Don't wanna be here? Send us removal request.
Text
Gecenin içinden gelen rüzgâr, yalnızca perdeleri değil, yıllardır sessizce bekleyen bir kalbin örtüsünü de aralıyordu. Sessizdi oda. Ne bir ayak sesi, ne bir nefes... Sanki zaman bile burada durmuştu.
Ve oradaydı.
Bir sandalye, bir eski palto, bir duvarda solmuş bir fotoğraf…
Ve o. @olafkardanadam
Kendi ölümüne dahi geç kalmış zavallı bir ruh gibi oturuyordu, bedenine sıkışmış bir gölge gibi. Ne yaşamdaydı, ne de ölümün şefkatli sessizliğinde. Arada kalmıştı.
Bir zamanlar düşleri olan bir adamdı o. Gülüşüyle baharı andıran, hayalleriyle dünyayı kucaklamaya niyetli… Ama yıllar geçti. Beklediği hiçbir şey gelmedi. Gidenler dönmedi. Söylenmeyen sözler içini kemirdi, tutulmayan eller boşlukta asılı kaldı.
Şimdi gözlerinde, içi boş bir boşluk vardı. Sanki her şeyi görmüş, ama hiçbirine dokunamamış bir ruh gibi.
Ve belki de en çok, artık ölmeyi bile unutmuş bir kalbin sessizliğiydi bu.
Çünkü bazen insan ölmeyi değil, yaşarken yavaşça sönmeyi seçerdi.
Son sayfaları çevrilmiş bir kitabın kapağını kapatmak gibiydi bu gece.
Ve o kapağın ardında, artık kimsenin okumadığı bir hikâye sessizce sona erdi.
14 notes
·
View notes
Text
Gözleri bir ormandı. Sessizliğin tam ortasında binlerce ku�� kanat çırpardı. Öyle derin, öyle karmaşıktı ki… Bakarken sanki bir ağaçtan ötekine atlayan bir yalnızlık hissi dolaşırdı içimde. Bir sessizlik vardı gözlerinde ama o sessizlik ölü değil, yaşayan bir şeydi. Hani bazı bakışlar vardır, seni hiçbir şey söylemeden tanıyan, içini okuyan… Onun gözleri öyleydi. Sanki çocukluğumu görmüştü, korkularımı, kırıldığım yerleri. Sanki konuşmadan affetmişti beni, ben daha kendimi bile affedemezken. Ona bakmak, rüzgârla hışırdayan yaprakların altında dinlenmek gibiydi.
41 notes
·
View notes
Text
Bazen biri olsun istiyor insan. Yaranı sormasın, ama sarıp sarmalasın. Acını anlatmana gerek kalmasın, sadece “ben buradayım” desin.
28 notes
·
View notes
Text
Allah’ım…
Bugün bir yara gibi atıyor kalbim. Ne yaparsam yapayım dinmiyor. Ne susuyor, ne konuşuyor. Sadece içten içe ağlıyor…
Bazen "iyiyim" deyip sustuklarım, geceleri gözlerimden taşarken, sadece senin bildiğin yerlerde, sessizce dağılır oldum. Kimseye anlatamıyorum çünkü kimse senin gibi duymuyor içimi. Ben kimseye belli etmiyorum ama sen biliyorsun; bu kalp bir yerlerde kırıldı, ve o günden beri hiçbir şey tam olmadı. İnsan bazen yorgun değil, yalnız değil, kırgın değil… Sadece bitkin oluyor Allah’ım. Sadece nefes almak bile zor geliyor. Sadece...biraz huzur istiyor.
Ben artık güçlü görünmek istemiyorum.
Sadece bir yere başımı koymak ve orada ağlayabilmek istiyorum. Kimse yargılamasın, kimse "bu da geçer" demesin.
Sadece biri elimi tutsun ve "buradayım" desin.
Ama biliyorum… Sen benimle berabersin. Sen gözümden döküleni görür, dilimden dökülmeyeni duyarsın.
O yüzden bu gece sana sığınıyorum: “Allah’ım, kalbim çok acıyor. Lütfen biraz merhamet, biraz sükûnet gönder…”
Allah'ım, bu yorgun kalbimi, senin rahmetinle sar. Âmin.
22 notes
·
View notes
Text
Keşke biri beni gözlerimden öpseydi. Alnımdan değil...dudaklarımdan hiç değil. Gözlerimden... Çünkü ben bütün acılarımı orada taşıdım. Ağlamadığım gecelerin sessizliğini... Gülümserken bile içimi yakan yangınları… Anlatamadıklarımı, anlatmak istemediklerimi… Bir çift dudak dokunsaydı gözlerime, anlatmak zorunda kalmadan anlaşılmış olurdum belki. "Ben buradayım" der gibi değil, "SenDeVarsın" der gibi bir öpücük… Gözyaşımı silmeye değil, varlığımı kutsamaya gelen bir dokunuş… Birinin, gözlerimin içindeki yalnızlığa eğilmesini. Birinin, yargılamadan, düzeltmeden, değiştirmeden… Sadece "sen böyle de güzelsin" demesini. Bazı öpücükler, sadece teni değil, ruhu iyileştirir. Ve ben hep... Gözlerimden öpülmeyi bekledim.
27 notes
·
View notes
Text
Boo odasında sessizce oturuyordu. Minik elleri, sevdiği peluş kedisinin tüylerinde dolaşıyor, gözleri bir zamanlar ardına kadar açık olan dolap kapısına takılı kalıyordu.
Orası, onun başka bir dünyaya açılan kapısıydı.
Sully’nin dünyası…
Gülüşünün yankılandığı, korkunun dostluğa dönüştüğü, çocukluğunun en gerçek masalıydı.
Ama şimdi sadece sessizlik vardı. Ne kapı açılıyordu artık, ne de Sully'nin yumuşacık kolları onu kucaklıyordu.
Ve en çok da...kedisi gitmek zorunda kalmıştı.
19 notes
·
View notes
Text
Bazen kurtarıcı sandığın, seni en çok yaralayan olur. Çünkü en derine inen, en çok tanıyan, en kolay canını yakandır. Ve sen, tüm zayıflıklarınla onun önünde durursun… Zırhsız, savunmasız, çırılçıplak kalbinle.
Oysa sen ona güvenmişsindir. Onun sesinde sığınak bulmuşsundur. Düşünce tutar, susunca anlar sanmışsındır. Ama bazen, tam da orada başlar kırılış.
Kurtarıcı dediğin, seni bir gülüşle tutup, bir suskunlukla bırakır. Bir kelimeyle ayağa kaldırıp, bir başka kelimeyle dizlerinin üstüne çökertebilir.
Ve sen… Bir savaş alanına dönüşürsün. İçinde senin olmayan bir savaşın tüm enkazı. Dışarıdan güçlü, içeriden yorgun. Çünkü bu defa düşmanın değil, "kurtarıcın" olmuştur seni un ufak eden.
Ne yazık… En çok ona inandığın için, en derine o dokunduğu için, yaraların artık anlatılmaz olur. İçine kapanırsın. Çünkü bu acıyı bir başkası anlayamaz. Bu kırıklık… başkasına anlatılamaz.
#Ve böylece öğrenirsin: bazen en tehlikeli fırtına bir umutla gelen rüzgârın ta kendisidir.#olafkardanadam
17 notes
·
View notes
Text


Allah'ım : Daraldıysa göğsüm, senin adına daraldı. Yalnız kaldıysam, bu da seninle kalmaya vesile oldu. Gözyaşlarım yere değil, secdelere aktı. Ben bu kalbi senin adını anarken büyüttüm, acıları sabırla sararken öğrendim insan olmayı.
Şimdi yine, içim dar, nefesim ağır, yolum taşlı… Ama elim sende, yüreğim senin bildiğin yerde.
“Elâ bi zikrillâhi tatmainnul kulûb” (Kalpler yalnızca Allah'ı anmakla huzur bulur) dediğin gibi; bu kalp huzuru sende arıyor ya Rab, sen ferahlığı indir.
Rabbim… Sen göğsüme inşirah ver. Yüküm ağırsa, senin içindir. Yolum yokuşsa, vuslatın içindir. “Sen yeter ki benle ol, gerisi kolay...”
Biz, sana inananlar… Zamanın, derdin, gözyaşının içinde birer inşirah ayetiyiz belki. Kırılanların içinden çıkan en sessiz duâyız.
Affet, arındır, ferahlat, ey İnşirahları yazan Rabbim. Âmin.
26 notes
·
View notes
Text
Jhilmil başını eğmiş, yere bakıyordu. Dudaklarında belli belirsiz bir kıpırtı vardı ama bu bir cümle değildi. O cümlesizlikte, Barfi her şeyi duyuyordu. “Korkuyorum... Ama seninle güvendeyim.” Bir çocuğun oyuncaklarına tutunması gibi, Jhilmil Barfi’ye tutunuyordu. Dış dünyanın karmaşasına, insanların beklentilerine, hastanenin soğuk duvarlarına rağmen onun yanında bir ev vardı. Sessiz, sade, ama gerçek.
Sözcükler on'ların aşkına hep fazla gelmişti… ya da eksik.
#barfi#jhilmil#barfi! aşkın dile ihtiyacı yoktur#jhilmil chatterjee#priyanka chopra#ranbir kapoor#olafkardanadam
24 notes
·
View notes
Text
Ayak izine yağan yağmurla tarif edilen AŞK ...
Seninle hiç yan yana gelmeden gezdik o sokakları. Aynı kaldırımlarda yürüdük, belki saniyelerle kaçırdık birbirimizi. Aynı sokak lambasının altında durduk, belki aynı şarkıyı dinliyorduk o an. Aynı vitrine baktık, aynı kahveciden gelen kokuyu içimize çektik. Aynı yağmurun altında huzur bulduk, aynı karın soğuğunda üşüdük. Aynı çöpe attık çöplerimizi, belki aynı kedi korkuttu bizi. Aynı durağa yürüdük, belki yan yana oturduk, ama göz göze hiç gelmedik. Aynı kitabı okuduk, aynı cümlenin altını çizdik, aynı sayfayı kıvırdık. Belki aynı anda iç çektik, aynı satırlarda kendimizi bulduk. Aynı yatakta uyuduk, ama farklı zamanlarda... Aynı yastığa baş koyduk, ama kokusu hep eksikti birimiz için.
Sen aklımdaydın...
Ben aklındaydım...
Ve belki de sadece bu yüzden, hiç yan yana gelmedik.
#aynı şehirde#farklı yalnızlıklar#sen aklımdaydın#ben aklındaydım#olafkardanadam#biradamgirdisehrekosarak#باران#baran#yağmur#majid majidi#hossein abedini#zahra bahrami#mohammad amir naji#abbas rahimi#gholam ali bakhshi
49 notes
·
View notes
Text
Ben sana koştum sanıyordum, meğer O’na yürüyormuşum.
23 notes
·
View notes
Text
Zırhın altında atan bir kalp vardı hâlâ. Herkes onu bir savaşçı sandı; demir gibi sert, yara almayan, yıkılmayan... Oysa en büyük yarası, kimsenin görmediği yerindeydi: Kalbinde. Ama kimse bilmedi. O aslında şiir yazmak isterdi. Bir savaşın değil, bir sabahın ilk ışığını anlatmak. Bir kadının saçına düşen rüzgârı izlemek, bir kadının gözlerinde kaybolmak. Bir çocuğun adımlarını izlemekti hayâli, bir çocuğun “bir daha anlat” dediği masallarda kaybolmak isterdi. Ama hayat, ona başka bir yol çizmişti. Savaş meydanları, şiir defterlerinden önce gelmişti. Yaraya değil, yaraya merhem olan cümleleri yazmak… Ve şimdi, savaşın ortasında… Diz çökmüştü. Göğsünde saplı oklar, elleri kanlı değil; kelimeyle doluydu. Ama başı dikti hâlâ. Çünkü bazı insanlar ölmezdi, sadece susardı. Gözlerinde koca bir suskunluk taşıyordu. Konuşsa ağlayacaktı, sustu. Gülse kırılacaktı, sessiz kaldı. Yıllarca sadece hayatta kalmaya çalıştı; sevilmeye değil, yalnızca dayanabilmeye… Elleri kanla değil, kelimelerle doluydu. Titreyen parmaklarıyla son bir mısra yazıyordu toprağa. “Biliyor musun…” diye fısıldadı rüzgâra, “ben aslında savaşlardan değil, barışlardan şiir yazmak isterdim, bir çiçeğin büyümesini, bir çocuğun gülüşünü, bir kadının saçına düşen rüzgârı anlatmak…” Ama hayat ona şiir değil, zırh giydirmişti. Ve herkes o zırhı gördü. Onun içindeki adamı kimse okumaya cesaret edemedi. Çünkü bazı şiirler, insanın en karanlık yerine dokunur.
O adam işte, yazdığı son dizeleri kimsenin okuyamayacağını bile bile yazdı. Çünkü bazı duygular, dadece göğüste saklı kalır. Zırhını kimse çıkarmadı. Çünkü zırhı çıkarınca neyle karşılaşacaklarını bilmiyorlardı. Ve çoğu insan, savaşa değil, samimiyete dayanamazdı. O yüzden yalnız kaldı.
Savaşlar bitti. Zaman geçti. Ama bir adamın içinde hâlâ bir şiir yarım kaldı. Belki bir gün, biri onu okur da şöyle der: "ben seni anladım."
Ve belki o zaman, O zırh sessizce yere düşer.
19 notes
·
View notes
Text
Peter Parker… Dünyayı kurtaracak kadar güçlü, ama gözünün önündeki kalbi göremeyecek kadar kördü. Herkes ona hayranlıkla bakarken, biri vardı ki sessizce seviyordu onu. Göstermeden, istemeden, sadece kalbinde taşıyarak… Ursula. Ona uzatılan kahvede sadece süt ve şeker yoktu. Sessizce katılmış bir özlem vardı. "İyi misin?" diye sorduğunda sanki sadece halini değil, içini de sarmak istiyordu. Ama Peter görmedi. Çünkü aradığı sevgi gürültülüydü, dikkat çeken, göz kamaştıran bir şey… Ursula’nın sevgisi ise su gibiydi; sade, duru, ama yaşatacak kadar derin. Peter, Mary Jane’e koştu hep. Her defasında yaralı döndü. Ve her defasında Ursula kapısını sessizce araladı, bir şey demeden yanında durdu. Çünkü bazı insanlar sevdiğini anlatmaz, sadece yanındayken hissettirir. Peter bir kahramandı belki, ama sevgi konusunda hep zayıftı. Çünkü güçlü olmak, bazen en yakındaki kalbi görebilmekti. Ve o bunu hiç başaramadı. Ursula bekledi. Bir bakış, bir “sen” yeterdi belki… Ama olmadı. Sevgi her zaman karşılık bulmazdı. Bazen birini tüm kalbinle sevsen bile, O kişi sadece senin yanında değil, senin dışında her yere bakardı. Peter için dünya Mary Jane’di. Ursula ise sadece pencere kenarında oturan bir siluetti. Ama asıl aşk, tam oradaydı. Gözünün önünde. Ve o, asla fark etmedi.
#mageina tovah#ursula#peter parker#tobey maguire#mary jane#kirsten dunst#mary jane watson#spider man#marvel#spider-man#olafkardanadam
15 notes
·
View notes
Text



Türkiye’de yıllardır ormanlarımız cayır cayır yanıyor. Bu milletin ciğeri her yaz ateşe veriliyor. Aynı dönemde, tam 46 yıldır bir terör örgütü, bu ülkenin çocuklarını, analarını, askerini, polisini, sivillerini katlediyor. Ben bugün sadece bu alçaklığı yapanları değil, susarak ortak olan herkesi de en ağır şekilde kınıyor ve lanetliyorum! Sadece dağ başlarında değil, artık şehirlerimizin dibinde yanıyor ormanlar. Her ağaçla birlikte bir çocukluk, bir canlı, bir umut yanıyor. Bu ateşin failini bilmeyen yok! Ama hâlâ birileri sessiz, birileri kör, birileri sağır. Hâlâ kimi siyasetçiler utanç verici bir şekilde susuyor, hâlâ bazı sözde gazeteciler, ekran başında bu ihaneti görmezden geliyor. Bu nasıl bir vicdansızlık, bu nasıl bir gaflet, bu nasıl bir vatan umursamazlığıdır! Teröre de, orman katliamına da, sessiz kalanlara da yazıklar olsun! Ben bu ülkenin evladı olarak, sadece kurşun sıkanları değil, o kurşuna göz yumanları da, sadece ormanı ateşe verenleri değil, o yangına sırtını dönenleri de EN AĞIR ŞEKİLDE KINIYORUM, LANETLİYORUM! Siyasi çıkarları uğruna susan siyasetçiler, reyting uğruna susan haberciler, menfaatine dokunmasın diye üç maymunu oynayan sözde aydınlar: siz de en az o hainler kadar suçlusunuz. Siz bu sessizliğinizle onların ekmeğine kan sürüyorsunuz. Artık kimse saf değil. Kimse bu ihaneti gizleyemez. Bu yangınların arkasında kim varsa, bu terörü kim destekliyorsa, bu zulmü kim görmezden geliyorsa, hepsi bu milletin kalbinde kara bir leke, utanç bir izdir. Ve buradan bir kez daha sesleniyorum: vatanı yakanı da, milleti böleni de, susanı da affetmeyeceğiz! Bu milletin ciğerleri yanarken, ormanlarımız kül olurken kimse “doğal afet” masalları anlatmasın! Yanan her ormanın ardından bir otel, bir tatil köyü, bir rant projesi yükseliyorsa, bu işte tesadüf yoktur, bu işte plan vardır, ihanet vardır! İşte ben bugün sadece ormanı yakanı değil, O külden rant çıkaranı, O külün üstüne otel diken her rantçıyı, her açgözlüyü, her vurguncuyu EN AĞIR ŞEKİLDE KINIYOR VE LANETLİYORUM! Yanan orman alanlarını otellere açan, bu işin arkasında olan, yol veren, göz yuman, sessiz kalan her kim varsa: bu milletin vicdanında da, tarih karşısında da, doğanın adaletinde de su��ludur, lekelidir, lanetlidir! Betonla zenginleşenler bilsin: her yükselttiğiniz otel binası, yanan bir ağacın, can veren bir hayvanın, yok olan bir geleceğin üzerine kuruludur. Ve bu halk bunu unutmaz! Son sözüm şudur: yanan ormanlarımızın üzerine otel dikenleri de, buna göz yumanları da, bu düzenden nemalananları da AFFETMİYOR, UNUTMUYOR, LANETLİYORUM! BU İHANETİ NOT ETTİK. BU SESSİZLİĞİ UNUTMADIK. BU SUSKUNLARI AFFETMEYECEĞİZ!
#Yangınlar söndü mü? Hayır.#yangın#kamu spotu#𓍲#EN AĞIR ŞEKİLDE KINIYOR VE LANETLİYORUM!#türkiye yüzyılı#olafkardanadam
45 notes
·
View notes
Text
Sadie'nin gözlerinde, geçmişin tüm sessizliği vardı. Jake'in dokunuşunda ise, geleceğin imkânsız sıcaklığı… İkisi de bir an’ı yaşıyordu ama farklı zamanlarda, farklı yorgunluklarla. Sadie, Jake’e bakarken hiçbir şey sormazdı. Çünkü bir insanın gözleri bu kadar özlüyorsa birini, cevapların artık önemi yoktur. O susardı. Ama o suskunluk, her şeyden daha gürültülüydü. Jake ise… zamanın içinde boğulan bir adamdı. Geleceği kurtarmak uğruna geçmişe saplanan, ama en çok da kendi kalbinde kaybolan bir adam. Sadie’yi gördüğü an anlamıştı, tarihi değiştirmek ne kadar mümkünse, o'na bağlanmamak da o kadar imkânsızdı. Ama zaman... Zaman ikisine de adil davranmadı. Aşık olmalarına izin verdi ama kavuşmalarına değil. Jake’in yüreğinde hâlâ onun sesi vardı: "Birlikte dans edelim mi?" ve Sadie’nin kalbinde hâlâ onun gölgesi: "Beni bırakma…" Ama bazı danslar yarım kalır. Bazı sevgi, bir ömre değil; sadece birkaç güne sığar. Ve bazı aşklar… Ancak bir hatırada sonsuz olur. Çünkü zaman, her şeyi affetse bile… Aşkı asla unutturmaz. @olafkardanadam
20 notes
·
View notes
Text
Biliyor musun? Bir savaşın ortasında seni düşünüyordum yine. Kulağımda kurşunların uğultusu, kalbimde senin adının yankısı… Gökyüzü alev alev, toprak barutla karışık, nefes almak bile ceza gibiydi o an. Ama elimde titreyen kalem, seni anlatıyordu hâlâ.
Bir askerin taşıyabileceği en ağır yük, tüfeği değil; kalbidir. Ve benim kalbim seninle doluydu. Senin gözlerin, siper kazarken aklıma düşüyordu. Sessizce... Tıpkı bir sabah rüzgârı gibi, yavaşça… Yüreğime dokunup geçiyordu.
Biliyor musun? senin için şiir yazarken görmüşler beni...
"Burada ne işin var?" diye sormuşlar.
"Bir savaşın ortasında aşk mı olurmuş?"
Ben sustum. Çünkü hangi savaş, bir kalbin ateşiyle yarışabilir ki?
Senin gözlerin bütün savaşları susturacak kadar derin.
Senin sesin, en gürültülü silahları bile unutturacak kadar huzurlu.
Bir adım daha atarken ölüme yaklaşır gibi değil, sana varır gibi hissediyorum.
Ve biliyorum...
Seni bir daha göremeyecek olsam bile, bu satırlar kalacak.
Bir harabenin duvarına kazınmış bir duâ gibi.
Sen, bu savaşın ortasında bile umut olabilen tek şeysin.
Belki bir gün biri bulur bu satırları, ve der ki: "Bir adam, tüm cehennemin içinde bir cenneti sevmiş."
17 notes
·
View notes
Text
...Ve savaşçı o gece, ilk kez kılıcını yere bırakıp duâ etti: "Allah’ım, bana bu kadını koruyacak kadar cesaret, suskunluğunu duyacak kadar kalp ver." İçinde öyle bir sızı vardı ki, ne bir zırh kapatabiliyordu onu, ne de bir savaş yarası tarif edebiliyordu. Yıllarca düşmanlara karşı dimdik durmuştu; rüzgârda sallanan bir sancak gibi. Ama şimdi, bir kadının sessizliğinde yeniliyordu.
O kadın, bakışlarıyla geçmişini anlatan; kelimesiz konuşan, acısıyla gülümseyen bir kadındı. Onun suskunluğu, savaş meydanlarından daha ağırdı. Hiçbir çığlık, onun sessizliğinde gizlenen yaralardan derin değildi.
Ve o gece… Gök delinmiş gibiydi. Yıldızlar düşerken dilek tutmadı savaşçı. Çünkü ilk kez bir duâ ezberlemediği, içinden taştığı haliyle döküldü dudaklarından. "Allah’ım, ben bu dünyada çok savaştım. Toprak kazdım, dost gömdüm, düşman tanıdım. Ama bir kadını sevmek başka bir savaştı. Silahsızdım, hazırlıksızdım. Onun susuşunu anlamak, bir ordunun sessizce geçişini izlemek gibiydi kalbimden."
Sonra başını eğdi. Çünkü ilk kez gururla değil, sevgiyle yenilmişti. Ve anladı ki; bazen kazanmak, kılıcı bırakıp bir duâ etmektir. Kendini hiç savunmadı o kadına karşı. Ne kalbini kapattı ne korkularını gizledi. Sadece bir şeyi dile getirdi içinden: "Yaralı bir kalbi sevebilirsem, belki kendi yaralarım da şifa bulur..." Ve gecenin karanlığında tek bir yıldız parladı. Savaşçı, ilk kez zafer için değil, huzur için gözlerini kapadı. Çünkü artık biliyordu: “Bazı savaşlar, bir kadının kalbine varmaktan ibaretti.”
#...Ve savaşçı o gece#ilk kez kılıcını yere bırakıp duâ etti:#Ve o gece… Gök delinmiş gibiydi.#olafkardanadam
23 notes
·
View notes