Sabah acile gittim antibiyotik ve ağrı kesici verdi zaten ama uzun süredir bu sıkıntıyı yaşadığım için ağrı kesici fayda etmedi resmen. Diş macunu koyayım birde. Senin dediğin çay burda var mı bi bakayım araştırayım.. çok teşekkür ediyorumm. Sen nasıl oldun iyisin dimi?
💖
1.Buz terapisi uygulayabilirsiniz. Buz çok şiddetli ağrıları bile azaltabilecek etkiye sahip. Bu sebeple de bir buz torbasını beze sararak ağrıyan tarafa koyun ve bekleyin.
2.Diş ağrısı denilince ilk akla gelen yöntemlerden birisidir. Zencefil, derindeki ağrının geçmesine yardımcı olur. Hatta su ile karıştırarak bir pamuk yardımıyla ağrıyan bölgeye dokundurursanız, ağrı azalacaktır.
3.Adaçayı. Doğal olarak yapılan adaçayı da diş ağrısına oldukça etkilidir. Gün içerisinde iki kere tüketmeniz de yeterli olacaktır. Çürük diş ağrısına hangi bitki çayı iyi gelir diye merak ediyorsanız işte adaçayı bu sorunuzun cevabı olacaktır.
4.Papatya çayı. Vücudunuzu rahatlatmaya yardımcı olan papatya çayı ağrıdan uyuyamama sorununuzu çözecektir.
5.Diş ağrısını gidermek için çörek otu, maydanoz suyu, susam sağı ve papatya çayının yanı sıra bitkisel birçok yöntem daha mevcuttur. Ağızdaki bakterilerin yok olmasını sağlayan buğday çimi suyu bunlardan bir tanesidir. Bakterileri yok ederken aynı zamanda ağrıya yol açan çürüğü de uyuşturur.
6. 1- Diş fırçalamak çürüğe sıkışmış ve ağrıya neden olan besinleri uzaklaştırmaya yardımcı olur. Dişlerin diş ipi ile temizlenmesi ve fırçalama ağrının azalmasına neden olur. 2- Sirkeli su ve tuzlu su gargarası diş ağrılarını kısmen uyuşturur.
7. “Diş sızlamasına ne iyi gelir?” sorusunun cevabı kesinlikle karanfildir. Hatta dişle ilgili her sorunda akla ilk gelen bitkisel çözüm karanfildir. Karanfil çiğnemek diş sızlaması ve hassasiyetine giderir. Dilerseniz karanfil çiğnemek yerine karanfil yağının iyileştirici gücünden de faydalanabilirsiniz.
Bunların hepsini senin için internetten araştırdım.İnşallah işine yararlar.Bunların içinde bence en iyisi ve etkilisi sonuncu olanı yani karanfil yağı ve ya karanfil diş ağrısına birebirdir.Deneylendi ve onaylandı ;)
3 notes
·
View notes
İkramlık Tarifi Tellere Ayrılan Çay Demlenene Kadar Hazır
New Post has been published on https://renklihobi.com/ikramlik-tarifi-tellere-ayrilan-cay-demlenene-kadar-hazir/
İkramlık Tarifi Tellere Ayrılan Çay Demlenene Kadar Hazır
Harika ötesi görüntüsü ile, damaklardan hiç gitmeyecek lezzetiyle dikkatleri çeken çörek tarifini, bu yöntemle yapmanızı tavsiye ederim. Kolay yapılışını da sizlerle paylaşmak istedim. Çöreği yaparken nelere dikkat etmeniz gerektiğini, bütün püf noktalarını da alıntı videoda izleyerek öğrenebilirsiniz. Özellikle bütün ailenin bir arada olduğu hafta sonu kahvaltı sofraları için yada okulların açılması ile birlikte çocukların okul beslenme çantalarına yapmanızı ısrarla tavsiye ettiğim, muhteşem ötesi bir tarif.
Hamuru kabartma yönteminden, mayalanmasına kadar bütün inceliklerini de videoda izleyerek öğrenebilirsiniz. Bu tekniği kullanarak birbirinden farklı yumuşacık hamur işi tariflerini de yapabilirsiniz. Kahvaltılık tarifi yada ikramlık tarif olarak da çok sevilen hamur işini deneyeceklere Afiyet olsun.
İkramlık Tarifi Malzemeler
İçindekiler
İkramlık Tarifi Malzemeler
Demlenene Kadar Hazır İkramlık Yapılışı
1 bardak süt
1 bardak su
Yarım çay bardağı sıvıyağ
1 paket kuru maya
1 yemek kaşığı şeker
6 bardak un
1 tatlı kaşığı tuz
aralarına sürmek için
150 gr tereyağı
Yarım çay bardağı sıvıyağ
üzerine
yumurta sarısı
1 tatlı kaşığı süt
Susam ve çörek otu
Demlenene Kadar Hazır İkramlık Yapılışı
Kaynak Youtube: Peri’nin sihirli Mutfağı
0 notes
İstanbul – İstanbul
✍🏻 Yavuz Kürkçü
https://www.gundemarsivi.com/istanbul-istanbul/
– Alo, Ayten Hanım? Beni hatırladınız mı, Kısmet? Evet, öğretmen Cavit Bey’in eşiyle büyük mağazada alışveriş yaparken tanışmıştık. Neden aradığımı söyleyeyim: Eski tabirle, “bir maniniz yoksa” bugün öğleden sonra sizi ziyaret etmek isterdim… Öyle mi? O zaman yarın görüşelim. İsterseniz Melahat ve Bedriye’ye de haber vereyim. Gerçi ikisini de pek sevmem ya, ne yaparsınız, gurbet elde insan İstanbul’lu diye razı oluyor artık… Saat kaçta buluşalım? … İki uygun mu? … Tamam, saat üçte olsun. Şimdilik, tschüss!
(Ne biçim bir yer burası? Nereden düştüm bunların arasına? Kaçsan kaçamazsın; birlikte olmuyor, ama nasıl ağırlayacağımı da bilemiyorum! Hiç yoktan tuzlu bir şeyler yapmak lazım. Almanlar gibi pastaneden adam başı bir parça pasta alıp yanına kahve koymayı sevmiyorum. Bunlara böylesi bile fazla ama efendilik bizde kalsın. Evde çörek otu kalmamış, pasta unu da almak lazım, gümüşler yine kararmış, parlatma ilacı almak farz oldu. Ne çeşit pasta yapsam? Off, bıktım vallahi!)
– Hoş geldiniz, buyurun, lütfen geçin. Rica ederim, ayakkabılarınızı çıkarmayın.
– Ayten Hanımcığım, dün telefonda bahsetmiştim, bunlar sizinle tanışmak için can atıyorlarmış ama mahallede herkesle görüşmüyorsunuz diye çekiniyorlarmış. Tanıştırayım: Bedriye, Melahat. (Benim zevkim değil ama koltuklar rahat. Haspam, bambudan yemek takımını yerleştirmiş, dost-düşman çatlatmak için. Çin köşesi olmasa olmaz. Nereden aldığını sorayım bakalım. Şu duvar süsleri, çiçekler… Pahalı şeylere benziyorlar. Alman malı olmadığı belli.)
– Ayten Hanımcığım, bir şey rica edeceğim. Duvardaki tahta tabak hangi mağazadan acaba? Melahat söylemeden önce ben sorayım dedim. Cavit Bey’in eşi de anlatmıştır belki. Mağazaları ben açarım sabahları. Nasıl mı? Yani, sabahın köründe çıkarım dışarı. Büyük oğlanın işi kolaylaştı sayılır. Bu yıl üçüncü sınıfta. Kendi işini kendi görüyor. Küçüğü çocuk arabasına atarım, bir gün Nippes Pazarı’na, ertesi gün Beyaz Çarşı’ya giderim. Her gün mutlaka bir şey alırım. Kimde bir şey görsem, hemen sorarım nereden aldığını, kaç para verdiğini. Bir başka huyum da, her aldığımı bir süre kullanıp iade etmemdir. Kasa fişlerini mutlaka saklarım. Bakın, portföyümde en az otuz tane kasa fişi bulursunuz. Tabak nereden dediniz? Amerika’dan mı? (Rüküş, söylemese ölürdü Amerika’ya gittiğini. Şu Vecihi olacak moruk, paraları bakkallıkta batırmasaydı, dünyayı dolaşmıştım. Japonya’yı ve Hawai’yi çok görmek istiyorum; Elvis’in filmlerinden tanımak yetmiyor. Amerika’ya giden adam neden orada kalmaz ki? Adı batası Almanya’ya niye gelirsin be kadın?)
– Ne marka sigara içtiğinizi bilemediğim için… Bundan bir tane alır mısınız?
– Alırım tabii. Şekerim, bakın, ben sigarayı kaç kere bıraktım; o beni bırakmıyor. Önce püf püfle başladım. Türkiye’deyken de yabancı sigara içerdim. Anlarsınız ya, fiyakamız tam olacak. Vecihi’yi her hafta sonu Belçika’ya gönderiyorum, sırf sigara alması için. Onun da canına minnet, “Brüksel’de istakoz yiyesim geldi” diye tutturur. (Fazla kurcalamamak lazım. İki kere gitti, her hafta diyorum ama olsun. Bülbülün çektiği dilinden!)
– Çay mı alırsınız, kahve mi? Yoksa önce bir Türk kahvesi mi?
– Hiç alışamadım kahveye. Varsa yoksa çay. İyi demlenmiş çay gibisi var mı? Hele Earl Grey…
– Biz de öyle.
– Kısmet Hanım, ben eskiden bu kadar sık çay içmezdim. Alt katta İskoç komşularımız var. Her dakika bizdeler. Kızcağız biraz sıkıntılı, kendini bu yüzden çay içmeye vermiş; ondan alıştım bu uyuşturucuya. (Mary de Avrupalı göçmenlerden. Anlayamıyorum doğrusu. İşsizlik sigortası desen, kendi ülkende de var. Burada çalışarak alacağın parayı, orada neredeyse çalışmadan alırsın. Kızcağıza yabancı olduğu için kimse hakaret etmiyor; üstelik sarışın ama gene rahatsız. Mahallede herkesle görüşür. Bütün iş köpekte herhalde. Öğrenmemekte inat ettiği Almancasıyla köpekler üzerine kapı önlerinde konuşur da konuşur. Mary ile sabah akşam çay içeriz, o sütlü, ben limonlu. Bizimkilere benzemez. Dedikodusu yoktur, kimsenin kötülüğünü istemez. Bakalım, bunların kirli çamaşırları ne zaman çıkacak ortaya?)
– Bedriye Hanım, bir parça daha pasta alır mısınız? Poğaçaların tadına bakmanızı tavsiye ederim, Melahat Hanım. Bu sefer her şey tam denk geldi, güzel kabardı. Tarifini veririm tabii, çok kolaydır. Sizinle hiç karşılaşmadık galiba, değil mi?
– Çarşıda, pazarda karşılaşıyoruz ama siz çevrenize dikkat etmiyorsunuz herhalde. İnsan tanımayınca durup dururken… Biz de İstanbulluyuz, Ziverbey’den. Hayatım, ben geleli beş yıl oldu. Alışamadım buralara. Hele bizim gibi büyük şehirden gelenler için Almanya pek küçük. Siz neresindensiniz İstanbul’umuzun, Aytenciğim?
– Ben İstanbullu değilim. Babam bakanlıktaki memuriyetinden emekli olunca (yüksek mühendis olduğunu söylesem “kasılıyor” derler, söylemesem herhangi bir memur parçası sanırlar) Nişantaşı’ndan bir daire aldılar. Annemin vefatından sonra o evde duramadı, sattı. Şimdi Suadiye’de oturuyor. Kadıköy tarafından birkaç semti, karşı taraftan da Beyoğlu, Şişli, Osmanbey taraflarını biraz bilirim.
– Biz az daha içerdeyiz. Bostancı’dan demiryoluna doğru giderseniz, Kızıltoprak, sonra Ziverbey. Apartmanın inşaatı devam ediyor. Söylemesi ayıp, 35 milyona mal olacak. Hayırlısıyla içine girip bir otursak, Allah’tan başka dileğim yok. Benim Mahmut işini bilir, maşallah. Esas mesleği demircilik ama lokal işletiyor Duisburg’da. (Niye Köln’de değil deseler, polis sürekli kapatır. Yok kumar oynatılıyormuş, yok bilmem neler. Bizim aslımız Erzurum, Dadaşız. Bazıları Kürt der, yalan. Asıl lokallerimizi basanlar Kürt, hepsi solcu. Polis onlara dokunmuyor, olan bize oluyor. Mahmut’umun işi zor. Lokal çalıştırma izni yok. Alman kadınların üstünden işlettiği için kadınlar böyle işlerle uğraşan erkekleri rahat bırakmazlarmış. Mahmut, “İstanbul’daki evin uğruna biraz göz yumacaksın” diyor. Ele-güne belli etmem. İçim razı olmasa da sesimi çıkarmam. Ama canıma tak etti. İki yılda bir beraber oluruz, o zaman da hamile kalırım. Bu ay gene gecikti. Ne yapsam, kimlere gitsem? Ah, bir mesleğim olsa! Basar giderim. Nereye gidersin, aptal kadın, dört çocukla; beşincisi belki karnında?)
– Merakımı bağışlayın Ayten Hanım. Sizi her gün akşamüstü durağa giderken görüyorum. Akşam işinde mi çalışıyorsunuz? (Böyledir bunlar. Zavallı köylülere, kasabalılara fiyaka yapar, sonra Alman’ın bürolarına temizliğe giderler. Kocası öğretmen parçası. Şu oturdukları sosyal konutların kirasını bile zor ödüyorlardır. Mobilyaya bakarsan, çabuk öğrenmişler sigortaları çarpmayı. Bizimkini elâleme dişçi diye yutturuyorum, protezcilikten ne kazanılır ki! Ama yirmi yıldır yemeyip içmeyip biriktirmiş. O sayede alabildik deri oda takımlarını. Annemi sevmem etmem, bir yanı hoşuma gider: Kız kardeşimle benim üzerimde bu kadar titremeseydi, bizi bu kadar sıkmasaydı bizim dişçi bozuntusuna zor giderdim kız oğlan kız. Gerçi bu yaşamın da ahım şahım bir yanı yok ama… Gene de adamın hakkını yemeyeyim. Benden beklediği, akşamları iki kap yemekle… Yenirmiş, içilirmiş karışmaz. İyi insan ya, aramızdaki yaş farkı olmasa!)
– Biz geleli çok olmadı, Melahat Hanım. Henüz iki yıldır Almanya’dayız. Üniversiteden arkadaşlar çeldi aklımızı, öğrenimimizi geliştirmeye kalkıştık. Neyse ki, eşim hemen iş buldu. O kadar yıl çalışıp okuduktan sonra evde oturmak zor geldiği için üniversitenin dil kurslarına devam ediyorum. Şaka maka dört kurs tamamladım. Biliyorsunuz, öğrenmenin yaşı yok. Gidip geliyorum işte. Bir çay daha alırsınız, değil mi? (Varsa yoksa çay, kahve, dedikodu. O ne giymiş, öbürü ne almış? Sonu yok mu bu garip yaşamın? Dil bilmezler, öğrenmeye niyetleri yoktur. İstanbullu oldukları için tafralarından geçilmez. Geçen gün büyük mağazada kasiyere derdini anlatamadığı için pala bıyıklı bir vatandaşını arayan ya Melahat’tır, ya Bedriye veya Pakize. Hepsi üç aşağı beş yukarı birbirinin kopyası. Zemin kattaki Fadik kadın gibi mektuplarını yazdırmayı bilirler. “Gel, okuma yazma öğreteyim” dediğinde binbir türlü bahane.)
– Vallahi, ben şimdiye kadar hiç çalışmadım. Bazen çalışanlara gıpta ederim fakat büro temizliğine ölürüm de gitmem. Başka işleri de bizlere vermiyorlar.
– Namusuyla yaşamını kazandıktan sonra insan gerekirse onu da yapar. Oraya varmadan yapılabilecek işleri aramak şart. (Yalana bak, iki yıldır aramadığım yer kalmadı. Melahat’ın dediği pek yanlış değil. Hizmetçiliğe kadar düşemem artık. Ben ki, Türkiye’de yıllarca hizmetçi çalıştırmışım. Aradığım yerlere de torpil bulmalı ama nereden? Dört yıl oturmadan çalışma izni yok. Başıma ağrılar giriyor. Bu kadınlar anlayamaz beni, ne de ben onları.)
Bizim çalışanımız geliyor galiba. Ayak sesinden tanırım.
– Merhaba canım, hello Mary.
– Yanıldın bu kez. Gel tanıştırayım komşularımızı: Melahat Hanım, Bedriye Hanım, Kısmet Hanım. Eşim Ercan.
– Hoş geldiniz. Ne iyi etmiş gelmişsiniz. Nasılsınız efendim?
– Teşekkür ederim, siz nasılsınız?
– Sağ olun. Ya siz hanımefendi?
– Mersi. Sizi sormalı?
– Siz efendim?
– Mersi, beyefendi.
– Ercan Bey, az önce eşinize söyleyecektim. Bizimki 20 yıldır Köln’de dişçi. Pek öyle kimselerle görüşmez ama sizinle tanışmak isteyecektir.
– Biz de memnun oluruz hanımefendi. (Aman, eksik olsun. Gümrük Bakanlığı ithal izni vermediği için kullanılmış dişçi ünitelerini Türkiye’deki meslektaşlarına kazıklayamadığından dem vuracaktır. Ne kadar iyi Almanca bildiğini, onu burada kapıştıklarını da anlatmasa duramaz. Kesin dönüş yapınca kendini bir halt sandığı için mutlaka seçimlerde adaylığını koyup memleketi düzeltmeyi tasarlıyordur.)
– Almanlarla ortak çalışıyor. (Anladı mı acaba?)
– İyi, iyi. Anlaşabildikten sonra. (Atma, din kardeşiyiz; insan 20 yılda ne yapar eder kendi muayenehanesini açar. Öğünme hastalığını tedavi edecek doktor daha gelmedi dünyaya. “Öğün, çalış, güven” sözünün bunlar öğünme dersindeler. Ömürleri vefa ederse belki ötekilere sıra gelir.)
– Biz izninizi rica etsek.
– Zengin kalkışı oldu. Israr etmeyeyim, herhalde sizlerin eşleri de yoldadır.
– Tanıştığımıza memnun oldum. Bize de bekleriz.
– Eşlerinize selamlar. İyi günler.
Yavuz Kürkçü
0 notes
Çörek Otu: Doğanın Gizli Sağlık Mucizesi!
Çörek Otu: Doğal Şifa Kaynağı ile Sağlığınızı Yenileyin
Çörek otu, geleneksel mutfakların vazgeçilmezi ve alternatif tıbbın gözdesidir. Bu küçük tohumların sayısız sağlık faydası bulunmaktadır. Ancak çoğu insan, çörek otunun sağlığımıza olan yararlarını tam olarak bilmemektedir. Çörek otunun hidrasyon ve zindelik için potansiyeli ile ilgili daha fazla bilgi edinmek için okuyun.
Bağışıklık Sistemi Güçlendirici Etkisi: Çörek otunun antioksidan ve anti-inflamatuar özellikleri, bağışıklık sistemini güçlendirir. Bu sayede, mevsim geçişlerinde daha sağlıklı kalmanıza yardımcı olur.
Kalp Sağlığını Destekler: Düzenli çörek otu tüketimi, kan basıncını düşürür ve kolesterol seviyelerini dengeler. Kalp sağlığınızı koruyarak kardiyovasküler hastalıklara karşı koruma sağlar.
Sindirim Sistemine Faydaları: Çörek otu, sindirimi kolaylaştırır ve mide sağlığını korur. Özellikle mide rahatsızlıkları yaşayanlar için doğal bir çözüm sunar.
Cilt ve Saç Sağlığı: Anti-bakteriyel etkisi sayesinde, akne ve sivilcelere karşı koruma sağlar. Ayrıca saçları besleyerek kepek sorununu azaltır ve sağlıklı görünüm kazandırır.
Çörek otu yağı, bu faydaları daha da artırır ve cilt ile saç sağlığını destekler. Bu nedenle, günlük yaşamınızda çörek otu veya çörek otu yağına yer vermek, sağlık açısından önemli bir adım olabilir.
Çörek otunun inanılmaz faydalarından yararlanmak için gıda takviyeleri veya doğrudan kullanım yöntemleri tercih edilebilir. Ancak, herhangi bir sağlık sorununuz varsa mutlaka bir uzmana danışmalısınız. Bu sayede, çörek otunun sağlığınıza katkısının en üst seviyeye çıkabilir.
Çörek otu ile ilgili daha fazla bilgi almak ve sağlığınızı nasıl destekleyebileceğinizi keşfetmek için web sitemizi ziyaret edin: https://www.medihaber.net/corek-otu-mucizesi-sagliginizi-yenileyen-dogal-sifa/
Çörek Otu Mucizesi: Sağlığınızı Yenileyen Doğal Şifa!
0 notes