Tumgik
#Dahiler ve aşkları
oluruvar · 9 months
Text
Virginia Woolf'un üvey abileri tarafından defalarca tacize uğradığını bilmiyordum. Genç yaşta ona tecavüz edildiğini bilmiyordum. Babasının o dönemlerde kız çocuklarına kitap okutulmamasına rağmen evdeki kütüphaneden istediği kitabı okuyabilme fırsatı verdiğini bilmiyordum. Annesi öldüğünde ilk krizini geçirdiğini (hayatı boyunca üç kriz geçirmiş) ve babası öldüğünde iyice depresyona girdiğini bilmiyordum. 29 yaşında hem deli ve evde kalmış bir kadın olarak görülmek istemediğini (ki delirmek büyük korkularından biriymiş) hem de bir adamla cinsel ilişkiye girmek istemediğini, bu nedenle entelektüel, bilgili, gay bir adamla evlendiğini ve bu adamla (Leonard Woolf) cinsellik olmaksızın birbirlerini çok sevdiklerini, birbirlerine çok saygı duyduklarını bilmiyordum. Lezbiyen olduğunu, şair ve yazar olan Vita Sackville'e aşık olduğunu ve tutkulu bir aşk yaşadıklarını, Orlando adlı kitabındaki muazzam kadın/erkek karakteri Vita'ya atfettiğini ve ona olan aşkı yüzünden karakteri 400 küsür yıl yaşattığını da bilmiyordum. Aşk yaşadıkları dönemler ikisinin de en üretken zamanlarıymış, şaşırtıcı değil tabii. Yavaş yavaş "olgunlaşan bir meyvenin dalından düşmesi gibi" olağan şekilde aşklarının bittiğini ve savaş patlak verip de onlara yaklaşınca korkuyla tekrar daha sık görüşmeye başladıklarını da bilmiyordum. Virginia Woolf ceplerine taşlar doldurup kendisini evinin yakınındaki Ouse Nehri'ne bırakarak intihar ettikten sonra Vita'nın depresyona girip alkolik olduğunu da bilmiyordum. Hepsini bugün öğrendim. Daha pek çok şey öğrendim ama bunlar beni en çok etkileyenlerden oldu. Virginia Woolf'un sadece kendine ait bir oda kitabını okuduğum için baya bi eksik hissettim ve Orlando'yu okumak için çok heveslendim. Virginia Woolf'un varlığı, hayatı, evi ve yazıları bana öyle ilham veriyor ki... İyi ki geçmiş dünyadan böyle bir kadın <3
21 notes · View notes
Text
Tumblr media
Bir Yılın Son Günleri  Bir yıl daha bitiyor İşte bu kadar duru,bu kadar yalın Bu kadar el değmemiş Sıradan bir gerçeği daha kolları bağlı hayatımızın Bu şiire nasıl dahil edilebilir bir yılın son günleri Her sonda,her başlangıçta ve her defasında Alır gibi başkasını karşımıza Perdeler çekip,ışıklar söndürüp oturup yatağın içinde bir başımıza Sorgulamak kendimizi Öğrenmek ikimizin anadilini,ikinci belleğimizi Öğrenmek kendimizle hesaplaşmanın buzul ilişkilerini Bu aynanın dehlizlerinde gezinirken görürüz Karanlık günlerimizin kenar süslerini
Tumblr media
Biterken yılın son günleri Biliyoruz takvimler belirlemez değişimin mevsimlerini Gençlik ikindilerini Kargınmış bir çocuktuk büyüdüğümüzden beri.
Tumblr media
Bir yıl daha bitiyor Düşlerim ,tasalarım,yarım kalmış onca şey Her yıl biraz daha kısalıyor bir öncekinden Bana mı öyle geliyor Yoksa daha mı hızlı ilerliyor zaman İnsan yaşlanırken?
Tumblr media
Kırdım mı incittim mi birilerini? Kimleri kazandım, yitirdiklerim kimler. Kendimi yeniledim mi yazdıklarımda? Yeniden düşünmeliyim Dostluklarımı, ilişkilerimi Dağınık yatağım,mutsuz yatağım Çoğalttım mı eksiklerimi? Gözlerim çocukluk fotoğraflarında mı kaldı Yitirdim mi yoksa masumiyetimi? Borçlarımı ödedim mi? Doğru seçtim mi soruların fiillerini? Tırnaklarım kesilmiş, dişlerim fırçalanmış, saçlarım taranmış, giysilerim ütülü, odam düzenli mi? Ödünç aldığım kitapları geri verdim mi? Geri verdim mi aldıklarımı: Aşkları, dostlukları, sevgileri, güvenleri, bağları Kitaplara, sayfalara, satırlara borcumu ödedim mi? Yokladım mı duygularımı Hala sevebiliyor muyum insanları? Ovmalı gümüşleri, bakırlarımı; cila geçmeli ahşaplarıma Ovmalı umutları Saklı tutmalı gelecek inancını, yarınları eksik etmemeli ağzımızdan Hançer kıvamındaki o karamizah tadını Şimdi oturup uzun bir hasretlik mektubu yazmalıyım Yavuz'a Sonra köşe başından bir demet çiçek alıp öyle başlamalıyım akşama Yeni bir yıla Ama nedense herşeyin tadı dağılıyor ağzımda Bir sap çiçek mi taşısam yoksa ağzımın kıyısında Aydınlık rengi vursun diye gözlerimdeki buluta
Tumblr media
Ey uzak akrabalarım, üvey aşklarım Mevsim sonu dostlarım, işporta malı ayrılıklar Arkadaş ölümleri, dost hançerleri, talan ettiğimiz zulalar Gece telefonları, ıssız konuşmalar Mağrur incelikler, vurgun yemiş ilişkiler Bırakılmış mektuplar Ve yurdumun her karış toprağında tefrika edilen karanlık Ey hayatıma girenler ve çıkanlar Uçurum duygusuyla yaşadığımız hayat ey
Tumblr media
O kadar çok anlattım ki Kendime kaldım anlatmaktan... Bunaldım kendisiyle boğuşmasını Başkalarında çözmeye çalışan insanlardan Usandım sözcük oynamalarından, tılsımlı sıfatlardan, Ofset duyarlılıklardan Kaç zamandır bir ermiş dinginliği havalandırıyor dizelerime açılan pencereleri, Durup bakıyorum akşam sularında zaman kavramlarına, Zamanı düşünüyorum;koyuluyorum Anlamını yitiriyor "şimdiki zaman"ın boşyüceliği,tarihin unutkan sayfalarındaki mürekkep lekeleri İşimin başına dönüyorum içimde ıssız bir gönül erinci
Tumblr media
Kaç zamandır duru, yalın, çalışkan, iyi insanlar özlüyorum "içtenliğin" yada "dünya görüşünün" kirletmediği Kendime bir yeni yıl kartı yazarak bunları diliyorum.
Tumblr media
Sabahları açık penceremin soluduğu kent Nabzında yüzyılın dağınık sancısı Dumanı üzerinde tüten yıkıntılar Hangi anlamı kuşanabilir şimdi yeni bir yıl Umutsuzluk sözlüğünden karşılıklar aranırken hayata Hangi söküğünü dikebilir bu yaralı kuşak Hangi yüreğe öğretilebilir unutmak!
Tumblr media
Aranıp duruyorum adresini yitirdiğim insanları Vitrin camlarına yansıyan yüzlerde Bilmiyorum kalmış mıdır adresini yüzlerinde taşıyan insanlar Hala bir umut var mıdır Çıkmaz bir sokağa benzeyen bu avare avunması vitrinlerde
Murathan Mungan
124 notes · View notes
06chrome06 · 2 years
Text
Tumblr media
Bir yıl daha bitiyor.
İşte bu kadar duru,bu kadar yalın.
Bu kadar el değmemiş...
Sıradan bir gerçeği daha kolları bağlı hayatımızın.
Bu şiire nasıl dahil edilebilir,bir yılın son günleri
Her sonda,her başlangıçta ve her defasında...
Alır gibi başkasını karşımıza
Perdeler çekip,ışıklar söndürüp,oturup yatağın içinde bir başımıza.
Sorgulamak kendimizi
Öğrenmek ikimizin anadilini,ikinci belleğimizi...
Öğrenmek kendimizle hesaplaşmanın buzul ilişkilerini.
Bu aynanın dehlizlerinde gezinirken görürüz.
Karanlık günlerimizin kenar süslerini...
Biterken yılın son günleri.
Biliyoruz takvimler belirlemez değişimin mevsimlerini...
Gençlik ikindilerini...
Kargınmış bir çocuktuk büyüdüğümüzden beri.
Bir yıl daha bitiyor.
Düşlerim ,tasalarım,yarım kalmış onca şey...
Her yıl biraz daha kısalıyor bir öncekinden.
Bana mı öyle geliyor!
Yoksa daha mı hızlı ilerliyor zaman.
İnsan yaşlanırken?
Kırdım mı, incittim mi birilerini?
Kimleri kazandım, yitirdiklerim kimler.
Kendimi yeniledim mi yazdıklarımda?
Yeniden düşünmeliyim
Dostluklarımı, ilişkilerimi...
Dağınık yatağım,mutsuz yatağım.
Çoğalttım mı eksiklerimi?
Gözlerim çocukluk fotoğraflarında mı kaldı.
Yitirdim mi yoksa masumiyetimi?
Borçlarımı ödedim mi?
Doğru seçtim mi soruların fiillerini?
Tırnaklarım kesilmiş, dişlerim fırçalanmış, saçlarım taranmış,giysilerim ütülü, odam düzenli mi?
Ödünç aldığım kitapları geri verdim mi?
Geri verdim mi aldıklarımı:
Aşkları, dostlukları, sevgileri, güvenleri, bağları.
Kitaplara, sayfalara, satırlara borcumu ödedim mi?
Yokladım mı duygularımı...
Hala sevebiliyor muyum insanları?
Ovmalı gümüşleri, bakırlarımı; cila geçmeli ahşaplarıma.
Ovmalı umutları...
Saklı tutmalı gelecek inancını, yarınları eksik etmemeli ağzımızdan.
Hançer kıvamındaki o karamizah tadını
Şimdi oturup uzun bir hasretlik mektubu yazmalıyım.
Sonra köşe başından bir demet çiçek alıp öyle başlamalıyım.
Akşama...
Yeni bir yıla...
Ama nedense herşeyin tadı dağılıyor ağzımda.
Bir sap çiçek mi taşısam yoksa ağzımın kıyısında.
Aydınlık rengi vursun diye gözlerimdeki
buluta...
Murathan MUNGAN
3 notes · View notes
doriangray1789 · 2 years
Text
Franz Kafka (1883 - 1924) Almanca konuşan Bohemyalı(çek) yazar İzole kahramanlara sahiptir ve yabancılaşma, varoluşsal kaygı, suçluluk ve saçmalık temaları… Vejeteryandı. Kasabın torunu olan Kafka'nın bu inancı, babasını oğlunun tam bir başarısızlık örneği olduğunu düşünmeye daha da çok itti. Yaşamı boyunca, gergin ve mesafeli bir ilişki yaşadığı babası dahil olmak üzere, ailesine ve yakın arkadaşlarına yüzlerce mektup yazdı. Kafka'nın biyografisinin yazarı Reiner Stach, Kafka'nın hayatının "ardı arkası kesilmeyen çapkınlıklarla" ve yazarın "cinsel başarısızlık" korkusuyla dolu olduğunu belirtmiştir. Yetişkinlik döneminin büyük bölümünü genelevlerde geçiren Kafka ayrıca pornografiyle ilgilendi. "Yahudilerle ortak neyim var? Kendimle bile ortak yanlarım az; bir köşede sessiz sedasız durup nefes aldığım için memnun olmalıyım." Kafka gençlik yıllarında kendini ateist ilan etmiştir. Mesafelerin hiçbir önemi yoktur bazen. İki kalp birbirini o kadar sever ki göz görmese de gönül unutmaz. İşte öyle bir aşk hikayesi... Fiziki beraberlikten uzak, yalnızca mektuplarla yaşanmış ve dünya edebiyat tarihine damgasını vurmuş bir aşk: Franz Kafka ve Milena Jesenska. İlk mektuplarında Kafka için Milena'ya yazmak, ondan cevap almak hayatının en önemli anıdır. Bir süre sonra mektuplarının sıklığı saatlere kadar iner. Aralarındaki mesafelerden ve bir araya gelmelerini imkansız hale getiren etkenlerden dolayı aşkları giderek büyür. _Milena Jesenská, (1896-1944)Praglı aristokrat bir ailenin kızı olarak dünyaya gelmiştir. İçinde bulunduğu seçkin sınıfın aksine Milena, kendisine dayatılan yaşamı reddettiği için uzun yıllar boyunca, önce babasıyla sonra da tüm elitlerle, bir anlaşmazlığın içine girmiştir. Çok genç yaşta bir Yahudi-Alman'a aşık olur ve babasının şiddetle karşı çıkmasına rağmen bu tutkulu aşkından vazgeçmez. Bunun üzerine hayatında çok büyük sarsıntılar yaşamasına sebep olan bir sinir hastalıkları kliniğine öz babası tarafından kapatılır. Burada bir yıl kalır. Çıktığında dibe vurmuş, karanlığa gömülmüş bir ruhla baş başa kaldığının farkına varır. Milena, bu ağır buhranlardan kurtulmak için zaman zaman uyuşturucu maddelere başvurur ve bu dönemi, hayatının en karanlık zamanı olarak ifade eder. Bu dönemde babasıyla olan tüm bağını koparır, ardından para kazanmak için çeviriler yapmaya başlar. İşte Kafka'yla olan ilişkisi de bu çevirilerle başlar. Kendisi de aslen bir Çek olan Kafka'nın, orijinali Almanca olan hikâyelerinin çevirilerini yaparken ona karşı içsel bir bağlılığa yönelir. Kafka da hikâyelerin çevirilerindeki ustalık ve içtenlikten etkilenerek ona bir mektup yollar. Yaklaşık iki yıl sürecek mektuplaşmalar ve hastalık haline gelecek bu aşkın ilk adımı bu mektupla atılır. Bu iki insan birbirlerine duydukları arzuyu zihinsel bir yolculuk olarak yaşarlar. Aşk o kadar yoğun bir hâl alır ki, Kafka dönem dönem geçirdiği ağır öksürük nöbetlerinden, içini kaplayan bu aşkı sorumlu tutar ve bir süre sonra da bu ilişkiyi sonlandırır.
2 notes · View notes
kurtlukiraz · 7 months
Link
Netflix kraliyet draması The Crown altıncı ve son sezonuyla ekranlarımıza geri dönüyor ve dizi ilk kez iki bölüme ayrıldı.1-4. Bölümler şu anda izlenebiliyor, geri kalan altı bölüm ise 14 Aralık'ta gelecek.Zaman çizelgesi 1997'de başlıyor; ilk bölüm, basının hayatına müdahalesi dayanılmaz hale gelirken Diana'nın zihinsel sağlığının bozulmasına odaklanıyor, ardından eski kraliyet ailesi üyesi ve Dodi Fayed'in Paris'teki ölümleri geliyor.Sezonun ikinci yarısı bizi 2005'e götürecek; William ve Kate'in filizlenen aşkları ve Prenses Margaret ile Kraliçe Anne'nin 2002'de birbirini takip eden aylardaki ölümleri de dahil olmak üzere keşfedilmeyi bekleyen birçok önemli an var.Bölümler boyunca Candi Staton ve Julio Iglesias gibi sanatçıların çok sayıda tanınmış şarkısı yer alıyor.Devamını oku:The Crown'un film müziğinin tam özeti için okumaya devam edin.The Crown'un 6. sezon müziğiBölüm 1The Crown'un 6. sezonunda Prens Harry rolünde Fflyn Edwards, Prenses Diana rolünde Elizabeth Debicki ve Prens William rolünde Rufus Kampa yer alıyor. NETFLIXTubthumping - ChumbawambaHızlı Aşk, Bölüm 1 - George MichaelYeterince İyi - Tehlikeli Genç Kalpler Özgürce Koşuyor - Candi StatonBölüm 2The Crown'un 6. sezonunda Prens William rolünde Rufus Kampa, Prens Charles rolünde Dominic West ve Prens Harry rolünde Fflyn Edwards yer alıyor. netflixDa Funk - Daft PunkÇarkı Döndürmek - George MichaelSus - Kula Shaker3. BölümThe Crown'un 6. sezonunda Prenses Diana rolünde Elizabeth Debicki ve Dodi Fayed rolünde Khalid Abdalla yer alıyor. netflixBana Beni Sevdiğini Söylediğinde - Julio Iglesias4.BölümElizabeth Debicki, The Crown'un 6. sezonunda Prenses Diana rolünde. netflixParanoyak Android - RadioheadBilgilerinizi girerek şunları kabul etmiş olursunuz: Şartlar ve koşullar Ve Gizlilik Politikası. Aboneliğinizi istediğiniz zaman iptal edebilirsiniz.The Crown'un 6. sezon 1. bölümü şu anda Netflix'te izlenebiliyor. 2. bölüm 14 Aralık'ta gelecek. 1-5. Sezonlar şu anda mevcut; Netflix'e ayda 4,99 £'dan kaydolun. Netflix ayrıca Sky Glass ve Virgin Media Stream'de de mevcuttur.Drama kapsamımıza daha fazla göz atın veya TV Rehberimizi ve Yayın Rehberimizi ziyaret edin Bu gece neler olduğunu görmek için.Guadeloupe'deki Death in Paradise mekanlarını indirimli ziyaret etmek ister misiniz? Radio Times, seyahat sitesi Expedia üzerinden bir sonraki tatil rezervasyonu yapan kayıtlı kullanıcılara yüzde 7'ye varan indirim sunuyor. Özel Radio Times Expedia tatil indiriminizi şimdi talep edin.Radio Times dergisini bugün deneyin ve yalnızca 10 £ karşılığında 10 sayı edinin – şimdi abone ol ve Doctor Who'nun 60. yılını Radio Times'ın özel sayısıyla kutlayın. TV'nin en büyük yıldızlarından daha fazlası için dinleyin Radyo Times Podcast'i.
0 notes
gundemburadadedim · 7 months
Link
Netflix kraliyet draması The Crown altıncı ve son sezonuyla ekranlarımıza geri dönüyor ve dizi ilk kez iki bölüme ayrıldı.1-4. Bölümler şu anda izlenebiliyor, geri kalan altı bölüm ise 14 Aralık'ta gelecek.Zaman çizelgesi 1997'de başlıyor; ilk bölüm, basının hayatına müdahalesi dayanılmaz hale gelirken Diana'nın zihinsel sağlığının bozulmasına odaklanıyor, ardından eski kraliyet ailesi üyesi ve Dodi Fayed'in Paris'teki ölümleri geliyor.Sezonun ikinci yarısı bizi 2005'e götürecek; William ve Kate'in filizlenen aşkları ve Prenses Margaret ile Kraliçe Anne'nin 2002'de birbirini takip eden aylardaki ölümleri de dahil olmak üzere keşfedilmeyi bekleyen birçok önemli an var.Bölümler boyunca Candi Staton ve Julio Iglesias gibi sanatçıların çok sayıda tanınmış şarkısı yer alıyor.Devamını oku:The Crown'un film müziğinin tam özeti için okumaya devam edin.The Crown'un 6. sezon müziğiBölüm 1The Crown'un 6. sezonunda Prens Harry rolünde Fflyn Edwards, Prenses Diana rolünde Elizabeth Debicki ve Prens William rolünde Rufus Kampa yer alıyor. NETFLIXTubthumping - ChumbawambaHızlı Aşk, Bölüm 1 - George MichaelYeterince İyi - Tehlikeli Genç Kalpler Özgürce Koşuyor - Candi StatonBölüm 2The Crown'un 6. sezonunda Prens William rolünde Rufus Kampa, Prens Charles rolünde Dominic West ve Prens Harry rolünde Fflyn Edwards yer alıyor. netflixDa Funk - Daft PunkÇarkı Döndürmek - George MichaelSus - Kula Shaker3. BölümThe Crown'un 6. sezonunda Prenses Diana rolünde Elizabeth Debicki ve Dodi Fayed rolünde Khalid Abdalla yer alıyor. netflixBana Beni Sevdiğini Söylediğinde - Julio Iglesias4.BölümElizabeth Debicki, The Crown'un 6. sezonunda Prenses Diana rolünde. netflixParanoyak Android - RadioheadBilgilerinizi girerek şunları kabul etmiş olursunuz: Şartlar ve koşullar Ve Gizlilik Politikası. Aboneliğinizi istediğiniz zaman iptal edebilirsiniz.The Crown'un 6. sezon 1. bölümü şu anda Netflix'te izlenebiliyor. 2. bölüm 14 Aralık'ta gelecek. 1-5. Sezonlar şu anda mevcut; Netflix'e ayda 4,99 £'dan kaydolun. Netflix ayrıca Sky Glass ve Virgin Media Stream'de de mevcuttur.Drama kapsamımıza daha fazla göz atın veya TV Rehberimizi ve Yayın Rehberimizi ziyaret edin Bu gece neler olduğunu görmek için.Guadeloupe'deki Death in Paradise mekanlarını indirimli ziyaret etmek ister misiniz? Radio Times, seyahat sitesi Expedia üzerinden bir sonraki tatil rezervasyonu yapan kayıtlı kullanıcılara yüzde 7'ye varan indirim sunuyor. Özel Radio Times Expedia tatil indiriminizi şimdi talep edin.Radio Times dergisini bugün deneyin ve yalnızca 10 £ karşılığında 10 sayı edinin – şimdi abone ol ve Doctor Who'nun 60. yılını Radio Times'ın özel sayısıyla kutlayın. TV'nin en büyük yıldızlarından daha fazlası için dinleyin Radyo Times Podcast'i.
0 notes
jotem · 1 year
Text
Tumblr media
Bir Yıl Daha Bitiyor
İşte bu kadar duru, bu kadar yalın
Bu kadar el değmemiş
Sıradan bir gerçeği daha kolları bağlı hayatımızın
Bir şiire nasıl dahil edilir bir yılın son günleri.
Her sonda her başlangıçta ve her defasında
Alır gibi bir başkasını karşımıza
Perdeler çekip, ışıklar söndürüp
Oturup yatağın içinde bir başımıza
Sorgulamak kendimizi
Öğrenmek ikizin anadilini, ikinci belleğimizi
Öğrenmek kendimizle hesaplaşmanın buzul ilişkilerini
Bu aynaların dehlizlerinde gezinirken görürüz
Karanlık günlerimizin kenar süslerini…
Biterken bir yılın son günleri
Biliyoruz takvimler belirlemez değişimin mevsimlerini,
Gençlik ikindilerini
Kargınmış bir çocuktuk büyüdüğümüzden beri.
Bir yıl daha bitiyor.
Düşlerim, tasalarım,
Yarım kalmış onca şey, her yıl
Biraz daha kısalıyor bir öncekinden.
Bana mı öyle geliyor yoksa daha mı?
Hızlı ilerliyor zaman insan yaşlanırken.
Kırdım mı, incittim mi birilerini?
Kimleri kazandım, yitirdiklerim kimler?
Kendimi yeniledim mi yaşadıklarımda?
Yeniden düşünmeliyim, dostluklarımı, ilişkilerimi.
Çoğalttım mı eksiklerimi?
Gözlerim çocukluk fotoğraflarımda mı kaldı?
Yitirdim mi yoksa masumiyetimi?
Borçlarımı ödedim mi?
Doğru seçtim mi soruların fiillerini?
Tırnaklarım kesilmiş, dişlerim fırçalanmış,
Saçlarım taranmış,
Giysilerim ütülü, odam düzenli mi?
Ödünç aldığım kitapları geri verdim mi?
Geri verdim mi aldıklarımı;
Aşkları, dostlukları, sevgileri, güvenleri, bağları?
Kitaplara, sayfalara, satırlara borcumu ödedim mi?
Yokladım mı duygularımı
Hâlâ sevebiliyor muyum insanları?
Ovmalı gümüşlerimi, bakırlarımı,
Cila geçmeli ahşaplarıma.
Ovmalı umutları. Saklı tutmalı gelecek inancını,
Yarınları eksik etmemeli ağzımdan
Hançer kıvamındaki o kara mizah tadını.
Şimdi oturup uzun bir hasretlik mektubu yazmalıyım.
Sonra köşe başından bir demet çiçek alıp
Öyle başlamalıyım akşama, yeni bir yıla.
Ama nedense her şeyin tadı dağılıyor ağzımda.
Bir sap çiçek mi taşısam yoksa ağzımın kıyısında?
Aydınlık rengi vursun diye gözlerimdeki buluta.
Günaydın Mutlu Hafta Sonları Diliyorum...
Tumblr media
0 notes
konyaturbanliescort · 2 years
Text
Konya Türbanlı Escort Bayanlar İle Bir Ömür Geçirilir
Diğer bakış açıları size Konya Türban Escort'un sınırsız anlayışında ne olduğunu söyleyecektir ve bunlardan habersiz olanlar, daha iyi öğrendikleri süreçte kaçarken herhangi bir sorun veya endişe duymadan bunu yapabileceklerdir.  Basit şeyler bir yana, daha özel şeyler için ekstra ücret ödemeden ve daha iyi vakit geçirmek için cüzdanınızın ağzını açmadan yaşayabileceğiniz güzellikleri görebilirsiniz.  Bu tarz şeylerde fark yaratan hanımlar daha çok ilgi çekiyor ve bu güzelliklerin erkeklerin flört gecelerinde daha çok ortaya çıktığını görmek normal.  Bazıları için toplantılar çok daha dikkat çekici yerlerde gerçekleşir, bu nedenle erkeğin nerede kendini rahat hissettiğini ve sakin olduğunu ve bu ortamın daha iyi seks ve iyi performans için hazır olduğunu görmek gerekir.  Böyle gizli şeyler sayesinde insan kendi güzelliğini keşfeder çünkü erkeğin cinsel tatmini özgüven açısından çok daha önemlidir ve bunu yaşadığında bazı kritik noktalarda hayati değerlere ulaşabileceğini görebilir.  Gece buluşmasının sıradan cinselliklerden farklı olduğunu ortaya koyduğu marjinal Konya Türban Escort röportajları da dahil olmak üzere çeşitli özgün fikirlerin değer kazandığı sıradan şeyleri burada bitirmek önemlidir.  İnsan buraya bakarak arzuladığı şeylerin çılgınlığını çok daha derinden görebilir çünkü farklı bir açıdan görülen bu mutluluk, erkeğin asil hayatında yepyeni bir macerayı daha detaylı bir şekilde yaratır.  İyi şeyler var ki bunların merkezine girip daha doğal davranmanın istendiği noktada, erkeğin hiçbir şekilde acele etmeden çok daha çılgın bir şekilde tüm süreci yaşayabileceği bir zaman sağlayabilir.  Pozitif görünen güzelliklerin hayatlarında daha çılgın aşkları olur ama onları sadece gecelikle yaparak hem Konya türban eskort hizmetlerinde çılgınca yaşarlar hem de kendi bütçelerini ayarlarlar.  Bir erkeğin bu konuda başarabileceği şeyler biraz farklıdır ve bu yüzden onun değerini görür ve onu ister ve kabul edilerek geceleri güzelliğin son nefesine kadar hayret içinde yaşayabilir.  Performans teması genellikle erkeklerin kendilerini daha rahat hissettikleri, gülümsemelerinin çok farklı olacağı, güzelliği çok daha derinden etkileyen bir ortamda karşımıza çıkıyor.
1 note · View note
uyumsuzunnotlari · 3 years
Text
“Aşk sahip olmadığınız bir şeyi, onu sizden istemeyen birine vermeye çalışmaktır.”
37 notes · View notes
layezalll · 3 years
Text
26 ağustos perşembe
Eski Aşklar bitti diyor birileri Aşklar mazide kaldı; Leyla'da, Aslı'da, Şirin'de, Kerem'de, Mecnun'da" diye ekliyor bir diğeri; 
Aşkları küstürmek, yürekleri küçümsemek, aşkın değerini ölçmeye kalkışmak, zamanla yarıştırmak ne affedilemez bir hata oysa... 
Biliyormusunuz yanılıyorlar;  aşk, insani oluşumun, bize bahşedilen duyguların, en özeli.
Hayatımızın her evresinde, "yürekten yaralıların tezine göre tüketmeye çalışsada kendini hayatın sapağında, kıyısında, köşesinde....."
Varolan sancıların ağrılarına kulak verirsek şayet görebiliriz çok net AŞK  hayatın merkezinde....
Aşk mutluluk baheşeden bir iksir,hayatın anlamı, kainatın merkezi, nefes almanın gayesi, mutluluğun bahanesi...  ne görmezden gelinilebilir bir gerçek, nede yok edilebilir bir ihtiyaç...  
Aşk duyguların deryası, sen köreltmeyi amaçladın diye;  Duygularını yok edecek değilsin ya; Yok edemediğin her duygunun ipini çekecek değilsin ya  Sen görmemeyi yeğledin diye; Aşkın deryası kuruyacak değil ya;  hani gücümüz yetse bize acı veren herşeyi yok sayabiliriz hatta yetinmeyip yok edebiliriz, hani ipler elimizde olsa, hani yaşam senaryonuzun kalemini bulsanız, birde silgisi olsa "tüm o yaşanmaması gereken, ama hani tüm o yaşanmaması gerektiği halde yaşanılan yanlışları yok etmek adına" kaderimizde değiştireceğimiz ilk şey;  bizi üzen her ayrıntıyı, yaşamın tüm dönemeçlerini silip tekrar çizmek olurdu.... 
Gideninizi, üzeninizi yok sayardı yeni kaderiniz  kıymetini bilmedikleriniz, gittikleriniz, üzdükleriniz belilirdi yeni kaderinizde. 
Değiştirmek bu kadar kolay olsaydı eğer evet tüm bunlar olabilirdi,  ve tüm bunlar olabilseydi eğer, Mecnunda Leyla'sına KAvuşabilirdi,  mecnun Leyla'sına kavuşabilseydi eğer, saatli maarif takvimi mecnunu efsane kılmazdı... 
Aşk'a nefret bürünen tüm kalplerin, ayrımına vardığı ayrılıktır aşkı aşk yapan aslında. örnek gösterdiğimiz tüm aşkların sırrı dır ayrılık. 
Aşkı efsaneleştiren aşıkların verdiği kayıplardır, aşıkların verdiği kayıplar karşısında yüreklerinin aşkı hala aramasıdır. 
zamanın denek olduğu yaşamda, ayrılıktan geçen her yürek soğuyor aşktan,
"AYRILIĞI AŞKTAN AYRI TUTUP, SIĞDIRAMIYORSAN AŞKIN KALIBINA,  KARALAYIP SUNMAYACAKSIN AŞKIN ERBABINA,  KALDIRAMAYACAKSA YÜREĞİN UZANMAYACAKSIN AŞKIN ŞARABINA" 
Hepimiz arıyoruz aşkı, kendimizce, kabulumuzce, çoğu zaman beceriksizce... 
Bazen geçip gidenin yerine, bazen mutluluğun sebebine, bazen yaşamın anlamına illaki bir sebeb bulunur aşkın kadehine...hani derler ya "aramakla bulunmaz belki aşk, ama bulanlar arayalanlardan çıkar ancak..."  yaşamın renkleri, renklerin dilleri olduğu gibi aşkında renkleri vardır, renklerininse dilleri.
Aşkın siyahıdır ayrılık ve derki "aşkının yolu geçiyorsa bu istikametten hayıflanmadan önce bir dur, dinle kendini, aşkının büyüklüğünü görebilmek, aşkının aşk olduğundan emin olmak için aşığa sunulan bir sınavdır bu.
Aşkını efsanede yapabilirsin bu dem'de , aşkını bir pişmanlıkta kılabilirsin, dönedebilirsin aşkın beyazına başka bir tenle, kalıp  efsaneleşedebilirsin aşkının son deminde."  eğer seviyorsa iki yürek birbirini, hangi sebeb bitirebilir ki bu sevgiyi,ayrılık ayrı kılabilirmi sevenleri, küstürebilirmi yürekleri  ayrılık aşk'ın demlenme sürecidir,  aşkın iğreti bir parçasıdır,  aşktan ayrı tutamayız ayrılıkları,  zaten sonsuzluk diye bir kavramın yer almadığı bir düzende, her aşkta gün gelir mecburi ayrılışlara bürünür bir biçimde. doğumun-ölümü doğurduğu,sevginin nefrete gebe olduğu bir dünya'da, aşkta ayrılığı döller...
AYRILIKTA AŞKA DAHİL  çünkü AYRILANLAR HALA SEVGİLİ
"Erzincan girlevik şelalesi "
166 notes · View notes
Text
Tumblr media
bir yıl daha bitiyor İşte bu kadar duru,bu kadar yalın bu kadar el değmemiş sıradan bir gerçeği daha kolları bağlı hayatımızın bir şiire nasıl dahil edilir bir yılın son günleri her sonda her başlangıçta ve her defasında alır gibi bir başkasını karşımıza perdeler çekip,ışıklar söndürüp oturup yatağın içine bir başımıza sorgulamak kendimizi öğrenmek ikizin anadilini,ikinci belleğimizi öğrenmek kendimizle hesaplaşmanın buzul ilişkilerini bu aynaların dehlizlerinde gezinirken görürüz karanlık günlerimizin kenar süslerini
Tumblr media
biterken bir yılın son günleri biliyoruz takvimler belirlemez değişimin mevsimlerini gençlik ikindilerini
Tumblr media
kargınmış bir çocuktuk büyüdüğümüzden beri
Tumblr media
bir yıl daha bitiyor düşlerim,tasarılarım,yarım kalmış onca şey her yıl biraz daha kısalıyor öncekinden bana mı öyle geliyor yoksa daha mı hızlı ilerliyor zaman insan yaşlanırken?
Tumblr media
kırdım mı incittim mi birilerin kimleri kazandım,yitirdiklerim kimler? kendimi yineledim mi yazdıklarımda? yeniden düşünmeliyim dostluklarımı,ilişkilerimi dağınık yatağım,mutsuz yatağım çoğalttın mı eksiklerimi gözlerim çocukluk fotoğraflarında mı kaldı yitirdim mi yoksa masumiyetimi? borçlarımı ödedim mi? doğru seçtim mi soruların fiillerini? tırnaklarım kesilmiş,dişlerim fırçalanmış,saçlarım taranmış, giysilerim ütülü,odam düzenli mi? ödünç aldığım kitapları geri verdim mi? geri verdim mi aldıklarımı: aşkları,dostlukları,sevgileri,güvenleri,bağları kitaplara,sayfalara,satırlara borcumu ödedim mi? yokladım mı duygularımı hala sevebiliyor muyum insanları? ovmalı gümüşlerimi,bakırlarımı,cila geçmeli ahşaplarıma ovmalı umutları saklı tutumalı gelecek inancını,yarınları,eksik etmemeli ağzımızdan hançer kıvamındaki karamizah tadını şimdi oturup uzun bir hasretlik mektubu yazmalıyım Yavuz'a sonra köşe başından bir demet çiçek alıp öyle başlamalıyım akşama yeni bir yıla ama nedense her şeyin tadı dağılıyor ağzımda bir sap çiçek mi taşısam yoksa ağzımın kıyısında aydınlık rengi vursun diye gözlerimdeki buluta
Tumblr media
94 notes · View notes
Text
Bir doğum günü hazırlığı ve bazı varoluşsal sancılar
https://www.youtube.com/watch?v=X4G-L5WwXPw&ab_channel=SaferBayram
En yakın dostumun doğum günü münasebeti ile, eski fotoğraflara bakmam gerekti bugün. 3 yıl gecikmeli olarak, benim baş nedime (yaa evet) olduğum düğün fotoğrafları nihayet elime geçince, baktım inanılmaz doğal ve güzel birkaç kare yakalamış fotoğrafçı. Kendisi sabahın köründen bizim ikimizin otel odasında hazırlanmamız tamamlanana kadar yüzlerce fotoğrafımızı çekti.
Neyse efendim, bir tanesi favorim oldu. Tam bir crazy cat lady gibi gülmüş (hakikaten histerik bir kahkaha) olsam da, bu kadar içten güldüğüm, ağzımın yüzümün yamulduğu çok az fotoğrafım var, bu içlerinde en güzeli, hayatımın en mutlu anıymış gibi çıkmışım. O, fotoğrafta bile anlaşılacak kadar gergin ama, yine de içten gülüyor. Kare de öyle çıkmıştı ortaya zaten, aşağıdan korna çaldı damat tarafı, bizim “kızı” almaya gelmişlerdi. Canımın içi, niyeyse o anda birden aşırı gerildi. İnsan 9 yıldır beraber olduğu sevgilisi ile evlenirken bile düğün günü gergin olabiliyor demek ki. 
 Neyse, yine konuyu aşırı dağıtma eğilimindeyim, toparlayayım. Dedi ki, “Aybike şu anda aşırı gerginim, elimi tutsana.” Fotoğrafçı da durur mu, yapıştırmış flaşı o saniyede. Böylece o anımız sonsuzluğa kazındı. İyi ki de kazınmış çünkü ben bile unutmuştum o anı, ta ki fotoğrafı görene kadar. Sonrasında bizim kıza dediler ki, artık hazırlan, kapıyı çaldılar. O demişti ki, “Yaa ben şu an buradan kalkmak istemiyorum Aybike’nin elini tutmak iyi hissettiriyor bana.” 
O karede benim yüzümden yansıyan, işte bu duyguydu, bu duygu da dahil birçok güzel, adlandıramadığım duygunun karışımı. 15 yılda beraber büyüdüğün birinin hayatının dönüm noktalarında birinde yanında seni istemesi, birinin sana ihtiyaç duyması, birisine iyi gelmek, birisine bakıp bakıp 15 yılda hiç değişmeyen şeyler görebilmek, birisinin huyunu suyunu artık kesin konuşabilecek kadar iyi bilmek, birisine artık ömür boyu yanında olacağını hissettiğin kadar güvenebilmek... Sanki evlenen benmişim gibi oldu bu satırlar :D Ama ne yalan söyleyeyim, açıkçası kendi evlendiğim gün bile böyle hissedeceğimi sanmıyorum. Bu kesinliği ve güveni, yer çekimin var olduğuna duyduğum inanç kadar katı ve somut olan bu şeyi yaşadığım başka bir insan yok, zaten oldum olası dostluklar aşklardan daha değerli oldu benim için. 
Neyse, bu fotoğrafla beraber, eski bir fotoğrafımızı bulup, aldığım iki çok güzel çerçeveye yerleştirmek istedim doğum günü hediyesi olarak. Uzun zamandır iş yerindeki masaya fotoğraf koymak istiyordu çünkü. 
Mesele şu ki, biz tanıştığımız zamanlarda kamerası olan telefonları bırak, cep telefonu bile lüks sayılırdı 12 yaşında çocuklar için. Aşırı dandik dijital makine ile çekilmiş birkaç karemizin peşine düştüm, ki onlar da, cefakar masaüstü bilgisayarımızın yaklaşık 10 yıl önce vefat etmesinden dolayı hard diske yedeklenmişti. 
 Böylece milyonlarca dosyaya bakmak zorunda kaldım, yüzlerce klasör. Beraber hiç fotoğrafımızı bulamadım (öyle ya “kahve qeyfi” yoktu o zamanlar) ama çok güzel başka anılar buldum, daha da güzeli kaybettiğime korkunç üzüldüğüm eski müzik listelerimi buldum. Muhtemelen limewire ile indirilmiş şarkılar :D Birçoğunun, adı bile yazmıyordu bu da onlardan biri.
Dizi neyle alakalı idi, hatta ne zaman yayınlanmıştı hiç hatırlamıyorum, sadece bu şarkıyı çok sevdiğimi ve eski, çok eski zamanlarda dinlediğimi hatırladım. Birkaç gündür üzerine düşündüğüm şeylerle tık diye oturdu dinler dinlemez. 
Psikiyatristimin son seansta söylediği şeyleri düşünüyordum. “İncinmişsin.” dedi .
Şaka şaka :d
 Benim 7 yıldır kimseyle flört bile etmememin beni ne kadar rahatsız ettiğinden bahsediyorduk. Bu kadar aşık olmak isteyip de kimseye hiçbir şey hissedememenin delirticiliğinden. Oysa ki ben çok şey öğrenmiştim, kendimi tanımıştım, karşı taraftan beklentilerimi, doğrularımı ve yanlışlarımı, hepsini öğrenmiştim artık. Artık hazırdım, ama işte heyhat, aşık olacağım biri çıkmıyordu karşıma. Ayrılıktan bile korkmuyordum artık, çünkü artık güçlüydüm, eskiden beni saatlerce şeylere gülüp geçebiliyordum anlatırken, sanki bunları yaşayan ben değilmişim gibi. 
Sonra o yorum yaptı, hislerime, düşüncelerime, her ne ise işte, anlattıklarıma. 
Sonra gerçekler bir bir serildi önüme. Değil evlilik veya ciddi bir ilişki, değil aşık olmak, birine karşı görsel bir beğeninin ötesinde bir şeyler hissetmekten bile ne kadar ödümün koptuğu mesela. Ben kollarım açık gelecekteki sevgiliyi beklediğimi düşünürken, aslında kimseyi hayatıma almamak, kimsenin hayatına dahil olmamak için tanıştığım herkese çok çeşitli filtreler uyguladığım, dikkatim “yine” dağılmasın da, hedeflerimden “yine” sapmayayım diye. Sadece görsel beğeni kısmını karşılayacak ama içi bomboş insanlara yönelişim, sonra da “Ama gerçekten çok korkunç bir insan, çok aptal, çok sığ” diyerek uzaklaşışım. Veya tam tersi, iki saat önce tanıştığım insanlara dibine kadar hayatımın her noktasını anlatışım, en kötü, en utanç verici ne yaşadıysam önüne serişim. “Ben böyleyim” diyip, beni olduğum gibi, değiştirmeden kimse kabul etmiyor diye üzülüyor gibiyken, aslında ne kadar rahatladığım. 
Böyle karakterler kitaplarda veya filmlerde olur, hani bir aşk acısı yaşamış ve aşka “tövbe etmiş”tir. Ben bu karakterlere hep uyuz oldum ve hatta güldüm, insanların “Artık kimseyi sevmeyeceğim.” diye karar alıp Sims karakteri gibi bir kesinlikle uygulayabilmelerine. Öyle ki ben hayatımın aşkı olduğunu düşündüğüm ilk ilişkimden sonra bile, hep aşık olmak istedim, yeniden sevmek istedim. Karşılıksız olsa bile sadece hissetmek istedim, aşktan daha iyi bir dopamin salgılattırıcı bulunabilir mi?
Ama işin aslı, benim çok çeşitli travmalarla paramparça olduğumdu, kırılan parçalarımı bin bir çaba ile geri bir araya toplamamdı. O kadar paramparçaydım ki, bir başa çıkma mekanizması olarak depersonalizasyon geliştirmiştim, bundandı en ağır travmalarımı gülerek anlatışım. Gündelik hayatta ufacık şeylere üzülüp kırılan ben, en ağır darbelerde kendimi vücudumun dışında hissediyorum artık, kendimi dışarıdan izliyorum gibi, ağlayan bir başkası gibi. Yabancı geliyor ağlayan sesim, aynadaki görüntüm. Böyle anlarda içimde hiçbir şey hissetmiyorum. Derin bir hiçlik sadece.
 Şu son bir yılda çok büyük kazanımlarım var, bunu ancak şöyle tarif ederim, en sevdiğin cam eşya binlerce parçaya ayrılmış da, şans eseri her bir parçasını bulmuş ve bin bir çaba ile bir araya getirmişsin gibi. Uygun yapıştırıcıyı bulmadan, birinin parmağının tek bir darbesi ile yine un ufak etmesine izin verir miydin? 
İşte ben de, bu garanticilikteyim şu an, bir daha kırılmayacağımın garantisini bekliyor gibiyim. yok mu öyle bir garanti, o zaman küstüm oynamıyorum. Madem öyle hiçbir şey hissetmiyorum işte ben de. Durum bu.
Ama hayat bu ve psikiyatristimin dediği gibi böyle bir garantiyi kimseye kimseye veremez, böyle bir garantiyi psikiyatristiniz bile size veremez:d 
Risk almadan mutlu olunmuyor. Ve tamamen dürüst olmak gerekirse ben şu an bu riski almayı aslında hiç ama hiç istemiyorum. 
 İnsana dair her şey çok ilginç ama en ilginci, farkında bile olmadan kendini kandırabilmesi. Kendine en dürüst davrandığını zannettiği anda. Odasında yalnız, kendi içinde, kendi düşünceleri ile baş başa iken bile kendine yalan söyleyebilmesi. Ben ki aranızda belki de kendine karşı en dürüst olan insanımdır, buna rağmen kendimi kandırmışım.
İlk ilişki sonrası kendimi kandırmam kolaydı. Yalanmış hepsi, zaten iğrenç bir insanmış, bittiğine göre “hayatımın aşkı” değilmiş demek ki. 
Sonra yine yıllar süren bir “hissedememe” dönemi. Öyle ki, sonunda “hissedebildiğim” kişiye, mantığıma, iç sesime, sezgime, her şeyime aykırı iken bile koşarak gitmem. 
Sonrası psikolojik şiddet dolu korkunç bir ilişki. 2 yıllık işkence. Bana büyük gelen bir rol biçilmişti, ben de kendimi iki yıl boyunca zorladım o standartlara uymaya. Öyle ya artık büyüme zamanı gelmişti, farkında bile olmadan karşımdaki insanın görmek istediği kişiye dönüşmeye çabaladım, sonunda kendi benliğime dair her parçayı kaybederek. “Öyle bir kadın” olmak istediğimi zannediyordum, kız çocuğu gibi davranma yaşım geçmişti artık. 
Ama ne kadar inkar etsem de, ilişkileri, aşkları, dostlukları silip atmanın, arkana bile dönüp bakmamanın “güçlü ve bağımsız” olma adı altında yüceltildiği şu çağda ben aynı hataları on kere bile affedebilen, sahiden unutabilen, aynı yerden on defa kırılabilen bir insandım. Bu kadar kırılgan olmaktan, narin olmaktan nefret ettim.  Nefret ettim çünkü ilk aşkımda, ilk ilişkimde verilmişti bu sıfatlar bana, sonra beni böyle tarif edip de el üstünde tutan kişi tarafından yere atılıp üstümde tepinilip paramparça edilmiştim.
O yüzden kırılmıyor gibi davrandım, bazı şeyler beni incitmiyor gibi davrandım artık dayanamayacağım noktaya gelene kadar. Ağlamadım, şikayet etmedim. Beklentilerimin, hayallerimin, mutlu olmak, sevilmiş hissetmek için ihtiyaç duyduğum şeylerin neredeyse hiçbiri gerçek olmadıkça elimde olmadan eski ilişkimi hatırladım çünkü o ilişkide çok mutluydum, mutlu olabiliyordum demek ki. Sevilmiş, değerli hissedebiliyordum. Ama sonra hep bastırdım içimdeki bir şeylerin çok yanlış olduğu hissini. Karşı taraf da elinden geleni yaptı bu konuda bana yardım etmek için; ben sorunluydum, ben eksiktim, ben hissedemiyordum, ben özgüvensizdim, ben tatminsizdim.  O diğer ilişki ise, her şeyiyle koca bir yalandı, sevilmiş ve değerli olmaya dair hissettiklerim birer delüzyondu, kendimi buna ikna ettim. Normal bir ilişki böyle olmalıydı, benim beklentilerim hep uçtu, hep delice ve mantıksızdı.
 Ama sanırım içimde bir yerde, ufacık bir ses hiç unutmadı ve hep fısıldadı. Küçük bir ihtimal de olsa gerçekten sevilmiş olabileceğim ihtimalini. Belki de, bir şeyleri benim hatalarımın ve eksikliklerimin sıçıp batırmış olabileceği ihtimalini. Bu sebeple bir noktada ikinci eski sevgiliden özür bile diledim, şu an buna gülüyorum çünkü kara mizah derecesinde absürt bir şey sana düzenli ve sistematik biçimde psikolojik şiddet uygulayan birinden hataların için özür dilemek. Ama olay tam da bu değil mi zaten, birini “Ben böyle biri değildim sen o kadar zorsun ki beni sana böyle davranmaya zorluyorsun, böyle bir insan haline getiriyorsun.”a ikna etmek. Nitekim kendisi, bir önceki eski sevgilim hakkında “Şimdi anlıyorum X seni neden terk etmiş.” bile demişti. Ben de hak vermiştim, o haklıydı, diğeri de haklıydı, ben sevmesi ve katlanması imkansız biriydim.
Ne ironik, ilk ilişkimde gösterdiğim çabanın yüz katını, o ilişkide hissettiğim sevginin onda biri gibi hissedebilmek için gösterişim ve sonunda, hiç olmadığı kadar çok bencil ve sorumsuz olmakla suçlanışım. Buna dışarıdan bir göz gibi baksam, Aybike bu ikinci kişiyi daha çok sevmiş demek ki diye yorumlardım. İşin aslı ben sadece dersimi almıştım, ilk seferinde. Zaten kimsenin beni olduğum gibi sevmeyeceğine ikna olduğumdan, sonu tam bir “identity crisis” ile bitecek kadar uğraşmıştım bu defa başka bir insana, sevilebilir birine dönüşmeye.
 Tabii ki yapamadım, dahası ilk defasında “ çaba göstermediğim için bitti” kafa yapısında iken bu defa “ne kadar uğraşsam da benden bir yol olmaz” kafasına erişmiştim. Tanı almamış DEHB ile de birleşince sonu korkunç bir majör depresyon ile bitti, neredeyse ölüyordum. O süreçte 10 kilo verdim, saçlarımın 3’te biri döküldü.
Köprünün altından çok sular aktı, yıllar geçti. İyileştim, mezun oldum, sonra bir depresif episod daha. Öyle ya, DEHB hep bir kenara konulmuş bekliyordu. Tanıyı aldım, hayatım 180 derece değişti, birçok şeyin kontrolünü elime aldım. Hayatımda ilk kez yüzde yüz yaşadığımı hissettim. Ama bu sırada hayat durup beni beklemiyordu, bedenim 30 yaşına gelmişti. Her yerden korkunç bir baskı pompalandı bana, birçoğu aslında iyi niyetli olsa da. Niye evlenmediğimle ilgili, artık mantık evliliği yapmam gerektiği ile ilgili. Bahanem hazırdı, aşık olsam evlenirdim. “Aşk falan” çocuklukta kaldı dediler, sonra çok pişman olursun, anne olmak isteyip olamazsın dediler, anne olmak hayatta en çok korktuğum üç şeyden biri iken. Resmen gelecekte isteme ihtimalimin olduğu bir şeyi eğer ister de elde edemezsem yaşayacağım üzüntü üzerinden bir karar vermem bekleniyordu.
Hayatta herkesin gerçekliği farklı. Benim gerçekliğim, DEHB’li bir kadın olarak, yürütücü işlevlerimin, duygusal zekamın yaşıtlarımdan yüzde 30 geriden geliyor olması. Bunu öğrendiğimde, yıllardır kendimi hırpaladığım ilişki hataları konusunda affettim kendimi. Çünkü “gerçekten” sevilip sevilmediğimden tamamen bağımsız olarak, duygusal zeka olarak birinde 10 diğerinde 14 yaşlarında olduğum iki ilişkide benden yetişkin gibi davranmam beklenmiş, sonunda da duygusal zeka gelişimime uygun davrandığım için terkedilmiştim. Bu iki ilişkinin de başında, nasıl biri olduğum konusunda tamamen açıktım, sanmıyorum ki benim çok olgun, dengeli ve anlayışlı olduğumu düşünerek benimle ilişkiye başlamış olsunlar. Ben hiç kimseye gül bahçesi vadetmedim, bencilliklerim bir çocuğun annesi yorgunluktan ölürken en sevdiği yemeği yapmasını beklemesi düzeyinde bencilliklerdi ancak. Çocuksu naiflik hep takdir edilen bir özelliğim ama işte o özellik çocuksu bencillikle paket olarak geliyor, bunu anlatamıyorum. Beni ben yapan şeyler (ki bir çoğu DEHB kaynaklı) bir bütün, sevmediklerimizi atalım ama sevdiklerimiz kalsın olmuyor.
Şimdi elimizde fiziksel olarak 30 yaşında, bilişsel zekası epey parlak ama duygusal zekası 20-21 olan bir birey var. Biz bu kadından nasıl bekleyelim evlensin, çocuk büyütsün? Ben daha hala iş hayatında sömester tatili diye bir şey olmadığını hazmetmeye çalışıyorum.
Kırılganım, beni ağlatmak çok kolay. 
İstediğim her şeye istediğim her anda ulaşmak istiyorum üstelik, yapamadığımda çıkıp masaya tepinmek istiyorum. 
Beni sevmemek için yüz tane sebep sayabilirim ama ben birini sevdiğim zaman ölçülemeyecek kadar çok duygu hissedebilirim. Hissettiklerimi çoğu zaman ben bile adlandıramıyorum.
Heves baltalayıcı insanlarla değilken oldukça spontan olabilirim, bir anda bir şeyler yapmaya karar verip diğer insanlar hakkımda ne düşünür hiç umursamadan canımın istediğini yapabilirim.
Mutlu olduğum zaman bu o kadar yoğun olur ki, ağlayabilir veya oturduğum yerde uyuyakalacak kadar yorulabilirim.
 Acı verecek kadar dürüstüm, olmamayı istesem de beceremiyorum zaten.
Elimizde bunlar var.
Fragile, handle with care.
1 note · View note
Text
Leylâ ile Mecnun’ un aşkları bir Arap efsanesine dayanmaktadır. Bu efsanede Mecnun mahlasıyla şiirler söyleyen Kays ibni Mülevvah adlı bir Arap şairiyle Leyli (Leylâ) adlı bir Arap kızın arasında geçen ve ayrılıkla sona eren bir aşk hikayesini anlatılmaktadır.
Bu hikayenin konusu kısaca şöyledir: Leyla ve Kays(Mecnun’un asıl adı) ilkokul yıllarında birbirlerine aşık olmuşlardır. Kısa zamanda heryere yayılan bu aşkı duyan annesi Leyla’yı okuldan alır ve Kays’la görüşmesini yasaklar. Ayrılık ıstırabıyla mahvolan Kays halk arasında Mecnun diye anılmaya başlar. Bu sevda yüzünden çöllere düşen Mecnun’a birçok kişi Leyla’yı unutmasını söyler; ancak onun için kainat artık Leyla’dan ibarettir ve hiçbir şekilde bu aşktan vazgeçmez. Hatta babası onu bu dertten kurtulmak üzere Allah’a yakarması için Kabe’ye götürür; ama o tam tersine derdinin artması için dua eder. Hem Leyla’nın hem Mecnun’un halleri gittikçe perişanlaşmaktadır. Başkasıyla nikahlandırılan Leyla, kocasından kendisini uzak tutmak için bir hikaye uydurur ve bir süre sonra adam ölür. Bu sırada Mecnun çöldedir ve aşkın bin bir tülü cefasıyla yoğrulmaktadır, bu sırada dünyayla bütün bağlantısı kesilir ve sadece ruhuyla yaşar hale gelir. Leyla’nın vücudu da dahil olmak üzere bütün maddi varlıklarla ilişkisi bitmiştir. Birgün Leyla çölde onu bulur ama Mecnun onu tanımaz ve “Leyla benim içimdedir, sen kimsin? der. Onun eriştiği mertebeyi anlayan Leyla gider ve bir süre sonra ölür. Onun ardından da Mecnun hayata veda eder, böylece ruhları hakiki kavuşmayı yaşar.
Bu hikayenin sonunda; seven ve sevilen bir olmuşlardır. Aşık kendini madde dünyasından tamamen soyutlamayı başarmış ve sevdiğine ulaşmıştır. Bu noktadan sonra seven ve sevilen diye iki farklı kişiden bahsetmekte yanlıştır; ruhlar ilahi visal(ilahi kavuşmaya)e ulaşmışlardır. Bu yüzden artık Mecnun sevdiğini kendinden dışarıda aramamaktadır, bu dünyayı onun yeri kabul etmemektedir. Bu mesnevide Fuzuli, dünyevi aşkı bir basamak olarak kullanıp onun üstünden maddeden ayrılıp tamamen ruha ait olan ilahi aşkı anlatır....
3 notes · View notes
birbulutsesi · 4 years
Text
Seviyor mu?
"Ağlamamak için kendimi sıkmaktan yoruldum. Senden nefret ediyorum çünkü kalbim senin için atıyor BENİM İÇİN DEĞİL!? Hayatıma neden girdin? Sende ki yerim hiçbir şeyken bende ki yerin neden her şey?! Senden nefret ediyorum. Seni sevdiğim için kendimden de nefret ediyorum. Seni bir daha görmek istemiyorum. Benim için atmayan kalbim senin için de atmasın. Ne olursa olsun görüşmemek dileğiyle"
Liseli birisi için bazı şeylere dayanmak zordur. Ama aşık bir liseli için bu bazı şeyler daha kapsamlı olabiliyordu.
Elfida gibi...
Herkes liselilerin fazla toy ve aptal olduklarını söylerdi. Ama Elfidayı tanıyanlar onu bu gruba dahil etmezlerdi. Yaşından önce büyümüş ve çoğu yetişkinden daha mantıklı düşünerek hayatına yön vermişti. Korkularını kendi başına yenmiş; daima başarılı olmuştu. Çünkü ailesini bu zalim dünyadan korumak istiyordu. Hiçbir şey hayalleri olan bir savaşçıdan daha güçlü değildir. En azından Elfida böyle düşünüyordu. Çünkü bazen düşman içimizdedir. Küçük Elfida'm...
Onun adı Umut! Ama herkes daima adının özelliklerini taşıyamaz. Umut adı gibi değildi. Kimseye umut olamazdı. Ailesine bile; kendine bile.
Okulda arkadaşı yoktu ama bir çetesi vardı. Herkesin kendisinden korkmasını isterdi. O bir Amerikan "bully"siydi. Kendisine böyle hitap edilmesi hoşuna gidiyordu. Ama o sadece aptaldı. Dünya onun etrafında dönüyor sanıyordu. Kendisi dışında kimseyi umursamıyordu. Narsisti ve bundan gurur duyuyordu. Cahildi ve bununla övünüyordu. Onu gören herkes çocukken kötü bir şeyler yaşamış olacağını düşünürdü ama bu yolu kendisi seçmişti. Neden mi? Nedenini kendisi de bilmiyordu o sadece fazla film ve dizi izlemişti.
Ah o beyin yakan, zehir akan dizi ve filmler... Bazı oyunları da unutmamak gerek. İnsanların içindeki şeytanı çıkarmak için tasarlanmış olanları.
Her neyse! Her şekilde okulun kralı Umut'tu ve bu durumu öğretmenler dahi kabul etmişti. Bulundukları okul özel okuldu fakat para her şeyi düzeltemez. Düzeltebilseydi Umut gibi insanlardan daha kötüleri yönetici olmazdı.
Dedim ya burası özel okuldu. Hiç kimse kolay kolay da giremezdi. Ya para istiyorlardı ya da zeka. Her türlü sömürecekleri bir şey lazımdı. Ama buraları kötülememek gerek dünyanın adi kanunlarında bu istekler çok daha masum!
Elfida nasıl geldi peki bu okula? Parayla mı? Hayır. Aklıyla. Zeki kızdı ve hırslıydı da. Önünde hiçbir engeli tanımaz; aşardı. Eh nihayetinde de geldi bu okula. Okul Umut yüzünden kötüydü, berbattı. Ama öğretmenleri bu açığı kapatıyordu. En kaliteli eğitimi burada veriyorlardı. Ah şu branş dersler... İnsanların büyüdükçe unutmaktan kaçınmadıkları; hafızaları dolunca yeni şeyler için siliverdikleri o mazlum dersler. Derslerin bir suçu yoktu. E peki suç öğrencilerde mi, onları sevmedikleri için? Hayır, farklılıkları unutan aptal dünyanın. Elfida'nın hikayesini unutuverdim. Dönelim Elfida'ya!
Zeki kızdı kazanıverdi okulu. Elfida hiçbir konuda eksik değildi; hemen hemen. Tek eksiği duygularını tanımaya vakit ayırmamasıydı. İnsanları anlamadan nasıl başarılı bir hayat sürebilirdin ki? Bu da Elfida'nın bir eksiği işte. Görünmez olmayan en büyük eksik.
Okul her sene başlangıcında klasik olayları da beraberinde getirirdi. Umut'un, Elfida üzerine kurmak için uğraştığı otorite savaşı! Cahildi, narsisti ve yetersizdi. Ama kabaydı ve saldırgandı da. Cahil insanlar kendini korumak için saldırırlar. Hem de her konuda! İnsan beyni o kadar garip ki; korkularına boyun eğmek gibi basit bir seçeneği bünyesinde barındırıyor. Çoğumuzda bu seçeneğin esiriyiz.
Elfida aşıktı ama Umut'a asla boyun eğmedi. Umutsa egosunu nasıl tatmin edeceğinin derdindeydi. Elfida'ya aşıkmış gibi davranıyordu ama o kimseden hoşlanmaz ve kimseyi sevmezdi. En azından o kendisini buna inandırmıştı.
Gurur duyduğu narsistliğiyle ve 'bully' oluşu onun Elfida'ya daha çok baskı yapmasına sebep oluyordu. Aşıktı; bu reddedilemez bir gerçekti. Ama kör insanlar aşkı göremezler. Umut için kör diyebilir miyiz? Sonuçta Umut cahil biri, bilgi edinmeyi reddeden biri; ona kör diyebilmemiz için elimizde gerçekten iyi bir sebebimiz var elbette ama Umut sadece kör değildi. O korkuyordu. Hem de çok! O sevgiden korkuyordu,aşktan korkuyordu,ilgiden korkuyordu. Başta Umut'un dizi,film ve oyunlardan dolayı kötü yolu kendisi seçtiğini söylemiştim, değil mi? Peki onu filmlere, oyunlara, dizilere iten sebep neydi? Bunu hiç düşünmüş müydük? Hayır! Bunu kimse düşünmemişti. Umut kabaydı ve nankördü onlara göre. O kendisine verilen nimetleri reddediyordu. Hem de bilerek. Ergenliği hat safhada yaşıyordu. Kesinlikle toplumdan kopmuş ve eğitilemezdi.
Gerçekten öyle miydi? Umut'un çetesi vardı. Peki ya arkadaşları? Umut'un hiç arkadaşı olmadığını daha en başta söylemiştim. Onu anlamaya çalışan yoktu ki; onu kabullenen vardı. Umut,kimsenin elinden tutmadığı kaybolmuş bir çocuktu. Özlenmeyen, merak edilmeyen...
Bu duyguları tanıyamadı doğal olarakta. Tanımadığınız her şeyden korkmuyor musunuz? O zaman Umut'u neden yargıladınız? Cevap yok mu? Tahmin etmiştim.
Ne demiştik? Umut, Elfida'yı sevmiyordu. Onun üzerinde otorite kurmak istiyordu. Çünkü o okulun kralıydı! Dağın görünen kısmı en azından böyle.
Elfida'nın duygularını bilmem anlatmaya gerek var mı? O saf ve temiz bir hisle seviyor Umut'u. Demiştim ya Umut adını taşıyamıyor, diye. Elfida Umut'un taşıyamadığı isme anlam katıverdi. Elfida için ümniyye, ümid; Umut'tu.
Gel zaman git zaman geldiler son sınıfa. Elfida daha bi' hırslı, daha bi' isteyerek çalışıyor. Tek seferde kazanmalı üniversiteyi. Çünkü yurt dışılarda çalışması ve daha çok para kazanabilmesi için iyi bir üniversiteye ihtiyacı var. Bir parantez açmakta fayda var. Elfida paragöz biri değil. Elfida ailesini bu bertbar dünyadan korumak istiyor. Annesi, Elfida'nın kendini bu kadar yıpratmasından pek bi bedbah ama yapabileceği hiçbir şeyciği de yok. Bir tek destek oluyor biricik yavrusuna. Babası da pek huzursuz bugünlerde. Bir taneciği kendileri için öyle yıpratıyorki narin, naif bedenini içi pare pare oluveriyor onun bu hali karşısında. Baba yüreği kıyamıyor kızına. Hergün kızıyor kendine daha iyi imkanlar sunamadığı için. Ama bilmiyor ki ,Elfida'nın babası, o çok çalıştı ama veren olmadı emeğinin karşılığını.
Kızı için dimdik duruyor; göstermiyor kalbindeki döküntüyü. Çünkü istiyorki kızı arkasında dağ gibi bir babası olduğunu bilsin.
Elfida'nın bir de abisi ve küçük bir kız kardeşi var. Abisi de babası gibi kıs kardeşinin arkasında bir dağ gibi dimdik duruyordu; kalbindekileri göstermeden. Küçük kız kardeşi de pek destek oluyordu Elfida'ya. Hiç mahal vermiyordu üzülmesine, somurtmasına. Elfida'nın yüzünün düştüğünü gördüğü an ablasını güldürmek için didinip duruyordu.
Hal böyle olunca Elfida daha çok çalışıyordu. Aklına koyuvermişti bir kere kazanacaktı en iyi üniversiteyi. O kadar çok çalışıyordu ki gözü hiçbir şeyi göremez olmuştu. Umut'u bile görmüyordu gözü. Bu durum da Umut'un hoşuna gitmemişti Elfida'nın bu ilgisizliği. Daha çok uğraştı Elfida'yla. Daha çok rahatsız etti onu.
Umut yine ismini taşımayı başaramadı. Elfide için bile bir ümit değildi. Bozulmuştu aralarındaki sihir. Ama bozulan sihire rağmen Elfida'nın kalbi hala Umut için atıyordu. Umut ise Elfida'ya olan nefretini herkese göstermek istiyordu; en çokta kendine. Bu yüzdendi tüm acımsızlığı. Dayanamadı Elfida'nın naif ruhu bu acımasızlığa. Yataklara düştü. Kitap kapağı açamaz oldu. Çalışamaz oldu yitirdi tüm değerlerini. Korktuğu gelmişti başına; aşk hastalığına yakalanmıştı. O da aşktan korkanlardandı. Aşktan korkan biri aşkın lanetli, şer getiren illet bir şey olduğuna inanır. Kendi çaplarında haklılarda tabii. Ama öyle aşıklar var ki korkularını haksız çıkartacak, öyle aşıklar var ki aşklarını ruhlarında saklayan; yaralarının ruhlarında yer edinmesine izin veren adı sanı duyulmuş ama hisleri anlaşılamamış aşıklar! Aşkları ruhlarına öyle derin yaralar açar ki o 'öyle aşıkların' kabuk bağlamaz; kanadıkça kanar, derinleştikçe derinleşir. Hiçbir çare yoktur bu yaralara. Aşkınızı ruhunuza almayın; kabuk bağlamaz, kanadıkça kanarsınız.
Elfida bilemedi aldı aşkını ruhuna. Kanadıkça kanadı. Umut ise ümit olmayı başaramadığı gibi Elfida'nın bu aşkıyla egosuna ego kattı. Elfida'nın yarası azmış gibi daha çok yara açtı ruhuna. Elfida yataklara düşüpte ders çalışamadıkça ailesini kurtaramayacağına olan inancı arttıkça arttı. Bu da yarasına tuz bastı, daha çok kanattı Elfida'nın ruhunu. Ne ettiyse durduramadı kanamayı kızcağız. Ruhu kansızlaştı. Hiçbir çare fayda vermedi yarasına. Ölmekteydi ruhu, kansız ve nefessiz...
Elfida yüreğinde daha fazla taşıyamazdı Umut'u.
"Ağlamamak için kendimi sıkmaktan yoruldum. Senden nefret ediyorum çünkü kalbim senin için atıyor BENİM İÇİN DEĞİL!? Hayatıma neden girdin? Sende ki yerim hiçbir şeyken bende ki yerin neden her şey?! Senden nefret ediyorum. Seni sevdiğim için kendimden de nefret ediyorum. Seni bir daha görmek istemiyorum. Benim için atmayan kalbim senin için de atmasın. Ne olursa olsun görüşmemek dileğiyle"
Kalemini zehir zemberek kelimeler için kullandı. Sanki bu kelimeler onun için panzehirdi. Harfleri acımasızca birleştirdi. Bu harfler ona merhamet oluvermişti. Ama kalbine merhamet edemedi Elfida. Geride zehirli bir kağıt; ruhunda yaralarıyla kapatıverdi pek nefret ettiği bu dünyaya gözlerini.
Dağ gibi dimdik bir baba ile bir abi yıkılıverdi. Pare pare yüreği unufacık oldu bir annenin. Yüzü bir daha hiç gülmedi minicik bir kızcağızın.
Umut'u sorarsanız eğer zehiri bir dikişte içti. Zehire bağışıklik kazanmış bünyesi bu defa biraz sendeledi ama ta en başta elfida etmişti o yüreğindekileri...
*elfida: gözden çıkarmak*
3 notes · View notes
omegaverserpg-blog1 · 5 years
Text
KURGU
OMEGAVERSE NEDİR?
Omegaverse, alternatif bir evrendir. Ortaya çıkış serüveni, kurt hiyerarşisi ile başlar. Bu evrende yarı kurt, yarı insan diyebileceğimiz türler yaşar. Her türün kendine ait özelliği vardır. Bu türler, salgıladıkları feromonlara göre belirlenir.
FEROMON NEDİR?
Feromon, vücut dışına salgılanan hormon/salgı anlamına gelir. Duygu değişimlerine göre değişiklik gösterir. Her türün kendisine ait ve özel feromonları vardır. Kokularının yoğunluklarına göre feromonlarının ne kadar güçlü olduğu anlaşılabilir.
Omegaverse evreni, üç farklı türden oluşur: Alfa, Beta ve Omega.
TÜRLER
Alfa :
Omegaverse evreninin en baskın türüdür.
Yetenekli, karizmatik ve güçlüdürler.
İş alanındaki yerleri, fiziksel güç kullanabilecekleri alanlardır.
Kadın alfaların dahi, erkeksi birer görünümleri vardır. 
Bir alfa için pasif olmak, yaşanılacak en kötü olaydır. Hem fiziksel hem de ruhsal acı çekerler.
Feromonlarıyla tüm türleri etkileyebilir, onlara baskı kurabilirler.
Doğurgan değillerdir. (Kadın alfalar da dahil.)
Eşleri dışında merhametli değillerdir.
Baskı altına alınmaktan nefret ederler.
Liderlik yapmayı severler, baskı altına alınmaktan nefret ederler.
Duygularının (şehvet, öfke, üzüntü vs.) yoğunluklarına göre gözleri kırmızı parlar, dişleri uzayıp sivrileşir.
Kokuları sert, odunsudur.
Beta :
Hizmetçi sınıftır.
İş alanındaki yerleri, hizmet sınıfını oluşturan alanlardır. (sağlık, hukuk, eğitim vs.)
Görünüşleri normaldir.
Hem pasif, hem de baskın olabilirler. 
Feromonları sadece kendi türleri arasında etkilidir. Ama feromonlarını kullanmakta güçlenen Betalar, eşleri olan alfa ve omegalara baskı kurabilirler. 
Mantıklı, sakin ve zeki bir türdür.
Doğurganlıkları değişkendir. Betaların kendi türleri arasında eşlenmesi pasif olan betanın doğurganlığını arttırır. Alfalar ile eşlenme sonucu pasif olan betanın doğurganlığı az; omegalar ile eşlenme sonucu baskın olan betanın hamile bırakma olasılığı azdır.
Duygularının yoğunluklarına göre gözleri sarı parlar, dişleri sivrileşir ama uzama görülmez.
Kokuları çimen ve toprak gibi doğal kokulardır.
Omega :
Omegaverse evreninin en pasif türüdür.
Ufak tefek ve kıvrımlı bir görünüşleri vardır.
En büyük silahları feromonlarıdır. Aynı zamanda feromonları başlarına dert de açabilir.
Doğuştan merhametli, itaatkar ve hormonlarına sahip çıkamayan kişilerdir.
İş alanındaki yerleri kısıtlıdır. Resim, müzik dallarında daha çok görülürler.
En doğurgan sınıftır.
Duygularının yoğunluklarına göre gözleri mavi parlar, dişleri ve tırnakları uzayıp sivrileşir.
Kokuları zarif, şekerlidir.
SOSYAL YAŞAM
Evreni oluşturan en çok nüfusa sahip tür Betalardır. Topluluğun %60′ını Betalar oluşturur. Alfalar %30′luk kısımken, Omegalar %10′luk kısımdan meydana gelir.
Omegalar sayıca az olduğundan devlet tarafından korunurlar. Çocuk doğurmak istemeyen bir omegayı hamile bırakmak suçtur. Aynı zamanda bir omegayı öldürmek, en ağır suçlardan biridir.
Yaşantı, günümüzün yaşantısıyla neredeyse aynıdır. Alfalar fiziksel güç isteyen işlerde çalışırken, Betalar hizmet görevlerini yerine getiren işlerde çalışırlar. Omegaların çalışma alanları kısıtlı olduğundan nadiren bir işte çalışırlar.
Okullar karmadır. Lakin müfredatlar ve sınıflar farklıdır. Alfaların müfredatları gayet basittir. Omegalar sadece ihtiyaçları olan bilgileri öğrenirler ve sonrasında isteyen omegalar mesleki eğitim alır. Betalar üniversite okumak zorundadırlar. Okullarda omegalara zarar vermek yasaktır. 
EŞ SEÇİMİ VE MÜHÜRLENME
Mühür, eşler arasında bir tür bağdır. Birbirlerini mühürleyen eşler, birbirlerinin anlık ruh değişimlerinden haberdar olurlar.
Her türün enselerinde mühür yerleri vardır. Seks sırasında eşinin mühür yerini ısırıp kanatması ve kanı durana kadar emmesi, o kişinin mühürlenmesini sağlar. Boyunda mühür yeri hariç başka yerlerdeki ısırıklar mühürlerle ilgili değildir.
Alfalar, omega ve betaları mühürleyebilirler. Omegalar mühürlendiklerinde sonsuza dek eşlerine bağlı kalırlar. Alfası öldüğünde dahi, mührü asla bozulmaz. 
Betalar, kendi türlerini ve omegaları mühürleyebilirler. Kendi türleri ile mühürlendiğinde ilk mühürlenen betanın beş gün içinde eşini mühürlemesi gerekir. Aksi takdirde mühür düşer. Omegaları mühürleme olayları genellikle aşık olduklarında olur. Bu durumda ilk önce Omega Beta’yı mühürler. İlk önce Beta’nın omegayı mühürlemesi durumunda mühür düşebilir. 
Alfaların mühürlenmesi oldukça nadirdir. Bir alfa kolay kolay kendisinin mühürlenmesine izin vermez çünkü mühürlenme durumunda pasif kalacaktır. Bir omegaya karşı pasif kalmak, alfalar için hem fiziksel olarak hem de ruhsal olarak fazlasıyla acı verir. Buna katlanan alfalar, eşlerine aşık kişilerdir.
 Aynı şekilde omegalar kendileri mühürlenmiş olsalar bile eşlerini mühürlemeyi pek istemezler. Pasif olan bu sınıf için üstte olmak zor, yorucu ve istenmeyen bir durumdur.
Omegasını mühürlemiş olan alfa, omegasının yoğun duygu değişimini hisseder. Yani hissettiği her türlü duyguyu alfaları da hissedeceğinden omegalar mühürlendikten sonra sakin kalmak zorundadırlar. Bu olay eş olan her tür için geçerlidir.
Yani mühür, eşler arasında sadakati sağlar.
Eş olmak istemeyen omegalar seks sırasında tasma takmak zorundadır. Omegaların dışarıda kendilerini korumak için bekaret kemeri ve tasma takmaktan başka yolları yoktur. Zaten çalışmadıkları için mümkün olduğunca dışarı çıkmazlar. Genellikle eşlerinin yanında ya da kendilerini koruyabilecekleri yerlerde çalışırlar.
Bir omega kendini koruyabilmek için feromonlarını kullanabilirler. Ancak bu fazlasıyla zordur. Omegaların feromonlarında düşünceleri de bulunur. Bir omega feromon salgıladığında, bunu hisseden alfa omeganın düşüncelerini duyabilir. 
KIZGINLIK DÖNEMİ
Kızgınlık dönemi, alfaların feromonlara karşı zayıf kaldığı dönemdir. 
Omegalar kızgınlık dönemlerinde feromonlarını fazlasıyla güçlü salgılarlar. Bu nedenle belirli dönemlerde bastırıcı ilaçlar kullanırlar.
Alfa ve Omega’nın Kızgınlık Dönemi’nden bağımsız, birbirlerini ilk gördükleri andan itibaren aşık olmaları ve diğer parçalarını bulmuş gibi hissetme olaylarıdır. Ruh eşi olan ikili ömür boyu birbirini sever ve aşkları hiç eksilmez. Bu durum sadece Alfa ve Omega arasında olabilir. Beta cinsiyetinde böyle bir durum yoktur.
4 notes · View notes
SORU –3–Dosyada mağdur ve itirafçı olarak gösterilen kişilerin anlatımlarında yer alan cinsellikle ilgili ithamları nasıl açıklıyorsunuz? Bunlar örgütsel bir eylem midir?
CEVAPLARIMIZ :
Dosyada mağdur, müşteki ya da itirafçı olarak gösterilen kişilerin beyanları hür iradelerinin ürünü değildir. Üstelik bu beyanların hiçbiri somut delillerle desteklenmemiş, afaki nitelikte ve hukuki değeri olmayan beyanlardır. Ortada dev bir kumpas vardır ve bu kumpas kapsamında arkadaş çevremizden çoğu genç kız ve kadın, pek çok kişi gerek operasyondan hemen önceki dönemde gerekse bir kısmı tutuklanıp cezaevine konulduktan sonra baskı ve tehditlerle korkutularak zorla sahte müşteki ve sözde itirafçı yapılmışlardır. Bunun sonucunda bu zavallı insanlar, ömürlerinin sonuna kadar hapislerde çürümemek adına, müvekkilim de dahil çoğu 10-20-30 yıllık arkadaşları aleyhinde istemeden de olsa kumpasçılar tarafından özel kurgulanmış iftira içerikli yalan beyanlar vermeye, hayal ürünü, gerçek dışı hikayeleri ve senaryoları sözde itiraf adı altında anlatmaya ve bunların yazılı olduğu "dayatılmış" ifadelerin altını imzalamaya MECBUR BIRAKILMIŞLARDIR.
Ekim 2017 tarihinden itibaren, bizlere yönelik sosyal medya üzerinden yoğun ve sistematik bir tehdit ve hakaret kampanyası başlatılmıştır. Bu paylaşımlarda bizlerin evlerimizden polis tarafından alınacağımız, haksız yere hüküm giyeceğimiz, cezaevine girdikten sonra bir daha ömür boyu cezaevinden çıkamayacağımız, gün ışığı görmeyeceğimiz, hapislerde çürüyeceğimiz, medya ve sosyal medya üzerinden karalanarak rezil edileceğimiz, bir daha insan içine çıkmayacağımız, işlerimizden kovulacağımız, sosyal çevre ve statülerimiz kaybedeceğimiz, malımıza, mülkümüze, şirketlerimize, tüm mal varlıklarımıza el konulacağı vb tehditlerle, hem arkadaş çevremiz hem aileleri hem de yakın çevreleri korkutulmuştur. Bu mafyavari baskı ve tehdit faaliyeti ile, operasyona zemin sağlayacak, yalan beyan ve iftiraların söylettirildiği ilk sözde şikayetçi ve itirafçı grubu devşirilmiştir.
Bu psikolojik savaş yöntemini uygulayan kişiler, hem ellerinde arkadaşlarımıza ait şantaj görüntüleri olduğunu söyleyerek arkadaşlarımızı korkutma, hem de bu hayali görüntülerin bizler tarafından çekildiği iftirasını atarak arkadaşlarımızda bize karşı nefret körüklemişlerdir. Bazı arkadaşlarımıza eğer yalan beyan vermez ve şikayetçi olmazsan “mali imam olarak tutuklanacaksın” gibi uydurma suç isnatlarında bulunulmuş, ömür boyu hapisten çıkamayacaklarına, bu operasyonun 1999 yılındaki operasyona benzemeyeceğine, defalarca müebbetle yargılanacakları ve mavi gökyüzünü bir daha göremeyecekleri tehditleriyle korkutulmuşlardır. Sürekli olarak devlet kurumlarını sanki kendilerinin yanındaymış gibi göstermeye çalışan bu kişiler, güya "operasyona devletin karar verdiğini", "DEVLETİN ÜSTÜMÜZÜ ÇİZDİĞİ"ni, o yüzden masum dahi olunsa (sözde) itirafçı olma dışında hiçbir kurtuluş yolu olmadığını söylemişlerdir. Öyle ki bazı arkadaşlarımız, bu yalanlar karşısında dehşete kapılmışlardır. Özellikle maddi durumu iyi olmayan ve sözde müşteki ya da etkin pişman olmaya zorlananların hepsi sadece kendilerinin değil, aile ve yakınlarının, anne babalarının da tüm para, mal, mülk ve varlıklarına el konulup yoksul, sefil bir hayat sürmekle, tutuklatılmakla, hapse atılmakla, eğer tutuklanmışsa ölene kadar hapislerde çürümekle tehdit edilmiş, kumpas çetesi müşteki olmayı kabul etmeyen arkadaşlarımızın ve ailesinin tüm banka hesaplarına el koydurtarak tehditlerinin boş tehditler olmadığını göstererek yine korku salmışlardır. Çoğu en az 20-30 YILLIK ARKADAŞLARI OLAN, KARDEŞLERİ GİBİ SEVDİKLERİ İNSANLAR hakkında akla hayale gelmeyecek çirkin ve asılsız iftiraları, adeta perde arkasından talimat alırcasına –ve kanaatimizce içleri yana yana- sarf etmeye mecbur bırakılmışlardır. Dolayısıyla dosyanın temel çatısını oluşturan bu hayali beyanlar somut hiçbir bulguyla desteklenmediği gibi söz konusu kişilerin hür ifadelerini de yansıtmamaktadır. Gerçeklerle de hiçbir ilgisi yoktur.
Şu da açık bir gerçektir ki Türkiye’de cinsellik elde etmek için dini bir görünüm altında olmak, bir vakıf etrafında toplanmak, binlerce konferans vermek, insanlara gece gündüz Allah’ın varlığının delillerini anlatmak, hiçbir gelir almadan kitaplar yayınlamak gibi faaliyetlerde bulunmak gerekli değildir. Sokakta cinsellik özgürce yaşanmaktadır. Bizlerin amacı eğer cinsellik olsaydı bunu elde etmek için bunca fedakarlığa ve hizmette bulunmamıza gerek olmazdı. Maddi ve fiziki imkanlarımız ve içinde bulunduğumuz sosyal çevre istediklerimizi fazlasıyla elde edebileceğimiz imkanları da bize sunmaktadır. Ancak bizler Allah’tan korkan, helal yaşamak isteyen, Kuran’ın sınırlarını korumak için itina gösteren iffetine, namusuna düşkün müminleriz. Bizler hiçbir gayri meşru hayat içinde olmadık, olmayız. Kanunlarımıza saygımızın ötesinde Allah’tan korkumuz asla böyle hayat içinde yaşamamıza müsaade etmez.
Ayrıca cinsel taciz, tecavüz gibi suçlamaları somut olarak ispatlamak oldukça kolaydır. Sayfalar dolu itham ve iftira, 4 bin sayfa dolusu yazı yazılacağına ortaya tecavüzün delili olacak tek bir iç çamaşırı, doku örneği, tıbbi rapor, vs. konulabilmesi gerekirdi. Ancak amaç hukuki bir dosya sunmak değil amansız bir karalama kampanyası yapmak olduğu için hiç yaşanmamış kurgu hikayeler, akıl almaz çirkin ve ahlak dışı anlatımlar çarşaf çarşaf yazılmıştır. Bir kadının veya genç kızın kendi hakkında asla söylemeyeceği sözler bu masum kadınlara zorla ve baskıyla söyletilmiştir. Tüm bu durum anlatılanların koskoca bir yalandan ibaret olduğunu açıkça göstermektedir.
SORU –4–A9 TV yayınlarındaki müzik, dans, dekolteyi nasıl açıklıyorsunuz? Tüm bunlar bir operasyonun yapılmasını gerekli kılmıyor muydu?
CEVAPLARIMIZ :
Öncelikle şunu ifade etmek gerekir ki arkadaş camiamız, toplumun her kesiminden ve çok farklı sosyal çevrelerden gelen insanların inanç ve ülkü birlikteliği, sevgi ve dostluk bağı altında biraraya geldiği bir camiadır. İçimizde dekolte giyinen hanımlar olduğu gibi çarşaf veya başörtüsü kullanan hanımlar da bulunmaktadır. Dans etmeyi, eğlenmeyi, cemiyet hayatı içinde olmayı seven arkadaşlarımız olduğu gibi daha mutaassıp ve sade yaşayan arkadaşlarımız da vardır. Bizler hiçbir arkadaşımızın yaşam tarzına, inancına ve hayatına karışmayız. Kimseyi tek tip olmak için zorlamayız. Dolayısıyla, bizlerin arkadaşlarımızın nasıl giyindiği, nasıl yaşadığı, nelerden zevk aldığı, neleri yapıp neleri yapmadığı konusunda bir dayatma yapmamız ya da onları istemedikleri bir şeye zorlamamız asla söz konusu değildir. Her insan kendi vicdanıyla anladığı ve kavradığı kadarıyla dini yaşar.
Arkadaş camiamız içinde hakim olan bu anlayış aslında Türkiye’de toplum ortalaması ve genelinin de bir yansımasıdır. Farklı kültür ve inançların bir arada asırlardır kardeşçe yaşadığı ülkemizde, muhafazakar ve modern kesim de içiçe yaşamaktadır. Dahası her yıl kıyı bölgelerde yüz binlerce kadın bikini ile denize girmekte, plajlarda kadınlı erkekli yan yana bir nevi iç çamaşırı olan mayolarla yatıp uzanmakta, akşamları eğlence mekanlarında oldukça dekolte kıyafetlerle dans edip eğlenmekte, en ücra bir Anadolu kasabasındaki, köyündeki düğünde dahi kadınlar erkekler kolkola girip birbirine adeta yapışık vaziyette halay çekmektedir. Hemen her haftasonu gidilen pikniklerde davullar zurnalar çalınmakta, neredeyse tüm mahalle birlikte dans edip eğlenmektedir. Bu ülkede hangi gazeteyi açsak, hangi haber sitesinin internet sayfasına girsek ya “sayfa güzeli”, ya “cesur pozlar” ya “en moda bikini tavsiyesi” ya “şok frikik”le ilgili onlarca fotoğrafla karşılaşmak olağan bir durumdur. Magazin haberleri saatlerce, evlilik dışı ilişkileri, yeni aşkları, maceraları, kaçamakları adeta överek anlatmakta, gençlere bir yaşam modeli olarak sunmaktadır.
Ülkemizin televizyon kanallarında her gün 7/24 yayınlanan ve milyonlarca insan tarafından takip edilen yerli-yabancı dizilerde mini etekli, şortlu, bikinili, taytlı, vücut hatlarını tümüyle ortaya koyan, hatta kimi zaman neredeyse transparan giyimli hanımlar, duştan yeni çıkmış erkekler, havuz kenarında parti yapan gençler günlük sıradan görüntüler arasında yer almaktadır. Yine birçok film ve dizide, eşini aldatan kadınlar, metresiyle yaşayan iş adamları, gayri meşru çocuğu olan insanlar hayatın doğal bir parçası olarak anlatılmakta, tüm bu anormallikler insanlara gayet normal, meşru, sıradan olaylarmış gibi telkin edilmektedir. Bu ülkenin televizyon yayınlarında, yarışma programlarında makyajlı erkekler dahi olağan karşılanmakta hatta en çok izlenen programlar arasında yer almaktadır. Neredeyse tüm dergiler, büyük gazetelerin bazı köşeleri flörte davet yazıları, evlilik öncesi cinsel ilişki tavsiyeleri, kadınlara "erkekleri avlamak için" nasıl daha çekici olabileceklerinin önerileriyle doludur. En çarpıcı ve şuh fotoğraf nasıl çektirilir, ne tür pozlarla sosyal medyada ilgi çekilir ve daha çok takipçi kazanılır yazıları en çok okunanlar arasında yer almaktadır.
Bu ülkede en üst düzey siyasetçiler ve devlet adamları dahi katıldıkları davetlerde hanım sanatçılarla birlikte şarkı söylemekte, konserlerde en ön sıralarda tempo tutarak şarkılara eşlik etmektedir. Kadın voleybol takımıyla sahaya çıkıp voleybol oynayan eski Başbakanımız Sayın Binali Yıldırım gibi birçok siyasetçimiz hayatın hemen her alanında hayat dolu ve modern bir yapı sergilemektedir. Sayın Cumhurbaşkanımız da modern ve aydın bir insan olarak Külliye’de verdiği yemek davetlerinde dekolte giyinen hanımları ağırlamakta, farklı yaşam tarzları ve tercihleri olan sanatçılarla dahi sofrasını paylaşmaktadır.
Bu ülkede yaklaşık 200 bin hayat kadını, devletin denetiminde olan evlerde çalıştırılmakta günde yaklaşık 3 milyon erkek bu kadınlarla ilişkiye girmekte ve buradan elde edilen gelirle memurların ve bürokratların maaşları ödenmektedir. Yine, bu ülkede Milli Piyango gibi kurumlar aracılığıyla devlet eliyle kumar oynatılmakta, şarap fabrikaları litrelerce şarap üretmektedir. Ne var ki onyıllardır kanayan bu yaralara, bu toplumsal felaketlere, A9 TV'de yayına çıkan masum dekolte bir hanıma gösterilen haksız ve vicdansız tepkilerin binde birinin bile gösterilememesi çok anormal ve vahim bir durumdur.
Dekolte giyinmek, dans etmek, eğlenmek böylesine ağır bir suçsa bu ülkenin tüm sahil kesimlerinde her yaz yüz binlerce kadın bir nevi iç çamaşırı olan bikini ile kızlı erkekli ortamda denize girmektedir.Karadeniz’de kadınlı erkekli horonlar tepilmekte, Doğu’da ve Güneydoğu’da kadınlı erkekli kol kola halaylar çekilmektedir. Bu ülkede birçok insan dans etmeyi TRT’de yayınlanan dansözlerden öğrenmiştir. Neredeyse tüm ulusal kanallarda magazin programlarında “yeni aşklara yelken açan” insanların aslında evlilik dışı olan ilişkileri övülmekte, düzenlenen güzellik yarışmalarında genç kızlar mayolarıyla güzelliklerini tüm Türkiye’ye sergilemekte, dizilerin hemen hepsinde evlilik dışı sevişme sahneleri gösterilmekte, Sabah, Star, Hürriyet, Habertürk gibi sayısız medya grubunun internet sayfalarında “cesur pozlarıyla” gündem olan kadınların fotoğrafları çarşaf çarşaf yayınlanmakta, muhafazakar bir grup olarak bilinen Turkuvaz Medya tarafından basılan Cosmopolitan gibi dergilerde evlilik öncesi seks üzerine tavsiyeler sayfalar boyunca anlatılmaktadır.O ZAMAN BU YAYINLARI YAPAN, BU YAYINLARDA FOTOĞRAFLARI YER ALAN HERKES DE 870 YILLA MI YARGILANACAKTIR?
Her şeyin alabildiğince bu derece özgür bir şekilde yaşandığı ülkemizde bazı arkadaşlarımızın dekoltesinin ve eğlencesinin neden bu kadar büyük bir öfke ve nefrete sebep olduğu ise üzerinde durulması gereken bir konudur. Öyle ki bu nefret, sırf dekolte giydiler ya da dekolte giyilmesine karışmadılar diye arkadaşlarımızın 870 yılla yargılanmalarına sebep olmaktadır. BU NASIL BİR KİN, NASIL BİR NEFRETTİR? İNSAN BÖYLE BİR KİNLE NASIL YAŞAR ANLAMAK MÜMKÜN DEĞİLDİR.Eğer bu insanlar bizim camiamız içinde yer almasalar, Sayın Adnan Oktar'ın arkadaşları olmasalar ama yine o dekolte kıyafetleri giyseler, yine o dansları yapsalar, yine o bikiniler ile poz verseler hatta tüm bunların onlarca kat fazlasını misliyle yapsalar kimse onlara karışmayacak, bu durumdan rahatsız olmayacaktı. Televizyonlarda gazetelerde gördükleri, doğal karşıladıkları, yukarıda sadece birkaç örneğini sıraladığımız şeylerde olduğu gibi bu arkadaşlarımızı da normal karşılayacaklardı. Plajda binlerce erkeğin arasında bikini giyip dans etmeyi normal karşılayan insanların A9 TV yayınında bir hanımın dekolte giyinip dans etmesini anormal karşılamasının tek sebebi ise bunun bizim arkadaş camiamız içinde yani bizim sevgi ve dostluğumuz içerisinde gerçekleşiyor olmasıdır.İzlediği dizideki evlilik dışı ilişkiyi “ne güzel aşk” diye değerlendiren, A9 TV yayınında ise bazı hanımların Sayın Adnan Oktar’a olan samimi sevgilerini, iltifatlarını yadırgayanlar aslında bu güçlü sevginin Sayın Adnan Oktar’a yöneltilmesine tahammül edememektedirler. Yani konu, tıpkı Hz. Yusuf kıssasında olduğu gibi baştan sona sadece kıskançlık, haset ve bu hasetten oluşan çılgınca bir öfkedir.
Bugün dekolte sebebiyle 870 yılla yargılanan arkadaşlarımız bizim camiamızdan ayrıldıklarını söyleseler ve aynı dekolte yaşamlarına devam etseler kimse bu dekolteye tepki göstermeyecektir.“Kendi seçimi” deyip geçecektir. Bugün A9 TV yayınlarındaki dansı, eğlenceyi gece gündüz eleştirenler yarın aynı arkadaşlarımız aynı dansı ve daha fazlasını bizim camiamız dışındaki bir ortamda mesela Bodrum’da bir gece klübünde yapsa alkışlarla izleyecektir. Açıktır ki burada asıl rahatsızlık konusu dekolte değildir. Bizden istenen de aslında dekolte olup olmamak değil, birlikte olmamamız, yani arkadaşlarımızla dostluğumuza devam etmememiz, Sayın Adnan Oktar'la görüşmememizdir. Bize söylenen “birbirinizi sevmekten vazgeçin”dir. Bizden beklenen ahlakına ve vicdanına duyduğumuz güven sebebiyle canımız gibi sevdiğimiz Adnan Oktar Bey’in çevresinden dağılıp gitmektir.
Bizler A9 TV yayınlarında ve bazı arkadaşlarımızın sosyal medya sayfalarında yer verilen dekolte, dans, eğlencenin meraklısı olmadığımızı, bunun bir hikmete yönelik uygulanan bir model olduğunu ve bu modelin amacını ve nedenlerini çeşitli vesilelerle kapsamlı olarak açıkladık. Bunları kısa başlıklarla özetlemek gerekirse:
– Sayın Cumhurbaşkanımızın ve hükümetimizin demokrasi ve özgürlük taraftarı olduğunu, dansa, müziğe, dekolteye, kadın hürriyetine karşı hiçbir olumsuz yaklaşımı olmadığını göstermek;
– Müslümanların bu dünyada eğlenemeyeceği, güzel giyinemeyeceği, güzel evlere, arabalara ve eşyalarasahip olamayacağı yanılgısını yıkmak;
– İslam'a mesafeli duran hanımların önce İslam'ı kabul etmelerini sağlayarak, onları yıldıran korkularını ve endişelerini ortadan kaldırmak;
– Müslümanlarla alay edilmesi, küçümsenmesi ve hor görülmesi gibi çirkin bir tavır ve zihniyeti ortadan kaldırmak;
– Dine uzak kesimlerin oluşturmaya çalıştıkları "Müslüman kadınlar zevksizdir, bakımlı olmayı, makyaj yapmayı, giyinmeyi bilmezler" algısını yıkmak;
– Sağcı muhafazakâr kesimin bugüne kadar iletişim kurmada yetersiz kaldığı modern, aydın, batılı çevrelere, sahil kesimlerine ulaşmak;
– Toplumsal ayrışma ve kutuplaşma tehlikesini bertaraf ederek, sinsi ve fırsatçı dış güçlerin müdahale ve işgal bahanelerini ortadan kaldırmak;
– Meşru fiilleri suç ve günah sandıkları halde bunları gizlice yapanların suçluluk duygusuna kapılıp kendilerinin münafık olduklarını düşünerek dinden uzaklaşmalarını engellemek
gibi sayısız hikmet ve bizce faydası olan BU MODELDE ISRARLI OLMADIĞIMIZI, BUNDAN BÖYLE SON VERDİĞİMİZİ de hem Mahkeme huzurundaki beyanlarımızda hem de kamuoyuna yaptığımız açıklamalarda defalarca dile getirdik. Bunca insanın cezaevinde helak olmasına gençliğinin çürümesine sebep olan şey dekolte midir? "Madem dekolteyi savundular ceza evlerinde çürüyüp ölüp gitsinler, mahvolsunlar, unutulsunlar, yatsınlar yatabilecekleri kadar..." zihniyeti alenen zulüm değil midir?  Bir dekolte yüzünden defalarca müebbet anlamına gelen 870 yılla insanları yargılamak reva mıdır? Bu insanlar adam mı öldürmüştür, cinayet mi işlemiştir, ne yapmışlardır ki böylesine amansız bir öfke, bitmek bilmez bir nefret ve husumetin hedefi olmaktadırlar? Ortada insanların tüm ömrünü elinden alacak, zindanlarda hücrelerde gençliğini heder edecek, vatana millete en verimli çağlarını parmaklıklar ardında geçirtecek ne vardır? Tüm bunları anlamakta zorlandığımızı da ifade etmek isteriz.
0 notes