oncusnck
oncusnck
quetes, literatur & myself
10 posts
spotlights of life
Don't wanna be here? Send us removal request.
oncusnck · 4 years ago
Text
“Kolomb’un bazı yeni, bilimsel anlayışlara dayanan görüşlerinin, 'dünyanın düz' olduğu batıl inancına sahip kişilerin direnciyle karşılaştığı yolunda yaygın bir mitos vardır. Aslında, 15. yüzyıla gelindiğinde dünyanın yuvarlak olduğu görüşü oldukça yaygındı. Klasik Yunan ve Roma yazarlarından alıntıları, dinsel mistisizmi ve kötü bilimi birbirine katıp karıştıran, Kolomb’un kendisiydi. Hristiyanlığı Apocalypse'den (Kıyamet) önce kurtarmak üzere kendisinin, Tanrı’nın atanmış bir aracısı olduğuna inanır olmuştu.10. yüzyıl Arap coğrafyacısı El-Fergani'nin (ashında doğru olan) hesaplarını yanlış anladığı için, dünyanın çevresini yüzde 25 daha küçük sanmıştı. Çin ya da Japonya'ya birkaç hafta içinde varacağı ve Marco Polo'nun zamanında (200 yıl önce) Çin'i yönetmiş olan 'Büyük Han'ın uyruklarıyla karşılaşacağı umuduyla 3 Ağustos 1492'de üç küçük gemi ile yola çıkmıştı. Bunun yerine Ekim'in ikinci haftasında Karayipler'de küçük bir adaya ulaştı ve buradan şimdi Küba ve Haiti olan adalara yelken açtı.”
Chris Harman, Halkların Dünya Tarihi, sayfa 120
0 notes
oncusnck · 4 years ago
Text
İsveç’te hekimlik
Başlamadan kısa bir not… Bu yazı TATD Acil Tıp Bülteni Mart 2021 sayısı için hazırlanmıştır. İyi okumalar…
Kuzeyin soğuk ama sempatik bir o kadar da şahsına münhasır (bknz. Corona-İsveç ekolü) ülkesinden tüm acil tıpçılara selamlar. Mesleğini şu anda İskandinavya’da sürdürmekte olan bendeniz sizlere becerebildiğim ölçüde İsveç’ten ve burada Acil Tıpçı olmaktan bahsedeceğim. Bunu yaparken bu yola nasıl ve hangi koşullarda girdiğime az biraz değinip aklında yurtdışı olan arkadaşlara da bir fikir verebilmeyi amaçlıyorum.
Öncelikle bilmeyenler için kısaca kendimden bahsedeyim. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi mezunu olup, gerçek anlamda mesleği ve Acil Tıbbı, Bakırköy Sadi Konuk EA Hastanesi’ndeki asistanlığım sırasında öğrendim. Sonrasında mecburi hizmet, devlet, özel sektör derken şu an, bazen kendim de şaşırsam da İsveç’in Helsingborg adındaki şehrinde mesleğe devam ediyorum.
“Neden İsveç?”
Neden olmasın? Açıkçası bu soru burada da en çok duyduğum sorulardan… Asistanlığım döneminde defalarca ertelediğim “Observership” planımı, “lanet olsun” dediğim klasik bir mecburi hizmet gecesinde hayata geçirmeye karar vermemdi aslında her şeyin başlangıcı. Observerlık için şu anda da çalışmakta olduğum hastaneden kabul edilip, Observer programının son gününde ise iş teklifi almam nedeniyle kolları sıvayıp dil öğrenmeye başladım. “Neden İsveçte observerlık?” sorusu ise bu yazının sınırlarını zorlar… Belki başka bir yazıya…
“Dil öğrenmek”
Açıkçası iş teklifi alana kadar meselenin bu kadar ciddiye bineceğini çok da zannetmiyordum. Lakin iş teklifi aldığım için kurum içi tayin istemek ya da bavulumla kapılarına gidip “Ben geldim!” demem de yetmezdi (bir ara bunu da yapmayı düşündüm gerçi). Peki nasıl olacaktı bu iş? Observerlık sürecini İngilizce ile halletsem de gereken en önemli şart C1 seviyesinde (en üst seviye:C2) bir İsveççe idi. Ve bu dili hayatınızın geri kalan kısmında mesleğinizi icra ederken kullanacağınızı düşünürseniz nasıl bir dil öğrenme süreci olması gerektiğini tahmin edebilirsiniz.
“Sınavlar sınavlar sınavlar…”
Kâğıt kürek işleri tamam… Dil de öğrenildi… Sırada ise tıbbi yeterlilik kısmı var. Avrupa’da birçok ülkede şart olarak genel tıbbi bilginin ölçüldüğü teorik ve pratik 2 aşamalı sınavları da geçmeniz gerekiyor. Buraya kadar hiçbir detayı vermeden kısaca bahsettiğim süreçler ülkeden ülkeye ufak farklılıklar gösterse de temel olarak aynı mantıkta ilerliyor. Sırasıyla: Doktor olduğunu kanıtla (kâğıt-kürek işleri), dili öğren (C1 sınavını geç) ve tıbbi yeterlilik (yine sınav) …
Ve eğer bütün bu aşamaları geçtiyseniz tebrikler! Artık o ülkede iş aramaya başlayabilirsiniz… En azından İsveç için kabaca böyle.
Yola Çıkmadan “Egolarını ve öz güvenini yavaşça yere bırak”
Dünyanın hastasını bakan, defalarca kritik girişimler yapmış, sayısız CPR’a imzasını atmış olan sen, bu şaşalı geçmişinin herhangi bir öneminin olmadığı bu ülkeye ya da Avrupa’ya hoş gelmiş oldun. Buraya kadarki bu uzun girizgahın amacı az da olsa bu sürecin maddi, manevi ve psikolojik arka planına dair bir fikri uyandırabilmekti. Çünkü bundan sonrası egolarının ve öz güveninin bir miktar daha zedeleneceği bambaşka bir süreç… Ama iş ortamımdan konuşmadan önce “Turistik” Avrupa ile “normal” Avrupa arasındaki farkı vurgulamakta fayda var. Keza Avrupa’da çalışmak denince “başkalarının düşündüğü” ile “gerçekte olan” arasındaki fark anlamlı. Her gün bir müzesini gezdiğin, meşhur bir heykelin önünde selfie çektiğin, kahvesini içip, güzel bir caddesinde yürüyüş yaptığın, anılarındaki Avrupa’dan ziyade artık orası senin yaşamak için çalıştığın bir yer. Yaklaşık 50-70 m2 büyüklüğündeki bir evde, temizlikçi/bakıcı “lüksü” olmayan, çamaşır günü için çamaşırhaneden sıra alan sıradan bir Avrupalısın. Sıradan bir Avrupalısın çünkü bu bahsettiğim şeyler burada orta-üst gelir sınıfı için gayet normal koşullar. Asgari ücret ile ortalama bir doktor maaşı arasında yaklaşık 1000-2000 Euro fark olduğunu ve ortalama bir ev kirasının da 1000 Euro olduğunu göz önüne alırsak çok da garipsemeye gerek yok. Lakin Türkiye’deki mevcut koşullarını bırakıp yeni “maceralara” atılmak isteyenlerin bu konuları araştırmadan veya hesap kitap yapmadan bu yola girmemesi önerilir. (Kanıt Düzeyi A-Öneri düzeyi Sınıf 1)
Artık yazının asıl kaleme alınma konusuna girmeliyim. Ama bir şekilde tüm bu süreçlerin birbiri ile alakalı olduğu gerçeği de göz ardı edilemeyeceği için bazı ön bilgilendirmeleri yaparak başlamak istedim. Bundan sonraki kısımda ise biraz daha spesifik olmaya çalışacağım. Lakin yazacaklarım İsveç özelinde olup, diğer Avrupa ülkeleri ile farklılıklar barındıracağını belirterek devam ediyorum:
Uzmanlığımız Kabul Oluyor mu?
Evet kabul oluyor. Fakat hemen değil! Uzmanlığının kabul olabilmesi için toplamda MİNİMUM 1,5 seneyi bulan ve bir nevi asistanlık benzeri bir süreçten geçilmesi gerekiyor. Bu sürenin ilk 6 ayı tıbbi lisansının onaylanması için bir süpervizör eşliğinde çalıştığın kalan kısmı ise tıbbi uzmanlık lisansının onaylanması için o klinikte asistan olarak geçirmen gereken süreden oluşuyor.
İsveç’te Acil Tıp Var mı?
Var. Bağımsız bir uzmanlık dalı olarak 2015 yılında kabul edildi. Bu yüzden halen diğer branşların etkisi hâkim. (Bknz. Hava yolu için yoğun bakımın aranması…) Fakat diğer bir açıdan Acil Tıp uzmanı sayısının henüz yeterli düzeyde olmamasından ötürü “Acil Tıp” iş olanakları açısından diğer branşlara oranla daha avantajlı.  Yani tabi ki garantisi yok ama acilci isen iş bulursun.
Çalışma Saatleri ve Şiftler
Haftalık çalışma saatleri 40-45 saat arasında değişiyor. 24 saat nöbet ya da gün aşırı nöbet YOK. İstesen de tutamazsın. 3 tarz şift mevcut. Kabaca gündüz (08:00-16:30), akşam (14:00-22:00) ve de gece (20:00-08:00). Gündüz ve akşam şiftlerinin 30 dakikası devir için, 45 dakika-1 saatlik bölümü ise okuma/çalışma veya araştırma için ayrılıyor. Gece nöbetleri, haftasonları veya tatil günleri daha fazla katsayı ile çarpıldığı için oluşan fazla mesainin bir bölümü tatil günü olarak, bir bölümü de para olarak sana iade ediliyor.
Hasta Bakımı ve Temel İşleyiş
Her ne kadar Acil Tıp Eğitimimizi uluslararası öneriler ekseninde alsak da bunun pratikteki yansıması o ülkenin koşullarına göre farklılıklar içerebiliyor. Lakin asistanlığının veya uzmanlığının çoğu günü kriz koşullarında geçmiş benim gibi bir acil tıpçı için gerçek anlamda krizin hemen hemen hiç yaşanmadığı yeni bir ülkede mesleğini icra etmeye çalışmak kulağa hoş gelse de zorlayıcı idi. Söz gelimi BT/MR okuyabilmemden ziyade vertigo ile gelen bir hastada görüntüleme yapmadan santral nedeni dışlayabilme becerim daha kritik bir öneme sahip.  Çok iyi santral kateter takabilmemdense artrosentez yapıp septik artrit tanısı koyabilmem daha elzem… Konsültanlarla yapılan tartışmalarda edindiğim ikna becerilerim veya cevvalliğimin artık bir önemi yok. Tam tersine hastanın yatış endikasyonu var ise başka kimseye sormadan yatırabilirim. Fakat hastanın acilde ve veya serviste alması gereken tedaviyi, kontrol tetkiklerini, kronik hastalıkları nedeniyle alması gereken ilaçları düzenleyebilmem gerekiyor.  Uçana kaçana antibiyotik yazmamdansa, DVT tanısı koyduğum hastanın 3-6 aylık antikoagülan tedavisini KVC’ye ya da Kardiyolojiye danışmadan planlayabilmeliyim. Bu örnekler çoğaltılabilir. Asistanlığımız süresinde zaten almış olduğumuz tüm bu bilgi/becerilerinden bazıları mevcut koşullar, imkanlar veya gerekliliklerden ötürü geri planda kalabiliyor, bazıları ise daha öne geçebiliyor. Ama ülke dışına çıkıldığında senden beklenen şey, günü kurtarman veya kahraman olman değil tam tersine kitabına uygun davranman.
Kaç Hasta Geliyor?
Yeterince… Burada nitelik nicelik tartışması söz konusu aslında biraz da. Ortalama bir sayı vermek İsveç’in diğer bölgelerini bilmediğim için mümkün değil. Ama bir acil tıp doktoru saat başına 1-2 hasta bakıyor dersem abartmış olmam diye düşünüyorum. Gerçekten de Türkiye’deki meslektaşlarım için çok komik bir rakam olsa da bu sayının arkasında yatan bazı niteliksel özelliklerden bahsetmeliyim. Öncelikle Türkiye’de “yeşil” dediğimiz hasta toplamı burada acile gelmiyor. Gelse de triaj hekimi ya da çoğunlukla triaj hemşiresi tarafından ilgili birinci basamağa ya da eve yönlendiriliyor. İçeri gelen hastaların veya ambulans ile gelenlerin hepsi sarı/kırmızı sınıfına dahil hastalar. Bu hastaların muayenesinin yapılmadan önce çoğunlukla geçmiş dönem hasta dosyaları doktor tarafından inceleniyor ve gerekli notlar alınıyor. Hasta ile bu sırada bir hemşire çoktan buluşmuş oluyor ve vitalleri ile beraber hastayı size sunuyor. Hastayı muayene ederken sizden istenen detaylı ve eksiksiz bir muayene yapmanız (geçmiş öykü, alerjileri, mevcut ilaçları vs. vs. ). Sonrasında tetkik ve tedaviyi planlıyorsunuz.  Nihayet hasta muayenesi bittikten sonra hastadan edindiğiniz tüm bilgileri dosyalamanız gerekiyor. Bunun için mikrofon benzeri bir aparat yardımıyla hasta dosyasını ses kaydıyla bilgisayarda oluşturuyorsunuz. Ve tüm bu süreçler hastanın durumunun ne kadar kritik olduğuna bağlı olarak olması gerekenden daha uzun sürebiliyor.
Şiddet, şikâyet?
Bu başlıkla ilgili yazacak çok bir şeyim yok. Şu ana kadar (2 sene) ne bir şiddet olayı yaşadım ne de tanık oldum. Sadece doktora değil insanların birbirlerine karşı saygılı olmasının tabii ki de bunda payı çok büyük. Hastaya gerekli zamanı ayırıp, muayene-tetkik ve tedavi sonrası gerekli bilgilendirmenin yapılabildiği koşullarda hasta memnuniyeti arttığı gibi tıbbi hata oranı da düşük seyrediyor doğal olarak. Buna bağlı olarak şikayetler de az oluyor. Fakat şikâyet konusu ise bizde algılandığından biraz daha farklı. Şikayetlerin ele alınma şekli daha çok mevcut sıkıntının tekrarlanmaması için neler yapılabileceği üzerine. Şayet birini kasten öldürmediniz veya sakat bırakmadınız ise mesleki yaşantınızı derinden etkileyecek bir problem yaşamanız düşük bir olasılık. Dava, Malpraktis, Sigorta vs. kelimelere halen yabancılar ve umarım uzun bir süre daha böyle devam eder…
Peki mutlu muyum?
Daha önceden observerlık yapmış olmanın verdiği tecrübe nedeni ile neyle karşılaşacağımı bilmek açıkçası büyük bir avantaj olmuştu. Bu sayede kendimi zihnen az da olsa hazırlayabilme şansım oldu. Ve hiçbir adım amiyane tabir ile “PAT” diye hallolmadığı için hazırlık süreci sindire sindire ilerledi. Tüm bunlar ötesinde mutlu olup olmamak ne beklediğiniz ile alakalı. Kendi adıma mesleki önceliğim güvenlik, huzur ve sağlıklı koşullarda çalışmak olduğu için ve mevcut koşullar bunu sağladığı için mutluyum. Mesleki tatmin, dostlarım, ailem, “Rule Out”, gece yarısı lahmacunları ve nöbet ertesi aktiviteleri ise özlediğim, yerini kolay kolay dolduramayacağım eksikler olarak söyleyebilirim.
Son Söz…
Tavsiye vermeyi seven biri olmadığım gibi haddime de düşmez lakin bu ve benzeri kararların üzerine iyice düşünülmesi gerekiyor. Belli bir yaştan sonra yaşadığın şehri değiştirmek bile yeterince kritik bir karar olabiliyorken, bunu ülke bazında yapmak ciddi cesaret isteyen bir iş. Yine de insanoğlu doğası gereği macerayı seviyor, yeni arayışlara yelken açıyor.  Buna değip değmeyeceği ise son kertede size bağlı.
Umarım aklında yurtdışında çalışma planı olan meslektaşlarıma en azından İsveç’e dair fikir verebilmişimdir. Şimdilik hoşçakalın. Daha güvenli, sağlıklı ve huzurlu günlerde tekrardan karşılaşmak ümidiyle…
Sevgiler, saygılar….
Dr. Öncü Sancak
17.10.2020
Helsingborg
Ek bilgi için: https://open.spotify.com/episode/2Q3RxWmerQFeVyuxruTxDs?si=9JmLEbIvRPGCEftFgJCwVw
0 notes
oncusnck · 7 years ago
Quote
Yeni bilimlerin böylesine olağanüstü bir değişikliği sağlamasına, hepsinden önce çevrenin değişebilirliğini ortaya koymasına bakılıp sanılmasın ki, bu bilimlerin ruhu biz insanların benliğini dolduruyor ve yönlendiriyor onu. Yeni düşünüş ve duyuş biçiminin büyük insan kitlelerinin ruhuna gerçek anlamda işlemeyişinin bir nedeni, doğanın sömürülmesi ve boyunduruk altına alınmasında pek başarılı olan yeni bilimlerin, egemenliğini kendilerine borçlu yeni sınıf, yani burjuvazi tarafından engellenmesidir; bir başka nedenini de, henüz karanlıklar içindeki bir alana el atmaktan, yani doğanın sömürüsü ve doğanın dizginlenmesi sürecinde insanların birbiriyle karşılıklı ilişkileri üzerine eğilmekten alıkonulması oluşturuyor.
Brecht-Tiyatro için Küçük Organon
0 notes
oncusnck · 8 years ago
Text
The Tetrapharmakos
"Don't fear the gods, Don't worry about death; What is good is easy to get, and What is terrible is easy to endure." Epicurus
1 note · View note
oncusnck · 8 years ago
Quote
Be ashamed to die until you have won some victory for humanity
Horace Mann
0 notes
oncusnck · 9 years ago
Quote
Cinsler arasındaki cinsel çekimin gerginlikten kurtulma gereksinimiyle kısmen ilgisi vardır; gerçekte bu çekimi yaratan, diğer cinsel kutup ile birleşme gereksinimidir. Aslında cinsler arasındaki çekim sadece cinsel çekim olarak ortaya çıkmaz. Erkeklik ve dişilik özellikleri cinsel işlevlerde olduğu gibi kişilikte de görülür. Erkek kişilik nüfuz etme, önderlik, aktivite, disiplin ve serüven tutkusu gibi özelliklerle belirlenir, dişi kişilik ise üretken bir kavrama yeteneği, koruma isteği, gerçekçilik, sabır ve annelik duygusu gibi özelliklerle tanımlanır. (Her insanda iki cins özelliklerinin birbirine karışmış bir halde bulunduğu, ama “erkek” ya da “dişi” cinselliğine uygun olanların ağır bastığı unutulmamalıdır.) Eğer bir adamın erkeğe özgü kişilik özellikleri duygusal anlamda hala çocuk kaldığından az gelişmişse, o kişinin bu eksikliğini sadece cinsel yaşamda erkek rolünü üstlenerek giderdiğine sık rastlanır. O zaman erkeğe özgü kişilik özelliklerinden pek emin olmadığı için, erkekliğini sadece cinsel yaşamda kanıtlamak zorunda olan bir Don Juan tipi çıkar ortaya. Erkekliğinin felce uğraması daha aşırı bir ölçüye varırsa, o zaman sadizm (şiddete başvurmak) erkekliğin yerine geçen başlıca sapkınlık olur. Dişiliğe özgü cinsellik zayıflar ya da saparsa ya mazoşizme ya da sahip olma hırsına dönüşür.
Sevme Sanatı, Erich Fromm, Payel Yayınları 10.basım syfa:41
0 notes
oncusnck · 9 years ago
Text
Bilmek ve Sevmek Üzerine
"Hiçbir şey bilmeyen hiçbir şeyi sevmez. Hiçbir şey yapamayan, hiçbir şeyden anlamaz. Hiçbir şeyden anlamayan insan değersizdir. Oysa anlayan kişi aynı zamanda sever, farkına varır, görür... Bir şeyin aslında, ne kadar bilgi varsa daha fazla sevgi vardır... Tüm yemişlerin çileklerle aynı zamanda olgunlaştığını zanneden kişi üzümlere ilişkin birşey bilmiyor demektir." Paracelsus
0 notes
oncusnck · 9 years ago
Quote
"The philosophers have only interpreted the world, in various ways. The point, however, is to change it."
Karl Marx, Eleven Theses on Feuerbach
0 notes
oncusnck · 9 years ago
Text
Psikolojiye evrimsel bakış açıları...
“...İnsan beyni, insanların şu anda yaşadığından farklı sosyal ve makro-çevre koşulları altında evrimleşmiştir. Eğer bu modüller evrimleşirken uygun psikolojik uyumlara dayandılarsa, o halde şimdi bu modüllerle modern dünya arasında bir uyumsuzluk olacaktır. Bu nedenle, insan davranışlarının temelini oluşturan uyumların uyumsal avantajlarını kaybettikleri ve bunun yerine maladaptif patolojiler olarak görüldükleri durumlar da olacaktır...
Bazı insan davranışlarının geçmişte uyumsal avantajları olmuştur, şimdi ise maladaptiftirler. Öte yandan bir dereceye kadar psikolojik esnekliğe sahip olmamız gerekir, çünkü eğer modern dünyaya uyum sağlamamış olsaydık şu an soyumuz tükenmiş olurdu.
...Depresyon ve anksiyete gibi ruh sağlığı bozuklukları özellikle sık görüldükleri için, modern dünyada evrimleşen beynin neden savunmasız olduğunu düşünmek gereklidir...Bu olguların kökeninde, evrimleşmiş biyoloji ve gerçek çevre arasındaki, seçilmiş(uyum sağlamış) özelliklerin maladaptif yansımalarına neden olan çelişkiler yer alır...Bireylerin uyum sağlamış kapasitelerinin başa çıkabileceğinin ötesinde bir metabolik yük içeren bir çevrede yaşamaları halinde metabolik hastalıkların ortaya çıkabilmesine benzer olarak, psikoloijk sistemlerin de kapasitesi sınırlıdır...” 
Evrimsel Tıbbın İlkeleri-Palme Yayıncılık,Bölüm 10
0 notes
oncusnck · 9 years ago
Text
Cehennem
“Kudüs’e gitmiş olanınız varsa bilir, eski kentin güneyindeki dik vadi Hinnom Vadisidir. İçi tıklım tıkış filistinli mahallesidir. İbranice “ge” vadi olduğu için “Ge Hinnom” derler…
Tevrat’a göre burada vaktiyle putperestlerin tapınağı varmış, tanrı Moloh’a çocuk kurban ederlermiş…
Krallar 2.23′e göre kral Yosiah bu töreyi yasaklamış, tapınağı da yıktırmış. Ondan sonra burası Kudüs kentinin çöplüğü olmuş. Hayvan leşleri ve idam mahkumlarının cesetleri buraya atılırmış. sürekli ateş yanarmış…
Tevratta “ge hinnom” onbir yerde geçiyor…Sadece Yeremya 7.31′de günah işleyip lanetlenen Yahuda halkının ölülerinin Hinnom vadisini dolduracağı, orada kurda kuşa yem olacağı, bundan dolayı vadinin adının gözyaşı Vadisi olarak anılacağı bildirilir. Tevrat’ın Aramice tasvirinde sözcük “Gehennam” olarak geçer. Allah’ın putperestlere yönelik gazabının simgesi olarak yorumlanır…”
100 Güzel Kelime-Sevan Nişanyan, Ağaçkakan Yayınları, syf:173
1 note · View note