Tumgik
#ölü kadın
asocialsss · 1 year
Text
Benzer acılar yaşayan insanlar birbirlerini tanırlar. Ama belli etmezler tanıdıklarını. Herhangi bir yerde karşılaşabilirler. Metroda, barda, sokakta, kafede. Sadece bir kez göz göze gelirler ve anlarlar. Daha sonra bakmazlar birbirlerine; belki canları daha çok yanacağından, belki de buna hiç gerek olmadığından.
İlk bakışma, aynı zamanda son bakışma olur. Ama onlar tanırlar birbirlerini. Muhtemelen o ortak acının müstehzi mahcubiyeti tekrar göz göze gelmelerine engel olur. Ama tanırlar onlar birbirlerini, çaktırmadan kimseye, koruyup kollarlar.
Bazen kendinizi bir insana yakın hissetmeniz için bir şeyler paylaşmanız gerekmez. Benzer acılar yaşayan insanlar, kendiliğinden ortaya çıkan görünmez bağlarla birbirine bağlanabilirler. Hatta bazen birbirlerinin tam olarak farkında bile olmadan yaparlar bunu.
34 notes · View notes
ruhsuzbirgunluk · 8 months
Text
İnsanların içinde geçirdiğim kaçıncı yalnız doğum günüm bilmiyorum ama nolursa olsun bu yalnızlığı hak etmedim, ara sıra mideme giren krampları ve gözlerimi dolduran yaşları da öyle
6 notes · View notes
mel-inoe · 11 months
Text
ay bi de akrabaların çenesi var felaket
2 notes · View notes
beyza-22 · 2 years
Text
Hiç olmayan bir şeyin yokluğu acıtır mı? Hiç olmadı ama acıtıyor. RUHUMA KADAR SIZILIYO!
4 notes · View notes
nesrin-c · 3 months
Text
En eski hikâyedir Kadın;
Saçından iktidar,
makyajından medeniyet devşirilen.
“Erkek” ve “Erken” kelimelerinin arasında nefes
almaya çalışırken Kadın;
Boynunda cinsiyet künyesi,
alnında namus fünyesi,
dünya'nın orta yerinde, ortasından taşır kederi…
Aşık olunası, hatta aşktan öldürülesidir nazarda.
Bu yüzden yaşayan her kadına ölü bir çiçek,
ölen her kadına canlı bir çam ağacı hak görülür
başucuna.
Herkes yaşamı boyunca bir kadını öldürür hattı
zatında.
Kimi doğururken,
kimi doğurduğu tarafından.
Kimi alın terinde boğar,
kimi şehvetine adak tutar.
Bazıları çok severek,
bazıları hiç sevmeyerek öldürür.
Bazen de yok sayarak dizlerinin üzerine düştüğü
caddelerde,
Kim vurduya sarılarak gönüllü linç'in ellerinde
Ahir hakkı töredir, gelenektir, günahtır.
Altından da örse huzuru,
Kuyumcuda bozdurulur gülüşü…
Kendi yuvası açık cezaevi,
sokakta namusu saman alevi…
Yürüse suç,
ağlasa ayıp,
koşsa edepsiz
ve
ölse kadersiz…
Kadın olmak yağmuru doğurup,
Yıldırımda alev almak gibi bir zûl mevsimidir.
Bayrak diken,
zehir biçen,
ırmak ören kadınlar…
Torna yürekli,
keman saçlı,
bağlama kaşlı
köy bakışlı,
kent yorgunu
evlat vurgunu,
koca şehidi kadınlar…
Acısı sendikasız,
sözü pankartsız
düşü yasak,
yolu tutsak.
Kadınsa haykıran,
sesi uzak…
Şimdi bir bulut al kendi payına,
Bir kadının kaderini kuşan hayat namına,
Bir dakika katlanabilirsen onun yerinde
Yerinde; Onsuz huzur olmadığını anlayacaksın..
Herkes bir şeyler söyledi kendine göre;
bir kadın döktüre döktüre susuyordu.
“İnsan esasen ne erkektir ne de dişi.
Cinsiyetin farklı olmasının amacı, cinse özgü biçim farkını oluşturmak olmayıp
yalnızca üremeye yarar…”
Marie Le Jars de Gournay;
Kadınlarla Erkeklerin Eşitliği Üzerine.
185 notes · View notes
hisboslugu · 8 months
Text
Tumblr media Tumblr media
ben seni severim sevmesine de, toplum buna hazır değil. nükleer denemeler, kyoto sözleşmesi, küresel ısınma falan. belki sen çok küçüksün, belki benim ruhum ölü. biraz nietzsche, biraz kant, kafan karışmış belki. parlıamanet’i de bozdular, tutunacak dalımız mı kaldı? pavyonda tanıdığım bilge bir pezevenk vardı! kötü kitaplar okumak kötü yaşamak gibidir, derdi. iyi kitaplar okudum, bir boka yaramadı… ben seni severim aslında da, düzenim bozulur diye korkuyorum. durduk yere başımıza saçma sapan bir aşk çıkar. sinemaya gitmeye, ele ele tutuşmaya falan kalkarız. işin yoksa çiçek al, saç tara, parfüm sık. küsmesi, barışması, ayılması, bayılması... hatta eninde sonunda kaçınılmaz ayrılması. meyhanede tanıdığım gerzek bir filozof vardı! güzel kadınlar insanın ömrünü uzatır, derdi. bir sürü güzel kadın girdi hayatıma, hepsi ağzıma sıçtı… ben seni severim belki de, rabb'im buna hazır değil. her şeyin güzelini sever o, ideal birliktelikler ister. seninle benim yan yana oturacağımız çekyata, ne ilahi adalet sığar ne de diyalektik… içime çöreklenmiş sığ bir sığır var benim. ben seni severim sevmesine de, iş çıkarmasana şimdi, ne gerek var güzelim…
137 notes · View notes
ozgur-ce · 1 year
Text
Yağmurlu bir Ankara sabahından Günaydın tüm tumblr cemaatine 😅☔🌧️
Şimdi şöyle bir balkon konuşması yapma gereği duydum öhöm öhöm sizinkileri de merak ediyorum lütfen eklerseniz sevinirim yoruma 😁😇
1- Bana takibe gelen arkadaşları öncelikle inceliyorum, işin doğrusu sadece kadın mı takip ediyor, sadece aşklı meşkli depresif mi postları, Yoksa sadece beni mi takip ediyor (ki bu çok başıma geliyor sizin de oluyordur) gibi..
2- Tmm takibe geldin 1 post beğenmiyor öyle takibe gelmiş ölü yani ne istediğini kendi de bilmiyor ya da bişeyler çalıyor 😁 neyse işte onları da takip etmiyorum
3- Sadece RB blogu ama başka hiçbir iletişimi yok ne yorum ne bir amaç öyle uzayda geziniyor yani onları da takip etmiyorum.
4- Takibe gelmiş bu aşamaları geçmiş Eeee sonra bi bakıyorsunuz paylaşıyorum beğeni yok bunlar sonradan ölenler sadece kendi beğenilsin istiyorlar 😁 senin bloguna uğramaz arka arkaya taramalı tüfek gibi bisürü post atan zaman hırsızları 🤦‍♀️ hemen takipten çıkıyorum hatta uyuzluk değil mi bazen beğenilerimi de siliyorum 😜
5- Küfür ama sürekli olarak, ayrıca cinsiyetçi ayrımcılık (sürekli kadın görseli bir obje gibi), cinsiyetçi bloglarda beğeni yapan erkekler( ki bunu da çok görüyorum) Ayrıca kim olursa olsun saygısız özellikle bir kadınla nasıl konuşulur bilmeyen! Özür dilemekten aciz! Ve herhangi bir konuda aşırı taraftar, Bu arkadaşları da sessiz sedasız yolluyorum.
Üsttekilerin hepsi bana göre Cancık (nooluyo ya'yı takip edenler bilir bu terimi)
6- Bir de Can olanlar var onlar sadece can değil ciğerrrrr 🥰 samimi, içten, empati duyguları oldukça gelişmiş, seni anlar, yorumlarda inanılmaz beyefendi hanımefendi zira postları da öyle, blogları mis gibi baktıkça bakasın gelir öyleee canlar yani 😂😂
Uzun lafın kısası size de biraz tercüman olmak dileğiyle uzattım konuyu sürç-i lisan ettiysem affola ☺️🙏 sevgiler, saygılar...
303 notes · View notes
aylakadaminiz · 3 months
Text
Tumblr media
Ben seni severim sevmesine de toplum buna hazır değil
Nükleer denemeler kyoto sözleşmesi küresel ısınma falan.
Belki sen çok küçüksün belki benim ruhum ölü
Biraz Nietzsche biraz Kant kafan karışmış belki
Parlıamanet’i de bozdular tutunacak dalımız mı kaldı?
Pavyonda tanıdığım bilge bir pezevenk vardı!
Kötü kitaplar okumak kötü yaşamak gibidir derdi.
İyi kitaplar okudum bir boka yaramadı…
Ben seni severim aslında da düzenim bozulur diye korkuyorum
Durduk yere başımıza saçma sapan bir aşk çıkar
Sinemaya gitmeye ele ele tutuşmaya falan kalkarız
İşin yoksa çiçek al, saç tara, parfüm sık.
Küsmesi, barışması, ayılması, bayılması
Hatta eninde sonunda kaçınılmaz ayrılması
Meyhanede tanıdığım gerzek bir filozof vardı!
Güzel kadınlar insanın ömrünü uzatır derdi.
Bir sürü güzel kadın girdi hayatıma
Hepsi ağzıma sıçtı…
Ben seni severim belki de rabbim buna hazır değil.
Her şeyin güzelini sever o ideal birliktelikler ister
Seninle benim yan yana oturacağımız çekyata
Ne ilahi adalet sığar ne de diyalektik…
İçime çöreklenmiş sığ bir sığır var benim.
Ben seni severim sevmesine de
İş çıkarmasana şimdi ne gerek var güzelim…
Ali Lidar Alengirli Şiir
66 notes · View notes
kitaplardangelen · 22 days
Text
Didem Madak kimdir??
Tumblr media
Edebiyat sahnesinin çiçekli ve anne kokan şiirlerinin güzel kadın şairi, Didem Madak’ın hayat hikayesidir....
Didem Madak, 8 Nisan 1970’de İzmir’de doğar. Annesi Füsun, Madak doğduktan 6 yıl sonra şiirlerinde bahsettiği ‘uzun siyah saçlı kız’ Işıl’ı dünyaya getirir. Öğretmen olan anne babaları ile birlikte çok mutlu olan bu iki kız kardeş aynı zamanda çok iyi arkadaştırlar.
“Işıl çocuktu o zaman, ben de öyle,
Mevsim kesin yazdı, karpuzdan feneriyle,
Hani her çocuğu başka bir çocuğa yaklaştıran bir şarkı vardır ya,
Kıyıya yanaşan bir gemi gibi.”Zorluklarla geçen çocukluk yılları
Didem Madak’ın çocukluğu fırtınalı geçmiştir. 12 Eylül döneminde babası okul müdürüyle tartıştığı için Uşak’a sürülür. Fakat annesi Füsun Hanım’ın tayini çıkmadığı için kızlarıyla birlikte Burdur’da kalır.
Ülkenin çok karışık bir süreçten geçtiği bu dönemde yalnız kalan Füsun Hanım ve kızları korku dolu günler geçirir. Füsun Hanım bir gün, geceleri onları uyutmayan arka bahçedeki mısır yapraklarının hışırtılarını engellemek için bıçakla hepsini yok eder.
Madak’ın her şiiri yaşanmış bir anıdır… Bu olayla ilgili de şu dizeleri yazmış defterine;
“Sen bir çocuk romanı annesi ol isterdim.
Ölü mısır tarlaları hışırdıyordu
Ve kalbimde çıngıraklı yılan sürüleri
.Diye başlayan bir çocuk romanında.”
Annesini kaybettiği (onu şiire iten) yıllar
Didem Madak 13 yaşındayken, henüz 38 yaşında olan annesini beyin kanseri nedeniyle kaybeder. Madak’ın zorlu günleri başlamıştır.
“Ölen her kadın için şiir yazdım. Onları Muc’a evin karşılığında verdim,
Çok ucuza.
Artık bütün üzgün oluşlarımın adı: Anne!”
Füsun Hanımın ölümünden kısa bir süre sonra babası ikinci evliliğini yapar. Bu evlilik artık Didem ile babasının arasına bir duvar örmüştür.
“O günleri hatırlayınca Edip Cansever’in şu dizesi gelir aklıma: ‘Bir azarlamayla ölümü düşünen çocuklar gibi…’ Bir azarlanmayla ölümünü düşünen çocuklar gibi.” Hayatın elini beline koymuş sinirli bir üvey anne gibi bizi azarladığını ve kardeşimle el ele tutuşup hayallerden balkonumuza sığındığımızı hatırlıyorum.”
Bu olay sonrasında babası için de tabii ki birkaç dize yazmıştır Didem Madak;
“Babam…Çıkarılmış bir adam bütün fotoğraflardan.
Kader neydi sanki o zaman,
Masada açık unutulmuş Turuncu kulaklı bir makastan başka…”
“Yaşasaydın, hayatının ortasına Güller yığan bir adam olsun isterdim babam.”
Bir gün Işıl’la oturup annesinden onlara bir şey kalmamasından yakınırken, teyzeleri onlara hayatlarını değiştirecek birkaç hediye verir. Bu hediyeler el yazması bir şiir defteri ve Varlık Dergisi koleksiyonudur. Bu andan sonra Didem Madak şair olur işte…
Üniversite yılları ve ilk evliliği
Tüm yaşadıklarını kaleme dökmeye başlayan Madak Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne başlar. Üvey anne ve babasıyla yaşadığı evden ayrılmak istediği için kendince bir yöntem bulur. Birinci sınıfta tanıştığı biriyle gizlice evlenir, evden ayrılır ve okulu bırakır.
“Ardımda kırık bir ayna Üvey anneleri hayatımın. Batsın diye güneşe tempo tutan o kız çocuğu… Evden kaçışımın pembe spor ayakkabıları vardı. Hüzün neydi sanki o zaman Artık kullanılmayan dikiş makinası annemden kalma.”
Evden kaçışı sonrasında çok zor dönemler geçiren Didem Madak, birçok farklı işte çalışır geçimini sağlamak için. Genç yaşta yaptığı evliliği pişmanlıkla sonuçlanır ve boşanır. Boşandıktan sonra maddi sorunlarla boğuşur ve bir bodrum katında yaşamaya başlar. Bu eve taşındıktan sonraki halini “Birden yazmaya başladım.” diye ifade eder.
Bodrum katında yaşadığı tüm zorlukları anlatır şiirlerinde. Bir söyleşide “Rutubete dayanıldığı sürece şiir yazmak için çok iyi yerler.” diye bahseder bodrum katından.
Didem Madak, bu dönemde çok yalnız kalır. Kardeşi Işıl, sadece süt ve çikolata yiyerek ayakta durduğunu, hayattan memnun olmadığını, hiçbir şeyin istediği gibi gitmediğini anlattığını söyler.
Didem Madak, üç yıl boyunca kaçar sevdiklerinden. Yakın arkadaşı Müjde Bilir bir röportajda onun kaçışını şöyle anlatıyor: “Didem beni bir akşam aradı ve annesini özlediğini anlattı. Taksiye binip bana gelmesi için ikna ettim. Geldiğinde mahcup ve çekingendi. Anne şefkatine duyduğu özlem derinden belli oluyordu. ‘Çok mutsuzum’ dedi. Ertesi gün buluşmak için sözleştik. Ancak Didem gelmedi. Didem’in evine gittiğimde duvara iliştirilmiş bir not buldum. ‘Sevgili Müjde, Maviş Anne içimden hiçbir şey söylemeden gitmek geldi. Seni seviyorum. Dün gecenin şiiri zaten yazılmıştı, ben sadece kaleme alacağım.’”
Müjde Bilir için yazdığı şiirde şöyledir;"İki kendim varmış maviş anne
Biri benmişim biri mutsuz
Ben ölürsem maviş anne, mutsuz için dünyanın bütün sabahlarına bir bilet al.
Ben ölürsem mutsuza iyi bak! ""Kadınlık kimliğimden sıyrıldım"
Sonraki üç yıl boyunca Madak’tan haber alınamaz. Sadece kardeşi Işıl’ın yanına gider ara sıra. Gidişlerinden birinde Işıl’ı çok şaşırtır. Örtünmüş olarak çıkar karşısına.
“Örtündüm ben… Her şeye karşı… Kadın kimliğimden de sıyrıldım. Bu beni rahatlattı.” der.
Didem Madak, bu dönemde tasavvufla ilgilenir. Kardeşi Işıl Madak’ın bu dönemiyle ilgili “Çok umutsuzdu. Kapanarak bu durumdan bir çıkış yolu bulacağını umdu. Ablam o dönemden inanarak kurtuldu. Yoksa kayıp gidecekti. Hukuk Fakültesi’ni de bu dönemde bitirebildi.” der.Bu durumu da şiirlerinde şöyle anlatıyor şair:
“Allah benim çaresizliğimdi, artık konuşabileceğim kimsem kalmadığı için konuştuğumdu.”
Çok şey yaşadığı bu dönemi “Ah’lar Ağacı” şiiriyle anlatır:
“Ben acılarımın başını
Evcimen telaşlarla okşadım bayım.
Bir pardösüm bile oldu içinde kaybolduğum.
İnsan kaybolmayı ister mi? Ben işte istedim bayım.
"Grapon Kağıtları"
Bu dönemde kardeşi Işıl, ‘İnkılap Kitapevi 2000 Şiir Ödülü’ yarışmasından bahseder.
Didem Madak bununla ilgilenmeyince kendisi bütün şiirlerini toplayarak yarışmaya gönderir. Üstünden bir süre geçtikten sonra “Grapon Kağıtları” dosyasının yarışmayı kazandığı haberi gelir.
Didem Madak, bu süreçte internette şair ve avukat olan biriyle tanışır. Şair olmasından çok etkilenerek bu adamla buluşur. Günün sonunda genç adam bir şiir yazmalarını teklif eder. Adam, ikinci buluşmada kendi şiirini okur. Sıra ona geldiğinde ise Didem şu şiiri okur;
"Çok şey öğrendim geçen üç yıl boyunca Alt katında uyumayı bir ranzanın
Üst katında çocukluğum...
Kâğıttan gemiler yaptım kalbimden
Ki hiçbiri karşıya ulaşmazdı.
Aşk diyorsunuz,
Limanı olanın aşkı olmaz ki bayım!"
“Kadın kimliğine geri dönüş”
Ödül töreni için İstanbul’a giden Madak, yarışma öncesinde örtüsünü çıkarır.
Bu bir nevi onun tabiriyle “kadın kimliğine
geri dönüş” sayılabilir.
Didem Madak, ödülünü aldıktan sonra İstanbul’da yaşamaya başlar. Bir süre sonra
eşi Timur ile evlenir ve 3 yıl sonra kızı Füsun’u dünyaya getirir.
Anne kokan şiirleriyle veda ettiği yıllar
Kızının doğumundan sonra şiir yazamayan Madak tıpkı annesi gibi kansere yakalanır.
24 Temmuz 2011'de yani 41 yaşında kolon kanseri nedeniyle yaşamını yitirir.
Didem Madak’ın ödül töreni sırasında tanıştığı arkadaşı Şükran Yücel’e gönderdiği e-postadaki metin şöyledir:
“Canım Kızım Sana mektup yazacağım.
Çünkü artık başka bir şey yazamıyorum.
Bu konuda pek de dertli değilim doğrusunu istersen. Sen bana belki bugüne kadar yazdığımdan başka türlü bir yazı yazmayı öğretirsin. Kendimi bir sonbahar ağacı gibi hissediyorum.
Mutlu bir sonbahar ağacıyım ben.
Yere düşen yapraklarımı eğilip topluyorum. Saçıma tutuyorum. Bakın yakışmış mı diye soruyorum. Sonra yaprakları havaya savuruyorum.
Ben iki kişilik bir kabilenin me isimli kölesiyim. Çünkü sen acıktığında me diye ağlıyorsun ve bu ismimi seviyorum reis! Canım kızım, cehaletimden şair oldum…
Annesizlikten.
Sen sakın şair olma!”
"Anlatarak bitiriyorum hayatımı
Bilmiyorum başka nasıl bitirilir bir hayat.
Bir çiçek çizdim bu akşam avucuma,
İsmini her şey koydum.
Simli ojeler sürdüm yanlızlıktan sıkıldığımdan,
Müsveddesi gibi şimdi tırnaklarım,
Yıldızlı bir gecenin"..
Didem MADAK
8 Nisan 1970 Doğum Günü Anısına
Sevgi, saygı ve rahmetle
Mekânın CENNET Olsun GÜZEL İNSAN
39 notes · View notes
sezginer35 · 21 days
Text
Tumblr media
youtube
Herşeye rağmen güzel akşamlar olsun..☕☕
Ünzile insan dölü
On kardeş beşi ölü
Büyüdükçe un ufak
Ve gelirde görücü
İnci gibi dişi
Görücü bilir işi
Söğüdüm ağlar gider
Olur hatun kişi
Varmadan sekizine
Ergin oldu Ünzile
Hem çocuk hem de kadın
12'sinde ana
Bir gül gibi al ve narin
Bir su gibi saydam ve sakin
Susar kadın Ünzile
Yağmuru kim döküyor?
Ünzile kaç koyun ediyor?
Dayaktan uslanalı
Hiçbir şey sormuyor
Yağmuru kim döküyor?
Ünzile kaç koyun ediyor?
Dayaktan uslanalı
Hiçbir şey sormuyor
Korkar durur gitmez
Köyün en son çitine
İnanır o sınırda dünyanın bittiğine
Ünzile insan dölü
Bilinmezlere gebe
Sırların mihnetini
Yükleyip de beline
Varmadan sekizine
Ergin oldu Ünzile
Hem çocuk hem de kadın
12'sinde ana
Bir gül gibi al ve narin
Bir su gibi saydam ve sakin
Susar kadın Ünzile
Yağmuru kim döküyor?
Ünzile kaç koyun ediyor?
Dayaktan uslanalı
Hiçbir şey sormuyor
Yağmuru kim döküyor?
Ünzile kaç koyun ediyor?
Dayaktan uslanalı
Hiçbir şey sormuyor
Yağmuru kim döküyor?
Ünzile kaç koyun ediyor?
Dayaktan uslanalı
Hiçbir şey sormuyor
Yağmuru kim döküyor?
Ünzile kaç koyun ediyor?...
52 notes · View notes
asocialsss · 1 year
Text
İnsanların toplu olarak uzun süre bulunduğu yerler ne kadar yoğun duygular barındıyor içinde. Bazen tüm bu duyguları hissetmenin ruhuma ağır geldiğini fark ediyorum.
16 notes · View notes
Text
SİZDEN GELENLER.....
Merhaba adım Kenan. Azeriyim Baküde yaşıyorum. Sizlere teyzemle yaşadığım ilişkimi anlatmak istiyorum. Tükçem çok iyi değil o yüzden yazarken hata yaparsam kusura bakmayın. Çok uzatçadan hikayeme geçmek istiyorum. Ben 22 yaşlndayım üniverste son sınıftayım. 177 boyundayım. Esmer yakışıklı sayılacak bir tipim. Geçen seneye kadar boksla uğraşıyordum ama şimdi blraktım. Ben kendimi bildim bileli büyük teyzeme aşığım. Hayayımda ilk kez çıplak gördüyüm kadın teyzemdir. O zamanlar 12 yaşındaydım. O günden sonra 31 çekerken hayellerimi süsleyen tek kadın teyzemdi. Teyzemin ismi Şahane 46 yaşında ama vücudu yaşına rağmen çok diridir. Teyzem 163 - 165 boylarında hafif kilolu balık etli yani büyük göğüsleri büyük yuvarlak kalçaları beyaz tenli sarışın bir kadın. Türbanlı olmasına rağmen çok bakımlı bir kadın. Teyzem 16 yaşında enişteme severek kaçmış genç yaşta anne olmuş. 2 çocuğu var bir kız bir erkek oğlu da kızı da evli. Eniştemle babam rusyada ticaretle uğraşıyor. Maddi durumumuz qayet iyidir. Teyzemin oğlu da evlenip rusyaya yaerleşti. Teyzemse Baküde bizimle aynı semtte yaşıyor. Babamla eniştem değişimli olarak rusyaya gidip geliyordu son 4 senedir eniştem nerdeyse hiç gelmiyor. Eniştem genç bir rus kadınla beraber yaşıyor teyzemde bunu biliyor o yüzden konuşmuyorlar.
Teyzem beni çok sever bende onu çok severim. Sık sık ziyaretine gider bir ihtiyacı varsa hemen hall ederdim. Tabii esas maksadım teyzemi görmek ona yakın olmak beraber vakit geçirmekti. Teyzem tesettürlü olsa da evde çok rahat giyinen bir kadındır. Bana istemeden de olsa frikikler verirdi bende banyoda onun iç çamaşırlarını koklayarak 31 çekerdim. Artık 19 yaşıma gelmiştim bir sürü kız arkadaşım olmuştu. Zaten şimdi paran varsa yakışıklı olmasanda kız arkadaşı bulmak çok kolaydır. Bir sürü kızla sevişmeme rağmen teyzemi aklımdan çıkaramıyordum. Bir gün teyzem beni aradı komşuda hırsızlık olduğunu o yüzden korktuğunu bir kaş gün onlarda kalmamı istedi. Bende seve seve kabul ettim. Zaten uzun zamandır plan yapıyordum teyzeme azdırıcı ilaç verip onunla olmak ya da ilaçla uyutup sikmeyi kafama koymuştum. Ben hemen ilaçları alıp akşam teyzemlere gittim. Yemek falan derken akşam oldu. Teyzem banyoya duş almak için girince bende teyzemin her akşam yatmadan önce içtiği özel zayıflama çayının içine ilaç attım. Heyecandan elim ayağım titriyordu. Teyzem banyodan çıktıktan sonra zayıflama çayını mutfaktan alıp içti sonra salona geldi üzerinde dizlerine kadar olan beyaz bornozu vardı. Teyzem bana " Kenanım senin odanı hazırladım isyediğin zaman yatarsın ben artık yatmaya gidiyorum" deyip odasına gitti.
Teyzem odasına gittikten yaklaşık 15 dk sonra uyumuşmu diye konteol etmeye gittim kapıyı yavaşca aralayıp içeri baktım. Teyzem üzerinde bornozuyla yatakta sırt üstü uyuya kalmıştı. Yanına gidip bir kaç kez dürttüm ama teyzem uyanmadı ölü gibi yatıyortu. Hayatımda bu kadar heyecanlanmamıştım. Yıllardır hayalini kurduğum kadın şimdi yatakta başına geleceklerden habersiz uyuyordu. Odanın ışıklarlnı kapatıp gece lambalarınl yaktım. Teyzemin bornozunun yakasını açınca teyzemin o mükemmel vücudu gpzlerimin önündeydi. İç çamaşırı bile giymemişti. Teni bem beyazdı. Etli amı çok güzel görünüyordu. Hafif kıllıydı amı ama o kılları bile bana çok seksi geliyordu. Ben hemen şortumu ve tişörtümü bir çırpıda soyundum. Sikim zaten çoktan kalkmıştı bile. ( bu arada benim alet 17 sm ama çok kalındır) teyzemin memelerini deli gibi emmeye başladım bir yandan da ellerimle vücudunu okşuyordum. Sonra yavaş yavaş öperek göbeğine ordanda bacak arasına indim. Bacaklarını iki yana ayırıp o muhteşem amını kokladım önce. Harika kokusu vardı amının. Dilimle etli amını yalıyordum. Müthiş zevk alıyordum. Nerdeyse 10 dk yaladım teyzemin amını. Amından sular akmaya başlamıştı. Sonra Bacaklarının arasında yerimi aldım ve sikimi tek seferde köküne kadar amına soktum. Amı sırıl sıklamdı. Öyle müthiş tahrik olmuştum ki teyzemin uyanması artık umrumda bile değildi. Amına hızlı hızlı girip çıkıyordum. Teyzemin yüz ifadesi her içine girip çıktığımda değişiyordu. Çok geçmeden müthiş bir boşalma yaşadım. Teyzemin amına boşaldım. Üzerine yığılıp öylece kaldım. Hayatımda hiç bu kadar çok geldiğimi hatırlamıyorum. O gece teyzemi 3 kere daha siktim.
Sabah teyzem ne tepki vericek diye düşünürken teyzem qayet mutlu bir şekilde beni uyandırmaya geldi hiç bir şey olmamış gibi davranıyordu. Nasıl olurdu? Gece tam 4 kere içine boşalmıştım bunu uyanınca anlamaması mümkün değildi. Teyzemin böyle davranması bana daha çok cesaret verdi. Bütün gün teyzem evde ince omuz askılı siyah dizlerine kadar olan elbisesiyle sanki bana frikik veriyordu gibime geldi. Sehpahaya meyve tabağı bırakırken eğilince göğüsleri elbisesinden taşacaktı nerdeyse. Ben göğüslerine bakarken bir an göz göze geldik. Teyzem gülümseyip doğruldu ve çok rahat bir şekilde davranmaya başladı. Ben bu sefer azdırıcı ilacı içirdim teyzeme. Gece olunca kendi odamda çırıl çıplak soyunup teyzemin odasına gottim. Kapı aralıktı bilerek açık bıraktığından emindim. Teyzem yatakta yan yatmıştı. üzerinde siyah mini geceliyi vardı iç çamaşırı giymemişti o muhtrşem kalçaları aklımı başımdan aldı adeta. Hemen arkasına geçip götünü öpmeye başladım. Göt deliğini yalıyor amınl parmaklıyordum. Teyzem kısık sesle inlemeye başladı. Artık teyzeminde iatediğine emindim teyzemi sırt üstü döndürdüm bacaklarlnın arasına geçtim sikimi amına sokunca teyzem gözlerini açtı bir kaç saniye bakıştık sonra dudaklarımız birleşti deli gibi öpüşüyorduk. Teyzemin amına her girdiğimde teyzem tırnaklarınl sırtıma geçiriyor sanki daha hızlı yap diyordu. Hiç konuşmadan sevişiyorduk. Bir az sonra geliyorum teyze dedim teyzem de sadece çok kısık sesle ağzıma boşal dedi. İçinden çıkıp simimi ağzına verdim ve ağzına boşaldım. Teyzem döllerimi yuttu. O gece teyzemle sabaha kadar defalarca seviştim. Ö günden bu yana teyzemle ilişkimiz devam ediyor. İkimizde çok mutliyuz. Yaptıöımız çok yalnış evet ama umrumda bile değil bu.
185 notes · View notes
olafkardanadam · 2 months
Note
Şimdi fotoğraf çekilsek gözlerimiz bulutlu çıkar Bayım. Baharın en hırpani kadrosu arkamızda; uçurtmalar, kediler ve aşk. Şimdi her fotoğrafta defolu bir kelebek uçar. Şimdi her fotoğraf bizi dışlar, nisansız ve insansız bir sabah. Ne yapsa, anlamaz insanın dilinden yağmur. Ne yapar açamaz kilitlenen aşkları bu zavallı çilingir Bayım, ücra günler büyük harflerle başlar.
İnsan ıslansa biraz aklından kuş sürüleri mi taşar Bayım?
[kırılmış bir kadın]
(ben de sana gif göndermek istiyorum ama kimliğim belli olur)
Tumblr media Tumblr media
Acı aniden diner yağmurun dindiği gibi... Bazen sadece tanrı öyle istediğinden. Sadece bir mağarada resim çizerim belki. Rüyaların büyük harfle başladığı bir ülkede üstümden kaldırılmış bir ölü var Madam, senin istediğin o mu?
Tumblr media Tumblr media
teşekkür ederim bugün de şiirlendik 🙏🤗🤗
21 notes · View notes
n-osferatu · 3 months
Text
Tumblr media
Masumların Katli-Peter Paul Rubens (1611-1612)
Masumların Katli bölümü Matta İncili'nde de yer alır. Kral Hedod (Hirodes) Roma İmparatorluğu tarafından Antik İsrail'e atanan bir kraldır. Büyük Herod, Zalim Herod gibi isimlerle anılan kral iktidar hükümdarı ile bilinir. Gizli Polis sisteminin kurduğu öne sürülür. Kral Herod Bethlehem'de son iki yılda oluşan bütün bebeklerin tedavilerini emreder.
Resim bu katliamı anlatır anneler çoçuklarını korumak için Herod'un askerleri ile savaşıyor. Yerde ölü yatan çocuk bedenleri, bir kadın bir özgür Herod'un askerlerinden birinin dünyadaki tırnaklarını geçirmiş diğer erişim çocuğunu geri çekiyor. Resim sağ tarafta bir çocuğu tutup kaldırmış taş bloklara vurmak üzere olan bir asker ve ona yalvaran bir başka kadın tam bir vahşet sahnesi.
22 notes · View notes
yantekerlek · 4 months
Text
Adalet Yerinde Duruyor mu? | ¹⁵'⁰⁸'²⁰¹⁸
"Yemen'in kuzeyindeki Dahyan bölgesinde, ilkokul çağındaki çocukları taşıyan bir otobüse düzenlenen hava saldırısında en az 50 kişi hayatını kaybetti. Sadece otobüstekilerin değil, çevredeki yayaların da hedef olduğu bombardımanın ardından, 100'e yakın kişi hastanelerde tedavi altına alındı. Yetkililerin yaptığı açıklamaya göre, olaydan etkilenenlerin çoğunluğunu 10 yaşından küçük çocuklar oluşturdu.
Bombardımanın faili, Suudi Arabistan öncülüğündeki koalisyondu.
***
Suriye´nin İdlib, Halep ve Hama bölgelerinde arka arkaya düzenlenen hava saldırılarında, 11'i kadın ve çocuk olmak üzere, en az 66 kişi hayatını kaybetti. Saldırılar sırasında bir okulun ve sivillerin yaşadığı alanların da hedef seçildiği belirtilirken, bölgedeki tıbbî altyapının yetersiz oluşu nedeniyle, ölü sayısının artabileceği açıklandı. Bombardımanlar yüzünden oluşan enkaz altında ceset arama çalışmaları geceleri de sürdürülüyor.
Bombardımanların failleri, İran'ın sınırsız şekilde desteklediği Beşşar Esed rejimi ve Rusya'ydı.
***
Gazze'nin Deyr el Beleh bölgesine gece yarısından sonra düşen çok sayıda bombadan biri, 23 yaşındaki İnâs Ebû Hmeş adlı bir anneyle 18 aylık bebeği Beyân´ın hayatını kaybetmesine yol açtı. Saldırıya evinde bebeğiyle uyuduğu sırada yakalanan genç annenin, ayrıca hamile olduğu da kaydedildi. Deyr el Beleh´le birlikte 140 ayrı noktaya daha bombalı saldırıların düzenlendiği açıklandı.
Bombardımanın faili, ABD'nin sınırsız şekilde desteklediği İsrail´di.
***
Tamamen masumların ve sivillerin hedef alındığı yukarıdaki insanlık dışı saldırılar, geçtiğimiz hafta, 2-3 günlük bir zaman aralığı içinde, aynı coğrafyanın farklı köşelerinde meydana geldi. Hepsi de kendine göre farklı çizgilerde duran, farklı siyasetler üreten, farklı amaçlar gözeten, farklı ideolojiler (hatta dinî inançlar) çerçevesinde hareket eden tüm bu devletlerin ürettiği sonuç aynıydı: Katliam.
ABD, İsrail ve Rusya'ya bakarsanız, katliamların gerekçesi terörle mücadele. İran'a sorarsanız, Kudüs'ü savunmak ve direniş hattını korumak. Suudilere göre meşru yönetimin tekrar tesisi. Ortaya çıkan şey ise üst üste yığılmış çocuk ve kadın cesetleri, viraneye dönmüş İslâm şehirleri, kaybolan zamanlar, talan edilen ülkeler.
***
Savaşlar sadece insan kaynağımızı ve somut varlıklarımızı yok etmiyor. Savaşların belki de en büyük tahribatı, geride kalanların ve dışarıdan izleyenlerin duyguları ve zihin dünyaları üzerinde gerçekleşiyor. Kalp rikkatini, adaleti ve istikameti korumak, belki de en çok savaşlar sırasında zor.
Mesela, yukarıda sıraladığım (ve bunlara benzer) saldırılardan sonra, söz konusu ülkelerin destekçilerine ve sempatizanlarına bakın. Genelinin, desteklediği kampın azgınlığına gözlerini kapattığını, muhalif kampın suçlarını öne çıkarmakta ise yarıştığını göreceksiniz. Hem Yemen'i, hem Suriye'yi, hem Gazze'yi, hem Afganistan'ı, hem Doğu Türkistan'ı saldırganların ve zalimlerin kimliğine hiç bakmadan, saf bir adalet duygusuyla gündemine alabilenler ve zulme karşı sesini yükseltebilenler, artık kelaynak kuşları gibi kaldı aramızda. Yemen'de katliam var diye bağıranların çoğu Suriye'ye kör, Suriye yok oluyor diye haykıranların çok azı, Yemen de yok oluyor deme gücüne ve tutarlılığına sahip. Örnekler çoğaltılabilir. Maalesef bu konuda örnek kıtlığı çekmiyoruz.
Coğrafyamızın dört bir yanında insanlar canlarını, hayatlarını ve istikballerini kaybederken, bizler de oturduğumuz yerde vicdanımızı, yüreklerimizi, adalet hassasiyetlerimizi kaybediyoruz. Hangi tarafın kaybı daha ağır ve telafi edilemez durumda, düşünmeye değer.
***
Devletlerin, hükümetlerin ve siyasi görüşlerin hepsinin üzerinde ve uzağında, günlük gelişmelerden ve kavgalardan tamamen azade, üzerinde titrememiz gereken bir prensip: Adalet. Sadece Hz. Ömer'le ilgili dokunaklı menkıbeler anlatırken, birilerine boyumuzdan büyük vaazlar verirken veya ayet-hadislerle muarızlarımıza laf sokuştururken değil; ilk önce kendi içimizde ve kalbimizde adil olabilmek. Varmamız gereken ilk hedef burası.
Suriye'de, Yemen'de, Irak'ta, Mısır'da, Filistin'de, Afganistan´da, Doğu Türkistan´da Velhasıl coğrafyamızın neresinde bir acı varsa, ilk yoklayacağımız yer kalbimiz olmalı: Adalet, yerinde duruyor mu? Yorumlarım, hakkı ayakta tutmak için mi, yoksa tuttuğum takıma amigoluk mu yapıyorum? Yanlışa, kim olursa olsun, karşı çıkabilecek dirayetim hâlâ var mı?
Acıları önlemede zaten elimizden bir şey gelmiyor, bari masumların başına düşen o bombalar kalbimizi de paramparça etmesin. Başka zamanlarda ve zeminlerde, -her şeyden de önemlisi- bu dünya hayatının hesabını dakika dakika verirken, o kalp bize çok lâzım olacak çünkü."
Taha Kılınç
13 notes · View notes
hisboslugu · 5 months
Text
yüzün diyorum bir bir bir bir, yüzün diyorum iyi bir gün başlıyor. çoktan durmuş gibi bir şeyler orda. saatler durmuş, sesler durmuş, savaşlar durmuş. ne geç kalma telaşı işçi duraklarında kadınların, ne bir köpek havlaması sokaklarda, ne de ölü bir çocuk sokulmuş fotoğraflara. uyanmayı beklemiş sanki bir dağ yüzyıl boyunca, boynunla saçların arasında. yüzün bu âlemmiş de sanki davud sana gelmiş, mûsa sana, isa sana. salmışsın kendini bir hamağa yatar gibi maviyede. gökyüzü sanki senden esinlenmiş, zebur senden, tevrat senden, incil senden. binlerce renge doğru koşmuş yüzün, bilinmez renklere, çizilmez renklere. yüzün adsız bir mevsimi kiralamış, ne zemheriler gibi soğuk, ne kavurgan yazlar gibi sıcak. bir bulut kaçmış da göğünden, sanki yüzüne konmuş. yüzün, koca bir dünyayı ıslatacak, ıslatacak, ıslatacak. insan ölmek için yaratıldı; korkuya inanma, ateşe inanma, suya, havaya inanma, âşk bile ölüyor âşka inanma. bir ceket al üstüne, bir geyiği düşle, bir ağacı hatırla, insan düşmek için yaratıldı, kuşlara da inanma. sen sıkı sarıl kalbime, dünya sandığın yer değil. sandığın yer değil en güzel yerin, en güzel yerinde değiliz biz bu şiirin. yüzün diyorum bir bir bir bir, yüzün diyorum huysuz bir yağmur başlıyor. olsun, ben böyle yağmurları da severim. böyle yağmurlarda büyür insan, fırıncılar en güzel ekmekleri çıkarır. acısız bir selam verir, silinmiş sloganlar içinden duvarlar, duyulur en güzel vapurun sesi, en güzel trene binilir ve gidilir bir cehennemden bir cehenneme ve adına yolculuk denilir. zaten insan bir yolculuk değil midir? durdur içinde büyüyen hüsran ordusunu, kışla bekçilerini, silah çatanları, silahşörleri durdur ve bekle. işgâl edilmeli yüzün bir deniz kokusuyla, çocuklar uçurtma uçurmalı, taze çaylar demlenmeli kahvelerde, yüzüne taptaze bir sabah gibi bakmalıyım. yüzün diyorum kayboluyorum. bir kuş bir fili boğuyor sanki, kayboluyorum. yükünü boşaltıyor kızıl atlar, kayboluyorum. kim bulmuş ki zaten kendini kaybolduğu yerde, kim anlamış insanı? yüzün diyorum, yüzünde memleket telaşı. binlerce yoldaşım öldürülmüş, binlerce çiçek büyüyor ama hâlâ pınar ağaçları, çınar gölgeleri büyüyor, büyüyor kar bakışlı bir kadın. susamış bir nehir yatağıyla gidiyorum ona ve yüzün diyorum bir bir bir bir. bir yüzün diyorum, yüzüne bir geçiş bulmalıyım.
18 notes · View notes