hem birbirine çok yabancı, alabildiğine bireysel ancak standartlar üzeri bir kültüre bezeli. Her geçirdiğim gün bana başka bir bakış açısı kattı. Bu nedenle tüm zorluklarına rağmen 1 aylık bu deneyim her anlamda kazançtı. Ben Londra’da Uganda’dan göçmen zenci bir ailenin yanında kaldım. Bu da bana İngiltere’de aileler nasıl yaşar, ne yerler, inançları nasıldır gözlemi yapma imkanı kattı. En az bizler kadar temiz, en az bizler kadar ailelerine bağlı ve her Pazar aksatmadan kliseye giderek dini görevlerini yerine getirecek kadar inançlı olduklarını gördüm. 
Londra genel görünüm olarak mimari bütünselliğin yanı sıra modern ve tarihi dokuyu harmanlamış durumda. Bir tarafta yüzlerce yıllık tuğla evler bir tarafta camdan yüzlerce metrelik binalar. Bazı evlerin duvarlarındaki yuvarlak mavi plakalar bir zamanlar burada yaşayan ünlüsimaları anar örneğin Mozart, Benjamin Franklin, Charlie Chaplin’in evleri.
Yolculuklar
Londra’ya gidişimde varış noktam Heathrow Havalimanıydı. Burası Türkiye’den THY uçuşlarının yapıldığı havalimanı. Londra’nın en enternasyonel havalimanı ve diğer havalimanlarına göre daha nezih denebilir. Uçakta yanıma oturan kişi dünyanın en alık kişisi olabilirdi. Ben uykuya odaklanmışken , uçakta dağıtılan iniş öncesi ülkeye giriş formundaki her satırı bana tek tek sordu. Herşeye rağmen toplam 4 saatlik uçuşta en az 2 saatinde ölü gibi uyumuş olabilirim :) İndiğimde beni alacak transfer kadındı. Bavulumu taşımama asla izin vermeyerek kendi taşıdı (kuralcılık 101 ). Yola çıktığımızda ilk dikkatimi çeken detaylarda; yollarda daha çok Toyota hibritli arabalara rastladım. Onun dışında da WV, Ford ve Audi çoğunluktaydı. 
Dönüş uçuşum Gathwick’dendi. Burası da en yoğun birinci havalimanı sayılır. İçinde geniş bir mağaza ağı var. Konfor olarak  Heathrow kadar iyi değil. Buradan yine Türkiye’ye THY ve Pegasus uçuşları mevcut. Şehiriçinde Gathwick’e ulaşım trenle direk mevcut.
Charter uçuşları için Londra’nın en bela havalimanı olan Stansted Havalimanı ulaşımı en zor ve pahalı havalimanı ancak RyanAir, EasyJet gibi charter uçak firmaları bu havalimanından yapılıyor. Ulaşım için ise 1,5 saati gözden çıkarığ yaklaşık 17 Pound’a otobüsle veya trenle 35 Pound’a yapabilirsiniz. Dikkat! Siz siz olun 30 Pound’a İskoçya veya Dublin’e uçak bileti alıp 35 pound’a havalimanı ulaşımınızı yapmayın...
Neler Dikkatimi Çekti? 
1- Oyster ulaşım kartı veya telefon kartlarına yükleme yapmak için Charge değil top up kullanılıyor. Charge telefon için vb. kullanılıyor.
2- Birçok adresin sonunda SE1 8SS gibi bir posta kodu benzeri kod bulunuyor. başındaki SE1 (SouthEast) bölgeyi gösteriyor.
3-Metrolarda ve metro koridorlarında asla havalandırma ve klima yok. 
4-Şehirdeki ve evlerdeki tuvaletlerde sıcak ve soğuk su ayrı çeşmelerden akıyor. 
5- İngilizler asla acelesi olan bir millet değil. Bunu ne sokakta yürürlerken, ne trafikde nede herhangi bir sırada beklerken görebiliyorsunuz. 
6- Zone 1 e normal özel araç girmiyor çünkü girdiğinde ekstra ücret ödemesi gerekiyor. Bu nedenle şehir merkezinde taksi ve otobüslerin haricinde çok nadir (genellikle özel transfer araçları) özel araç görebiliyorsunuz.
7-Çıkışlar exit olarak değil wayout olarak geçiyor 
2 notes · View notes
mervesoyozen · 7 years ago
Text
Efsanevi Londra Yangını!
Londra’nın ve hatta İngiltere’nin tarihinde en büyük yer kaplayan olaylardan birtanesi hiç kuşkusuz; Londra Yangını... 1666 yılında gerçekleşen, 4 gün süren ve 13bin’den fazla evin kül olmasına neden olan yangınla ilgili birçok farklı hikayeye rastlamak mümkün. Yapmış olduğum birkaç araştırmayı burada paylaşmak istedim. 
Tumblr media
Kabul gören en büyük rivayet; ekmek ustası Thomas Farriner’in Ünlü Pudding Sokağı’nda bulunan ekmek fırınından başlayan yangın, civardaki evlerin ahşap olması sebebiyle kısa sürece çevreye yayılmış.  İlk müdahaleler ile kontrol altına alınamayan yangın tam 4 gün sürmüş.  4 gün içinde 13.200 ev, 87 mahalle kilisesi ve St. Paul Katedrali’ni kül olmuş.  Yaklaşık 80 bin nüfusu olan kentte 70 bin civarında kişinin evini kaybetmiş. Dönemin Kralı II. Charles'ın yaşadığı Whitehall Sarayı dahi kısmen etkilenmiş. Mal kaybının devasa boyutlara ulaştığı yangının can kaybı hiçbir zaman resmen belirlenememiş. Bunun da en büyük nedenlerinden birisi cesetlerin yanarak küle dönmesi, diğeri ise o dönemde ölüm tutanağı tutmanın masraflı ve uzun bir işlem olması. Bir diğer rivayete göre de; orta sınıfa mensup kişiler ile yoksulların ölümleri hiçbir zaman kaydedilmediği. Ölüm sayısının bukadar yüksek olmasının ve yangının kısa sürede söndürelememesinin tek sorumlusu olarak dönemin Belediye Başkanı Thomas Bloodworth gösterilmiştir. Sebebi ise panik anında krizi yönetememesi ve hemen hemen her kararı geç vermesi.  Eş zamanlı olarak sürmekte olan II. İngiltere-Hollanda Savaşı'nın etkisiyle kentte meydana çıkacak evsizler korkusu Fransızlar ve Hollandalılar üzerinde yoğunlaştı ve bu dönemde bu azınlık gruplar sokak saldırılarına uğradı. Salı günü yangın kentin hemen her yanına yayıldı. Ateşler St Paul Katedrali'ni kül ederek II. Charles'ın bulunduğu Whitehall Sarayı'na dayandı. Kapsamlı bir işbirliği ile yangının saraya sıçraması önlendi. Yangına karşı verilen mücadelenin kazanılmasında en önemli iki etkenin doğudan esen rüzgârların dinmesi ve Londra Kulesi Garnizonu'nun ateşi durdurmak için barut kullanarak aldığı önlemler olduğu düşünülmektedir. 
Yangından bir yıl önce, 1665 yılında baş gösteren hıyarcıklı veba salgınının Londra nüfusunun altıda birini, yaklaşık 80.000 kişiyi öldürdüğüne inanılmaktadır.[Bu salgının Büyük Londra Yangını'ndan sonra bir daha hiç tekerrür etmediği söylenir. Bunun nedeni olarak yangının sağlığa uygun durumda olmayan köhne evleri, hastalığı insanlara bulaştıran başlıca etmenler olan fare ve pireler ile birlikte yok etmesi olarak gösterilir. Birçok tarih araştırmacısı yangının salgınları önlemede herhangi bir etkisi olmadığını öne sürmektedir. Londra Müzesi'nin resmi internet sitesinde yangının hastalığın durmasında etkisi olduğu söylense de tarihçi Roy Porter yangının eski evlerin bulunduğu varoş bölgelere zarar vermediğinin altını çizer. Daha sonraki dönemlerde söylenen tıbbi açıklamalar ise hastalığın eşzamanlı olarak tüm Avrupa ülkelerinden kalktığını belirtir.
Yangının ardından Londra yeniden inşa edildi. Ahşap bina yapımı yasaklanmış, sigortacılığın temelleri atılmış.
Yangının Şehirdeki Hatıraları 
Kral Charles'ın isteği doğrultusunda Christopher Wren ve Robert Hooke tarafından, yangının almış olduklarını anmak amacıyla bir anıt tasarlanmış ve felaketin başlangıç noktası olan Pudding Sokağı'na yakın bir noktaya dikilmiş. 61 metre yüksekliğinde olan ve Londra'da kısaca The Monument olarak bilinen anıt Londra'nın en çok ziyaret edilen tarihî yerlerindendir ve bölgedeki bir metro istasyonuna adını vermiştir. Anıtın yapımında ayrıca "... Papa'nın hainlik ve fesatlığı yüzünden bu şehrin en büyük yangını başladı..." gibi sözler ile Katoliklere de ağır ithamlarda bulunulmuş. 1685'den 1689'a kadar II. James'in tahtta bulunduğu süre dışında bu yazılar 1830 yılına kadar kalmış.
Smithfield'da bulunan, yangınla ilgili bir başka yapıda Pye Köşesi'nin Altın Çocuğu adlı heykel anıttır. (İngilizce: Golden Boy of Pye Corner). Anıtın yazıtlarında bulunan bilgilere göre, Pudding Sokağı'nda başlayan yangın, bu heykelin bulunduğu noktada bitmiştir. Heykelin yazıtında yangın ile ilgili olarak, Londralılara açgözlülükleri yüzünden Tanrı'nın kentin üzerine saldığı bir gazab olarak söz edilir.
1 note · View note
mervesoyozen · 7 years ago
Text
İngiltere’de Trafik Neden Tersten Akar ?
İngiltere'ye yolu düşen gezginleri en fazla zorlayan konuların başında şehirde direksiyonların bizdekinin aksine sağ tarafta, trafiğin ise soldan akıyor olması geliyor. Anlatılana göre trafiğin tersten akışı tarihsel nedenlere dayanıyor. Eski çağlarda karşıdan gelenin dost mu yoksa düşman mı olduğu bilinmediğinden sağ el ile rahatlıkla kılıç kullanabilmek için yolun sol tarafında bulunan duvara yakın gidiliyormuş. Bu geleneğin sonraki yıllarda devam etmesi nedeniyle ülkede trafiğin akışı bu şekilde düzenlenmiş ve araçlarda direksiyonlar sağa alınmış.
Tumblr media
1 note · View note
mervesoyozen · 7 years ago
Text
Graffiti of London
Tumblr media
Graffitilere koleksiyoneri olsam ancak bu kadar tutkulu olurdum. Her gittiğim şehirde mutlaka graffitiler ile meşhur olan sokağa, semte mutlaka uğrarım. Londra’da da bu konuda direk nam salmış tek bir semt bulabildim, o da Shoreditch... Shoreditch biraz serseri ruhu olan bir semt. Genelde haftasonları veya akşam saatleri hareketli olan sokakların duvarları birbirinden bağımsız, rengarenk graffitilerle süslü... İşte onlardan birkaçı!
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
1 note · View note
mervesoyozen · 7 years ago
Photo
Tumblr media
London, I'm home!
1 note · View note
mervesoyozen · 7 years ago
Text
20 Maddede Moskova Tespitleri
Öncelikle çoğunun sıkıcı bulduğu , yakın zamanda gidecek olanların ilgiyle okuduğu şunu yaptık, buraya gittik, bunu yedik kısmından önce ben gözlem ve tespitlerimi aktararak giriş yapmak istiyorum. Eğer diğer konuları merak edenler varsa http://mervesoyozen.tumblr.com/post/170540371640/hello-moscow-happy-new-year yazısına beklerim. 
Tumblr media
1. Tespit Ülkeye vize kontrolden giriş yaparken tabiki güleryüzlü bir kontrol memuru beklemiyorduk(dünyanın hiçbiryerinde böyle bişeye şahit olmadım) ancak bu kadar da suratsızlık fazla yaşayamaz bu insanlar hasta olurlar bence. Müşteri olduğumuz birçok restoran, cafe vb yerlerde de durum böyle.
2. Tespit Beklediğimden daha az soğuk bir havayla karşılaştık ki çok ciddi hazırlıklı gitmiştik öyleki sokaklarda yürürken terledik, sanıyorum asıl soğuklar Ocak’tan sonra geliyor, genel ortalama 0-2 derece arasındaydı.
3. Tespit Şehirde inanılmaz geniş yollar, sokaklar var(ülke toprağı geniş olunca kardeş kardeş pay etmişler) Ve tavsiyelerde gördüğünüz beğendiğiniz heryere Avrupa’daki gibi öyle kolay yürüyerek gidemiyorsunuz. Taksi alternatifine yönelmek durumunda kalıyorsunuz.
4. Tespit Ciddi bir Kazak-Moğol nüfusu var ki çoğu göçmen statüsünde olarak hizmet işlerinde çalışıyorlar.
5. Tespit Sokak ve meydanlardaki yılbaşı etkinlikleri için inanılmaz ciddi bütçeler harcanarak çok yüksek kalitede bir organizasyon düzenlenmiş ve bir gösteri programı broşürü hazırlanmış.Turistik zone’da nerdeyse her cadde trafiğe kapalı ve 10′a yakın büyük sahne ile küçük çapta yüzlerce grup gösteri ekipleri vardı.
Tumblr media
6. Tespit Yılbaşı etkinlikleri için belki onbinlerce polis, özel tim olduğunu düşündüğüm farklı korumalar ve askeri görevliler adeta etten duvar şeklinde meydanları korumak üzere görevlendirilmişlerdi.
7. Tespit Ruslar ciddi anlamda heybetli ve yapılı fiziki şartlara sahipler.
8. Tespit Bütün restoranlarda vestiyer adeti var ve içeri girdiğinizde ya bir görevli aracılığıyla yada kendinizden kabanınızı mutlaka asmanız bekleniyor.
9. Tespit Ülkede fiyatlar diğer dünya trend ülkeleri ile aynı pahalılıkta( Londra ile aynı, Paris’ten 1 adım pahalı olabilir, İstanbul’dan net pahalı)
10. Tespit Metro apayrı bir kültür, 180′e yakın metro durağı ve aynı istasyona bağlı birden fazla farklı metro var.
11. Tespit Dünyanın en turist çeken ülkeleri arasında yer almasına rağmen İngilizce ve Latin alfabesi ciddi bir sorun, cafelerde ingilizce bilen garsona rastlamak yok denecek kadar küçük bir ihtimal, polisler, metro görevlileri içinde durum farklı değil, yönlendirmeler ve tabelalar Kiril alfabesi olduğu için nerede yemek yediğini veya hangi sokak-caddede olduğunu anlaman çok zor.
12. Tespit Şehirde görsel bütünlük dükkan, cafe market tabelaları ile asla bozulmamış, birçok marketin market olduğunu anlamak için ya cama başınızı yaslayıp içeri bakmanız yada kapıda poşetiyle çıkan insanları takip etmeniz gerekiyor :)
13. Tespit Para birimi olan ruble bol sıfırlı olduğu için önce daha değersiz geliyor ancak ortalama yemekler 400 ile 1000 ruble arasında, su 75-150 ruble arası, içecekler 200-350 ruble arasında , tuvaletler 50 ruble :) Paralar çoğunlukla kağıt, çok nadir metal paraya rastlıyorsunuz genelde birimler tam 50nin katları (bizdeki gibi 6,99-10,999 gibi uzamıyor)
14. Tespit Ülkedeki en önemli sorun bence taksilerde taksimetre olmayışı ve gideceğiniz mesafenin resmi tatil olması, sürücünün mesafeyi farklı fiyatlaması nedenlerinden dolayı çok göreceli değişiyor ve sivil bir çok sarı aracı olmayan taksici var. Sistem genelde Uber, Yandex taxi üzerinden işliyor, aracı çağırırken mesafeyi seçip fiyatı görebiliyorsun ama yinede bence standart bir tarife olmalı( biz geldiğimizde havalimanı yoluna 3500 den açılan pazarlığı 2000 rublede sonlandırırken, dönüş resmi tatil olan 1 Ocak’a denk gelmesine rağmen Uber ile 1800 rubleye geldik)
15. Tespit Yolda ilk dikkatimi çeken araçlardan bazılarının direksiyonu solda bazıları sağda. Trafik de en az İstanbul kadar yoğun.
16. Tespit Çaya “çay” demeleri ilgimi çekti :)
17. Tespit Çok güzel dediğim kadın sayısı 5′i geçmez ve 3/5 botokslu, takma kirpikli ve dudak silikonlu... Vallahi kıskançlık değil :)
18. Tespit Herkes kürk giyiyor ve merdiven altı yerden tutun çarşıda pazarda heryerde kürk satışı var. Fiyatları Türkiye ile paralel. İnsan orada herkeste görünce heves ediyor :)
19. Tespit Yemek kültürü bizden çok uzak değil ancak spesifik bir mutfağı olmadığı düşüncesindeyim.
20. Tespit Hava koşulları nedeniyle fazlaca kapalı AVM var.
Tumblr media
+1 Tespit Yılbaşında gidilir :)
1 note · View note
mervesoyozen · 7 years ago
Text
Moskova’da Bir Pushkin Cafe
1950’lerde Fransız şarkıcı Gilbert Bécaud’un ‘Nathalie’ adlı şarkısında Café Puskin’den bahseder. Çok popüler olan şarkı neticesinde Moskova’ya gelen Fransız turistler sürekli olarak aslında olmayan bu cafeyi sorarlar. Bundan esinlenen Andrey Dellos 1999’da Barok mimariye sahip bu binada Café Pushkin’i açar. Peki kimdir bu Pushkin?
Tumblr media
Çoğunluk tarafından Rus edebiyatının kurucusu olarak kabul edilen Aleksandr Puşkin Henüz küçük bir çocukken şiir yazmaya başlamış.Modern Rus edebiyatının oluşmasına en büyük katkıyı sağlayan kişidir Aleksandr Puşkin. Henüz 40 yaşına girmeden hayata veda etmesine rağmen, yaşadığı dönem boyunca çok sayıda eser vermiş, küçük bir çocukken merak saldığı edebiyat onun dünyası olmuştur. Yaşamının hiçbir döneminde kalemini elinden bırakmamış, gerçekçiliği elden bırakmayarak yazdıklarıyla bir kesimin hayranlığını kazanırken bir diğer kesim tarafından ise şiddetle eleştirilmiştir.Soylu bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmiştir Aleksandr Puşkin. İlk eğitimini kültürlü anne-babasından ve yabancı eğitmenlerden almış, küçük yaşta Fransızca öğrenmiş, ardından fazlasıyla disiplinli bir okulda yıllarca dış dünyadan uzak bir şekilde yaşamıştır. İlk şiirini 12 yaşındayken yazmış, kısa süre içerisinde etrafındakilerin beğenisini kazanmıştır. Fransız edebiyatına merak duyan Puşkin, 18 yaşına geldiğindetanınan bir şair olmayı başarmış. Okuldan mezun olduktan sonra Petesrburg’agiden genç şair, yazmaya devam etmiş. Pek çoğu yasaklanan özgürlükçü şiirleri yüzünden dikkatleri üzerine toplamış. Liseden mezun olup özgürlüğüne yeniden kavuşan Aleksandr Puşkin, daha sonra dünyadan uzak kaldığı yılların acısını çıkartırcasına eğlenceli bir hayat sürmeye başlamıştır. Adı sık sık skandallara karışmış, ayrıca yazılarıyla büyük bir kesim tarafından şiddetle eleştirilmiştir.Halkı ayaklandırma girişiminde bulunduğu söylenerek tutuklanmış ve sürgüne gönderilmiştir. Cezası bittikten sonra onu ölüme sürükleyecek bir güzellikle tanışmış, ileride eşi olacak Natalya’ya aşık olmuştur.
Tumblr media
Natalya, Puşkin’in evlenme teklifine yanıt olarak onu belirsiz bir tarihte cevaplayacağını söylemiş. Hayal kırıklığı yaşayan Puşkin, bunun üzerine Moskova’dan uzaklaşmak için bir gözlemci olarak Rus ordusuna katılarak, Osmanlı topraklarına gitmiş. Gözlemlerini Erzurum Yolculuğu isimli kitabında anlatmış. Moskova’ya döndükten sonra Natalya ile tekrar görüşmüş ve evlilik teklifini yinelemiş. Uzun zaman alan ısrarlardan sonra gösteriş meraklısı aileyi ikna etmeyi başaran Puşkin ile Natalya 18 Şubat 1831’de evlenmiş. Ancak Natalya hiçbir zaman kocasına aşık olmamış. O yalnızca ailesinin isteğine uyan gösteriş meraklısı genç bir kızmış. Kocasının ne şiirlerine ne de eserlerine ilgi duymamış. Evliliğinin ardından Çar Sultan Masalı’nı kaleme alan Puşkin, imparatorun emriyle resmi tarih yazarı olarak atanmış. 1832’de ilk çocuğu olan kızı Maria dünyaya gelmiş.Toplam 3 çocukları olmuş.Evlilikleri sırasında ordunun en başarılı nişancılarından biri olarak tanınan George Charles d’Anthès’in karısına kur yaptığını öğrenmiş ve onu düelloya davet etmiştir. Ancak karnından yaralanan Puşkin, yalnızca 2 gün dayanabilmiş, 29 Ocak 1837’de 37 yaşında hayata veda etmiştir.
Café Pushkin’ne girer girmez alt kattaki vestiyere yönlendirilerek mont kabanlarınızı nazik şekilde teslim alıyorlar ve sonra yukarıya çıkıyorsunuz.Giriş katında tarihi eczane, üst katında ise kütüphane konseptiyle dekorasyon yapılmış. Binaya girer girmez sanki 19. yüzyıl Çarlık Dönemi Rusya’sına gelmiş gibi oluyorsunuz. En üst katta ise yaz aylarında hizmet veren, meydan manzarası olan güzel bir teras bulunuyor. Dışı ise pembe mimarisi ile dikkat çekiyor, özellikle kışın ışıklandırması ile ışıl ışıl göz kamaştırıyor.
Tumblr media
Restoranın özellikle iç tasarımı çok şık ve etkileyici. Garsonlar ise çok güleryüzlü ve yemekler konusunda bilgi verip müşteriler ile çok yakından ilgileniyorlar.
Tumblr media
Kafede aslında hem Rus mutfağı hemde dünya mutfağından örnekler bulabilirsiniz. İşte yediğim ve şiddetle tavsiye edebileceğim Chicken Roll(menudeki ismini inanın hatırlamıyorum ama resmini gösterin ve onu mideye indirin:) Alttaki ise Rus’ların bayıldığı geyik eti;
Tumblr media Tumblr media
Bu önemli detayı çekmesem olmazdı:)) Dedim ya mekanda tepeden tırnağa Çar Dönemi esintilerini hissediyorsunuz. Bakınız sifonlar bile buna en güzel örnek. Fransız saraylarının tuvaletleri halt etmiş bunun yanında;
Tumblr media
Pushkin Cafe’ye gitmeden tercihen rezervasyon yapın, işte adresi https://cafe-pushkin.ru
Yapamadıysanız da dert değil gitmekten vazgeçmeyin mekan hem katlı olduğu için hem de fazla sayıda masası olduğu için sirkülasyon hızlı oluyor, e bu kadar hoş bir atmosferde yemek yemek için birazda sıra beklersiniz bence ;) Tveskoy Bulvarı’nda Puşkin anıtının ve Puşkinskaya metro durağına yakınlarında bulunuyor.
2 notes · View notes
mervesoyozen · 7 years ago
Text
Hello! Moscow, Happy! New Year...
Öncelikle “arka plana Journey'den Faithfully şarkısını açıp, ardından da sıraya Origa'dan Polyshka polye'yi koyayım. evet, hazırım” demişti bir ekşi yazarı Moskova’yı anlatırken, aynısından bana da…Yada boşverin, siz iyisi mi bir Kalinka açıverin oradan.
Tumblr media
Yeniyılın ilk paylaşımı…Aslında herşey bizim için yeniyıla girerken yurtdışında olmanın adet haline gelmesi fikrini bu yılda desteklemek için yeni bir rota aramakla başladı. Vizesiz bizi yormayacak ülke ararken Moskova alternatifini getirmişti ancak işler uçak bileti satın alınışından sonra çok yön değiştirdi ve vizemizi de alarak koyulduk yollara:) 
Moskova’da yılbaşı ile ilgili o kadar çok soğukmuydu, üşümedin mi sorusu geldi ki biraz anlatmak istedim. Soğuktu, çok soğuktu-1,+2 derece arasındaydı genel olarak hava, yılbaşını bukadar görkemli kutlayan bir şehir olduğunu daha önce bilsem soğuk mu sorusunu asla kafaya takmazdım içinizi ısıtan o kadar çok gözalıcı etken var ki zaten adım başı sıcak şarap, sokaklarda ısınmak ve yeniyıl ruhunu hissetmek için güzel bir neden..
Tumblr media
Lahana gibi kat kat giyindiğim için olsa gerek kafamda büyüttüğüm kadar üşümedim, dedim ya heryer rengarenk, ciddi bir bütçe ile hazırlanmış şehir, tema Alice in Wonderland’da hissettiriyordu sanki kurulan tüm etkinlik alanları ve süslemelerde. Etkinlik alanlarındaki hiçbir aktivite yemek-içmek harici ücretli değildi. Büyük bir koruma ordusu(polis,asker ve özel tim olduğunu düşündüğümüz farklı ekipler) ve bu korumaların hepsi ama hepsi göbekli bıyıklı amcaları aratacak cinsten dev, uzun iri yapılı ve güçlü görünümdeydi.. Geçen sene Paris’teki gibi asla bir veya birkaç bölgeye yığılan insan kalabalığı yoktu, o kadar büyük bir alanı kaplayan meydan,cadde ve sokak trafiğe kapalı ki insanlar kontrollü şekilde yığılmadan alanlara dağılabiliyor .
Tumblr media
Bu arada Rusya’ya vize var arkadaşlar. Sizde benim gibi aynı yanılgıya düşüp nasılsa vize yok gidiverelim derseniz eğer kalacağınız gün kadar vize almak zorunda kalıp buna da yaklaşık 220-300 TL vize ücreti ödemek zorunda kalacaksınız. Yerine belki bir Schengen almayı tercih edebilirsiniz. Normal vize ücreti 2018 Ocak için 220 TL civarı ancak vize evrakları içinde konaklama için ıslak imzalı otel Voucherı istedikleri için ya oteliniz bunu size kargolayacak(!), ya anlaşmalı bir tur şirketinden 60-80 TL ye temin edeceksiniz yada bütün işlemlerinizi halletmesi için VHS Global’e(Harbiye’de) yetki vererek vize ile beraber 300 TL’ye bu işi çözeceksiniz, sizin de başınız pek ağrımayacak.
Artık herseyimizle yeniyıla Moskova’da girmeye hazırız.
Yılbaşından 1 gün önce 30 Aralık sabahı 2:30 da Atatürk Havalimanı’ndan bindiğiniz Rus Havayolları Aeroflot’la 6:30 da iniyoruz Moskova Sheremetyevo Havalimanı’na. Burası Moskova’nın ve Rusya’nın ikinci en büyük havaalanı. Havaalanında bulunan 5 terminal 2 ayrı gruba bölünmüş durumda. Bu gruplar arasında ulaşım için havaalanının ücretsiz servislerini kullanabilirsiniz.Sheremetyevo, Moskova’nın merkezine yakın olmasına rağmen, havaalanını şehre bağlayan yollar Moskova’nın en yoğun trafiğine sahip olanlar arasında. Dolayısıyla karayolu ile ulaşım trafik sebebiyle saatler sürebiliyor. Yine de ekspres ve normal otobüs, minibüs, taksi ve araba kiralama gibi alternatifler mevcut. Eğer ekonomik bir çözüm arıyorsanız ve trafik sizin için sorun değilse karayoluyla şehrin metrosuna ulaşımınızı 80 Ruble kadar düşük fiyatlara otobüsle sağlayabilirsiniz. Havaalanından şehre ulaşmanın en kolay yolu 05.30 ile 00.30 arasında yarım saatte bir kalkan Aeroexpress trenleriyle 500 Ruble karşılığında 20 dakikalık bir yolculuk yapmak.
Vize kontrolden geçerken biz gülücükler saçarken daha dakika bir gol bir Rus insanı soğuk ve nemrutluğunu vize kontrol görevlisi kadın ile gösteriyor bize.
Havalimanında boynunda taksi manager yazanlar atılıyor yanınıza başlıyor pazarlığa; 3500 rubleden açtığı kapıyı gitmeden daha önce okuduğumuz tavsiyelerle sıkı pazarlık yaparak 2000 e kadar indiriyoruz. Zaten bineceğiniz tren bileti 500 ruble yapacağınız aktarmada yine bir 300 ruble civarında olduğu için 2 kişi ve fazlasıysanız 2000 rubleye taksiyle gidebilirsiniz. Havalimanından şehir merkezi yol taksiyle yaklaşık 40 dk sürüyor. Bu arada şehirdeki bütün taksi sistemini(sistemsizliği) sonradan çözüyoruz ki normal araçlarda kafalarına göre taksicilik yapabiliyor çünkü taksi sarı bile olsa taksimetre yok ve sistem YandexTaxi, Uber üzerinden çağırmalı ilerliyor. Hal böyle olunca uygulamayı indiren geçiyor direksiyona. Herneyse biz sabah 7 gibi erken saatte ayrılıyoruz havalimanından. Yolda ilk dikkatimi çeken araçlardan bazılarının direksiyonu solda bazıları sağda. Havalimanı çıkışında tanıdık bir tablo karşılıyor trafik ve anayolun kenarına dizilmiş halde yolcu bekleyen araçlar( içeride giriş-otopark parası ödememek için olduğunu düşünüyorum)
İlk gün Kremlin sevdasına kendimizi kapısında bulduk.Kremlin Moskova’nın en eski yapısıdır. Rusya Federasyonu Devlet Başkanı’nın konağı Kremlin’dedir. Kremlin pek çok kez restore edilmiştir. Kırmızı tuğlalarla örülü kule ve duvarları, XV. yy.da yapılmıştır.Kremlin kapısında yaklaşık 45 dk sıra bekledikten sonra sıradaki herkesin çocuklu aile olduğunu ve ellerinde çizgi kahramanlı bir bilet olduğunu farkettik. Sanıyorum o gün devlet tarafından yılın son günü olduğu için insanların çocuklarını getirmelerine teşvik ettikleri bir gündü. Sonuç Kremlin giriş sırasını tamamlayıp biletsiz olduğumuz için içeri giremeden oradan uzaklaştık. Ve attık kendimizi Red Square’e, Gum Alışveriş merkezinin büyüleyici ışıklandırma bir tarafta, Kremlinin renkli duvarı bir tarafta, karşınızda St.Basil Katedrali( benim tabirimle tepesindeki renkli kukuletelarıyla “Cupcake katedrali”) arkanızda ise Moskova Devlet Tarih Müzesi tam ortaya ise kurulan Christmas marketler ile buz pisti ve fonda bir müzik. İşte hayalini kurduğum yerdeydim ve yeni yıla sadece saatler vardı. İlk gün meydanda, trafiği yılbaşı şenlikleri nedeniyle kapanmış cadde ve sokaklarda dolanarak geçirmek keyif vericiydi.Meydanda katedrallerin dışında ayrıca 1508’de yapılan altın başlı Büyük İvan Çanı ve adını ön cephesindeki hudutlardan alan, 1491’de inşa edilen Fasetalı Saray bulunmaktadır. Kremlin’in bu bölümünde merasim törenleri düzenlenir, yabancı ülkelerden gelen Büyükelçiler kabul edilirmiş.
Moskova’nın temellerinin atıldığı rivayet edilen bu ünlü Kızıl meydan tam 73 bin metrekare. Ve tarihe yön veren devlet adamlarının, sayısız edebiyatçının, filozofun, düşünürün içinden geçtiği, ilham aldığı, dünyanın en önemli meydanlardan biri. İsmine dair bir kaç farklı rivayet var. İlki; Kızıl kelimesi yani ¨KpacHo¨ Rusça’da güzel anlamında kullanılıyor. Dolayısıyla Kızıl Meydan da ¨Güzel Meydan¨ demek. İkinci rivayet ise 17. yüzyılda meydanı çevreleyen binaların ahşap olması nedeniyle sürekli çıkan yangınlardan sebep Çar’ın meydana Kızıl adını vermesi. Son rivayet de zamanında çok kanın döküldüğü bir meydan oluşundan. Ulaşım: Kremlin meydanı Moskova’yı bir daire olarak düşünürseniz, dairenin tam kalbinde yer alan bir odak noktası. Yürüyerek de rahatlıkla ulaşabileceğiniz gibi Meydanın çevresinde bulunan pek çok metro istasyonundan birini de tercih edebilirsiniz. Metro: Biblioteka Lenina (kırmızı hat üzerinde) ve Alexandrovsky Sad (gri hat üzerinde)
Eğer yılbaşı için Moskova’ya gitmeye karar verirseniz yeni yıla Kızıl Meydan’da girememe ihtimaliniz olduğunu göz önünde bulundurun zira meydan 1 gün önce yaya trafiğine de kapanıyor ve yoğun güvenlik önlemleriyle kişiler seçilerek içeri alınıyor. Meydana giremezseniz bile çok dert değil sizde bizim gibi Tarih müzesinin arka cephesinden göz alıcı havai fişek gösterilerini izleyebilirsiniz.
Tumblr media
Isınmak için kendimizi attığımız her kapının ardında sanatsal bir manzara çıkıyordu. Bunun en güzel örneği ise Gum’dı. Dünyanın birbirinden önemli markalarına ev sahipliği yapan Alışveriş cazibesi aynı zamanda Paris’teki Lafayette’ye rakip olacak cinsten renkli ve ışıklı atmosfere sahip...
Tumblr media Tumblr media
Moskow Gum Mall
Şehirde birçok yerde AVM ile karşılabilirsiniz. Bunlardan biride Four Seasons Oteli’nin hemen karşısında girişi bulunan ve yeraltına doğru inşaa edilmiş Okhotnyy Ryad Avm görülmeye değer. Sanıyorum havanın soğuk oluşu insanları kapalı alanlarda zaman geçirmeye mecbur bıraktığı için oldukça sıklıkla hem dünya markalarının hemde yerel markaların bulunduğu Avm’ler mevcut. Benim gördüğüm Türk markası ise Adil Işık(ADL). 
İlk günümüzün akşamında seyahatlerde rutin hale gelen ve şansımıza otelimizin hemen altında bulunan Tajj Mahal Indıan restorantta yemeğimizi yiyip Moskova’yı bir de yukarıdan gözlemlemek üzere rezervasyonumuzun olduğu White Rabbit Roof Top Bar’a gidiyoruz. Otelden çağırdığımız taksi ile 300 ruble verdiğimiz mesafe dönüşte kapıdan bindiğimiz sözde sarı(!) taksi ile 1000 ruble istiyor ve İngilizce asla anlamayan taksici ile hesaplaşamıyoruz derken o da ne bir anda Türkçe konuşmaya başlıyor bizim Kazakistan kökenli şoför , anlayacağınız taksicilik tam dolandırıcı işi Moskova’da... Derken Türkçe’yi o an söken taksiciye al şu 500 rubleyi baya baya “hakkını helal et’lerle” vedalaşıyoruz :) bu da hayatımızda bir anektod olarak kalacak heralde! :)
İkinci gün ise 31 Aralık sabahı otelimizin hemen yanındaki Patisserie tarzındaki küçük 2 cafeden birinde güzel soslu&tavuklu sandviç ve Rus’lar için e oldukça yaygın olarak siyah çayla güne merhaba diyoruz. Ruslarda çaya çay diyor buarada. Ardından yeniden meydanları arşınlayıp daha sabahtan başlayan kutlamalara göz gezdiriyoruz. Kurulan 5-6 ana sahne, 20 civarı küçük sahnelerde akşama provalar yapılıyor. Bizde öğlden sonra Izmaylova Parkı’na doğru yola çıkıyoruz, çıkmışkende dillere destan Moskova metrosunu deneyimliyoruz bindiğimiz ve aktarma yaptığımız ayrı hat da bulunan istasyonlarda gerçekten sanatsal yönünü sergiliyor. Izmaylova Parkı girişindeki açık hava pazarında hediyelik alarak günü karartıp dönüşe geçiyoruz. 
Yılbaşı kutlamalatı için Kızıl Meydan’da yüzümüzü benim Cupcake katedrali nam-ı diğer Moskova’nın simgesi olan Aziz Vasili (Blajenni) Katedrali’ne dönerek sokulmaya çalışıyoruz. Bu katedal Mimar Barma ve Postnikov tarafından 1555–1561 yıllarında Kazan Hanlığı üzerine kazanılan zaferin şerefine inşa edilmiş.Birbirinden bağımsız duran kilise kuleleri, Kazan seferinin en önemli olaylarını sembolize etmekteymiş. Katedralin zarif görünüşü, XVII. yy.ın ikinci yarısında biraz değiştirildikten, yani bazı yerleri yeniden inşa edilip resimlerle süslendikten sonra son şeklini almış. Bir efsaneye göre, Çar’ın emri üzerine mimar Barma ve Postnikov’un gözlerine bir daha buna benzer bir harika yapamasınlar diye mil çekilmiştir.1936’da Stalin’in silah arkadaşı Lazar Kaganoviç, Pokrov Katedrali’nin yıkılmasını önermiştir. Anlatılanlara göre, Lazar Kaganoviç, Kızıl Meydan ve yanında sökülüp takılabilir Pokrov Katedrali olan bir maket hazırlayıp Stalin’e getirir. Katedralin, gösterilerin yapılmasına nasıl engel olduğunu ve otomobil trafiğini çok sıkıştırdığını gösterip: “Ama eğer onu kaldırsak” diyerek Katedrali Meydan’dan söküp atar. Stalin bakar, biraz düşünür ve şöyle der:”Lazar, onu yerine koy!” 
Saatler ilerledikçe heyecan arttı ve o dillere destan havai fişek şovu saatler 00:00 ı göstrince yaklaşık 10 dakika boyunca görkmli şekilde çığlıklar eşliğinde devam etti.
Birazda Yemeklerden Bahsedelim...
Gelelim fasulyenin faydalarına. Yediğin içtiğin senin olsun bana gezdiklerini anlat dedi anneannem ama ben yinede yediklerimi anlatacağım. Rus mutfağından malumunuz en bildiğimiz şey rus salatasıdır ama gel gelelim biz oralara kadar gidip bir salata yemedik. Öncelikli yöresel yemekler konusunda Arbat Caddesi üzerinde bulunan Varenichnaya’yı ( ismini yazdım tabelası Kiril alfabesi olduğundan cadde üzerinde görerek burasıdır diyemeceğiniz için belki online haritadan yardım alırsınız) tercih ederik menuden seçmece lezzetlerle başladık. Ortaya söylediğimiz bizde mantı olarak bilinen hamur kapatmasının arasına menuden seçim yaparak farklı çeşitlerde kıymalı-kıymasız/patatesli-kabaklı olarak sipariş edilebiliyor. Menude dikkatimi çeken diğer yemek Chiborek başlığında bizim bildiğimiz çiğ börekti. Tatlı olarak ise fıstık kurabiyesi tarzından çayın yanında bazı yerlerde ikram edilen atıştırmalık şeyi( tatlımıdır nedir bu şey) mutlaka deneyin.
Tumblr media
Diğer önerim ise muhakkak ama muhakkak fırsatınız olursa Pushkin Cafe’de bir öğün geçirmeniz. Muazzam tarihi bir atmosfer, 1800lerden kalma ahşap 3 katlı bir bina, geçmişte Eczane olarak kullanılmaktaymış. Dipnot buranın Pushkin’in evi ike bir alakası yok ve hatta evi Arbat Caddesi üzerinde bulunuyor. Pushkin Cafe hakkında detayları diğer yazımda bulabilirsiniz.
Tumblr media
Dünya markası haline gelmiş Laduree’ın Kızıl Meydan’ın hemen yanı başında bulunan Nikolskaya caddesi başındaki dükkanında soluklanıp kahvenizi yudumlarken tatlınızı yiyebilirsiniz.
Gelelim dillere destan Moskova metrosuna...
Moskova metrosu, dönemin lideri Joseph Stalin yaklaşık 75,000 işçi ile hükümetin insanlara verdiği önemi vurgulama gayesiyle bu istasyonları inşa ettirilmiş ve  halkın kullanımına bundan 77 yıl önce 15 Mayıs 1935'te açılmış.  Metroyla ilgili, çok sayıda sanatçı,mimar ve 75 bin işçi görev almış. İlk olarak 1935’te “insanlar için saraylar” ünüyle açılan metro durakları Komünist propogandanın bir elemanı olarak tasarlanmış. Sovyetler Birliği halklarının büyük emeği sonucunda bir sanat eseri gibi inşa edilen metro sistemi, sosyalizmin bir dönem elde ettiği kazanımları yansıtmaya devam ediyor.Moskova metrosu yılda taşıdığı yaklaşık 3,2 milyar yolcuyla ve 140 istasyonuyla dünyanın en büyük metro sistemlerinden birisi.
Tumblr media
Yapmadan gelmemek için adımları takip edin;
♦️ Mutlaka Izmaylova Parkı’na gidin(Gidin ama metroda yanlış durakta inmeyin,çünkü biz 3 nolu hat ile Izmaylovskaya’yı görünce orası olacağını düşündük) ancak Izmaylova Parkı bir önceki durak olan Partizanskaya durağından inip gördüğünüz yüksek binaların arkasında masal diyarlarındaki gibi rengarenk girişini göreceksiniz.
♦️Dünyaca ünlü, Kızıl meydanın merkezindeki GUM Mall ve Okhotnyy Ryad Mall’ı mutlaka görün atmosferi soluyun.
♦️Nazım Hikmet mezarını mutlaka ziyaret edin, Novodevichy mezarı ve manastırı da görebilirsiniz
♦️Tiyatrolar meydanında Bolşoy ve Maly tiyatroları önünde bir kareniz olsun, mümkünse gitmeden biletlere mutlaka bir göz gezdirip özel Bolşoy’un kokusunu çekin, biz yılbaşı nedeniyle bilet bulamadık ne yazıkki.
♦️Stalin’in yaptırdığı 7 yüksek binayı görmek istemesenizde havalimanından şehre giderken 7’de birine mutlakada denk geleceksinizdir. Moskova’nın yüksek binaları yani 26–32 katlı 7 bina, aynı mimari tarzda inşa edilen tek tip şehir modeli düşüncesiyle yola çıkılarak geçen yüzyılın 40’lı yıllarının sonu ile 50’li yıllarının başı arasında kurulmuştur. Bu binalar; Moskova Üniversitesi, Dışişleri Bakanlığı, “Leningrad” ve ”Ukrayna” otelleri, Kızıl Kapı Meydanı’ndaki devlet yönetimine ait binalar ve Kotelniçeski Rıhtımı ile Sadov Kudrinski Meydanı’ndaki apartmanlardır. Lenin Dağları üzerine kurulmuş olan 238 m. yüksekliğindeki Moskova Devlet Üniversitesi, bu binaların içinde en çok bilinendir.
♦️Yengeç yemek için wine&crab’e gidebilirsiniz, Nikolskaya Caddesi üzerinde yürüyerek ulaşabilirsiniz
♦️Cafe Pushkin olmazsa olmaz ama rezervasyon şart 26-A Tverskoy Boulevard’da
♦️White Rabbit Bar&Restaurant’ta roof top  ruhunu hissedin. White Rabbit Smolenskaya square 3 de bulunuyor. Önceden online rezervasyon yaptırmanızda fayda var, rezervasyonunuz olsa da dahi bekletilme ihtimaliniz de var:(
♦️Meşhur Gürcü yemeklerini denemek için Arbat Caddesi üzerindeki Dukhan Chito-ra’yı deneyebilirsiniz.
♦️Bizim gibi Hardrock tutkusu varsa bunu da check etmeden dönmeyin.
♦️Gitmeden önce Moskow Free Tours oluşumundan gün ve saat tercihlerinizi yaparak randevu alın ve her sabah 10:30’da toplanma noktasından hareket eden gönüllülük ekiplerine katılın;
http://www.walkingtours.moscow/?gclid=EAIaIQobChMI16Svws7f2AIVyx0YCh3zPgDFEAAYASAAEgLSOfD_BwE
♦️Ve elbette bir matruşka almadan dönmezsiniz diye düşünüyorum, bu tarz hediyelik alışverişi için Izmaylova Parkı’nın orada kurulan hediyelik çarşısına gidebilir gitmişkende parkı ziyaret edersiniz, tabiki gündüz gözüyle.
Tumblr media
Bu romantik şehirde yılbaşı geçirmek gerçekten büyüleyici bir deneyimdi...
Sevgiyle kalın, rotasız kalmayın...
2 notes · View notes
mervesoyozen · 7 years ago
Photo
Tumblr media
143K notes · View notes
mervesoyozen · 7 years ago
Photo
Tumblr media
Like a fairytale✨
1 note · View note
mervesoyozen · 7 years ago
Photo
Tumblr media
MOTHER BIRTH LIFE @motherbirdlife Bu aşk olmalı bebeğim Çünkü gözlerine bakmak öldürüyor beni Bu aşk olmalı çünkü Her uzağa gittiğinde beni yönetiyor..! :)))
348 notes · View notes
mervesoyozen · 8 years ago
Text
Gürcistan’da kayak cenneti; Gudauri
Tumblr media
Gürcistan‘ın Türkiye ve Avrupa’ya alternatif iki güzel kayak merkezinden birisi; GUDAURİ. Üstelik de vizeye ihtiyaç duymadan ülke sınırlarından çıkabileceğiniz kimlikle seyahat alternatiflerinden birisi. Tiflis’ten 120 km uzaklıkta Gürcistan’ın genç ve hızla gelişen kış sporları merkezi ,Büyük Kafkas dağlarının güney eteklerinde bulunan bir kayak merkezidir. deniz seviyesinden 2.196 metre yükseklikte yer alan tesis yamaçlarındaki ağaç dizilimi sayesinde çığa karşı güvenli olarak kabul edilir. kayak sezonu aralık ayından nisan ayına kadar sürer. 
Tumblr media
Gudauri Pist Haritası 
Gudauri Türkiye’deki birçok kayak bölgesinin aksine uygun ski-pass’leri, düşük maliyetli konaklama imkanları bulunan, yanı sıra otel ve cafelerdeki uygun yemek-alkol fiyatlarıyla da cebe dost diyebilirim.  
Tumblr media
Bolgedeki en iyi otel Marco Polo. Ilk telesiyejin hemen dibinde. Biz Hotel Gudauri 2100′de kaldık adı üzerinde 2100 metrede yer alıyordu ve manzarası, yemekleri oldukça tatmin edici ve piste ara bir yolu kullanarak kayak takımlarını ayağınızdan çıkarmadan geçebiliyorsunuz. 3 gece 4 gün için Tam Pansiyon oda fiyatı olarak ortalama 2.000 TL civarı bir rakam ödedik. Ancak Ala-Carte restorant yemekleri de TL karşılığı ortalama 25-30 TL olarak oldukça ucuz, alkol ise bahsetmiyorum bile lakin 2-3 TL karşılığı harika şaraplar içip ülkeden dönerken şişesi 6-7 Euro civarı şampanya stoğuyla gelebiliyorsunuz.
Tumblr media
Pistlerdeki eğimler %30 civarında. Ski-pass’ler ise günlük 30 TL civarında bir karşılığı var. Gudauri’de sadece bir teleski gordum (arada gereksiz bir vadide calisiyor), bunun disinda bir tane 8 kisilik gondol ve bir suru 4 kisilik telesiyej var. Teleski disinda tum liftler modern, bakimli ve hizli. Ekipman kiralamak günlük 50 TL civarında ve Uludağ’daki gibi eskimiş, kirli olduğunu hayal etmeyin. Son derece titiz bir hizmet kalitesi anlayışına sahipler. Bunun yanında otellerdeki bazı çalışanlar tipik Rus kabalığnda olduğu için bu duruma pek takılmamanızı tavsiye ederim.
Tumblr media
Profesyoneller için pistlerle ilgili olarak değinebiliceğim en önemli noktalar; 
1- Hava kararmadan 1 buçuk saat önce kapatıyorlar ve  sadece cuma ve cumartesi günleri gece kaymak mümkün 2-Boardcular ve off-pist severler için kötü haber ; pistlerde neredeyse tek ağaç bile yok. yani gudauri'ye 10 günden fazla kar düşmediği zaman rüzgar ve soğuktan dolayı pist dışında kalan, Snowcatlerin girmediği alanlar buz pateni pistinden hallice bir kıvama geliyorlar. Böylece off-pist kaymak eziyet halini almaya başlıyor. 
Tumblr media
Bölgedeki dağlar neredeyse Alp Dağları ile aynı enlemde yer almaktadır. Dağa çıkışı oldukça virajlı bir zahmetli kara parçasından oluştuğu için ulaşım için ne yazıkki yaklaşık 2,5 saatlik kara yolculuğu sizi bekliyor. Bu konuda internet üzerinden işleyen profesyonel shuttle hizmetleri mevcut değil ve bu işi çeşitli bloglardan şoförlere ulaşarak ortalama 50 $ karşılığında özel hizmet alabiliyorsunuz ancak sizin şoförünüz de bizimki kadar sıfır ingilizce, virajlara sert ve hızla giren, yolda yüksek ses rap rus müziği dinleyen bir adam ise çok ŞANSLISINIZ(!) demektir. Bu konuda kalacağınız otelden de yardım alabilirsiniz. Transfer için ulaşabileceğiniz detaylar linktedir. http://www.gudauri.info/ 
Gudauri’ye ulaşmak için kış gelmeden Pegasus’un uygun tarifelerini takip edebilir veya yine THY, Pegasus’un yılbaşı promosyonlarından faydalanarak kişi başı 250-300 TL arasında uçak bileti alarak tatilinizi planlayabilirsiniz. 
Burayi fiyat/fayda bakimindan şiddetle tavsiye ediyorum.
3 notes · View notes