Tumgik
#Geceye aşık biri
1geceyeasikbiri1 · 10 months
Text
Tumblr media
"Siyah neden gökkuşağında olmak istesin ki? Tüm gece ona aitken."
6 notes · View notes
marjinal54 · 2 months
Text
Keşfedilmemiş Fantazi Dünyam 1
Burada yazılanlar gerçek ve hayal ürünü karışımı, olabilme ihtimali olan yaşanması gecikmiş fantezi dünyamın ürünüdür.
Eşimle beraber evliliğimiz boyunca rutin bir sex hayatımız vardı yıllar geçtikçe geçen zamının kattığı duygu birikimiyle yeni keşifler yapmak kaçınılmaz fantazilere yerini bıraktı bundan sonrası bir varmış bir yokmuş evvel zaman içinden ....
Eşimle görücü usulü tanıştık zamanla birbirimize aşık olduk, eşim muhafazakar kapalı ufak defek minyon beyaz tenli çok güzel gülüşü olan çıtı pıtı bir hatun. Görüşmeye başladığımızda bir birimize çabuk ısındık ve evlendik hikayemizde böyle başladı. Ben Deniz eşim Melek cinsellik konusunda çok farklıydık aile yapısı ve yaşam tarzı olarak tabuları çok fazlaydı o yüzden cinselliği keşfetmek biraz zamanımızı aldı. 1.50 boyu 45 kilo XS bedeniyle çok seksiydi fakat farkında değildi, zamanla seksi kıyafetler hediye etmeye başladım biraz yadırgadı ilk zamanlar sonra alışmaya başladı seksi kıyafetler alıyor evde giyiniyordu hem kendini seksi hissetmesini istiyor aynı zamanda daha önce hiç giymediği seksi kıyafetlere alışmasını istiyordum gerçi her aldığım kıyafet ve seksi İç çamaşırı onu şaşırtıyor heyecanlandırıyordu önceleri kıyafetler le fotoğraflarını çekmeye başladım ona gönderiyordum sen delisin diyordu bir gören olur rezil oluruz diyordu bende bu güzelliği gördükleri için çok şanslı olurlardı dedim, başlarda merdiven aralarında arabada sevişme fantezileri yapıyorduk ama anlaşılan bana yetmiyordu melek için ise fazlaydı daha önce çalıştığı yerde çocukluk arkadaşımla karşılaştım onlarda iş gereği tanışıyorlardı evlendiğimizi duyunca şaşırdı sonra eskilerden muhabbet ettik telefonu aldım eşimde iş gereği varmış biraz üzerinden zaman geçti meleğin arkadaşının düğünü vardı hafta sonu akşam oraya gittik kapıda girerken çocukluk arkadaşım Taner'le ve eşi Çiğdemle karşılaştık Taner yakışıklı çocuk çiğdem de esmer güzeli bir kadın beraber oturduk masaya o akşam düğünde baya Samimi oldu bizim hanımlar Taner ile Çiğdem içkilerini yudumluyorlardı bizde malum eşim le meyve suyu kola içiyorduk onlar içtikçe güzelleşti bizde onlara uyduk danslar oyunlar falan çok güzel eğlendik samimiyette baya ilerlemişti Taner fırlama biraz sonra meyve suyu getirdi tadı biraz farklı dedi bizimki ben anladım tabi votka koymuş birbirimize baktık güldük melekte bende içmediğimiz için birer duble keyiflenmemize fazlasıyla yetti geceye bizde devam edelim dedi Çiğdem, Melek geç oldu falan dese de Taner araya girdi daha gece yeni başlıyor diyerek bu halde araba kullanamam hem anca beraber kanca beraber derken Tanerlerde bulduk kendimizi, Evleri güzeldi site içinde bahçeli taksitleri yeni bitti dedi Çiğdem evi gezdirmeye başladı ama kahkahalar şakalaşmalar falan iyice samimiyete ilerlettik Çiğdem hemen mutfağa geçti bizde Tamerle beraber sohbete daldık evden işten oradan buradan konuşuyoruz tabi biraz sonra nasıl olduysa ben çiğdemin yanında mutfakta buldum kendimi melek te taner in yanında sohbetler koyulaşmaya başladı eşimle bize verdikleri meyve suları bizi daha neşelendirdi samimileştirdi ve caha cüretkar yaptı diyebilirim çiğdeme mutfakta yardım ederken tenlerimiz bir birine değiyor kalçalarını sürtüyor frikikler vermeye başladı içeri hazırladığı meyve tabakları taşımaya başladım Melekle Tamer muhabbetleri koyulaştırmışlar derken benim elimdeki tabaklardan biri Melek in üstüne düşürdüm kısa bir şaşkınlıktan sonra Tamer 2 kadeh meyve suyuyla kafayı buldun demesiyle çiğdem de seslere içeri geldiği sırada gülüşmeye başladık ya battı halın falan derken melek sorma benimde üstüm başım battı izi elmasa bari diye hayıflanırken çiğdem aman bişey olmaz sen gel çıkar üstündekileri atarız hemen makineye bişeciği kalmaz halıyıda zaten yıkamaya vericekttim sorun etmeyin bu akşamın keyfini çıkarın derken içeri geçtiler Tamer bir kadeh daha koydu dur dedim çarpar beni sarhoş edicen, bişey olmaz keyfini çıkar demeye kalmadı Tamer ipnoz olmuş gibi daldı kaldı kafamı çevirmemle bende kalakaldım beyler ağzınızın suyunu silin dedi çiğdem süper bir mini etek ve üstünde daracık kropla başı açık karşımızda utangaç tavırlarıyla çok seksi olmuş tu karım benim olmayan eşyalar vardı bunlar denk geldi dedi çiğdem gülerek kısa bir şaşkınlıktan sonra Tamer müzik açtı başladık dans etmeye Aşkım çok güzel olmuşsun dedim gerçektenmi dedi evet hemde çok seksi diyip gülştük öpüştük....
3 notes · View notes
geceyehasretbiri · 1 year
Text
Geceye aşık olmayan var mı acı cekmemize rağmen her gece daha çok ağlarız mesela her gece daha çok şarkı dinleriz her gece yalnız kalırız her gece daha çok düşünürüz her gece geceyi daha çok severiz sizi bilmem ama ben geceye hasretim geceye aşık biri...
7 notes · View notes
hismelodisi · 6 months
Text
Selam günlük.
3 yıl önce buraya yazılar yazmışım, kendimi elimden ne kadar geliyorsa açıklamak için çabalamışım. Şimdi hatırlıyorum da bana en iyi gelen şey buymuş. Ne tezatlıktır ki 3 yıldır yapmıyorum. Yazmak, konuşmak, anlatıp anlamak, anlaşıldığını hissetmek. Çok uzun süredir yapmadığım bir şey. Buraya yazılar yazan o kızı karşıma oturtup konuşacağım biraz. Gözlerimin izin vermesini bekliyorum.
Hayatın, tamamen değişti. Öyle kaptırdın ki hayata kendini. Varlığını ben bile hissetmiyorum. Bir insan en çok kendiyle beraber olur, her an kendi varlığını hisseder değil mi? Yoksun. Ben yokum. Yok olduk. Üzülmemek için düşünme, düşünmemek için düşünmeye zamanın kalmasın mottosuna öyle bağlandın ki. Bulamıyorum seni. Bazen düşünüyorum, neyi yapmaktan zevk alırdım? Bilemiyorum. Bu yazıyı kendimi öyle zorlayarak yazıyorum ki. Devam edeceğim. Biliyorum bir gün tekrar gelip buraya bakacağım.
Güvendiğin, en sevdiğin insanlar seni üzecek, güvenini yok edecek ve seni hiçbir şey hissedemeyen birine dönüştürecek. Sana yaklaşıp hayatındaki herkesi çıkartacaklar, sonrasında yaptıkları hataları görmezden gelecekler. Hayatındaki hükümdarlıklarına engel koymak istediğinde "Hayatında başka kimsen yok, en yakınlarını da çıkarırsan sen pişman olursun." diyecekler. 17 yaşında bunları duyduğunda renkleri öğreneceksin. Toz pembeyi, maviyi, siyahı, beyazı, kırmızıyı tadacaksın. Aşık olmanın ne demek olduğunu göreceksin. Masaya geçeceksin ve kafanı kaldıramayacaksın. Bir gün mutlu olacağım diyerek oraya kilitleneceksin. Seni üzen insanlar ise çaba göstermeden öyle mutlu hayatlar sürecek ki. İnanamayacaksın. Adalet. Adaletin noksanlığı öyle çarpacak ki yüzüne, ona bürünmek isteyeceksin. Neyi eksik hissediyorsan boğulana kadar onunla dolmak ister insan.
Yine de bütününle geceye gömülmedin. Başaramadılar. Başarılı biri olmanın o tadını, gerçek anlamda iyiliğini senden çok isteyen insanların olduğunu, içten ve samimi dostluğu, kendini sevmeyi, yeni bir evin sana getirdiği mutluluğu, sesini gerekirse haddinden fazla çıkartmayı, hayal kurmayı... Öğrendin, öğrenmeye de devam ediyorsun. Belki öncesinde böyle üzülmeseydin çok daha güzel görürdün bu mutlulukları. Flu bir cam vardı sanki. Mutluluğu net göremeyeceğin, acıları daha iyi hissedebilmen için her seferinde parçalanıp senin üzerine atılan bir cam.
Yine de geçecek hepsi, hayallerim bitmedi. Çok yağmurlu, hep kasvetli bir hava var uzun zamandır. İlaçlar etki etmiyor. Hasta ediyor beni bu süreç. Yine de artık eskisi gibi ellerim her an titremiyor. Sokaklarda yere düşmüyorum. Hastaneye daha seyrek uğruyorum. Sevdiklerimi mutlu etmek için çabalıyorum, eskisi gibi. Tek farkla, önce kendimi mutlu etmeyi deniyorum. Hatta birkaç aydır odamın perdelerini bile açıyorum. Eski evimin baktığı yer güzel değil diye ışık geçirmeyen perdeler almıştım. Şimdiyse bakarsam manzaranın güzel olduğunu görebileceğim. Bakmak için elimden geleni yapacağım.
1 note · View note
bitmisimben · 2 years
Text
"Asla senden vazgeçmem"
'' Sanada aşk olsun vazgeçmişsin benden ''
4 notes · View notes
saturndekiyalnizkiz · 2 years
Text
Bizler geceye aşık olanlarız. Sokak lambalarının sönmesiyle canlanır acılarımız, ortaya çıkar korkularımız. Biz karanlıkta hayat bulanlarız. Yaşayacak gücü dahi olmayan, yorgun, bitkin ama geceleri uyanık kalanlarız biz. Hem korkak hem cesur olanlarız. Tek dostumuzun karanlık olduğunu bilenleriz biz. Yalnızlıktan korkan ama yalnızlığa ihtiyaç duyanlarız. Gökyüzündeki milyonlarca yıldızdan biri olmak isteyen, yıldız kayınca hala dilek tutanlarız...Kendinden kaçıp kendini bulamayan, kendi karanlığından kaçıp geceye sığınanlarız biz..
2 notes · View notes
geceninsiyahi51 · 3 years
Text
"Gece ve ay... Biri karanlık, biri aydınlık. Biri hep orada, birinin belli saatleri var. Ve biri olmadan biri asla görülemiyor. Ay geceye muhtaç, eğer gece olmazsa kimse onu varlığından bile haberdar olamaz. Ama gece yüce, kutsal ve büyük. Gece ay olmasa bile herkes tarafından fark ediliyor ama buna rağmen gece, aynı kendisinde olmasına, karanlığa bölünmesine izin veriyor. Çünkü gece aya aşık, insanlar da böyle, kendilerini muhtaç olan insanlara aşık oluyorlar. Gecenin sadece karanlığa ihtiyacı var, ay ışığına değil... Ama ay öyle değil, ay geceye muhtaç, gece ise ona aşık..."~Onur Boysan
Beyza Alkoç- Karantina
Tumblr media Tumblr media
13 notes · View notes
sicak-sarap-gibi · 4 years
Text
Gece ve ay
Biri karanlık ,biri aydınlık .Biri hep orada ,birinin belli saatleri var .Ve biri olmadan biri asla görünemiyor .Ay geceye muhtaç ,eğer gece olmazsa kimse onun varlığından bile haberdar olamaz .Ama gece yüce ,kutsal ,gece büyük .Gece ay olmasa bile herkes tarafından fark ediliyor ,ama buna rağmen gece ayın kendisinde olmasına ,karanlığını bölmesine izin veriyor .Çünkü gece aya aşık ,insanlar da böyle ,kendisine muhtaç olan insanlara aşık oluyorlar .Gecenin sadece karanlığa ihtiyacı var ,gecenin ayışığına ihtiyacı yok...Ama ay öyle değil .Ay geceye muhtaç ,gece ise ona aşık...🌃🌙
14 notes · View notes
nameleessdaisy · 3 years
Text
"Gece ve ay...
Biri karanlık, biri aydınlık. Biri hep orada, birinin belli saatleri var. Ve biri olmadan biri asla görünemiyor. Ay geceye muhtaç, eğer gece olmazsa kimse onun varlığından bile haberdar olamaz. Ama gece yüce, kutsal ve büyük. Gece, ay olmasa bile herkes tarafından fark ediliyor ama buna rağmen gece, ayın kendisinde olmasına, karanlığı bölmesine izin veriyor. Çünkü gece aya âşık. Gecenin sadece karanlığa ihtiyacı var, ayışığına değil... Ama ay öyle değil, ay geceye muhtaç, gece ise ona aşık..."
5 notes · View notes
kaanozer · 4 years
Text
Tezer Özlü Yaşamın Ucuna Yolculuk
-
Öykü ve şiir yaratmak için doğmuş olanlar, aşık olmakla yetinemezler, çünkü aşkın sanatsal bir yapıtı oluşturacak entelektüel örgüsü yoktur.
Her anı ölüdür.
Şimdi sen de bir anısın. Sen de ölüsün. Her zaman benimle birlikte olan, birlikte taşıdığım, yaşadığım sözcüklerime dönmem gerek. Sözcüklerim olmadan o gökyüzüne nasıl dayanabilirdim. O caddeye, o geceye, gecelere, uykuyla uyanıklık arasında öylesine yatıp uyuyamadığım için sinirlendiğim ve her şeyi düşünüp, kalkıp düşündüklerimi sözcüklere çeviremediğim gecelere. Ya da uykunun ölümsü derinliğinde var oluşumuzun küçüklüğünü algıladığım gecelere. Bu yaşam, beni ancak içimde esen rüzgarları, içimde seven sevgileri, içimde ölen ölümü, içimden taşmak isteyen yaşamı, sözcüklere dönüştürebildiğim zaman ve sözcükler, o rüzgara, o ölüme, o sevgiye yaklaşabildiği zaman dolduruyor.
Başka hiçbir şey.
Şimdi sen bir anısın. Tenin herhangi bir yerde sürdürecek yaşamını. Hiçbir sevginin ardından gidemem. Sevgi inandırıcı değildir. Düşüncelerin bulduğu, düşüncelerin biçimlendirdiği bir durumdur. Düşünüldüğü oranda büyür, derinleşir, büyütülür, derinleştirilir. Ne denli düşünülürse, o denli büyür. O denli dayanılmaz boyutlara ulaşır, ulaştırılır. Gerçekleştirilemez. Soyutlaşır. Ve hiçbir zaman bitmez. Yaşam gibi. Ölüm gibi.
İnsan sevgiye biri yanımızda olmadığından acı çekene dek dayanır; oysa gerçek yalnızlık dayanılmaz bir hücredir.
Gövdeler iç içe girdiğinde de sevginin gerçekleşmesi olanaksız mı. O sonsuz boşalma anında da sevgi doyumsuz, insan yalnız mı. Doğum anında. Ölüm anında.
Sevgi, istenilen bir olguya da aktarılır, aktarılabilir. Çeşitli anlara, çeşitli insanlara, çeşitli kentlere, caddelere, tepelere aktarılabilir. İnsan ne denli derin düşünebiliyorsa, sevgisi o denli derindir. O denli doyumsuzdur. Ve acısı da o denli büyük. Yaşam acısı.
Özlem duymuyorum. Bir beklediğim de yok. Acı da duymuyorum. Açlık da. Uyku da. Ama belki de her şeyi bürüyen bir acı. Beni. Caddemi. Odamı. Resimlerimi. Anılarımı. Çocukluğumu. Çocuğumu. Kanımı. Benliğimi. Ah, derinliğinde duygular aradığım benliğimden de öte, benliğimden de büyük. O zaman uzun gecelerin o güzel teni ile karşılaşıyorum. Sonunda bizi güneş ışıklarının bulduğu gecelerin. Ya da arka avludaki çıplak ağacın. Şimdi sen ölü bir anı olmak istiyorsun. Başka kentlerin başka sınırlarından arıyorsun. Daha uzaklara gitmek istiyorsun. Benim geçmişimin kentine. Benim güçlüklerimin kentine Çocukluğumda gördüğüm ilk büyük kente. Varır varmaz küçük taşra kasabalarına özlem duyduğum kente. Gecekonduyu andıran bir eve geldiğimizde. Babamın akrabalarının yanına Geldiğimiz gün. Bir gece önce akrabalardan birinin çocuğu ölmüştü. Karanlık odalardan birinde üzerini beyaz bir çarşafla örtmüşler, öyle bekliyordu. Annesi bitişik odada ağlıyor, biz çocuklar holde oynuyorduk. Kapı hep aralansın, küçük çocuğu cesedini görebileyim istiyordum. Bir büyük korkuyla karışıktı bu özlem. Ölümün bana ilk kez kaldığım evde bir çocuk cesedi olarak göründüğü yağmurlu bir gün. Dokuz yaşında bir çocuk cesedi. Kitaplarımın evin dar koridorunda tozlu raflarda dizi durduğu büyük kente gitmek istiyorsun. Akşamın alaca kanlığının yaklaştığı saatlerde tepelerimin daha da belirginleştiği ağaçlarımın tek tek gölgelerini seyrettiğim ve kendi kendime “işte öleceğin yer burası. Nerede olursan ol, ölmek için, kendi ölümünü bulmak için bu tepelere dön” dediğim kente.
Dünyayı o kentte algıladık. Tramvaylara bindik, ilk insan kalabalığı arasında yittik. Sonra insanların birbirinden ne denli farklı olduğunu sezinledik. Genç olduk. Kahvelere, meyhanelere gittik. Sanatçılara baktık. Geceleri onların gittikleri barlara gittik.
Şimdi, bu sanatçıların kimi öldü, kimi de ırak ülkelere gitti.
O kentte, ilk kez erkek bedenlerini sevmeyi öğrendik ya da denedik. Evlendik ya da boşandık. Her şeyle alay edebildiğimiz geceler oldu. Kimimizin sinirleri bozuldu. Kimimiz kanserden öldü. Orada politikayı yaşadık. Yasak şiirlerle. Bir avuç insan hakkı ile. Ama her şey içimizde büyüdü. Büyüdü. insan sevgisi zaman zaman yalnızlığımızın boyutlarını aştı, zaman zaman da insanlar yalnızlığımızı birbaşınalığımızdan daha derin, daha dayanılmaz boyutlara iteledi. O zaman kentin denizlerini izledik. Dalgaların köpüklerinin sonsuzluğu Anımsattığı bir zaman ışığında. Kuzey rüzgarının mavi-yeşile bürüdüğü suların yüzeyinde. O kentte kimse mutlu olmadı, ama kimse de mutsuz değildi. Çünkü kimse inanmaz mutluluğa. O kenttesin. Bana kış mevsiminin ve ölümlerin şarkılarını bırakıyorsun.
Şimdi çocukluk beklentilerini yeniden buldum, bulvarların ve evlimim öte yakasında…
Bulvarların ve evlerin uzantısında çocukluk sorularımın yanıtını buluyorum. İçimdeki çocuk konuşuyor: İşte yaşam burada. Sınırsız varoluş. Çocukluk resimlerinde sınırlı olan varoluş. Ama şimdi sonsuz işte. Sonsuzluğu yakalayabilen için. İşle burada. Ev sıraları biçiminde… geniş bir cadde biçiminde, çıplak bir ağaç biçiminde. Yaşlı bir kadın biçiminde. Bir sarhoş biçiminde. Sen çocukluğunun özlemi içinde özlemeye devam ediyorsun…
Çocukluğumda, ortasını bir duvarın böldüğü bir kent resmi yoktu. Yalnız ve yaşlı kadınların resmi yoktu. Her an bırakılmışlık içinde ölümü bekleyen. Bunlar yeni resimler. Büyük bir mağazanın altında karanlık bir lokanta. Yaşlılar önlerinde çikolatalı pasta, oturuyorlar. Yitik geçmişlerini yitik anları içinde yaşıyorlar. Yaşamıyorlar. Yaşamları çikolatalı pasta ve ölüm beklentisinden oluşuyor. Bu yeryüzünde her şey olmak isterim, ama Berlin kentinde yaşlı, yalnız bir kadın olmak, asla. Berlin kentelerinde. Eski yapılarında. O zamana dek çoktan bir mezarlığa varmış olmam gerek. İnsanın yalnız cesedi yalnız kalabilir, canlı (cesedi) asla. Çocukluğumda yeryüzünün sonsuzluğunu algılayabiliyordum, ama yaşlı kadınların yalnızlığını değil.
Büyümenin yaşlanmak demek olduğunu bilmiyordum. Ölmeyi görmek, Mora Nehrini yeniden görmek olduğunu…
8 notes · View notes
kaybolangeceninsesi · 3 years
Text
Tesadüfen tanıştığımız kişilerin hayatımıza bir tutam ışık tutabileceğini okumuştum. Biri var, ışık tutmaktan ziyade geceye aşık olan o kıza gündüzü de sevdirdi. 
1 note · View note
chicadelanoche · 3 years
Text
Gece ve ay" diye mırıldandı onur zorlu
Biri karanlık biri aydınlık biri hep orada birinin belli saatleri var ve biri olmadan biri asla gorunemiyor ay geceye muhtaç eğer gece olmazsa kimse onun varlığından bile haberdar olamaz ama gece yüce kutsal ve büyük gece ay olmasa bile herkes tarafindan fark ediliyor ama buna rağmen gece ayin kendisinde olmasına karanlığı bölmesine izin veriyor çünkü gece ay' a aşık insanlarda böyle kendilerine muhtaç olan insanlara aşık oluyorlar gecenin sadece karanlığa ihtiyacı var ayisigina değil... Ama ay öyle değil ay geceye muhtaç gece ise ona aşık ...
-beyza alkoç
-onur zorlu
1 note · View note
roseglorysworld · 4 years
Text
"Gece ve Ay..."
"Biri karanlık,biri aydınlık.Biri hep orada,birinin belli saatleri var.Ve biri olmadan biri asla görünemiyor.Ay geceye muhtaç,eğer gece olmazsa kimse onun varlığından bile haberdar olmaz.Ama gece yüce,kutsal,gece büyük.Gece ay olmasa bile herkes tarafından fark ediliyor,ama buna rağmen gece ayın kendisinde olmasına karanlığını bölmesine izin veriyor.Çünkü gece aya aşık,insanlarda böyle,kendilerine muhtaç olan insanlara aşık oluyorlar.Gecenin sadece karanlığa ihtiyacı var,gecenin aya ışığına ihtiyacı yok...Ama ay öyle değil.Ay geceye muhtaç,gece ise ona aşık..."
~KARANTİNA~🌙🌌
7 notes · View notes
ruhumkaratinadaa · 4 years
Text
" Gece ve ay.. Biri karanlık, biri aydınlık. Biri hep, orada, birinin belli saatleri var. Ve biri olmadan biri asla görünemiyor. Ay geceye muhtaç, eğer gece olmazsa kimse onun varlığından bile haberdar olamaz. Ama gece yüce, kutsal ve büyük. Gece, ay olmasa bile herkes tarafından fark ediliyor ama buna rağmen gece, ayın kendisinde olmasına, karanlığını bölmesine izin veriyor. Çünkü gece aya aşık, insanlar da böyle, kendilerine muhtaç olan insanlara aşık oluyorlar. Gecenin sadece karanlığa ihtiyacı var, ayışığına değil... Ama ay öyle değil, ay geceye muhtaç, gece ise ona aşık... "
6 notes · View notes
seninlekayboldum · 4 years
Text
Güneş doğar mı bize?Güneşler katili midir gecenin...Yoksa aşık mıdır geceye?Yıldızlarına,rüzgarına,dolunayına...Biri batarken diğeri doğuyor...Biri yok olurken biri ortaya çıkıyor.Belkide onlarınki imkansız aşktır ha? ✨
3 notes · View notes
suamasucukolan · 5 years
Text
Sanki Uzanıyor Ta Yanı başımdan Sonsuzluğa
ÖLÜMLÜLERİN ZAMANI, KARANLIĞIN ÇOCUKLARINA BIRAKTIĞI ZAMANDIR GECE. SIRLARIN TEK VE GERÇEK KORUYUCUSU…
 Gökyüzüne uzattığı parmağıyla yıldızları gıdıklayan ürkek bir çocuk gibi yetişir siyaha bulanmış ruhun ve sadece etten ibaret olan bedenin geceye. Arka fonda çalan hafif müzik eşliğinde ruhundan bir damla yaş akar. Biraz ürkek… Korkma. Gözyaşlarını kurutmak için göz pınarlarını aya asan, güneşe seren kimseler karanlıktan korkmaz. Korkma bu caddelerin iniltisinden, korkma bu gözüne mil çekilmiş ama gibi evlerden.  Bu karanlık, bu ayaz seni ürkütmesin. Gece tehlikeli, haklısın ama gece en iyi sırdaşıdır insanın. Eğer yeterince sessiz olursan gece sana fısıldar bütün gerçekleri. İnsanların  saklanmak için karanlıklara tercih ettiklerini mesela… Oysa senin bildiğini onlar bilmez.  Yıldızlar bile bilmez. Ama sen bilirsin. Çünkü sen, gökyüzünün karanlık olmasına rağmen yıldızların asla saklanamadıklarını yıldızlardan bile iyi bilirsin. Daha sonra devam eder anlatmaya gece. Vedalardan kalma ayak seslerinin kahredici gidişini, melankolik bir kış gecesinin yarattığı duygusal ortamı ve bir uçurumun kenarından yitip giden hayatları… Daha sonra bir damla daha gözyaşı akar ruhundan. Bu sefer akan yaş sana ve senin acılarına akmaz. Bu sefer akan yaş; ruhundan süzülür, toprağa damlar ve o bir damla yaş, yaşlı bir ağacın kökleri misali tüm toprağı sarar ve yine senin gibi yeni biçilmiş çimlere oturan başka bir insanın ruhuna damlar. Bu sefer onun aklına birikenler gözlerinde ağırlık yapar. Orda yeni yerini bulduğunu sanan gözyaşın yanılmıştır. Tekrar toprağa karışıp yeni bir yolculuğa çıkması gerekir peşinde sürüklediği yaşanmışlıklarla. Ama kimse senin gibi değildir. Yine dönüp dolaşıp sana gelir gözyaşların. Çünkü onlara senin kadar değer veren yoktur. Çünkü kimse senin gözlerinden akan yaşların elmas olduğunu bilmez. Bilmesinler de zaten. Sadece sen bil, yeter. Az bilinen şeyler popüler olan şeylerden daha iyi değil midir zaten? Lakin gözyaşın sana değer vermez. Bir damlası bile yorgun düşürür zavallı bedenini. Yaşamaktan bıkmış, sadece sevgi isteyen yaşlı bir kediye döndürür bir dev misali bedenleri bile bir damla gözyaşı. Yaşamda kalmanın en zor olduğu an gecedir. 04.00 tüm sırlarını biliyor. (Poppy Z. Brite)
 Gecenin heybetli karanlığı, perde perde kalınlaşarak, koyulaşarak şehrin üstüne kara bulutlar gibi çöküyor ve sen, gecenin karanlığına tepki olsun diye giydiğin bembeyaz kıyafetlerinle oturduğun yerden kalkarak karanlığı bir bıçak misali kesiyorsun. Kestiğin yerlerden bir damla yıldız kayıyor bilinmez ufuklara… Gecenin kanı da yıldızların kuyrukları oluyor.
 Üzerinde öyle bir ağırlık var ki, sen bile şaşırıyorsun. Oysa bunun, geceyi dinleyip insanların sırlarını çalmanın bedeli olduğunu bilmiyorsun. Ölen bütün bedenler, yitip giden bütün aşklar, küçük bir hata yüzünden kararan hayatlar, kesilen umutlar ve yanlış anlaşılmaya kurban giden aşıklar… Toprak seni kendine çekiyor. Ve artık biliyorsun, nefes almak için açtığı camdan atlayabilir insan…
 Kulaklıklarını takıp bir müzik açıyorsun ve şapkanı kapatarak kalabalığın içinde yalnız kalmaya çalışıyorsun. Sessiz kalmaya devam ediyorsun. Müzik senin yerine konuşuyor. Çünkü müzik; söyleyemediğin sözler, atamadığın çığlık ve anlatamadığın şeylerdir. Sen, bunu da biliyorsun.
 Saat gece yarısını çoktan geçse de sokaklar en az aklından geçen şeyler kadar kalabalıktı. Sahi, o gün günlerden neydi? Neden sokaklar kalabalıktı? Ah, nasıl da unutursun, bugün yılbaşı! İnsanların her sene bir öncekinden daha iyi geçmesini umduğu, ama asla iyi geçmeyen, hep bir yerlerden patlak veren yeni bir yıl! Ne saçma geliyordu bu olanlar sana. Sonuçta maskeleri ardına saklanan bu insanlar, gezegenimizin güneş etrafında bir tam tur atmasını kutluyorlardı. Oysa ay da dünya etrafında tur atardı ama kimse bunu kutlamazdı, saçma. Ayın suçu neydi? Güneşten daha hızlı olmak mıydı? Yoksa o da bilirdi güneş gibi olduğu yerde durmayı. Ayın, karanlığa bile anlatamadığı sırları vardı oysaki. Herkes ayın dünyanın çekim kuvveti yüzünden etrafında döndüğünü sanardı. Ama aslında ay, dünyadan hoşlanıyordu. Bir çekim kuvveti olduğu doğruydu, ama bu kesinlikle ayın isteği dışında değildi. Ama Ay’ın Dünya’nın etrafında dönmesi hiçbir şey ifade etmiyordu. Dünya güneşi seviyordu. Güneş ise bencil bir kız gibiydi. Tek sevdiği kendisiydi. ‘Narsist Güneş.’’ Diye düşünüyorsun. Ama bu ay olmaktan kurtulup güneş olmayı istemeni engellemiyor.
 Yanından geçen biri omzuna çarparak seni düşünce dünyandan çekip çıkarıyor. Ruhun bunun için ona esip gürlese dudaklarından hiçbir söz çıkmıyor. Sen de haklısın tabi, gelip geçici bir hayatta gelip geçici bir durum için insanların bu mutluluğunu engellemek istemiyorsun. Aptal insanlar… İnsan olduğun için utanıyorsun. O sırada arkandan bir çığlık duyuyorsun ve bakma zahmetinde girmiyorsun. Şimdi sorsalar pişman mısın diye, yine olsa aynısını yapacağını söylüyorsun. Çünkü arkana bakmamak sana sonsuz huzuru sağlıyor. İnsanların hızlı hızlı yürümesine karşılık yavaş yavaş yürüyen bedenin bir anda donup kalıyor. Gözlerini önü kararıyor. Yaşasın diyorsun kalbinde hissettiğin fiziksel acıyla. Fiziksel acı o kadar büyük bir raddeye ulaşıyor ki ruhsal acın yok oluyor. Kafanın üstünde bir sürü insan görüyorsun. Yalnız doğduğun bu dünyadan bir kalabalıkla göçüp gidecek olmak seni üzüyor. Çünkü sen değişiklikleri sevmezsin. Kanın toprağa karışmak için çabalasa da insanların kalpleri ve ruhları gibi sert ve taş yolu bir türlü geçemiyor. Oysa sen biliyorsun. Eğer kanın toprağa akarsa gece, insanların sırlarını saklayabilecek. Geceyi dinlemeyi çok ağır bir bedel ile ödüyorsun. Ve sonunda bir damla kanın toprağa değmeyi başarıyor. Ruhun da akan kanının yavaşlığında vücudundan ayrılıyor ve seni sevdiğin  şeye, aya doğru çekiyor. Biliyordum diyorsun. Ölen insanların ruhunu emdiği için ay, insanlara bu kadar güzel ve melankolik geliyor. Aşık ve ölen insanlar… Kendisi gibi insanlar. Sen zaten bunu da biliyorsun. Dudaklarından dökülen son kelime ise Biliyorum oluyor... Sen zaten tüm hayatın boyunca sadece… Biliyorsun. Ve bilmek seni ölüme götürüyor. Karanlık, sanki uzanıyor ta yanı başından sonsuzluğa… Hikayen ise gecenin karanlığına bir başka sır olarak saklanıyor.
7 notes · View notes