mor-defter'in kapakları anlamımı yitirmediğim sürece, yani varolduğum sürece, kapanmayacak. platform kapansa dahi bu defter her sızımı barındıran ruhum görevini üstlenecek. arada bir bu deftere uzak kalıp dünyayı anlama davamı güçlendirmeye çalışıyor olabilirim lakin asla bağımsız değilim.
Don't wanna be here? Send us removal request.
Text
köşe başında vurulanın öyküsü
nereden gelsem bozuk satıh
nereden gitsem sürgün başlar
köşe başında vurulanın öyküsü bu
güneşi en çirkin pabuçlarla giyerim üzerime
bir adım ötem küfür
iki adım ötem tenha
ben bu pabuçlarla koşmayı bilmiyorum
ruhumun libası öyküden eski
soyunup gelsem tenhana
bir kez daha vurulur köşe başında
ayıplanır adım,
kendini bilmezlikten hükmüm asılır
anla
ben o tenhanın hüküm bilmezliğine
gövdemi emanet ettim
bildiğim tek satıh
hecelenmeyenin öyküsü
hangi elle avuçlanır hoyrat yüzün
hangi bakışla açığa kavuşur gözlerin
anla
ben her gece omuzlarımı çıkarır
her köşe başında tekrar giyerim
yoksa nasıl asılırım tenhana?
yükten ağır olmasa omuzlarım
hatırlar mısın
ben büyük kurşunun yarasını avuçlarımda
geceleyin kapına getirmiştim
nereden tutulur bilememiştin
o vakit senin hücrende ağlamıştım ben
köşe başlarından koşarak kaçtım
tenhanda dinlendim yalnız
o tenhada vurmak istemedim seni
bir kurşun yarası, ağırdı gecenden
geceni kanla bozmak istemedim
bağışla,
ancak böyle zikredebilirdim ismini
tenhanda görünürdü acizliğim
sarmak istesen çatlar kemiklerim
bağışla,
deviremedim içimdeki yalnızlığı
İbrahim,
gönlünü put sanıp da kıramam
o öyküde ayıplanır adım hâlâ
Z,.
1 note
·
View note
Text
“kalbimin kuşu, güzelim, küçüğüm.
öfkesi bile merhametli olanım.
bir çok cümle kurardım ama hayatımdaki yerin hep ayrı olacak bu kapsar her şeyi.
ben çok yakında öleceğim, hissetmek değil bu, biliyorum.
hoş kal, hoş yaşa ve beni,
sana rağmen unut.
seni bu dünyada çok sevdim.”
1 note
·
View note
Text
tütsüler, çarşaflar ve aşk
kasıklarını karnımda hissederek saç telinin yüzüme düşmesine izin veriyorum
gözlerime değen ela rengi düşünüyorum
kavruk tenine ter damlalarım düştüğünde yanık bir koku yayılıyor
çünkü sana her değdiğimde yakıcı bir acı hissediyorum
kokun bir daha duyulamayacağını söylüyor dudaklarından dökülen kelimelerle
seninle kumsalda koştuk mu hiç
hep durağandı ruhlarımız yan yana
sadece sevişirken birbirimizin duygularını yakalamaya çalışıyorduk
��ünkü aşinaydık evvelden
bu büyü anımsatıyor bana tütsünün ıslak çarşafa bıraktığı kokuyu
seni sevmekte biraz hor
biraz da çırılçıplaktım
her bileğimi kavrayışında yalınayak koşuyordum dizlerine
her sarmalayışta biraz daha yeniliyordu omuzlarım göğüs kafesine
beyaz çarşaflar, otel odaları
tütsünün kesik lavanta kokusu
hissettiğim ilk aşk
hissettiğim ilk ten
hissettiğim ilk yenilgi
hiçbir şey daha değerli olamazdı ışığı körleşen gözlerinden
eğer kendimi bulabilseydim
aşağılık gibi hissettiriyorken dokunuşun otel odalarında
beni sevdiğini düşünmek istiyordum
koşmuyorken ilk çığlığımda yanıma
beni duyanın ilk sen olduğunu bilmek istiyordum
gözaltlarımı karanlığa boyarken
bunun bize özel hazırlanmış bir tarif olduğunu sanırdım
kasıkların her battığında parçalamak istedim tüm kemiklerini
sonra hepsini öpüp tekrar içmek istedim terini
o avuçlarla beni boğmana rağmen
tüy gibi kalırdı ellerim avuçlarında
ve sormak isterdim senin için ne anlama geldiğimi
ağaçlı yolda arkandan koşup sırtına muhtaç gibi sarıldığımda anladım
giderken arkana dönüp bakamayacağını
hoşça kal
hoşça kal
hoşça kal
ben hâlâ o yokuşu çıkıyorum
1 note
·
View note
Text
hâlâ bakar dururum ellerinin fotoğrafına
eskimiş 1 sene daha
2 notes
·
View notes
Text

Tumblr'da 9. yılımı dolduruyorum 🥳
3 notes
·
View notes
Text
üstüne titrediğim her şeyi yitirmeyi öğrendim çoktan
söz ver seni yitirmeyeyim anne.
0 notes
Text
"inandığım tek tanrısın." hafifçe gülümsedi. "çünkü inançsızın tekisin." başımı iki yana salladım, yüzünü hafifçe sevdim. "hayır. hepsini görsem de sadece sana inanacağım."
208 notes
·
View notes
Text
anlam bulduğum her şeyi yıkmam gerekiyormuş, yıktım
beni daha fazla yakışıksız ruhlarınıza iliştirmeyin
0 notes
Text
04.10 cygnus
böyle bir gecede kaldırıp baktı insan gökyüzüne
ve yıldızlar çarmıha gerilmiş gibiydi
birden oluverdi her şey
damarlarını kene sandı tenine batırıp batırıp çıkardı
sonra kustu içinden kenenin leşini
fark etti
böyle bir gecenin bulut tutmazlığında
kustuğu ne kene ne de leşi idi
ruhunun son damlalarını kustu damarlarından
bulanık baktı gözleri
saydı
kırktan fazlaydı yıldızlar
bir bulut çarmıhta kurban edilen yıldızın üzerini örtüyordu
atmosferi başında hissetti
öylesine yakındı ki
yıldızlar birer kene gibi batıyordu leşine
ruh,
ne kanımı taşır ne kanımı çekersin
damarlarımı bu kadar ne bulandırırsın?
çarmıha astırır mısın kırılgan boynumu
Tanrı’nın astığı yıldızlar gibi
örter misin toprakla şu leşimi
geceyi bulutun örttüğü gibi
sürgünümü uzatma benim
keneleri aç bırak
damarlarımı sil
as beni
19723 zs
1 note
·
View note
Text
hiçbir yere ait hissedememekle ait hissettiğim tek yerin arasında sıkışıp kalmışım
ait hissetmemenin başıboşluğu
beni cadde cadde koşmaya zorlarken
sen bir bankta oturmuşsun
ben o bankı çok kez aramışım
ne çiçekli yolların vardı bana serdiğin
ne de akşamüstü rüzgarlığın
ben hiçbir tende böyle yenilmemiş
hiçbir nefeste böyle doğmamıştım
sevgilim senin adın “zor”
benim adımsa senin dilin
sevgilim senin kokun “barut”
benim kokumsa senin terin
ne kendimi seninle var ettiğimden
ne de kendimi seninle bulduğumdan
şu kalbimi parçalayıp parçalayıp bir tek seni parçalayamadığımdan!
aşkın en karanlığından yürüyorum
yine en karanlığına doğru
hiçbir ışık parçası bu karanlıktan alıkoyamaz beni
hiçbir lavanta keskin olamaz karanlığının kokusu kadar
senin damarlarında gezinen kan
yakın bana kendi damarlarımdan bile
senin alnından süzülen ter
yakın bana kendimden bile
ben şimdi en kanlı sahnesindeyim bu oyunun
ve korkarım mendilimdeki kan seslerinden
“bir mendil niye kanar?”
kendi yarasına aşina olamayan bir gün kanar!
“bir mendil niye kanar?”
kendi kanına yabancı olan her mendil bir gün kanar!
sevgilim, sen inanmazsın
ben dün az kalsın yıldızlı tepemizde tanrıya inanıyordum
sevgilim, sen bilmezsin
ben dün az kalsın sonsuza kadar yıldızlı tepemizde kalalım diye tanrıya yalvaracaktım
ve tanrı dile gelecekti o an
ya canımı almayı teklif edecekti
ya seni benden
oysa her şeyden yakın tanrı bile bilmiyordu
seni yanımda istediğim kadar canımı bedenimde istemedim
şakaklarım şakaklarında
tek duamın kıyısında
bileğin alnımda
yaşamanın üzerimdeki eğrelti duruşuna bile minnettarım
*zeynep sevindik
16.07.23
0 notes
Text
seni huzuru arayan yağmalanmış bir hayatı ararken sevdim
öptüğü her şeye az önce kırılmış bir çocuk gibi
5 notes
·
View notes
Text

“bütün hasta insanların hastanelerde olduğunu mu sanıyorsun sen?”
378 notes
·
View notes
Text
avucuma diktiğin karanfil her solduğunda onu tekrar can rengine boyuyorum
köşe başlarında bakışlarını tekrar tekrar gözlerime değdiriyorum
beklemekten de mavi bir yerdeyim
ağrıyor avucumda büyüyen karanfil
odanın içinde kendi adını unutmuş biri
odanın içinde küskünlüğünden kendiyle konuşamayan biri
o biri ki mum alevinde tekrar yangın külüne çağırsam sönecek karanfil
sessizce inanıyorum aşkın en tutuk cümlelerine
sessizce inanıyorum aşkın en coğrafyasız ve zaman bilimsiz haline
öyle sessiz bekliyorum ki aşkı anlatan her serenat utanıyor gürültüsünden
öyle sessiz ki akıl
öyle sessiz ki gitar
kalp yalnız karanfil yapraklarının mum alevinde çatırdayışını duyuyor
aşk ki örgütlenmek
aşk ki henüz vakit varken
aşk ki Paris yanıp yıkılmadan
aşk ki bekleyen en güzel havada gelmesini sevdalısının
tüm damarlarımı yakan aşk bile konuşamıyor benimle sessizliğimin gürültüsünden çekinerek
*zeynep sevindik
1 note
·
View note
Text
sevgilim
tanrı gibiydin
seni görmeden sevebiliyordum
tanrım bana can verdi
sen öldürüyordun
9 notes
·
View notes