Bu blog "Su Ürünleri Mühendisliği" bilgi paylaşımı için kurulmuştur.
Don't wanna be here? Send us removal request.
Text
Su Ürünleri Mühendisliğinde Sorunlar ve Ziraat Mühendisleri Odası İlişkisi
Sorunlarımızı çözebilmemiz için öncelikle sorunlarımız konusunda mutabık kalmalıyız.
Tek sorunumuz maaşlar değildir. Çalışma şartları, mesai saatleri, sosyal haklar, izinler, mesleki risk primi, erken emeklilik hakları, yetkisizlik, mobbing, boş bekleyen ancak atama yapılmayan kadrolar gibi daha onlarca sorunumuz var. 5.000 TL maaş alsak sorunlarımız çözülecek mi hayır. O sadece işin bir ayağı.
Öncelikle unutulmamalıdır ki bizler kanun önünde yetkinliğe sahip personeliz. Tarım bakanlığının zorunlu istihdam gibi güzel bir uygulaması olmasına rağmen sadece proje onayı sırasında bir SÜM diplomasının proje ekine eklenmesi ve sorumlu müdür atanması yeterli. Sonrasında herhangi bir denetim yok. Bu eleman orada çalışıyor mu? SSK’sı yatıyor mu? Kontrol eden yok. Çünkü böyle bir talep yok. Bu talebi kim oluşturacak bizler?
Bu durumda örgütlü mücadele gerekiyor mutlaka. TMMOB’ne üye odalar ve üye sayılarını veriyorum resimde. Görüldüğü gibi, birlik içinde en fazla üye sayısına sahip 5. meslek odası Ziraat Mühendisleri Odası’dır. ZMO’nun toplam 27 tane şubesi bulunmaktadır. Su Ürünleri Sektörü’nün gelişmiş olduğu hemen tüm illerde ZMO’nun şubesi vardır. Her şubenin kendine ait bir binası, orada mesai saatleri içinde ulaşabileceğiniz daimi personelleri, gerektiğinde kullanabileceğiniz toplantı odaları, teknik ekipman ve olanakları mevcuttur. Ayrıca çeşitli mesleki haklarla ilgili yasal süreçlerde destek amacıyla kurum avukatları da merkez şubede vardır.
ZMO adı üzerinde Ziraat Mühendisleri Odası olmasına rağmen, kanunen Ziraat Mühendisleri, Su Ürünleri Mühendisleri, Balıkçılık Teknolojisi Mühendisleri, Su Bilimleri Mühendisleri ve Tütün Teknolojisi Mühendislerinin odasıdır. Ve bu oda içerisinde tüm meslek grupları aynı haklara sahiptir. Yani ZMO bizim odamızdır.
Ancak ZMO aynı zamanda bizim odamı da değildir. Çünkü 40 binin üzerinde üye sayısına sahip bu büyük topluluğun içinde bin civarı SÜM veya BALTEK üye bulunmaktadır ve bunların da sadece 100 küsür civarı aidatlarını düzenli ödediği bildirilmiştir. Dolayısıyla kanunen bizim odamız olsa da biz o odanın içinde değiliz, yani oda bizim değil.
Her ne kadar meslek odalarının bazı hak ve yetkileri yeni çıkan bazı kanunlarla ellerinden alınmış olsa da, örgütlü ve yasal en büyük meslek platformu halen TMMOB ve onun altındaki meslek odalarıdır.
Peki meslek odaları nasıl çalışır ve neler yapar? Çok uzun uzadıya anlatmak istemiyorum, dileyen TMMOB ve ZMO’nun sayfasından girip bakabilir. Ancak burada önemli olan detay şudur. Her ay bir sürü yasa veya KHK çıkıyor ve bunların her birinin kontrol edilmesi mümkün değil. Dolayısıyla çıkan veya çıkacak bir kanundaki aksaklıkları en iyi o meslek dalına mahsus kişiler fark edebilir. Ancak bu aksaklığı fark etseniz bile bunun hukuk dilinde düzeltilmesi gerekir ki bunu da ancak hukuk bilgisi olanlar yani avukatlar yapar.
Şimdi su ürünleri ile ilgili çıkacak olan yeni yasalardan, yönetmeliklerden kaçımızın haber var? Peki ZMO’nun haberi var mı? Elbette var. Peki ZMO’nun nasıl haberi oldu? ZMO içindeki cefakar meslektaşlarımız sayesinde. Hatta son çıkan bir yönetmelik ile artık bilimsel çalışma yapmak için veteriner hekim bulundurma zorunluluğu kaldırıldı. Eski yönetmelik çok saçma olmasına rağmen iptal davasının açıldığın günden bugüne 6-7 sene geçti. Bu süre içinde şu an ismini vermeyeceğim birkaç meslektaşımız ve hocamız yıllarca kapıları aşındırıp durdular. Kendi ceplerinden uçak bileti alıp, işleri takip ettiler.
Ancak bu konuyu meslektaşlarımıza anlatmaya kalksalar dinletebilecekleri bir platform yok. Daha doğrusu platform var ama içinde SÜM yok. Halbuki ZMO içinde Su Ürünleri ve BALTEK Meslek Ana Dal Komisyonu (MEDAK) ve bu komisyona bağlı birkaç şubede de MDK (Meslek Dalı Komisyonu) kuruldu. Ancak bu komisyonlara üye SÜM sayısı bir elin parmaklarını geçmez. Bakıyorum, örgütlü mücadelenin içinde yıllardır hep aynı hocalar var, yıllardır hep aynı meslektaşlar var. Hiçbir mecburiyetleri olmamasına rağmen yıllardır mücadele ediyorlar. Hem de o güçlü Veteriner lobisine karşı.
Peki bizler ne yapabiliriz? Haddim olmayarak bazı fikirlerimi beyan etmek istiyorum.
Öncelikle kafanıza göre iş bırakamazsınız, 3 gün işe gitmeyin, tazminatsız kapıda bulursunuz kendinizi. Yerinizi de biri mutlaka alır. Onun yerine örgütlenin. Mühendislerin yasal olarak örgütlenebileceği platform TMMOB’dir. Bizim de kanunen üye olabileceğimiz oda ZMO’dur.
Dolayısıyla öncelikle ZMO çatısı altında birleşeceğiz.
Sonrasında ZMO altında kurulmuş olan Su Ürünleri ve BALTEK Meslek Dal Komisyonlarına üye olacağız. Bu komisyon sadece meslektaşlarımızdan oluşmaktadır. Eğer o şubede komisyon yoksa siz kendiniz kuracaksınız.
Sonra o komisyonlarda toplantılar gerçekleştireceksiniz, maaşlar, sosyal haklar, mesleki haklar, meslek kanunu… hangi konu olursa olsun, tüzel bir yapı altında konuşup, bir fikir birliğine varacaksınız. Sonra da bu yazılı bir doküman haline getireceksiniz. Bu yazılı dokümanı da yerel ve ulusal medya aracılığıyla duyuracaksınız. Konuyla alakalı kamu kurum ve kuruluşlarına, milletvekillerine, bakanlara, bildirilerinizi göndereceksiniz. Bildirilerinizi gerekçelendireceksiniz tabii ki. Daha sonrasında da eğer bir sonuç alınamazsa hukuki kanallara başvuracaksınız. Bunun için de ZMO’nun avukatları yardımcı olacaktır. Sonra da ses getirmesi açısından, ZMO adı altında çeşitli yasal eylemler yapacaksınız. Yürüyüşler, basın açıklamaları vs vs. her şey yasal çerçevede ve sabır ile adım adım olacak. Bu bildirileri, fuarlarda, panellerde, sempozyumlarda, toplantılarda dile getireceksiniz.
Değerli meslektaşlarım, hak verilmez alınır. Ancak tehditle, şantajla, zorbalıkla değil, anlaşarak. Toplum olmanın gereği budur. Uzlaşmak ve anlaşmak.
Örneğin balık sağlığı konusu. Yıllardır tartışılıyor ve Veteriner Hekimler de haklı olarak kendi tezlerini savunuyor. Biz ise ancak bir Veteriner Hekimler Odasına bağlı şubeye (yani tüzel kişiliğe) sosyal medyadan veya başka kanallardan saydırıp duruyoruz. Aslında sadece havanda su dövüyoruz. Çünkü Veteriner Hekimlerin hakları kanunla belirlenmiştir. Her ne kadar bizler kendi tezlerimizde haklı olsak da kanun önünde onlar haklılar. Peki biz kendi tezimizi nasıl anlatacağız? Daha da önemlisi, bizim tezimiz ne?
Balığı en iyi biz biliriz, bu konuda en donanımlı eğitimi bizler aldık. Balık sağlığı konusunda da keza en donanımlı meslek dalıyız ancak kanunen reçete yazma yetkisi veteriner hekimlere verilmiştir.
Ancak su ürünleri kadar geniş bir alan, çoğunlukla karasal hayvancılık üzerine yoğunlaşmış bir meslek dalının yetkinliğine bırakılamaz. Su Ürünleri Mühendisliği bu devasa sektörün ihtiyaçlarını karşılayabilecek yeteneğe ve yetkinliğe doğal olarak sahiptir. Ancak kimse de bir Veteriner Hekimin elinden reçete yazma yetkisini alamaz. Burada bir orta yol, bir uzlaşma alanı bulunmalıdır. Şahsen bu konuda uzun zamandır kafa yoran birisi olarak bazı fikirlerim olmasına rağmen, bu fikirlerimi anlatamıyorum. Çünkü beni dinleyecek meslektaşlarım ve kanunen temsil edecek bir tüzel kişilik yok ortada. Sadece SÜMDER ve oradaki birkaç değerli hocanın gayretleriyle olacak iş değil bu. Binlerce olmalıyız.
Ne yapmamız lazım. Keşke kendimize ait bir odamız olsa dedim ben bir ara. Bir arkadaşımız da cevaben, “Yıllardır aynı masalı dinliyoruz” dedi. Evet şu an bu sadece bir masal, çünkü bu iş için mücadele veren kişi sayısı 100 ü bile bulmamakta. Bugüne kadar 2 defa Su Ürünleri Mühendisleri Odası kurulması girişimi oldu. İkisi de başarısızlıkla sonuçlandı.
Kanunen meslek odası kurulması yetkisi TMMOB’ne aittir. Bu karar genel kurulda alınır. Aramızdan kaç kişi TMMOB Genel Kuruluna katıldı? Bu genel kurula katılmadan nasıl oda kurma tezimizi anlatacağız? Aramızdan değerli birkaç hocamız ve meslektaşımız bu tezimizi genel kurula sundular ancak reddedildi. Reddedilme gerekçesi ise şuydu.
Halihazırda 10 bine yakın SUM ve BALTEK mezunu vardır. Buna rağmen kanunen kayıt olmaları gereken meslek odası ZMO’ya kayıt olan SUM ve BALTEK sayısı 1000 bile değildir. Ayrıca düzenli aidat ödeyen SUM ve BALTEK sayısı da 100 bile değildir. Bu şartlar altında siz bir oda kursanız şube masraflarınızı (ofis kirası, mobilyalar, sarf malzemeleri, sekreter, personel, elektrik, su, telefon vs) nasıl karşılayacaksınız? Komisyonlarda, yönetimlerde görev alan SÜM ve BALTEK sayısı bir elin parmağını geçmiyor. TMMOB bir miktar yardım yapıyor ancak, Türkiye genelinde en az 5 şube kurmak gerekiyor. Her şubenin masrafını birlik karşılayamayacaktır. Bu durumda kurulacak olan oda sürdürülebilir değildir. Bu nedenle SUM ve BALTEK, ZMO çatısı altında toplanmaya devam etmelidir.
İşte arkadaşlar, hayaller ve gerçekler.
Şimdi de bu durumun iyi mi kötü mü olduğuna kendimiz karar verelim. ZMO’nun 27 tane şubesi var. Hepsi emrimize amade. Gidin toplantı yapın, komisyon kurun, yönetime katılın. Kimse size neden geldiniz demeyecektir. Hatta çok da memnun olacaklardır. Aylık üyelik aidatı sadece 10 TL’dir. cebinize koyduğunuz sigara parası bile değil. Ben aidatını ödeyemem deme bahaneniz yok yani.
Ancak giriş kayıt ücreti var. 2014 öncesi mezunlar için 450 TL, 2014 ve sonrası mezunlar için 140 TL. 15 TL kimlik ücreti, 10 TL de posta ücreti ödeyeceksiniz. Bu ücret de ne derseniz, normal şartlarda mezun olan her mühendis mezun olur olmaz odaya üye olmak ve aidatlarını ödemek zorunda. Ancak 10 yıl gibi bir süre boyunca kayıt olmayan meslektaşların uzun süreler biriken aidat borcunu ödemesi imkansız hale geldiği için 5 yıl ile sınırlandırdılar. Mezun olduktan sonra 5 yıl içinde odaya kayıt olursan 140 TL, olmazsan istersen 20 yıllık mühendis ol 450 TL. Kendimden örnek vereyim 1995 yılında mezun oldum ve 1998 yılında odaya kayıt oldum. 1-2 sene haricinde de aidatlarımı hiç aksatmadım. Mesleğim bu ise, ödeyeceğim maddi bedel sadece aylık 10 TL. kayıt sırasında da en fazla 450 TL. Bu rakamı ben ödeyemem diyorsanız, (gerçekten ödeyemeyecek durumda olanlar hariç) o zaman hiç boşuna nefesinizi tüketmeyin. Sizin bedel ödemeye çekindiğiniz bir yerde başkaları sizin için bedel ödemeyecektir.
Bakın değerli meslektaşlarım bu tartışma bir başlangıç noktası olsun. Şu an bu meslekte çalışıp para kazanıyorsanız eğer iyi-kötü bir şekilde 450 TL ve sonrasında ayda 10 TL yi ödeyebilirsiniz. Şu küçücük grupta bile 250 kişiyiz. Şu an 1000 civarı bir üye sayımız var. 1-2 ay içinde bu rakamı 1250 ye sonra da 2000-3000 rakamına çıkartalım. Sonra da her şubede bir MDK (Su Ürünleri ve BALTEK Meslek Dal Komisyonu) kuralım. En azından ayda bir odada bir araya gelelim. Çay kahve bile içsek olur ama bir araya gelelim. Sorunlarımızı karşılıklı konuşalım ve kağıda dökelim. Hatta 2. Su Ürünleri Mühendisliği Çalıştayı’nı da bizler yapalım. Bu kez binlerce kişi katılarak. Ses getirelim.
Sonra bu kağıda döktüğümüz bilgileri o büyük tüzel kişiliğin kimliğini kullanarak eyleme dökelim. ZMO ve TMMOB genel merkezlerini ayağa kaldıralım. Biz burada 3000 kişiyiz, bizim sesimizi duyurun diyelim. Toplantılar, basın açıklamaları, bildiriler, gerektiğinde o tüzel kişilik adı altında yürüyüşler yapalım. Ama kanunları çiğnemeden ve hak alırken başkasının hakkını da gasp etmeden. Anlayarak, anlatarak, konuşarak, uzlaşarak.
Amacımız sektörün kalkınması, bu geleceğin mesleğinin hak ettiği yeri bulması ise, birlikle hareket etmeli, tek ses, tek yürek olmalıyız. Bunun için de elimizdeki tüm yasal olanakları kullanmalıyız. Şu an bunun için en uygun adres ZMO’dur. Lütfen artık, isimlere, yaftalara, markalara takılmayın.
Sözlerime bir anektod ile son veriyorum.
Sol görüşlü bir gazeteciye sormuşlar;
- “Neden sağ görüşlü bir gazetede yazıyorsun?” diye
- “Nerede yazdığın önemli değil, ne yazdığın önemli.” demiş…
Eğer yazımı sonuna kadar okuma sabrını gösterdiyseniz, aşağıdaki linki tıklayıp odaya da kayıt olabilirsiniz…
Saygılarımla.
http://www.zmo.org.tr/genel/sss.php?grubu=%DCYEL%DDK%20%DD%DELEMLER%DD
0 notes
Text
SU ÜRÜNLERİ SEKTÖRÜNÜN GELECEĞİ ve SU ÜRÜNLERİ MÜHENDİSLERİNİN SEKTÖRDEKİ YERİ

Bundan 30 sene önce belki bu yazıyı yazmış olsak muhtemelen bize güleceklerdi. Çünkü ne bir Su Ürünleri Sektöründen bahsetmek mümkündü ne de Su Ürünleri Mühendislerinin sektördeki yerinden. Bir elin parmakları kadar işletmeci ve birkaç mühendisin çılgın girişimleri olarak adlandırılabilecek yatırımlar, bugün koskoca bir sanayi haline gelmiş Su Ürünleri Sektörünün temelini atmışlardır. Bugün artık Su Ürünleri Sektörü, büyük yatırımlar yapılan, her yıl ihracat rekorları kıran, inovatif fikirler üreten, ARGE yatırımı yapan, makine, ekipman, yem ve hatta teknik personel ihraç eden bir sanayi haline gelmiştir. Her ne kadar halkımızın protein tüketim alışkanlıkları arasında su ürünleri yeterince yer etmemiş olsa da her geçen gün, su ürünlerine dayalı kıymetli proteinlerin tüketimin ne kadar önemli olduğu giderek önem kazanmaktadır. Sadece balık değil, genel anlamda tüm su ürünlerinin tüketiminin ne kadar da önemli olduğu bu ürünlerin yoğun tüketildiği ülkelerin sağlık ve sosyal yapılarına bakıldığında anlaşılmaktadır. Dünyada halihazırda kişi başına, bir yılda, neredeyse kendi ağırlığı kadar su ürünleri tüketen ülkelerin ekonomik anlamda da ne kadar önemli atılımlar yaptığı bariz ortadadır. Japonya, Norveç, Finlandiya bunun en çarpıcı örnekleridir. Sadece tüketim açısından değil, bu kıymetli protein kaynağının önemli bir katma değer ürettiği ve o ülkelerin ekonomilerine ciddi katkılar sağladığı bariz ortadadır. Ülkemiz gibi aslında çok fazla su ürünleri tüketmeyen ülkelerde bile, Norveç Somonu gibi markalaşmış bir ürün ithal ediliyorsa ve git gide her geçen gün de bu ürün daha çok tüketilmeye başlıyorsa sektörün önemli olduğu ortadadır. Çin gibi nüfus artışını kontrol altında tutmaya çalışan ve ciddi protein açığı olan bir ülke ise, ucuz ve erişilebilir bir protein kaynağı olarak su ürünlerini görmüştür. Bu nedenle de Çin dünyanın en büyük cyprinid üreticisi ve tüketicisidir. Neredeyse dünyada tüketilen her 10 cyprinid grubu balıktan 4 tanesi sadece Çin’de tüketilmektedir. Ayrıca AB ülkelerinde de Omega – 3 kaynaklı gıdaların sıklıkla tüketilmesinin kalp – damar, kemik – kas hastalıkları, ayrıca birçok spesifik hastalığın da tedavisinde yardımcı olduğu, çocuk gelişimine özelikle de zeka gelişimine önemli katkı sağladığı sürekli vurgulanmaktadır. Bu nedenle de bu ülkelerde de kişi başına su ürünleri tüketimi 20 kg/yıl değerleri civarındadır. AB pazarının lokomotifi de bariz bir şekilde Norveç, İspanya, Fransa ve Yunanistan’dır. Bu ülkelerin yoğu su ürünleri üretimine rağmen ülkemizde üretilen çipura, levrek ve alabalıklar AB pazarlarında alıcı bulmaktadır. Hatta bir Güney Amerika ülkesi olan Şili’den gelen, sübvansiyonlu alabalıklara rağmen. Şu anda 100 bin ton civarı alabalık, bir o kadar da deniz balıkları üretimimizin olduğunu biliyoruz. Kolay değil 30 sene gibi kısa bir zamanda bu rakamlara ulaşıldı. Ancak dünyada yaşanan sorunların merkezinde olan bir ülke olarak, bulunduğumuz bölgenin sosyal, ekonomik, kültürel ve siyasi dinamiklerinin her an hızla değişebileceğini göz önüne alarak, ülkemizde tüm gıda sektörlerinde olduğu gibi su ürünleri sektöründe de belirsizlikler söz konusu. Bundan 5 sene önce muazzam rakamlarla ihracat yaptığımız ülkelere şu an 1 kilo balık sokamıyoruz. Keza AB ülkelerinin de çipura – levrek üretimi için devletin verdiği desteklemeleri gerekçe göstererek antidamping uygulamasına gitmesi beraberinde birkaç konuyu daha düşünmemize yol açtı. Durum şu ki aslen ne Ortadoğu’da ne de AB’de çok taraftarımız yok. Balık artık çok ciddi bir rekabet alanı haline geldi ve üretici konumdaki ülkeler için büyük pazarlar iştah arttırıyor. Bugün İran bile kendi tüketiminin üstünde üretim planlaması yapmakta. Yani gelecekte bir İran – Türkiye rekabeti de söz konusu olabilir. Başka bir örnek de arap yarımadasındaki ülkeler için söylenebilir. Suudi Arabistan, Dubai, BAE gibi ülkeler, petrolden elde ettikleri kazanç ile çok büyük paralar harcayarak devasa yatırımlar yapmakta ve bölgesel olarak avantajlı türlerin (Örn: Barramundi - Lates calcarifer) üretimi yaparak gelecekte dünya pazarları için ciddi rekabet oluşacağı sinyalini vermektedir. Suudi Arabistan’da bir su ürünleri işletmesinin yaklaşık 80 km uzunluğunda bir kıyı şeridi üzerinde kurulu olduğunu ve nasıl bir entegre tesis olduğunu hayal edin lütfen. Bu ve benzeri birkaç tesisin gelecekte yapacakları ARGE çalışmalarıyla çok ciddi rakip olacağı aşikardır. 2014 yılı FAO’nun Su Ürünleri İstatistikleri de şunu göstermiştir ki avcılık yoluyla su ürünleri üretimi zirve noktasına ulaşmıştır. Yani bundan daha fazla balık yok denizde. Dolayısıyla bugün %40 aquaculture, %60 avcılık oranının gelecekteki 10 yıl içinde tam tersine döneceğini görmek için müneccim olmak gerekmiyor. Aynı tablonun benzeri de ülkemiz su ürünleri sektörü için geçerli. Ülkemiz balıkçılığının bel kemiği Karadeniz’de balık avcılığının sürdürülebilir bir şekilde devam etmediği ve şiddetli av baskısının denizdeki birçok türü tükenme tehdidi altına soktuğunu zaten biliyoruz. Bugün hala Lüfer ve Çinekop balıkçılar tarafından ayrı iki balık olarak görülüyor ve acımasızca avlanmaya devam ediliyorsa, takkenin düştüğünü fark etmiş olmamıza rağmen hala KEL’i görmediğimizin acı tablosuyla karşı karşıyayız demektir. TUİK’in son istatistikleri ülkemizde su ürünleri avcılığının bundan sonraki yıllarda ulaşılan zirve noktasını çok da fazla zorlayamayacağımızı gösteriyor. Su ürünleri yetiştiriciliğin ise aynı tüm dünyada olduğu gibi önümüzdeki 10 yıl içinde %60 yetiştiricilikten yana olacağı belli olmuştur. Hatta bu saldırgan avcılık yöntemlerine devam edilirsen 1 yılı bile görmeyebilir. BM’in tahminine göre 2050 yılında Türkiye’nin nüfusu 95 milyon olacak. Bugün ülkemizde kişi başına su ürünleri tüketim oranı yaklaşık 7 kg/yıl civarında seyrediyor. Ancak hedef en azından dünya ortalaması olan 16 kg/yıl rakamını yakalamak. Şu anki balık tüketim alışkanlıklarımızda çok ciddi değişiklikler yapıldığını varsayarsak muhtemelen 12 kg/yıl ortalamayı yakalayabilmemiz, önümüzdeki 20-30 yıllık süreç için mümkün gözüküyor. Bu durumda, 95 milyonluk bir ülke için toplamda su ürünleri ihtiyacı, 1.140.000 ton/yıl olarak gözükmektedir. 2015 yılı TUİK verilerine göre Türkiye’de avcılıkla beraber 672.000 ton/yıl su ürünleri üretimi yapılmakta. Bu üretimin yaklaşık 120 bin tonu ihracata gitmekle beraber yaklaşık 110 bin ton civarı da su ürünleri ithal edilmektedir. Dolayısıyla ülkemizde kalan su ürünleri miktarının 662 bin ton civarı olduğu söylenebilir. Bu üretimin bir miktarının da balık unu ve balık yağı için tüketildiğini varsayarsak yaklaşık olarak 650 bin ton civarı bir üretimden söz edilebilir. Geriye 490 bin tonluk bir üretim açığı söz konusu. Ülkemiz denizlerinde mevcut duruma bakılacak olursa yeni üretim alanlarının gelecekteki bu talebe yanıt vermesi zor görünüyor. Ayrıca en azında su ürünleri ihracatımızın da yıllara orantılı olarak artacağını varsaymak durumundayız. Öyleyse beklide 600 – 700 bin ton civarı bir talep söz konusu olacak önümüzdeki 30 yıl içinde. Peki su kaynakları bu kadar kısıtlı iken nasıl üretimimizi 2 kat arttıracağız? Çözüm belli tabii ki; RAS (Kapalı Devre Su Ürünleri Üretimi). Kapalı devre sistemler denildiğinde ilk akla gelecek olan şey, bu sistemleri kimler kuracak, kimler yönetecek? Tabii ki yetkinlik sahibi teknik elemanlar yani Su Ürünleri Mühendisleri. İşte sorun burada başlıyor. Bildiğiniz gibi kapalı devre sistemler, yoğun teknik yönetim gerektiren, karmaşık işlemlerle dolu ve her an patlamaya hazır bir bomba gibi olan sistemler. Çünkü çok yoğun üretim yapılmakta ve sistem kesinlikle hata kabul etmemektedir. Dolayısıyla sıradan işçilerle veya biyologlarla, veteriner hekimlerle bu sistemleri yürütemeyecek, kontrol edemeyecek durumdayız. Halihazırda RAS teknolojisi kullanmaya başlayan ülkeler de bu durumun farkına vardığı için Su Ürünleri Mühendisliği eşdeğeri lisans seviyesinde eğitimlere başlayıp teknik personel ihtiyaçlarını karşılamaya çalışmaktadırlar. Japonya, Norveç, İngiltere, ABD gibi ülkeler Marine Biologist kavramının sektörün ihtiyacını karşılamaya yetmeyeceğini anlayarak bu konuda ciddi adımlar atmaktalar. Çünkü bahsi geçen mesleki alan, sadece biyoloji değil, sadece mühendislik değil, hepsinin bir harmanından oluşan, aslında zor ve ağız bir kapsama sahip. Halbuki ülkemiz bu iş için 30 sene önce adım atmış ve Su Ürünleri Mühendisliği kavramını yerleştirmiştir. Bu süre içinde sektör de, Su Ürünleri Mühendisliği mesleği de değişmiş ve gelişmiştir. Ancak nedense son 3 – 4 yıldır ülkemizde Su Ürünleri Mühendisliği hem tercih edilme bakımından, hem sosyal – ekonomik imkanlar bakımında neredeyse tüm meslek dalları içinde en kötü durumda olan meslek dalı haline geldi. Mezun olan genç mühendisler de sahada çalışmak yerine GTHB vb bakanlıklardaki kadrolara umudunu bağlamış durumda. Ancak devletin alabileceği mühendis kapasitesi belli. Eğer sektörün önümüzdeki 30 yıllık süreçte bu hızla gelişeceğini öngörüyorsak, bu süreçte Su Ürünleri Mühendislerine de duyulacak olan ihtiyacın artacağını öngörebilmeliyiz. Bir çok toplantıya katılma imkanım oldu ve bu toplantılarda bazı büyük üreticilerimizin “Su Ürünleri Mühendisleri olmazsa Veteriner çalıştırırız, Biyolog çalıştırırız” tarzındaki öngörüsüz, acımasız ve okumuş ücretli köle isteyen tavırlarına şahit oldum. Bu üreticimiz tesislerinde devletin zorlamasıyla çalıştırdığı birkaç mühendise verdiği aylık 2.000 TL’yi bile fazla gördüğünü söyleyebilecek kadar vahim açıklamalar yapabilmektedir. Ancak gerçekte sektörün geleceğinin nasıl şekilleneceğini öngörebilen üreticiler mühendisin ve hatta teknik kadronun ne kadar da önemli olduğunu bilmekteler. Bu durumun değişmesini diler tarzda bazı değerli üreticilerimizin medya organlarında yaptıkları, Su Ürünleri Mühendisliği mesleğini öven açıklamalarını çok olumlu buluyorum. Amma velakin temelde sorunun kendilerinden kaynaklandığını da unutmamalılar. Su Ürünleri Mühendisliği mühendislik dalları içinde en zor olanlardan bir tanesidir. Ne yapacağı, nasıl davranacağı belli olmayan doğayla sürekli mücadele içinde olmak zorundalar. Hemen her sen bir meslektaşımız iş kazasında ya hayatını kaybetmekte ya da sakat kalmaktadır. Günde 5 – 6 dalış yapan, fırtınada kafeslere koşan, ışıksız, nemli kuluçkahanelerde haftalarda nöbet tutan, kar – kış ya da güneş – yaz demeden çalışan ve emeğinin karşılığı olarak çoğu zaman komik rakamlar alan bir meslek dalından bahsediyoruz. Hemen tüm tehlikeli meslek dallarında ücretler yüksektir. Örneğin Maden Mühendisliği, Gemi İnşaa Mühendisliği, Petrol Mühendisliği. Çalıştığı koşullar, sosyal olanaklara olan mesafe, çalışma saatlerinin düzeni, şehir merkezine olan uzaklıklar bu ücretleri belirleyen koşullardır. Buna karşın bir üretici 1.600 m rakımdaki bir alabalık çiftliğinin başına oturtacağı Su Ürünleri Mühendisine 2.000 TL maaş önerebiliyor. Aslında yemek + konaklama vb imkanlar sunulduğunda bu maaşın 3.000 – 3.500 TL civarına geldiği düşünülebilirse de konaklama alanlarının çoğunda – tabirimi hoş görün – “Köpek bağlasan durmaz” derece rezalet durumların olduğunu biliyoruz. Ayrıca yemek diye tabir edilen şeylerin de çoğunlukla yemek denecek seviyede olmadığını da biliyoruz. Bir diğer önemli konu da bu insanların şehirden uzakta olmaları dolayısıyla sosyal yaşantılarının yok denecek seviyede olmasıdır. Neredeyse kendilerini baş göz edecek insanlarla tanışma olanakları da yok denecek durumda. Bu yüzden sektör içi evlilikler çok fazla. Şimdi tüm değerli yatırımcı ve üreticilerimize sesleniyorum. Önümüzdeki 30 yıllık süreç için eminim ekonomik olarak hazırlık yapmışsınızdır ve tabii ki yukarıda yazdıklarımın hemen hepsini de size söyleyen ekonomist çalışanlarınız da vardır. Eğer benim öngörülerim ile sizlerin de öngörüleri eşdeğer durumdaysa eksik olan parçayı artık tamamlamanızın zamanı geldi. Gelecek 30 yıl içinde Su Ürünleri Mühendisliği mesleğini, ekonomik, sosyal ve teknik beceri açısından ilerletemez isek o öngördüğümüz 1.140.000 ton üretim rakamlarına ulaşmak hayal olacaktır. Çünkü kapalı devre sistemleri ve gelecekte daha önemli olacak olan su ürünleri işlemesini teknik yeterliliği olmayan sadece biyologlar veya veteriner hekimlerle yönetemeyeceksiniz. Bu süreç içinde de Norveç, Japonya, ABD, İngiltere, Fransa, İspanya ve daha birçok ülke yeni yeni kurmaya başladıkları Su Ürünleri Mühendisliği mesleğinin meyvelerini yemeye başlayacaklardır. Sizler ekonomik anlamda yatırım yapmış olmanıza rağmen bu ülkelerle rekabet edemez, sürekli olarak dışarıdan Know How ithal eder duruma geleceksiniz. Başınız sıkıştığında hemen yakınınızdaki Su Ürünleri Fakülteleri kapandığında, onbinlerce dolar para verip yabancı akademisyenlerden medet umacaksınız. Halbuki şu anda sektörde tecrübeli mühendis arkadaşlarımız yurt dışında 5.000 dolardan başlayan maaşlarla iş bulabilir konuma geldiler artık. Ancak tabii ki yeterli sayıda değil bu teklifler. Eğer böyle devam edersek, yakında sahada çalıştıracak Su Ürünleri Mühendisi bulamaz hale geleceğiz. Peki, çözüm nedir? Aslında birkaç basit iyileştirmenin Su Ürünleri Mühendisliği mesleğine katkılarına inanamayacaksınız; - Öncelikli olarak Su Ürünleri Mühendislerinin maaşları iyileştirilmeli. Bugün yeni başlayan bir mühendise 2.000 TL teklif ederseniz, o da 3.000 TL maaşla başlayacağı devlet dairesini tercih edecektir. Ülkenin ekonomik şartları da göz önüne alındığında bir Su Ürünleri Mühendisinin alması gereken minimum başlangıç maaşı, net, 3.500 TL olmalıdır. Şimdi siz bunun brüt tutarlarının işverene maliyetinden bahsedeceksiniz ben de diyeceğim ki zaten onu da vergiden düşeceksiniz. Ayrıca daha stabil bir eleman döngüsüne sahip olacaksınız. Çalışan işletmeden ayrılmak istemeyecek, işletmede kalabilmek için kendini ispatlama ihtiyacı hissedecek ve işletmeye çok daha fazla katkı sağlayacaktır. - İkinci olarak işletmelerde vahşi bir şekilde işleyen kariyer planlarının gözden geçirilmesi gereklidir. Üst mevkilere ulaşmış meslektaşlarımızı da acımasız hale getiriyor bu sistem ve dolayısıyla onlar da alttan gelen mühendisleri ezerek sindirme telaşı içine giriyorlar. Her işletmede kariyer planlamasıyla ilgili net kriterler olmalı. Profesyönel şirketlerin bu konuda yaptıkları çok güzel uygulamalar, puan sistemleri var. Bu konuda birkaç iyileştirme yaparak işletmenizdeki personelin çalıştığı şirkete sadakatini arttırmanız mümkündür. - Üniversiteler, lisans seviyesinde temel mühendislik eğitimlerini verir ve birçok üniversite fiziki şartları itibariyle pratik öğreti yapılacak durumda değildir. Dolayısıyla yeni mezun bir mühendisin birçok alanda eğitimine devam etmesi gerekmektedir. Bu nedenle MİE (Meslek İçi Eğitim) çok büyük önem arz etmektedir. Şirket değerlerine yönelik, kişisel gelişime yönelik, çok uzun süreli olmayan etkin ve motivasyon arttırıcı eğitimler var. Bu eğitimleri çok uygun bütçelerle yaptırabilirsiniz ve eğitimli personelin size katacağı katkılara inanamayacaksınız. - Çalışma saatleri 8 saat olsun desem ütopik olacak. Aslında meslektaşlarımızın birçoğunun mesai saati kavramına itirazı yok. Ancak bir mühendis 24 saat kuluçkahanede nöbet tutuyorsa o mühendisten ne fiziksel ne de ruhsal anlamda motivasyon bekleyemezsiniz. Artı, fazla mesai kavramını oturtan ve bunun başarılı geri dönüşlerini alan firmalar da biliyoruz. En önemli hammadde kaynağı elemandır unutmayın. - Dağ başlarında, deniz üstlerinde konaklamak zorunda kalan mühendisler için artık lütfen ve lütfen bir şeyler yapın. Gerçekten de “Köpek bağlasan durmaz” diyeceğiniz yerlerde mühendisleri yatırarak onlardan performans mı bekliyorsunuz? İşletme sahipleri olarak gidin o arkadaşlarımızın yattıkları yerleri, banyo yaptıkları yerleri, tuvaletlerine bir bakın. İçiniz rahat bir şekilde siz de kullanabilecekseniz sıkıntı yok. Düşünün o mühendis sizin kızınız oğlunuz olabilirdi. Bir tuvalet yaptırmak, temiz bir yatakhane yaptırmak çok da pahalı bir şey değil, proje yapan biri olarak bunu net bir şekilde söylüyorum. Bakın bu bir iki ufak değişiklik personelinize nasıl da olumlu yansıyacak. - İşletmenizde mutlaka sosyal aktiviteler yapın, toplu piknikler, su sporları, çeşitli outdoor aktiviteleri ya da toplu akşam yemekleri. Bunlar hem personelin kaynaşmasını hem de stresle dolan vücutlarındaki negatif yükleri atmalarını sağlayacaktır. Ayrıca işletmelerinizde boş vakitlerde elemanlarınızın oyun oynayabileceği, basketbol, futbol, dart, langırt, bilardo, masa tenisi gibi basit sportif aktivite alanları ekleyin. - Bir çok işletmeden mobbing şikayetleri gelmekte. Aslında işin acı tarafı da şu ki mobbing yapanlar da bizim meslektaşlarımız. Ancak işletme sahipleri buna izin vermemeli. Sahada şevkle çalışmak isteyip de mobbing yüzünden meslekten soğuyan gidip metroda balık temizlemeye razı olan meslektaşlarımız var. - En önemlisini sona bıraktım. Lütfen ama lütfen bu ülkenin yetiştirdiği bu değerlere inancınızı yitirmeyin. Bu çocuklar bizim olduğu kadar sizin de geleceğiniz. Yukarıda saydığım birkaç küçük değişiklikle öncelikle Su Ürünleri Mühendislerine, sonra size sonra da ülke ekonomisine büyük katkılar sağlayacaksınız. Milyon dolarlık yatırımlarınızı emanet ettiğiniz bu gençler şu anki durumdan çok daha fazlasını hak ediyor. Su Ürünleri Sektörü büyük bir gemi ve hepimiz bu geminin içindeyiz. Gemiyi batırmak ya da daha ileri sulara doğru yüzdürmek bizim elimizde. Top artık sizde… NOT: Yazıyı hazırlarken, ESÜF Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. İsmail Turna hocamızın vefatını üzülerek öğrendim. Kendisine Allah’tan rahmet yakınlarını başsağlığı diliyorum. Nedense iyi insanlar çabuk göçüyor bu dünyadan. İkinci olarak İstanbul İl Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, Su Ürünleri Şube Müdürlüğünde görev yapan meslektaşımız Su Ürünleri Mühendisi Mehmet Özdinar’a yapılan saldırıyı kınıyorum. Bu saldırıyı yapanların en ağır şekilde cezalandırılmasını diliyorum. Kıymetli meslektaşımızın en kısa zamanda aramıza döneceği gün için dua ediyorum. Tüm sevgi ve saygılarımla… Cem Kadeş Su Ürünleri Mühendisi "Yazı kaynağı: Su Dünyası Dergisi Ekim 2016 Sayısı" NOT: Bu yazı basıma girdiğinde Mehmet Özdinar arkadaşımız yaşam mücadelesine devam ediyordu. :(
0 notes
Text
SU ÜRÜNLERİ FAKÜLTESİ ÖĞRENCİLERİ NE YAPMALI?
Elinizi taşın altına sokmadan, çabalamadan, mücadele etmeden hiçbir şey elde edemezsiniz. Üniversitelerde düzenlenen bazı toplantılara katıldım konuşmacı olarak. Öğrenci arkadaşlara mezun olduklarında karşılaşacakları zorluklarla nasıl mücadele edebileceklerini, okurken neler yapabilirler, mezun olunca neler yapabilirler diye... Ama bu toplantılarda nedense hep belli sayıda öğrenciler oldu. Ayrıca katılan öğrencilerin çoğu da ilgisizdi. Her işin bir püf noktası var: Su ürünleri sektöründe iş bulabilmek, iyi paralar kazanabilmek için yapılması gerekenler var: - Öncelikle bu işi sevmelisiniz. Sevmezseniz hayatınızın sonuna kadar eziyet çektirirsiniz kendinize. - Öğrenciliğiniz boyunca bölümünüzde, üniversitenizde, ilinizde ve hatta bölgenizde yapılan sektörel toplantı, sempozyum, panel ve fuarlara katılın. Bu toplantılarda sektörün tüm bireylerini, genel durumunu, sorunlarını ve bu sektör içinde bulunacağınız yeri öğreneceksiniz. - Gördüğünüz her dersin içinde sektörde size iş imkanı olacak küçük pırıltılar içerdiğini unutmayın. Mutlaka size uygun bir şeyler vardır. Yakalamak size kalmış. - Sektörde iş yok demeyin, sektörde çalışacak kalifiye eleman yok. Su Ürünleri Mühendisleri balık çiftliklerinde, su ürünleri işleme tesislerinde, balıkhanelerde, balık av teknelerinde, balıkçılığa lojistik destek sağlayan malzeme mekanizasyon üreten firmalarda, balık yemi fabrikalarında, danışmanlık, aşı, boylama ve hizmet sağlayan firmalarda, süs balığı üretim tesislerinde ya da kendi süs balığı üretim tesisinizde, biyoteknoloji firmalarında, laboratuvarlarda, dalış işletmelerinde, sertifikasyon ve sigorta firmalarında ekspertiz olarak, kaptanlık belgesi alanlar yakın yol vardiya zabitliğinden tutun da uzak yol kaptanlığına, bakanlıklarda (GTHB, ÇŞB, OSB), çeşitli kurum ve kuruluşlarda, (DSİ, Su Yönetimi, Araştırma Enstitüleri, Ziraat Bankası, Sahil Güvenlik Komutanlığı, Belediyeler, FAO, WWF) çalışabilirler. Burada önemli olan size nerede çalışabilirsiniz ve hangisini seçeceksiniz? - Hangisini seçeceğinizi öğrenmenin en kolay yol staj yapmaktır. 4 yılınız var her tatilde ananızı babanızı görmeye gitmek yerine gidin bir su ürünleri işletmesinde staj yapın. 1-2 ay da olsa staj yapın mutlaka. Ama bu bahsettiğim resmi, zorunlu staj değil, gönüllü staj. Hangi işletmeye gitseniz "Bana yiyeceğimi, sigara paramı verin, konaklama imkanı verin bu yaz ücretsiz çalışacağım" deseniz sizi geri çevirmez. 1. sene kafes çiftliğine gidin, 2. sene işleme tesisine gidin, 3. sene kuluçkahaneye gidin, 4. sene yem fabrikasına gidin ve hatta kış aylarındaki tatil dönemlerinde de gidin staj yapın. Ama devlette staj yapmayın. 4 senede 4 staj ve mezun olduğunuzda elinizde CV'nize yazacağınız 4 tecrübe. O staj dönemlerinde kendinizi göstermeniz, mezun olduğunuzda o işletmede çalışmak, için size kapıları açacaktır. - Yabancı dil mutlaka ama mutlaka olmalı. İngilizce, Arapça, Çince, Fransızca, İspanyolca, Rusça vs. Hangisi olursa olsun ikinci bir anadiliniz olsun. Çünkü yurt dışından inanılmaz su ürünleri mühendisi talebi var. İstenen iki şey var, tecrübe ve yabancı dil. Şunu söyleyeyim artık ilginizce yabancı dil falan sayılmıyor. Onu zaten konuşuyor olmak gerekiyor. Yurt dışında şu an çalışan meslektaşlarımız 6.500 - 10.000 USD arası ücretler alıyor. - Çalışmaya başladığınız iş yerinde size verilen maaş sizin değerinizi göstermez ama siz kendinizi geliştiremezseniz eninde sonunda o aldığınız maaş hak ettiğiniz maaş olur. - Çalışma şartları zordur, sadece su ürünlerine has değildir. İşletmelerde büyük balıklar küçük balıkları yutma telaşı içindedir. Kendinizi yemlik balık da yaptırmayın, kariyer uğruna başkalarını da feda etmeyin. İş hayatı böyle maalesef, güçlü olan yanında başka güçlü kişiler istemezler ve yukarıdan daima baskı gelir. Ama unutmayın kimsenin gücü sınırsız değildir, kimse vazgeçilmez değildir. - Su Ürünleri Mühendislerinin mesleki hakları için elinizi taşın altına sokun. Bunun için örgütlenin. En kolay ve güçlü örgütlenme yöntemi meslek odalarıdır. Ziraat Mühendisleri Odası'na kayıt olun. Oda içinde MEDAK (Su Ürünleri ve BALTEK Meslek Ana Dal Komisyonu) kuruldu. Şubelerde de MDK (Meslek Dal Komisyonları) kurulabilir. Oda vasıtasıyla mesleki haklarınızın peşinden koşun. - Araştırın, kendinizi sürekli geliştirin. Bundan 10 sene önce konuştuğumuz konuları artık konuşmuyoruz. Sektör her gün AR-GE peşinde. Peki siz bu AR-GE'nin neresinde olacaksınız? İçinde olmak istiyorsanız sürekli literatür tarayın, yabancı aquaculture dergilerine üye olun. - CMASS, ISO, Kaptanlık, Formasyon, İş Güvenliği, Denetçi, Biyosidal Mesul Müdür gibi onlarca alınabilecek sertifika var. Her biri ayrı kapı açacaktır. Bütçeniz dahilinde birkaçını mutlaka alın. - Sektörde yıllarını vermiş tecrübeli abi ve ablalarınıza sorular sorun (ama facebooktan değil, bire bir görüşerek), insanlar yazamadıklarını anlatırlar. Çok şey öğreneceksiniz. - Bir işe girdiyseniz, orada sizin hakkınızda "O işini her zaman layıkıyla yapar" denmesini sağlayın. - Vaktinde yapabileceğiniz, gerçekte yapabileceğiniz işlerle ilgili sözler verin, verdiğiniz sözleri yerine getirin, ya da yerine getiremeyeceksiniz söz vermeyin. Güvenilir olun. - Önce kendinize sonra da mesleğinize değer verin. -------------- Hepinizin yolu açık olsun----------- Cem Kadeş

1 note
·
View note