melankolik, sevindirik, bencil hikayeler. yer yer bilimsel. sanat da cikabilir.
Don't wanna be here? Send us removal request.
Text
Donusum
Dun hayatimin belki de donum noktalarindan birini yasadim. Belki diyorum cunku donup donmeyecegimi zaman belirleyecek.
Hayatimda ilk defa ahlaksizlikla suclandim. Ahlaksizlik deyince hemen akliniza cinsel icerik gelmesin. Oyle bir sey degil. Uzerinde calistigim bir projede cok sevdigim iki insan kendilerinin hakkini yedigimi iddia ettiler. Bunu o kadar nazik soylemeye calistilar ki uzun sure anlamadim. Upuzun cumlelerin icindeki zehri yavas yavas akittilar. Cocuk gibi aglayarak ortami terk ettim.
O kadar caresizdim ki soyledigim hicbir sey sanki zihinlerinde bir yere ulasmiyordu. Farkli dillerden konusuyorduk. Yine ilk defa erkeklerin kadinlar karsisindaki caresizligini gordum. Senden daha karmasik dusunen birine kendini anlatmaya calismak, onun soylediklerini anlamaya calismak, neye kizdigini cimbizla bulup cikarmak... Omrumden yillar gitti. Kesinlikle abartmiyorum. Akabinde sevgilimden ozur diledim tum yaptiklarim icin.
Arkadaslar bunun gercekten farkinda varin. Bir karikatur var, bu postun altina eklerim. Erkeklerin aslinda anlamaya calismadigiyla ilgili. Oyle degil dostlar, degil... GERCEKTEN anlamiyor olabilirler. Benimkinden cok daha karmasik o psikolog beyinleri gordukten sonra hic kimseye anlayissiz davranamam saniyorum. Davranmamaliyim daha dogrusu. Net olun, karsinizdakine ne dusundugunuzu direkt soylemeye calisin. Sizi anlamasi gerektigini dusundugunuz noktada, evet tam o noktada durun! Ve anlatin. Anlamiyorlar. Anlasilamayabilir. Anlamadim! Anlamadim ve bu onlari sevmedigimden degildi. Anlamak istemedigimden, onemsemedigimden degildi. Sadece ANLAMADIM.
Her neyse bunun disinda daha da onemlisi bana yanlis yaptigina karar verip sozlerimle kalbini parca parca ettigim insanlar geldi aklima. Ben kim olmustum da her seyi gordugumu, dogru degerlendirdigimi dusunmustum. Bununla kalmayip cezalandirma yetkisini kendimde bulmustum. Kimse bana mukemmel davranmak zorunda degildi. Kusursuz, gunahsiz olmak zorunda da degildi. Kim bilir ben kimlere yanlis yaptim da gelip hesap sormadilar bugune kadar, ben de kendimi mukemmel sandim. Hatani kabullenmek ne demekmis esas simdi anliyorum.
Lafi baglayamadan gidiyorum; cunku annemi ozledim. Bence yorum yazin, sizin deneyimleriniz var mi boyle? Konusalim, yazisalim.
Sevgiler
0 notes
Text
Geri donus
Hani yazarlarin bir ihtiyactan oturu bu ise baslamalariyla ilgili romantik bir dusunce vardir ya, tam da oyle bir duyguyla basliyorum bu yaziya. Aniden gelen bir duygu da degil bu. Sacma bir sekilde insani surekli rahatsiz eden, yazmasi gerekliymis gibi dusunduren bir duygu. Sacma diyorum; cunku ben yazar falan degilim:D
Kaynagi nedir diye tartismak eglenceli olurdu sanirim (tartissak ya!). Bir tur psikolojik rahatsizlik mi? Kendini ifade etme istegi mi? Sosyal hayatta kendini ifade edemedigini dusunmekten mi? Garip olan aslinda kimse okumasa da yazmak istemek. Gunluk tutmak gibi. Benim gunluk tutma deneyimlerim hep birilerinin okumasiyla baltalanmis ve beni yazmaktan sogutmustur (bir sureligine :P). Yine dayanamayip aklimdan gecenleri yaziya dokmeye basladim. Sanki aklimdan gecenler fazla geliyormus da bir yere yazarsam rahatlayacakmisim gibi. Gunluk tutmanin mutlu bir hayat icin yapilabilecek en basit hilelerden biri oldugu soyleniyor. Bununla ilgili TED’de bilimli milimli bir konusma var, bulabilsem tavsiye edecektim ama kismet olmadi.
Ben de aslinda biliminsani olmaya calisan cocuklardan biriyim ( otuzuna merdiven dayamis bir cocuk). Sinirbilim (neuroscience) alaninda doktora yapiyorum. Buradan aklima gelen her seyi paylasacak oldugum gibi bilimsel yazilara da yer vermeye calisacagim. Yukarida da girisini yapmaya calistigim gibi bu yazma olayi tamamen bencillik uzerine kurulu benim icin. Kendim icin yazacagim. Yazarken bir yandan sohbet etme fikri, uzaktaki insanlarla iletisime girme fikri beni cok heyecanlandiriyor. O yuzden blog uzerinden bu isi yurutmeyi dusundum. Yanlislarim olursa simdiden ozur dilerim. Elimden geldigince referans kullanmaya calisacagim ama agirlikla zaten yorumlarim yer alacak yazilarda. Okudugum kitaplardan, gittigim oyunlardan, seyahat ettigim yerlerden, bazen de gunluk hayatta ilgimi ceken karelerden bahsedecegim.
Bu yazilar arasinda elbette en buyuk mesaiyi bilim icerikli yazilara ayiracagim. Bunun iki sebebi var; birincisi madara olmak istemiyorum, ikincisi de sizi yanlis yonlendirmekten korkuyorum. Her ne kadar okuduklarimizda kaynak arayisi icinde olsak da cogu zaman guvendigimiz bir insanin (hatta guvenmediklerimizin de) soylediklerini tamamen dogru kabul etme egilmindeyiz. Elimden geldigi kadar dogru bilgiler vermeye calisacagim; fakat her zman goz onunde bulundurun ki insanlar hata yapar. Bilimde de dogrular anak curutulene kadar dogrudur. Dogada cesitlilik vardir ustelik:)
Esen kalin:)
0 notes
Text
Ağlayınca güzel oluyor
Zack Sociech' in hikayesini izledim az önce. Yeni değilmiş aslında ama önceden farklı bir Uyur ise demek ki gören aslında görmemiş.
Görsem de görmesem de bir şey degişmezdi zaten. Göz yaşlarına mikroskop altında bakıp fotoğraflarını çeken birini görmüştüm geçenlerde. Gülünce farklı, üzülünce farklı ağlıyormuşuz. Bu vidyoya da babam ölmeden önce böyle ağlamazdım tahminen.
Çocuğun bana göre en can alıcı lafı "You don't have to find out you are dying to start living." Yani "Yaşamaya başlamak için ölmek üzere olduğunuzu öğrenmeniz gerekmiyor." diyor.
Ne tesadüf ki bugün de Kemal Sunal' ın efsane filmlerinden "Korkusuz Korkak" vardı televizyonda. 6 ay ömrünün kaldığını sanan bir adamın hayatının yönünü nasıl değiştirdiğini anlatan. Öleceğini öğrendikten sonra yaşamaya başlayan.
Aylardır benim de aklımdan çıkmayan bu zaten. Kelimelere dökmeye, açıklamaya çalışmaya tiksindiğim şey. Nasıl olur da ölüm bu kadar içimizdeyken insanların sefil hayatlarını sürdürmekte bu kadar ısrarcı olması. Kast ettiklerimi para, namus, mobilya, dedikodu, mevki, vajina gibi anahtar kelimelere sıkıştırsam derdimi anlatmış olurum bence. Zaten yeni keşfedilmiş bir fikir değil bu. Israrla görmezden geliniyor sadece.
"Sev, iç, eğlen, çok kısa ömrün"
Kim bilir kaç yıldır kulağımda. Kim bilir kaç kişinin kulağında. Gururla söyleyebilirim ki şarkının hakkını vermek için çabalıyorum yıllardır. Fakat gördüğüm kadarıyla "Sevmek" hiç de öyle kolay değil.
0 notes
Photo

“Being a star has made it possible for me to get insulted in places where the average Negro could never hope to get insulted.”
-Sammy Davis, Jr., 1961.
94 notes
·
View notes
Text
herkes kendinden vazgeçebileceğini zanneder tabi bazı bazı:) http://www.youtube.com/watch?v=hptWFay-gmU
0 notes
Text
ilkin..
Teknoloji sevmem. O da beni sevmez. Siteye üye olma prosedürü tembel işi gibi görünse de benim kadar tembeliyle uyumlu çalışamadı. Zaten uykum kaçmasa yazmaya da üşenirdim ben.
Ne diyecektim, esas konuya gelelim.
Hah şunu diyecektim: http://www.youtube.com/watch?v=TxoFi5Lie34 we all deserve to die...
Bugün "mutsuzluğun kaynağı kötü niyettir" hipotezimi kanıtlamaya mini mini bir adım daha attım. Mutsuz oldum tabi haliyle. Bunu kendi hipotezimle açıklayamadım ama. Çünkü şu aşağıdakilerden hangisini hissettiğimi ayırt edemedim:
1. Arkadaşımın haline mi üzüldüm? (Başkası için üzülmek diye bir şey mümkün mü sorusunu getirdi sonra bu.)
2. Düşüncelerinin ne çok insan tarafından benimsendiğine mi üzüldüm?
3. Bu insanlarla birlikte yaşamak zorunda olduğuma mı?
4. Bu ortama asla ayak uyduramayacağımı düşündüğüm ve dolayısıla yalnız, çürümüş bir halde ölüp gideceğim için mi?
5. Daha kötüsü uyum sağlamaktan korktuğum için mi?
6. Düşüncelerini onaylamadığım insana (sözümona arkadaşım) beslemeye başladığım saf nefret duygusundan dolayı mı? Başına kötü şeyler gelmesi ve mutsuz olması için içten içe... neyse bu cümleyi tamamlayabilirsem hipotezimi destekleyebilirim en azından. Tam bunları yazarken sevgili yaşam aracımız feysbukta "arkadaşlarımın" sevimli deneyi de bir içimi açtı ki sormayın gitsin. Bir arkadaşımın vefat ettiğini düşündüm yazılanlardan ötürü. Ne tatlılar değil mi:) Psikolojik deneyler falan...
Konumuza dönecek olursak, neden bu kadar sinirlendiğimi açmam gerek sanırım (aslında açmak istemiyorum:( ).Aslında konu basit: Açık görüşlü olduğunu düşünen, bununla prim yapmaya çalışan bir delikanlının içindeki Anadolu erkeği'nin "benim kadınım bakire olacak, benim geçmişim önemli değil, ee öğrenmek lazım sonuçta" haykırışı beynimi beynimi deldi bugün. Fikre aşinayız elbette; fakat yüzüne baktığım, her gün oturup kalktığım insandan tiksinmek istemezdim durup dururken. Ona hep samimi değilsin, içinde tuttuğun şeyler var derdim hep. Demez olaydım, keşke hep oynasaydın bana be "gülüm"! İçindeki sümüklü şeyi görmesem de olurmuş.
Ben bu sosyal hayvan olmayı beceremiyorum ya cidden. Yaş ilerledikçe daha beter bocalıyorum. Adaptasyon problemim yüzünden doğal seçilip gideceğim, ona yanıyorum. "To kill a mockingbird" diye bir kitap var, Cameron Crowe'dan öğrendim. Okuyana şimdi bu hatırlatma: Dill vardı ya hani yazları gelen çocuk. Onun mahkemede ağladığı bir kısım vardı, yaşlı amca bir yorum yapmıştı olay üzerine, bildiniz mi? Çok net hatırlayamıyorum maalesef ama zihnime kazınmış olan: İnsanlar birbirine korkunç davrandığında sadece çocuklar ağlıyor. Buna benzer bir şey işte...
O çocuk biraz büyümek istiyor. Ağlamak istemiyor. Öte yandan ağlamayanlardan da öyle nefret etmeye başladı ki onlardan olmanın fikrine bile katlanamıyor. Bu nefret yeterince büyümemiş olsa gerek. Daha büyüyecek, öyle büyüyecek ki kim kırılmış, kim üzülmüş, kime yalan söylenmiş hiç fark etmeyecek. İşte o zaman çirkin gülümsemesiyle toplumda buruşuk bir yer bulacak.
En olası senaryo bu, evet ama çocuk inatçı gününde bugün. Başka yollar bulmaya kararlı. "Çıktıyı değiştirmek için girdinin değişmesi gerek" diye de bir kural var ya hani, oradan yola çıktı. Hiç yapmadığı bir şey yaptı. Oturdu bu sıkıcı blog'a başladı. Değişim için gerekli motivasyonu sağlayan kötü niyetli arkadaşına da teşekkür etmesi gerektiğini fark ederek çıktı'nın nefretten minik bir minnettarlığa geçişine hayretle baktı kaldı:D
0 notes